#gizli oda
Explore tagged Tumblr posts
Text
uyumak için açtığım videonun uykumu full hd bir şekilde açması hakkında
#seçtiğim video da harika yalnız ya fhrnwmwlwlxlcmnxje hayIR YANİ ben bu kadar ciddi olacağını#ve beni bu kadar rahatsız edeceğini düşünmemiştim..imdat#beynimi çorba yaptı. ve şu anda bunun hakkında düşünmek için o kadar uygun bi zaman değil ki uyumak istiyorum😭#edit: fhensmslsşxöcmnxjslsşsçclcl başka bi şey dileseymişim olurmuş#annemle abimin konuşmasını dinliyom şu anda abim o kadarrrrrrrr komik ki çok eğleniyorum ajdjhewlxşçxmckdlwğdşcmxksşw#fısıldayarak konuştuğunu sanıyo ama aramızda 2 oda olmasına rağmen duyuyorum full hd ahdnrnwllqşsçxçcmdjaşwifösnjf#bakalım bu yolun sonu nereye varacak✍️🏼✍️🏼 bu da korkunç bi macera#OHA KIZ gerçekten psikoloji major imiş??!?!?!?!??!?!?#oha shxjwkwlşsşxmx OHA AHDKWŞWŞÇFMFJFJFFLGJTJ#AY ÇOK KOMİK GKFMMREŞWŞŞFÖF😭😭😭😭😭😭😭😭😭😭😭😭#ay bunları buraya taşıma niyetim yoktu aslında ama olsun bi şey anlaşılmıyo zaten#çok keyif alıyorum şu anda biraz daha dinliyim onları gizli gizli kafam iyice dağılır sonra da uyurum zaten fjemwmqmösmxkxlsşsşxösşşxşxöckx#hihihihihihiihihih#abim çok salak ağlıcammmmmmmm#yine edit: çok eğleniyorum 😭 karma come and get some ya fjfnsmqöslxlcmcmdölqğd tbi olrsa
1 note
·
View note
Text
Yan Oda" İlk Bölüm Özeti: Sevgi ve Fikret'in Gizli Evliliği ve Aileler Arası Çatışmalar
Sevgi, kariyeri düşüşte olan bir sunucudur. Fikret ise ülkenin önde gelen iş insanlarından biridir. Bu ikili, gizlice bir nikahla hayatlarını birleştirirler, ancak ailelerine bu durumu açıklamak hiç kolay olmayacaktır. Cevale ve Şelale, Fikret’in evine taşınmayı istemezler, ancak Sevgi, durumun gerekliliğini savunur. Ancak, aileler arasında yaşanan çatışmalar ve farklı yaşam tarzları, işleri daha…
View On WordPress
0 notes
Text
Kocamın yaninda sikilmek istiyorum
Kocami aldatmak bana büyük bir haz veriyor, 10 yıllık evliyim, 3 yıldır da görüştüğüm bir erkek var , sadece aldatiyor olmak değil, kocamin yaninda baskasiyla sevismek istiyorum , her nekadar bunu tam anlami ile yapamasamda kademe kademe bu hazza doğru ilerliyorum , ilk baslarda gizli sakli buluşup sevistigim sevgilimle sonralarda bulustugumda , cirilciplak koynunda yatarken bazen amin yalanirken kocami telefonla arayip 3-5 dakika konusup kapatiyorum, o benim baskasinin koynunda oldugumdan habersiz olsada ben sevgilimin koynundayken , telefonla kocamla konusunca sanki kocam yanimdaymis gibi hissediyorum , bir gece iyice çıtayı zorladim , kocam sarhoş gelmisti eve , geldigi gibi bana sulanip sevisme moduna gecmek istedi , bende dur birazda beraber icelim oyle devam edelim ozaman dedim , dolaptan viski yi cikarttim kendime ince ince doldururken kocama sert koyuyordum zaten sarhoştu, içip ince oynasmalara devam ederken , sevgilime mesaj attim , hazirlan bizim oraya gel bu gece eve alicam seni diye , nasil falan dedi , sikerken anlarsin diye yazdim , evin yakinlarina gelmisti bekliyordu , kocamla birazdaha ictik iyice zummm olmustu , biraz beni sikmeye calissada o kafayla pek beceremedi hadi yatak odasina orda devam ederiz dedim yataga yatamadan kapiyi gecip yatan yanina comelmis basi yataktaydi , basini alip yere uzandirdim , orda iyice sizmisti horlamalara basladi , bir iki ses ettim duymadi , sevgilime mesaj attim ,eve aldim misafir odasina soktum sevgilimi , kocam yatak odasinda yerde yatarken ben misafir odasinda sevgilimin altinda zevkten inliyordum , sonra sevgilimi gonderdim , yatak odasina gectim , kocama seslensemde duymuyordu bende yataga gecip uyudum , sabah kalktiginda her yeri tutulmus hic birsey hatirlamiyordu , bukadar herseyden habersiz olacagina emin olabilseydim yatak odasinda siktirmek isterdim kendimi, artik oda başka zaman ....
134 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/55c0b104abef17a49acde26160c50115/ef94a2708ac6c2a7-68/s540x810/64846a66ea40c2623f66dfef60cff06ae3694ad4.jpg)
🖤🖤🖤Blanche Monnier🖤🖤🖤🖤
19. Yüzyılda yaşayan Monnier ailesi Fransa’da dönemin soylu ailelerinden biriydi. Bu ailenin güzeller güzeli bahtsız kızımız Blanche Monnier 1 Mart 1849’da doğmuştu.
Kız zamanla büyüdü dillere destan bi güzelliği oldu bir sürü talibi oluyordu, tabi soylu bir aileden geldiği için soylu biriyle evlenmesi gerekiyordu. 25 yaşına gelince aileye göre alt sınıftan olan bir avukata gönlünü kaptırdı. Avukat yaşçada büyük olduğu için parasız da gördükleri için annesi kızını bir odaya hapsetti. Kızlarının aniden kaybolduğunu söylediler yalandan anne ve erkek kardeş yasta tuttular...
Bu korkunç durum 1901 yılında Paris başsavcılığına gelen mektupta son buldu, yazanlar polisi ve savcıyı şoka uğrattı
"Sayın başsavcım, sizi fevkalade ciddi bir vakıa hakkında bilgilendirmenin onurunu taşıyorum. Madam Monnier‘ın evinde kilitli bir kadın hakkında konuşuyorum, neredeyse açlıktan ölecek, son yirmi beş yıldır kendi pisliğinde, çürümüş çöplerin içinde yaşıyor.”
Baskında zavallı Blanche evlerinin üst katında gizli bir oda da bulundu. Güzeller güzeli Blanche 25 yıl boyunca ışık bile görmeyen bir odada tutulmuştu. Bulunduğu oda da dışkı ve yiyecek çöpleriyle dolu bir yatakta oturuyordu...
Yazıyı çok uzun tutmuş olabilirim. Beni okadar derinden etkiledi ki bu kadının durumu acımasızlık bu ya!!!! bi insan nasıl böyle bişey yapabilir kendi kızına çok üzüldüm ❤️Rahat uyu güzel kadın 💐
66 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/bf159a755f8d3d68df68fe0d477bcee7/5a65eb11a9be6ade-96/s540x810/3605e17927dc6cf1736e35d78e566b8ab86dfbc2.jpg)
Karıma “beraber yemeğe çıkalım, sonrada üstü otel olan restoranda bir gece geçirelim baş başa” deyince, çok sevindi.
Restorana gidip yerimizi aldık. Ben ondan gizli, daha önceden anlaştığım arkadaşımı tam giriş yapıyorken görünce, “sana bir sürprizim var; bak kapıya kim geldi?”.
Arkadaşımı görünce, “neden?” diye sordu. “Bilmiyorum, tek bildiğim oda numarası 4027. Bir tane prezervatif var. Kart burda. Ben birazdan işim çıktı deyip gideceğim. Ne istiyorsan onu yap?”.
Şaşkın şaşkın bakışlar arasında karım, kartı alıp, “Prezervatif kalsın. Rahat ol, ziyan etmem” diyerek masamıza gelen arkadaşımızı masaya aldık. 5 dk sonra bir bahane ile ayrıldım.
102 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
211. BÖLÜM - Yoldaki Çatallar; Ruhlar Cennet Başkentinin Yeraltında Alarm Veriyor -
RuoYe çoktan bileğinden çıkmış hazırda bekliyordu, Xie Lian o kişinin kim olduğunu görünce rahatladı ve geri çelikdi. Xie Lian, “Sen… Yin Yu?”
Kim bilir ne zaman iki kişinin geçebileceği büyüklükte dev bir delik kazılmıştı, Yin Yu deliğin yarısına kaçar dışarı çıktı, elinde küreği vardı. nefes verdi ve alnının terlerini elinin tersiyle sildi, “Ekselansları, benim. Tanrıya şükür yanlış yere doğru kazmadım. Buradan defolup gidelim.”
Yin Yu’nun elinde kutsal bir ruhsal eşya olduğunu tamamen unutmuştu --Toprak ustasının kutsal küreği! Küreğe el koyulmamış mıydı? İşte bu tanrının bir lütfuydu. Demek ki bazen varlığının çok belli olmaması iyi bir şeydi, o savaş kaosunun ortasında kimse onun peşine düşmezdi, ancak diğer yandan kendi askerleri onu kazara yaralayabilirdi. Xie Lian onu dışarı çekmek üzereydi ki isteksizce birkaç geri adım attı. Yin Yu şaşırmıştı, “Ekselansları, ne oldu?”
Xie Lian da şaşırmıştı, neden geri çekilsin ki? Ama ardından anladı ki kendini geri çeken o değil Shi Qing Xuan’dı.
Toprak ustasının küreği önemli ölçüde tanıdıktı yani geçmişte onu kullananları düşünmek zor olmadı -Lord Toprak Ustasını-. Xie Lian’ı inanılmaz bir kötülük dalgası sardı, bu da muhtemelen Shi Qing Xuan’ın bilinçaltının tepkisiydi. Neyse ki Shi Qing Xuan’ın tepkisi aşırı heyecanlı değildi ve hızlıca kontrolü yine Xie Lian’a verdi. Xie Lian ayrıca Hua Cheng’e cennete çıkmak için kimin yardımı gerektiğini sormayı unutmuş, aceleyle deliğe atlamıştı, Yin Yu ile cennet başkentinin yeraltındaydılar.
Üstlerindeki deliğin kapanması çok uzun sürmedi. Karanlık tünelin içinde bir süre sürünerek giderken Xie Lian aniden bir şey fark etti, “Yin Yu, bu kutsal kürek cennet başkentini kilit altına alan bariyeri kazarak aşabilir mi?”
“San…mıyorum?” cevapladı Yin Yu.
“Ha?”
Shi Qing Xuan konuştu, “O halde bu şu anlama gelir: Her ne kadar bu kutsal kürek ruhsal bir eşya olsa da ne kadar kazsanız da hala cennetin başkentinde olacaksınız. O zaman işe yaramaz olmaz mı?”
Yin Yu kafasını kaşıdı, “Tamamen işe yaramaz değil… her cennet mensubunun sarayının etrafına iyileşmelerini yavaşlatmak için rün oluşturuldu. Düşündüm ki saraylarında kalmaya devam ederlerse yıllarca iyileşemeyip güçlerini geri kazanamayacaklar. Yani kutsal küreği kullanıp yer altında gizli bir oda kazdıktan sonra tüm savaş tanrılarını oraya götürebiliriz. Hepsi büyük oranda iyileştiklerinde kırmayı deneyebiliriz.”
“Bekle!” Shi Qing Xuan bağırdı, “Hua Chengzhu diyor ki o işe yaramazlar… savaş tanrılarına söyle kendi başlarına saklanıp iyileşsinler. Jun Wu’nun elindeyken rünü kırmaya çalışırsan kendini öldürtürsün.”
Yin Yu şok olmuştu, “Ekselansları, Chengzhu… ile konuşabiliyor musun? İmkansız olduğunu düşünmüştüm?”
“Hayır hayır hayır.” dedi Xie Lian, “Senle konuşan ben değildim.”
Shi Qing Xuan konuştu, “Benim! Benim! Ekselansları Yin Yu!”
Nasıl konuştukları değil de tek ağızdan konuşmaları garipti, Yin Yu’nun kafası karıştı, “Sensin, ama yine sensin, sen değil misin? Ekselansları?”
Shi Qing Xuan konuştu, “Tanrım, benim benim, Rüzgar Ustası! Dur, ama bana eski Rüzgar Ustası demelisin artık. Ruh değiştirme büyüsü kullandım. Ah… mesaj iletmek o kadar uğraştırıcı ki.”
Dinlemek ve izlemek için Xie Lian’ın vücuduna geliyor, sonra her şeyi Hua Cheng’e iletmek için kendi bedenine dönüyordu. Yani sürekli olarak gidip geliyordu, düşünmek bile yorucu. Yin Yu hızlıca cevapladı, “ah ah ah, cidden zor iş.” Demek öyleydi. Yenilenmiş coşkusuyla kazmaya devam etti. Yin Yu tekrar konuşana kadar bir süre daha sürünmeye devam ettiler, “Burası… uygun olmalı. Ekselansları şimdilik lütfen burada gizlen, ben gidip sıradaki cennet mensubunu alacağım.”
Başlangıçta girdikleri tünel yavaş yavaş kapanıyordu, Xie Lian sordu, “Ha? Tek başıma mı? Ben de seninle geliyorum.”
“Hayır, sorun değil.” Dedi Yin Yu, “Doğruyu söylemek gerekirse, ekselansları, toprak ustasının küreği ne zaman çok kazarsa o kadar çok ruhsal güç harcıyor, o yüzden tek gitsem daha hızlı olurum. En yakın savaş tanrısı buraya yakın…” devam etmeden önce bir anlığına düşünmesi gerekiyormuş gibi görünüyordu, “Her şekilde, hemen geri dönerim.”
Shi Qing Xuan tekrar tekrar ruh değiştirme büyüsü kullandığından ruhsal güçlerin peş peşe muazzam kullanımı Xie Lian’ı da etkiliyordu. Bu yüzden yere oturdu, yorgun halde başını sağa sola salladı. Hem başını hem de vücudunu o kadar ağırlaşmış hissediyordu ki elleriyle başını dik durması için destekledi, “…Pekala”
Yin Yu yeni bir delik açmış ilerlemeye devam ederken Xie Lian yere uzandı ve gözlerini kapadı.
Aniden sarsılarak uyanana kadar bilinmeyen bir süre geçmişti, “Yin Yu?”
Etrafı zifiri karanlıktı, ölü sessizliği örtüsü ile örtülmüştü. Yin Yu’nun henüz dönmediği açıktı.
Shi Qing Xuan konuştu ve durumu doğruladı, “Ekselansları, uyanık mısınız? Yorucu değil mi? Yin Yu henüz dönmedi.”
Biraz dinlendikten sonra Xie Lian enerjisini geri kazanmıştı. “Ne zamandır yok? Nasıl oldu da hala dönmedi?”
“Neredeyse iki tütsü zamanı oldu.” Dedi Shi Qing Xuan. “Kaybolmamıştır, değil mi?”
Xie Lian bir şeylerin ters gittiğini düşündü. “Ona bakmaya gidiyorum.”
Daha sonra yuvarlandı ve daha önce Yin Yu’nun gittiği tünele doğru süründü. Yin Yu geri dönerken bu tüneli kullanacağından kutsal küreğin kazdığı bu tünel kapanmamıştı. Xie Lian bir süre içinde süründükten sonra Shi Qing Xuan konuştu, “Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur diyor ki; Gege, gitmesen daha iyi olur.”
Xie Lian sürünmeyi bıraktı, “Bir şeyler ters gidiyor değil mi?”
“Evet.” Dedi Shi Qing Xuan. “Hua Chengzhu’nun ses tonu oldukça ciddi.”
“Ama bir şeyler cidden yanlış, gidip onu bulmam gerekiyor.” Dedi Xie Lian. “Yoksa Yin Yu’nun başı belaya girerse…”
Tam o sırada omurgasından aşağı bir ürperti yayıldı. Xie Lian şaşırmıştı ve kafasını sağa sola salladı.
Shi Qing Xuan da sırtının üşüdüğünü hissetti ve bağırdı, “Tanrım! O neydi? Sırtım titredi resmen!”
Arkasında boş, zifiri karanlık bir tünel vardı ve orada hiçbir şey yoktu. Yine de Xie Lian bir kez daha uzunca baktı ve cevapladı, “Hiçbir şey yok!”
Shi Qing Xuan derhal ağzını kapattı ve nefesini tuttu, Xie Lian sesli şekilde ‘hiçbir şey yok’ dedikten sonra içinden konuştu, “Sakın ses yapma, burada bir şey var!”
Tünelde başkası da vardı. az önce Xie Lian’ın arkasındaydılar ama bir an sonra gitmişlerdi.
Xie Lian'ın tehlike konusunda içgüdüsü hiçbir zaman devre dışı kalmıyordu, bu yüzden onları fark ettiğini belli etmeden hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya devam etti. Ancak Shi Qing Xuan en çok bu gibi durumlardan nefret ediyordu ve tüm kollarında tüyleri diken diken oluyordu. Yine içinden konuştu, “Ekselansları Yin Yu değil mi?”
“Eğer o olsaydı neden etrafta gizlice dolaşma gereği duysun?” dedi Xie Lian.
Bir anlık sessizlikten sonra Xie Lian sessizce sordu: "San Lang bir şey söyledi mi?"
Shi Qing Xuan cevapladı, “Hm, hmm, San Lang’ın şu an cidden korkutucu görünüyor. Diyor ki, ‘Gege, eğer durum gerektiriyorsa ruh değiştirme büyüsünü kullanarak Rüzgar Ustasının bedenine gel.’”
Ancak o anda yeterince ruhsal gücünün olmamasını umursamadı, olsa bile Xie Lian muhtemelen cennetin başkentindeki bu karışıklığı arkada bırakıp defolup gidemezdi. Xie Lian cevapladı, “Merak etme, San Lang.”
Kafasını yukarı kaldırıp bakmadan önce ne hakkında endişelenmemesi gerektiğini bile belirtmemişti bile.
Önceden arkadan gelen tehlike hissi şimdi önden geliyordu. Karşıya baktığında hala zifiri karanlıktı ve hiçbir şey açıkça görülemiyordu. Shi Qing Xuan içinden konuştu, “Ekselansları, ne fark ettin? Ne yapsak ki? Bu ileri mi gitmemiz gerektiği yoksa geri mi gitmemiz gerektiği anlamına mı geliyor?”
Bir anlığına dikkatle gözlemledikten sonra Xie Lian yanıtladı, “Bu, ileri veya geri gitmenin hiçbir fark yaratmadığı anlamına geliyor, yani her neyse!” Sonra ileri doğru sürünerek ilerledi. Süründü, süründü ve daha sonra düştü, biraz korkmuş hissetti.
Shi Qing Xuan istemese de konuştu, “bu nasıl olabilir?”
‘Onlar’dan önce olan şey aslında çataldı, 2 tane tüzel vardı.
“Hm… Yin Yu bir tüzel kazmış ama sonra bunu yanlış olduğunu fark edip başka bir tüzel kazmış olamaz mı?” Shi Qing Xuan sorguladı.
XieLian içten içe düşündü; ‘Yin Yu cennet başkentinin yollarını iyi biliyor olmalı, nasıl hata yapabilir ki? Bu muhtemelen daha kötü bir şey.’ Ancak sesli bir şey söylemedi ve yalnızca şunları söyledi, “Qing Xuan, San Lang’a hangi yolu seçmem gerektiğini sormama yardım eder misin?”
Bir süre sonra Shi Qing Xuan cevapladı, “Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur dedi ki…hiçbirini önermedi. ‘ikisini de seçme.’
Xie Lian gülse mi ağlasa mı bilemedi. İki yolun sonunda da muhtemelen onu kötü şeylerin beklediğini çözse de olduğu yerde öylece durup bekleyemezdi. Birtakım derin düşüncelerden sonra konuştu, “O zaman Qing Xuan, seç birini.”
“Ha? Ben mi?” sordu Shi Qing Xuan.
“Evet.” Dedi Xie Lian, “Eğer sen seçersen hala yüzde elli şansla daha iyi bir rotayı seçersin. Eğer ben seçersem, o zaman…” Shi Qing Xuan hemen cevapladı, “Tamamdır, anladım.” Bir zaman düşünüp taşındıktan sonra kafasını sola çevirdi.
Xie Lian kafasını salladı ve ileriye doğru süründü.
Derine süründükçe tüzel daha da daraldı, neredeyse boğacak gibiydi ama hala geçilebilirdi. Dönüp dolaştılar ve uzun bir süre süründükten sonra aniden daha geniş bir alana geldiklerinde çok mutlu oldular.
Tanrıya şükür. Onlar tüm yol boyunca gergin ve ihtiyatlıyken aslında ciddi bir tehlike ile karşılaşmamışlardı. Xie Lian bir an çevreye baktı ve şöyle dedi: “Burası neresi böyle?”
Shi Qing Xuan belirsizlikle şöyle dedi, “Bilmiyorum, tam olarak göremiyorum. Ama nasılsa tanıdık hissettiriyor değil mi?”
Bunu fark eden sadece o değildi, Xie Lian da fark etmişti.
Tabii ki tanıdıktı. Burası Xie Lian’ın Yin Yu’Yu beklerken uzanıp dinlendiği oda değil miydi?
Kesinlikle emindi. Ayrıca Yin Yu’nun ayrılırken toprak ustasının küreğiyle kazdığı ve Xie Lian’ın da onu aramak için sürünerek gittiği o diğer tünel de oradaydı.
Shi Qing Xuan tırsmıştı, “Nasıl buraya geri geldik? Bu muydu… daha önce buradan sürünerek geri döndüğümüz yol bu muydu??”
Tabii ki değildi. Daha önce ayrıldıklarında sadece bir tünel vardı. geri dönmek için süründükleri tünel hiç yoktan var olmuştu. Yolda çatalla karşılaştıklarında soldaki yol büyük bir daire için yoldan saptı ve onları geri getirdi!
Bunu Yin Yu kazmış olamazdı; o zamanını böyle anlamsız hareketlerle harcamazdı. Görünüşe göre o da bu tuhaf olayla karşılaşmış olabilir. Xie Lian daha önceden onunla gitmek için zorlaması gerektiği düşündü, başka bir kelime etmeden daha önce çıkmak için kullandığı tünelde sürünerek girdi ve çok geçmeden çatala geldi. Bu sefer sağı seçti ve sürünmeye devam etti. Shi Qing Xuan sordu, “Bu sefer, bu sefer benim şansım iyi gitmemiş gibi görünüyor. Yanlış yolu seçtim. Baştan sağı seçmeliydim.”
Ancak Xie Lian “Hayır, bence şansın hala gayet iyi.” Dedi.
“Ha? Ne demek istiyorsun?” dedi Shi Qing Xuan.
Xie, Lian, nazik bir şekilde dile getirmeye çalıştı, “Hm, nasıl desem… sağdaki yol soldakinden daha da korkunç olabilir.”
O an ikisi de duydu. Arkalarından bir şeyin sürünüp gittikçe yaklaştığının sesi geliyordu.
Xie Lian RuoYe’yi saldı ve arkasına attı, “RuoYe! Bir süreliğine engellemeye yardım et!” ardından delice ileriye doğru sürünmeye devam etti, neredeyse her itmesinde bir metre gidiyordu ve Shi Qing Xuan panikten aklını kaçıracak gibiydi, “HAHAHAHHAHAAHA ÇOK HEYECANLI, HEYECANLI! HEYCANLIHEYECANLIHEYECANLI!!!”
Xie Lian seslendi, “Eğlenceli kısım henüz gelmedi, gel! Şuna bir bak--!”
“BU DA NE ŞİMDİ BÖYLE?!” Shi Qing Xuan feryat etti.
Xie Lian delice sürünmesine ara verdi ve derin bir nefes aldı, önlerindeki yolda bir çatal daha vardı!
Shi Qing Xuan düşünmeden feryadı koparttı, “SAĞ!”
Xie Lian kararlı bir şekilde sağa döndü, ancak bu yolu takip ederken sayısız çatal karşılarına çıkmıştı. Shi Qing Xuan haykırdı, “SOL! SAĞ! SOL! SAĞ!” Bağırırken artık ne dediğinin farkında değildi. Ve böylesi zor koşullar altında, bir anda durumun değişme ihtimalinden dolayı Xie Lian’ın bedeninden ayrılıp Hua Cheng’e sorması da pek mümkün değildi. Çünkü çatalın bir sonraki dönüşünde işler tamamen değişebilirdi. RuoYe’nin bir süreliğine arkalarında engellediği şey yine de onlara yaklaşıyordu ayrıca tüneller de gittikçe daha da daralıp sıkışmıştı, ta ki sonunda kollarını artık hareket ettiremeyeceği ana kadar.
Xie Lian’ın omuzları sıkışmıştı, “Daha fazla ileriye sürünemiyorum!”
“O zaman ne yapmalıyız?” Shi Qing Xuan haykırdı, “GELDİĞİMİZ YOLDAN GERİ Mİ DÖNMELİYİZ??” arkalarında onları takip eden şey artık her an onları yakalayabilirdi!
“Korkma!” Xie Lian haykırdı. “Bir kişi hem suçlayabilir hem de geri çekilebilir, eğer ileri ilerlemek artık bir seçenek değilse o halde geri adım atacağız! Eğer zorundaysak öyle olsun. GEL!” İki adım geri giderek kollarını serbest bıraktı, Fang Xin'in kabzasını kavramış, arkasındaki şeyin kalbine doğru saldırmak üzereydi ki birdenbire kafası kas kastı kesildi.
Xie Lian’ın aklı da donmuştu.
Yukarı baktığında ne olduğunu bile görmemişti ama karanlıkta kıkırdayan biri var gibiydi. Bir el uzanarak Xie Lian'ın kafasına dokundu. Gözlerini kocaman açmıştı ki ardından bilincini kaybetti
Xie Lian yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında bilinmeyen bir zaman akıp gitmişti.
Ancak bilinci yerine geldikten sonra Xie Lian bir sandalyede oturduğunu ve tüm vücudunun sıkıca ve dikkatlice bir şekilde bağlı olduğunu fark etti. Biraz mücadele ettikten sonu onu bağlayanın RuoYe olduğunu keşfetti.
Xie Lian’ın aklı karışmıştı, “RuoYe, ne yapıyorsun?”
RuoYe de mağdur olmuştu ve ona karşı şaşkına dönmüştü. Xie Lian dikkatlice ona baktı ve onun da ölümcül bir düğüm ile bağlandığını gördü.
RuoYe’nin karşılık vermeyeceğine imkan yoktu. RuoYe en çok kör düğümle bağlanmaktan korkuyordu. Geçmişte henüz akıl kazanmadan önce düşüncesizce kendini sarmayı çok severdi ve oynarken kendini kör düğüm yaptığında Xie Lian her seferinde kızgın bir şekilde onu çözerdi. Daha sonra iyi olmayı öğrenmiş ve akıllanıp kendini kördüğüm yapmayı bırakmıştı. Çaresiz hisseden Xie Lian sandalyeyi kırıp kıramayacağını anlamak için bir süre mücadele etti ama ne yazık ki sandalye yerinden oynamadı. Görünen o kişi fena güçlü bir ruhsal büyü ile oraya sabitlenmişti.
Hareket edemediğinden ilk olarak etrafındaki şeyleri gözlemledi. Xie Lian etrafını taradı; burası herhangi bir sarayın içinde olabilirdi, oldukça yeni ve göz alıcı, ama kim bilir hangi saraydı. Her türlü büyük dövüş salonu olmadığı kesindi.
Tam bunu düşünürken bir el omzuna yaslandı, başının üstünden nazik bir ses geldi, “XianLe, Sevgili XianLe’m, sen gerçekten çok yaramazsın.”
Sesi duyar duymaz Xie Lian donakaldı. Arkasından önüne doğru bir eli arkasında bir adam geldi. O, Jun Wu’ydu.
Diğer eli hala Xie Lian’ın omzundaydı, her adım attığında konuştu, “Geçtiğimiz altı ayda geri döndün, Cennet Başkenti orada burada kırıldı, her yer yıkıldı, bu yüzden nasıl olur da sana oldukça yaramaz olduğunu söyleyemem ki? Küçük bir fare değilsin, yeraltında gizlice ne kazıyordun? Eğlenceli miydi bari?”
Bu kibar, nazik ses sanki bir yaşlının değerli çocuğunun ortalığı karıştırmasını izlemesi gibi Xie Lian’ı ürpertiyor, onun cesaretini kırıyordu, ne şekilde cevap vermesi gerektiği bilmiyordu. Aniden ayaklarında bir üşüme dalgası hissetti, aşağı baktığında bir yığın beyaz şey ayaklarına sarılmış, son derece kötü gözlerle onu izliyordu.
Bu cenin ruhuydu.
Xie Lian kafasını kaldırdı, neredeyse çoğu şeyi anlamıştı. Yin Yu toprak ustasının kutsal küreği ile kazarken Jun Wu tarafından yakalanmıştı. Jun Wu onu durdurmak için yer altına daha önce bu korkunç deneyimi yaşamasının nedeni olan bir şeyler göndermişti.
Bir süre ağzını açamadıktan sonra Xie Lian sonunda ne demek istediğini biliyordu, “…Ne kadar da aşağılık bir hobin varmış.”
Tünellerdeki bu kovalamaca ona yüzü olmayan beyaz tarafından nasıl boğucu bir şekilde takip edildiğini ve günlerini nasıl panik ve stres içinde geçirdiğini hatırlattı. Eğer yakalamak isteseydi direkt olarak yakalayabilirdi, neden böylesine rahatsız edici bir dehşet uyandırmak ve böylesine bir korkuya neden olmak zorunda kalsın ki?
Ancak Jun Wu oldukça neşeli görünüyordu ve gülümsedi, “XianLe sanki öncekine göre daha cesur görünüyor.”
Bu konuşmaya devam etmek yerine soru sordu, “Yin Yu nerede?”
Jun Wu ellerini sandalyenin arkasına koydu ve Xie Lian'ı bir bütün olarak çevirdi, “Acele etme, göreceksin. Ve yalnızca onu da değil.”
Xie Lian kafasını çevirdi ve bir ayna gördü. Ancak aynadaki kendisi değil, solgun yüzlü Yin Yu’ydu.
Ve ayaklarının ucunda başı kanlarla kaplı başka biri daha uzanıyordu, yüzü morluk dolu ve siyahtı. Ama o kıvırcık kafadan dolayı onun Quan Yi Zhen olduğu söyleyebilirdi.
Xie Lian anında paniğe kapıldı, “Ne yapmayı planlıyorsun?”
15 notes
·
View notes
Text
Sürekli tenkit eden
Sürekli eleştiren
Yaptıgınız hiç bir işi beğenmeyen
Her yaptığınızı manasız bulan
Başladıfınız her işe kulp takan
Yaptıgınız işleri çirkin gören
Size söz hakkı vermeyen
Kendi tercihlerini sizin tercihleriniz den daha kiymetli bulan
Ne zaman bir konu açıp istişare etseniz işin sonunu kavga getiren
Hiç bir işde yanınızda olmayan
Zevklerinize lux olarak gören
Yani için özünde sizi ve isteklerinizi gereksiz gören
İkimizin yerine de düşünmek isteyen kişiler var ya
Onlar kim olursa olsun, neyiniz olursa olsun
Tüm bunlar olurken ilişkinşz kopuyor
Onlardan gizli işler yapıyorsunuz
Onlara anlatmıyorsunuz
Onlara anlayacağınız herşeti 5 kere falan düşünüyorsunuz
Yanyana olsanız da o kişilerle ilişkiniz kopuyor..
Metroda giderken de aynı vagonla bir sürü kişi ile seyahat ediyoruz ama sonuçda kalbi bir yakınlığımız yok
Bu insanlarla da ortak yaşam alanlarımız, aramızda yıllara dayanan hukuklarımız olsa da aradaki mesafe her geçen gün uzuyor
İnsanları yok sayarak, eleştirerek, küçümseyerek, tekrih ederek onlarla sağlıklı ilişki kuramazsınız.
Kimsenin kimseye ihtiyacı yok..oda gider kendine yeni bir dünya kurar orada yaşar.
Odalarından çıkmayan gençler, biten arkadaşlıklar, birbirine yabancı akrabalar, aynı evde birbirinden ayrı hayat yaşayan eşler ...örnekler uzarda gider.
İlişkiler emek ister, musammaha ister, takdir ister, merak ister.
Benim arkadaşım , benim ortaya koyduğum bir ürünü merak etmiyorsa o arkadaşlık sürmez, o evlilik sürmez.
Sürmüyor da. İnsanlar metropol şehirlerde, kalabalık telefon rehberleriyle, sosyal mecra da bir çok arkadaşla yapayanlızlar.
8 notes
·
View notes
Text
Hello pandoranız geldi ben 160 boylarında 65 kilosu olan ve 32 yaşında ama asla yaşını göstermeyen çıtır 23 lük buğday tenli popom hafif çıkık göğüslerim artık belirgin 90 55 80 vücuda sahip bir Pandora ve başıma 1 hafta önce gelen bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum öncelikle yaklaşık 2 aydır İstanbul’da kalmıştım ve işlerim olduğu için tekrar Bolu’ya dönmek için biletimi almıştım ve eski iş yerinden çalıştığım arkadaşım da Bolu’ya gelmiş ve bana kalacak yerim olmadığını söylemiş bende bizde kalabilirsin diye söylemiştim zaten annemle beraber yaşıyorduk oda bir sabah bir akşam gidiyordu işe problem olmayacaktı sabah 6 civarı Bolu’ya inmiştim arkadaşım beni almaya gelmişti otogara oda benden yaşça küçüktü bana bazen abi bazen bacanak bazende şekerimli falan konuşurdu eve geçtik birer sigara içip yorgun olduğum için uyumuştum artık uyandığımda zaten saat 3 e geliyordu annemle falan hasret giderdik oda akşam işe gidecekti zaten o gittikten sonra pembe bakım çantamı alıp hemen banyoya atmıştım kendimi epilasyon aletimi çıkarıp bir güzel istenmeyen tüylerimden kurtulmuş ve rahatlamıştım pipime ve popoma da tüy dökücü sürüp duştan çıktıktan sonra pasparlak bir Pandora vardı aynanın karşısında harikaydım yine vücudumu herzaman çok beğenirdim özellikle kalçalarımı ve ayaklarımı kurulanıp bornoza sarılıp odama geçtim arkadaşımda salonda uzanıyordu aslında arkadaş ortamımda herkes popomu çok beğenirdi gizli olduğum için kimse bilmezdi pasifliğimi ve içimdeki kadını ilerleyen saatlerde film mi izlesek dedi olur dedim saygı dizisi vardı ona karar verdik ve bir sahnede taksici yanındaki yolcusuna sarkıyor elini aletine falan götürüyor elliyordu benimde aklımda şimşekler çakmıştı hep merak etmiştim zaten bunun aletini bende elimi bir anda sikine attım aaa burda ne varmış diyerek avcumu doldurmuştu vawww diyerek bir yutkunmuştum oda bana bakarak sadece gülmüştü artık uykumuz gelmiş ve bende odama çekilmiştim ama aletini elimde tuttuğumda çok azmıştım ve hayal ediyordum artık onu benim bayan kıyafetlerim ve oyuncaklarım hepsi bazanın altında bir köşede durur kimsede bakmaz bazamın altına annemde dahil o konuda çok rahatım giyinir çıkarır atarım bazanın altına onu düşünerek pipim kalkmış ve zevk suyum gelmişti bile kıvranarak yatakta parmaklarımla deliğimi okşuyor ve deliğime baskı uyguluyordum artık derken pipim tam kalkmadan boşalmıştım bile lanet olsun diyerek uyudum kaldım öyle sabah oldu annem gelmişti oda yorgun olduğu için uyumuştu bizimki hala uyuyordu üzerinden yorganı atmış göbeği dışarda ve sanırım rüya görüyordu ki aleti kabarmıştı dokunmak istiyordum ama yapamıyordum kendime geldikten sonra giyinip çıktım evden babaanneme gidecektim aradan bir süre geçtikten sonra bana msj atmıştı abi fazla çorap varmı diye bende bazanın altında olacağını söyledim ama iş işten geçmişti bile 1 veya 2 saat geçti bir fotoğraf olarak bildirim gelmişti telefonuma bazanın altındaki eşyalarımı çekmiş vibratörler pluglar vs vs bana atmıştı bunlar ne bacanak diye bende diğer kıyafetlerim diye cvb yazdım ama çok utanmıştım ve gizli olduğum için beni öğrenmişti artık ve ekledim bravo beni yakaladın diye napıcağımı bilemiyordum ve çok kızarmıştım bir yanım da çok arzuluyordu onu aletini avucuma alıp sıvazlayıp yalamak için tekrar bir foto daha geldi benim yatağa uzanmış boxseri olan bir resim atmıştı aletini kaldırmış ama iç çamaşırının içindeydi ve sanki yırtılacak gibiydi boxseri gözlerime inanamadım ağzım sulanmıştı resmen arkasından yine bir mesaj daha geldi acaba alabilirmisin diye eklemişti gerçekten şoktaydım kardeşim dediğim çocuk şaka maka beni sikecekti sadece görüldü attım ve artık eve gitmek için yolu tuttum eve geldiğimde salonda annemle ikisi oturuyordu biri bi kanepede öbürüde yattığı yerde uzanmış üzerinde yorgan vardı bakalım ne kadar erkeksin diyerek hemen odama geçtim ve altıma siyah tanga üzerine beyaz eşofman giyip tişörtte giyip çıkmıştım biraz sohbet ettikten sonra balkonda sigaramı içtim içeri girdim film mi izlesek dedi olur dedim ..
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/a67e222f34495c01f9f24f6939511290/9d25d4ddf2114c31-f8/s1280x1920/33d94888c68b728e0e477d9cb8b13ed76f209fde.jpg)
Annemde arkası dönük uzanmış tvye bakıyordu elinde de telefon ben yanına uzandım hemen yorganı kaldırdı altında sadece boxser vardı ve siki kabarıktı yuhh dedim hemen örttü telefon onun elindeydi benimde bir elim yorganın altında diğeri başımın altındaydı sağ kalçam hafif ona dönük boyu uzun olduğu için dudakları tam ense hizamdaydı ve nefesini kulağıma üflüyordu ve ben bundan tahrik oluyordum kabarmış aleti baldırlarıma temas ediyor ve hissediyordum artık sikini artık tamamen popomu dönmüştüm ona ve aleti artık tam deliğime temas ediyordu artık o sürtünmeyi bırakmış ben sürtünmeye başlamıştım bir yandan da gözlerim annemdeydi yaptığımız şey çok riskli olup bir yandan da sikini hayal ediyordum elini yorganın altından sokup kalçalarımı okşamaya başladı tanga giydiğimi anlamıştı bir yandan da kulak mememi hem yalıyor hemde ısırıyordu tüylerim diken diken olmuştu bile eşofmanımı sıyırmış artık eli deliğimde geziyordu deliğime baskı yaparak parmağını sokmak istiyordu bende elimi aletine atıp boxserin içine soktum ve şehvetli sikini sıvazlamaya başlamıştım bile sikinin kafası tam deliğime temas ediyordu ve zorluyordu kendini sokmak için derken bir anda hayal kırıklığına uğrayıp bir sıcaklık hissettim kalçalarımda lanet olsun diyerek boşalmıştı bile toparlanıp kalktım banyoya girmiştim hemen üzerimi değiştirip çıktım ve arkamdan oda girdi banyoya ben odama geçtim az önce yaşanan olayı düşünmeye başlamıştım bile ne yaptık biz diye sabaha kadar odamdan çıkmadım ama aklım ondaydı hep artık olan olmuştu bile anlaşılan erken boşalıyordu :)
Uyandığımda saat 10 a geliyordu annem çoktan işe gitmişti bile arkadaş hala uyuyordu bende duşa girdim bir güzel yıkanıp popomoda su basıp temizlenmiştim güzelce deliğim yalanır vaziyetteydi artık odama geldim içime kırmızı tanga giydim sadece deliğime pembe taşlı bir plug sokmuştum elbise giyecektim siyah diz altı boyunda uzun kollu bir elbisem vardı çok dar olduğu için bütün vücut hatlarım belliydi en son da ayak parmaklarıma siyah bir oje sürmüştüm yatağa uzandım elbisemde biraz baldırlarıma kadar sıyrılmıştı kendimi onun kucağında hayal ediyordum yatakta artık ve uyanmıştı bile yatak odamın kapısı aralıktı benim lavaboya girip çıkmıştı bende hemen arkamı döndüm derin derin nefes almaya başlamıştım artık seslerinden anlaşılır olacakki kapının ağzında beni izliyordu iyice açtı kapıyı sanırım yavaş yavaş yaklaşıyordu bana doğru derken ayak parmaklarımda nefesini hissetmeye başladım uyku numarası işe yaramıştı sanki elleriyle yavaşça bacaklarıma dokunuyor ve yukarı doğru çıkıyordu kalbim duracaktı sanki pipim hareketlenmiş ve zevk suyum gelmişti kalça hizama kadar gelip durdu nefesi boynumdaydı minik minik öpücükler atıyor çok nazik dokunuyordu kalçalarıma biraz uyanır gibi yaptım yüz üstü dönmüştüm tekrar devam etti ellemeye elbisemi sıyırmıştı artık kalçam dışarıdaydı ne yapmam gerekiyordu onunla göz göze gelmek için üzerinden bişeyler çıkarıyor sanırım soyunuyordu o esnada sağ bacağımı hafif göbeğime çekip kalçamı ve deliğimi iyice dışarı çıkarmıştım ki rahat etsin deliğimdeki oyuncak ile oynamaya başladı önce biraz çıkarıp sonra geri sokuyordu ahhh diye inlemek istiyordum dün o kadar elleşmiştik bugün sanki naza çekiyordum birde hazırlanmıştım onun için oysa neden diye kendime sorarken bir anda oyuncağımı deliğimden çıkartıp diliyle masaj yaptığını hissettim ıhhhh diyerek uyanmış gibi yaptım eliyle kafama bastırarak sanki hiç kalkmamı istemiyordu ama mükemmel yalıyordu deliğimden baldırlarıma inip ıslatıyordu diliyle heryerimi topuklarıma kadar inmişti emerek kalkmış sikini ayaklarımın arasına vermiş sakso çektiriyordu ayaklarıma yüz üstü dönüp göz göze geldik bir anda ve aletini ayaklarımla sıvazlıyordum üzerime yavaş yavaş gelerek dudaklarıma yapıştı ve dilimi deli gibi emiyordu elbisemden kurtulmuş sadece tangam vardı boynuma iniyor ordan elleriyle göğüslerimi okşuyor ve sıkıyordu beni ayağa kaldırıp onun önünde eğilmiştim ve aleti suratıma çarpıyordu ağzımı açıp dilimi dışarı çıkardım ve sikini ağzıma vuruyordu ama hiç konuşmuyordu bende öyle bir elimle sıvazlayıp bir yandan da sakso çekiyordum kardeşim olacak çocuğa çoktan boşalması lazım dı diye düşünüyorum ama hiç istemiyordum boşalmasını saçlarımdan tutup baskı yapıyor kusacak gibi oluyordum artık tekrar yatağa geçip yüz üstü yatırdı beni göbeğimin altına yastık koyup kalçam dışarı çıkmıştı aletini sıvazlayıp deliğime değdiriyor ve yavaş yavaş giriyordu artık ıhh ıhh ahh diyerek onu dahada heyecanlandırıyordum artık tamamanmen içimdeydi ve şınav pozisyonunda şap şap şap sesleri odayı sarmıştı bile yaklaşık 3 dakika boyunca gidip gelmişti ve deliğime boşalıverdi sıcacık ılık ılık içimde hissediyordum onu kendini yanıma atmıştı bile halbuki daha domalıcaktım önünde ama bu bile bişeydi :)
#aktifler ve pasifler#pasif arayan aktifler#aktif pasif cd#gayboy#pasifim#pasifgaysohbet#pasif#aktiftravesti#aktif pasif arkadaşlık#istanbul pasif gay
42 notes
·
View notes
Text
Natascha KAMPUSCH
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2afc2a11b1fa97c981a725770cb84cc2/96d462bf61a88746-3b/s500x750/d36462f802bcc0de27170c610d5b34e2e87cbfe7.jpg)
Natascha KAMPUSCH
“Ben 18 yaşındayım daha.”
23 Ağustos 2006’da Avusturya’nın Deutsch-Wagram kasabası sakinleri caddede bir şeylerden kaçar gibi koşan bir kız gördüler. 18 yaşlarındaydı, öğlen vakti korkulu gözlerle yarın yokmuşcasınakoşuyordu.
Dakikalar sonra durdu ve yürüyen insanlardan yardım istedi, durumun acil olduğunu polisi aramaları gerektiğini anlattı ama insanların gözünde aklı dengesini yitirmiş saçmalayan birisiydi o yüzden önemsenmedi. Ona kimse yardım etmedi.
Genç kız tutacak bir yardım eli bulamayınca Hemen ilerdeki ev, IngeT, diye bilinen 71 yaşındaki birisinin eviydi. Genç kız kapıyı çaldı ve “Ben Natascha Kampusch, kaçırıldım hemen polisi aramalısınız.” dedi.
Ev sahibi kıza inanmıştı, çaresizliğini gözlerinden okuyabiliyordu. Ekipler kendilerine 13:04’te ulaşan çağrı çareyi yakınlardaki evlerden birisine gitmekte buldu. sonrasında hemen eve geldiler.
Natascha Kampus’un üzerinde yara izleri vardı. Yüzü oldukça solgundu, büyük bir sağlık sorunu görünmese de bir hayli zayıftı. Onun hikayesi oldukça sarsıcıydı, Natascha tam 8 yıl önce kaçırılmış ve kaçtığı güne kadar hücre benzeri bir yerde yaşamak zorunda kalmıştı. Kaçırılmadan önce yani 10 yaşlarındayken sahip olduğu ağırlıktaydı.
8 yılda boyu 15 cm uzamıştı. Genç kızın Natascha Kampus olduğu yapılan dna testleriyle onaylandı. Sabine Freudberger, Natascha ile konuşan ilk polis memuruydu. Natascha ile olan ilk temasında dikkatini sadece bir çekmişti: Natascha’nın zekası. Natascha esareti süresince eline geçen her şeyi okumuş, kısıtlı kanalları çeken bir radyoyu dinlemişti.
Natascha Kampus 1988’de Viyana’da dünyaya gelmişti. Bu karanlık ve etkileyici hikayenin kahramanı ailesinin boşanması sebebiyle stresli bir çocukluk dönemi geçirmişti.
Natascha kaybolmadan önce annesiyle yaşıyordu. 2 tane de ablası vardı. Kaçırılmadan bir gün önce 1 Mart 1998’de babası Koch ile beraber gittiği tatilden dönmüştü. Tatil için seçtikleri yer Macaristan’dı. Natascha1 Mart günü planlanan saatten biraz daha geç bir saatte eve geldi. Bu gecikme annesiyle ufak bir tartışma yaşamasına sebep oldu. Anne kız bir süre atıştılar.
2 Mart 1998 sabahı Natascha okula gitmek için evden çıkmış olsa da aslında 8 yıllık esaretine ilk adımını attı. Annesi ise evden kızına seslenmiş ve geceden kala küslüğe son vermek istemişti ama Nataschadurmadı ve yoluna devam etti. Nasıl olsa saatler sonra annesini yeniden görecekti ama olmadı.
Öğretmenleri o gün Natascha’yıokulda göremedi. Ailesi durumu öğrendikten sonra polise haber verildi. Tek bir tanık vardı: O da iki adamın Natascha’yı beyaz bir minibüse bindirdiğini söyleyen 12 yaşındaki bir öğrenciydi. Polisler elinde bu detaydan başka hiçbir bilgi yoktu Natascha o gün dersine yetişmek için aceleyle evden ayrılmıştı.
Hızlı adımlarla okuluna giderken omzuna uzanan bir elin sıcaklığını hissetti. Gözlerini açtığında “seni kaçırdım, ailen fidyeyi ödeyince serbest bırakacağım.” Diyen bir adamla aynı arabada olduğunu gördü. Yarım saat süren yolculuk bir evin garajında son buldu. Natascha dolabın arkasına gizlenmiş 5 metrekarelik bir odaya bırakıldı. Betondan yapılmış çelikle güçlendirilmiş bu oda uzun yıllar Natascha’nın evi olacaktı. Odada bir pencere yoktu, dışardaki sesin içeriye, içerdeki sesin dışarıya ulaşmadığı yalıtımlı bir yerdi.
Merdivenlerin altındaki bu yer oldukça karanlık kasvetli bir yerdi. Geçen ilk 6 ayda odadan bir kez bile çıkmasına izin verilmedi sonraki 1 senede geceleri bu odada gündüzleri de evde kalmaya başladı. Onu kaçıran isim Wolfgang Přiklopil’di Geceleri ve Wolfgang’ın işe gittiği saatlerde Ntasacha’nın gizli odadan çıkması yasaktı. Wolfgang Natascha’nınkendisine sahip demesini istiyordu.
Diğer taraftan polisler her şeyden habersiz, ellerindeki az bilgiyle arama çalışmalarına devam ettiler. O dönem Fransız seri katil Michel Fourniretgündemdeydi. Natascha birkaç gün önce Macaristan’dan döndüğü için aralarında bir bağlantı olabileceği düşünüldü.
Wolfgang’ın iş ortağı eve geldiğinde, Natascha’yı görmüş hal ve hareketlerinden gayet mutlu olduğu izlenimine varmış ve hiçbir şeyden şüphelenmemişti. Wolfgang Natascha’yı ölümle tehdit ediyordu, herhangi birisine olanları anlatması durumunda ikisini de acımayacağını söylüyordu.
Natascha ilk zamanlar sadece belirli radyo programlarını izleyebiliyorken daha sonra evin her köşesine gidebilmeye ve televizyon dahi izlemeye başladı Natascha’nın kaldığı oda özenle hazırlanmıştı, Wolfgang onu burada uzun yıllar alıkoyacağını kafasında kararlaştırdığından her şeyi düşünmüştü. İkisi de her sabah erken kalkıp kahvaltı ettiler.
Wolfgang aldığı kitapları Natascha’yaverdi, bu sayede Natascha 8 yılda kendi kendini eğitti. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra verdiği ilk ifadede şunları söyledi: “O evde kaldığım 8 yılda, hiçbir şeyden geri kalmadığımı hissediyordum.
Kendimi birçok şeyden sıyırdım, hiç sigaraya başlamadım, içmedim ya da kötü bir şirkette para için zamanımı heba etmedim. Şunu da söylemelimorası kesinlikle umutsuzluğa kapılacağınız bir yerdi.” Onun hikayesi diğer benzer hikayelerden farklıydı.
Natascha, özgürlüğünü elinden alan adama kin beslemiyordu. Zamanın çoğunu ev işi yaparak ve yemek hazırlayarak geçirdi. Daha sonra danışmanı Ecker’a o dönemlerde çok fazla dayak yediğini, bu sebeple yürümekte zorlandığı anların olduğunu söyledi. Wolfgang ona evin kapı ve pencelerinde patlayıcıların ve bubi tuzaklarının olduğunu söylemişti.
Belinde bir silah taşıdığını bu yüzden kaçma teşebbüsünde bulunmamasını tembih etmişti. İkili birkaç kez markete bile gitmişti. O günlerden birinde Natascha gülümseyerek, kayıp ilanı fotoğrafındaki gibi görünmeye çalışmış ama bu planında başarılı olamamıştı. Kasiyer onu tanımamıştı.
23 Ağustos 2006 günü Natascha, Wolfgang’in aracını temizlemek ve bahçeyi süpürmek için dışarıya çıktı. Gölgesi gibi onu takip eden Wolfgang’te yanındaydı. Daha sonra Wolfgang’ın telefonu çaldı. Süpürge sesi karşı taraftan gelen sesi duymasını engelliyordu. Sessiz bir yere geçmek için oradan ayrıldığı sırada, Natascha var gücüyle kendini sokağa attı ve koşmaya başladı. 200 metre koştu çitlerden atladı insanlardan yardım istedi ve en sonunda amacına ulaşıp, özgürlüğe yeniden kavuştu. Wolfgang Natascha’ya 1 yıl evvel şunları söylemişti: “Eğer yaptığım şey ortaya çıkarsa polisler beni asla canlı yakalayamayacaklar. Dediğini yaptı, Natascha kaçarken o sadece arkasından baktı, hiçbir çaba göstermedi. Kafasını toplayıp biraz düşündükten sonra da Viyana’daki Wien Nord tren istasyonuna doğru yola çıktı.
Burası her şeyin bittiği yer olacaktı. İstasyona vardığında gelen ilk treni gördüğünde bu anlarının son anları olduğu biliyordu. Düşünmeden kendini raylara attı ve hayatına son verdi. Çek kökenli Wolfgang Priklopil1962’de doğmuştu. Uzun yıllar bir telekomünikasyon şirketinde teknisyen olarak çalışmıştı. Bir iş ortağının kız kardeşiyle bir ilişki yaşadığı ve bu ilişkinden bir kız evladı olduğu iddia edildi ama doğrulanamadı.
Sicil kaydı temizdi. Ekipler eve gidip inceleme yaptıklarında, 1980’lerden kalma Commodore 64 olduğunu gördü. Yakın bir zaman önce Çek vatandaşı olup ülkeyi terketmeplanları yapıyordu. giderken yanında Natascha’yı da götürecekti ama o gün plan değişti. Ekipler Wolfgang’ın bir suç ortağı olup olmadığını uzun bir zaman araştırdılar ama hiçbir kanıt bulamadılar.
Natascha’da başka bir isim görmemişti, bütün plan tek bir kişiye Wolfgang’a aitti. 3096 gün esaret altında yaşayan Natascha, Wolfgang’iöldüğünü öğrenince ağlamaya başladı. 8 yılın sonunda ona sempati duymaya başlamıştı. Natascha morga gidip onun için bir mum yaktı. Bu durum bir nevi Stokholm Sendromuydu. O ise yıllarca bu sendromu inkar etti. Psikologların onunla ilgili çıkarımlarda bulunmasına kızdı bağırdı isyanlar etti. Karmaşık ilişkisi hakkında bilgilerinin olmadığını, bunun kendisi adına saygısızlık olduğunu hayatını analiz etme hakkını kimseye vermediğini söyledi. Wolfgang’ın ona çok kibar davrandığını anlattı.
Natascha kaçtıktan anca aylar sonra ailesiyle görüşmesine izin verildi. Uzun bir zaman kimseyle görüşmesine izin verilmemişti. Onu korumak adına sadece doktorlarla görüşmesine müsade edilmişti. Natascha yeni hayatında kendini hayvan haklarına adadı. Birçok hayvan derneğine üye oldu ve sözcülük yaptı.
2016 yılında Alman Bild gazetesine verdiği röportajda oldukça ilginç sözler sarfetti: “Bazı günler esir tutulduğum eve gidip kalıyorum, ayrıca çantamda hâlâ Wolfgang’infotoğrafını taşıyorum.” 2013 yılında Natascha’nın esaretini anlatan 3096 isminde bir film çekildi.
Natascha Kampusch, kaçışından bu yana yaşadığı travmayı üç başarılı kitaba dönüştürdü. İlki onun yakalanmasını anlattı; ikincisi, iyileşmesini. Üçüncü kitabı, Kampusch’un son yıllarda hedef haline geldiği çevrimiçi zorbalığı tartıştı.
Garip bir şekilde kendisini esir alan kişinin evini ona miras kaldı ve kendisi o eve bakım yapmaya devam ediyor. “Bana yöneltilen nefreti görmezden gelmeyi ve sadece güzel şeyleri kabul etmeyi öğrendim.”
#Natascha KAMPUSCH#öykü#romance#romantic#roman#kitap yazarı#kitap alintisi#kitap alintilari#kitap kesitleri#kitap alıntısı#kitaplar#kitap#kitap alıntıları#kitap sözü#kitapkurdu#kitapaşkı#hikaye#tumblr yazarları#black tumblr#geceye bir söz bırak#geceye not#geceyedair#acı#tecavüz#hayatın gerçekleri#karmakarışık#yildirimkemal#blog#blog yazarı#artists on tumblr
6 notes
·
View notes
Text
Bir arkadaşım var (tanıdık bile diyebilirim 4 ay sonra görüşmeyiz muhtemelen) uzun süre zaman geçirdiği insanların arkasından rahatça konuşuyor, benim yanımda 4. gezi arkadaşımızı da çekiştirdi. Anonim twitter hesabından da oda arkadaşını çekiştiriyordu ve akışta hiç tweet’i olmayınca bir bakayım dedim beni de gizli hesabından çıkarmış. 229 kişiye beni çekiştirecek şimdi
4 notes
·
View notes
Text
NATASCHA KAMPUSCH
23 Ağustos 2006'da Avusturya'nın Deutsch-Wagram kasabası sakinleri caddede bir şeylerden kaçar gibi koşan bir kız gördüler. 18 yaşlarındaydı, öğlen vakti korkulu gözlerle yarın yokmuşcasına koşuyordu.
Dakikalar sonra durdu ve yürüyen insanlardan yardım istedi, durumun acil olduğunu polisi aramaları gerektiğini anlattı ama insanların gözünde aklı dengesini yitirmiş saçmalayan birisiydi o yüzden önemsenmedi. Ona kimse yardım etmedi.
Genç kız tutacak bir yardım eli bulamayınca Hemen ilerdeki ev, Inge T, diye bilinen 71 yaşındaki birisinin eviydi. Genç kız kapıyı çaldı ve "Ben Natascha Kampusch, kaçırıldım hemen polisi aramalısınız." dedi.
Ev sahibi kıza inanmıştı, çaresizliğini gözlerinden okuyabiliyordu. Ekipler kendilerine 13:04'te ulaşan çağrı çareyi yakınlardaki evlerden birisine gitmekte buldu. sonrasında hemen eve geldiler.
Natascha Kampus'un üzerinde yara izleri vardı. Yüzü oldukça solgundu, büyük bir sağlık sorunu görünmese de bir hayli zayıftı. Onun hikayesi oldukça sarsıcıydı, Natascha tam 8 yıl önce kaçırılmış ve kaçtığı güne kadar hücre benzeri bir yerde yaşamak zorunda kalmıştı. Kaçırılmadan önce yani 10 yaşlarındayken sahip olduğu ağırlıktaydı.
8 yılda boyu 15 cm uzamıştı. Genç kızın Natascha Kampus olduğu yapılan dna testleriyle onaylandı. Sabine Freudberger, Natascha ile konuşan ilk polis memuruydu. Natascha ile olan ilk temasında dikkatini sadece bir çekmişti: Natascha'nın zekası. Natascha esareti süresince eline geçen her şeyi okumuş, kısıtlı kanalları çeken bir radyoyu dinlemişti.
Natascha Kampus 1988'de Viyana'da dünyaya gelmişti. Bu karanlık ve etkileyici hikayenin kahramanı ailesinin boşanması sebebiyle stresli bir çocukluk dönemi geçirmişti.
Natascha kaybolmadan önce annesiyle yaşıyordu. 2 tane de ablası vardı. Kaçırılmadan bir gün önce 1 Mart 1998'de babası Koch ile beraber gittiği tatilden dönmüştü. Tatil için seçtikleri yer Macaristan'dı. Natascha 1 Mart günü planlanan saatten biraz daha geç bir saatte eve geldi. Bu gecikme annesiyle ufak bir tartışma yaşamasına sebep oldu. Anne kız bir süre atıştılar.
2 Mart 1998 sabahı Natascha okula gitmek için evden çıkmış olsa da aslında 8 yıllık esaretine ilk adımını attı. Annesi ise evden kızına seslenmiş ve geceden kala küslüğe son vermek istemişti ama Natascha durmadı ve yoluna devam etti. Nasıl olsa saatler sonra annesini yeniden görecekti ama olmadı.
Öğretmenleri o gün Natascha'yı okulda göremedi. Ailesi durumu öğrendikten sonra polise haber verildi. Tek bir tanık vardı: O da iki adamın Natascha'yı beyaz bir minibüse bindirdiğini söyleyen 12 yaşındaki bir öğrenciydi. Polisler elinde bu detaydan başka hiçbir bilgi yoktu Natascha o gün dersine yetişmek için aceleyle evden ayrılmıştı.
Hızlı adımlarla okuluna giderken omzuna uzanan bir elin sıcaklığını hissetti. Gözlerini açtığında "seni kaçırdım, ailen fidyeyi ödeyince serbest bırakacağım." Diyen bir adamla aynı arabada olduğunu gördü. Yarım saat süren yolculuk bir evin garajında son buldu. Natascha dolabın arkasına gizlenmiş 5 metrekarelik bir odaya bırakıldı. Betondan yapılmış çelikle güçlendirilmiş bu oda uzun yıllar Natascha'nın evi olacaktı. Odada bir pencere yoktu, dışardaki sesin içeriye, içerdeki sesin dışarıya ulaşmadığı yalıtımlı bir yerdi.
Merdivenlerin altındaki bu yer oldukça karanlık kasvetli bir yerdi. Geçen ilk 6 ayda odadan bir kez bile çıkmasına izin verilmedi sonraki 1 senede geceleri bu odada gündüzleri de evde kalmaya başladı. Onu kaçıran isim Wolfgang Přiklopil'di Geceleri ve Wolfgang'ın işe gittiği saatlerde Ntasacha'nın gizli odadan çıkması yasaktı. Wolfgang Natascha'nın kendisine sahip demesini istiyordu.
Diğer taraftan polisler her şeyden habersiz, ellerindeki az bilgiyle arama çalışmalarına devam ettiler. O dönem Fransız seri katil Michel Fourniret gündemdeydi. Natascha birkaç gün önce Macaristan'dan döndüğü için aralarında bir bağlantı olabileceği düşünüldü.
Wolfgang'ın iş ortağı eve geldiğinde, Natascha'yı görmüş hal ve hareketlerinden gayet mutlu olduğu izlenimine varmış ve hiçbir şeyden şüphelenmemişti. Wolfgang Natascha'yı ölümle tehdit ediyordu, herhangi birisine olanları anlatması durumunda ikisini de acımayacağını söylüyordu.
Natascha ilk zamanlar sadece belirli radyo programlarını izleyebiliyorken daha sonra evin her köşesine gidebilmeye ve televizyon dahi izlemeye başladı Natascha'nın kaldığı oda özenle hazırlanmıştı, Wolfgang onu burada uzun yıllar alıkoyacağını kafasında kararlaştırdığından her şeyi düşünmüştü. İkisi de her sabah erken kalkıp kahvaltı ettiler.
Wolfgang aldığı kitapları Natascha'ya verdi, bu sayede Natascha 8 yılda kendi kendini eğitti. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra verdiği ilk ifadede şunları söyledi: "O evde kaldığım 8 yılda, hiçbir şeyden geri kalmadığımı hissediyordum.
Kendimi birçok şeyden sıyırdım, hiç sigaraya başlamadım, içmedim ya da kötü bir şirkette para için zamanımı heba etmedim. Şunu da söylemelim orası kesinlikle umutsuzluğa kapılacağınız bir yerdi." Onun hikayesi diğer benzer hikayelerden farklıydı.
Natascha, özgürlüğünü elinden alan adama kin beslemiyordu. Zamanın çoğunu ev işi yaparak ve yemek hazırlayarak geçirdi. Daha sonra danışmanı Ecker'a o dönemlerde çok fazla dayak yediğini, bu sebeple yürümekte zorlandığı anların olduğunu söyledi. Wolfgang ona evin kapı ve pencelerinde patlayıcıların ve bubi tuzaklarının olduğunu söylemişti.
Belinde bir silah taşıdığını bu yüzden kaçma teşebbüsünde bulunmamasını tembih etmişti. İkili birkaç kez markete bile gitmişti. O günlerden birinde Natascha gülümseyerek, kayıp ilanı fotoğrafındaki gibi görünmeye çalışmış ama bu planında başarılı olamamıştı. Kasiyer onu tanımamıştı.
23 Ağustos 2006 günü Natascha, Wolfgang'in aracını temizlemek ve bahçeyi süpürmek için dışarıya çıktı. Gölgesi gibi onu takip eden Wolfgang'te yanındaydı. Daha sonra Wolfgang'ın telefonu çaldı. Süpürge sesi karşı taraftan gelen sesi duymasını engelliyordu. Sessiz bir yere geçmek için oradan ayrıldığı sırada, Natascha var gücüyle kendini sokağa attı ve koşmaya başladı. 200 metre koştu çitlerden atladı insanlardan yardım istedi ve en sonunda amacına ulaşıp, özgürlüğe yeniden kavuştu. Wolfgang Natascha'ya 1 yıl evvel şunları söylemişti: "Eğer yaptığım şey ortaya çıkarsa polisler beni asla canlı yakalayamayacaklar. Dediğini yaptı, Natascha kaçarken o sadece arkasından baktı, hiçbir çaba göstermedi. Kafasını toplayıp biraz düşündükten sonra da Viyana'daki Wien Nord tren istasyonuna doğru yola çıktı.
Burası her şeyin bittiği yer olacaktı. İstasyona vardığında gelen ilk treni gördüğünde bu anlarının son anları olduğu biliyordu. Düşünmeden kendini raylara attı ve hayatına son verdi. Çek kökenli Wolfgang Priklopil 1962'de doğmuştu. Uzun yıllar bir telekomünikasyon şirketinde teknisyen olarak çalışmıştı. Bir iş ortağının kız kardeşiyle bir ilişki yaşadığı ve bu ilişkinden bir kız evladı olduğu iddia edildi ama doğrulanamadı.
Sicil kaydı temizdi. Ekipler eve gidip inceleme yaptıklarında, 1980'lerden kalma Commodore 64 olduğunu gördü. Yakın bir zaman önce Çek vatandaşı olup ülkeyi terketme planları yapıyordu. giderken yanında Natascha'yı da götürecekti ama o gün plan değişti. Ekipler Wolfgang'ın bir suç ortağı olup olmadığını uzun bir zaman araştırdılar ama hiçbir kanıt bulamadılar.
Natascha'da başka bir isim görmemişti, bütün plan tek bir kişiye Wolfgang'a aitti. 3096 gün esaret altında yaşayan Natascha, Wolfgang'i öldüğünü öğrenince ağlamaya başladı. 8 yılın sonunda ona sempati duymaya başlamıştı. Natascha morga gidip onun için bir mum yaktı. Bu durum bir nevi Stokholm Sendromuydu. O ise yıllarca bu sendromu inkar etti. Psikologların onunla ilgili çıkarımlarda bulunmasına kızdı bağırdı isyanlar etti. Karmaşık ilişkisi hakkında bilgilerinin olmadığını, bunun kendisi adına saygısızlık olduğunu hayatını analiz etme hakkını kimseye vermediğini söyledi. Wolfgang'ın ona çok kibar davrandığını anlattı.
Natascha kaçtıktan anca aylar sonra ailesiyle görüşmesine izin verildi. Uzun bir zaman kimseyle görüşmesine izin verilmemişti. Onu korumak adına sadece doktorlarla görüşmesine müsade edilmişti. Natascha yeni hayatında kendini hayvan haklarına adadı. Birçok hayvan derneğine üye oldu ve sözcülük yaptı.
2016 yılında Alman Bild gazetesine verdiği röportajda oldukça ilginç sözler sarfetti: "Bazı günler esir tutulduğum eve gidip kalıyorum, ayrıca çantamda hâlâ Wolfgang'in fotoğrafını taşıyorum." 2013 yılında Natascha'nın esaretini anlatan 3096 isminde bir film çekildi.
Natascha Kampusch, kaçışından bu yana yaşadığı travmayı üç başarılı kitaba dönüştürdü. İlki onun yakalanmasını anlattı; ikincisi, iyileşmesini. Üçüncü kitabı, Kampusch'un son yıllarda hedef haline geldiği çevrimiçi zorbalığı tartıştı.
Garip bir şekilde kendisini esir alan kişinin evini ona miras kaldı ve kendisi o eve bakım yapmaya devam ediyor. "Bana yöneltilen nefreti görmezden gelmeyi ve sadece güzel şeyleri kabul etmeyi öğrendim."
#bunalım#gündem#siyaset#yaşam#yaşamak#aşk#aşk acıtır#hikaye#roman#romance#ölümle yaşam arasında#öykü#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#ölüm#kitap#acı sözler#güzel alıntılar#biyografi#blog#instagram#yıldırımkemal#güzel yazılar#yüzleşme#youtube#yazar#türk postları#tiktok#türk edebiyatı#edebiyat#twitter
2 notes
·
View notes
Text
Cumartesi Roller Değişiyor
Ben 35 - Eşim 30
10 yıldır evliyiz, fakat son 1 yılda cumartesi gecelerimiz farklı güzel,
Aslinda ikimizde istiyormusuz da yillarca soyleyememisiz,
Sevisirken karima gotumu yalatip parmaklatmayi çok arzuluyordum , aslinda oda bunu istiyormuş, fakat bir türlü bu konulara girememisiz, zaman zaman benimde onunda ufak hissetmelerimiz oldu aslinda bu durumu, fakat bir türlü acilamadik birbirimize, arada stroponlu videolar izlerdim ve hep gizli sekmede acardim kayit kalmasin diye, nasil olduysa farkina varmamisim normal sekmeden açıp izlemisim aradan biraz zamanda gecmis kalmis öyle, karim bilgisayarda eski baktigi bir siteyi hatirlayamayonca gecmiste bulurum diye tarama geçmişine bakiyor ve gözüne benim izledigim videolar carpiyor, bilgisayari ikimizden baska kullananda yok , gece yataga yattigimizda konuyu aciyor arama gecmisinde guzel videolar gordum diye , ne gördün ki dedim , ben sen olmusum sen ben gibi dedi , hee evet öyle bir seylere bakmistim bi ara dedim, güzelmiş ama dedi , hanim beni sikmeye dunden raziymis zaten 😃 gulerek sikimmi seni dedi bende, ben herseyimle seninim ne istersen dedim , bi baktim yarrak dikildi hanim yarragi yalamaya baslayip oradan got deligime inmeye basladi bi guzel yalayip parmaklamayq basladi parmaklarken sakso cekmeye, derken sonralari strapon aldik ve artik cumartesi geceleri karim kocam oluyor bende karimin sürtüğü...
48 notes
·
View notes
Text
Devrim Yeryüzüne Yalın Bir Bakıştır
Gözlerin alabildiğine uzakları görebilmeli baktığında.
Şehrin her bir köşesini ve her köşesinde başka bir hayata dönüşen gölgeleri fark edebilmeli. Sahici olan ne varsa ve içinde yaşamak adına bir giz taşıyan ne varsa fark edebilmelisin. Böylece zaman senin kollarında uzamalı. Bazen akrebi sımsıkı avuçlarında tutmalısın. Kimi zaman da bir yelkovanın sırtında savaşmalısın ara sokakların içinde.
Gözlerin alabildiğine uzakları görebilmeli her baktığında.
Gizli akıtılan gözyaşlarının, yarım kalmış hesabı hırslandırmalı yüreğini. Soğuk bir oda da, eskimiş bir yatağa uzanmış ve kısık yanan bir lambaya saatler boyunca bakan bir adamın incinmişliğine dikkat kesilmelisin. Onurlu bir adamın incinmişliğiyle pusulanmış sokaklarda yürüyüp, ihanetin ayak izlerinde okumalısın hayatın kaypak yüzünü.
Çekip giden bir kadının geride bıraktığı son hicaz hüzünleri özenle toplamalısın odanın içinde. Bir kristal bardağı tutuyormuşçasına özenle toplamalı ve mümkün olduğunca gözlerden uzakta tutmalısın.
Hırçın bir kuzey rüzgârı gibi esmeli bakışların kentin sokaklarında.
Bir kadının saçlarından ateşi çalmalı ve yoksul erkeklerin parmak aralarına salmalısın. Yoksul evlerin ocaklarından kaynayan yalancı tencereleri görmeli ve tahta altını yitirmiş çocuklarla yürümelisin savaş alanına. Vitrinlerden ganimet toplamalı çocuklar ve zengin korkulardan pay kapmalı gecekondu sokaklarına. Zengin düşlerden doldurmalılar kirli avuçlarına. Sen sokakların başını tutmalısın ve aynasızların sirenlerine kulak kabartmalısın.
Gözlerin alabildiğine uzakları görmeli baktığında.
Herkes el ayak çektiğinde sokaklardan yüksekçe bir yere çıkmalı ve Kudüs’ü izlemelisin gece yarılarında. Kayan her bir yıldıza selam durup, taş atan avuçlarını okşamalısın çocukların. Sonra Mekke’den gelen bir rüzgâra yüz sürmelisin. Eski zamanlardan kalma selamlar doluşmalı koynuna.
Taşın altındaki siyah adamın iniltilerine kulak kesilmelisin ve hayat her sabah yeniden yaratıldığında, sen yeniden ayaklarının altında kanayan yaralarını sarmalayıp yürümelisin.
Dik başlı yürüyüşlerin olmalı.
Her aşkı feda edebilecekmiş gibi duran çelik bir kalp taşıyormuş gibi asi, umarsız ve ifadesiz bakışlarla yürümelisin. Fakat hiç kimse bir yaprağa gözyaşı dökebilecek olmanı anlamamalı. Güçlü ve direngen yürüyüşlerin olmalı.
Gözlerin alabildiğine uzakları görmeli her baktığında.
Bir gece kimselere fark ettirmeden kimsesizler mezarlığına gömülen bir genç kızın cesedini görmelisin. Gözleri bağlanmış bir adamın, çığlıklar gelen bir odaya adım atarken irkilmesini görmelisin. İki adımlık bir voltanın ürküten yalnızlığına dikkat kesilmeli bakışların. Tecrit edilmiş hayatların kimselerin duyamadığı iç çekişlerine çevirmelisin bakışlarını.
Acıyı fark etmeli gözlerin.
Bir okulun önünde utanca dönük genç kız adımlarını fark etmeli.
Fabrika önünde üç kuruşluk boyun eğmeleri fark etmeli.
Hayata yalın bir bakış fırlatmalısın.
Ne varsa etrafında, şehri istila etmiş ne varsa.
Bir yaşama şahitlik etmenin yorgunluğuna aldırmadan, yalın bir bakış fırlatmalısın uzak yerlere bile. Senin fark etmediğin hiçbir soğuk ev kalmamalı.
Gözlerin alabildiğine uzakları görmeli.
“Ve devrim; yeryüzüne yalın bir bakıştır…”
Tarık Tufan
2 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/b104514ed74039080e4718e0ab9253da/b3d56404de41d38f-af/s540x810/7cf75e02f8c71c8f3c4ec475f9fbffd0d864c663.jpg)
Duvarlar soğuk
Lambalar solgun
Oda ıssız bir sandık gibi karanlık şimdi
Aynı evde birbirini görmeyen taşlar gibi düşünceler
Çıt çıkmaz zamanla bazı şeylerden
Kapılar sessiz ve pencereler sadece bakıyor usulca
Taşa kaydedilir mi hüzün,
Ya mutluluklar...
Peki şu iz nerden gelmiş bir damlayla sızan
Rüzgara, geceye ve çaresizliklere inat
Ümitsizliğe yenik düşmeyen
Ve fanilerden yüksekte bir kalp taşıyor
Kurcalamasın diye acafan insanlar
Elini tutuyor eliyle
O sıcaklık yok belki
Ama o dokunmamış mıydı bu tene
Belki de bu yüzden bunca dokunaklı oluyordu ayrılık
Belki de bu kadar okunaklı bir sevdanın
Harfleri titriyordu ayrı kaldıkça kalemden
Kağıt kaleme aşık
Ruhunu teslim ediyor sözler
Mürekkep diliyle
Ayrılığın içinde gizli tüm vuslatlar
Hasretin iz düşümünde kavuşmaklar
Yalnız bavulları mı taşır trenler
Sevenleri götürüyorsa uzaklara...
Oya hiç taşınmayacak dertler vardır
Kalp yükü, gönül yarası, hüzün bulutları...
Gittikçe kalan bazı yaralar taşır insan
Ve kaldıkça giden bazı hüzünler...
Duvarlar soğuk, lambalar suskun, gözlerim kapalı
Ve içimde ılık 4 mevsim
Sen
Sesin
Gülüşün
Ve hasretin...
Rüzgar
2 notes
·
View notes
Text
Bir şeylere tutsak büyüdüm ben hep. Baş ucumda beni bekleyen bir baba figürü olmadı.
İstediğim şeyleri gizli giydim. Gidemediğim her yere koştum,kaçtım..
Başına buyruk biriydim hep. Tutsaklık sadece ellerime geçirilmiş hayali dikenli tellerden ötesi değildi.
Tek tutsaklığım boynuma geçirilmiş kolyendi. Oda koptu bugün.
Üzerimde önü açık kazak giymiştim.
Kızdı tabi babam. Hep açık şeylere mi heves ediyorsun sen dedi.
İçime burkulan bir ukteyle kolyen koptu boğazımdan.
Oysa senin kolyen gerdanımda ay gibi parlasın diye önü açık giyerdim hep.
Hoşuma giderdi bembeyaz bir taşın önümde parlaması. Bir yıldız gibi severdim orda durmasını.
Ama başta da dedim ya, baba figürüm yoktu benim.
Zaten alışıktım ben böyle olmamasına.
Yıllar, içimdeki kör çocuğu susturdu.
Lakin sonra bir şey öğrendim. Çok önemli bir şey.
Kim sana nasıl davranıyorsa sende öyle davranacaktın bu hayatta. Koparsa da kopardı önemli değildi.
Ama bir şey oldu badem çocuk.
Kalbimin orta yerine bir şey kendine yer etti.
Ben kendimi dahi yarım yamalak severken, seni her şeyine rağmen her şeyinle sevdim.
Nasıl oldu bilmiyorum fakat hızlı değildi. Öyle birden çarpılmadım yani.
Usul usul yavaş yavaş sevdim. Pıtı pıtı açıldı o yer kalbimde sana.
Bakmaya doyamadığım o güzel yüzün asılmasın diye, söyleyecek tüm sözleri çiğnedim yuttum. Sustum.
Ve Badem çocuk...
Uzakta sana ışıklarım var, ama yollar çok tuzaklı...
Yazmaya gücü olmayan kadından, sana. Sadece sana.
24.05.23
3 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/d88725e963c757f9c4b8b0fb7653655b/74c8e53417a9bf0f-e3/s540x810/081eb978f915de883653b17dddfad4667795b7d0.jpg)
ARKA ODALAR
Çocukken misafirliğe gittiğimiz evlerin arka odalarını hep sevmişimdir. Biz salonda otururken, o odaların yalnızlıkları içine yerleşmiş eşyaları merak ederdim. İlerleyen dakikalarda, küçük gövdemle yavaş yavaş süzülerek oturduğumuz odadan çıkar, onlarla tanışmak için küçük adımlarımı odalara uzanan hole atar, kapılarından tek tek içeri bakardım bir başkasının evinde mutfağa, diğer odalara izinsiz girmenin çok ayıp olduğunu bilerek. O eşyaların birilerine ait olduğunu, akşamları oda sakininin burada nasıl zaman geçirdiğini hayal etmeye çalışırdım. Işığın içeride nasıl değiştiğini, benim gün ışığında gördüğüm odanın gün batarken, akşam saatlerinde bir tek ampulle aydınlandığında nasıl bir karaktere dönüştüğünü canlandırmaya çalışırdım zihnimde. Sıcacık, samimi bir odanın akşam çıplak bir ampulle aydınlatıldığında, mesafeli bir yabancıya dönüşebileceği fikri beni ürkütürdü. Yaz mevsiminde o odaların serinliğini hissederdim yüzümde. Değişik de bir kokusu olurdu bu odaların. Kimsesiz gibi. Bazen hatırasız... Kışları, yalnızca sobanın ısıttığı odalarda oturulduğundan arka odaların kimsesizliği daha da gözle görülür, hissedilir olurdu. O zaman çok üzülürdüm.
"Canım, o odalar çok soğuk gitme, gel otur burada."
Kışın keşifler zordu benim için. Ancak mutfağa kadar gidip uzaktan selamlaşırdım onlarla, aramızda gizli bir anlaşma varmış gibi. Şişli'de, Fatih'te gittiğimiz uzak akraba evlerinin arka odalarının karanlığı daha çok çekerdi beni. Bitişik nizam apartmanların olduğu sokakta, binalar iki yönlü olduğundan ön cephe sokağa, arka cephe ise ya yüksek duvarlarla örülü ağaçsız, çiçeksiz taş bir bahçeye ya da bir başka evin penceresine bakardı. O küçük, aydınlanmayan evlerin içinde geçen, benim bilmediğim hikayeler nelerdi acaba? Kafası bunlarla dolu bir çocuğun, o yaşlarda yazmaya başlaması kaçınılmazdı. Biriken her düşüncemi yazmalıydım. O evlerin odalarında bulamadıklarımı, kağıt üzerinde görünür kılmalıydım. Daha eve dönerken hatırlamaya çalışırdım gördüklerimin bana hissettirdiklerini, görmediklerimin bana düşündürdüklerini. Eşyaları, ilk bakışta fark edilmeyen detayları. Sonra ne mi oldu? Tüm bunlar birikti, birikti ve birikti... Akşam üzerleri, evlerin perdelerinin ardındaki görüntüler, o loş ışığın dışarı süzülen sıcaklığı, yabancı bir oda içindeki bilmediğim yaşamın bana verdiği mutluluk hissi, annemden "Çok ayıp, evlerin içine bakılmaz!" azarını işite işite yan gözle sevdiğim bir pencereye kaçamak bakışlarım... Düşündükçe huzur veren, beni gülümseten, içimi ısıtan hikayelerim oldu böylece. Evlerle ve odalarla. Yazdığım her şeyde bu sıcaklıkla sarıyorum kelimelerimi. Ve hala akşam üzerleri pencerelere kaçamak bakışlar atıyorum, çünkü biliyorum ki, en güzel hikayeler onlarda gizli.
4 notes
·
View notes