Tumgik
Text
Ne zaman iki satır yazmaya kalksam,
Hep sana, hep seni, hep bizi yazıyorum...
3 notes · View notes
Text
Taş çiçek açmazmış arkadaşlar, suyu boşa harcamayın.
2 notes · View notes
Text
Köyü tarafından sevilmeyen bir çocuk, sonunda o sevgi sıcaklığını hissetmek için köyünü yakar.
3 notes · View notes
Text
Artık yazmıyorum sana.
Yazmayınca cümlelerim tükendi.
Yazdıkça sen.
2 notes · View notes
Text
Skapova'nın dediği gibi, aşka yenildim...
Madrigal'in dediği gibi, başka bi' evrende en güzel hâlinle...
658 notes · View notes
Text
Cehennem insanlardır.
389 notes · View notes
Text
İki ya da üç gündür yazamıyorum sana. Burada durumlar kötü badem çocuk. Bulunduğum konum bataklık ve ben sakince ölümü bekliyorum sanki.
Bir şey yapamıyorum. Çırpınsam daha da dibe batacağımı biliyorum.
Oysa sen olsan şimdi dinlerdin. Umut verirdin. Geçeceğinden değil de işte, çoğu insan gibi bende sana sütün tencereden taşmasını anlatmak isterdim.
Yastlanırdım omzuna sana masallar anlatırdım. Kötü sonları okumazdım ama.
Kötü sonları senin ellerindeki çiçeklerle değiştirirdim.
Çünkü senin ellerinde gömülü bir bahçe var. Her çiçeği barındırıyorsun içinde.
Ve bugün yıllar sonra babam o bahçeden çiçek alıp getirmiş evimize.
Yıllar sonra ilk kez
Anneme çiçek getirmiş babam.
2 tane zambak. Kokusu sarmış evin dört yanını.
Yanına da annemin en sevdiği şeyi alıp koymuş. Annemin oturduğu masanın köşesine.
Sebebi nedir bilinmez ama ilk gördüğümde gözlerim doldu. Annem de saf mutlulukla baktı çiçeklere.
Islatalım dedim hemen. Annem daha mutlu olsun kurumasınlar diye.
Böyleydi işte.
Küçük şeylerle mutlu olacak bir annem vardı benim. Fazlasında asla gözü yoktu. Hiçbir zaman da olmamıştı.
Fazla para, fazla mutluluk, fazla huzur...
Hiçbirini istemedi annem. Gözü tok kadındı.
Ama ne zaman kırılsa, sinerdi köşesine ağlardı. O ağlarken benim içimde yanan yangınları bilmeden ağlardı.
Sen bilirsin bizi. Annemi, babamı, beni.
Özellikle beni.
Neleri severim, nelerden hoşlanırım, neye kırılır neye mutlu olurum bilirsin. Eğer unutmadıysan tabi.
Seni de ben bilirim.
Hangi yemeği sevdiğini, veya nefret ettiğini. En sevdiğin rengi, kokuyu, hobilerini, acını, mutluluğunu...
Bilirim be badem çocuğum. Bende seni bilirim.
Biliyor musun
Bugün berbat bir gündü. İçim gün boyu sıkkın olmanın verdiği huzursuzlukla kaplıydı. Ve gün sonunda babamın eve çiçek koparıp getirmiş olması duygularımı yerle bir edecek cinstendi tabi.
Ben sana zambak getiremem babam gibi. Gül, papatya, menekşe getiremem.
Ama mezarlıktan karanfiller istersen eğer bir gün.
Tek bir mesajın yeterli bunun için.
Çünkü senin ellerinde her renk çiçek varken, bende sadece mezarlıkta açan karanfiller kaldı.
Ama unutma.
Karanfiller de güzel kokar badem gözlü çocuk. Karanfiller de sevilir bu dünyada.
Yazmaya korktuğum adam, sana ölürüm.
27.05.23
3 notes · View notes
Text
Bir şeylere tutsak büyüdüm ben hep. Baş ucumda beni bekleyen bir baba figürü olmadı.
İstediğim şeyleri gizli giydim. Gidemediğim her yere koştum,kaçtım..
Başına buyruk biriydim hep. Tutsaklık sadece ellerime geçirilmiş hayali dikenli tellerden ötesi değildi.
Tek tutsaklığım boynuma geçirilmiş kolyendi. Oda koptu bugün.
Üzerimde önü açık kazak giymiştim.
Kızdı tabi babam. Hep açık şeylere mi heves ediyorsun sen dedi.
İçime burkulan bir ukteyle kolyen koptu boğazımdan.
Oysa senin kolyen gerdanımda ay gibi parlasın diye önü açık giyerdim hep.
Hoşuma giderdi bembeyaz bir taşın önümde parlaması. Bir yıldız gibi severdim orda durmasını.
Ama başta da dedim ya, baba figürüm yoktu benim.
Zaten alışıktım ben böyle olmamasına.
Yıllar, içimdeki kör çocuğu susturdu.
Lakin sonra bir şey öğrendim. Çok önemli bir şey.
Kim sana nasıl davranıyorsa sende öyle davranacaktın bu hayatta. Koparsa da kopardı önemli değildi.
Ama bir şey oldu badem çocuk.
Kalbimin orta yerine bir şey kendine yer etti.
Ben kendimi dahi yarım yamalak severken, seni her şeyine rağmen her şeyinle sevdim.
Nasıl oldu bilmiyorum fakat hızlı değildi. Öyle birden çarpılmadım yani.
Usul usul yavaş yavaş sevdim. Pıtı pıtı açıldı o yer kalbimde sana.
Bakmaya doyamadığım o güzel yüzün asılmasın diye, söyleyecek tüm sözleri çiğnedim yuttum. Sustum.
Ve Badem çocuk...
Uzakta sana ışıklarım var, ama yollar çok tuzaklı...
Yazmaya gücü olmayan kadından, sana. Sadece sana.
24.05.23
3 notes · View notes
Text
bunu yazarken ağlıyorum. Hemde hüngür foşur ağlıyorum.
Birazcık da ne yazacağımı bilmeden yazıyorum aslında. Ekran hafif bulanık.
Ağlamaktan net değil artık.
Ama net olan tek bir görüntü var önümde senin yüzün. Dudakların, gözlerin,burnun...
Hepsi kalemle çizilmiş gibi. Sanki hepsi dünyanın en yetenekli sanatçısının elinden sergiye sunulmuş resim gibi.
Lakin sen bunu bilmeden bakıyorsun aynadaki yansımana. Sanat eseri olduğundan habersiz bakıyorsun.
Biliyo musun kötülük nedir bilmez benim aklım. Sen beni ne kadar kötü olarak bilsen de, göğsümdeki yürek demirden değil. Pamuktan o . Yumuşacık.
Ama sen inatla kötü bildin beni. Şeytana verilen şans bile verilmedi bana.
Oysa düzeltecek cesaretim vardı. Her şeyi baştan yazacak kadar güçlü kadındım ben.
Ben kitaptım. Beni okudular, fakat anlayan çıkmadı. Yıllarca seni bekledi sayfalarım. Okuyasın diye her şeye rağmen seni bekledi.
Cok şey biriktirdi yüreğim sana. Diyemedi.
Anlatamadı içimdeki küçük kız çocuğu.
Ama büyük aslı her gece duvara anlattı seni. Aldığı kitapları, okuduğu şiirleri, yeni şeyler öğrendiğini, artık geç uyuduğunu...
Bunun gibi daha nicesini.
Ama küçük aslı sustu.
Saçını örük yapıp uyuduğunu diyemedi sana. Yeni elbise alıp kenarlarında küçüklüğü gibi fırfır olmadığını diyemedi. Hasta olup ateşi çıktığını anlatamadı. İçinde kaldı küçük aslının her şey. Elinde patladı hayalleri.
Oysa susmazdı o küçük çocuk. Saatlerce bıcır bıcır konuşurdu müptelası olduğu beye.
Ama şimdi tek kalmıştı. Elinden en sevdiği oyuncağı alınmıştı onun. İkinin birden iyi olduğunu bilirdi oysaki. Annesi öğretmişti bunu ona. Yalnızlık iyi değil demişti. İki her zaman biri yener demişti. Peki o zaman niye şimdi bir kalmıştı?
Hiç beklemediği anda inmişti darbe oda inanamamıştı.
Ama hiçbir zaman tutunacak bir liman da aramamıştı.
Limanı olanın aşkı olmazdı bilirdi.
Bunu da kendisi öğrenmişti küçük aslı.
Limanı olanın yüreği sağlam olurdu. Gemi gitse bile bir gün geri dönerdi o limana. Ama onun bırakın limanı denizi dahi olmamıştı.
Bir kitap okumuştu büyük aslı.
"Kimi sevsem sensin" diye bir kitap.
İçinde altını çizdiği milyon cümle arasından şu geldi aklına sadece.
"Yanlış bir hayalin şehrinde kaldım. Sevdiği ben değilim anlatamam".
Bu söze bakıp gülümsedi küçük aslı. Öyleydi. Sonuna kadar haklılık içeren bir cümleydi bu.
Sevdiği adam sevmemişti onu. Yanlış şehrin insanıydı.
Ama elinde tuttuğu son bir umudu vardı. İçindeki küçük çocuğun da doya doya güldüğü bir an.
Bir mesaj.
Son kez sarılalım demişti sevdiği.
Büyük aslının kalbi teklemişti bunu okurken. Küçük ise gülümsemişti.
Bir çocuk edasıyla gülümsemişti.
Çünkü biliyordu. Onun kolları ev demekti. Huzur demekti. Yeniden nefes almak demekti. Küçük aslı da büyük aslı da bunun farkındaydı.
Bir gülümsemenin içine, binlerce hüzün saklamıştı küçük kız, ama fark eden olmamıştı. Onu başkasıyla severken görmüştü oysa bu daha ağırdı.
Fark edilmeye ihtiyacı yoktu.
Eğer gerçekten isteseydi bir şeyler yapardı diye geçirdi içinden.
Biliyordu çünkü. Eskiden tek gözyaşı için dünyaları yakacak biri vardı karşısında.
Simdi ise koca bir bosluktu orası.
Bundan sonrası ise basitti.
Sevdiği adam başkasıyla yuva kuracaktı. Çocuğu olucaktı. Gülecekti.
Kalan kadın ise onlar rahat nefes alsın vatanı koruyacaktı.
Bir zamanlar sevdiği adamın çocuğu, sokaklarda özgürce koşsun, gülsün diye, asker olacaktı.
Çünkü her şey için çok geçti. O ilk gördüğü, tanıdığı, güvendiği, sevdiği insan değildi artık.
Bundan sonra ona yapacağı tek şey canını korumak olacaktı.
Yinede her şeye rağmen gülümsedi büyük aslı. Üzülme dedi icinde uyuyan küçüge.
Biz zaten onun gözünde çoktan ölmüştük diye geçirdi sessizce içinden.
Oysa ilerde olacak bebeklerinin isimlerini koymuslardi bir gece.
Bafraydı. Küçük aslı çok istemişti bu ismi. Değişikti çünkü. Güzeldi. Vatanından bir parçaydı.
Simdi ise masalın sonuna gelmişti.
Sevmezdi masalları. Küçükken kimse masal okumamıştı ona. Saçı sevilmemişti.
Küçük aslıyı tek seven biri vardı dünya üzerinde. Oda artık başka dünyanın insanıydı.
Giden dönmemişti hiçbir zaman. Kalan da unutmamıştı. Masal buraya kadardı.
Sevmeyi beceremeyen kadından, yüreği başkasına atan adama.
Unutmayın
"Muhabbet etmeyi çok sevdiğin biriyle artık iki kelime edememek de gurbettir"
23.05.23
2 notes · View notes
Text
Hiçbir zaman evimin neşeli sofraları olmadı benim. Gülerek yiyemedim yemeklerimi. Kahkahalar atamadım sofrada.
Aksine hep boğazıma düğümlendi.
En ufak bir şeyde sofradan kalkıp giden, bu sebepten tabakta yarım kalan yemeklerle büyüdüm.
Ama büyüdüm işte asıl konu buydu.
Küçükken bunun oyun olduğunu zanneder bende yemeklerimi yarım bırakırdım. Sonra gece uyanır acıktığım için yerdim yemeğimi.
Ama sonra büyüdüm. Yarım kalan sadece yemeğim olmadı.
Yüreğim yarım kaldı. Kalbim yarım kaldı. Aklım yarım kaldı.
Hiçbir zaman da istemedim bunu. Acıya alışmak istemedim.
On yaşında duvardan düşmüştüm oysa. Kasıklarım yarılmıştı. Etraftaki herkes korkuyla bana koşarken, ben korkmayın diye teselli vermiştim hepsine.
O günden alışıktım acıya. Daha on yaşında acıya direnmiştim.
Simdi de vücudum alışık acıya. Elim kesilse aman ölmedik sonuçta diyip geçiyorum.
Fakat ruhum...
O geçmiyor işte.
Alışamıyor acısına.
Ruhumun yorulduğunu o kadar derinden hissediyorum ki
Dayanamıyorum.. dayanamıyorum.. dayanamıyorum...
Gidelim buradan ne olur. Çok yoruldum. Bir gün olsun terk edelim bu acıları. Bir gün olsun özgür olalım ne olur.
Tut elimi bir kez olsun bakayım yüzüne. Hem senin yüzün benim evimdi.
İnsan yıkık dökük da olsa büyüdüğü evi unutur mu badem çocuk?
Bende öyle düşünmüştüm. Unutmamalı değil mi.
Sahi badem çocuk senin şimdi ki evin nasıl?
Guzel mi bizimki gibi.
Ben bizimki güzel olsun diye tüm yüreğimi dökmüştüm içime. Borcunu göz yaşlarımla ödemiştim.
O evin içinde ellerin sadece ellerime değil, ruhuma da değmişti.
Ve badem çocuk.
Takvimlerden günler gitsin, ömürden ömür gitsin, ama sen gitme.
Gitme de beraber çay içelim.
22.05.23
Badem çocuğunu çok özleyen kadından, gelmemeye gitmiş adama.
2 notes · View notes
Text
kokumu özlesen illa ki gelirdin. Yoksa burası herkese şehir sana mahalle biliyorum.
0 notes
Text
Eğer bir gün canını acıtırlarsa, sanki kalbin yokmuş gibi davranırlarsa sana, ve sen onları sevmekten asla vazgeçemiyorsan beni ara. Çünkü sana kapısında kaldığın evin önüne çiçekler koymanın ne demek olduğunu anlatmak en çok benim hakkım.
Bugün birinde senin kokunu aldım biliyor musun.
Ne garip değil mi?
Daha dün kokunu unutuyorum affet demiştim. Ağlamıştım saatlerce bunun için.
Kendime kızdım, kırıldım. Ama o gecenin sabahında ekmek almaya gittim.
Tam yanımda senin parfümünü kullanan bir adam vardı. Oysa beş dakika önce çıksaydım evden, olmayacaktı o koku.
Ama vardı işte. Oradaydı. Hatta gözlerimi kapattım bi süre. Sana sarılırken canımı verdiğim o kokunu bir yabancı sayesinde içime çektim.
Yine vazgeçemedim.
Zaten ben vazgeçmem. Vazgeçmek zorunda bırakılırım. Bir gün vazgeçersem kendimi kandıracak bir bahane dahi bırakmamışlardır bana.
Bugün nedense diğer günlerden daha zor sevgilim. Ben bugün, bana aşkı öğreten adamı daha çok özledim.
Çünkü ruhuma sıkıntı çöktü.
Ama sustum. Zaten başka yapacak bir şeyimde yoktu. Susmak zorundaydım.
Aslında ben öyle dışarıdan bakıldığı gibi biri değildim badem çocuk.
Kimseye iyi gelmek falan da değildi derdim. Seni gülümsetebilseydim yeterdi bana.
21.05.23
İçinde son kalan umudu kaybetmeyen kadından, badem çocuğuna.
Badem ağaçları çoktan çiçek açtı, nerede kaldın?
3 notes · View notes
Text
Bugün ne öğrendim biliyor musun
Yanındaki kadınla bizim sokaklarımızda gezdiğini öğrendim. Hemde en yakın arkadaşım söyledi bunu bana.
Ama tepki veremedim. Ağlayamadım.
Hatta inanır mısın ilk defa güldüm.
Hemde kahkahalar ata ata güldüm.
İçimdeki acı susturamadı çığlıklarımı.
Sonra
Çöktüm yolun ortasına.
İnsanlara sana nasıl yenildiğimi izlettim.
2 notes · View notes
Text
Bir adam var sanki sınavım
Gün geçtikçe uzaklaşır adım adım:')
Ben o adama dokunursam yanarım
Siz onu hiç yanmaz sanmayın
1 note · View note
Text
Bir adam var sanki lütfu tanrının
Gülüşü araf takılıp kaldığım
O adam öyle uzak ki hayallere
Siz onu hiç kolay sanmayın
2 notes · View notes
Text
ben kucukken babamın öyle çok parası yoktu.
Pahalı oyuncaklar alamadım. Pahalı giysiler giyemedim. Her çocuk gibi gülüp eğlenip gezemedim yani.
Küçük şeylerde gözüm oldu hep. Şımartılmadım sevilmedim.
En çok pamuk şekeri severdim. Tabi o zamanlar bir liraydı. Babamın da parası dedim ya azdı işte.
Alamazdı çoğu zaman istediğim şeyleri.
Bir bebeğim olmadı mesela. Çeşit çeşit kıyafetim olmadı.
Yedi yaşında almıştı annem ilk bebeğimi.
Safinaz koymuştum o gün ki aklımla adını. Hâlâ da öyle kaldı.
Sonra büyüdüm. Büyümek bir şeyler daha ekledi hayatıma.
Pamuk şekeri daha çok sevdim. Ve seni de sevdim.
Sonra daha çok bebeğim oldu. Dolap dolap kıyafetlerim. Sandık sandık ayakkabılarım...
Ama en çok içlerinden pamuk şeker ve sen çektin ilgimi.
Pahalı kıyafetler, kolyeler çekmedi benim dikkatimi.
Senin verdiğin küçücük taş çekti.
Oysa babamın da parası vardı artık. Ben küçükken ki gibi değildi.
İstediğim ne olursa alınırdı.
Ama sonra bir şey oldu. Gerçi bir şeyler hep olurdu. Ben geç farkettim sadece.
Seni sevdim, pamuk şekeri sevdim.
Her sokak başında gördüğüm yaşlı amcalardan pamuk şeker aldım.
Ama seni alamadım.
Her sokakta göremedim seni.
Döndüğüm her sokakta pamuk sekerler vardı sevdigim, ama sen yoktun.
Cok sonra fark ettim bunu.
Kaybettiğim sokaklara tekrar bakınca fark ettim.
Yoktun.
Yoktuk.
Sokaklar kaybetmişti izimizi.
Ve biz sevdiğim, bir arabanın altından çıkan toz dumanı gibi kaybolduk seninle.
Sevgili vazgeçemediğim adam, beni affet olur mu kokunu unutuyorum.
20.05.23
4 notes · View notes
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
bilirim bu taşın değerini sende.
İlk kolye yaptım diyip sana fotoğraf attığım gün yüzünde oluşan sevinci bilirim. Tanırım seni.
3 notes · View notes