#hayatı kaçırmak
Explore tagged Tumblr posts
vulneror · 2 months ago
Text
Tumblr media
Belkide dans etmek için müziği beklerken gerçek şarkıyı kaçırdık. Belkide aşkı beklediğimiz için doğru kişiyle selamlaşıp yolumuza devam ettik. Belkide hep Tanrıdan beklediğimiz için yaşamayı bir türlü öğrenemedik. Beklemeyi bırakıp dans etsek, aşık olsak işte o zaman hayat yaşamaya değer bir yer haline gelirdi.
8 notes · View notes
applee--pie · 7 months ago
Text
Ablam ve psikoloğumla en çok konuştuğum konu benim keskin sınırlarımın olması ama ben bunun neden kötü bir özellik olduğunu anlamıyorum, düşüncelerimde sağlıksız bir konu olsa hemen değiştirebilirim ve başkaları için kendimi asla değiştirmem. Eğer zarar vermiyorsa iki taraftan birisine, ki bu bence sağlıklı bir şey. Tabi ki bazı durumlarda sınırlar genişletilir ama bence kimse kimse için kendini değiştirmemeli. Bu hayatı başkalarına göre yönlendiremeyiz. Hem başkaları için kendimi yontarsam eninde sonunda yok olmam mı? Günün sonunda kendimden bir şey kalmaz. Ne istediğimden emin olmak güzel bir şey ama bazı şeyleri bu keskinliğim yüzünden kaçırıyorsam ?
Ablam şey demişti sivri uçları olan bir küpsün ve bir yüzeydeki tüm çiçekleri kökünden koparıyor keskin kısımların. Bu beni korkutuyor. Güzel şeyleri berbat etmek istemem ya da yaşayacağım güzel duyguları kaçırmak ama yaptığımın doğru olduğunu düşünürken bunu nasıl yapabilirim ki?
Konuyu anlamadığım için size de tam anlatamamış olabilirim ama bilmediğim bir şeyin beni bu kadar çelişkiye düşürmesini anlamdıramadım. Yanlış değil yaptığım doğru da, ama bu da saçma değil mi?
Benim dünyamda ya siyahsındır ya da beyaz. Gri diye bir şeyin varlığına katlanamıyorum
12 notes · View notes
geceleyinjupiter · 8 months ago
Text
Bir adama aşıktım.
Soğuk, siyah, acı..
Gözüm kimseyi görmezdi. Onu da göremedim.
Sıcaklığı göremedim, maviliği, vişne tadını..
Gördüğümde ise artık her şey için çok geçti.
Aşığı olduğum vişne tadını hiç alamadım. Şakayık kokusu doldurmadı burnumu. Şiirlerim saklandıkları o karanlık odadan çıkamadı.
Aşk böyle bir şey mi gerçekten?
Aşk hayatı kaçırmak mı?
3 notes · View notes
flintinkayiphazinesi · 2 years ago
Text
Zamanın Başlangıcı Öncesinden Bir Büyü - Narnia Günlükleri ꕥ Aslan, Cadı ve Dolap
"Burası Narnia ülkesi" dedi Faun, "lamba direğiyle Doğu Denizi kıyısındaki büyük Cair Paravel Kalesi arasında, üzerinde bulunduğumuz tüm bu topraklar. Sen - sen batının vahşi topraklarından mı geldin?" -Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap
Tumblr media
Bir dönem herkesin evindeki dolabının farklı bir dünyaya açıldığını sanmasına sebep olan o seri, Narnia Günlükleri. Serinin ilk kitabı 1950 yılında yayımlandı. İrlandalı yazar C.S. Lewis'in kaleminden çıkmış olan büyülü hikaye, içinde pek çok hristiyan miti ve çocuklar için ders çıkarılabilecek hikaye barındırıyor. Serinin ikinci kitabı olan Aslan, Cadı ve Dolap, 2005 yılında Walt Disney tarafından sinemaya uyarlandı. Hafızalardan kazınmayacak olan kült bir filme dönüşen Aslan, Cadı ve Dolap, sinemaya uyarlanan serinin ilk filmi. Aslan ismi ve türk lokumu gibi türk motifleriyle süslenmiş olan Narnia Günlükleri, ilk çıktığı zamanlar Türkiye'de de izleyicinin beğenisini toplamıştı. Bu yazımızda Lucy, Susan, Edmund ve Peter'a Narnia'nın kapılarını açan filme daha yakından bakacağız.
Tumblr media
Ebeveynleri tarafından savaştan uzak kalmaları için kırsal bir kasabada bir tanıdıklarının evine gönderilen kardeşler, Lucy, Susan, Edmund ve Peter, ilk kez gittikleri bu evde pek çok odanın ve eski eşyanın bulunmasından çok etkilenirler. Fakat evde onları en çok şaşırtan şey, bu hikayenin de başlamasına sebep olan Narnia'ya açılan dolaptır. En küçük kardeşleri Lucy, bir gün, kaldıkları evi gezerken başka bir ülkeye açılan bir dolap bulur. Dolabın içinden geçerek dışarıda karla kaplı bir diyara geçen Lucy, ilk başta ne kadar şaşırsa da sonrasında bu durum çok hoşuna gider.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Dolaptan geçerek girdiği bu karlı ormanda Tumnus adında bir Faun'la tanışır. Faun, ona bu ülkenin Narnia olduğunu söyler. Lucy'yi evine davet eder.
"Uzaklardaki 'Boşoda' ülkesinde, sonsuz yazın hüküm sürdüğü aydınlık 'Giysi Dolabı' şehrinden olan Havvakızı, benimle bir çay içmeye ne dersin?"
Bu sırada eline aldığı flütüyle Lucy'nin uykuya dalmasına sebep olan bir şarkı çalan bay Tumnus aslında, onu kaçırmak istemektedir. Lucy uyandığında, Faun üzülerek ona her şeyi itiraf eder ve bu emri ona Beyaz Cadı'nın verdiğini söyler. Emre göre Tumnus ormanda bir ademoğlu veya havvakızı görürse yakalayıp Beyaz Cadı'ya götürmelidir. Lucy'ye, hemen kaçıp eve gitmesini söyleyen Faun, sonrasında ortadan kaybolur. Eve gittikten birkaç gün sonra bu sefer kardeşleriyle tekrar dolabın içinden geçerek Narnia'ya geçen Lucy, bay Tumnus'un kendisine yardım ettiği için Beyaz Cadı tarafından kaçırıldığını öğrenir. Bu olayla birlikte dört kardeşin Narnia ülkesindeki heyecan verici yolculuğu başlar.
"Adem'in kemikleri ve Adem'in eti, Cair Paravel'deki tahta oturunca kötü zamanlar bitmiş, gitmiş olacak."
Tumblr media Tumblr media
Konuşan hayvanlar, büyülü yaratıklar ve sihirli güçlere sahip bir aslan! Bunlar hikayenin geri kalanında Pevensie kardeşlerin tanık olduğu nice olağanüstü şeyden sadece birkaçı. Disney, fantastik ve macera filmlerindeki becerisini burada da konuşturmuş diyebiliriz. Sizi günlük yaşamınızın monoton ve sıkıcı düzeninden kurtaracak bir ülke Narnia. Filmi inceleyen çoğu insan, filmde Aslan'ın H.z. İsa'yı, Pevensie kardeşlerin ise havarileri temsil ettiğini düşünüyor. Umutsuzluğa kapılmış bir ülkeyi kurtarmaya gelen bir kahraman ve havarileri... düşününce kulağa mantıklı geliyor.
"Aslan görününce düzelecek yanlışlar, kükremesiyle, yok olacak keder, dişini gösterince ölümünü görecek kış, yelesini sallayınca yeniden gelecek bahar."
Filmin sonunda dini kitaplarda 'Ebabil Kuşları' olarak bildiğimiz kuşlar savaşta Aslan'a ve Narnia'ya yardım etmeye geliyor.
Lucy'nin Tumnus'un evindeki kitaplıkta gördüğü bazı kitapların isimleri:
"...Silenus'un Hayatı ve Mektupları, Su Perileri ve Alışkanlıkları, İnsanlar, Rahipler ve Bekçiler; Halk Masalları Üzerine Bir Çalışma, İnsan Bir Mit midir?"
Tumblr media
Narnia'yı Beyaz Cadı'dan ve ebedi kıştan kurtarmak için çıktıkları yolculukta cesaret ve erdem gibi değerleri öğrenen kardeşler için başlarından geçen olaylardan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Müzikleri, kostümleri ve senaryosuyla 1 Oscar ve 18 dalda başka ödüllere layık görülen film pek çok dini mit ve öge içermesiyle, akıcı senaryosu ve duygusal sahneleriyle izleyiciye eşsiz bir seyir keyfi sunuyor. Serinin tüm kitaplarını okumuş biri olarak hikayenin kendi başına bir baş yapıt olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Hala izlemeyenlere ya da yıllardır Narnia'yı arayan herkese filmi izlemelerini öneriyorum. Kim bilir, belki de dolabınızın içinde gerçekten Narnia diye bir yer vardır!
Tumblr media
"Cadı, Güçlü Büyü'yü biliyor ama onun bilmediği çok güçlü bir büyü daha var. Onun bilgisi sadece zamanın başlangıcına kadar gider. Fakat biraz daha geriye, zaman başlamadan önceki durgunluğa ve karanlığa bakabilseydi, orada değişik bir büyü bulabilirdi. Bir hainin yerine, hiç ihanet etmemiş biri kendi isteğiyle kurban edilirse, masanın kırılacağını ve ölümün tersine doğru işlemeye başlayacağını bilirdi."
10 notes · View notes
trcoffeebyefe · 2 months ago
Text
Yapay Zeka Müzik Sektörünü Nasıl Etkiledi?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Bugünlerde A’dan Z’ye herkesin konuştuğu ve pek çok insanın üzerine yayınlar hazırladığı en popüler konulardan biri yapay zekaydı. Yapay zekayıda artık neredeyse her sektörde görür olduk. Ancak müzik sektörü gibi yaratıcılığın en değerli olduğu alanlardan birinde, yapay zeka insanlığa fayda mı yoksa zarar mı sağladı? Gelin bu yayında bugün buna bir göz atalım.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Müziğin Evrimi
Tumblr media
Neandertal adı verilen Avrasyada 40.000 yol önce yaşamış olan ilkel insan topluluğu Dünyada ilk defa kemikten flüt yapmaya başlamış ve o gündem bugüne müzik üretimi adına kullandığımız yöntemler o kadar ilerledi ki, artık bütün bu yenilikleri takip etmek dahi çok zor bir hale geldi.
Şu an herkesin ulaşabileceği müzik üretim ve düzenleme programları, ses sistemleri, envai çeşit müzik aletleri ve aksesuarları apayrı bir boyuta geldi. Bu yayında 40.000 yıl öncesinden bugüne müziğin nasıl bir evrim geçirdiğinden bahsetmeyeceğim fakat bu markete son dönemde katılan en büyük oyunculardan biri olan, yapay zeka işleri farklı bir boyuta getirdi.
Yapay zeka üretkenlik ve yaratıcılık çelişkisi
Tumblr media
2024 yılı itibariyle yapay zekaya yalnızca bir metin verdiğiniz zaman, görsel içerik ve ses içeriği oluşturabiliyorsunuz. Bu teknoloji hem Amatör hemde profesyonel pek çok müzisyen içinde hayatı inanılmaz kolaylaştırıyor.
Peki böyle bir teknoloji hiç bir tehlikeyi barındırmadan sadece güzel şeylerin olmasına mı yol açıyor derseniz, burası oldukça tartışmaya açık bir konu.
Yapay zeka bir yandan insan yaratıcılığının, potansiyelini inanılmaz oranda arttırır iken bir yandan da özgün içerik üretimini giderek arka plana atılmasına sebep oluyor.
İnternetin henüz hayatımızda olmadığı dönemlerde müzik piyasasından para kazanmak oldukça zordu ancak şu an pek çok kişi yaptığı müziği, milyonlara ulaştırabilme şansına sahip.
Aslında müzik deyince hepimiz beste ve güftesi olan müziği düşünsekte, reklam müzikleri, arka fon sesleri, film müzikleri ve ses efektleri gibi daha pek çok alan müzik sektöründe yer alıyor ve bu işten oldukça fazla sayıda insan geçimini sağlıyor. Yapay zeka bu sektörede el atınca görünen o ki bildiğimiz müzik, artık köklü bir değişimin içine girmeye başladı bile.
Olası Tehlikeler ve Zararlar
Bu konuyu daha detaylı araştırınca bu alanın çok gri bir yer olduğu keşfettim. Çünkü müzisyenler, yapımcılar ve bu alanda çalışan daha pek çok kişi yıllardır yapay zekaya sahip olmayan araçlar ile bu işi yapıyorlardı. Ayrıca, birileri bu müzikleri izinsiz kullandığında da kolay kolay haberleri olamıyordu.
Şu an neredeyse bütün sosyal medya platformlarında telif hakkı denetimi yer alıyor. Ve bu müziklerin haklarını koruyabilmek için yapay zeka, hıldır hıldır çalışıyor. Shazam gibi müzikleri ve sesleri tanıyan daha pek çok program yapay zeka ile beraber çalışıp, veri tabanlarını her geçen gün daha da genişletiyorlar.
Yapay Zeka Müzik Üretme Programları
Tumblr media
Ben bu konuyu araştırırken, iki adet harika yapay zeka müzik üretimi yapan platformu keşfettim. Bunlardan birincisi Suno, diğeri ise Udio. Bu programların websitelerine gidip kayıt olduktan sonra sadece bir kaç karakter bir şey yazarak müzik oluşturabiliyorsunuz. Ücretsiz versiyonlarında tabiki bir süre limiti yer alıyor. Ben türk klarnetini ve elektro müziği harmanla deyip bir kaç müzik oluşturmaya çalıştım ancak ücretsiz versiyonda hangi enstrümanları kullanacağınızı belirleyemiyorsunuz. Sadece sizin yazdığınız bir kaç metin üzerinden şarkıyı otomatik olarak oluşturma imkanını sizlere sunuyorlar.
Daha aslında bu ve bunun gibi o kadar çok yapay zeka tabanlı müzik yaratma programı varki, bir bölümde hepsinden bahsetmek gerçekten imkansız. Ama eğer, şu an bu alanda faliyet gösteren en gözde programlara bakmak isterseniz bununla alakalı hazırlanmış bir incelemenin linkini açıklamalar bölümünde sizler için bıraktım.
Telif Hakları İhlali
Tumblr media
Yapay zeka böyle faydalar sağlarken beslendiği kaynakların nereden alındığı konusuna gelince işler burda düğümleniyor. Çünkü pek çok yapay zeka platformu internet üzerinde hali hazırda var olan ses dosylarından besleniyor. New York Times, Getty Yayıncılık ve daha pek çok medya kuruluşu yapay zeka firmaları ile davalık olmuş durumda. Amerika birleşik devletlerinde müzik kayıt örgütlerinden bir tanesi olan RIAA, şu anda Suno ve Udio’yu büyük ölçekli telif hakkı ihlali ile dava etmiş durumda ancak davanın sonucu henüz belli olmadı. Ayrıca bu iki platformda yine şu an itibari ile herkese açık bir şekilde, hizmet vermeye devam ediyorlar.
Aslında yapay zekanın boy gösterdiği pek çok alanda bu konu karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalar, çok sayıda yapay zeka platformunun izinsiz şekilde hem halka hemde kamuya ait olan bilgileri topladığını keşfetmiş. Öte yandan sahip olduğumuz hukuk sisteminin bu platformları yargı sisteminde nasıl değerlendirecekleri de apayrı bir muamma diyebiliriz. Örneğin bir firma Amerika mahkemesinden kapatılma kararı alırken Avrupa mahkemelerinden ceza almadan veya çok ufak para cezaları ile yoluna devam ediyor.
Bu işi kuralına uygun yapan yok mu?
Peki bu işte gerçekten tüm telif haklarına uyan, doğru düzgün bir işletme yok mu? Stable Audio tamda bu amaçla ortaya çıkan bir işletmeymiş. Fakat, ilerleyen zamanda rakiplerinin haksız şekilde, herkesin verisine ulaşırken bu firmanın çok kısıtlı kalmasıda bu firmanın bakış açısını değiştirmiş. Firma yöneticilerinin Amerika Telif Hakları Ofisine ulaşıp haksız rekabetin ortadan kalkması için İngilizcede “Data Scraping” olarak geçen, türkçeye çevirecek olursak veri kazıma işlemini yani kullanıcı verilerinin A’dan Z’Ye taranıp elde edilmesi hakkına sahip olmaları gerektiği ile alakalı bir başvuruda bulunmuşlar. İşler bu noktaya gelince bu firmanın yöneticelerinden biri olan Ed Newton-Rex bu şirketten istafa edip “Fairly Trained” adından kar amacı gütmeyen bir işletme açmaya karar vermiş. Bu firmada sanatçıların ürettikleri her şeyi ücretsiz olarak koruma altına almak adına hayata geçirilmiş.
Yapay zeka nasıl ve ne zaman adetli olacak?
Tumblr media
Tüm bu araştırmaları okurken ses dosyalarının, yapay zeka firmaları tarafından umarsızca sömürülmesi ile alakalı atılmış ne büyük bir karar ne de çok bir yasa değişikliğine şahit oldum. Bu alanda pek çok dava hali hazırda devam etsede, bazı firmalar büyük para cezalarına çaptırılmış olsada, hatta bazılarının kapatılmasına karar verilmiş dahi olsada, bu işle alakalı adam akıllı bir standard ne yazık ki henüz oluşmamış. Birde yapay zeka son yıllarda resmen mantar gibi türedi. Artık her firma bizde yapay zekayı kullanıyoruz demek için yapay zekadan alakasız pek çok şey üretmeye başladılar.
Ben geçen yıl sağlık ocağına benzeyen bir yerde kan vermeye gittiğimde, bir form doldurmam gerekti ve kendileri bana bir ipad verdiler ve ön bürodaki hanımefendi yapay zeka desteğini kullandıklarını ve bu formu bu sayede çok daha rahat ve anlaşılır şekilde doldurabileceğimi söyledi.
Fakat formu doldurmaya başladığımda, yapay zeka olarak adlandırdıkları tek şeyin formda nereyi dolduracağınızı gösteren ufak bir animasyondan ibaret olduğunu gördüm. Açıkçası, yapay zeka kelimesi geçen her şey daha sofistike ve daha yüksek kalite olarak algılanmaya başladı ve bu işten anlayan anlamayan herkes bu treni kaçırmamak adına bu alanda bir şeyler yapmaya başladı.
Bir yanda bu işi yaparken insanların ürettikleri emeğe saygı duyan ve bunu korumak için mücadele edenler yer alırken öte yandan insan emeğini hiçe sayan bir grup oluşmuş durumda.
Buda bana aslında Spotify’nın kuruluşunu anımsattı. Spotify hayata geçirildiğinde telif haklarını satın alması gerekmişti ancak bunca müziğin telif hakkını alıp hala kârlı bir işletme olabilmek Spotify için mümkün değildi ve ilerleyen zamanda bu sektörde lider haline gelince tüm sanatçılar istesede istemesede Spotify ile çok komik rakamlara anlaşmak zorunda kalmışlardı. Çünkü başka şekilde insanların bu kadar rağbet gösterdiği bu platformda var olamayacaklardı. Hatta bununla alakalı The Playlist adında Netflix’te Spotify’ın kurulma hikayesini anlatan bir mini dizi dahi yapıldı.
Son Söz
Bugünkü konuyu toparlayacak olursak, yapay zeka müzik sektörüne inanılmaz faydalar sağlar iken bir yandanda telafisi olmayan zararlar veriyor. İlerleyen zamanda bu işte kim haklı kim haksız olacak yada ilerleyen süreçte yapay zeka bu işte var olacak mı? Yoksa esip geçen bir rüzgar gibi unutulacak mı? Bunu hep beraber göreceğiz.
Bu bölümde yapay zekanın müzik sektörünü nasıl etkilediğini ve bu alanda ne gibi değişimlerin yaşandığını inceledik.
Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Clair, A. (2024, July 1). What ai in music can – and can’t – do. Vox. https://www.vox.com/the-highlight/358201/how-does-ai-music-work-benefits-creativity-production-spotify
Neanderthal flute. NMS. (n.d.). https://www.nms.si/en/collections/highlights/343-Neanderthal-flute
Connelly, R. (2024, June 26). Record companies bring landmark cases for responsible AI against Suno and Udio in Boston and New York federal courts, respectively. RIAA. https://tinyurl.com/yrdw4sbx
Morrison, S. (2023, July 27). The tricky truth about how generative AI uses your data. Vox. https://www.vox.com/technology/2023/7/27/23808499/ai-openai-google-meta-data-privacy-nope
Turkish Coffee Podcast Youtube Sayfası:
Turkish Coffee Podcast Haftalık Blog Sayfası:
0 notes
pazaryerigundem · 3 months ago
Text
Osmangazi’de Zafer Bayramı’na özel müzikal belgesel
https://pazaryerigundem.com/haber/187012/osmangazide-zafer-bayramina-ozel-muzikal-belgesel/
Osmangazi’de Zafer Bayramı’na özel müzikal belgesel
Tumblr media
Osmangazi Belediyesi, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları kapsamında, müzisyen ve tarih anlatıcısı Pınar Ayhan tarafından hayata geçirilen ‘Kemal’ adlı müzikal belgeseli Osmangazililerle buluşturdu. Zafer Bayramı’nın anlam ve coşkusuna yakışır bu etkinlikte, bilinenleri ve bilinmeyenleriyle Mustafa Kemal Atatürk, seyirciye müzikal unsurlarla anlatıldı.
BURSA (İGFA) – Osmangazi Belediyesi, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 102’nci yılında çok özel bir etkinliğe imza attı. Müzisyen ve tarih anlatıcısı Pınar Ayhan’ın sesi ve sunumuyla hayata geçen ‘Kemal’ adlı müzikal belgesel, Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi Orhangazi Salonu’nda sahnelendi. Gösteriye, Bursalıların ilgisi büyük oldu. Bu muhteşem müzikal belgeseli kaçırmak istemeyen yüzlerce kişi, salondaki yerlerini aldı. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın ev sahipliğinde gerçekleşen geceye CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk, belediye meclis üyeleri, belediye başkan yardımcıları ve davetliler katıldı.
SEYİRCİLER GÖZ YAŞLARINA HAKİM OLAMADI
Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşam öyküsünü anlattığı belgesel niteliğindeki ‘Kemal’ ile Bursa izleyicisiyle buluşan Pınar Ayhan, salonu dolduran yüzlerce kişiyi adeta bir tarih yolculuğuna çıkarttı. Güçlü sesi ve etkili anlatıcılığı ile Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını bilinenleri ve bilinmeyenleriyle sahneye taşıyan Pınar Ayhan, Büyük Önder’in yaşam öyküsünden az bilinen kesitleri, doğru bilinen yanlışları, çok iyi bilinen ama üzerine fazla düşünülmeyen yanları, görsel ve işitsel bir şölen olarak seyirciye aktardı. Müzikal belgeselde, Atatürk’ün hayatına dair video görüntülerinin yanı sıra mektuplardan alıntılar ve çeşitli fotoğraflar barkovizyon aracılığıyla izleyiciye sunuldu. Pınar Ayhan, piyano, viyolonsel, perküsyon, bağlama ve klarnet gibi enstrümanlardan oluşan bir orkestra eşliğinde güçlü sesiyle anlattığı öykülerin şarkılarını ve türkülerini de seslendirdi. ‘Kemal’ müzikal belgeseli ile 1881 ve 1938 yılları içinde yolculuk geçiren seyirciler, duygu dolu anlar yaşadı. Gözlerindeki yaşlar ile gösteriyi izleyen seyirciler, ellerindeki Türk Bayraklarını sallayarak bu muhteşem gösteriye eşlik etti. Gösteri sonunda Pınar Ayhan ve ekibi, dakikalarca ayakta alkışladı.
Tumblr media
AYDIN: “HİSSETTİKLERİMİZİ GELECEK NESİLLERE AKTARACAK ENERJİ İLE DOLDUK”
Gösterinin sonunda sahneye çıkan Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, yaptığı konuşmada, “Bu muhteşem gösterinin ardından söyleyecek çok fazla söz bulamıyorum. Pınar hanım, hazırladığı gösteri ile Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı hakkında bildiğimiz ve bilmediğimiz anları ve kesitleri yaşayıp, hissetmemizi sağladı. Daha da önemlisi bu yaşadıklarımızı ve hissettiklerimizi yeni nesillere aktarabilmek için bizlere müthiş bir enerji verdi. Bursa, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı uzun yıllar sonra hak ettiği bir coşku ile kutluyor.  Bu güzel gece için Pınar hanıma ve ekibine çok teşekkür ederim” dedi.
Tumblr media
Müzisyen ve tarih anlatıcısı Pınar Ayhan da, 30 Ağustos Zafer Bayramı gibi özel bir günde Bursa seyirciyi ile buluşmalarına olanak sağladığı için Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’a teşekkür etti.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
moirliaz · 3 months ago
Text
Havanın aydınlanmasına yakın hastanedeydim. Kolidorda sıramı beklerken bir iki damla su aldım. Aciz bedenim yeterinde güçsüzleşmişti. Epeydir hastaneye gelmiyordum, tedavimi ihmal ediyordum. Kemoterapinin sanırsam 6. ayındaydım. Pek önemsemiyordum artık sonumun da yaklaştığını hissediyordum. Doktorum nikbin biri, kötü düşünmemeye çalışıyor moral oluyordu bana. Ne faydası var moral hastanenin kapısından çıkana kadar geçerliydi. Evime gitmek için yola koyuldum, hemen gelen otobüsü kaçırmak istemedim koşar adımlarla ona bindim. Bir saate evime varmıştım, saat öğlene doğru geliyordu. Acıkmıştım lakin yemek yapacak gücüm yoktu. Odamdaki beyaz örtülü hasteye yatağı gibi duran yatağıma uzandım. Ev beni çok boğuyordu ama yapacak bir şey yoktu. Beyaz hafif küflenmiş tavana bakıyordum, bunca sene neler de oldu hayatımda. Yıl başına az kaldı aynı şekilde benim de doğum günüme, artık kutlayacak kimsemde kalmadı. Tek kalmıştım artık. Kimse kemoterapi aldığımı da bilmiyor, gerek de yok. Koca bir dünyada yalnız başıma kalmışım, böyle biri olmam için aşırı derecede şansız yada kötü olmam gerekiyor. İkisinden biriyim. Kaç gündür kendime yemek yapamıyorum, şu yatakta şimdi can versem için rahatlardı. Gücümü biraz toplayıp mutfağa gittim, dolabı açtığımda herşey bozulmuş, küflenmişti. Bir de markete gidecektim. Üzerimi sıkıca giyip merdivenlerden inmeye başladım, dışarıda hep mutlu insanlar vardı. Adete gökkuşağının içinde siyah bir bulut gibi görünüyordum, kendime bazen çeki düzen vermeyi de düşünsem sonradan herşeyin saçma olduğunu, tek başıma mı mutlu olacağım aklıma geliyor. Yanımda istediğim yoldaşım olsa terapiye bile gitmeme gerek kalmazdı. Uzun zamandır hatrımı sormuyor, acaba unuttu mu beni? Büyük ihtimalle. En azından arada bir nasıl olduğumu sorardı. Dediğim gibi kimsenin umrunda bile değilim. Düşüncelere daldığım sırada kasiyerin seslenmesi ile son buldu. Aldığım iki üç şey bana bir hafta yeterdi. Nihayet tekrardan evime geldim, mutfağa gidip biraz toparladım etrafı. Yiyeceğim şeyleri önüme koyup az da olsa atıştırdım, boğazımdan zar zor geçiyordu. Yemeğimi yerken etrafıma bakıyordum da ben nasıl bu kadar pasaklı olabildim diye düşündüm. Yemeğimi yedikten sonra biraz toparlamam gerektiğini düşündüm. Kendime sessiz bir melodi açıp etrafı toplarken aynı zaman da beynim de dinlensin diye. Bir iki saat sonra tamamen evi bir güzel temizledim, rahtlama geldi evin rengi açıldı. Çok yorulmuştum. Kendimi kanepeye attığım vakit yağmur yağmaya başladı. Kanepenin karşısında ki camdan izliyordum yağmuru. Dindikten sonra canı açtım o nemli toprak kokusu içeri girsin diye. Hafiften hastalanmaya başlıyordum galiba, ateşim çıkıyor gibiydi. Ilık gelmişti. Gözlerimi kapatıp müziğin melodilerini dinleyip rahatlamaya çalışıyordum. Aniden kapım çaldı, o güzel rahat pozisyonundan kalkmak zorunda kaldım. Zar zor kapıya kadar gittim, delikten baktığım da o gelmişti. Şaşırmıştım çünkü hiç buraya gelmezdi, kapıyı açıp onu içeri davet ettim. Salona geçip içmesi için sıcak bir şeyler getirdim. Belli ki soğuktan çok üşümüştü, biraz sobanın ısısını açtım. Neler yaptığını, uzun zamandır sesi soluğunun neden çıkmadığını sordum. Endişelenmiştim. Bir şeyler anlattı bana. Biraz sohbet ettikten sonra gitmek istedi. Onu güzelce uğurladım, bir daha bu kadar uzun süre ortadan kaybolmamasını tembihlemiştim. Artık onunda başka bir hayatı vardı ve mutluydu. Onu mutlu görmeyi çok seviyordum çünkü ben onu hiç mutlu edememiştim. Onu her seferinde başkası ile mutlu görmem, beni artık sevmemesi beni dipten yok ediyordu. Hani dönecektin Carmen? Biliyordum zaten, neyse hepinizin geceleri ve güzel günleri olsun.
06.56 - 24/08/2024
Tumblr media
1 note · View note
aydindenge · 8 months ago
Text
Tumblr media
Aydın Haberleri sayesinde, şehirde yaşanan her çeşit olayı takip etmek mümkün hale gelir. Etkinlikler, festivaller, konserler ve diğer sosyal aktiviteler hakkında bilgi sahibi olabilir ve kaçırmak istemediğiniz etkinliklere kolayca erişebilirsiniz. Toplumla ilgili konular da Aydın Haberleri kapsamında yer alır.
Ayrıca, Aydın Haberleri sayesinde şehirdeki güncel gelişmeleri takip edebilir, alınan yeni kararlar hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Toplumun nabzını tutan bu haberler, şehirde yaşayan herkes için önemli bir kaynaktır.
Detaylı haberlerin yanı sıra, Aydın Haberleri içerisindeki analizler ve yorumlar da dikkat çeker. Uzmanların görüşleri, toplumun farklı kesimleriyle yapılan röportajlar ve derinlemesine araştırmalar, haberlerin ötesinde bilgi sunar.
Aydın Haberleri, şehirdeki sosyal ve kültürel hayatı anlamak, güncel konularda fikir sahibi olmak ve toplumun nabzını tutmak için vazgeçilmez bir kaynaktır. Hem yerel hem de ulusal konularda geniş bir perspektif sunarak okuyucularına zengin bir içerik sunar.
0 notes
haticeeg · 11 months ago
Text
"En çok korktuklarım, cennet ve cehennemin masal bahçeleri değil. Benim korkum hayatı kaçırmak."
1 note · View note
aydinserdarkuru · 1 year ago
Text
BU FIRSATI KAÇIRMASAYDIM HAYATIM DEĞİŞİRDİ PSİKOLOJİSİ
BU FIRSATI KAÇIRMASAYDIM HAYATIM DEĞİŞİRDİ PSİKOLOJİSİ
Sevgili dostlar,
Hayatımız boyunca karşımıza çıkan fırsatlar oluyor; bazılarını yakalıyoruz, bazılarını kaçırıyoruz. Peki, neden bazen bir fırsatı kaçırdığımızda "Ah, keşke! Hayatım değişirdi" diye düşünüyoruz? Bu düşüncenin psikolojik sebeplerini merak ediyorsanız ailenizin Algı Yönetimi uzmanı olarak psikolojik sebeplerini ufaktan yazdım. Buyurun okumaya devam edin.
1) Bilişsel Yanılgılar: Geriye Dönük Oyunlar
Bir fırsatı kaçırdığınızda, "Eğer şu anı kaçırmasaydım, her şey çok daha farklı olurdu" diye düşünüyorsan bilişsel yanılgılara kapılmış olabilirsin. Geriye dönük yanılgı, yani "hindsight bias," bizi olayların sonuçlarını önceden tahmin edebileceğimizi düşündürür. Bu, kaçırdığımız fırsatın bize ne kadar çok şey kaybettirdiğini abartmamıza yol açar. Buna göre geçmişte kalmış olaylara bakarsın ve kendince tahminlerde bulunursun ve bu tahminler abartılı olur. Örneğin "Internetten Çiğ Köfte Satmak Fikri aklıma geldiği zaman bir site açsaydım şimdi zengindim" türü düşünceler buna örnektir. Kendince bir senaryo kuruyorsun ve bu senaryoda kesin başarılı oluyorsun.
2) Kontrol İhtiyacı: Hayatımın Direksiyonu Benim Elimde
Kontrol etmeyi seviyoruz, değil mi? Bir fırsatı kaçırmak, bu düşünceye göre kontrolü kaybettiğimiz anlamına gelir. Bu durum, bizi o fırsatın hayatımızı kökten değiştirebileceğine inanmaya itebilir. Örneğin sabah uyandığında akşam uyuyana kadar başına gelen tüm olayları bir şekilde kontrol edebileceğine inanırsan yaşamda başına gelen her istenmeyen olayda önce kendini suçlarsın. Ancak dostum kontrol bir ilüzyondur yaşamda kontrol sahibi olduğumuz olayların oranı son derece az aslında. Burada hep iki yanlış düşünce vardır. Ya tüm olayları kontrol etmeliyim diye delirenler ya da zaten hiç bir şey benim kontrolüm altında değil diyerek kendini akıntıya bırakanlar. Olman gereken durum bu ikisinin ortasıdır. Örneğin kafeye gittin ve buluşman gereken arkadaş bir saat gecikeceğini söyledi. Burada sen kontrolün altında olmayan gecikmeye sinirlenmek yerine o bir saati kulaklığı takıp "Aydın Serdar Kuru You Tube kanalından" iki tane video dinlemeye ayırsan çok daha akıllıca davranmış olursun.
3) Pişmanlık Teorisi: Keşke'lerin Gücü
Pişmanlık, kaçırılan fırsatlarla ilgili güçlü bir duygudur. "Keşke şöyle yapsaydım, böyle olsaydı" diye düşündüğümüzde, alternatif bir gelecekte daha iyi olabileceğimizi hayal ederiz. Bu da bizi, kaçırdığımız fırsatları abartmaya itebilir. Bu keşke ve pişmanlık içeren tüm sözler gene senin hayal gücünle alakalı dostum. Örneğin "üniversite sınavında keşke daha fazla puan alsaydım hukuk okuyup başarılı bir avukat olabilirdim"  bir cümle tamamen mantık hatasıdır. Örneğin daha fazla puan alsan hukuk fakültesi kazanacağın kesin değil, hadi kazandın orada iyi bir eğitim alıp başarıyla bitireceğin kesin değil, okuldan sonra mesleğini yapıp yapamayacağın belli değil ve en sonunda başarılı bir avukat olacağın da tamamen senin hayalin. Şimdi keşkeyle başlayan cümlelerini bir de böyle düşün dostum.
4) Sosyal Karşılaştırma: Komşunun Bahçesi Daha Yeşil Görünür 
Başkalarının hayatlarına baktığımızda, kendi kaçırdığımız fırsatları daha fazla önemsemeye başlayabiliriz. "Falanca kişi şu fırsatı yakaladı ve hayatı değişti, benim de olabilirdi" diye düşünmeye başlarız. Örneğin "Bizim salak Ayla zengin kocayı kaptı şimdi paraya para demiyor dolar diyor" şeklinde dövünmeler olabilir ama bu gene senin kendi kurduğun senaryodur. Ayla o paranın karşılığında tüm hayatı ve kişiliğini de satmış ve günde iki öğün dayak da yiyor olabilir. Yani etrafındaki insanların dışarıdan çok mutlu görünen hayatları hiç de öyle olmayabilir. 
5) Anlam Arayışı: Hayatımın Amacı Ne?
Son olarak, hepimiz yaşamımızın bir anlamı olduğuna inanmak isteriz. Bir fırsatı kaçırmak, bize hayatımızın bir yönü olduğunu ve bu yönün değişebileceğini gösterir. Bu, kaçırdığımız fırsatların önemini abartmamıza neden olabilir. Bunu daha iyi anlaman için şunu düşün sen kendince bir amaç ve anlam belirledin mesela haber spikeri olmak istiyorsun. Ama bunun yerine muhasebeci oldun. Kendinde müthiş bir haber spikeri potansiyeli görüyorsun ama aslında o potansiyel sen de yok. Şu an yaptığın mesleği iyi yapmak yerine ne o mesleği iyi yapıyorsun ne de haber spikeri olabilmek için becerilerini arttırmaya çalışıyorsun. Sadece "ah be o televizyonlarda ben olacaktım şimdi" diyerek dövünmekle uğraşıyorsun. Bazen Navigasyonda sokak gözükür ama gerçek dünyada o sokak trafiğe kapanmış olabilir. Navigasyona veya sokağa söveceğine gözünü açıp başka bir rota belirlemen lazımdır. 
Kısacası dostlar unutmamanız gereken şey, hayatta her zaman yeni fırsatlar olduğudur. Yani, bir fırsatı kaçırsan bile, hayat devam ediyor ve her zaman yeni kapılar açılıyor. Bu kapılar yok diyorsan önce gözündeki kapkara gözlükleri çıkarmanı tavsiye ederim.
Tabi fırsatları kaçırmamak için en önemli mesele kendini onlara hazırlamaktır. Bunun içinde gereken kendini sürekli geliştirmektir. 
Bu konuda kendini geliştirebileceğin ve zihinsel olarak daha güçlü olmanı sağlayacak videoların bulunduğu kanalımı da buraya paylaşıyorum. Bence bir gir bak ama gene de sen bilirsin.
Sevgilerimle
Aydın Serdar Kuru
0 notes
istemedenduyulmak · 1 year ago
Text
Normalleşme Adına
Yabancılaşmak kendine,
Sevdiğine, ailene,
Eline, ayağına,yaşadığın
Vücuda.
Geçmişin ağırlığı,
Geleceğin karamsarlığı,
Pozitif düşün naralarının
Saçmalığı.
Birbirne geçmiş
Suretlerin he bir
Ağızdan seni yargılamaları.
Hiçbir zaman tam
Doğruyu bulamamak.
Tam istediğin gibi
Yaşayamamak.
Hep bir adım geride,
Hep hedefe yaklaşmışken
Kaçırmak.
Bu da bizim kaderimiz
Kabullenmişliğiyle barınamamak.
Tel gibi gerilmek,
Uyurken bile uyuyamamak.
Rüyaların, kabuslara
Dönüşmesi, hayatı
Zindana çevirmesi.
Vücudun sıkıntsını
Soğuk suyun bile
Söndürememesi.
Hissesilen ama doyurulamayan
Bir açlıkla yenilen
Yemekler.
Zararını bilerek yutulan lokmalar.
Bıkılan tarifeleri mecburiyetten
Uygulayıp, yeni bir tat
Yakalayamayacağını kabullenmek.
Tartının arttığı duyguları
Yüklenmek.
Bugün şişmanım, dün
Zayıftım.
Bugün çirkinim, dün
Yakışıklıydım yaklaşımlarını
Kompleskleştirmemeye çalışmak.
Hep fazladan harcanan bir
Efor, normalleşme adına.
0 notes
korelist · 2 years ago
Text
Tumblr media
ITAEWON CLASS //  KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 8,2 Benim puanım:  10
Drama: Itaewon Class
Hangul: 이태원 클라쓰
Director: Kim Sung-Yoon
Writer: Jo Gwang-Jin (webcomic & screenplay)
Episodes: 16
Date: 2020
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Park Seo-Joon, Kim Da-Mi, Kim Dong-Hee, Ryoo Kyung-Soo, Lee Joo-Young, Yoo Jae-Myung, Kwon Na-Ra, Ahn Bo-Hyun
 2020 (56th) BaekSang Arts Awards - June 5, 2020
Best New Actress (Kim Da-Mi)
   Aynı adı taşıyan bir webtoon uyarlaması olan Itaewon Class, benim listelerimde ilk beşe girmeyi başaran bir dizi oldu. Gerek oyuncular/ oyunculuklar olsun gerek senaryo olsun tek kelime ile muazzamdı. Farklı konusu, alışılmadık bir kimyası olması beni daha ilk bölümden içine geçti. Konusu tek cümle ile özetlersem tam bir intikam hikayesi diyebilirim. Yer yer aşk serpiştirilmiş, arkadaşlık ile tatlandırılmış, zekice kurgulanmış bir yapımdı.
Park Sae-Ro-Yi (Park Seo-Joon), babası ile yaşayan asosyal bir çocuktur. Babası Park Sung-Yeol (Son Hyun-Joo) yıllar önce küçük bir cafe olarak başlayıp, günümüzde Kore’nin en büyük yemek/cafe zinciri halini almış bir firmada çalışmaktadır. Firmanın başkanı/sahibi Jang Dae-Hee  ( Yoo Jae-Myung) , Park Sae-Ro-Yi’i de oğlu ile aynı okula burslu olarak yazdırır. Babası, başkanın oğlu ile yakın arkadaş olmasını insanlarla iyi geçinmesini tembihler. Ancak okulun ilk günü Sae-Ro-Yi sınıfta zorbalık yapıldığına şahit olur ve öğretmen dahil kimsenin müdahale etmemesine anlam veremez. Yetiştirilme tarzı ve karakteri sessiz kalmasına müsaade etmez. Zorbalık yapan çocuğa attığı yumruk ile bütün dizinin ve hikayenin gidişatını şekillendirir. Zorbalık yapan çocuk ise başkanın oğludur.
Okul müdürünün odasında başkan, oğlu, Saeroyi ve babası toplanırlar. Başkan diz çöküp oğlundan özür dilemesini ister. Saeroyi ise asıl özür dilemesi gerekenin zorbalık yapan oğlu olduğunu söyler ve dimdik karşısında durur. Bunun üzerine okuldan uzaklaştırma alırken babası da işten kovulur. Konu başlangıçta biraz ağırmış gibi gelebilir ama kesinlikle dizi dram ağırlıklı değil. Hatta yer yer komedi, azıcık romantizm var. Dram ise intikam ile harmanlandığı için içinizi buruşturmuyor. İzlerken yorulmuyorsunuz, heyecanla akıyor bölümler. Aslında bir bakıma yeni nesil kore dizilerini temsil ediyor bile diyebilirsiniz. Kdrama klişelerinden kopuk, bambaşka bir konsepti var.
İntikam hikayesi dedim ama gözü dönmüş, kendine ve çevresine zarar veren bir intikamdan bahsetmiyorum. Burada işlenen intikam, zekice kurgulanmış ve başrol karakterin hayatına ince ince işlenmiş.  Park Sae-Ro-Yi, intikam almaya çalışırken aynı zamanda hayatı nasıl yaşamak istediğinin bilmecesini çözüyor. Aynı zamanda hedefi intikam almaya çalıştığı kişiyi mahvetmek değil, ondan daha iyi olmak.
Diziyi o kadar beğendim ki, fazla üzerine konuşup tadını kaçırmak istemiyorum. Karakterler renkliydi, konu zekiceydi, oyunculuklar şahaneydi. Ve OST’ler inanılmazdı. Müziklere bayıldım. Mekan seçimleri, çekimler, dizinin kurgusu kaliteliydi. Sinirlendim, güldüm, eğlendim, ağladım. Bütün duyguları bana yaşattılar. Uzun zamandır bu kadar kaliteli bir dizi izlememiştim. Keza oyuncudan da bahsetmek lazım. Park Seo-Joon!!! Sanırım ilk defa birinin görünüşünden ziyade oyunculuğunu beğendim. Birçok oyuncu oynadığı dizilerde hemen hemen aynı mimikler, ses tonu ve tavırlar ile rol yapıyor. Park Seo-Joon ise role o kadar girmiş ki, sonrasında onu başka yerlerde izlediğimde inanamadım. Karakter ile bütünleşmiş, dersine iyi çalışmış. Hatta daha önce bazı yerlerde izlemişim ama dikkatimi burada çekti diyebilirim. Dizinin yanı sıra oyuncuda favorim oldu diyebilirim.
Yan rollerden de ufak bahsedeyim. Park Sae-Ro-Yi’nin küçük bir grubu bir araya getirmesi ile ortaya çıkan farklı karakter ve kişilikler dizinin kalbini oluşturuyor. Ma Hyun-Yi (Lee Joo-Young) grubun aşçısı olarak karşımıza çıkıyor. Trans bir bireyi oynuyor olmasından dolayı dizi yayınlanırken baya destek ve takdir toplamış. Dizi içindeki karakteri de çok başarılıydı. Oyuncuyu daha önce Weightlifting fairy kim book joo dizisinde, Book Joo’nun yakın arkadaşı rolünde izlemiştik. Bir diğeri, Choi Seung-Kwon (Ryoo Kyung-Soo), grubun hem garsonu hem koruması olarak düşünebilirsiniz. Mafyadan ayrıldıktan sonra Sae-Ro-Yi ile çalışmaya başlayan bu karakterde oldukça renkli.  Öfke problemleri yaşayan ama her zaman arkadaşlarını korumak için ne gerekiyorsa yapan bir karakter. Ve grubun gerçek beyni olan Jo Yi-Seo(Kim Da-Mi). Kore kızlarının standart güzelliğine inat, özgün görünüşüyle grubun hem yöneticisi hem en küçüğüydü. Yüksek IQ sahibi bu genç kız, bütün satış stratejilerini ve reklam çözümlerini üsleniyor. Bir miktar sosyopat olması nedeni ile insan tepkileri ve duyguları konusunda zayıf olsa da, grup içerisinde kendine yer bulup insanları anlama yolculuğuna çıkıyor.
Bir kaç yan rol daha var tabi ki ama hepsinin üzerinden tek tek geçmek istemedim. Özellikle Park Sae-Ro-Yi’nin okula ilk başladığı zaman tanıştığı bir kızımız Oh Soo-A (Kwon Na-Ra ) var. Saeroyi ne anladı ne kadar tanıdı bilmiyorum bu kıza aşık oluyor. Dizinin uzunca bir bölümünde sadece ona aşık olduğunu söylese de gözle görülür bir aşk izlemiyorsunuz. Nefret bir karakter. Her bölüm ayrı ayrı söverek izledim. Dizinin başlarında söylediği ve yaptığı şeylere rağmen, kendisine ve karakterine zıt bir hayat yaşamayı seçiyor. Ah bir de kötü adamımız, yumruk yiyerek dizinin başlangıcına vesile olan başkanın zorba oğlu Jang Geun-Won(Ahn Bo-Hyun) var. Kendisini Her Private Life dizisinde ikinci adam rolüyle izlemiştim. Oyunculuğuna başarılı demeliyim ki hem kendisinden oldukça nefret ettirtti hem de onun adına üzüldük. Asıl kötü adam ise daha önce bir çok yerde izlediğim ve genelde komik, sevimli rollerde oynayan Yoo Jae-Myung’dı. Kötü adam rolü inanılmaz yakışmıştı. Hatta oyunculuğu o kadar iyiydi ki, kötü adam rolü üstüne yapışmadan son derece profesyonellikle oynamıştı.
Ve final, diziyi sevdiğim kadar finalini de sevdim. Yani özetle, on numara beş yıldız diziydi. İlle vıcık vıcık aşk izlemek istiyorum diyen varsa önermem ama onun dışında herkese gözüm kapalı öneririm.
 OST:
The Vane - No Break
Woosung - You make me back
Gaho - Beginning
Ha Hyun Woo - Stone Block
Damon / Lee Yunchan - Brand New Way
V (BTS) - Sweet Night
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
0 notes
sadbookx8 · 2 years ago
Text
Buraya bir günlük olarak kullanmaya karar verdim her şey aniden gelişti Az önce fikirlerimi ve hissettiklerimi anlattıktan sonra rastgele aklıma geldi birazcık boş yapıyorum ama İnanın buna ihtiyacım var artık yalnız hissetmek istemiyorum 25 yaşında adamım hayatı artık kaçırmak istemiyorum elimdeki her fırsat geri tepsin istemiyorum bıktım sadece yorgun hissediyorum ama geçecek geçene dek görüşmek dileğiyle
0 notes
elzemsielem · 10 months ago
Text
O sokaktan yürüdük beraber B'. Sanki bizi yalnız bırakmak istemez gibi tam o an M' de telefonla aradı bizi. Üçümüz yürüdük sokağı. Gülerek, espriler yaparak. İçimde ayrı bir huzur vardı gerçekten de seninle yürürken. Önceden sizin yanınızdayken korkardım etrafta olmaktan. Biri görür, bir şey der olay çıkar diye korkardım. Şimdi ise o kadar umrumda değildi ki her şey. Çünkü büyüdüm, bazı şeylerden korkmanın hayatı kaçırmak anlamına geldiğini anladım. O zamanlar da öyle güzeldi. Sana da söyledim bu sokak bana sizi hatırlatıyor diye. Bana nesi hatırlatıyor dedin. Kendi yalnızlığım diyemedim de bilmiyorum dedim. İyi ki varsın B'. Umarım düştüğün çukurlardan daha fazla kirlenmeden bir an önce çıkarsın. Belki üstün kirlendi diye annen kızmıyor artık. Belki bu yüzden kimse kızmıyor ne de olsa diye rahatsın bu kadar. Senden üç yaş küçük ablan olarak üstün kirlendiği için sana her daim kızacağım. Seni seviyorum B'. Dört yılın samimiyetten bir şey değil de hayattan çok şey götürdüğünü tekrar gösterdiğin için teşekkür ederim. Umarım unutman gereken kişileri unutursun. En büyük asker bizim asker artık.
Eski ben olsaydım o sokaklar öyle yürünmezdi. Keyiften dört köşe olurduk. Sokakları inletirdik kahkahalarımızla. Herkes gülerken birbirini iteklerdi. Muhabbet muhabbeti açardı. Daha fazla vakit geçirelim diye yolları uzatırdık. Şimdi öyle değil. Dudaklarım aralanmıyor bile. Mümkün olduğu kadar kestirme yollar tercih ediliyor. Bu çevremdeki insanların çok farklı insanlar olmasından kaynaklı mı yoksa ben mi çok değiştim bilmiyorum. Ama sanki eski çevrem olsa bugün yine o günlerdeki gibi yaşardım. Sizi özlüyorum çocuklar. Eski anılarımız zihnimde dönüp duruyor. Mutlu olduğumuz günler. Gerçekten büyüdük ve gerçekten birbirimizden gittik. Giderken neşelerimizi de beraberinde yitirdik.
2 notes · View notes
burakerdel · 6 years ago
Text
Geçmişi sorgulayan ruhlar bugünü kaçırmalarıyla ünlüdür. Ya bugüne sahip çık ya da bir daha asla geçmişi düşünüp hayatı kaçırma.
1 note · View note
trcoffeebyefe · 9 months ago
Text
Zamanımızı en çok neye harcıyoruz?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Hayatımızda ki en değerli şey olan zamanı, pek çok aktivite için harcıyoruz fakat 2024 yılı itibariyle tüm hayatımız boyunca en çok zamanımızı alan aktivitenin ne olduğunu araştırınca çok ilginç bulgular ile karşılaştım. Sizleri daha fazla bekletmeden isterseniz buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Ortalama Yaşam Süresi
Tumblr media
Yapılan araştırmalara göre 2024 yılı itibariyle ortalama yaşam süresinin 78.7 yıl olduğu bulunmuş ama işin iyi yanı 2054 yılına geldiğimizde bu yaşın 81.9 olması bekleniyormuş. Bu yayını dinleyen çoğu kişi bu yaş artışından faydalanacak gibi dursada Project Reboot kurucusu Dino Ambrosi yaptığı araştırmada bu zamanın büyük bir kısmının bizlere yarar sağlamayan aktivitelere harcandığını söylüyor.
Bu arada Project Reboot okul çağında olan bireylerin elektronik cihazlarla olan iletişimlerini daha kullanışlı ve zararsız hale getirmeye çalışan bir kuruluş.
Uyku – 288 ay (24 yıl)
Tumblr media
Konumuza geri dönecek olursak, eğer şu an 18 yaşında iseniz ve bir felaketin başınıza gelmediği varsayarsak 90 yaşına kadar sağlıklı bir biçimde gelebilirseniz, önünüzde tam tamına 864.5 ay var demektir. Fakat hayatımızın ne yazık ki üçte biri uyuyarak geçiyor buda 288 ayın (24 yılın) uykuya gittiği anlamına geliyor. Uykuyu şu an için hayatımızdan çıkarma şansımız olmadığı ve her insanın şartsız koşulsuz uyuması gerektiği düşünülünce bu aslında o kadarda üzücü durmuyor.
Okul ve Çalışma Hayatı – 126 ay (10.5 yıl)
Tumblr media
Hala hayatımızı yaşamak için 576.5 harika ayımız kalmış durumda ve bu süreyi ne yazık ki herkes istediği şekilde kullanamıyor ve işin rengi burdan sonra değişmeye başlıyor. İlk olarak aileden gelen bir varlığınız yok ise veya milyar dolarlık bir şirketi 18 yaşına gelene kadar bulmadıysanız, okul ve çalışma hayatına bu ayları harcamanız gerekiyor.
Yine 2024 senesi için konuşursak, okul ve iş hayatına toplam 126 ay harcıyormuşuz. Bu sürelere okuldan çıkıp dershanede harcadığınız veya mesaiye kaldığınız sürelerde dahil değil. 126 ay neredeyse 10.5 yıla denk geliyor. Pek çoğumuz okul ve çalışma hayatından taviz verecek lükse sahip değiliz ve Dünyadaki popülasyonun pek çoğunun yine bu süreleri harcadığı düşünülünce aslında hala moral bozulacak bir durum yok.
İnsani İhtiyaçlar – 117 ay (9.7 yıl)
Tumblr media
Birde tabi pek çok insanın temel ihtiyaçları için harcadığı süreler var. Bir birey hayatının 18 ayını araba sürerek ve toplu taşımayı kullanarak geçiriyormuş. Yemek yapmak ve yemek içinde 36 ayımızı harcıyormuşuz. Çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak, evi süpürmek gibi genel ev işlerine ise bir 36 ayımız daha gidiyormuş.
Tuvalette ve banyoda geçirdiğimiz ortalama sürede 27 ay olarak bulunmuş. Bu süreler gelecekte teknolojinin yardımıyla çok daha az miktarlara tabiki düşebilir. İnsani ihtiyaçlar olarak bir çatı altında toplayabileceğimiz tüm bu işlere toplam 117 ay yani 9.7 yıl harcıyormuşuz.
Her insan bu işleri kendi yapmıyor tabiki, burda harcadığımız süreleri yeterli miktarda paranız var ise firmalardan hizmet şeklinde alıp bu zamanlarıda kurtarabilirsiniz. Ancak popülasyonun büyük çoğunluğunun elinde böyle imkanlar olmadığı için pek çok insan neredeyse 10 senesini bu işleri yapmak için harcıyormuş.
Bize Kalan Zaman 334 ay (27.8 yıl )
Tumblr media
Tüm bu süreleri harcadıktan sonra sağlınız bozulmaz, bir felakete maruz kalmaz ise 90 yaşına kadar yaşayacak kadarda şanslı iseniz, tam tamına 334 ay yani 27.8 yıl tamamen sizlere kalmış durumda. Hayat amacımızı gerçekleştireceğimiz, sevdiğimiz ve değer verdiğimiz kişilere zamanlar ayırabileceğimiz, hedeflerimizi yerine getirebileceğimiz tam tamına 334 ayımız, yani neredeyse 28 senemiz var.
Hayatta var olma sebebinizi ortaya çıkarabilecek olan bu süre, ölmeden önce bu Dünyaya bırakacağınız imzayı oluşturabileceğiniz dolu dolu 334 ay anlamına geliyor.
Ölmeden önce size kalan bu zamanı Netflix izlemek, sosyal medyada dolanmak, TikTok videolarına bakarak harcayacağınızı büyük ihtimal düşünmemişsinizdir. Fakat 18 yaşında olan bir birey bu zamanın tam tamına %93’ünü ekranlara bakarak harcıyormuş. Yeniden tekrar etmek istiyorum; kalan zamanın %93’ünü ekranlara harcamayı tercih ediyormuşuz.
Bize kalan 334 ayın, keza bu 90 yaşına kadar sağlıklı yaşamamız koşuluyla, bu kadar süreye sahip oluyoruz, bu sürenin 312 ayı ekranlara bakarak geçiriyormuş. Bu süreye iş yerinde ve okulda iken ekranlara baktığımız süre de dahil değilmiş.
Tumblr media
90 yaşına gelip, geri dönüp baktığınızda 18 yaşından sonra hayatınızın büyük kısmını temel insani ihtiyaçlar dışında, ekranlara bakarak geçirdiğinizi düşününce ne kadar fazla insanın hayatını pişmanlıkla bitireceği gerçeği eminim bu yayını dinleyen herkesi derinden sarsmıştır. Sağlığınız yerindeyken ve enerjiniz var iken bu sürede yapabileceğiniz, başarabileceğiniz onlarca şey var iken, sadece ekranlara bakarak bu potansiyeli boşa harcayarak bu hayattan bu şekilde ayrılmak sanırım hiç bir insanın istemeyeceği bir şeydir.
26 yıllık Ekran Süresinin Etkileri
Tumblr media
26 yılın ekranlara bakarak geçmesi bizlerin sadece eğlenmesine yaramıyor aslında çok fazla sayıda olumsuz etkiyide bizlere getiriyor. Ortalama bir TikTok videosu 15 saniye sürüyormuş, websitelerinin %55’i 15 saniyeden daha az sürede kontrol ediliyormuş. Bir gün içerisinde 8 saat 39 dakikanın, her 15 saniyesinde başka bir şeye bakılarak geçirilmesi bizlerin eşi görülmemiş derecede dikkat dağınıklığı yaşamasına sebep oluyormuş. Bundan dolayıda tarihte görülmediği kadar yüksek derecede dikkat dağınıklılığı olan bir toplum haline dönüşmüş durumdayız.
İşin acı yanı ise bu kadar insanın ekranlara bakarak yaşamını geçirmeside tesadüfi olarak ortaya çıkmadı. Bizi ekranlara bağlı kılan tüm sosyal medya platformları ve diğer Teknoloji firmaları bizlerin bu platformlara daha da bağımlı olması için eşi görülmemiş işletme modellerini yıllar önceden tasarladılar. Bilinçaltımızdaki her duyguyu çok iyi okuyup bizlere anlık dopamin salgılatacak tasarımları kendilerine adapte etmiş durumdalar. Uyuşturucadan dahi daha fazla bağımlılık yapan yüz binlerce platforma karşıda bireysel olarak karşı koymak ise oldukça zor.
Geçen yıl Elon Musk’ın biografisini okurken kitabın girişindeki bir bölüm benim oldukça ilgimi çekmişti. Yazar, bizlerin 90’lı yıllarda teknolojiden beklediğimiz en temel şeyin hayatımızı daha kolay hale getirecek yenilikler olduğunu söylüyordu. Tıpkı Jetgillerdeki gibi evimizden gelip bizi alan arabalar, ev işlerini yapan yemek pişiren robotlar gibi teknolojiler sayesinde hayatımız daha kolay hale gelecekti. Ancak teknolojiden beklenen bu gelişmelerin tam tersine, insanların sorunları çözme önceliği arka plana atılıp en kısa sürede büyüyüp en fazla parayı kazandıracak platformlar teknoloji alanında zirveye çıktılar.
Halbuki ana amaç bizlerin hayat kalitesini yükseltecek teknolojilere sahip olmamız iken; hayat kalitemizi düşüren, psikolojimizi bozan, zamanımızı çalan ve bizi bir ürün gibi değerlendiren platformlara sahip olduk. Tüm bu platformlarda farkına dahi varmadan bütün hayatımızın büyük bölümüne el koymayı başardılar.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, hayatımıza giren her teknoloji bizlere sadece böyle olumsuz etkileri getirmemiş olsada eğer şu an 18 yaşında iseniz ve 90 yaşına kadar yaşacak kadar şanslıysanız, kalan 334 ayınızı hiç fark etmeden dahi sadece ekranlara bakarak geçirmiş halde kendinizi bulma olasılığınız oldukça yüksek gibi gözüküyor. Her ne kadar ekranlara harcadığımız her süre tamamen boşa harcanan süre olmasada bir ömrü böyle harcayıp harcamamak tamamen bizlerin elinde olan bir seçim.
Bu bölümde hayatımızda ki en değerli şey olan zamanı pek çok insanın ne şekilde kullandığını ve bunun sonucunda neler olabileceğini konuştuk. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Ambrosi, D. (n.d.). School services. Project Reboot. https://www.projectreboot.school/school-services
Screen Time Side Effects in kids and teens. Johns Hopkins Medicine. (2023, December 13). https://www.hopkinsmedicine.org/health/wellness-and-prevention/screen-time-side-effects-in-kids-and-teens
Howarth, J. (2023, December 4). Alarming average screen time statistics (2024). Exploding Topics. https://explodingtopics.com/blog/screen-time-stats
0 notes