#geliş
Explore tagged Tumblr posts
yorgunumya · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Şey🥺bu anı burda paylaşmak istedim sevgilerle🥹🥹🫶🏼🫶🏼🫶🏼🫶🏼
75 notes · View notes
paradoksadam · 2 years ago
Text
2016-17-18-19 benim üniversite dönemim...
ve bu video...
beni anlatmış....
5 notes · View notes
ferahlamaya · 3 hours ago
Text
"Karanlığa küfür edeceğine bir mum da sen yak."
1 note · View note
fiyonka · 11 months ago
Text
Uyku Arkadaşının Bebek Gelişimine Katkıları
Bebeklerde Uyku Arkadaşının Mucizevi Etkileri: Duyusal Gelişimden Bağımsız Uykuya Uyku, bebeklerin sağlıklı gelişimi için hayati önem taşır. Kaliteli uyku, sadece fiziksel büyümeyi değil, aynı zamanda bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimi de destekler. Uyku arkadaşları, bebeklerin uyku düzenini oluşturmak ve uykuya dalma sürecini kolaylaştırmak için kullanılan yumuşak oyuncaklardır. Peki, uyku…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sertsiken0606 · 7 days ago
Text
Merhaba arkadaşlar merhaba Hasan ben Bengü. Seks menyağı bir kadınım, 41 yaşımdayım. 173 boyunda 65 kilo esmer seven kendimde esmerim buğday tenli çok çekici çok güzel bir kadınım. Belki size garip gelir ama 5 kez evlendim boşandım şuan 5 . kocamın oğlu ile birlikteyim .
Sizlere 5. kocamla evliyken oğlu ile nasıl seks yaptık onları anlatacağım. . Murat ile evlendiğimde 20 yaşındaki oğlu askerdeydi birbirimizi hiç görmemiştik askerliğini tamamlamış eve dönüyordu , Murat illa birlikte gidelim dedi yemek yapmam lazım ne sever dedim ev yemeklerini sevmez hiç uğraşma boşuna dedi mecburen arabaya bindik havaalanına gidip geliş saatini beklemeye başladık . Uçak inmiş kocam bekleme yerine gitmişti birisi arka kapıyı açıp bindi babam yok mu dedi merhaba hoşgeldin Mirza dedim hoşbulduk teşekkür ederim dedi babasını aradım gel Mirza geldi dedim . Murat geldi yan aynadan rahat görüyordum 190 boyunda iriyarı geniş omuzlu atletik bir vücuda sahip resmen kadınların dibini akıtacak cinsten bir erkekti. Babası buysa hiç benzemiyor en Ufak bir şeyi dahi benzemiyordu. Eve giderken Murat yemek siparişi vermişti yemekler yendi yatmak vakti gelmişti Mirza nın yatağını hazırladım biz kendi odamıza çıktık yattım Murat hemen üzerime çıktı sikini kaldırdı biraz seviştik soktu hemen içime . 2 dakika ya sürdü ya sürmedi hemen boşaldı gidip banyo yapıp yattı . O gece 3 kez amımla oynayarak Mirza yı hayal ederek boşaldım. Ertesi gün kocam iş yerine gitti . Kocam sabah beni hiç uyandırmaz saat 10 gibi uyandım Mirza alt katta bulunan banyoda banyo yapıyordu bende banyo yapıp kurulandım biranda aklıma asker sonuçta belki frikik versem beni siker diye düşündüm içime iç çamaşırı giymedim saçımı dağıttım masaya kahvaltılık hazırlarken tam karşımdaki koltuğa oturdu yüz yüze bakıyorduk gel kahvaltı hazır dedim ekmekleri getirmek için gittiğimde eteğimi biraz daha kaldırıp sanki kendi araya sıkışmış gibi yaptım masaya ekmekleri koyarken emindim bana baktığına 4 sandalye var ama yanıma oturdu resmen temas ediyorduk Bengü sen ne yapıyorsun dedi giyim mağazalarının vitrin düzenlemesini yapıyorum dedim. Babamla ne zaman tanıştınız diye sordu 3 ay önce tanıştık aşık olduk evlendik dedim , bu arada yere kaşık attı gördüm eğildi bacaklarıma baktı bende araladım bacaklarımı doğruldu elini bacağıma koydu okşadı bende tepkisiz kaldım. Benim tepkisiz kalmam cesaret verdi kahvatıyı odada yapalım ne dersin Bengü dedi bilmem ki ne desem baban duyarsa ne deriz ne yaparız dedim boşver babamı deyip yumuldu dusaklarıma beni kucağına alıp yatak odama götürdü birkaç hamlede benide kendinide çırılçıplak soydu . O benim amımı yalamaya başladı bende sikini ağzıma aldım rahat 22 santim vardı alamıyordum ama almak için çok çabaladım. Murat ın siki 18 19 santim ama oğlu hem kalın bir sike sahip hemde uzundu , ben emilirken boşalmıştım. Sıra bana gelmişti Mirza yı emerek boşalana kadar emdim sanki İstanbul şebeke suyu patlamıştı . Beni kucağına aldı yarağının üzerine oturttu yok böyle bir şey dibine kadar alıyor çıkartıyordum yaklaşık 20 dakika bu şekilde devam ettik sonra yatağa yatırdı bacaklarımı araladı sert bir şekilde girip çıkıyordu arada bir çıkarıyor bazen tam denk gelmiyor göt deliğime baskı yapıyordu. Ben tam orgazm oluyordum ki Murat ı kapıda gördüm. Bizi yakalamıştı. Hemen giyinip odadan çıktım Murat eşyaları toplayıp gidiyordu bununla olmasaydın başka biriyle yakalasaydım gitmezdim dedi biz utanmıstık ama yakalandık .
Şimdi Mirza beni her tarafta sikerek beni mutlu ediyor.
25 notes · View notes
sillagen · 5 days ago
Text
Annem sofrada ilerideki eşim için dua etti. O sıra ezan okundu güzel denk geliş. Neyse inşallah dedim bana şunu şunu da alabilen biri olur. Annem o sıra abartma bakışı attı mfmfkfkv Anne ne var ya senden değil ki Allah'tan istiyorum oldum. Allah'ın hazinesi koskocaman ve geniş yani niye isteğimi sınırlandırayım
33 notes · View notes
ay-sema · 20 days ago
Text
Ne gelirse başımıza Hak'tandır... Fakat geliş sebebi Hak'tan ayrılmaktandır...
Necip Fazıl...
Tumblr media
... 🖤...
36 notes · View notes
insanogluu · 2 months ago
Text
Dün gece yokuşu çıkıyordum
Günlerden yetmişsekizdi...
Yaymacı
Eski kitaplarını bekliyordu
Kaldırımda
Eskiden olduğu gibi,
Alsınlar okusunlar diye
Başkaları da.
Bazı yerler değişmiş,
Bazı yerler eskiden olduğu gibi
Hiç değişmemiş..
İnenler çıkanlar;
Yaşlısı ,genci
Basımevi , kitabevi..
Gelenlerle , kalanlar..
Aynı umutlar, aynı bekleyiş..
Adlarda, yapılarda okunuyor
Olmuşlarla olanlar..
Yalnız bir şey değişmemiş;
İniş-çıkış, geliş gidiş.
Bu yalnız benim için değil...
Nasılsa benden önce;
Yüz, seksen , elli...
Benden sonra da olacak,
Besbelli.
Benim de demek istediğim:
Dün gece yokuşu çıkıyordum
Günlerden yetmişsekizdi..
Onu-buna kimilerini sordum
Çok azı bildi.
İşte geçerken dün o yokuştan,
Günlerden yetmişsekizdi,
Saat yetmişsekizdi,
Otuzsekiz saat önce oradan
Şarkılarıyla, şiirleriyle
Bir sarışın geçmişdi...
Onu soruyordu şimdi
Bir sakallıdan
Ne bilsindi.
( Özdemir Asaf--Cağaloğlu Yokuşu)
Tumblr media
İyi akşamlar
40 notes · View notes
minastrit · 3 months ago
Text
Tumblr media
"Her şey ne kadar yakın, her şey ne kadar uzak."
Bu mesele değil mi tüm heyecanlarımızı diri tutan, bazen de ümitsizliklere hizmet eden, her güne yeniden başlatan, dünyaya geliş sebebimiz, adımlayışımız her yolu, anlam verişimiz ve anlamlandıramayışımız.."
Edip Cansever
31 notes · View notes
egesizizmir · 5 months ago
Text
Ben gerçekten bu dünyadan çok nefret ettim.
Sadece iki yaşında bir bebek, üvey babası tarafından, dilim varmıyor söylemeye ama, t@ciz, ist!smar, şiddet görüyor ve beyin kanaması ile iç kanama nedeniyle ölüyor.
Narin, birkaç gün sonra okulu vardı ama okula değil toprağın altına girdi. Neden? Birilerinin günahları yüzünden.
En küçüğü 2, en büyüğü 14 yaşında 4 kız babası tarafından vurularak öldürüldü. Bebeğin ağzında kanlı emzik vardı ve kanlar içinde yerde yatıyordu, beşikte yatması gerekirken.
Bu ne demek biliyor musunuz? Kıyamet bizim insanlığımızda kopuyor demek. Kıyamet, o taşlaşmış kalplerin ve yok olan beyinlerin katlettiği hayatlar için kopuyor.
Kopsun, kopsun da bir çocuğun daha ölümünü görmek yerine dünyaya geliş biletimizi geri iade edelim.
27 notes · View notes
egeantonio · 9 months ago
Text
Bir öpücüğün dudaklarını ıskalayıp doğrudan kalbine denk geliş anı gibi. Korkakça ve cesurca hatırla anılarımızı. Dudaklarını es geçip doğrudan kalbine ulaşmayı hedeflediğimi bil. Çantamda bir devrim gecesinden kalan yasaklı kelimler sakladım hep. Bir gün özgürlük çığlık çığlığa bağırınca dudaklarına denk geleceğim.
49 notes · View notes
amezhu · 5 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
234. BÖLÜM - Yüz Metre Yüksekliğinde Uçurumlar; Lav Şelaleleri Üzerinde Bin Dönüş - 2
Xie Lian'ın sessiz kaldığı süre biraz uzun olmuştu. O uzun kılıcın kabzası kıpkırmızıydı ve yanıyordu, Mu Qing bir elini tutmak için kullanırken diğerini indiriyor, bu şekilde tutunarak yüksek sesle bağırıyordu. Çok uzun süre kendini bu şekilde desteklemeye cesaret edemedi ve hemen tekrardan tutundu. Ancak her iki avcunun içinden de beyaz buhar iplikler gibi yükseliyordu, öyle ki aralarında uzun bir mesafe olmasına rağmen diğer taraftakiler bile yanık et kokusunu alabilirlerdi.
Hua Cheng rastgele bir gümüş kelebeği salıverdi. Gümüş kelebek kanatlarını çırptı ve birkaç yüz metre uçtu ama Mu Qing'e giden yolun üçte birine bile ulaşmadan önce gümüş bir dumana dönüşerek havada yok oldu.
Xie Lian, Hua Cheng’in hayalet kelebeklerin yardım edemeyeceğini gösterdiğini biliyordu. Yolun sonuydu, ölmeye değmez.
Mu‌ Qing‌ de ifadesi yavaş yavaş umutsuzluğa dönüşürken o gümüş kelebeğin yok olma sürecine tanık oldu.
Anladı. Şu an, bir; ona yardım edebilecek kimse yoktu, iki; kimse ona inanmadı, onun Xie Lian’ın duygularını tetiklemesi nedeniyle gelip onu kurtarmaya çalışırken hayatını riske atması için sebep yoktu.
Ancak umutsuzluğa kapılsa da yine de boyun eğmeyi reddetti ve vazgeçmeye istekli değildi. Mu Qing dişlerini gıcırdattı ve bağırdı, “BANA İNANMASANIZ DA SORUN DEĞİL, AMA O KADAR DÜŞMEYECEĞİM!”
Daha sonra kabzayı daha sıkı kavradı, kabzanın üzerinde durmak için havada dönmeye çalışıyor gibi görünüyordu. Ancak beklenmedik şekilde tıpkı vücudu birkaç santim kadar kaldırıldığı gibi, o da şiddetli bir şekilde battı!
Mu Qing aşağıya baktı, gözlerine eriyerek kan kırmızısına dönen sayısız kederli ruhlar yansıdı, yüzleri ve uzuvları onu düşürmek için kendilerini onun ayağına bastırırken döndü ve yamuldular.
Bu kederli ruhlar aslında lavda eridi ama birden dı��arı çıkmış birbirleri ardına onun alt bedeninden asılıyorlardı, ateşe yağ eklemek gibi kavurucu ve kaynayan bir sıcaklık vardı, Mu Qing deliriyordu, “KAYBOLUN!”
Geçmişte yüzyıllar boyunca sanki hiç ölümün eşiğiyle karşılaşmamıştı ama bunların hepsi onun ağır yaralandığı durumlardı. Lava gömülerek ölmek yaralar yüzünden ölmekten bin kat daha korkunçtu, kendisini arkada bir iz bırakmadan hayalet kelebek gibi bir tutam dumana dönüştüğünü hayal edince buna daha fazla katlanamadı.
Sonunda Mu Qing'in elleri sınırına ulaştı, on parmağı hafifçe gevşedi, artık kavrayamayacak durumdaydı.
Kılıcın altındaki boşluk boşaldı –düştü!
Bir figürün silueti aşağıya, yanan ateşlere ve aşağıdaki lav havuzuna doğru dalıyordu, “AAAAAAHHHHHHHH!”
Ancak çığlıkları hararetli ve acı verici olsa da vücudu belli bir mesafeye düştükten sonra düşüş şiddetli bir durma noktasına geldi ve o havada asılı kaldı!
Mu Qing henüz kendisine gelmemişti, aklı bulanıktı, ama içgüdüsel tepkisi hâlâ sağlam olduğundan vücudunu hızla hissetti. Görünüşe göre beline sarılan beyaz ipek bir kumaştı.
Doğal olarak o RuoYe’ydi. Xie ‌Lian'ın durduğu saray Mu Qing’in düştüğü uçurumun yakınında değildi ve eğer RuoYe daha erken ulaşamasaydı bir süreliğine düştükten sonra onu nasıl yakalayabilirdi?
Mu Qing yukarıya baktı ve şok içinde Xie Lian’in sarayın çatısının tepesinde olmadığını fark etti –yanı başındaydı.
Daha önce, Mu Qing uzun kılıcı kayalara çivilemiş ve bir süre dayanabilmek için o kılıcın kabzasına tutunmuştu. Tam şu anda ise Xie Lian o kabzanın üzerine yarı çömelmişti!
Xie Lian aşağıya bakarken RuoYe’yi hızla geri çekiyordu ve sadece Mu Qing'in iyi olduğunu gördüğünde rahat bir nefes verdi, “Tanrıya şükür, tanrıya şükür, zamanında gelebildim.”
Mu Qing fısıldadı, “… E... ekselansları?”
O an o kadar uyarıcıydı ki hala zihni bulanık, aklı karışıktı. Bu kadar uzak bir mesafede, geliş yolunda yuvarlanan lavlarla birlikte, başka herhangi bir iniş noktası olmadan Xie ‌Lian‌ en fazla sadece yarı yola kadar atlayabilirdi, peki nasıl gelebildi?
Uzaktan Feng Xin’in sesi duyuldu, “Ekselansları, İKİNİZ DE İYİ MİSİNİZ?”
Mu Qing sese baktı, sarayın çatısında duranlar şu anda sadece Hua Cheng ve Feng Xin idi. Hua Cheng ellerini çaprazlamış, Xie Lian’ın güvenliğini sağlamak dışında hiçbir şeyi umursamıyor gibi görünüyordu. O sarayın iki noktasının ortasında ve düştüğü uçurumun kenarında durmaksızın akan kızıl sıcak lavın ortasında soğuk bir şekilde sıkışmış ve ayakta duran siyah mürekkep renkli bir kılıç vardı.
Fang Xin!
Demek öyleydi! Mu Qing sonunda Xie Lian'ın nasıl geldiğini anladı.
Xie Lian’in zıplama yeteneği sayesinde sahiden azami yarı yola kadar zıplayabilirdi, asla düştüğü sarayın çatısından tüm yolu güvenli bir şekilde atlayamazdı. Böylece Xie Lian ilk olarak Fang Xin'i dışarı fırlatmış ve onu bir iniş noktası yaratmak için lav akıntısına aşılamıştı ardından Fang Xin'i başka bir başlangıç noktası olarak kullanarak kılıcının üzerine sıçradı ve son anda RuoYe’yi salarak zar zor onu yakaladı.
“Daha önce bir yol düşünmeye çalışıyordum, burada gerçekten kullanılabilecek hiçbir şey yoktu bu yüzden biraz zaman aldı.” Dedi Xie Lian, “Ayrıca çok fazla panik yapıyordun, kendinden geçme aksi halde daha hızlı düşersin.”
Mu Qing Xie Lian’in sessizliğinin onu kurtarsa mı kurtarmasa mı tereddüt ettiğinden olduğunu sanmıştı ama görünüşe göre Xie Lian bunun yerine onu nasıl kurtaracağını düşünmeye çalışıyordu. Tanrıya şükürler olsun ki Xie Lian, daha önce de böylesine zor bir durumdayken, bu kadar net bir kafayla hâlâ düşünebiliyordu. ‌
Alnındaki ter damlacıkları daha da kalınlaşmıştı.
Yukarı baktığı an, Xie Lian gülümseyerek ona elini uzatmıştı, “Her halükarda, her ne kadar biraz geç olsa da, ama, yardım çok geç gelmedi, değil mi?”
“…”
Belki de bunun nedeni daha önce kabzayı çok uzun süre kavramasıydı ama Mu Qing aniden kollarının kıyaslanamayacak kadar ağır olduğunu ve kaldıramadığını hissetti. ‌Xie‌ ‌Lian‌ elini aşağı doğru uzattı, “Gel.”
Mu Qing nihayet elini tuttu.
Kolunun tamamı hafifçe titriyordu ama Xie Lian güçlü bir şekilde onu tuttu ve yukarı çekti. ikisi Mu Qing'in uzun kılıcının kabzasında birlikte durdu. Xie Lian arkasını döndü ve çatıya doğru el salladı, “SAN LANG! BAŞARDIM!”
“Çok iyi, Gege.” Hua Cheng cevapladı, “Şimdi geri gelin, hemen şimdi!”
Xie Lian cevapladı, “Pekala, hemen geliyorum!” ardından Mu Qing’e döndü, “Hala zıplayabilir misin? Yapamazsan seni sırtıma alayım?”
Mu Qing’in dudakları hareket etti, “Ben…”
Xie‌ Lian onun mizacını gözlemledi ve kararlı bir şekilde şunları söyledi, “Seni alayım.” Ardından sırtını tuttu. Geçmişte olsaydı muhtemelen Mu Qing gözlerini devirir ve başkalarına karşı saygısız davrandığından tutuşunu protesto ederdi ama şimdi Mu Qing tek kelime etmedi.
Xie Lian tam da yukarıya sıçramak üzereyken beklenmedik bir anda ikisi de aniden aynı anda ayaklarının yere bastığını hissetti.
Sanki olaylar yeterince talihsiz değilmiş gibi kayalara çivilenmiş uzun kılıç bu sefer gevşeyip kopmak zorundaydı!
Hua Cheng'in yüzünün renkleri anında değişti, “GEGE!”
Bu sefer kızıl kırmızısı lava doğru beraber düşüverenler iki figürdü. Böyle ateşin kıçını yaktığı anlarda, Xie Lian hala hızlı bir şekilde düşünebiliyordu ve bağırdı, “SORUN YOK!” Daha sonra havada bulunan uzun bir kılıcı yakalayarak birkaç kez döndü ve kabzasını iki eliyle kavrayarak kılıcı bir kez daha kayalara çiviledi! ‌
DIRANK! Birkaç parlak ve g��z kamaştırıcı kıvılcım topları. Xie Lian'ın koruyucu ruhsal ışığının yüzeyinde bu ateş parçacıkları parçalanmış altın taneleri gibiydi ama bu koruyucu ruhsal ışığı gitmiş olsaydı küçük bir zerresi bir insanda büyük bir delik açarak yanabilirdi!
RuoYe, Mu Qing'i yukarı kaldırdı ve Xie Lian ona ciddiyetle şöyle dedi, “Bu kılıç iki yetişkin erkeğin ağırlığını uzun süre kaldıramayacak. Böyle devam edemeyiz. İkimiz arasında yalnızca bir kişi burada kalabilir.”
Mu Qing yavaş yavaş kendine geldi, “Diyorsun ki…”
“Sen gidebilirsin.” Dedi Xie Lian.
“…???”
Mu Qing'in gözbebekleri yavaş yavaş küçüldü ama daha o konuşamadan Xie Lian onu yakaladı ve bağırarak onu zorla yukarıya fırlattı, “HAZIR OLUN!”
Mu Qing uçurumun üzerinden atıldı ve Fang Xin'in bulunduğu yere doğru uçtuğunu fark etti. Havada takla atarak kendini sabitledi ve Fang Xin'in kabzasının üzerine indi.
Buraya indikten sonra neden Xie Lian’ın ilk önce onu fırlatmak zorunda olduğunu anladı.
Öyleydi çünkü bu mesafeyle belki Xie Lian, onlarca metre aşağıya göç etmiş olan kabzadan atlayabilirdi ama o bunu yapamazdı.
Bu mesafe onun için çok fazlaydı. O ancak Xie Lian'ın fırlatma kuvvetini ödünç alarak bunu başarabilirdi!
Feng Xin soğuk terlerini sildi, “Tanrıya şükür ekselansları hızlı tepki veriyor.”
Ancak Hua Cheng çok ciddi görünüyordu ve aşağıya seslendi, “Gege! Eğer yakında geri gelmezsen, Aşağı gelip seni almam gerekecek!”
Sesi uyarı tonunu taşıyordu ve ‌Xie‌ ‌Lian‌ hızla cevap verdi, “Şimdi geliyorum! İşler yolunda, halledilemeyecek kadar zor değil, kendim zıplayabilirim aşağıya gelme.”
Ancak o zaman Hua Cheng'in tavrı biraz rahatladı ama o hâlâ gözlerini kırpmadan izliyordu. Feng Xin ona baktı konuşmaktan kendini alamadı, “… Biraz şaşırdım.”
Hua Cheng başını çevirmedi ve hiçbir merak belirtisi olmadan şöyle dedi, “Ne?”
Feng Xin kafasını kaşıdı, “Mu Qing'e karşı bu kadar önyargılı olduğunuz için onun kurtarılmaya değer olmadığını düşündüğünüzü ve ekselanslarının onu kurtarmasına karşı olup gitmesini engelleyeceğinizi düşündüm.”
Ancak o zaman Hua Cheng ona bir bakış attı, “Yarısı doğru yarısı yanlış.”
“Ha?”
Hua Cheng, “İlk kısım yanlış değildi, onun kurtarılmaya değer olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Onun nasıl olduğu beni ilgilendirmez” dedi.
Onun kayıtsız ifadesini görünce, ‌Feng‌ ‌Xin’in alnından‌ ‌ter düştü, “Biraz fazla açık sözlü değil misiniz?!”
Ve bu adamın ona karşı nasıl da kesinlikle aynı tutumu sergilediğini düşündüğünde daha fazla ter döktü.
Hua Cheng pfft’ladı ve homurdandı, biraz duraklamadan sonra ekledi, “Yalnızca ekselansları ne karar vereceğine karar verebilir. Onun kararlarına asla karşı çıkmayacağım.”
“…”
Feng Xin daha önce hiç kimsenin böyle bir şey söylediğini duymamıştı. Ne erkeklerden kadınlara ve ne de kesinlikle bir adamdan diğer adama, o sadece eğer Xie Lian bunu duyarsa bu başka bir büyük olay olacağını düşünebilirdi. Nasıl bir yüz ifadesi yapacağını bilmeden Feng Xin yalnızca cevaplayabildi, “…Ah. Anlıyorum.”
Hua Cheng lava dikkatle bakan, düşünen ve planlar yapan Xie Lian’a bakarak kafasını çevirdi ve gülümsedi, “Ayrıca, zaten bunu yapacağını biliyordum.”
Diğer taraftan Xie Lian seslendi, “Mu Qing, acele et ve koşmayı kesmeden çatıya git. Eğer cidden bir şey varsa sonrasında konuşabiliriz.”
Ancak o zaman Mu Qing hala Fang Xin’in üzerinde olduğunu ve Xie Lian’in bir sonraki adımı için gidecek yeri olmadığını fark etti. Kendini sakince düşünmeye zorlayan Mu Qing, çatıya dönmek üzereydi ki beklenmedik şekilde tam yukarı sıçrarken Xie Lian aniden bağırdı, “KİM VAR ORADA!”
Xie Lian sessizce enerji depolayarak kılıcın üzerinde duruyordu ki aniden arkasındaki lav şelaleleri ayrıldı ve şelalelerden bir çift el uzanarak birdenbire onu yakaladı.
Bu yaratık kesinlikle lavların içinden gelmişti ama buna rağmen elleri korkutucu derecede soğuktu. Xie Lian ürpermişti ve Hua Cheng yukarıdan haykırdı, “Ekselansları??”
Bu eller Xie Lian’i sımsıkı kucakladı ve onu da beraberlerinde alarak kılıçtan düştüler. Xie Lian tamamen sersemlemişti ve yukarıdakiler onu arkadan yakalayan şeyin ne olduğunu açıkça gördüler.
O adam beyaz cübbeler giymişti, sanki zevk alıyor gibi yarısı gülen, sanki yas tutuyormuş gibi yarısı ağlayan maske takıyordu.
Yüzü olmayan beyaz!
RuoYe tehlikeyi sezdi ve kendi başına birdenbire dışarı çıkarak kendini yukarı doğru fırlattı ve Mu Qing'in önüne attı. Mu Qing bilinçsizce yakaladı ama beyaz ipek kumaşın diğer ucundan gelen güç çok büyüktü ve onu zapt etmeyi başaramadığı gibi aynı zamanda onu da aşağı çekti.
Xie‌ Lian‌ ateşli kıvılcımların ortasında hızla‌ aşağıya düşüyordu ve yaratığın kahkahaları kulaklarına doluyordu, “Hahahahahha… toy! Çok toysun XianLe! Mükemmel, mutlu bir sona ulaşmanın bu kadar kolay olduğunu mu düşündün?”
Aşağıda kavurucu buhar dalgaları olsa da zihin ürpertici bir soğukla doluydu. Çatışan buz ve ateşin içinde Xie ‌Lian‌ yukarıya baktı ve yukarıda, ateş ve ışıkla sarılmış havada, hızla yaklaşan kırmızı bir siluet vardı.
Hua Cheng de atlamıştı!
Ama aşağısı lav havuzuydu!
18 notes · View notes
musfika-hanim · 7 months ago
Text
erdoğan ve yanındakilerin maça gidiş geliş maliyeti 128 milyon liraymış. tasarruf tedbirleri kapsamında halkı açlığa, sefalete ve çaresizliğe sürüklemek var. tasarruf tedbiri diyince kapsamına sadece halk girer, biz halkız ve tasarruflu olmalıyız. meyve seçerken seksen tl olan nektarinin yerine elli tl olan şeftaliyi aldım geçen hafta çünkü seksen tl vermek vicdanıma dokundu. milletin tasarruf tedbiri devletin tasarruf tedbirini döver ama şu var ki yine olan bize olur. Allah müstehakınızı versin.
42 notes · View notes
arbrenu · 2 years ago
Note
Seni yeni okumaya başladım herkes sanki başka bir dilde konuşuyor gibi ve asla ne dediğinizi anlamıyorum dler hep yarım mi kalıyor lütfen yanlış anlama cevap vermezsen anlarım sadece ben sizi anlamıyorum sadece hgoi okudum umarım yanlış bir şey dememisimdir nagi lütfen yanlış anlama
Ay estağfurullah neden yanlış bir şey diyesin… zamanla alışırsın çünkü bu biraz da kendi aramızda bir şeye dönüştü djdjdj kitaplarımın çoğunda D harfiyle başlayan bir karakter oluyor aslında denk geliş ve tesadüfler ve zamanla klasikleşen bir şey gibi. Bariz bir şey değil yani. ^
138 notes · View notes
elurann · 7 months ago
Text
Her gidiş, bir geliş için haberci midir?
23 notes · View notes
duralp-99 · 7 months ago
Note
İnsanlara Allah'ın soracağı soruları sormayın. Kulun kula soracağı soruları sorun. Aç mısın, susuz musun, geçinebiliyor musun, evin var mı, hasta mısın, evinde hasta var mı?” 
𝙁𝙖𝙩𝙞𝙝 𝙎𝙪𝙡𝙩𝙖𝙣 𝙈𝙚𝙝𝙢𝙚𝙩
▪️İnsanların sevgisine, alkışına, takdirine kapılıp, dünyaya geliş gayesinden sapma!
▪️Yaratıcın Allah Teâlâ dururken kendin gibi bir başka insandan medet bekleme gafletine düşme!
▪️Riya, yaptığı iyilikleri olabildiğince çok insanın görmesini istemek, gösteriş yapmak, başkaları beğensinler diye bir takım yapmacık hareketlerde bulunmaktır. Riya Allah'ın rızasına giden yolun en büyük engelidir unutma!..
▪️Yaratılış gayemizi unutmayalım; kul olduğumuzu, misafir olduğumuzu, yolcu olduğumuzu...
▪️'Desinlerin, Demesinlerin' beş para etmediğini bilerek toplumunun esiri olmaktan kurtul ve onların açıklamasını günahtan önce tutma!
▪️“Benim ecrim sadece Allah’a aittir.” Yani, ben sizleri hidayete, iyiliğe davet ediyorum, Allah’ın rızasını gözetiyorum ve ücretimi ancak ondan bekliyorum de ve yoluna devam et..
▪️Beni Türk milletinden yaratan Rabb'ime (Tanrı) hamdolsun ki; "Ben nefsimi ve mallarımı O'na Cennet mukabilinde sattım.."
♦Biz, temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmayan riya bilmez Türkleriz, BOZKURTLARIZ..
🗣️Selam ve esenlikler diliyorum..🌷
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
27 notes · View notes