#hayat enerjisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
🇦🇿 Bədən doğulur və ölür! Zehin doğulur və ölür! Amma sən nə bədənsən, nə də zehin! Bədəndə yaşayan canlı enerji olduğunu başa düşdüyün zaman, hər şeyi çox fərqli görəcəksən!
🇷🇺 Тело рождаётся и умирает! Разум рождаётся и умирает! Но ты не тело и не разум! Когда ты поймёшь, что ты живая энергия который живёт в теле, ты увидишь вещи совершенно по-другому!
#shahinelected #энергия #энергияжизни #enerji #pozitifenerji #enerjiterapisi #enerjiçalışması #энергиядня #энергиямысли
#shahinelected#энергия жизни#энергии#энергия#позитивная энергия#pozitif enerji#enerji#hayat enerjisi#astral
1 note
·
View note
Text
dişil enerjiyi boşverin bana hayat enerjisi lazım.
601 notes
·
View notes
Text
Fazladan hayat enerjisi olan var mı bende kalmadı da
107 notes
·
View notes
Text
gunaydin ya hayat enerjisi falan filan her şey 0
41 notes
·
View notes
Text
"Sıkıntılara sakin bir zihinle katlanmak, talihsizliğin gücünü ve yükünü alır."
-Seneca
Herkese Merhabalar ☀️ Sakin kalmak beraberinde olup biteni daha objektif görmemize ve çözüm üretmemize de yardımcı oluyor. Bence içsel huzur ve hayat enerjisi da getiriyor.🌼
32 notes
·
View notes
Text
Bir dilemma var. Hayatın aslında anne babalarımızınkinden çok da farklı olmayacağının farkındalığı ve akabinde gelen hayal kırıklığı ve nihai kabulleniş. Dilemmanın öbür yüzü de ikinci bir ergenliği yaşamak. Hayat karşısında bu kadar şımaramıyor olmamın getirdiği noktada ilk gruptayım artık sanırım. Geçmişten bugüne insanlar yaşadı ve öldü. Anne babalarımız da bizim beklediklerimizi beklediler ve olmadığı noktada kabullenip yaşamaya devam ettiler.
Ancak onlar daha şanslıydı sanki. Zira bizim kadar sanal ve süperuyaranlarla donatılmış değillerdi. Bulundukları hayat çemberinin dışında bambaşka hayatların olduğunu elbette biliyorlardı ancak sürekli bunları sosyal medyadan görerek, bu içerikleri tüketip hayata seyirci; aktif olmadıkları bir hayatı yaşamadılar en azından. Hepimiz tüm enerjisi ve ilgisi yaşayamadığımız ve muhtemelen yaşayamayacağımız hayatları izleyip de hayata karşı muazzam beklentiler edindik. İkinci bir ergenliği yaşama noktası da burada devreye giriyor. İmrendiği hayatın kıyısında dolaşırken yaşayamadıklarının ve kendisine ait olmayan bir yaşantının öcünü alırcasına yaşamak.
Nihayetinde öyle ya da böyle hayata karşı kalbi kırılmış bir dönemimiz oluyor. Kabullenmek ve mevcut yaşantıdan keyif alabilmeyi öğrenmek gerekiyor. Çünkü doğru ve gerçek olan bu, bize hayatı anlatan, bizim yerimize yaşayan şarlatanlar değil.
https://open.spotify.com/intl-tr/track/51Ie11xkYWmzFn1GO4N6IW
49 notes
·
View notes
Text
17. BÖLÜM
KARANLIK GÜÇLER
Merlin, kapıdan içeri girdiğinde, kulübenin içindeki sıcaklık ve huzur hemen hissediliyordu. Şöminenin yanındaki tekli koltuğa oturdu ve derin bir nefes aldı. T, Merlin’in yüzündeki yorgunluk ve bilgelik izlerini fark etti. Merlin, gözlerini şöminenin alevlerine dikerek konuşmaya başladı.
“S ve sen bu adadan gittiğinizde, adanın hayat enerjisi sönmüştü,” dedi Merlin, sesi hüzünlü ve derindi. “Sizler adanın kalbiydiniz. Siz gittikten sonra, ada halkı umudunu kaybetti ve karanlık günler başladı.”
Merlin, bir an duraksadı ve ardından devam etti. “Gölgelere saklanmamın sebebi, düşmanların beni bulup adanın son umudunu da yok etmelerinden korkmamdı. Geçen gece o ışık tekrar yandı. Geri döndüğünüzü anladım ve gölgelerin içinden çıktığımda S’yi esir aldıklarını gördüm. Onu kurtarmak için çabaladım ama artık çok yaşlandım, eskisi kadar güçlü değilim.”
Merlin, gözlerini T’ye çevirdi ve derin bir iç çekti. “Yıllar boyunca gölgelerde saklanarak, düşmanların planlarını bozmak ve halkı korumak için çalıştım. Ama artık gücüm tükeniyor. S’yi kurtarmak için senin yardımına ihtiyacım var. Senin cesaretin ve benim bilgeliğimle, birlikte bu karanlığı aydınlatabiliriz.”
T, Merlin’in sözlerinden derin bir etkiyle, “Merlin, seninle birlikte bu görevi üstleneceğim. S’yi kurtaracağız ve adayı eski parlak günlerine geri döndüreceğiz,” dedi.
Merlin, başını sallayarak, “Evet, T. Birlikte başaracağız,” dedi ve planlarını detaylandırmaya başladılar.
Merlin, Ehriman şehrinin sadece fiziksel engellerle değil, aynı zamanda karanlık büyüler ve yaratıklarla da korunduğunu açıkladı. “Ehriman, karanlık güçlerle dolu bir yer. Düşmanlar, büyülerle korunan geçitler ve yaratıklarla dolu zindanlar inşa ettiler. Bu yaratıklar, sadece karanlık büyülerle kontrol edilebilir ve çok tehlikelidir.”
Merlin, T’ye bazı büyülü eşyalar verdi. “Bu eşyalar, karanlık güçlere karşı korunmanı sağlayacak. Ayrıca, adanın eski haritalarını ve gizli geçitlerini de biliyorum. Bu bilgi, Ehriman’a gizlice girmemize yardımcı olacak.”
T, Merlin’in verdiği eşyaları dikkatle inceledi ve başını sallayarak, “Bu eşyalar ve bilgilerle, S’yi kurtarabiliriz. Ama dikkatli olmalıyız. Karanlık güçler, her an bizi bekliyor olabilir.”
Merlin, T’ye güvenle baktı. “Birlikte başaracağız, T. Karanlık güçlere karşı savaşacağız ve S’yi kurtaracağız.”
Merlin, T’ye derin bir sevgiyle baktı ve yumuşak bir sesle, “En büyük sihir, ikinizin sevgisi,” dedi. “Bu sevgi, karanlık güçlere karşı en güçlü silahımız olacak.”
Merlin, ardından derin bir nefes aldı ve şifreli bir şiir okumaya başladı:
Sevgiyle dolu kalpler, karanlığı aydınlatır,
Bir fedakarlık, ışığı sonsuza taşır.
Bir can, diğerini kurtarmak için feda edilir,
Sevgi, en büyük sihirdir, her şeyi yenebilir.
T, Merlin’in okuduğu şiiri dikkatle dinledi ve anlamını çözmeye çalıştı. Merlin, T’nin yüzündeki endişeyi fark ederek, “Bu şiir, sevginin gücünü ve fedakarlığın önemini anlatıyor. S’yi kurtarmak için büyük bir fedakarlık gerekebilir. Ama unutma, sevgi her zaman en güçlü sihirdir,” dedi.
T, Merlin’in sözlerinden derin bir etkiyle, “Anladım, Merlin. Sevgiyle ve cesaretle bu görevi üstleneceğim.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/87b43565ab430618848b30d0af95df53/c5f756b6e141c9e5-2b/s540x810/6a8588ecd21072b6e2f35fa0a797f0e8d8ee466a.jpg)
#şair#edebiyat#şairsokakta#şair sözleri#şairler#paris#demiş şair#bir şair#şairane#şiir#kitap alintilari#kitap alıntısı#hikaye#keşfet#keşke yanımda olsan#keşfedilmeyen#keşfedilen#keşfedilmemiş
28 notes
·
View notes
Text
BİRİNİ GÖRDÜM... HAYATINDA BİRİSİ YOK YALNIZ KENDİ HALİNDE, MUTSUZ, YORGUN, DEPRESİF, KALBİ KIRILMIŞ, SEVENİ YOK, HAYAT ENERJİSİ KALMAMIŞ, GELECEK KAYGISI AKADEMİK KAYGISI VAR, MADDİ SIKINTILARI VAR...
41 notes
·
View notes
Text
İncir Ağacı
Yokuş yukarı çıkarken; yılların bedenimde bıraktığı hasarlarla nefes almakta zorlanıyor, her adımda yaşanmışlıkların kalbimde yarattığı ağırlığı hissediyordum. Bu sokaklar... Bir zamanlar nefesim kesilene dek koşup hayatı tüm saflığıyla keşfettiğim, her düştüğümde yeniden ayağa kalkmayı öğrenip güçlendiğim, hayallerimi minik ellerimle taş duvarlarına kazıdığım o sokaklardı...Şimdi ise her köşe başında geçmişin hayaletleri dolanıyor, beni unutamadığım anılara zincirliyordu. Ayaklarım arnavut kaldırımlarına her değdiğinde; zamanın derinliklerine gömdüğüm çocukluğum, hayat penceremin perdelerini yavaşça aralayıp gün ışığını ortaya çıkarıyordu. Geçmiş ve şimdi, birbirine dolanmış iki ince iplik gibi her adımımda daha çok ruhuma düğümleniyordu.
Derken bir grup çocuk gördüm. Arnavut kaldırımlarının pürüzlü yüzeylerinde misketleri yuvarlıyorlar, ellerindeki rengârenk cam tanelerine tüm dünyalarını sığdırıyorlardı. Sıra diğerine geçtiğinde, aralarından biri meydan okur bir tavırla arkadaşının sırtına hafifçe vurdu. Yere çömelmiş olan çocuk, avuçlarının içinde misketleri sıkıca tutarken diğerleri heyecanla eğilip fısıldayarak kimin kazanacağını tartışıyordu. "Boşuna atıyorsun, elinde kalan birkaç misketi de kaptıracaksın." dedi içlerinden biri, ukala bir tavır takınarak. Misketlerin taşlara çarpmasıyla çıkan her tıkırtı, sokağın sessizliğini delip geçmekle kalmıyor, ruhumu da beraberinde geçmişe sürüklüyordu.
Bir an durdum ve gözlerim onlara takıldı. Bitmek bilmeyen enerjileri, yüzlerinden eksilmeyen hayatı keşfetmeye dair o bitmek bilmeyen heves... Ruhum, o ortama öyle bir aidiyet hissetmişti ki, nefesim kesilmişti. İçlerinden biri, diğerlerinden biraz daha önde duruyordu, bu yüzden istemsizce gözlerim ona odaklanmıştı. Saçlarının alnına düşüşü, birkaç tutam saçın yüzündeki tere yapışması, gülüşündeki o masumiyet... İçim ürperdi. Sanki zaman geriye sarılmış, yıllar arkamda buhar olup uçmuştu. Dün gibiydi, hatırlıyordum: Burada, bu arnavut kaldırımlarının üzerinde, aynı misketleri yuvarlayan o çocuk bendim. Ellerimde misketler, her biri benim için birer hazineydi; kalbimde ise sadece o anın heyecanı, kazanma tutkusu ve arkadaşlarımla geçirdiğim zamanın tarifsiz mutluluğu vardı.
Fakat şimdi o eller, misketleri sıkı sıkıya tutamayacak kadar zayıflamıştı; o kalp, o saf heyecanı hissedemeyecek kadar yorulmuştu. Çocukların kahkahaları beni kendime getirdi. Gözlerimde biriken yaşları gizlemek istercesine başımı eğdim. Ama yüreğimden geçen o fırtına... İçimdeki çocuğun masumiyetini yeniden hatırlamak, beni hiç beklemediğim bir zaman yolculuğuna çıkarıyordu.
Gözlerim, misket oynayan grubun hemen bitişiğinde ip atlayan bir kız çocuğuna kaydı. Her zıplayışında, bir öncekine göre biraz daha yukarıda buluyordu kendini. Güneş, sarı saçlarına vuruyor ve saçlarının arasındaki ışıltılar her sıçrayışında biraz daha parlıyordu. Hatırladım… Bir zamanlar bizim mahallede de ip atlayan bir kız vardı. Ona bakarken hissettiğim o ilk hayranlık, kalbimin hiç bilmediği bir ritimde atmasına neden olurdu. Küçük yaşta kalbime aşkı tattıran o kız, mahallemizin Bahar’ıydı. O, içindeki çocuğu her daim yaşatmayı bilen, onun kıpırtılarına kulak vermekten çekinmeyen; mahallemize, hatta ruhuma baharı tattıran bir kız çocuğuydu. Yaşıtlarından çok daha hayat doluydu, ama bir o kadar da olgundu. Büyümenin ciddiyetine asla bürünmemişti ruhu. Bitmek bilmeyen neşesi her daim gülüşüne yansıyor, hayata olan hevesi ve oynarken tükenmek bilmeyen enerjisi ruhuma baharı getirmeye yetiyordu. Ama şimdi, Bahar’ın hep koşup oynadığı o sokaklar ne kadar sessizdi; ruhum ise bir o kadar sahipsizdi.
Mahalledeki çocuklar birer birer büyüdü; neşeli çığlıklar birer birer ruhumdan silindi. Ama Bahar’ı unutmak ne mümkün? Ruh bir kere baharı tadınca, onsuz ne kadar kimsesiz olduğunu anlıyordu. Bir keresinde ip atlarken ayağı takılmış, hepimizin gözleri önünde yere düşmüştü. Canının ne kadar acıdığını hissederek yanına koşmuştum. Yaralanan dizine endişeyle bakmış, ona sarılmıştım. Ama o, hiçbir şey demeden yerden kalkmış ve her zamanki gülümsemesiyle şöyle demişti: "Yaralara bakıp daha fazla acı çekmektense, onlarla koşmayı, oynamayı ve gerekirse tekrar yaralanmayı tercih ederim." Bu cümle hâlâ kulaklarımda yankılanıyor.
Peki ya o çocukluk masumiyeti? O saf tutku şimdi nerede? Neden her şey bu kadar karmaşık, bu kadar anlaşılmaz oldu? Bahar haklıydı… Yaralarımızı benimsemek ve onlarla yaşamayı öğrenmek gerekiyordu. Gencecik ruhuyla hayatı bu kadar derinden kavrayabilmişti; oysa ben, bu yaşlarımda bile onun kadar anlayamamıştım. Ne yazık bana.
Zihnim, farkında olmadan bir kuyunun derinliklerine çekiliyordu. İçimdeki boşluk, beni ben yapan yaşanmışlıklara yavaşça teslim olurken, ben de her şeyin ne kadar değiştiğini fark ediyordum. Sanki kendi çocukluğumun içine düşmüştüm. Evimizin taş duvarları, yaz sıcağında gölge eden incir ağacının serinliği, annemin pencereyi aralayıp, “Hadi içeri gel, hava karardı,” diye seslenişi… O zamanlar her şey ne kadar canlıydı. Ama şimdi… Şimdi bu sokaklarda yürürken, ne kendimi, ne de o günleri bulabiliyorum.
Ne zaman büyüdüm? Ne zaman o sokakların, o kahkahaların dışına itildim? Büyümek dedikleri şey, insanın kalbindeki o çocuk seslerini susturması mıydı? Eğer öyleyse, neden hâlâ bu kahkahaları duyduğumda içim bir çocuk gibi sızlıyor?
Bir an, çocukluğumdan bir başka anı daha düştü aklıma. Mehdi Dede vardı… Mahallenin en yaşlısı, en bilgesi… Her akşam "Acaba bugün Mehdi Dede ne anlatacak?" diye merakla beklerdik. Hikâyeleri bizim için birer masaldı; geçmişin yaralarını taşıyan ses tonu bile bizi büyülemeye yeterdi. Gündüzleri ise o, köşe başlarındaki tahta taburelerden birine tek başına oturur, kendini derin düşüncelere teslim ederdi. Mehdi Dede’nin gözleri hep uzaklara bakardı; sanki geçmişi bir film şeridi gibi izlerdi. Biz çocuk aklıyla onun, akşam bize anlatacağı hikâyeleri düşündüğünü sanırdık. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda anlıyorum ki onun gözlerindeki o uzak bakış, yalnızca hatıralarına değil, kaybettiklerine de bir yolculuktu. Yüzündeki derin çizgiler ve sessiz duruşu, yılların ona çektirdiklerini fısıldardı adeta.
O taburenin üstünde otururken bile bize öğretecek bir şeyleri var gibi hissederdik. Fakat belki de o, çocukların neşesiyle dolu mahallemizin ortasında, yılların yükünü sessizce taşırdı. Mehdi Dede’nin varlığı bir güven hissiydi; geçmişle gelecek arasında bir köprüydü adeta. Ama biz, çocukluğun masumiyetine sığınarak bu köprünün ne kadar sağlam olduğunu fark etmezdik bile.
Bir akşamüstüydü, asla unutamam. Yine aynı grup toplanmış; misket oynuyor, ip atlıyor, mahalleye yayılan kahkahalar sokakları dolduruyordu, ben de onların arasındaydım. Bir ara tamamen sezgisel olarak başımı kaldırıp gözlerimi Mehdi Dede’ye çevirmiştim. O her zamanki taburesinde oturuyordu, ama o gün bakışları her zamankinden farklıydı. Gözlerinde gördüğüm yorgunluk, tarif edilmesi güç bir hüzünle karışmıştı; sanki bedeni artık ruhunu taşımakta zorlanıyor gibiydi. Bir yorgunluk, bir kabulleniş… Sanki hayatının son sayfasını çevirmiş gibiydi. Bakışları mahalleden çok daha uzağa dalmıştı, belki de çocukluğunun geçtiği sokaklara ya da çoktan geride bırakmış olduğu bir zamana. Çocukluğun o masumiyetine rağmen, bir şeylerin ters gittiğini hissetmiştim, ama oyun o kadar güzeldi ki, bu hisse uzun süre tutunamadım.
Birkaç hafta sonra, bir sabah, mahallede Mehdi Dede’yi göremedik. İlk başta kimse fark etmedi, ama günler geçtikçe o köşe başındaki sessiz varlığının eksikliği derinden hissedilmeye başladı. Mehdi Dede bu dünyadan göçmüştü… Ama sadece o değildi giden; onunla birlikte mahallemizin ruhu da sessizce kaybolmuştu.
Mahalle artık eskisi gibi değildi. Çocukların kahkahaları azalmış, sokakların neşesi yerini garip bir sessizliğe bırakmıştı. Oyunlar oynanıyordu elbet, ama eskisi gibi coşkulu değildi. Gözlerimiz sürekli o boş tabureye kayıyor, kalplerimizde bir ağırlık hissediyorduk. İçimizde açıklayamadığımız bir boşluk vardı: Mehdi Dede’nin yokluğu... Yalnızca bir kayıp değil, geçmişin de yavaş yavaş bizden uzaklaşması gibiydi.
Şimdi, bu sokaklarda her adımımda, o kayıplar ve anılar beni takip ediyor. Kaldırım taşları, eskimiş duvarlar, her şey bana bir zamanlar yaşadıklarımızın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatıyor. Zamanla her şey değişti, insanlar değişti, duvarlara kazıdığımız yazılar silindi. Ama çocukluğumuz, o eski günlerin ardında bıraktığı kırıntıları hep bu sokakta, incir ağacına kök saldı.
Ve çocuklar… Onlar şimdi hâlâ o eski oyunları, eski şarkıları, eski gülüşleri arıyor gibi görünüyor. Bizim bir zamanlar o sokaklarda koşturduğumuz gibi onlarda koşturuyorlar, ama tutkuyla değil tutku peşinde. Ama sokak artık eskimiş, değişmiş ve yabancılaşmış.
Büyümek, bir zamanlar koştuğumuz sokaklardan birer birer silinmekmiş. Saklambaçta saklanıp bulunamamakmış. Zafer sanılan ama unutulanmış. Ve ben hâlâ kaybolan her şeyin ardından dönüp bakıyorum, belki bir şey bulurum diye. Ama artık o sokaklarda beni bekleyen bir şey yok. Kaybettiğimiz her anın ardından bir iz bırakmaktı büyümek; ama o iz, sonunda kaybolan her şeyin içinde kayboldu.
Titreyen ellerimle gözyaşlarımı silerken, gözlerim Mehdi Dede’nin oturduğu, mahallemizin dengesini sağlayan o tabureyle buluştu. Tabure hâlâ oradaydı. Ayaklarım, istemsizce oraya doğru ilerlemeye başladı. Tabureye oturdum ve gözlerim uzaklara, onun baktığı yerlere odaklandı.
O sırada misket oynayan çocuklardan birinin gözleri, kısa bir an için benimle buluştu. Ama aynı yıllar önce benim yaptığım gibi, oyun tutkusu onu hemen içine çekti. Belki Mehdi Dede geçmişe dalarak sadece bizi değil, çocukluğunu da izliyordu, tıpkı şu an benim yaptığım gibi. Ya da ben büyüdükçe, kaybolan her şeyin ardında daha fazla anlam arıyordum.
Ve o anlam kaybolanların geriye bıraktığı izlerde saklıydı...
10.01.2025 —Sözlerin Ressamı
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/85907a65f8cd6b0740c838ddcd583fbe/521a52024835e922-91/s500x750/e2ef534da6f3d7463a5534809c2fb13337936591.jpg)
#çocukluğum#çocukluk#hayata dair#edebiyat#edebi sözler#yoruldum#anlamlı yazılar#blog yazısı#kendi kalbine yazar#kendine yazar#kendi kalemimden#keşfedilmemiş#keşfedilmeyen#yazar#söz yazarı#geceye bir söz bırak#siyah kadar yalniz#siyahkadarsonsuz#sözlerinressamı#bu kalp seni unutur mu#artists on tumblr#demiş şair#şairane#oğuz atay#tutunamayanlar#yazılarım#Spotify
9 notes
·
View notes
Text
Beni sorarlarsa büte kalmış hayat enerjisi bitmiş dersiniz..
13 notes
·
View notes
Text
Çoğu evlenen arkadaşımın hayat enerjisi söndü. Enisteler trafo görevi görüyor da yanlış görüyor. Elektriği topladın ya dagitacaksin kardeşim kendinde biriktirme.
27 notes
·
View notes
Text
Erkeğin hayat enerjisi sevdiği kadındır. Bir erkek sizin yanınızda ruhsuz, enerjisiz, hevessiz davranıyorsa sizi sevmiyordur.
59 notes
·
View notes
Text
Kasvetli havalar için doğmuşum. Neşe doluyorum hayat enerjisi geliyor resmen. Garip.
7 notes
·
View notes
Text
hayati kaymis ama hayat enerjisi bitmeyen o kız
130 notes
·
View notes
Text
hayat enerjisi falan kalmadi kardesim yok bitti
55 notes
·
View notes