#her ne pislik varsa o
Explore tagged Tumblr posts
karamelmakiyatolabilirr · 2 months ago
Text
Bir ülke hayal edin; toplumun ahlakını sıkı sıkıya korumak ve güvence altına almak isteyen, bunu sağlayabilmek içinse defalarca şikayet edilmiş sapık, takıntılı ruh hastalarının peşinden koşup onları sokaklardan temizlemek yerine dönüp "Bu sosyal mecra halkımızı zehirliyor, bu uygulama vatandaşımızı kötü etkiliyor." diyerek uygulamaları kapatmaya çalışan bir ülke. Peşinden tehditlerle koşan takıntılı psikopatlara karşı elinden polise şikayet etmekten başka bir şey gelmeyen yüzlerce kadını görmezden gelip birçoğunun mezarını daha ölmeden kazmış bir ülke. Aynı suçu defalarca işledikten sonra mahkemede takım elbise giyip pişman olduğunu söyleyen insanları "Al sana bir fırsat daha veriyorum, yarım bıraktığın işi tamamla." dercesine tekrar özgür bırakan bir ülke. Her gün "Daha kötü başımıza ne gelebilir?" diyen kadınlara daha da kötüsünü gösteren, bunu durdurmak yerine göz yummayı tercih eden bir ülke. Şimdi açın gözlerinizi ve ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün biz kadınlara "Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın." diyerek bıraktığı ülkemizde düştüğümüz duruma bakın. Sınırlardan gelen mültecilerin sahip olduğu kadar bile can güvenliğimizin olmayışına, bunun için kimsenin çabalamayışına ve gün gün ölüme terk edilişimize bakın.
Bugün İkbal'in, Ayşe'nin; önceki gün Narin'in ve öncesinde buraya yazmaya çalışsam sığmayacak kadar fazla kadının başına gelenlerden ne zaman ders çıkartılacak? Daha kaç masum kadının katledilmesi gerekiyor? Olayın etek boyunda, evden çıktığı saatte olmadığını kıt zekalı insanların beynine sokabilmemiz için daha kaçımız öleceğiz?
Üzülerek söylemek zorundayım ki bu ülkede bir kadının canının çöp kadar değeri kalmadı. Ve daha büyük bir üzüntüyle şuna da dikkat çekmek istiyorum, kızlarım eğer peşinizde sizi öldürme potansiyeli taşıyan bir takıntılı ruh hastası pislik varsa polise defalarca şikayet etseniz bile sizin canınıza kıyılmadan o insanın gerçekten bir suçlu olduğuna ülkemizin polisleri inanmamaya devam edecek...
96 notes · View notes
edapostblog · 7 months ago
Text
Tumblr media
Avrupalılar var ya Avrupalılar.....
Temizliği Türklerden öğrendiler!
Banyoyu Türklerden öğrendiler!
Tuvaleti Türklerden öğrendiler!
Eskiden asilzade bayanları kabarık etek giyerlermiş
Ve sarayın bahçesinde gezerlerken nerede tuvaletleri geldi oraya çömeşirler ihtiyaçlarını giderirlermiş!
Bu arada o asilzade bayanların arkasında bütün gün devamlı elinde tüy olan bir hizmetkar dolaşırmış.
Hanımefendi nerede ihtiyaç giderdi ise kalkınca elinde tüy olan hizmetkâr elindeki tüyü pisliğe batırır bırakırmış.
Pislik katılaştıktan sonra tüyden tutup atarlarmış pisliği.
Tüy dikmek deyimi buradan kalmıştır!
Şimdi Türklerin bayıldığı Fransa ya gelelim.
Fransa halkı tuvaletlerini geceleri lâzımlıklara yaparlar, Sabah kalkınca da pencereyi açarlar savulun geliyorrr diye bağırarak sokağa savururlarmış lâzımlıkta ne varsa, Fransa sokakları pislik ve idrar kokusundan geçilmez olmuş.
Tabii bu tüy dikmek kelime başka anlamlarda da kullanılıyor.
İşte bu yüzden parfümü icat etmişlerdir!
2000 yılında 2 kere yurtdışı Turuna katıldım.
Paris bana hiç cazip gelmedi.
Karanlık kasvetli bir havası var.
Bir güzel olan benim için Şanzelize bulvarı, SEN nehri, turu ve Eyfel kulesine yaptığımız geziydi.
Marie Antoinet meydanına gittik hani ekmek yoksa pasta yesinler diyen! 🙄
Ama gerçekten Eyfel kulesi muhteşem, Paris'i uçaktan seyrediyor gibisiniz.
Milenruj sokağına gittik her yer içki kokuyordu yerler çöple doluydu, lâletteyin bir sokaktı satıcıların olduğu.
40 notes · View notes
selcandy · 4 months ago
Text
Geçen Süt kedim yine laik atak geçirip Tayyip kedime saldırdı, tam o sırada Tayyip olduğu yere kanlı çiş yaptı :S
Veterinerden öğrendik ki atlarda ve kedilerde ani korku, stres, şok gibi durumlarda mesanedeki alyuvar yoğunluğu böyle şeylere neden olabiliyormuş ve normalmiş, sizin de başınıza gelirse benim gibi fenalık geçirmeyin diye söylüyorum *-*
Tabii “o yüzdendir” deyip geçmeyelim, takip edelim dendiği için ben gidip beyaz bentonit kum aldım ve sadece Tayyip’in kullanabileceği şekilde bir odaya koyduk onu falan. Tatile gittim geldim, annem defalarca temizleyip yenilemiş olmasına rağmen kumun olduğu odaya girdiğim gibi yüzüme o unuttuğum ve keşke hatırlamayaydım dediğim amonyaklı çiş kokusu vurdu. Dahası döndüğümden beri hala her gün evin her yerinden kum tanesi süpürüyorum, bitmiyor anasını satayım kapısı kapalı bir odada durmuş olmasına rağmen bit-mi-yor.
Bu vesileyle bentonitin ne kadar büyük bir amelelik olduğunu bi’ tur daha dile getirmek istiyorum. Kendisini ve kedisini seven pelet kullansın ya. Sıfır koku, sıfır pislik, ayrıca sıfır zarar. Kedinize beton tozu ve amonyak solutmayın. Hem kedinin sağlığı hem de ekoloji (doğaya karışma) açısından aşırı faydalı pelet kedi kumu.
Allah da var ya bana onu öneren arkadaşıma “aa deneyeyim” deyip peleti eve soktuğum günü kutsasın b��yle, onun da ne muradı varsa hepsi gerçekleşsin falan - öyle bir farktan ve kurtulmuşluktan bahsediyorum 🥹
48 notes · View notes
vishnyasoju · 5 months ago
Note
Dia hakkında yakalama kararı çıkartılmış. Yenim ederim bu ülkede delirmeden yaşamak mümkün değil ne kadar kat*l, t*cavuzcu pislik varsa hepsi elini kolunu sağlayarak dolaşıyor ama kendi düşüncesini savunan dia, sırf birilerini rahatız etti diye yakalama kararı alıyor gerçekten her şeyin bir kısmın elinde olmasına, her şeyin onların istediği şekilde ilerlemesine bu ülkede bir gram hak, hukuk, adalet olmamasına dayanamıyorum
Çok üzücü ama artık böyle şeylere o kadar şaşırmıyorum ki hatta olması gereken şeyler olunca daha çok şaşırıyorum (bu daha üzücü) bu ülke böyle mlsf
5 notes · View notes
Text
Tumblr media Tumblr media
Bu can bir erkek tarafından tecavüze uğrayıp ölüme terk edildi, yaşatmaya çalışanlar maalesef ki başaramadı. Sokak hayvanlarına karşı salak saçma söylem ve düşünce içine girenler bu cana yapılanları nasıl değerlendirir acaba?
dünyanın en güzel gözleri, görmemen gereken öyle çok şey gördün ki o minicik bedenin içinde… ve ben öyle utanıyorum ki böyle adi bir türün mensubu olmaktan, “şu masumlara yapılan eziyetin karşılığı, dişe diş, kökünüz kuruyacak!” dense, yok oluşumu sessizce kabullenirim, sorgulamam.
Savunmasız, koruyanı olmayan, yasalar nezdinde hiç bir hakkı da olmayan bu hayvana sapık bir insan işkence ve tecavüz etmiş. Kurtarılamamış ve ölmüş. Şimdi bu insan sokaklarda aramızda dolaşıyor. Ömrü boyunca toplumdan izole edilmeli.
Sapkın bir pislik yüzünden can gitti, sizin pis nefsinizin her şeyi yapabilirliği artık boyumuzu aştı, çocuk, kadın, hayvan, ne bulursanız becermek peşindesiniz, ahlakınız yok, imanınız sahte, insan zaten denecek halde değilsiniz, midem bulanıyor umudu çalandan, hayatı çalandan
Ona tecavüz eden adamın umarım cinsel organını siğiller basar. İşeyemeyecek duruma gelir. Evi ocağı ne varsa ateşler salınır. İnsan denen varlığın cinsel arzularını bir hayvandan, küçük çocuklardan ya da savunmasız bir bireyden çıkarabilecek kadar sapkın olması bu dünyada artık her şeyin mümkünlüğünü kanıtlıyor.
Aklımda hep kendisi gibi insan kurbanı olan küçük arkadaşıyla kurduğu dostluğu var. Birbirlerine sığınarak iyileşmeye çalışıyorlardı. O manzara gözlerimin önünden gitmiyor, gitmeyecek. Suçluları toplumdan ayıklansın!
iliyor musunuz ? Bu meleğin adı Umutcan bir insan tarafından şiddete, anüsü yırtılana kadar tecavüze ve işkencelere maruz kaldı. Güzel insanlar sahip çıktı, ameliyat ettirmeye çalıştılar ama başarılı olamadı. Bugün bu dilsiz seyyah canın derdi bize, size yeter.
Bugün "Müslüman" olduğunu iddia ettiğiniz ülkeniz de bir eşek tecavüz yüzünden öldü. Allah korkunuza ne oldu? Yaradılanı yaradandan ötürü seviyordunuz ne oldu? Küfür etsem yetersiz size yaraşır bir kelime bulamıyorum. Bağıra bağıra parçalanarak ölürsünüz umarım.
Bu masumun başına gelenleri takip etmiş miydiniz bilmiyorum ama bu ülkede hayvan ya da köpek sorunu değil, başıboş, rezil, pislik insan müsveddesi sorunu olduğunun en büyük ve acı örneklerinden biriydi Umut Can. Canını yitirdi, gitti. İçim acıdı. O kadar üzgün ve kızgınım ki.
TECAVUZE UGRAYAN ESEK ÖLDÜ OLMAYAN İNSANLİGİNİZDAN, SAPİKLARİ KORUYAN KOLLAYAN TUM CANİLER, YASALARİ UYGULAMAYAN AMA MAAS ALAN GEREKSİZLER ORDUSU BU SİZİN ESERİNİZ HEPİNİZE LANET OLSUN * Urfa’da bu eşeğe tecavüz edildi ve bugün ÖLDÜ!
Urfa’da bu eşeğe tecavüz edildi ve bugün ÖLDÜ!
Urfa’da bu eşeğe tecavüz edildi ve bugün ÖLDÜ!
Bildiğim bütün küfürleri ve bedduaları ediyorum. Bu ülke bir bok çukuru ve o bok içinde, çocuk, kadın, hayvan, ağaç hepimizi boğulmaya mahkum ettiniz orospu çocukları! * Bu minicik masum meleğe bu acıları yaşatan, tecavüz eden ve dışarda elini kolunu sallayarak gezen, kendine insan diyen, birinin eşi, birinin babası, birinin çalışına veya bilmeden yanından geçip gittiğimiz insan görünümlü şeytan. En vahşi ırk insanoğludur, bırakın hayvanları.
Bu eşek yavrusuna tecavüz edip ölümüne sebep olan yaratığı düşünüyorum da bu nasıl sapık bir beyin yapısıdır ki yavru eşeğe tecavüz edebiliyor, bu aklına geliyor ve bundan sözde haz duyuyor, cidden böyle pislikler kafasına sıksa keşke de geberip gitseler bu hayvanlar da kurtulsa… * Tecavüz edildi, şiddet gördü vücudunda kırıklarla, açlıkla başbaşa bırakıldı.
Sonuç yine Sadist, Sapık, Vicdansız insanoğlu yüzünden ÖLDÜ!
Yaşattığınızı yaşamadan ölmeyin! * Kelimeler kifayetsiz.. İyi olucaksın umuduyla çok sevinmiştim oysa . Sana bunları yaşatanların ; ağır ceza vermeyen tüm kişi kurumlar için ahın kimsenin yakasını bırakmasın. Hakkın adaletinde en ağır şekilde yargılandıkları günü bekleyeceğim. Işıklar içinde uyu bi tanem.
Şu yavruya nefsi kabarıp tecavüz ederek ölümüne sebep olan hem katil hem de sapıklarla aynı ortamda yaşamak istemiyorum yeter artık şu masumun ahı yaksın kavursun inşallah Allah'a şikayet et hakkını da helal etme sana bunu yapanlara…
Umutcan ÖLDÜ! Peki tecavüz eden, kemiklerini kıranlar ne olcak? Adamım diye gezecek mi toplumda? Birinin abisi, belki birinim babası, birinin eşi… ve devam edecek mi sapkınlıga… biliorum Umutcan onun ne ilk kurbanıdır ne son… o kadar ağır geliyor ki bunu bilmek… en azından son günlerinde sevildi emek verildi tek tesellim bu… ama en acısı hayvan sevmeyenler aman diyor başını çeviriyor ya bu vahşete… toplumda bir sıpanın anüsün�� patlatana kadar tecavüz eden sapıklarla yaşıyoruz belki markette çocuğunuzla karşılaşıyor, yolda yanından geçiyor, otobüste yanına oturuyor. Hayvan düşmanlığı gözünü kör etmiş avaneler bu ACImızı hissedemese de bana dokunmayan acı diye yüz çevirdiğiniz şeyler en sevdiklerinizi bula bilir. Hayat bu düşmez kalkmaz bir ALLAH! * O Şanlıurfa-Mardin arasında tecavüz edilmiş, anüsü ve barsakları yırtılmış, kalçası ile omurunda kırıklar varken felçli olarak bulunmuştu!
Erkek ve hayata tutunan bir sıpaydı, aşıda Umutcan’dı!
Ve maalesef bugün melek oldu!
İnsan sapkınlığının, caniliğinin son kurbanı oldu!!! * Şanlıurfa Mardin yolu üzerinde tec..vüze uğramış ve uğradığı şiddet yüzünden ayağa kalkamaz halde bulunmuştu, malesef yaşam savaşını kaybetmiş. Ölürken sevgi merhamet dolu insanların yanındaydı, tek teselli bu…
Bu hakaret sıfatı olarak kullandığınız EŞEK⁉️ Tecavüzcüsü İNSAN⁉️
Şimdi bir daha düşünün, o eşek ÖLDÜ⁉️⁉️⁉️
Tecavüz ettiler, kemiklerini kırdılar sonunda da öldürdüler. Bu akşam da Umutcan dağladı içimizi. Ne diyelim… Bahçeleriniz bahar görmesin… Vicdanınız bir an susmasın. Ne yaşattıysanız yaşayın…
'Şiddet eylemleri, toplumda ciddi endişe kaynağıdır' diye başlamak isterdim ama olmuyor. Toplum şiddetten zevk alıyor. Yoksa ahlaki değerleri olmayan bu kadar orspu çocuğu nasıl var olabilir?
Bu can 5 aylık erkek 1 sıpaydı… İki ayaklı şerefsiz 1erkek tarafından dövüldü, işkenceyle kemikleri kırıldı ve anüsü parçalanana kadar tecavüze uğradı.. İyi insanlar onu yaşatmaya çalıştılar ama o uçtu gitti. Uygulamadığınız yasaların neticesi bu…
Bu kadar mı? Keder içinde, beddua mı edeceğiz sadece?… Bunu yapan bulunmayacak mı? Teşhir edilmeyecek mi? Yanına kâr mı kalacak? Başka bir kurbana kadar mola mı verdi? O yaratık mutlaka cezalandırılmadıkça ne dense boştur artık….
İnsanlar var olduğu sürece bu dünya iflah olmaz. İnsanlık acı çekmeye mahkumdur çünkü en büyük acıların kaynağı yine insandır. 5 aylık sıpaya, koyuna, kuzuya işkence uygulayıp sert nesnelerle tecavüz edebilecek yaratıklar var. Şeytana, deccale, rahmet okutur bunlar.
Bu küçük sıpa insan tarafından tecavüze uğradı kemikleri kırıldı. Kurtulamadı… Arsız sefil hayvan düşmanları yüzünden bugün ülkede tüm türlere karşı şiddet tırmandı! Başta haber kanalları olmak üzere hepinize lanet olsun!
Sapıklar sokaklarda! Sokaklarda güven yok! Hayvanı çocuğu kadını bu sapıklardan zarar görebilirler! Bu sapıkların canilerin yakalanıp bir yere kapatılması şarttır! Allah bu kindarların ve sapıkların Belasını Versin!
Bu dünyayı sadece kendisi için yaratıldığını sanan şereften yoksun insanlar. Bu koca dünyada tek isteği sadece karnını doyurmak olan canı öldürenler, dünyayı yese de karnı, gözü doymayan şerefsiz oğlu şerefsizler. Haydi kına yakın bu can ölmüş, lafa geldi mi Müslümanım derler
Bunun utancı ile nasıl yaşanır? Neye çözüm aranır artık? Nasıl kanınız donmaz duyunca? Farkında mısınız bu yaşananın? Bizim insani sorunlarımız var her şeyden önce.
Başıboş köpek sorunu öyle mi? Bir sıpaya hallenebilen başıboş sapık sorununa da el atacak mısınız? Yoksa çoluk çocuk bu sapıklarla bir arada yaşayıp onların ayıplarını görmezden gelmeye devam mı!?
5 aylık bebek sıpa tecavüzden ölüyor, her gün kadın cinayeti, çocuk ve hayvan ve kadın tacizi tecavüzü, hayat pahalılığı, işsizlik, iş bulunca mobing, hak hukuk zaten yok… çok üzgünüm
Ve bunu yapan serbest… Neden? Bir çocuğa da aynı şeyi yapsın diye mi? Yapmaz mı diyorsunuz? Sizce küçücük sıpanın belini kırana kadar tecavüz eden sapık, küçücük bir kız çocuğuna bunu yapmaz mı? Onu ne durduruyor? Kanun mu? Hayır…
Tecavüzcüsü insan görünümlü bir yaratık. Hiç unutmayın. Aranızda dolaşan böyle sapıklar var. Sizinle aynı otobüse biniyor, çocuğunuzla yolda karşılaşıyor. Fırsatı olunca aynısını çocuklara yapar. Önce neye karşı olmanız gerektiğini iyi düşünün.
Şu haberleri görmemek için buraya girmek istemiyorum artık. Gerçi insan canının ne değeri varda, hayvana kıyamasınlar. Tuttuğunuzu öldürün, sikin nasıl sizden izole yaşayacağız bu sorunun çözümü yok ama umarım, İsmin cismin ortaya çıkarda en azından güzel bir rezil olursun.
Hayvan düşmanı onun bunun çocukları; hani sokakta “başıboş” köpek istemiyorsunuz, çocuklarınız için endişe ediyorsunuz ya! Böyle kansız pisliklerin sokakta olmasına niye sesiniz çıkmıyor? Çocuklarınızın da bu hayvan gibi tecavüze uğraması ihtimali korkutmuyor demek ki sizi… * Düşünebilecek, eğriyi doğruyu tartabilecek bir aklı olan insan, 5 aylık bir sıpaya şiddet uygulayıp tecavüz etti ve bugün öldü o sıpa. Her gün daha nice hayvan bu kötülüğe maruz kalıyor bu ülkede. Feryatlarını duyuramayan da var, duyurup kurtarılmayan da. Yabanından evciline; bir hayvan tecavüz etmez, zevk için öldürmez, nefret edemez, düşmanlık besleyemez çünkü ne kalbinde ne de beyninde kötülük barındıramaz, sadece kaderini insanın şekillendirmesini bekler. İnsanoğlundan nefret etmemek için hiç bir sebep yok aslında ama hala nefret etmiyorsam o sıpaya Umutcan ismini verenler sayesinde.. Bir ismi olacak kadar sevildiği iyi insanlarla karşılaştı Umutcan, ama yaşamının son günlerinde…
"Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir." - Mahatma Gandi
Büyük okullarda okudun, büyük işler başardın. Şöyle büyük insan oldun, böyle büyük insan oldun.. Hadi bırakın bu işleri.. Hoş kendi türünün de yaşam hakkına saygı duyduğun pek söylenemez de; dünyan ölüyor ve sen, dünyanın senin dışındaki diğer sahiplerinin, yaşam hakkına saygı duymadığın kibrinin altında kalacaksın insanoğlu. Umarım ben yanılıyorumdur. Umarım cennet ve cehennem vardır.. Ateşine odun atan zebanin bol olsun kötülüğün tek temsilcisi kibirli insanoğlu. * Derinden etkilendim, aklımdan çıkmıyor. Sana bunu yaşatan için bir dizi kötü temenni sıralayıp bunların gerçekleşeceğine inanmak isterdim fakat inancımı kaybedeli epey oldu… Başına bunların hiç gelmediğini dileyebilseydim keşke. Son günlerinde sevgi ve ilgi gördün. Tek teselli…
Ben anlamıyorum biliyor musunuz? Bir insan neden eşeğe tecavüz eder nasıl koyunların makatına değnek sokar nasıl kedilerin kafasını keserek eğlenir. Aklım almıyor saf kötülük bu. Ben yanlışlıkla kedimin kuyruğuna bastım diye günlerce uyuyamamıştım. Umutcan ve diğerlerine canım çok sıkılıyor. Birileri gerçekten örnek olması adına en ağır cezaları almalı.
Umutcan daha bir sıpacıktı, öldürüldü.. Kalçası ve beli kırılmıştı, neden mi? T*cavüzden. Sefil hayvan düşmanları yüzünden bugün ülkede tüm canlılara karşı şiddet tırmandı! Bu korkunç gidişatın nelere neden olabileceğinin farkında mısınız?
Tüm insan görünümlü yaratıklardan midem bulanıyor, kendini savunmaya gücü olmayan bir canlıya bunu yapmak akıl işi değil, bu nasıl bir ağır sapıklık, bunu yapanların aynı durumu yaşaması dileğiyle. * Yılbaşından iki gece önce Şanlıurfa-Mardin yolu üzerinde bir öğretmen, her yeri dikenli otlarla kaplı, bazı kemikleri kırılmış, tecavüz edildiği için anüsü parçalanmış bir sıpa buldu. Bu öğretmen ve bir arkadaşı sosyal medyada Zülal Kalkandelen'e ulaştılar ve sıpa, onun üstün çabaları sayesinde Haydiko’nun (Hayvanları Doğayı ve İnsanları Koruma ve Yaşatma Derneği) Artvin’de kurduğu Mucizeler Diyarı’na gönderildi. Adını da Umutcan koydular. Orada girdiği ameliyattan çıkamadı ve öldü. 2024 yılında, Türkiye'de 5 aylık bir sıpa tecavüze uğradığı ve işkence gördüğü için öldü. Ona bunu yapanlar ise aramızda dolaşıyor. Bunun sorumlusu sadece o aşağılık tecavüzcü değil, ona bu cesareti veren, "hayvanın hakkı olmaz", "insan en değerli varlıktır; diğer varlıklara ne isterse yapabilir" diye ortada dolaşanladır. 3 tane oy alacağım diye sokak hayvanlarını hedef gösterenlerdir. Halkı gerçek sorunlardan uzaklaştırmak için sabah akşam sokak köpekleri üzerinden hayvanların yaşamını değersizleştiren tetikçi habercilerdir. Bu fotoğraf Umutcan'ın son fotoğrafıymış. Başka da ne diyeceğimi bilmiyorum. * Beş aylık bir erkek sıpa, canım Umutcan… Kalça ve omur kemikleri kırılana kadar eziyet ediliyor, insan denilen bir yaratık tarafından, defalarca, anüsü yırtılana kadar tecavüz ediliyor… Ayağa kalkamayacak hale getiriliyor…
Değerli Zülal Kalkandelen'in girişimiyle duruma el uzatılıyor, Haydiko ve iyi insanların da katkılarıyla, hayata tutunması için harcanan tüm çabalara rağmen, uçup gidiyor… 😞
Bu zulüm hiçbir medya grubunda haber olarak yer almıyor. Çünkü onlar öyle böyyük, öyle gocaman gocaman işlerle uğraşıyorlar ki, böyle insani tepkiler gibi küçük işler, böyyük isimlerine halel getiriyor!
Umutla takip ediyordum, ama olmadı… Sapık aramızda dolaşmaya devam ederken, yasalar uygulanmazken, siyasiler, yetkililer, medya gülleri gocaman gocaman konuşmaya devam ederlerken… O, tüm yaşadıklarına rağmen, hâlâ sevecen bakışlarla etrafındaki iyi insanları süzüyordu… Dayanamadı, gitti bu zulüm ülkesinden, bu körpe sıpacık…
Sapık hâlâ aramızda dolaşıyordu… Tüm neden olanlar, savunmasız canlara uygulanan böylesi vahşetin değirmenine su taşıyanlar, tepeden tırnağa… aynaya baktıklarında kendilerini görüyorlardı…
Uçtu gitti Umutcan, bu karanlık zulüm ülkesinden… Lanet olsun, çok üzgünüm! Utanın, eğer varsa yüzünüz!
2 notes · View notes
mylittlejournals · 1 year ago
Text
Gece gece tekrar ıssız adam izledim de,bu sefer daha iyi anladım bazı şeyleri. Aslında ıssız olmak sadece ilişkilerde değil,hayatın tamamında geçerli. Alper sadece bir kadına değil,hayata,düzene bağlanamayan birisi. Kaygılı bağlanma ya da manik depresif karakteri belki de geçmişinde travmalar yaşadığını gösteriyor,artık ona o kadar da "pislik adam" gözüyle bakmıyorum. Her Müzeyyen'i bir müzeyyen yapan erkek varsa,ıssız adamı ıssız adam yapan insanlar da vardır.
Tumblr media Tumblr media
Bana göre hayat stili çok ters. Konfor alanından çıkmak istemiyor Alper. Ama bir yandan da ilişkilerinin tekrarlamasından yorulmuş ve içinde bir yerlerde sevilmek istiyor. Ama sevilmenin ağırlığını kaldıramayacağını biliyor içten içe,yine de denemek istiyor. Bana göre Alper gerçekten Ada'yı sevdi ama korkuları ve korkaklığı Ada'ya olan sevgisinden üstün geldi.
Ada gerçekten Alpere dönseydi alper yine aynı alper olurdu. Zaten son sahnede Adayı görünce çocuğa verdiği film sözünü bile unutuyor,sözünde duramıyor.
Bazı insanlar da böyle,hayati boyunca sevilememiş olmalarının acılarını onu seven insandan çıkarırlar değersizlik hissiyle. Ancak kaybedince bazı şeyler anlaşılır,değerli olur. Bazıları robot olmayı sever,kaçmayı sever kendinden kaçtığını bilmeden.
Her neyse,Ada üzümlü kekim Alper'in kişiliğini ve ondan ayrılacağını bilmesine rağmen ona bir şans verdi ve içindeki sevgi ışığını gördü. Bu yüzden o sarma yeme sahnesinde nefes almadan konuşuyor,bir şeyleri engellemeye çalışıyor. Alper eminim sarma da bitsin istememiştir bir yandan o kadar takıntılı ajdhdhsjsj
Ada da kaçmak istedi,ama monotonluktan, hayatının tekduzeliginden. Alper ile yeni heyecan yakalar sandı ama olmadı. O ilk tanışma sahnelerinden çapkın,hovarda birisi olduğunu biliyordu,Türk kızının tipik sorunu olan "Ben onu duzeltirim" sendromuna yakalandı ama sonu hüsran.
Beni en çok etkileyen sahnelerden bir tanesi de Alper'in Ada'ya çiçek götürdükten sonra bile içinde oluşan boşluk hissi,çok zor demesi ve annesinin ne zor oğlum soruna cevap verememesi...
Alpere sinirlenmek yerine artık acıyorum. Ada bence de en doğru kararı verdi ondan kurtularak,ama aklında başka birisi varken evlenmek de etik değil. Alper'den bir farkı olmamış oluyor.
Saçma bana göre, birisi omur boyunca diğer adamı düşleyerek çocuklarını büyütüyor,eşiyle yaşıyor,diğeri başkalarının hayatlarını,bedenlerini ödünç alarak kaçmaya çalışıyor.
Film aslında kaçışı anlatıyor,kaçışın ne kadar az süreli olduğunu ve insanı yıprattığını.
Velhasılkelam,bu film romantik değil gayet derinlikli bir filmdir ve insanların asıl ağladığı şey kendileriyle bağdaşlaştırmalarıdır. Ben hep adayı haklı bulurdum,hala haklı bulurum ama daha çok acidigim kişi Alper,çünkü ada kendi ayakları üzerinde durabilecek kadar güçlü bir karakter ama Alper hem bir şeyi kaybedip hem de kendisiyle yüzleşemeyecek kadar aciz. Biraz da tanıdık geliyor bana bu,ıssız adam,ıssız olunmadan anlaşılmıyor. Belki de ben bu ara ıssızlığa meylettiğim içindir.
Alper'i bu yalnızlığa ve ozguvensizlige neyin ittiğini aşırı merak ediyorum,travması olmayan birisi behlül olabilir ama issizlik bambaşka bir kavram. Böyle insanlar bence kendilerine denk kişilerle mutlu olmalı. Issız adamlar müzeyyenlerle olsun,aşk adamlar aşk kadınlarla olsun,dünya güzelleşsin ne bu melodram?
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku Müzeyyen ve Issız Adam Alper muazzam çift olurlardı bu arada.
5 notes · View notes
saidaslan1 · 2 years ago
Text
"Her ne kadar bunların kalbinde muhabbet tohumu varsa da, dünyaya olan ilgileri ve bunun oluşturduğu pislik sebebiyle, bu tohum filiz verip büyüyemez. Bize düşen görev o pislikten onların kalbini temizlemektir.
Bu cemaatten bazılarının durumu ise şöyledir. Bunların kalbinde muhabbet tohumundan eser yoktur. Biz o kimselerin kalplerinde muhabbet oluşması için himmet ederiz.”
Şah-ı Nakşibendi ks
18 notes · View notes
derdiderun · 2 years ago
Text
Tumblr media
Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) 'in Peygamberliğine Niçin İnanmalıyım?
Bu sorunun cevabını aramak için gelin on beş asır öncesine, Hicâz bölgesine gidelim. Gözlerinizi kapatın ve bir ortam hayal edin. Öyle bir ortam ki, putlara tapılıyor, kötülüklerin başı olan içki su gibi içiliyor, kadınlar köle gibi satılıyor ve hiçbir hak hukuka muhatap kılınmıyor, kız çocukları diri diri gömülüyor, kabile savaşları almış başını gidiyor, zina son derece yaygın şekilde yapılıyor, insanlar kendilerince uydurdukları çirkin nikah çeşitleriyle kadınlarla beraber olabiliyor, güçlü zayıfı eziyor ve insanlar nefislerinin ve arzularının peşinde ölçüsüz azgınca bir hayat yaşıyorlar.
Böyle bir toplum içinde bir kişi çıkıyor ve insanları tek olan Allah'a (celle celaluhu) ibadet etmeye çağırarak yukarıda saydığımız tüm kötü alışkanlıkları bırakmaya davet ediyor. Bunu yaparken, böylesine azgın bir toplumdan nasıl karşılık göreceğini de gayet iyi biliyor. Hatta bu davetinin onu öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya getireceğinin de farkında. Fakat O Rabbi'nden aldığı emirle tüm bunlara bakmaksızın vazifesini yapıyor.
İşin dikkat çeken yanı, bu zatın davet etmiş olduğu şeyler insan nefsinin arzuladığı şeyler de değil. Aksine nefsin zorlanacağı şeylere davet ediyor çevresini. Davet ettiği şeyler i��erisinde oruç gibi nefsin azgın arzularını kıran yemekten içmekten kesilme gibi bir ibadet var. Zamanın en büyük kazanç kaynaklarından biri olan faizi ayaklar altına almak var. Nefsin en zayıf noktalarından biri olan şehvet dürtüsünü dizginlemek ve nikahlı olunan kadının dışında namahrem kadınlarla -bırakın zinayı- görüşmemek var.
Buna rağmen zamanla insanların onun davetine birer, birer, onar, onar, yüzer, yüzer icabet ettiğini görüyorsunuz. Oysa o günün şartlarında bu davete icabet eden insanlar bunun bir karşılığının olacağını ve yeri geldiğinde bunu canlarıyla ödeyebileceklerini de bilmekteydiler. Öyleyse hem nefislerinin hoşuna gitmeyen hem de canlarını kaybetmeleriyle sonuçlanabilecek olan bu olumlu tepkiye onları iten şey neydi? Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) onlara para veya kadın gibi dünyalıklar vadetmiyordu ki davete icabet etmenin bir cazibesi olsun! Aksine bu davete icabet karşılığında onlara başlarına gelebilecek her türlü tehlikeyi göze almalarını peşinen söylüyordu.
'Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) peygamberliğine niçin inanmalıyım? sorusunun cevabı tam da burada yatmaktadır. Yani onda normal insanlarda bulunmayan bir `güç`, bir `kabiliyet` vardı demek ki. Bu öyle bir cazibe gücüydü ki, hiçbir zengin bunu mâlî imkanlarıyla, hiçbir devlet başkanı da bunu askeri gücüyle elde edememişti. Edemezdi de zaten. Çünkü bu bambaşka bir şeydi. O kadar başka bir şeydi ki, savaşlarda onun ashabı ona bir zarar gelmesin diye başlarını ona yönelen okların önüne atıyorlardı. Gözlerinden daha titiz şekilde koruyorlardı onu. Halbuki Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) onlardaki bu bağlılığı elde etmek için ne bir askeri gücü vardı ne de bir şeyden korkutuyordu. Bu o kadar başka bir cazibeydi ki, asırlar ve bugün milyarlarca Müslüman hep aynı aşkla bağlanmıştı ona.
Öyle ki, Müslümanlar sırf o yapmış diye birbirlerini gördüklerinde selam veriyor, yemek yediklerinde dua ediyor, sakal bırakıyor, sarık sarıyor ve binlerce sünneti bir askeri disiplin edasıyla yerine getiriyorlar. Tüm dünyadaki Müslümanlar farklı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen bu sünnetleri öyle bir yerine getiriyorlar ki dışarıdan bakıldığında sanki tek bir görüntü oluşuyor. Böyle bir mânevî gücün normal bir insan tarafından oluşturabilmesi mümkün mü? Mümkünse buyurun, oluşturun da görelim. Veya oluşturulmuş olanını gösterin de bilelim!
Yıllarca içki içmiş, adeta alkol tutkunu olmuş o topluluğa belli bir sürecin sonunda, içkinin şeytan işi bir pislik olduğuna dair ayeti okuduğunda hepsi birden "vazgeçtik, vazgeçtik" diyorlar. Ellerinde ve evlerinde ne kadar içki şişesi varsa hepsini kırıyorlar. Hatta Medine sokaklarının günlerce şarap akıttığı söyleniyor. Peki şimdi elimizi vicdanımıza koyarak soralım kendimize: Hiçbir askeri güç kullanmaksızın bir topluma bir tek emirle yıllardır alışkın oldukları bir adeti bıraktırmak mümkün müdür? Kaldı ki sadece o gün yaşayan insanlar değil, on beş asırdır tüm müminler aynı emre riayet ederek ağızlarına içkiyi sürmüyorlar. İçki satan dükkandan alışveriş yapmıyor, içki bulanan sofraya oturmuyorlar bile.
Milyarlarca insan üzerinde oluşturulmuş olan bu etkinin `nübüvvet gücü'nden başka bir izahı olabilir mi? Siz bu etkiyi bilimle oluşturabilir misiniz? Sormamıza bile gerek yok, oluşturamazsınız. Zîra bugün sigaranın sağlığa zararlı olduğu bilimsel olarak ispatlanmış ve ilan edilmişken hatta sigara kutularının üzerinde bile "sigara içmek sizi öldürür" yazıyorken pek de etkili olmuyor bu yöntem. İnsanlar gidip sigara paketini satıp alıp, üzerindeki o tembihlere baka baka içiyorlar sigarayı.
Bugün yüz tane bilim adamını bir topluluğa dönüştürmeleri için, onlara alışık oldukları adetlerini bıraktırmaları için bir yöreye göndersek ne yapabilirler acaba? Bir şey yapamayacaklarını biz de biliyoruz değil mi? O halde, manevi gücüyle, nübüvvetin bereketiyle insanlar üzerinde bu kadar tesir oluşturmuş olan Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) peygamberliğine inanmak için başka sebepler aramaya gerek var mıdır kardeşim? Unutma ki dünyada hiç kimse onun kadar sevilmedi ve sevilmeyecek. Bu da onun Allah (celle celaluhu) katından gönderilmiş ve manen takviye edilmiş bir peygamber olduğunun açık delilidir.
Son olarak şu noktaya da değinelim: Düşünün, on beş asır önce Allah (celle celaluhu) indirdiği kitabında Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) şahsı için "Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi? (İnşirâh, 4.) buyurmuş. Ve hakikaten de baktığımızda hem yaşadığı dönemde hem de bugüne dek asırlar boyunca kimse onun kadar şanına şan, şerefine şeref katmadı. Hiç kimse onun kadar takip ve taklit edilmedi, edilmiyor. Hiç kimse onun kadar sevilmedi, sevilmiyor. Bir insan eğer bu durumu kendi gayreti, kabiliyeti, imkanı ile elde edebiliyorsa neden bunlara sahip ve talip olan birçok insan için, böyle bir şey söz konusu olmadı? Bu durum da bize Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) bu meziyetinin Allah'ın (celle celaluhu) sadece ona verdiği büyük bir nimet olduğunu ve onun hak peygamber olduğunu çok net göstermiyor mu? Düşünenler için bunlarda ne kadar büyük ibretler vardır.
|Sorun Kalmasın - Ömer Faruk Korkmaz
14 notes · View notes
balosuzmaskeler · 11 months ago
Note
Merhaba, bunları decomytree de ağacın olsaydı oraya yazmak isterdim ama orayada sığmazdı sanki 500 kelime vermişler benim yarıda biterdii. "Ama cevaplamazsan sevinirim" sadece iyi şeyler söyleyip yeni yılını kutlamak istiyorum. Öncelikle yeni yılın, senin için başarılarla dolu, sevgiyle yoğrulmuş bir yıl olması dileğiyle. Burda ki anonimler her ne kadar başına bela olsa da ben seni az çok anladım, kendi halinde gündelik yaşantısını bir nebze olsun burda paylaşan, kimseye hesap vermeyi sevmeyen, yıllar öncesinde özgüveni bu kadar iyi değilken şimdi özgüven kazanmış güçlü bir kız görüyorum karşımda. Bloguna baktım yıllar öncesine gittim mesela o zamanlar kendini göstermemişsin bile. Bende öyleyim artık mesela eskiden özgüvensiz birisiyken özgüvenimi kazanınca bunu göstermek isterim bu beni güçlü tutar. Umarım hayatın boyunca hep güçlü kalırsın bu abudik gubudik anonimler sana zaten zarar veremez biliyorum. Yolda karşına çıksalar bir kelime dahi edemeyecek kadar özgüvensiz insanlar bunlar. Özünde iyi insan olduğunu farklı fikirlere sahip olduğunu. Bazı konularda farklı pencerelerden bakan biri olduğunu anladım. Fikirlerin gayet hoş ve mantıklı. Bazı konularda hatta senin baktığın pencereden bakmamıştım ve bakınca gerçekten de bu pencereden çok farklıymış diyorum. Bu arada umarım yazılarda yazarsın eskiden yazıyı daha çok paylaşıyormuşsun. Bu aralar blogun pislik kaynıyor malum anonim pisliği ama onuda çözüm bulmuşsun sanırım arrtık abudik gubudik soruları cevaplayıp canını sıkmıyorsun gibi. Umarım kimse canını sıkmaz ve hep mutlu olursun. Ne demişler kalbinin güzelliği yüzüne yansımış. Seninle dışarıda karşılıklı kahve içerken sohbet etmek çok güzel olurdu asla canım sıkılmaz ve dediğim şeyleri anlayacak biri olduğunu az çok blogundan anladım. Varsa nasipte illa ki denk gelir zaten. 2024 yılı senin yılın olsun ve hep mutlu ol. Bide gülüşünü asla kaybetme. Burayı abudik gubudik insanlar kullansa da benim gibi blogunu seven insanlarda elbette var ve senin güzel paylaşımlarını yazılarını rblerini blogunun her şeyini seven insanlar da var bunu unutmaaa. Seviliyorsun İYİ SENELER DİLERİM.
Kaç yıldır kullandığımı bilmiyorum bile ama bu zamana kadar hic böyle bir anon gelmemisti. Söylediklerin bana ne kadar iyi geldi anlatamam yazdıklarını okudukça eski şeyler canlandı gözümde içim bir tuhaf oldu,duygulandım diyebiliriz. Yarım saat önce anonimi kapasam mı diyordum iyi ki kapatmamışım paylaşmadan edemezdim gerçekten gözlerim doldu. Güzel kalbin ve güzel düsüncelerin için cok teşekkür ederim umarım cok güzel bir sene gecirirsin 5 sene önceki nisa bu mesajın geleceğini aklının ucundan bile geçirmezdi. Tumblr senin gibi insanların sayesinde güzelleşiyor.Kalbin gibi bi yıl yasamanı tüm kalbimle diliyorum cok mutlu olursun umarım cünkü beni cok mutlu ettin 🩷
0 notes
mezardakicicekk · 1 year ago
Text
KALP KIRGINLIKLARI #2
TW/ taciz
Bu yazıda anlatacağım kişiyle beni tanıştıran kişi Mina. Hani Angela ile arama giren, dostummuş gibi davranıp hiçbir sebep yokken hayatımın içine eden Mina.
Bu kişiye nasıl bir isim vermeliyim bilmiyorum. Mitolojideki tanrılara bakarken Pan adlı tanrının yaptığı iğrenç şeylerden birinin ona uyduğunu düşündüğüm için bunu seçmeye karar verdim. Bundan sonrasını midesi bu tür konularda hassas kişiler ya da bu tür konularda tetiklenen kişiler lütfen okumasın. Olabildiğince kalemimi zayıf tutmaya çalışsam bile ister istemez tetiklenebilirsiniz.
Zel ile son birlikteliğim bittikten sonra Mina bana Pan ile mutlu olabileceğimi düşündüğünü söyledi ve bizi tanıştırdı. Ortak noktalarımız vardı ve belkide bir nebze de olsa acımı dindirebilir diye düşündüm.
İlişkimizin 1. haftasında ilk buluşmamızı gerçekleştirdik. Sinemaya gitme kararı almıştık, komedi filmiydi. Filmin adını dahi hatırlıyorum. Unutmak isterdim... Ben yiyecek bir şeyler almak için markete gidicektim ve koltukları istediği gibi seçebileceğini söyledim. Aklıma hiç kötü şeyler gelmiyordu.
Salona girdiğimizde ben orta sıradaki koltuklara bakarken Pan en arkada, solda duvarın dibindeki 2 koltuğun yanına gitti ve geçmem için işaret yaptı. Cidden oraya mı oturacaktık?
Duvarın dibine ben oturmuştum ve ışıklar yansa bile bizim oturduğumuz yer zifiri karanlıktı. Kendi elimi bile zar zor görebiliyordum. Filmin ilk 20 dakikası bir sorun yoktu. Ardından hareket edemeyeceğim kadar duvarın dibine sıkışmış olduğumu fark ettim. Tam rahatsız olduğumu belirtmek için kafamı çevirecektim ki dudaklarımda bir baskı hissettim. Salonda bizden hariç 3 kişi vardı ve çok uzakta oturduklarından bağırsam bile sesimi duyuramazdım. Büyük bir salondu ve filmin sesi tüm sesleri bastırıyordu.
Onu itebileceğim kadar bile hareket alanım yoktu. Köşeye sıkışmıştım ve hiçbir şekilde hareket edemiyordum. Dudaklarımı öpüyordu, bir koluyla beni sıkıca sarmalayıp kendine bastırmıştı ve diğer eli vücudumun üstünde ya da yanağımda geziyordu. O kadar uzun bir süre o halde kaldık ki elerim titremeye başladı. Vücudum yaşanılan tehlikeyi fark eder etmez alarma geçmişti ve ben deli gibi titremeye başlamıştım. İlk yarının bitmesine 5-10 dakika kala lavaboya gitmesi gerektiğini söyleyerek yanımdan ayrıldı ve ben hızla telefonumu çıkarıp en yakın arkadaşım -cinsiyetini belirtme ihtiyacı duydum, kendisi erkek- Rudra'ya mesaj attım. Olanları anlattığımda bana kısa ve öz biçimde neden yanımdan gittiğini en açık dilde söyledi. Mideniz bulanabilir, bu yüzden bir sonraki paragrafa atlayabilirsiniz.
"Kanka sana değer verdiğimi biliyorsun ve şuan yanında olup o çocuğu gebertmeyi her şeyden çok istiyorum. O temel ihtiyacını karşılamak için gitmedi. Anlattığına göre uzun bir süredir seni öpüyor, bu cinsel arzularını en tepe noktasına çıkartmış ve şuan ah.. miden kesin bulanacak ama daha kibar nasıl söylenir bilmiyorum. Kendini rahatlatmak için gitti. Keşke erkek olmasaydım ve senin kadar saf düşünebilseydim."
Mesajı okuduğum an vücudum daha çok titrrmeye başladı. Midemdeki hareketlenmeyi fark etmiştim. Güç bela oturduğum yerden kalkıp lavaboya koştum ve hızla boş bir kabinin içine girip kustum. Berbat hissediyordum. Bana o kadar iyi biri olarak tanıtılan Pan aslında aşağılık herifin tekiydi. Belki tüm bunları bilerek aramızı yapmıştı, bilmiyorum.
Pan o akşam beni engelledi ve benim o dönem en yakın kız arkadaşım olan ama arkadaşlığımızın çoktan bittiği Angela'nın peşinden koşmuş. Daha sonra tanıdığım ne kadar kız varsa hepsine senden hoşlanıyorum demiş. Tüm bunlar benim kulağıma geliyordu tabi. Bir insan nasıl bu kadar pislik olabilir? Henüz 16 yaşındaydık. Nasıl bu kadar pis bir zihniyete sahip olabilirsin?
0 notes
morkedisblog · 1 year ago
Text
Bizim bir tanıdık oğlunu sünnet ettirdi Allah aşkına Kur-ani Kerimin neresinde yazılı"oğlunuzun çüküsünü kestirip Mevlid okutun düğün yapıp göbek atın"diye?YOK YAZMIYOR!Yahudi Peygamberlerden beri var bu gelenek bir yerde okumuştum doğrumu bilemem?Çölde kum kaçma diye bir sağlık sorunları varmış eski Yahudilerin sünnetsiz penis ucu dar olduğundan çöl kumu içeriye kaçarmış o fazlalık alınınca rahatlamışlar araplar da devam etmişler ama Müslümanlar aşırıdırlar ya diyelim Yahudi 1 santim kestiyse bunlar 3 cm yapmışlar keşke kökten kesselerdi başımızda bunca pislik olmazdı en iyisini Mesih İsa yapmış"boşverin yerinde dursun salkayıp gezin"demiş kız anam ben deli değilim babama davetiye vermişler bana vermeye kıçları tutmuyor açık sözlüyüm " oğlum kızım yok hediye boşuna gidiyor yoksulum"diyorum yalan değil kimseye iyilik borcum maddi ve manevi olarak yok ama babam alıyor davetiyeyi ben de ne yaptım her davetiyeyi babamın kitaplığı üzerine koyuyorum madem öyle işte böyle davetiyeye yemekli düğün yazmışlar abooooovvvv yemek dedikleri 3 sarma marul yaprağına konmuş 3 çiğ köfte küçük bir dilim su böreği ince dilim pasta😲Ayyy insan onunla doyar mı o ancak giriş olur kardeşim cimriysen veya paran yetmiyorsa düğün yapma evde bir tavuklu pilav pişirip Mevlid okut bitsin sen altın götürdüysen o kişi sana tencere tava getirmez gine karşılığını bulursun ne gerek var?Benim şekerim düşüyor mallarımı bildiğimden güvenemedim dışarıda yemek çok pahalı evde yarım ekmek arası sandviç hazırladım da düğün salonunun balkonuna çıkıp yedim minicik tabak ayıp birşey nerede manyak varsa beni bulur😤😠😈Hiç şansım yok bak biz insanız geçen yaz İzmitte kuzinim evlendi otelde yaptılar düğünü yemekte yok yoktu gelenler tıkabasa doydular eritmek için piste çıkıp oynadılar burda pek dans eden de yoktu eskiler"aç ayı oynamaz"demişler!
Tumblr media
0 notes
ozcanozaltn36 · 7 years ago
Photo
Tumblr media
1 note · View note
lentagre · 2 years ago
Text
Her zaman pislik içinde kalacağız, bedenimizden soluk borumuzdan kulaklarımızdan sinecek ama en çok buna biz izin vereceğiz. Ne kadar özel hissettiğimiz his ve an varsa hepsini mahvedeceğiz. Sonra yaşamaya çalışacağız. Bu bokun içinde ayakta durmak için çabalayacağız. Hırsımızla debelendikçe daha çok batacağız. Şimdi daha iyi anlıyorum asiliğimi azalttığımda tepkisizliğime neden daha çok alıştığımı.
Anılarım bana zarar verebilen tek şey çünkü insan geçmişte temizdir. Gelecekte sadece temizlenmeye çalışır. Göğsümü delip kalbimi sökebilecek bir kadın yok ama bunu ben yapıp sökmek istiyorum belki karşıma çıkacak meleğin göz yaşları onu temizlemeye yeter belki de gözyaşının içindeki tuz daha da deler bilinmez. Sadece sonsuza kadar arzu edecek olduğuma cüret etmek istiyorum.
Artık anlamımız lazım bir şeyleri çocuk değiliz, ama neden çocuk değiliz neden kaybettiğimiz tüm oyunları yeniden oynayamıyoruz. Haklısınız artık tekrarları dahi değil kazanmak üzerine mücadele ettiğimiz ne varsa onun da şansını yaratmaya çalışıyoruz. Elimizin altında bulacağımız bir oyuncak araba ya da bebek gibi değil artık.
Umutsuzluğa kapılıyorum, bana söylenmiş olan bir cümle geliyor aklıma bazen ama o cümleyi düşünmek de karnımı ağrıtıyor
"sessizliğin derinliklerinde beni düşün"
Ama kökünden iltihap kapmış bir ağaca tutunulmaz. Belki de kendime söylediğim yalandır bir tek kendime yalan söylerim çünkü.
Aslına baktım ve kendimi gördüm ama artık bütün parçalar kırık yalnızca ayna parçalarından düştükleri yerlere göre yüzümüzü görebiliyorum artık. Huzur yok yatak boş ve sigaram bitti. Peki ya sen nerdesin?
33 notes · View notes
johnsolita-blog · 2 years ago
Text
Çıplak Gezme Özgürlüğü ve Beyazıt
Fayanslar istisnasız her gün kirleniyor. Şu evi sadece bir günlüğüne terk etsem ev yine kirleniyor. Ev kendi kendine kir üretiyor olmalı. Bunun nasıl olabildiğini kuruyorum zihnimde. Çok ilginçtir.. Sanki bulunduğum katın altında bir başka daire yerine buhar çağı teknolojisini sezdiren, bilgisayar terminali yazısı yeşili tesisat boruları var ve oda aynı zamanda loş, sarı bir ışıkla kaplı. Bu borular trenin raylarda yarattığı sarsıntıya benzer bir ses ve titreşimle tozla birlikte her nedense radyasyon da üretebiliyormuş gibi canlanıyor kafamda. Bu o kadar da kötü bir şey değildir belki de. Özgün bir nitelik olduğu kanısındayım. Ne var ki kir üretmenin de bir bedeli olmalı. Sınıf mücadelesinin olduğu, ipleri kanla dokunmuş olan bir hayatta işler böyle yürür. Çocukken bilmezdim bedelin ne olduğunu. Bedel, kir üretme yetisine sahip olan bir evin ardından ürettiği tüm kirleri temizlemesiymiş oysaki.. Tabii, kesin öyledir. Az önce bu fayaslarda çıplak ayakla yürürken temizlik vaktinin geldiğini anladım. Anlamış olmak her zaman bir şeyi değiştirmez. Buna yönelik bir eylemim olması gerekirken olmadı. Gerek görmedim. Nasıl olsa yeniden kirlenecekti. İki yılda bir süpürgeyi çalıştırmanın yeterli olduğu inancına sahibim ve bu inanç kalbimin derinliklerinde bir taht kurmuş olabilir. Buna rağmen pislik dikkatimi dağıtıyor ve günün sonunda temizlik yapmış oluyorum. Ancak bu sefer umrumda olmadı. Yürümeye devam ederek mutfağa ulaştım. Makarna suyu koyarak pesto sosu hazırladım. Bu sos mideme muhteşem bir sarhoşluk hissi yaşatıyor. Gerçekten akıl sır erdiremiyorum. Bu sosu ilk kez kim bulduysa ona gönülden bir kez sarılmayı dilerdim. Bu, insanlık için küçük bir şey olsa da fiziksel temastan haz etmeyen benim için koskocaman bir şey. Zaten o kişiyi ödüllendirmek için başka ne yapabilirim ki? Bana hesap vererek mi yapmış bu sosu? Kimseye hiçbir şey borçlu değilim aslında. Şimdi düşününce öfkelendim. Sostan da soğudum. Kendi kendimi gaza getirmiş oldum yine. Sos da umrumda değil, onun mucidi de. Elbette ki o an bunları düşünmüyordum. Heyecanla hazırladım makarnayı. Sonra biraz soğusun dedim. Her şeyi biraz soğutarak içmek gibi bir takıntım var. Onu içerken mutlaka dilim buz kesmeli. Biraz soğuk yani. Makarnam soğurken tüm kıyafetlerimi çıkarıp gelişigüzel yere fırlattım. Yazın insanın kendi alanında çıplak oturması, çıplak uyuması müthiş özgürleştirici bir şey. Evet, özellikle yazın. İnsan evde, yanında soyunamayacağı kim varsa balkondan aşağı atıp derisine kadar soyunup oturmak istiyor. Anneciğimden doğma bir şekilde makarnamı aldım ve koltuğa uzandım. Damızlık kızın öyküsünü izliyorum bu ara. Kaldığım yeri açarak yapabileceğim son keyfi yapmaya başladım. Makarna da yatıştırıcı oldu, zira dizi insanı inanılmaz öfkelendiren bir distopya. Bana kalırsa sıcak havalar da distopik. Beyazıt'ta yürürken buz kestiğim günleri sıcak günlere tercih ederim. Düşünüyorum Beyazıt 'ta bulunan onca rezaleti sıcak havalara tercih eder miyim? Ederim sanırım. Nasıl olsa bu çilenin içine doğmuşuz. Bu çileyle mücadele etmeye alışmışız. Yeter ki mücadele ederken hava sıcak olmasın ve sırf terlediğim için cinnet geçirip okuldaki kızartma makinesini aylarca yaptırmayan yetkililerle münakaşa etmeyeyim. Gerçi kızartma makinesi yapılmadı diye protesto düzenlemeyeceğiz de ne zaman düzenleyeceğiz? İki litre ayçiçek yağı alamayacak raddeye gelince mi?
Tumblr media
2 notes · View notes
tumitutscanlation · 4 years ago
Text
Heavenly Blessing – 197. Bölüm
Mega // Drive // Wattpad
Bölüm 197: Cehennemdeki Adam Yağmur Altında Bambu Bir Şapka Alıyor
Yüzü Olmayan Beyaz tekmesiyle metrelerce uçmuştu, ama havada takla attı ve sağlam bir şekilde yere indi.
Bağırdı. “SEN DELİRDİN Mİ?!”
Öfkeden köpürüyordu.
Bunca zamandan beri, Xie Lian ilk kez bu yaratığın bu kadar güçlü bir duygusunu hissediyordu ve bu onu oldukça memnun etmişti. Yerdeki siyah kılıcı kavradı ve öne atıldı.
“Delirmedin, sadece geri döndüm!”
Bir önceki tekmesi tahmin edilemezdi, ama artık saldırıları o kadar kolay olmayacaktı. Yüzü Olmayan Beyaz buz gibi haykırırken kaçındı. “Unuttun… mu? Ailenin nasıl seni terk ettiğini, insanlarının sana nasıl davrandığını, inananlarının sana nasıl ihanet ettiğini! Sadece bu adam için, bu cılız, önemsiz adam için! Her şeyi silip attın mı??”
“Unutmadım! Ama –” Xie Lian kılıcı savurdu ve öfkeyle, dinç bir şekilde bağırdı. “SENİ HİÇ İLGİLENDİRMEZ!!!”
Yüzü Olmayan Beyaz kılıcın ucunu tuttu, oldukça katı bir şekilde tutuyordu. Kan aktı, eklem yerleri çatırdıyordu.
Kendisini neredeyse kaybetmişti ve şüpheyle mırıldanıyordu. “…İşe yaramaz pislik, işe yaramaz pislik! Seni işe yaramaz pislik! Buraya kadar geldikten sonra sahiden pişman olup sırtını dönebiliyorsun ha!”
Xie Lian da kılıca bastırıyordu, sıktığı dişlerinin arasından cevap verdi. “…Beni iğrendiriyorsun. Bu yüzden, senin kadar iğrenç bir şeye dönüşmeyi reddediyorum!”
“…”
Yüzü Olmayan Beyaz biraz sakinleşmiş gibiydi ve her şey kendi kontrolü altındaymış gibi gelen ses tonuna tekrar kavuştu. “Boş ver. Bunlar ölümün karşındaki son çırpınışların sadece. Sana ne söylediğimi unuttun mu?”
Xie Lian biraz nefeslendi ve Yüzü Olmayan Beyaz her kelimeyi vurguladı. “Savaş alanındaki ölülerin ruhunu sen geri çağırdın. Artık çok geç. Durdurulamayacaklar!”
Şiddetli yağmurun altında, Xie Lian’ın elindeki siyah kılıç tiz bir sesle haykırdı, kulaklarını deliyor ve başına ağrılar giriyordu.
“Ne yapacaksın?” Diye sordu Yüzü Olmayan Beyaz. “Değer mi? O insanlar için on binlerce yaşamlık laneti üstlenmeye değer mi?”
Önceki tekmeden beri, Xie Lian’ın damarlarındaki kan kaynıyordu ve hepsi başına toplanmıştı; kılıcı her savuruşu ve konuştuğu her bir kelime, hepsi o ne yapılması gerektiğini, veya ardından ne olacağını düşünemeden, doğrudan kalbinden geliyordu. Şimdi Yüzü Olmayan Beyaz’ın sorusunu duyunca, nasıl cevap vereceğini bilememişti.
“Ne yapmayı planladığımı görmeyeceksin. Ondan önce, senden kurtulacağım!”
Yüzü Olmayan Beyaz soğuk bir şekilde homurdandı. “Ne küstah.”
Ardından Xie Lian bedeninin hafiflediğini hissetti ve havaya savrulmuştu.
Hemen merkezini bulmak için zihnini sakinleştirdi, ama o daha dengesini sağlayamadan beyaz bir şekil üzerinde belirdi ve ezici bir güçle ona vurdu. Xie Lian sanki ezilen bir demir parçası gibi, yüksek bir gürültünün ardından yerin derinliklerine saplandı.
Eğer Xie Lian’ın içinde, eğer öfkesini serbest bırakırsa kazanacağına dair bir parça umut vardıysa, bu saldırının ardından, artık çoktan uyanmıştı.
Kazanamazdı!
Çok güçlüydü; ona göre, bu yaratık ezici derecede güçlüydü!
Xie Lian daha önce hiçbir düşmanının ‘ezici’ olduğunu düşünmemişti, sadece Jun Wu’yla yüzleştiği birkaç ender anda aklından bu düşünce geçmişti. Ancak Jun Wu gerçekten güçlü olsa da, hesaplı bir şekilde kısıtlanmış bir güçtü, düşünülmüş ve dikkatliydi; Yüzü Olmayan Beyaz’ın tam tersiydi. Onun gücünde ise, kötülükle dolu bir ahlaksızlık ve kinle dolu bir öldürme isteği vardı.
Böylece de sadece tek bir darbesi Xie Lian’ın anlaması için yeterli olmuştu. Asla Yüzü Olmayan Beyaz’a karşı kazanamayacaktı. Belki sadece Jun Wu bu yaratığa rakip olabilirdi.
Ama şu anda sesini Jun Wu’ya ulaştırabilmesine imkan yoktu!
Sert bir hareketle, Yüzü Olmayan Beyaz kar beyazı çizmesini Xie Lian’ın göğsüne bastırdı. Ürpertici bir sesle konuştu. “En başından beri, her şeyin sebebi senin kibrin ve saf hayallerindi!”
Xie Lian organlarının büzüştüğünü ve çizmenin altından kaçtığını hissedebiliyordu, acı işkence ediciydi, ama yine de ağzında biriken kanı yuttu. “Hayır. Ben değildim!”
“Ne?” Dedi Yüzü Olmayan Beyaz memnuniyetsiz bir şekilde.
Xie Lian uzandı ve çizmeyi katı bir şekilde tuttu, gözleri hiç olmadığı kadar açıktı, parlak ve ışıldıyorlardı. “İnsan Yüzü Hastalığını getiren sendin. Her şeyin sebebi sendin!”
“…” Yüzü Olmayan Beyaz homurdandı. “Belki de. Eğer öyle istiyorsan.”
Ardından gülümsedi. “Ama anlaman gerek, cennete karşı çıkma kibrin olmasaydı, asla bu dünyaya gelmezdin. Ben cennetin iradesinden doğdum.”
Xie Lian’ın gözlerindeki alevler yağmurla sönmemişti; aksine, gittikçe daha büyük bir güçle yanıyorlardı. “Kendini bir şey sanmayı bırak! Bana hiçbir şey öğretmene ihtiyacım yok, kendi kendime öğrenebilirim. Eğer cennetin iradesini temsil ediyorsan, böyle bir cennet iradesi yok edilmeli!”
Boğuk fırtınalar ufukta gürledi, rüzgarlar esti. Yüzü Olmayan Beyaz’ın sesi daha da derinleşti.
Yumuşak bir şekilde konuştu. “Sana öğretmek için azami özeni gösterdim, ama hala anlayışsız ve inatçısın. Veliaht Prens, sabrımı yitirdim.”
Xie Lian birkaç kez öksürdü ve Yüzü Olmayan Beyaz devam etti. “Ancak, fark etmiyor. Her şekilde, onları zaten uyandırdın ve şimdi, atılması gereken son bir adım var. Bırak bu son adımda sana yardım edeyim.”
Xie Lian paniğe kapıldı. “Ne planlıyorsun sen?”
Yüzü Olmayan Beyaz eğildi ve Xie Lian’ın elini tuttu ardından siyah kılıcı avucuna koyarak onu tutmaya ve gökyüzüne kaldırmaya zorladı!
Göklerden ışıldayan bir yıldırım düştü, siyah kılıcın bedenine işledi ve geri yansıdı. Kalın ve yoğun kasvetli bulutlar kımıldamaya başladı ve siyah bulutlardan bir deniz Yong An’daki tüm gökyüzünü kapladı. Sayısız yüz, kol, bacak ve diğer uzuvlar içinde dönüyordu, sanki cehennem göklere taşınmış gibiydi.
Aynı anda güneş battı.
Xie Lian yerde yatıyordu, yuvarlanan siyah bulutlar ve yıldırım çakmalarıyla dolan gökyüzü ile fırtınanın feryadı gözlerinden yansıyordu. Yüzü Olmayan Beyaz onu attı ve siyah kılıç bir çınlamayla yere düştü.
Sanki milyonlarca at bulutların arasında çığlık atıyor ve uluyordu, kıyametin geçit töreni gibiydi ve tüm sokaklarla caddelerde, pek çok kişi irkilmiş ve neler olduğunu görmek için gelmişti, hepsi şaşkın görünüyordu.
“Neler oluyor?”
“Bu sesler de ne?”
“Bu ne?? Gökyüzünde ne var?? O BİR İNSAN YÜZÜ MÜ??”
“BU KAOS! DÜNYANIN SONUNUN GELDİĞİNİN İŞARETİ!”
Xie Lian çamur ve pislikle kaplanmıştı ve yerden kalkmaya çalışırken tökezledi. Bağırdı. “EVİNİZE GİDİN! EVLERİNİZE GERİ DÖNÜN!! DIŞARIYA ÇIKMAYIN! EVİNİZE GİDİN, KOŞUN!!!”
İnsan Yüzü Hastalığı bir kez daha serbest kalmak üzereydi!
Xie Lian hevesle ellerini sallarken Yüzü Olmayan Beyaz kenarda durmuş hafifçe kıkırdıyordu. Xie Lian başını çevirdi ve öfkeyle ona baktı.
Yüzü Olmayan Beyaz ellerini kol yenlerine soktu ve sakin, basit bir şekilde konuştu. “Neden bu kadar kızdın? Zaten geri dönüşün yoktu, neden oturup intikamın tatlılığını içine çekmiyorsun? Hepsi senin sayende gerçekleşti, takdir et.”
“…Sen… sahiden elimden hiç bir şey gelmez mi sanıyorsun?” Dedi Xie Lian.
“Eğer bir yolu varsa, o zaman lütfen, seni tutmayayım?” Dedi Yüzü Olmayan Beyaz.
Xie Lian derin bir nefes aldı, ardından yerdeki siyah kılıcı aldı ve sokaktaki kalabalığa doğru ilerledi.
Herkes onu iki gündür yerde yatan önceki hanedanın Veliaht Prensi olarak tanıyordu, hayalet olmayan bir hayalet, tanrı olmayan bir tanrı, insan olmayan bir insan olarak ve hepsi korkuyla gerilediler.
Xie Lian bağırdı. “HEPİNİZ, OLDUĞUNUZ YERDE KALIN!”
Bir nedenle, şu anda baştan aşağıya çamur ve pislikle kaplanmış olsa da, tuhaf bir halesi vardı ve herkes sahiden durdu.
“Gökyüzündeki şeyleri gördünüz mü?” Diye sordu Xie Lian.
Kalabalık bilinçsizce başını salladı.
Xie Lian devam etti. “Onlar İnsan Yüzü Hastalığını tetikleyen kindar ruhlar. Kısa bir süre sonra, İnsan Yüzü Hastalığı bir kez daha yayılacak!”
Bulutların kara denizi sahiden korkutucuydu ve daha fazla ikna edilmeye gerek kalmadan kalabalık ona inandı, hepsi dehşete düşmüşlerdi.
“İNSAN, İNSAN YÜZÜ HASTALIĞI MI??”
“NEDEN TEKRAR GELDİ?”
“YOKSA SAHİDEN…”
Kimisi tümüyle kendini kaybetmişti, kimisi ise arkasını dönmüş kaçıyordu ama büyük çoğunluk huzursuz bir tedirginlikle, onun tekrar konuşması için bekliyordu. Ancak, Xie Lian’ın söyleyecek başka bir şeyi yoktu ve sadece elindeki kılıcı kavradı ve öne doğru kaldırdı.
Ürpertici silahı kaldırdığı gibi, kalabalık yerinden sıçradı ve hemen korkuyla birkaç metre gerilediler, ama Xie Lian tekrar bağırdı. “BUNU ALIN!”
“…” İnsanlar korkuyla soluklarını tuttular. “…Ne?”
Yağmurun altında, Xie Lian kılıcı tutarken karanlık bir sesle konuştu. “Kılıcı kullanarak beni deldiğiniz sürece, İnsan Yüzü Hastalığından etkilenmeyeceksiniz.”
“…”
Yüzü Olmayan Beyaz’ın gülümsemesi bir anlığına bocalamış gibiydi.
Kısa bir süre sonra, nispeten sakin bir sesle konuştu. “Veliaht Prens, delirdin mi?”
İnsanlar da şaşkına dönmüşlerdi.
“Ne… Ne diyorsun sen?”
“O delirmiş mi?”
“Kılıcı alıp ona mı saplayalım? Sahiden mi? Onun aklından neler geçiyor?”
Kalabalık konuşup durdu ve aniden Yüzü Olmayan Beyaz’dan kahkahalar yükseldi.
“Aklını mı kaybettin yoksa yüz kılıç tarafından deşilmenin tadı damağında mı kaldı? Hayır, bu kez, korkarım milyonlarca kılıcın nüfuzu söz konusu olacak. Gözlerini aç ve gökyüzüne bak!”
Aniden gülmeyi kesti ve gökyüzünü işaret ederek konuştu. “Kindar ruhlar tüm Yong An’ı sardılar! Bunun anlamı da eğer ‘sıradan insanları kurtarmak’ istiyorsan, bütün Yong An’ın sana kılıç saplamasına izin vermen gerek demek, ve bir gün içerisinde senden geriye sadece bir et yığını kalması! Bu aptal yönteminin cennete karşı gelmen ve yağmur yağdırmandan ne farkı var? Herkesi kurtarabileceğini mi sanıyorsun?”
Xie Lian ona sırtını döndü. “Eğer bir gün yetmezse, o zaman bir ay sürer; eğer bir ay yetmezse o zaman iki ay, üç ay sürer! Eğer on bin kişiyi kurtaramazsam, o zaman bin kişiyi kurtarırım; eğer bin kişiyi kurtaramazsam; o zaman sadece yüz kişiyi, SADECE ON, SADECE TEK BİR KİŞİ BİLE OLSA KURTARIRIM!!!”
Yüzü Olmayan Beyaz öfkeyle haykırdı. “NEDEN???”
Xie Lian kılıcı her iki eliyle kaldırdı ve yüksek sesle gürledi. “NEDENİ YOK! SADECE İSTİYORUM!!! SANA SÖYLESEM BİLE…” Başını hafifçe geriye çevirdi. “SENİN GİBİ İŞE YARAMAZ BİR PİSLİK ASLA ANLAYAMAZ.”
“…”
Küçümsemesi çok belirgindi ve çok derine işlemişti, Yüzü Olmayan Beyaz farkında olmadan sesini yükseltti. “Sen, bana ne dedin?”
Xie Lian onu boş verdi ve sakince kalabalığa döndü. “Sadece bir kez saplamanız yeter ve her şey yoluna girecek. Ölmeyeceğim, geçen iki günde kendi gözlerinizle gördünüz. Ancak herkes sadece bir kez deneyebilirsiniz, oyalanmak yok, ve hepiniz beni dinlemek zorundasınız. Eğer içinizden bir şeyler denemeye kalkışan olursa, kafanızı uçururum. Sözüme inanın, tek elimle yüzlercenizin kafasını ezebilirim.”
Yüzü Olmayan Beyaz kuşkuluydu. “Sen, kendi krallığına felaket getiren işe yaramaz pislik, bana işe yaramaz pislik demeye nasıl cüret edersin?”
Kimse Xie Lian’ın elindeki kılıcı almaya cesaret edemiyordu, ama kaçmaya da korkuyorlardı. Görmezden gelinen Yüzü Olmayan Beyaz gittikçe daha da öfkeleniyordu.
Soğuk bir şekilde konuştu. “…Pekala. O zaman oturup inadının seni yok edişini izleyeceğim. Ancak, sonunda ne olursa olsun, unutma bunu kendin istedin. Umarım sonunda parçalanıp, pişmanlıktan ağlayarak bana gelmezsin.”
Bir ileri bir geri itilip kakılan gökyüzündeki siyah bulutlar gittikçe kalınlaşıyor ve daha da ağırlaşıyordu, çökecek gibi görünüyorlardı ve sayısız insan yüzünün kulak tırmalayıcı haykırışları hemen kulaklarındaydı. En sonunda artık dayanamayacak kadar korkmuş bir baba ve çocuğu gelerek kılıcı aldı.
“Ben, ben Xiao Bao’yla birlikte deneyeceğim…”
Kenardaki insanlar hala tereddüt ediyorlardı ve onu görünce şaşkınlıkla haykırdılar. “Sahiden yapacak mısın??”
Baba da tereddüt ediyordu ama kendisini zorladı ve cesur bir şekilde konuştu. “Ama, ama sahiden ölecekmiş gibi durmuyor! Özür dilerim, dostum, sahiden özür dilerim! Benim Xiao Bao’m…”
Elini kaldırdı ve kolundaki küçük çocuğun gözlerini kapattı, çocuğun siyah kılıcı tutmasına izin vermişti. Yüzü Olmayan Beyaz araya girmedi ve sadece kenardan dalga geçercesine güldü. Xie Lian hafifçe yumruklarını sıktı, bir an sonra acının saldırmasını bekliyordu, içinden sürekli kendisine tekrar ediyordu: Sorun değil. Defalarca acı çektim zaten, kısa bir süre sonra alışırım.
Ancak beklenmedik bir şekilde tam kara kılıç karnını delmek üzereyken, birisi tarafında gürültüyle yere düşürüldü.
Xie Lian beklediği işkence verici acıyı duymamıştı, onun yerine yüksek ve net bir. “YAPAMAZSIN!!” sesi vardı.
“…”
Bakmak için başını hızla çevirdi. Siyah kılıcı düşüren kişi küçük su satıcısıydı!
Küçük tüccar kalabalığın arasındaydı ve daha fazla izlemeye dayanamadığı için öne çıkmıştı. “Bence, bu hiçte hoş bir görüntü değil. Karnındaki lekeyi hepiniz görmüyor musunuz? Hepsi kan. Sahiden ölmez mi? Eğer ölmeyecekse bile, yine de kanamayacak mı?”
Baba acınası yüzünü buruşturdu. “Ama… ama…”
Su tüccarının karısı kalabalıkta gizlice onu tekrar dürttü, ama küçük tüccar ona döndü ve susturarak azarladı. “Bana dirsek atmayı kes, eğer bir sorunun varsa sonra konuşabiliriz!” Ardından arkasını döndü. “Ayrıca, eğer onu bıçaklarsak bile hastalıktan sahiden etkilenip etkilenmeyeceğimizi bilmiyoruz, ne diye körlemesine adamı bıçaklıyoruz?”
Baba gökyüzünü işaret etti. “Ama, çok az kaldı…”
Tam bu sırada, kollarındaki küçük çocuk ağlamaya başladı ve küçük tüccar hemen işaret etti. “Bak, bak! Çocuğuna insanları bıçaklatman onun ağlamasına neden oldu!”
Sahiden de küçük çocuk gürültüyle ağlıyordu ve siyah kılıcı yere atmıştı. Muhtemelen babasının ne düşündüğünü bilmiyordu ama yine de korkmuştu. Bu da, babasının aklındaki tüm düşünceleri öldürmüştü ve oğlunu tutarak kalabalığın arasına geriledi. Denemeye hazır olanlar vardı, ama ilk öne çıkan kişinin durdurulup geri döndüğünü görünce, onlar da artık cesaretlerini yitirmişlerdi, bu nedenle kalabalıkta bağırmaya başladılar.
“Onun ne dediğini duydunuz mu? İnsan Yüzü Salgını gelmek üzere! O Talihsizlik Tanrısı, bu işi başımıza o açtı!”
Ancak küçük tüccar karşı çıktı. “O Talihsizlik Tanrısı olsa bile, böyle bir şeyi kendi isteğiyle yapamaz.”
Konuşmaya devam ettikçe ve insanları kızdırmaya başlamıştı. “KENDİSİ GÖNÜLLÜYKEN, SENİN SORUNUN NE? HEPİMİZİN ÖLÜP GİTMESİNİ Mİ İSTİYORSUN???”
“Sen sadece suyunu satmaya çalış. İnsanlara para üstünü eksik verip duruyorsun, şimdi ne diye öne çıktın…”
Su tüccarının karısı ona dirsek atmaya devam ediyordu ama bu sözleri duyduğu anda patladı, yüzü kıpkırmızıydı. “ANASINI SİKTİMİNİN YALANCISI, KİM EKSİK PARA ÜSTÜ VERİYORMUŞ?? ÖNE ÇIK DA YİYORSA YÜZÜME KARŞI SÖYLE!”
Diğer adam hemen büzüşmüştü. Küçük tüccarda sinirlenmişti ama kısa bir süre sonra kendisini sertleştirdi. “BEN DİYORUM Kİ! Gönüllü olup olmaması ona kalmış, bizim ne yapıp ne yapmayacağımız ise bize! Bir kılıç alıp birisine saplamaktan bahsediyoruz! Eğer o iki günde ona bir parça su vermiş olsaydım, belki deneyebilirdim, ama… yapmadım! Kim yaptı ki? Her şekilde… ben kendimden utanıyorum!”
 Çevirmen: Nynaeve
168 notes · View notes
ebrarikoo · 4 years ago
Text
Sana asla söylenemeyen cümleler
O kadar çok şey biriktirdim ki içim de gün olurda sana anlatırım sende dinlersin diye beynime kazıdığım o kadar çok cümle var ki... lakin ne bende anlatacak hal kaldı nede sende dinleyip anlayacak sabır. Çoktan bitirilmiş aşkın uzatmalarındayız sanki. Sana hala deli olan ben benden hala nefret eden sen ne acı bir durum dimi seni istemeyeni istemek belki ya Allah kahretsin belki olur diye umut etmek ne gülünç dimi senin için. Hani şarkıda da diyor ya sana binlerce kez öleceğim diye ben sana binlerce kez öldüm bitanem seni başkasının kolların da görürken senden nefret ediyorum sesini bile duymak istemiyorum dediğin de kalbinde aklında başka biri varken bana sarılışın da ve bunun gibi bana attığın binlerce kazıkta... Sevgi elzemdir sevgilim bununla birlikte ayrılıkta tabii...
Lakin ben ayrılığı kabul eden taraf olamadım ne kadar çabalasam da hep bi şekilde kendimi sende buldum ya senden hiç gidemedim, bunca zaman kendimi kandırdım ya da tam oldu derken yine bir merhabanla alt üst oldum. Peki ya bunları yaparken mutlu oluyor musun birinin yıkık dökük hayatını toplamaya çalışırken daha da beter hala getirmekten zevk mi alıyorsun neden yapar ki bir insan bunu yara bere içinde olduğunu bildiği birine neden yeni yaralar açar merhem olmak yerine. Ben sende aşkı da gördüm ihanetine de bu hayatta aşkın acısına dair olan her ne varsa bende sadece sende gördüm sevgilim. 
Birini ne kadar seversen sev o seni zerre sevmeyince hiç bir anlamı olmuyormuş sevginin bunu da sen öğrettin bana. Seni şu hayatta herkesten ve her şeyden daha çok sevdiğime yemin edebilirim bi adam ne kadar çok sevilebilirse o kadar çok sevdim seni ama bu sevgi, bana acıdan ihanetten başka bir şey vermedi sevgilim yemin ederim vermedi. 
Ruhum harap bedenimin her hücresi acı çekiyor gör artık be adam gör çok bir şey istemiyorum ki senden sadece yıllardır kimseden görmediğim sevgiyi istiyorum bunu senin için her şeyi yapan kıza çok görme vicdansızlık değil mi?
hep söylerdim hayatta kaybedecek hiç bir şeyinin olmadığın bilen insan da gurur olmuyor diye zaten her şeyimi kaybetmişim mantığında elinde kalan 2-3 sığındığım dediği insanlara da gurur yapacak hali yoktur. İşte ben tam olarak böyleyim sana gurur yapacak halim yok sevgilim anlıyor musun yok. Çünkü her yerim yara bere artık canımın acısından nefes alamıyorum yemin ederim ulan hiç mi umurunda değil bu kadar göz yaşı bu kadar kalp acısı sen hiç mi sevmedin be adam hiç mi kalp ağrısı çekmedin hiç mi hıçkıra hıçkıra ağlayarak yalvarmadın Allaha bir insan bu kadar insafsız olamaz bu kadar kalpsiz vicdansız aklım almıyor artık. Tut elimi nolur çıkar beni bu kuyudan ne yaparsam yapayım yerin dolmuyor işte sende kaldım ben sev artık beni gör duy artık yeter. Sadece seninle mutlu olmak istiyorum bu zaten her şeyim olmuşsun fazlasın da gözüm yok...
Seni en çok ben sevdim ben başkası değil sevdi dediğin kim varsa defolup gitti anlasana bi ben kaldım işte yaptığın her şeye rağmen hala seni kocaman seven ben.
Bazen o kadar çok  öfkelenip nefret ediyorum ki senden sanki seni bu kadar çok seven ben değilmişim gibi sonra durup düşünüyorum şansa da sen arıyorsun zaten hemen eski aptal halime geri dönüyorum çünkü birine kör olmak nefret ede ede sevmek yaptığı her pislik aklına geldikçe onun sana yalandan da olsa yaptığı açıklamaya inanmak nefretini bastırıp sevgini öne çıkartıyor.
Babamı da nefret ede ede seviyordum o yüzdendir seni hep ona benzetişim hoş sadece ondan da değil. Ben ona ne kadar düşkünsem o benden o kadar uzak ben onu ne kadar seversem o benden o kadar nefret etti. İkinizin gözünün içine bakan ben beni görme tenezzülünde bulunmayın siz ne acı. Halbuki asla babam gibi birini sevmeyeceğim diye kendime söz vermiştim tutamamışım sözümü ki seni sevmişim. Çok bi beklentim yok aslında beni sevmeniz dışında tabii. 
Şu hayatta öğrendiğim tek şey baba sevgisi görmeyen her kız senin gibi bi adama sığınıyor şanslı olan mutlu oluyor çünkü karşısındaki adam onun yaralarını bilip onu daha çok seviyor yara açmak yerine merhem oluyor şansız olan ise benim gibi sevdiği adam tarafından sevilmeyi umut edip saatlerce onu yazıyor onu düşünüp ağlayarak dua ediyor...
Hayatımı siktin ulan hayatımı her şeyimi aldın ya benden bana ait bıraktığın tek bir şey bile yok neden bu kadar göz yaşına değmeyecek bi adamsın sen bu kadar acıya yalvarışa değmeyecek. Ben senin kirpik sayını bilecek kadar sevdim ya Allah kahretsin karanlıktan korkan ben sırf sen yanımda uyuyorsun diye zerre korkmadan uyuyordum. Sinirden geceleri uyurken dişlerini sıkıyorsun canın yanar diye saat başı uyanıp seni uyandırıyordum rahat uyu diye değdi mi allahın belası bu kadar yaptığım şeye bu kadar üstüne titreyişime değdi mi söyle karşılığında defalarca aldatılmaktan acı çekmekten göz yaşından ve en önemlisi sevilmemekten başka ne verdin ya söylesene ne 
Sana daha söylemek istediğim o kadar çok şey var ki sevgilim beni biraz olsun anlayacağını bilsem biraz olsun şunları okurken gözlerinin dolacağını bilsem hiç durmadan yazarım ama sende ne nunları anlayacak kafa var nede kalp yazdığım her satır boş senin için biliyorum.
26 notes · View notes