#gary l francione
Explore tagged Tumblr posts
Text
PRO NOSTRA TERRA
13 notes
·
View notes
Quote
So it is always preferable to discuss the matter of veganism in a non-judgemental way. Remember that to most people, eating flesh or dairy and using animal products such as leather, wool, and silk, is as normal as breathing air or drinking water. A person who consumes dairy or uses animal products is not necessarily or usually what a recent and unpopular American president labelled an "evil doer.
Gary L. Francione
#Gary L. Francione#quotelr#quotes#literature#lit#ableist#abolition#abolitionist#ahimsa#animals#classism#climate-change#easy#education#exploitation#extinction#francione#global-warming#health#heterosexism#inspirational-quotes#justice#leather#life#moral-imperative#moral-obligation#non-judgemental#nonviolence#nonviolence-jainism#peace-making
0 notes
Text
Gary L. Francione, Anna Charlton – Hayvan Haklarını Savunmak (2024)
Şiddetin her türlüsün hüküm sürmeye devam ettiği bir çağda yaşıyoruz. Bu şiddetin en büyük mağdurları da hayvanlar. Her yıl milyonlarca hayvan; yiyecek, giyecek, ilaç, eğlence gibi amaçlarla öldürülüyor. Ancak hayvanların ahlaken bir değeri olduğunu ve onların da hissedebildiğini düşünüyorsak hayvan sömürüsünü sona erdirmek zorundayız. Abolisyon, insanların köleliğini ve insan sömürüsünü nasıl…
View On WordPress
#2024#Abolisyonist Veganın El Kitabı#Anna Charlton#Eda Çivaş#Gary L. Francione#Hayvan Haklarını Savunmak#Yeni İnsan Yayınevi
0 notes
Quote
Veganism is a matter of justice. Justice is not something you "try" for January. Justice is not something you do on Monday. Justice is not something you practice before 6pm. Justice is something you owe others and that you do 24/7/365 because it's not about you. It's about the animals. It's abut their lives. It's about their rights.
Gary L. Francione.
28 notes
·
View notes
Text
Abolisyonist Yaklaşımın 5. İlkesine Dair Trans-Kapsayıcı Duruşumuzdur
Son birkaç hafta içinde, bu zamana kadar birçok konuda birlikte hareket ettiğimiz ve fikirlerini önemsediğimiz bazı veganlarla temel ve son derece önemli bir konuda ayrıştığımızı gördük. Gary L. Francione ve diğer bazı veganlar, apaçık transfobik bulduğumuz bir pozisyon benimsediler. Türkiye'nin vegan aktivist taban hareketi olarak, 10 yıldan uzun süredir, Gary L. Francione ve Anna Charlton tarafından geliştirilen Hayvan Haklarına Abolisyonist Yaklaşımın Altı İlkesini takip etmekteyiz. Yaklaşımın beşinci ilkesi, hayvan hakları aktivistlerinin neden ırkçılık, cinsiyetçilik, heteroseksizm, transfobi ve diğer tüm insan hakları meselelerine dair bir duruşu olması gerektiğinden bahsediyor. Bizim transfobiye karşı feminizmle yakın ilişki içindeki duruşumuz şu şekilde:
Abolisyonist yaklaşımın kuramcılarından Francione, transların yaşama, barınma ve iş bulma haklarını desteklediğini, ancak cinsiyet kimliklerini kabul etmeye mecbur bırakılmasının haksızlık olduğunu iddia ediyor. Oysa ki, "trans haklarını desteklemekle birlikte, trans bireylerin cinsiyet kimliğini kabul etmemek" şeklinde bir hak savunusu olamaz. Trans bireylerin karşılaştığı sorunların büyük bir kısmı zaten cinsiyet kimliklerinin reddedilmesinden kaynaklanmaktadır. Cinsiyet kimliğinin doğuştan gelen biyolojik donanımla ilgisi yoktur. Meseleyle ilgisinin olmamasına rağmen tartışmayı biyoloji vurgusu üzerine kurmak ayrımcılıktır. Üstelik, sürekli biyolojiye vurgu yapmak, yüzyıllardır süregelen ataerkinin sözde dayanaklarını yeniden ürettiği için natrans kadınlar için de problematiktir.
Francione'un trans dışlayıcı feministlerle ortak iddialarından biri de, trans haklarının natrans heteroseksüel kadınlar ve eşcinsellerin hak ve özgürlükleriyle çatışma içerdiği. Oysa ki, aralarında hem natrans heteroseksüel hem de lezbiyen ve biseksüel kadınların olduğu birçok trans kapsayıcı feminist, bu iddiayı reddediyor. Bu sözde çatışma, zaten yoğun biçimde transfobik olan toplumda ahlaki panik yaratarak sağ kanat gündemlerinin yayılması adına etkili bir araca dönüşmüş durumda. Trans bireyleri marjinalize eden her söylem, anında, önce eşcinsel kimliğini sonunda da natrans kadın kimliğini mümkün olduğunca baskılama ve bastırma üzerine kurulu muhafazakâr ajandanın bir parçası haline geliyor. Bizler Türkiye'de bu paterni, insan hakları meselelerinin birbiriyle ne kadar sıkı bağlar içerdiğinin net bir örneği olarak onyıllardır gözlemliyoruz.
Trans haklarının kadın haklarından ayrılabileceği ve kadın haklarıyla çatışmalı görülüp reddedilebileceği iddiası, iki hak mücadelesinin de yanlış anlaşılmasından başka bir şey değildir. Bu yanlış kurulumun altında yatan, trans kadınların aslında erkek olduğuna dair problemli varsayımdır. Bu yanlış önerme, mantıklı bir analiz olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Trans kadınların natrans kadın hakları hareketine zarar vereceğine dair bağnaz kehanetlerin altında, trans kadınları erkek sayan bu peşin hükümlü önerme yatmaktadır. Önerme, daha önce bahsettiğimiz üzere, trans kadınların doğuştan gelen ve cinsiyetlendirilmelerinin bazı olası tıbbi gereksinimler dışında hiçbir işlevi olmayan organları referans alınarak öne sürülmektedir. Bu sebeple, Francione'u ve abolisyonist vegan olduğunu iddia eden tüm trans dışlayıcı feministleri, bu toplumsal bağlamlı tartışmayla hiçbir ilgisi olmayan "biyolojik erkek" ifadesini kullanmayı bırakmaya davet ediyoruz. Eşcinsellere bazı organlarının üreme fonksiyonunu referans alarak "biyolojik heteroseksüel" demek ne kadar gereksiz, tuhaf ve ayrımcıysa, trans kadınları "biyolojik erkek" olarak nitelendirmek de aynı sorunları içerir.
Francione'un biyolojiyi yorumlama biçimi üzerinden bir iddiası da, trans kadınların kadın olduğunun metafizik bir inanç olduğu. Hristiyanların inanma hakkına saygı duyup metafizik inançlarını kabul etmeyi reddetmekle, trans haklarına saygı duyup trans kimliğini reddetmeyi benzer görüyor. Aynı Francione, translara karşı eşcinsellerin haklarını savunduğunu iddia ediyor. Oysa trans kimliğini biyolojik donanım sebebiyle metafizik olarak nitelendirmekle, eşcinsel kimliğini biyolojik işlev üzerinden metafizik olarak nitelendirmek arasında hiçbir fark yok.
Biyolojik sınıflandırmanın yanlış yorumlanarak cinsiyet kimliği tartışmasına katılmasından doğan yanlış önermeler terk edildiğinde ve trans kadınlar sahip oldukları kimlikle görüldüğünde, çatışmalı olduğu düşünülen tüm meselelerin farklı bir bakış açısıyla görülebileceğini düşünüyoruz. Aslında tam da bu sebeple, trans haklarıyla ilişkilendirilen meseleler trans kimliğinin kabul edilmesinden ayrı düşünülemez; bunun yapılabileceğine dair bir varsayım, bireysel ve toplumsal anlamda zararlı görüşlere zemin teşkil eden safsatalara sebep olacaktır. Transfobik ideolojinin temel önermesini reddetmeden, niyetimiz ne kadar iyi olursa olsun, transfobinin pratikteki sonuçları ve bağlamlarına da karşı çıkmamız mümkün olmayacaktır. Trans bireylerin yaşamlarını tehlikeye atan, bu ideolojinin ta kendisidir. Trans haklarını desteklediğini iddia edip de bu ideolojiyi reddetmemek, kadınların yasada erkeklerle eşit olduğunu savunup aslında eşitlik için biyolojik anlamda yeterli olmadıklarına inanmakla benzer bir çelişki içerir. Niyetiniz hak savunusu olsa dahi, bu sizi çözümün değil problemin bir parçası kılar.
Şunu da vurgulamak istiyoruz: Kadın haklarını tek cinsiyetli alanlar üzerinden tanımlamak, tehlikeli bir muhafazakarlık biçimidir. Karma cinsiyetli alanlarda erkek saldırısını ve cinsel şiddeti normalleştirir; bu perspektifin çözüm önerisi cinsel şiddetin eğitim, yaptırım ve ceza yoluyla engellenmesi değil, kadın ve erkek alanlarının ayrılmasıdır. Örneğin, pembe otobüs, plajlarda cinsiyet ayrımı ve kadınla erkeğin ayrı okullarda eğitim görmesi gibi öneriler de benzer biçimde gerekçelendirilebilir. Buradan varılacak nokta, kadınları erkeklerden korumak adına kamusal alanın tamamen ayrılması; zoraki ortak alanlarda da kadın bedeninin örtü yoluyla erkek gözünden uzak tutulmasıdır. Biz bu tabloyu tarih kitaplarından ve komşu coğrafyalardan biliyor, böyle bir yaşama hapsedilmenin düşüncesiyle dahi tedirgin oluyoruz. Öyleyse, cinsel şiddetin çözümünü böyle bir düzene kaynaklık edecek fikirlerde arayamayız.
Şu konuya açıklık getirmekte fayda var: Erkek şiddeti, aynı alanı paylaşmaktan değil, ataerkiden kaynaklanır. Biyolojisi üzerinden kadın olarak tanımlanan kişilerin iradelerini ve rızalarını yok saymaktan, bedenlerini diğerlerinin amaçlarına tek taraflı araçlık edebilecek metalar olarak görmekten kaynaklanır. Bu perspektifin üzerine gidilmediği sürece, kadınların erkeklerden ayrı tutulmaları bir işe yaramayacaktır. Aksine, ulaşılamayan arzu nesneleri olarak, ulaşıldıkları anda daha fazla şiddete maruz kalmaları oldukça muhtemeldir. Kadına şiddet haberlerini en çok muhafazakâr toplumlardan almamız tesadüf değildir.
Tüm bunlarla birlikte, abolisyonist veganlar olarak, eğitim çalışmalarının sürekliliği üzerine kurduğumuz hareketimizde, herkesin hak mücadeleleri lehine dönüşebileceğine dair umudumuzu kaybetmiyoruz. Toplumsal dönüşümü sağlıklı bir biçimde gerçekleştirebilmek için, öncelikle kendimizi dönüştürmemiz gerektiğini her fırsatta birbirimize ve çevremize hatırlatıyoruz. Bu bağlamda, aramızdan herhangi birini transfobik, ırkçı, cinsiyetçi ya da kadın düşmanı bir görüş benimsediğine dair uyarmanın, birçok ayrımcılık biçiminin son derece yerleşik olduğu bir toplumda, bir hakaret değil, yerine getirilmesi şart olan bir sorumluluk olduğunu biliyoruz. Yıllardır vegan aktivizm yapmamıza rağmen hiçbirimizin henüz tam olarak kurtulamadığı türcülük, bu konudaki en net referansımız. Nasıl ki türcülükten kurtulmamıza daha nice öğrenmeler, öğretmeler, tartışmalar, gözlemler, deneyimler ve düşünce süreçleri var; aynı şey ayrımcılığın diğer biçimleri için de geçerli. Bunun farkında olmak, ayrımcılıklardan kurtulmanın zeminini hazırlamaya dair tek çıkış noktamız ve tek umudumuz. Ayrımcı olmadığımızı iddia ederek bu zemine zarar verme hakkımız da lüksümüz de yok. Birileri bizi ayrımcı görüşlerimize dair uyarma sorumluluğunu yerine getirirken, kendi üzüntü ve hayal kırıklıklığımızı tartışmanın merkezine koymak, ayrımcılığa ve şiddete uğrayanlara hiçbir fayda sağlamaz. Bu uyarıları kişisel almayıp bir öğrenme fırsatına dönüştürmek hepimizin yükümlülüğü. Bu sebeple, bize yönelttiği tüm serzenişlere rağmen, sorumluluğumuzu yerine getirip, Francione ve abolisyonist olduğunu iddia eden trans dışlayıcı veganlara, görüşlerinin son derece transfobik ve insanların yaşamlarına kastedecek kadar da tehlikeli olduğunu belirttik. Bizimle aynı fikirde olan tüm veganları da aynı tavrı almaya, gereken uyarıları yeri geldiğince, zaman ve moral gibi kaynakları elverdiğince yapmaya davet ediyoruz.
Francione'un transfobik görüşlerine rağmen Francione'la anılan Abolisyonist Yaklaşımı savunmaya ve yaymaya devam etmemiz size ilk bakışta çelişkili görünmüş olabilir. Bu noktada şunu hesaba katmanızı isteriz: Transfobik görüşlerini kamusal alanda sadece birkaç ay önce dile getiren, üstelik 2019'da trans dışlayıcı feministlere karşı çıktığı görüşlerini oldukça detaylı, net ve sert bir biçimde dile getirmiş olan Francione'un konu hakkında birkaç yılda bir değişen görüşleri, 10 yıldan uzun zamandır Abolisyonist Yaklaşımı çalışan, üstelik bu yaklaşımı Türkiye'de başarılı bir şekilde pratiğe dökmüş olan Abolisyonist Vegan Hareket'i bağlamaz. Aksine, kurama son derece hakim olduğumuz için, kuramın insan haklarını gözetmeyi şart koşan 5. ilkesinin bizzat Francione tarafından ihlâl edildiğini görebiliyoruz. Francione'un kendi kitaplarında 6 ilkenin 6'sını da şart koştuğu, bizim de bu kitaplar ve yazıları yıllardır çalışıp benimsediğimiz düşünüldüğünde, Francione, sizlere yıllardır anlattığımız Abolisyonist Yaklaşımın gerektirdiği anlamda abolisyonist değildir. O yüzden, Abolisyonist Yaklaşımı anlatmaya ve tartışmaya devam edecek, ancak bundan sonra Francione'la hiçbir şekilde birlikte hareket etmeyeceğiz. Kurama dair kendisine referans vermemiz gerektiğinde, transfobik görüşlerine yönlendirmemek adına gereken tüm uyarıları yapacağız. Abolisyonist Yaklaşım bir taban hareketi önerisi üzerine kuruludur ve kuramcısı da dâhil olmak üzere herkes için gerekli olduğunu düşündüğümüz pozisyonu almazsak, hayvan hareketine zarar veren hiyerarşik dernek örgütlenmesinden bir farkımız kalmaz.
Sizleri, dünya üzerindeki türcü önermeler üzerine kurulmamış tek yaklaşım olmaya devam eden Abolisyonist Yaklaşımı bizlerden dinlemeye, bu bağlamda da, vegan değilseniz vegan olmaya, vegansanız bu kuramı öğrenmeye, bilinçli birer vegan aktivist olarak harekete ayırdığınız zaman ve çabayı en verimli şekilde kullanmaya davet ediyoruz. Şu an dünya üzerindeki en dinamik abolisyonist hareket olarak, bilgi, gözlem ve deneyimlerimizi atölyelerde, pikniklerde ve stantlarda sizlerle paylaşmaya can atıyoruz. Dünya üzerindeki en yaygın ve yerleşik ayrımcılığa karşı yürüttüğümüz ve hareketimizin merkezine koyduğumuz hayvan hakları mücadelesi de dâhil olmak üzere tüm hak mücadelelerimizi, dinamik taban hareketimiz yoluyla, dönüşe dönüşe, büyüye büyüye kazanacağız.
Abolisyonist Vegan Hareket
0 notes
Photo
Quote by Gary L. Francione
#go vegan#graduation#class of 2023#equal#peer pressure#equal rights#discrimination#speciesism#quotes#quote#optimism#hope#change the world#changemakers#end speciesism#be the change
0 notes
Text
Watch "2019 Plenary Session: Gary L. Francione, "The Philosophy of Animal Rights"." on YouTube
youtube
0 notes
Text
Gary Lawrence Francione is an American legal scholar known for his work on animal rights theory.
He is a pioneer of the abolitionist theory of animal rights.
Image: Pngtree https://pngtree.com/
11 notes
·
View notes
Text
11 notes
·
View notes
Photo
'Who I've been is not as important as who I'm becoming.' -Gary L. Francione | View more inspirational quotes at Jar of Quotes.
#Gary L. Francione#popular#popular quotes#quote#quotes#sayings#words#image#inspirational#life#bored#lol#wise#proberbs#read#books#letters#art'
13 notes
·
View notes
Text
Is veganism extreme?
No.
What is extreme is teaching our children to love animals and then teaching them that we can harm those we love. That is extreme.
~ Gary L. Francione
150 notes
·
View notes
Quote
Veganism is an act of nonviolent defiance. It is our statement that we reject the notion that animals are things and that we regard sentient nonhumans as moral persons with the fundamental moral right not to be treated as the property or resources of humans.”
Gary L Francione
#vegan#vegetarian#social justice#intersectionality#exploitation#animal rights#animal exploitation#oppression#anti speciesism#anti oppression#speciesism#carnism#justice#quote#animal lover#animal agriculture#entertainment#sport#animal testing#morals#ethics#nonviolence
132 notes
·
View notes
Photo
Yiyecek olarak kullanılan hayvan sayısı çok çarpıcı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre insanlar her yıl yiyecek elde etmek için 57 milyardan fazla hayvan öldürüyorlar. Balıklar ve tükettiğimiz diğer su hayvanları bu sayıya dahil değil; onların sayısının da en az bir trilyon olduğu tahmin ediliyor.
Bunun sarsıcı boyutlarda acıya ve ölüme eşdeğer olduğu çok açık.
Siz de insanların büyük çoğunluğuna dahilseniz, hayvanları seviyorsunuzdur. Hatta “hayvansever” olduğunuzu bile düşünüyor olabilirsiniz. Ama muhtemelen bir yandan da et, süt ürünleri, yumurta ve diğer hayvansal ürünleri tüketiyorsunuz.
(...)
Hayvan ve hayvansal ürün tüketme meselesine dair ne düşünmemiz gerekiyor? İşte bu epey kafa karıştırıcı bir konu. Bu kitabın amacı da bu konuyu daha az kafa karıştırıcı hale getirmek.
Savunacağımız önerme çok basit:
Hayvanlar ahlaki açıdan bizim için azıcık da olsa önem taşıyorsa eğer, onları ya da onlardan elde edilen ürünleri tüketemeyiz ve vegan bir beslenme benimsemekle yükümlüyüz; yani sebze, meyve, tahıl, baklagil ve kuruyemişten oluşan ve et, balık, süt ve süt ürünleri ve yumurta içermeyen bir beslenme.
Francione, Gary L. ve Charlton, Anna. 2018. İnsan Neden Vegan Olur?: Hayvan Kullanımı Tartışmasına Bir Giriş. (Çev. Cansen Mavituna). İstanbul: Metropolis Yayınları. ss.13-14.
11 notes
·
View notes
Text
Zouma Kardeşler Cezalandırıldı. Peki, Ya Geri Kalanımız?
Gary L. Francione
West Ham futbol oyuncusu Kurt Zouma, kedisine tekme ve tokat atarak kedinin “gereksiz yere acı çekmesine” sebep olduğu için Hayvan Refahı Yasasını ihlal ettiği suçlamasını kabul etti. Dagenham ve Redbrdge’de oynayan erkek kardeşi Yoan Zouma olayı filme çekti ve Kurt’un yasaları ihlal etmesini salık verdiği veya teşvik ettiği gerekçesiyle suça ortaklık etmekle itham edildi. Kurt 180 saatlik kamu hizmeti cezasına çarptırıldı ve beş yıl süreyle herhangi bir kedi bakması yasaklandı. Yoan 140 saatlik kamu hizmeti cezasına çarptırıldı ve ayrıca beş yıl süreyle kedi bakması yasaklandı. Buna ek olarak 9,000 poundluk yargılama gideri tayin edildi. Bu da West Ham tarafından Kurt’a uygulanan 250,000 poundluk para cezasına eklendi. Hayvan Refahı Yasası “gereksiz yere acı çektirme” eziyetini yasaklıyor. Bu açık biçimde, en azından zevk, eğlence veya elverişlilik sebepleriyle uygulanan acıyı kapsıyor. Zouma Kardeşler yasaları ihlal etti çünkü kediye tekme ve tokat atmanın hiçbir gerekçelendirmesi yoktu. Ona sebepsiz yere zarar vermişlerdi.
Zouma kardeşlerin yaptığı bariz ve su götürmez biçimde, ahlaken ve hukuken yanlış. Fakat onların davası, basit ve doğrudan bir soruyu doğuruyor: Geri kalanımızdan ne farkları var? Neden hepimiz Zouma Kardeşlerle birlikte kamu hizmeti cezasına çarptırılmıyoruz?
Her sene, 80 milyar kara hayvanını yemek için öldürüyoruz. Bir milyar civarı hayvan Birleşik Krallıkta öldürülüyor. Yıllık katledilen balık sayısı tahminen bir ila üç trilyon arasında. Bu bir hayli ıstırap ve ölüm demek.
Bunu neyle gerekçelendiriyoruz?
Elbette başka seçeneğin olmadığı ve hayatta kalmak için hayvanları öldürmek zorunda kaldığımız zamanlar olabilir. Fakat bu durum her yıl katlettiğimiz hayvanların sarsıcı miktarının ufacık bir kısmının içindeki ufacık bir kısmı açıklar. Büyük kısmı içinse, hayvanları yiyoruz çünkü tatlarının güzel olduğunu düşünüyoruz ve hayvansal besinler rahatlıkla ulaşılabilir durumda. Hayvanları tüketmekten zevk alıyoruz; ortada bir gereklilik yok. The NHC (National Health Service/Ulusal Sağlık Örgütü) —ve Amerikan Beslenme Derneği gibi, diğer ülkelerdeki hemen hemen diğer tüm idari ve profesyonel kurul— hayvansal ürünler kullanmadan sağlıklı bir yaşam sürebileceğimizi onaylıyor. Dahası, giderek artan sayıdaki ana akım sağlık hizmetleri uzmanları hayvansal ürünler yemenin insan sağlığına zararlı olduğunu söylüyor. Her halükârda, hayvansal ürünler yemek kuşkusuz insan sağlığı için gerekli değil. Üstelik, hayvancılık küresel ısınmanın önde gelen sebeplerinden birisi. Oxford’daki araştırmacılar et ve sütten uzak durmanın, gezegen özerindeki etkimizi azaltmak için atabileceğimiz başlı başına en etkili adım olduğunu iddia ediyor. Kısacası, hayvanları ıstırap ve ölüme maruz bırakıyoruz çünkü onlardan elde ettiğimiz ürünleri tüketmeyi haz verici buluyoruz. Hayvansal besin tüketmek kolayımıza geliyor. Yiyecek için kullandığımız hayvanları maruz bıraktığımız acı ve ölüm gereksiz —tıpkı Zouma Kardeşlerin kediyi maruz bıraktıkları acı gibi. Hepimizin ahlaken iğrenç bulduğu bir davranışta bulundukları için suçlu olarak hüküm giyen Zouma Kardeşlerle geri kalanımız arasında ahlaki anlamda hiçbir farkın olmadığını ileri sürüyorum. Aslında, aramızda hayvan tüketenlerimiz, çektikleri acıyla birlikte ölümlerinden de sorumlu olduğumuz için Zouma Kardeşlerden daha kötü olabilir. Zouma Kardeşler kediyi öldürmediler.
Her birimiz Kurt Zouma ve Yoan Zouma’yız.
Bizim hayvanları yiyecek için kullanmamızın kediyi tekmelemekten farklı olduğu, çünkü ilkinin işleyişini düzenleyen yasaların olduğu ve “gereksiz” acıyı yasakladıkları yanıtı birçok sebepten yetersizdir. Öncelikle, hayvanlar taşınabilir mallardır. Onların çıkarlarını korumak paraya mâl olur ve çoğu zaman o parayı yalnızca bunu yapmaktan ekonomik bir faydamız olduğu zaman harcarız. Sonuç olarak, hayvan refahı standartları tarih boyunca son derece düşük olmuştur ve öyle olmaya da devam ediyor. “İnsani” muamele ve kesim kavramları hayal ürünüdür. “İnsanca” muamele edilmiş hayvanların birçoğu epey acı çeker. Fakat bu yanıtın meseleyi gözden kaçıran bir yönü daha vardır. Kimse Zouma Kardeşlerin yaptığı şeydeki problemin, daha “insani” bir üslupla davranmaya özen göstermekte çuvallamaları olduğunu iddia etmiyor. Çünkü yaptıkları şey hiçbir gereklilik veya mecburiyet içermiyordu, kediyi maruz bıraktıkları acı ahlaken ve hukuken yanlıştı. Elbette Kurt Zouma kediyi daha nazikçe tekmeleyip tokatlasaydı “daha iyi” olurdu. Fakat eylemleri, daha “insani” olsaydı bile, hâlâ yanlış olurdu. Benzer şekilde, yiyecek olarak kullandığımız hayvanlara daha çok acıdansa daha az acı çektirmemiz “daha iyidir”. Fakat hayvanları yemek için hiçbir zorunluluk yoksa tüm bu ıstırap gereksiz —ve yanlıştır. Bir diğer cevap, Kurt Zouma’nın mevzubahis zalimce davranışı bizzat kendisinin gerçekleştirdiğidir. Çoğumuz sadece marketten “yiyecek” satın alırız. Marketten hayvan cesedi satın almakla hayvanı bizzat öldürmek arasında, tıpkı haksız surette birini bizzat öldürmekle kurbanı öldürmesi için birine para vermek arasında fark olmaması gibi, ahlaki anlamda hiçbir farkın olmadığını ileri sürüyorum. Hukuk her ikisini de cinayete karışmak olarak ele alır. Ve biz suça azmettirmiş veya teşvik etmiş oluşumuzla, hiç olmazsa Yoan Zouma’yla benzeşiyoruz.
2007’de Micheal Vick isimli American futbol oyuncusuna, Virginia’da bir köpek dövüşü yürütmekle ilgili suçlardan dava açıldı. Yaptığı şeye karşı protestolar derin ve uzun soluklu oldu. Hâlâ suçlanmaya ve kınanmaya devam ediyor. 2010 yılında, Coventry’de bir banka çalışanı olan Mary Bale, bir kediyi saatlerce içinde kalacağı çöp tenekesine atmaktan yargılandı. O da kötülenmiş ve “Hitler’den beter” olmakla ve (Birleşik Krallıkta bulunmayan) ölüm cezasını hak etmekle suçlanmıştı. Aynı şekilde, benzer başka birçok vaka yaşandı. Bu vakalar, en azından kedi ve köpeklerin göz önünde bulundurulduğu noktada, gereksiz yere çektirilen acıya karşı yasaklamaların oldukça ciddi olduğunu anlıyor —ve kuvvetli bir şekilde hissediyor— olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor. Fakat sevgi beslediğimiz ve çatalımızı sapladığımız hayvanlar arasında ahlaken veya hukuken tutarlı hiçbir ayrım yok. İşin garip tarafı şu ki RSPCA(Royal Society for the Prevention of Cruelty to Animals), Bale ve Zouma Kardeşlere dava açtı. RSPCA, RSPCA Assured aracılığıyla hayvansal besinlerin kullanımını destekliyor. Yani, RSPCA bir yandan hayvanlara geçerli bir sebep olmadan acı çektirilmesini teşvik ederken bir yandan da hayvanlara geçerli bir sebep olmadan acı çektiren insanlara dava açıyor. Yıllardır, açıkça damak tadı gibi önemsiz bir zevk için hayvanları tüketmeye devam edenlerimizin neden başka keyfi sebepler için hayvanları istismar edenlerden farklı olduğunu sorup duruyorum.
Şimdiye kadar mantıklı hiçbir cevap almadım. Eğer Kurt ve Yoan Zouma suçlularsa önemsiz amaçlar için hayvanları kullanmaya ve öldürmeye devam edenlerimiz de açıkça suçludur. Ve bu neredeyse hepimiz anlamına gelir. Belki de bir adım geri çekilip kendimize en azından—tatlarını sevsek bile— hayvanlara gereksiz yere acı çektirmek zorunda olup olmadığımızı sorabiliriz. Belki de oldukça rahatsız edici bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyordur; eğer hayvanlar ahlaken değerliyse, veganlık ahlaki bir zorunluluktur.
Çeviri: Eda Çivaş
Kaynak: https://gary-francione.medium.com/the-zouma-brothers-have-been-sentenced-now-what-about-the-rest-of-us-b957adafb492
7 notes
·
View notes
Photo
'The proposition that humans have mental characteristics wholly absent in non-humans is inconsistent with the theory of evolution.' -Gary L. Francione | Click here for more daily quotes.
#'Gary L. Francione#enthusiasm#enthusiasm quotes#quote#quotes#sayings#words#image#inspirational#life#bored#lol'
9 notes
·
View notes
Text
We will never have peace on Earth as long as we have suffering and death on our tables and on our backs.
Gary L Francione
#vegetarian#vegan#animal liberation#peace on earth#end suffering#meatismurder#be merciful#animal activism#animal lives matter#end speciesism
12 notes
·
View notes