#fenafillah
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bu Hallerle Yol Nereye!
Bildirilen ile yaşatılanların hakikati arasındaki fark bir uçurum artık. Normallerinin yerle bir edildiği hemen hemen tüm müşterek bahislerinin zehirlendiği un ufak olunduğu yerde hakikat dipsiz bir karanlığın kılınıyor behemehal anbean. Yeni nam ülkenin dünün lanet getirilen, yaftalanmış, çürümüş eskisinden hemen hiç farkının olmadığını bu sahnede her gün yeniden yaşatılan hallerle kanıtlıyoruz artık. Cürüm, cerahat, ceberut devletin tüm ol olmazsa olmazlarını bildirirken bir yol haritası yerine şimdiyi yerle bir eden aklını var ettikleri her şeyle o normatif olanın yıkımı kalıcı kılınıyor artık. Bilinen, var edilmiş bir kötülük halinin mütemadiyen yinelendiği bir zemin. Görülen ile bildirilen arasındaki tüm o uçurum hali her günün karanlık müsebbiplerinin var ettiği bir illüzyon. Kötürüm kılınan hayat idesinin üstünde yükseltilen tahakkümle baş amir iktidarının yirmi birinci yılında bir tahakküm cenderesini yineleniyor. Biyopolitik bir denetim sahnesine dönüştürülen o yeni ülke bir laf değil bu döngü ve kesişmelerin eseridir. Terör ekseninde her gün biçim verilen cerahat, cürüm halleriyle bir yer yurt diye yutturulur, hakikat o’dur.
İçindeki Türk kavramını daha doğru düzgün tanımlayamayan kimdir o memleketin esas sahibi sorusuna yanıt verilemeyen bir zeminde her gün biraz daha çürümenin kılınır. Ki en başta da deprem felaketinin yaşandığı bölgede var edilmiş domlar, romanlar, ezidiler, araplar, hristiyanlar için ikircikli şüpheye düşürmeksizin var edilen ayrımcılık misal bu hale bir örnektir. Aynı çatıyı, sığınılan limanı onlar kaybetmemiş gibi, her durumda her an hedef kılınabilen hayatların varlığı bildirilen ile yaşatılan arasındaki uçurumu izahata kafi gelmez midir? Kulaktan kulağa yayılanın değil, onlarca gündür pek çok tanıklıkla bir biçimde hali hazırda gözler önünde serilen mahrumiyetin karşısında kim ne etmiştir sahi ama sahiden? Arap Alevilerin, Ermeni, Protestan, Arap Hristiyan, Katolik, Rum vesairi tanımlayan diğerlerinin yaşadığı afette bile ayrımcılık mesel edilmeyecekse ne edilebilir ki sahiden? Adıyaman ve yöresinde yaşayan Domlar / Romanlar / Çingenelerin isimlerini farklı olarak görünse de benzeş kavmin yaşayanları olanlarına reva görülen ayrımcılıklar necidir misal, nedendir yardımlaşma alanlarında kendileri göründüğünde nefretle / ayrımı mütemadiyen kılan ötekileştirme halleri, bir dolu yaftalamayla bir başlarına terk edilirler hiç düşündünüz mü?
Bunca ağır bir deprem yıkımının üstüne bir de hayatta kalabilenlere reva görülen bütün bu şiddet temsili, ırkçı ayrımcılığın hesabını kim ne zaman verecektir? Yaraların farkına varıp, önemseyip, onları iş işten geçmeden onarabilmenin yolunu ne zaman var edecektir bu ülke. Devletin, devletlinin yönetim anlayışının aşağı yukarı bir asırdır halkların sahici bir biçimde birbirini duyarak, tanıyarak yaşamasını, eksiklerini telafi etmesini, yol alması ve ilerlemesini engellemek adına kurula geldiği bir düzlemde, hangi felaket silsilesi, daha kaç acıdan sonra birliktelik düşünülecektir ki! Cürüm, cerahat ve aleni ceberut bir tasvirin toplamında kullanışlı aptalların var ettiği nefret / bölücülük / kin gütme halleri karşısında o Anadoluyu ne kaldıysa elde savunmak ne zamandır ki hangi zaman? Bütün bütün taşlar yerinden oynarken, kötülük arşıalaya çıkarken, cerahatin suna geldiği şiddet pratiklerinde bir tek iyi gün kalmazken, bırakılmamış haldeyken sahiden düşünmek ne zamandır ciddi ciddi eylemek ne zaman? Sorguluyor musunuz?
Halk TV’den aktaralım: “Bursaspor ile Amedspor'un bugünkü maçı öncesi, iki tarafın taraftarları birbirine girerken, sahaya çıkan Amedspor oyuncuları saldırıya uğradı. Maç devam ederken Bursasporlu taraftarlar faili meçhul cinayetlerle gündeme gelen “Beyaz Toros" ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın pankartlarını açtı.
Bursaspor- Amedspor maçı öncesinde sahaya ısınmaya çıkan Amedspor oyuncularına saldırı gerçekleşti. Ayrıca, Bursasporlu taraftarlar faili meçhul cinayetlerle gündeme gelen “Beyaz Toros" ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın pankartlarını açtı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, pankartlarla ilgili soruşturma başlatıldığını duyurdu.
Bakan Soylu Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Bursa’daki futbol müsabakasında, futbol seyrinin dışındaki görseller kabul edilemez ve spor ile bağdaştırılamaz. Bu görsellerin stada sokulmasında zafiyet gösteren kamu görevlileri ile ilgili soruşturma başlatılmış ve ilgili kamu görevlileri açığa alınmıştır." ifadesini kullandı.
Tribünde 'Beyaz Toros' afişleri
Bursaspor ile Amedspor'un bugünkü maçı öncesi, iki tarafın taraftarları birbirine girerken, sahaya çıkan Amedspor oyuncuları saldırıya uğradı. Kaleci Cantuğ Temel'in yaralandığı, dehşete düşüren saldırı anları kameralara yansıdı. Maça hiçbir şekilde ara verilmezken, tribünlerinde ‘Yeşil’ lakaplı Mahmut Yıldırım, JİTEM'in kilit isimlerinden ‘Pala’ lakaplı Cem Ersever ile faili meçhul ölümlerin sembolü Beyaz Toros afişleri açıldı. Bursaspor tribünlerinden saldırılar sürüyor.
Bursaspor'un tribünlerinde ‘Yeşil’ lakaplı Mahmut Yıldırım, JİTEM'in kilit isimlerinden ‘Pala’ lakaplı Cem Ersever ile faili meçhul ölümlerin sembolü Beyaz Toros afişleri açması ise görüntülere böyle yansıdı.
Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu'nda oynanacak maçtan gelen görüntüler tedirginlik yarattı. Halk TV Muhabiri Fırat Fıstık'ın sosyal medya hesabından paylaştığı görüntülerde küfür ve hakaret seslerinin arasında maç öncesi taraftaların sahaya girerek Amedspor'lu oyunculara saldırdığı görülüyor.
Maçın ilk beş dakikası, tribünlerden sahaya pet şişe ve yanıcı madde fırlatılmasıyla geçti. Maç başlangıcında ve ilerleyen dakikalarda Amedspor kalecisi Cantuğ Temel’in başına iki kez sert cisim isabet etti. Sahaya bıçak ve mermi de atıldığı görüntülendi. Sağlık ekibi sahaya girdi. Ekiplerin müdahalesinin ardından Temel, oynamaya devam etti. Hakem bunlara karşın maça ara vermezken, taraftarların saldırısı sürüyor.
Ne olmuştu?
Dün gece sosyal medyada yer alan videolarda ise bir grup Bursaspor taraftarının, Amedspor kafilesinin konakladığı otelin önünde "Ne mutlu Türk'üm diyene" sloganları attığı ve Mehter Marşı çaldığı görülmüştü. Öte yandan havai fişek patlatan grup, Amedsporlulara yönelik küfürlü tezahüratlarda bulunmuştu.”
Devamını da Ruken Tuncel’in Bianet’teki haberinden iliştirelim: “bianet’e konuşan Amedspor Kulüp Başkanı Selahattin Yıldırım, dün akşam otelleri önünde yaşanan saldırıyı hatırlattı ve hiçbir tedbir alınmadığını söyledi.
Yıldırım, dün akşam itibariyle Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı’na ulaşmaya çalıştıklarını ancak telefonlarına cevap vermediğini daha sonra da tamamen kapattığını belirtti.
"6 oyuncu yaralandı"
Yıldırım, bugün maç esnasında ve öncesinde yaşananlara değindi, “Resmen bir oyuncumuzun ölmesini beklediler” dedi ve şöyle devam etti:
"Oyuncular ısınmak için sahaya indi, ilk önce taraftardan sonra Bursasporlu oyunculardan saldırı geldi. Bu şekilde sahaya çıkılamayacağını söylememize rağmen dikkate alınmadı.
"Oyun boyunca sahaya bıçak, mermi, torpil, havai fişek, demir, su şişesi bir dizi cisim atıldı. Hakem resmen birinin ölmesini bekledi, hiçbir şekilde oyunu durdurmadı.
"Maçtan sonra saldırı devam etti"
"Oyun bittikten sonra da saldırılar devam etti, soyunma odasına giderken Bursaspor güvenlik görevlileri, polis memurları ve stadyum görevlileri oyuncularımıza saldırdı.
"Hepsinin görüntü kaydı var, görüntüleri izliyoruz. Kulüp olarak suç duyurusunda bulunduk, yaralanan oyuncumlarımız da darp raporu aldı ayrıca bireysel olarak da suç duyurusunda bulundular."
Yıldırım, son olarak oyunun biteli üç saati geçtiğini fakat hâlâ stadyumdan çıkamadıklarını söyledi ve "Dışarıda bekleyenler olduğu söyleniyor, saldırıların devam edeceği gerekçesiyle statta bekletiliyoruz" dedi.”
Bildirilen ile yaşatılanların hakikati arasındaki fark bir uçurum artık. Bitimsiz bir süreçte imal edilmiş olan provokasyonun ardılı sıra kare kare imal edildiği bir yerde, bütünüyle ol yıkımın / şu açıktaki yaraların her nasıl onarılmadığı bir kere daha kanıtlanır. Bariz bir hal dahilinde yok etme siyasetinin suna geldiği şey afaki Kürd düşmanlığının ulaştığı merhale açısından Bursa’da var edilmiş olan şey bir pogrom denemesidir. Bütünüyle yaşam hakkı üstünde bir giyotin gibi sallandırılmak istenen devletli aklının, dar kalıp tek tip bir ülkenin söz konusu edilmesinin hazin temsili bir kere daha zorla var edilmek istenir. Kolluğun tıpkı o Madımak’ta olduğu gibi kılını kıpırdatmadan bekleştiği, daha yeni 2015’teki Bakur Kürdistan’ı ablukasında ortaya serilen görmeme halinin, daha dün Van, bugün tüm bölgeyi kasıp kavuran depremin vurduğu illerden Diyarbakır’a karşı mayın eşekleri öldü diye yazılamaların var edilebildiği bir zeminde kötülük bir kere daha zuhur ettirilir. Yaşam bu kadar ucuz bir mesel midir? Gözaltına alınmış nefret suçlusu tiplemelerin ertesi günü salıverildiği bir zeminde sahiden yaşam ucuz bir mesele midir? Bildirilen ile yaşatılan arasındaki uçurumun / her durumda bet ve feci olanın yüceltildiği bir zeminde hayat sahiden neyi temsil eder, düşünür müydünüz? Böyle hallerle yol nereye?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel İçin Kaynakça: soL Haber
#meram#arzihal#başka türkiye vardır#başkalaşma#ırkçılık#amedspor#kürd özgürlük hareketi#kürdistan#amed#spor#yol#yordam#tehdit#tahakküm etme#linç#facia#fenafillah#duraksama#yönelim#alçaklık#biyopolitika#cerahat#hayat akarken#çıkmaz sokak
0 notes
Text
Omzumda bi’ heykelle, yani 19 yaşımda. Kırmızı viceroy ve fenafillah. Ya da ben kesersem bileklerimi işte bekabillah. Anlayacak mısın? Bu savaş gözlerinde kaldı, mahfilin umudunda kalan bir gram merhamet. Ben bir salondayım, bütün keruvlarsa aşırı dozda. Anlayacak mısın? Ya da duyacak mısın? Karanlığın küllendiği anı bi’ gün umursayacaksın.
Lavtanda peri, düşümde bir günah. Sen var ol.
En büyük beddua bu, var ol.
11 notes
·
View notes
Text
Dışımıza vurmasakta hepimiz dilhun'uz,
Bazılarımız ise şimdiden fenafillah olmuş.
Var mı geçmişinden hicap duymayan?
Var mı keenlemyekün yapabilen?
Abdal olmuşuz bu fani dünya'da,
Ruhlarımız payidar bedenlerimiz değil ki.
Allah'a vuslat etmek isteyen olmaz mı?
O zaman bu dünya'da tefvîz edin.
Sû-i zann etmişizdir hepimiz bilmeden,
Müptedî'yiz hepimiz burada.
Melâl içerinde olma,
Deryâdil ol ki Allah'a vuslat edebilesin.
#edebi yazılar#kitap#allahlovesyou#edebi sözler#şiirdefteri#edebiyat#kitaplar#sanat#umut bitti sigara ver#mutsuzluk
7 notes
·
View notes
Text
Tek Sohbette Velâyete Ulaşanlar Var! ⎮ Şehid Bayram Ali Öztürk Hoca Efendi @ismailaganet
Tek Sohbette Velâyete Ulaşanlar Var! ⎮ Şehid Bayram Ali Öztürk Hoca Efendi @ismailaganet
Şehid Bayram Ali Öztürk Hoca Efendi, sohbetlerinden hazırlanan kısa kesitte, mürşidinin bir sohbetinde fenafillah makamına ulaşan bayan müridlerin var olduğunu anlatmaktadır. İsmailağa NET tarafından hazırlanan video kesitlerini paylaşarak sohbetlerin daha geniş kitlelere ulaşmasına vesile olabilirsiniz. — İSMAİLAĞA NET | Yolumuz Sohbet Portal: https://www.ismailaga.net/ E-posta:…
View On WordPress
0 notes
Text
"Sen hiçbir şeysiz ol ki, her şey senin için olsun..."
| Beyazıd-i Bestami (k.s)
#Allah ile olmak#Hiçlik#Fenafillah#Mutmaine#Nefis#Arif#Tevazu#Tasavvuf#Allah dostları#Edep#Varlık#Kibir
28 notes
·
View notes
Photo
KUSURSUZ AŞK SADECE FENAFİLLAHTA ALLAHLA OLUR! Kusursuzu sevemeyen, kusursuzdaki güzelliği göremeyen, kusurlu olanı nasıl sevsin, ondaki güzellikleri nasıl görsün?. Seviyorum derse bu geçicidir, sahtedir ve samimiyetsizdir. Bu nedenle Allah’ı sevemeyen, Allah’a deli gibi aşık olmayan bir insandan samimi ve sonsuza kadar sürecek gerçek bir sevgi beklemek büyük hata olur. Samimi sevilmek isteyen bir insanın mutlaka derin iman sahibi bir insana yönelmesi gerekir. Bunun dışında ruhun arzu ettiği, tutkulu ve samimi sevgiyi, aşkı yaşamak asla ve asla mümkün olmaz. Genckalemebde #fenafillah #aşkıfena (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/B_p_uNilwnp/?igshid=us38ol1018i8
0 notes
Photo
SEN İÇİNE YÖNEL . DIŞINDAN SENİ HABERSİZ SANSINLAR. NE GÜZEL HALDİR Kİ O, SEN AKILLI OL , SENİ DELİ SANSINLAR. Selman-ı Farisi Hz. #zikir #fikir #şükür #tasavvuf #fenafillah #hace (Karabaş-i Veli Dergâhi Kültür Merkezi) https://www.instagram.com/p/B3EaxfrgaE7/?igshid=1u3uc73670c51
0 notes
Text
Habil ile beraber kabil de kurbanını sundular Allah a.
Birinin kurbani Allah a yakınlaştirirken diğerinin kurbanı ise Allah dan uzaklastirdi.
İki ayni amelden ayri sonuçlara varilmasi ise tamamen gönül dediğimiz Allahin evi ile alakaliydi.
Biri gonluyle bagli olduğu şeyden vazgecerek hicbirseyin sevgisi sen in önüne geçemez deyib sunulmuştu digeri ise gönlünü bagladigi seylerle bağını artirmisdi.
sınav Aslinda gönül bağını kesmekdi her fani olandan fenafillah makamına ermekdi huda ya gönül bağlayarak..
her kurban kurbandan sayilmadi her kurbanda Allah a yakinlastirmadi .
Bizlere yakınlaştıran kurbanlarin nasib olmasi temennisiyle tüm islam aleminin bayrami mubarek olsun.
Rahmete kavusmus olanlarimizinda ruhlari şad olsun..
14 notes
·
View notes
Text
Kalbinin de bir kuantumu var
"Cenab-ı Hakkın bana ettiği ihsânâtı yad edip, bir şükr-ü mânevî nev'inde birkaç nümunesini söyleyeceğim. Bir şükr-ü mânevî olmakla beraber, korkuyorum ki, bir riya ve gururu ihsas ederek o mübarek bereket kesilsin. Çünkü müftehirâne gizli bereketi izhar etmek kesilmesine sebep olur. Fakat, ne çare, söylemeye mecbur oldum." Mektubat'tan...
Kuantum fiziği ileride yanlışlanır-yanlışlanmaz, birşey diyemem, fakat bize bir bakış açısı öğretti: Madde latifleştikçe üzerindeki etkimiz artıyor. Çift yarık deneyini hatırlayalım. Gözlemcinin şahitliğiyle taneciklerin davranışı nasıl da değişiyordu. Bu durumun bir açıdan tasavvufun varlık hikmetine de ışık tuttuğunu düşünüyorum.
Evet. Maddeden manaya doğru gidildikçe varlığın yasaları da değişiyor. İçimizin düsturları dışımızla bir değil. Fıkh-ı bâtına yönelik ihtiyaçlar da buradan doğuyor. Ne demek bu? Açalım: Fıkh-ı zâhirde yerine getirilmiş bir namazın fıkh-ı bâtındaki şartları tamamlanmamış olabiliyor. Mesela: "Görsünler!" diye yapılan ibadetlerin zâhirdeki isabeti içindeki yaraları onaramıyor. İhlassız herşey isabetsiz. Kalbin pusulası rıza-i ilahîden kaydı mı, saat doğruyu gösterse de, kendisi istifade edemez. Bizim bu nedenle içimizin yasasını öğrenmeye ihtiyacımız var. Çoğu tecrübeyle ilgili bu yolda mürşidlere muhtaçlığımız var. Dergâhın kapısı tam buradan açılıyor. Yani dışımızdan içimize.
'Fıkh-ı ekber' denilen akidemiz/imanımız ancak zâhir-bâtın dengesinin korunmasıyla hakkı verilen bir kemal. Allah 'bir' dedin, elhamdülillah ve de maşaallah, iman ettin. Muştu olsun. Peki bu 'bir'in sıddıkiyetine nasıl ulaşacaksın? 1) Bir'se zâhirini o bir'den gelen vahye göre şekillendireceksin. Kur'an'a ve sünnete emredilen-nehyedilen şeylere uyacaksın. Yani dışın itibariyle ikiliklerden/şirkten boşanacaksın.
2) İçini de vahye göre boyayacaksın. Amellerin şekil itibariyle ikincilerin/şirklerin etkisinden kurtarıldığı gibi beğenisinden de kurtarılacak. Onlar sebep olamadıkları gibi sonuç da olamayacak. Tohum onlardan alınmadığı gibi meyve de onlara verilmeyecek. Ne 'başkasının dediği şekilde' ne de 'başkası için' olacak. Ne demek bu? Yani şu demek: 'Başkasının dediği şekilde' olmadı, fakat 'başkası için' oldu, zarardasın. 'Başkası için' olmadı, ama 'başkasının dediği şekilde' oldu, yine zarardasın. Tasavvufla fıkhın ilişkisi tam bu noktada kemalin vesilesidir. Tasavvuf 'başkası için' olmasını engeller. Fıkıh 'başkasının dediği şekilde' olmasını... İmam-ı Malik rahimehullaha atfedilen "Kim ki fakih olur da mutasavvıf olmazsa fasık olur. Kim ki mutasavvıf olur da fakih olmazsa zındık olur. Kim de her ikisini birleştirirse muhakkik olur..." hakikati buradan anlaşılır.
Risale-i Nur'u okurken içimin yasasına dair birçok şeye gözüm açılıyor. Mesela: İhlas Risaleleri kalbimi tartmakta çok yardımcı oluyor. Gerçi dökülüyorum. Ama olsun. Buranın padişahlığı dilenciliktedir. Dışarıda 'Var!' denildikçe varoluyorsa bazı şeyler, burada 'Yok!' denildikçe varolması ümit edilir. Kerametler bu nedenle gizlenilir. Hatta onlardan sıkılınır. Çünkü 'Var!' demektedirler. Allah dostları bu yüzden harikalarından sıkılırlar. Ya içleri 'kendilerine' atfederse? Ya cahiller o fiileri 'kendilerinden' bilirlerse? Eyvah. Bu iddia fenafillah arzulayanlar için ne korkutucudur! Fakat 'tahdis-i nimet' aynı endişeye dahil değildir. Çünkü 'tahdis-i nimet'te failin Allah olduğu teşhisi daha açıktır. Bediüzzaman bu nedenle 'kerametlerini' anmaktan şiddetle sakınırken 'ikram' dediği güzellikleri aktarmayı beğenir. Zira bu ikramların yapısı kendisine atfedilmekten aşkın şeylerdir. Çoğunlukla da yaşanan hâdiseye zatından başka birçok kişi dahildir.
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösteriş iledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuur ile bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıtâ bulur. Nasıl ki amellerin hayatı niyet iledir. Onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür. Meselâ, tevâzua niyet onu ifsad eder; tekebbüre niyet onu izâle eder; feraha niyet onu uçurur; gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hâkezâ, kıyas et..." gibi bahislerin söylediği de yine bu eşikten girilince açılır arkadaşım. Niyet ettiğinde, tıpkı çift yarın deneyinde anlatıldığı gibi, içindeki harikanın şahidi olmaya niyetleniyorsun. Şahit olmaya kastettiğin anda harika ölüyor. Tanecik dalga hareketini terkediyor. Âdeta gözlemcinin dikkatine küsüyor. "Bereketim bakmamandadır!" diyor. Çünkü sen şahitliğinde hâlâ arızalısın. Hamsın. Şahit olduklarını sahiplenmeyi seversin.
Bunu hep kötü de görme. Yukarıda mürşidim menfaatine olacak dikkatleri de anlattı. Salihlerin yolundan giderek kusurlarına dikkatini çoğaltabilirsin. Onların dalga dalga çoğalan tesirlerini dikkat-i nazarınla taneciğe çevirebilirsin. Azaltabilirsin. Nitekim İslamî metinlerde bize öğütlenen itiraf/istiğfar ikilisi de ancak böyle bir dikkatle varolabilirler. Demek sivrisinekleri öldürmeden önce bataklığı iyice kurutmak gerek. İnsanın ham yanlarına dikkat-i nazarı da böylesi bir faydaya müncer oluyor. Gördükçe ölüyor bazı şeyler. Ki, hatırlarsın, yine mürşidim bir yerde diyor: "Şu hatvede tezkiyesi, tathiri, onu tezkiye etmemek, tebrie etmemektir." Yine diyor: "Şu makamda tezkiyesi, tathiri, terbiyesi, şu hâletin aksidir. Yani, nisyân-ı nefis içinde nisyan etmemek. Yani, huzuzat ve ihtirasatta unutmak; ve mevtte ve hizmette düşünmek." Ve yine diyor: "Kemâlini kemâlsizlikte, kudretini aczde, gınâsını fakrda bilmektir." Ve yine ekliyor:
"Şu makamda tezkiyesi ve tathiri şudur ki: Vücudunda adem, ademinde vücudu vardır. Yani, kendini bilse, vücut verse, kâinat kadar bir zulümat-ı adem içindedir. Yani, vücud-u şahsîsine güvenip Mûcid-i Hakikîden gaflet etse, yıldız böceği gibi bir şahsî ziya-yı vücudu, nihayetsiz zulümât-ı adem ve firaklar içinde bulunur, boğulur. Fakat enâniyeti bırakıp, bizzat nefsi hiç olduğunu ve Mûcid-i Hakikînin bir âyine-i tecellîsi bulunduğunu gördüğü vakit, bütün mevcudatı ve nihayetsiz bir vücudu kazanır. Zira, bütün mevcudat, esmâsının cilvelerine mazhar olan Zât-ı Vâcibü'l-Vücudu bulan, herşeyi bulur."
Hepsini alıntılayarak yazıyı uzatmayayım arkadaşım. Bütün bunlar bana hep aynı hakikati nasihat ediyor gibi geliyor: Dikkatimiz de bir tür dua yerine geçiyor. Şikayetçi olarak baktığımızda kemliklerimizi kontrol altında tutmayı başarabiliyoruz. Gözümüzden kaçırdığımızda işler nereye vardı içimizde kestiremez oluyoruz. Yine fazilete dair övünülecek şeyleri görmezden geldikçe azalmaları tehlikesinden korunuyoruz. Sahiplenmiyoruz. Bakmamızla tanecik hareketi yapacakları tekrar el-Hâdî'nin bahşıyla dalgalanmaya bırakıyoruz. Yani, kusurumuza dikkat ede ede "Subhanallah!" dedikçe, hüsnümüzden göz kaçıra kaçıra "Elhamdülillah!" diye hakiki sahibine verdikçe, birincinin 'azalmasını' ikincinin 'çoğalmasını' ümit edebiliyoruz. Fıkh-ı ekberin "Allahu ekber!" bereketine kavuşuyoruz. Elhamdülillah!
Evet, arkadaşım, "Şükür nimeti ziyadeleştirir!" hâdis-i şerifi de belki bu sırrı kulağımıza fısıldıyor. Nimetin sahipliğini terkedince taneciği dalgaya dönüşüyor. Çünkü taneciğin sahibi artık 'Allah' oluyor. Yani ki biz artık gölge etmeyi bırakıyoruz. Arızamızı (arızî varlığımızı) aradan çıkarıyoruz. Demek bereket en çok şu cürmümüzden sıkılıyor.
2 notes
·
View notes
Text
"Allah dostları fenafillah makamına itikatlarının tam, imanlarının kâmil olması sebebiyle varmışlardır.”
Şeyh Seyyid Muhammed Raşid Elhüseyni k.s 🌹
32 notes
·
View notes
Text
Bozuk
Bir zamanların televizyon gösterisi, sirklerinden birisinde yayınlanmış bir skeçte anıldığı gibi her şey bozuldu. Bozdu, bozdu, bozdu öyle bir bozdu ki biz daha fazla bozamaz artık dediğimiz yerde daha da bozdu diye süre giden bir tekerleme bugünün hakikati oldu, iyice sabitlendi. Bozulmanın çürümeyle alakalı yüzeyi var edildi. Hiçbir biçimde iyileşeme yok bu yeni ülke düzleminde. Her günü öncesinden ağır sınav kılınması da söz konusu olundu işte. Yerleşik kural / nizam / kaide, hürriyet tanımlarının çürütülmesinin de çıkageldiği bir zemini sundu bozulma. Hakkaniyet kavramı zehirlenirken, tüm bu ahval bir biçimde nihai bozulmanın deney sahnesi kılınırken madun siyasetin aktörleri ülke denileni çukur kılmaktan geri adım atmaz. Laf ola demokrasisi çok anılınca var olmayan ifade özgürlüğü dahası her yurttaş eşittir / hakları tamdır gibi boş çene karşılığı kalmamış söylemlerin açık refakatinde çürüme evreleri aşılır. Memleketin ehven ile olan yolunun kesintisiz bir biçim ile tarumar edilmesi gerçeğimizdir. Bozulan şey hayat mefhumunun savunulmasının artık imkansız konulmasıdır. Yıkıma, çürüme, aralıksız her günün sınav kılındığı bir menzilde normalin yitimi ile çıkagelen her şey bu bozulmayı işaret eder, doğrudan.
Bir biçimde hayatın ehveninden çekilip çıkartılması, anormalin normatif ilan edilmesinin o katran karası yolunu bildirendir bozulma. Bozuk kılınmış düzende sağlam çark olmazın kesintisiz hakikate taşınmasının evreleri son yirmi yılda var edilenlerle beraber her günün her anın biraz daha denetim, gözetim ve tahakkümle ilintili kılınmasıyla var edilendir işte. İçinde kalakaldığımız güncellik dahilinde muktedirin ekonomik çökertmesinin yanında bir biçimde pandemiye dönüşmüş olan nefret siyasetinin / ırkçılık pratiklerinin de önünün açılmasıyla o bozulma kesintisiz kılınır. Mütemadiyen erkanın var ettiği pragmatik sözler, eylemler ve kanun görünümlü ön almalar / hiza çekmeler / kırmızı çizgi bina etmelerin ol ortak istikametinde bir de bu kesintisiz nefretle birlikte sunulanlar sayesinde hayatın bariz ehven olandan ayrıştırılması söz konusu edilir. Normalini epeydir kaybetmiş bir sahnede, hayat hakkının hiçe sayılması, her günün biraz daha azaba dönüşümü, nihayetinde insani olanın erdeminin zayi edilmesiyle mümkün kılınır. Başkaları konuşurken ak parti yapar mefhumunun doğrudan karşılığı bu yaşatılanlardadır.
Genel geçer değil, bir düğmeye basılmış gibi mot-a-mot aynı noktalardan ses verebilmeyi var eden, perinçekgiller, özdağlar, sonuçlar (cahreyn), ki sonuncusu zaten başlı başına bir reyting şebeği olduğunu biraz daha afaki bir biçimde suna gelir o hakikatin eğilip bükülen bir mesele dönüşümünü imler. Kimliklere, sığınan insanlara, kafa kağıtsızlara, buralı da olmuş olsa öteki addedilen Kürd ve Ermenilere, illa ki bir biçimde Suriyelilere, Afgan ya da herhangi bir başka üçüncü dünya ülkesinden yolu buraya düşmüş herhangi birisine ya da birilerine doğrudan yönlendirilen nefret / ayrımcılık halleriyle o iktidarın saman altından yürüttüğü sinsi siyasetin de tamamlandığını görebilmek mümkündür. Kamusal ol alanın yeniden biçimlendirilmesi, kurucu önderin şu şerefli topraklarda Ermeni’nin bir karış hakkı yoktur bahsinden, 1921 anayasasında atfedilmiş olagelen Kürd / Kürdistan bahsilerinin bugün inkar olunmasına, konser engellemelerinden, bir siyasetçinin medz yeghern’e dair mecliste konuşulsun bahsinin lince dönüşümüne kadar pek çok katmanla o nefretin boyutunu bildirir. Niteliği en başından bu yana Türk kimliğinin ta kendisinden salt ona ait bir yerin imalinin aldığı boyut, ötekisine karşıtlığın her türlüsünün normalin ta kendisine dönüşümüyle bir kere daha bina olunurken bu bozulma değilse her nedir ki sahi ama sahiden? Bir asırdır kendi yerinde saymaya devam diyen bir cüretin kıyısında hayatın o ehvenden alıkonulmasının / önünün tıkanmasının akıbeti her neyi var edecektir büsbütün acılar dışında.
Bir menzildeki topyekun dışlamanın, ötekisi ilan edip, sınırlandırmanın, linç ettirme çaba ve uğraşının kıyısında her neresi bozulmamıştır ki sistemin. Anlatılanlar ile hakiki olanın arasındaki uçurumlar dehşet değil midir? Ezber edilmiş anlamlar, ön yargılar, ithamlar ve ya tutarsa denilerek atfedilmiş denemeler arasında kaybettirilen hayat hakkı her ne olacak, bu menzilde hayat her nereye varacaktır. Misal, ırkçılığı sahiplenmiyor görünen iktidarın o elinin altında besleyip büyüttüğü bir taşeron yapının başındaki temsilin şu bahsini her nereye koyabiliriz. “Bu vatanı Türkiye düşmanları ile işbirliği yapanlara sandıkta teslim etmeyiz.” Biteviye arz edilmiş olagelen demokrasi var bu memlekette, darbecilik ve ilgili tüm kurumlarıyla yüzleşildi, geçti gitti o günler falan denilirken, bir kere daha sistemin ta kendisinin dönüştüğü / muktedir eliyle de onandığı bir zeminde hayatın istikametine bu kadar çok müdahale bir bozgun değil midir? Sandık mefhumunun laf kılındığı, göreceliliği bir yana demokrasi deneyiminin zaten kerhen var edilebildiği bir uzamda, belli bir düzlemde bu ön almalar, o aba altından gösterilen sopalar gibi nicesinin varlığı bozulan ülkeyi anlatmıyor mudur, hala?
Süreğen kılınmış bir hedef alma, birbirinin peşi sıra savunulduğu zannedilen en kısacası ile ötekileştirme, hiçbir türlü sonlanmayan had hudut bildirimleri olması gerekenlerin bir çırpıda yalan ilan edilmesi, edilebildiği bir düzlemde bütün bu hengamede hayat her neye dönüştürülür. Bildiğimiz tüm anlamlarıyla birlikte var edilmiş olanın gerçekliği eğilip bir yandan bükülürken, madun siyasetin tüm aktörlerinin / siyasetçi titri dışında kalakalmış o atanamamış güruhların / kastların / elit kesimlerin beraberliğinde zaten kaypaklık halinin, evresinin tamamlandığı bir zeminde günce tek başına yıkıma çıkar. Birlikteliğini apaçık bir biçimde düşmanlıklar imal edip, ötekilere karşıt / nefret söylemi / hakaretamiz bir hal ve birlikteliklerle kura gelen menzilde, bozulma kaçınılmazdır. Bozulan / işlevsizleştirilen ve daimi bir biçimde çürümeye terk edildiği sürekli unutturulan sıradan insanların hakları, var olma mücadeleleridir. Kesin bilgi.
Sansür yasası olarak görünen, gel gelelim dezenformasyon ile mücadele olarak zikredilip bir biçimde meclisten onama makamı, baş amire yollanmaya çalışılan yasanın suna geldiği her şey de bu bahse konu bozulmaya bir başka örnektir. Toplumsal muhalefetin, o sırça köşklerden yapılan, değerlendirme, atfetme, biçimlendirme çabalarının dışında kalan Gezi Başkaldırısı sırasında enikonu görünür kılınmış itiraz hakkının üzerinin çizilmesinin, pandemi sürecinden bu yana sürekli olarak güncellenen yok sayma, inkar etme, örtbas ve dahası yalan bunlar diye geçiştirmelere maruz bırakılan hakikatlerin artık ismen dahi var ya da yok diye bildirimini imkansız kılacak bir yönelim temellendirilir. Gazeteciliği salt, muktedir ve saray takımının onadığı kesimlere ait, propaganda faaliyeti sanmalarının ol nihai temsili bir kere daha sabitlenmek istenir. İddia, olayların akıbeti, var edilmiş bütün kötülüğe dair itiraz / sorgu mümkünatsız kılınmaya çalışılır. İktidar pratiğinin güncelliği, makamların yirmi koca yılda aldığı görünüm, hemen hemen herhangi bir konuda ortalıkta sadece biz ve onlar ayrımından başkasını bırakmayan, buna rağmen muhalif kalemlerin de sözünü / sesini kesemeyen bir iktidar için canhıraş bir uğraşa dönüşür, yeni kanun. Bu kadar afaki bozulmanın var edildiği yerde, hakikate kim nasıl ulaşacaktır, ne ara sahiden de sansürün farkına varılıp, itiraz hakkı yüksek sesle dillendirilecektir, meraktayız. Bunca her şeyin zıvanadan çıktığı, her yaranın, her itirazın, hemen her durumda hayatın bizatihi ta kendisinin maniple edildiği, hakir görüldüğü, insanların eksik kılındığı bir zeminde ne olacaktır gidişat bu ileri demokrasi dahilinde meraktayız.
Ruken Tuncel'in Bianet'teki haberidir: Tiyatro Mencel'nin 31 Mayıs'ta sahneleyeceği "Hay Lo D��sa Tevlîhev Bû“ adlı tiyatro oyununun Tatvan Kaymakamlığı tarafından iptal edilmesi üzerine 21 dernek, kültür merkezi ve enstitü açıklama yaptı.
"Kürt dili ve kültürünün, Kürt halkının temel ortak paydası" olduğu belirtilen açıklamada, konser ve tiyatro oyunu gibi etkinliklerin iptallerine sunulan gerekçelerin "bahane" olduğu ifade edildi.
"Kürt halkı yasaklama ve saldırılarla dilinden vazgeçmeyecektir" denilen açıklama şöyle:
"Kürt diline yönelik yüzyıllardır devam eden sistematik düşmanlığın son dönemde tiyatro, konser ve etkinlik iptalleri şeklinde ivme kazandığını görmekteyiz. En son da dün, 27 Mayıs günü, Tatvan Kaymakamlığı tarafından Kürtçe bir tiyatro oyunu iptal edildi.
"İptallere yönelik öne sürülen gerekçelerin bahane olduğunun, asıl konunun Kürtlerin her yerde kendi diline ve kültürüne sahip çıkmasının yarattığı tedirginlik olduğunun farkındayız.
"Kürtçe her ne kadar resmi dil statüsünden mahrum bırakılmış olsa da ve her fırsatta doğrudan veya dolaylı olarak yasaklansa da ve insanlığın en asgari değerleri ayaklar altına alınıp sürekli saldırıya uğrasa da, her gün zenginleşmekte ve hak ettiği konuma daha fazla yaklaşmaktadır.
"15 Mayıs Kürt Dil Bayramında da tekrar görüldüğü gibi, Kürt dili ve kültürü Kürt halkının temel ortak paydasıdır ve hangi siyasi görüşe bağlı olursa olsun her Kürt aynı kaygılarla diline ve kültürüne sahip çıkmaktadır.
"Bu nedenle demokrasi ve eşitlikten yana olan, çok dilli ve çok kültürlü bir toplumun demokrasi ve eşitliğin temel gerekliliği olduğuna inanan herkesin ve her siyasi partinin bu yasaklama ve engellere karşı tavrını net olarak ortaya koyması gerekmektedir. Kürtlerin diline ve kültürüne saldıranlara ve tekçi zihniyete karşı ses çıkarmayanlar da Kürt halkı nezdinde bu saldırılara ortaktırlar.
"Dil ve kültürünü sahiplenme, Kürt halkının temel yasası ve en geniş paydasıdır. Devlet yıkıp devlet yaratan dünya savaşları dahi bu gerçekliği yok edememişken etkinlik iptaliyle Kürtçenin önüne set koymaya çalışmak müflis bir siyasetin son çırpınışlarıdır.
"Tüm bu yasaklama ve saldırılara karşı dilimizi her yerde konuşarak, her yerde anadilimiz Kürtçeyle şarkı söyleyip sanat icra ederek gerekli cevabı vereceğiz. Kürt halkı yasaklama ve saldırılarla dilinden vazgeçmeyecektir. Kürt dili ve kültürüne karşı yapılan bu yasaklamalara karşı hayatın her alanında dilimizi savunacağız."
İmzacı Kurumlar: Kürt Dili ve Kültürü Ağı, Mezopotamya Kültür Merkezi, Mezopotamya Dilleri ve Kültürlerini Araştırma Derneği (MED-DER) İstanbul Kürt Enstitüsü (Kürt Araştırmaları Derneği), Amed Kürt Enstitüsü, ARSİSA Dil, Kültür ve Sanat Araştırmaları Merkezi Derneği, Kürt Edebiyatçıları Derneği, ARİ-DER Dil be Kültür Araştırmaları Derneği, Birca Belek Derneği, AVESTA – Dil ve Kültür Araştırmaları Derneği, Ferat Dil ve Kültür Araştırmaları Derneği (FERAT-DER), Doğu Güneydoğu Dernekleri Platformu, Muş Dernekler Federasyonu, Şirvan Dernekler Federasyonu, Wan Dernekler Federasyonu, Iğdır Dernekler Federasyonu, Batman Dernekler Federasyonu, Elazığ Karakoçan Dernekler Federasyonu, İstanbul Patnoslular Platformu, Destar Dergisi, Ekoloji Derneği"
Bu ortak seslenişin var edildiği günlerde, suç işleri bakanı şu demeci verir: “Bugün herkes kendisini çok rahat ifade ediyor. Sadece ifade etmiyor, eşit vatandaşlık kavramı içinde bunu sağlamaya çalışıyor. Bugün Türkiye'nin 81 vilayetinde hiç kimse etnik kökeni, mezhebi dolayısıyla farklılaştırılmıyor. Bunu AKP kadrolarına borçluyuz!” Zaytung metni değil, yukarıdaki koca bir paragraf boyunca süre giden hengamenin ortasında bir biçimde zorbalıkla men edilmeye çalışılan Kürd sesi / sözünün kıyısında bu bildirim var ediliyor. Gram yalan söylendiği anlaşılmasın diye üstüne serpiştirilen milyonlarca yurttaş, eşitlik gibi kavramlar, yaparsa bunu hırt parti yapar gibi saptamalar maalesef görünen sabit sansürü aşmaya kafi gelmiyor. Yapılanların lafta değil doğrudan devamlılığı sağlama alınmak istenen bir düzen / biçim / yönlendirme olduğu her defasında bambaşka numunelik yasak icat olunarak var ediliyor. Bütünüyle dilin, vardığı eşikler, açtığı sınırlar ve bu toprakların kökünde yer bulana karşıtlık için her gün bir ucubelik makamdan çıka gelen tahayyüllerle hayat kuşatılıyor. Kürd sivil toplum kuruluşlarının var ettiği meram da buna karşı bir ses veriştir.
Bütünüyle döngü tamamlanmaya çalışılıyor. Birkaç hafta boyunca süre giden Aynur Doğan linç ettirme gayreti, konser vermesin çıkışının dibinde Mor ve ötesinin konserinde altı koca yıl sonra fark edilen içki yasağına bir dolu argümanla hayat hakkı sıradan olanın elinden gasp ediliyor. Misal kökenleri buraya ait olan, ailesinin geçmişindeki yarayı olur a sorgular diyerekten Kültür Bakanlığının desteklediği Başkent Kültür Yolu güncesinde sahne alması planlanan dünyaca ünlü keman virtüözlerinden Ara Malikian’ın konseri şıp diye iptal ediliyor. Sıradanlaştırılmış bir argüman kılınarak yasak hemşerimcilikle birlikte bir kere daha fabrika ayarlarına geri dönüşü, en olmadık icraatlar ile var ediyor bir ülke. Bu bahisler bir bozulmayı bildirmiyorsa her ne bildirecektir. Bozulmaya devam diyenin salt mecazi bir toplam değil gündelik yaşamın ta kendisi olduğu her müdahale ile biraz daha afaki kılınır. Cerahat güncellendikçe, dört bir yanı kuşatan tahakküm veçhelerine yenileri eklendikçe muktedir kendisine yeni ihtimaller var edebildiğini düşünür. Bozuk, bozulma, bozulan oradan başlayarak güncel kılınır. Bütünüyle memleket zapturapt altına alınabildikçe iktidar pratiğinin de soluk alması söz konusu edilir. Böyle bir toplam, bu kadar yalın bir cerahat sarmalının ortasında hakkaniyet yerle bir edilirken hangi gün iyi olabilir ki? Düşündüğümüz, tasalandığımız, müşterek bir yaşam hakkının toptan imhasını var edebilecek bir iktidar kliğinin eline rehineliğimizdir. Bozulan, bozuk kılınan, ezberden değil sahiden de bozgunlarla yol alan bir menzile alışıyor musunuz, emin misiniz! Düzen her defasında, yönetim katı hemen her faciada kendini kaçıp kurtarırken, binbir numara / riyayla yola devam ederken, bir fırsat yaratırken, sıradanın hali nice olacaktır bu bozulma halinin ortasında, düşünüyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Modernity and the Stateless: The Kurdish Question in Iran: v. 26 (Library of Modern Middle East Studies) – Abbas VALI v / Amazon
#meram#arzihal#durum tahayyülü#güncel#yıkım#yıldırı#süreğen yıkım#tahakküm etme#biyopolitika#çürüme#yıldırma#kürd özgürlük hareketi#sözcükler#kurmanci#neşe#anlam#anlık#birliktelik#müştereklerimiz#fenafillah#başka türkiye vardır#demokrasi101#ülke#quo vadis?#bozuk#çürümenin kitabı#kötülük sarmalı
0 notes
Photo
İnsan biraz düşünecek olsa iman nimetinden daha büyük bir nimetin olmadığını hemen anlar.Zira iman, insanın ebedî cehennem azabından kurtulmasına vesiledir.İman öyle bir nimettir ki, batıdan doğuya kadar bütün dünya malından, hükümdarlığından, saltanatından daha faydalı ve makbul, paha biçilmez nadide bir incidir.Âlemlerin Rabbi insana bu nimeti nasip ve ihsan ettiğinden dolayı hassasiyetle muhafaza edilmeli, elden çıkmaması için azami gayret gösterilmelidir.Zira imanla şereflenmeyen kimse Allah korusun küfür üzerine son nefesini verir.Böyle kişiye ne peygamberin ne de evliyanın şefaati fayda verir.Öyle ise, insan akılsız değilse imanına en ufak bir leke getirmemeli, onda herhangi bir noksanlığın meydana gelmemesine dikkat etmeli, aşkla ve şevkle korumalıdır.Salih amele devamla birlikte günahlardan ve Allah'ın emirlerine karşı gelmekten kaçınmakla imanını takviye etmelidir Zira insan imanını istikamet üzere kılmaya, kâmil hale getirmeye ancak taat ve ibadetle ulaşabilir.Allah dostları fenafillah makamına itikatlarının tam, imanlarının kâmil olması sebebiyle varmışlardır.
Sultan Seyda Muhammed Raşid El-Hüseynî Hazretleri
130 notes
·
View notes
Text
.Bilinçaltı Sofrası.
Kendim seçmediğim beate yazamadığım sözlerle
Onca direttiğim şeyin hiçbir suçu olmadığını bilmeden önce
Keşmekeşlerin birinde sona gitmeden yine ilk sola saparkene
Fenafillah geleceği yudumlarken boğazkere
Tekrarı yok denen herşeyle beraber şama giden bir lamanın üstünde
Kemancı tıngırdatsın bende kanunumu alayım elime
Pestilim cebimde kafamın içinde öyle inceden bi enstantane
1 note
·
View note
Note
Selamın Aleyküm. Arifler yolunun edeplerini okuyorum da aklıma takılan bir şey var. Devamlı rabıtada neden mürşid düşünülüyor sanki o bizi daima görüyormuş gibi yapılıyor? Daima gördüğünü düşünmek şirkse bu neden yapılıyor? Bir insanın bizi gördüğünü düşünmektense neden Allah’ın gördüğünü düşünmemiz söylenmemiş?
Ve Aleykümselam...
Zaten tasavvuftaki bütün terbiye metodları bahsettiğin İhsan halini (Sen Allah’ı göremesende Allah’ın seni gördüğünü bilmek) kazanmak içindir, sonra aradan çekilirler.
Büyük Veli Şah-ı Nakşibendi (k.s) Allah dostlarının işini şöyle özetlemiştir:”...Allah Teala’ya vasıl olan arifler, diğer insanlara Allah Teala’ya ulaşmada rehberlik ederler. Onlar bu yolun çocuklarını önce hakikat beşiğine yatırıp sıkıca bağlarlar. Vuslata kadar onları terbiye sütü ile beslerler. Cenab-ı Hakk’a vuslat hasıl olunca, özel bir şekilde bu takip ve terbiye işini keserler. Böylece müridlerini Allah Teala’nın huzurunda kabul görmüş, mahrem daireye girmiş biri yaparlar ve aradan çekilirler...”
Tasavvufta her şey adım adım, yavaş yavaş, terbiye terbiye, basamak basamak ilerler.
Müridin muhabbet sevgi basamaklarında; ilk sırada Fenafil Şeyh, sonra Fenafil Resul, sonra Fenafil Allah gelir. Bu makamlara geçişi de Mürşid belirler, takip eder....
Ulu arifler rabıtayı şöyle tarif etmişlerdir:
“Rabıta, müşahede makamına ulaşmış, ilahi huzurda kabul görmüş, Allah’ın nuru ve edebiyle süslenmiş kâmil bir mürşide kalbi bağlamaktan ibarettir. Çünkü kâmil mürşidin kalbi ilahi nur, feyiz, sevgi ve ilimler için bir merkez yapılmıştır. Ona yönelen ve sevgiyle bağlanan bir kalbe, oradan nur, feyiz, sevgi ve ilim akar. Bu kuvvetli kalp müridin zayıf kalbini besler.
Kendisine rabıta yapılacak mürşid, nefsini ıslah etmiş, huzur makamına ulaşmış, Allahu Teala’ya tam teslim olma hâlini elde etmiş ve en önemlisi insanları terbiye için görevlendirilmiş olmalıdır. İrşat izni ve ehliyeti olmayan kimseye yapılan rabıta, hem yapana hem de yapılana zarar verir.
Kısaca, kendisine rabıta yapılacak mürşid, Hz. Rasulullah’ın gerçek varisi, nazarları şifa, manevi tasarruf sahibi, icazetli bir kimse olmalıdır. İşte müridin böyle bir kâmil mürşide kalbini bağlayıp, huzurunda ve gıyabında onun sûret ve ruhaniyetini hayaline almaya, onu kendisi ile birlikte düşünerek, yanındayken takındığı tavrı, uzağında iken de sürdürmeye rabıta denir.
Rabıtanın aslı muhabbete dayanır. Muhabbet rabıtası, müridin mürşide olan ileri seviyede sevgisi ve edep ile gerçekleşir. Bu rabıtaya devam eden mürid, yavaş yavaş mürşidinin boyasına boyanır, onun hâlleri ile hâllenir, ahlakına bürünür, sevgisi ile tatlanır, güzelleşir ve kâmil bir insan olur. Çünkü muhabbet rabıtası seveni, sevilenin sıfatlarına sokar.
Bilinmelidir ki kulun tek başına mukarrebun makamına çıkması, yakin ve müşahede hâlini elde etmesi çok zordur. Bunun için bu güzel hâllere ulaşmak isteyen kimseye, o hâlleri elde etmiş, yolu bilen kâmil bir mürşid gereklidir. Böyle bir mürşidi bulan müridin, onun ruhaniyetini vasıta yapıp ilahi feyiz ve nurlarından bolca nasiplenmesi gerekir. Bunun en kısa yolu muhabbet rabıtasıdır. Müridin, mürşidinin huzurunda feyiz alması kolaydır. Huzurunda olduğu gibi gıyabında da edep ve feyiz alabilmesi için mürşidinin kalbine yönelerek onun sûretini çokça hayal etmesi lazımdır.
Rabıtada Hedef
Rabıtaya devam eden mürid, zamanla fenafillah makamına yükselir. Bu makam, ihsan mertebesi olup Yüce Allah’ı görüyormuş gibi O’na kulluk yapma makamıdır. Mürşid, bu makama ulaştırdığı müridini Allahu Teala’ya emanet eder, aradan çekilir. Artık rabıta, murakabeye döner.
Murakabe, kulun her an Allahu Teala’nın nazar ve kontrolü altında olduğunu kesin olarak bilmesi ve bunu hissetmesidir. Böylece kalbi uyanan ve bütün vücudu ile zikre geçen mürid, kainattaki bütün varlıkları tefekkür etme derecesini elde etmiş olur. Artık her şey onun için bir zikir sebebi olur.
Kâmil mürşid, ilahî sırların toplandığı bir mahâldir. ilahi sırlar ve nurlar, Resulullah (s.a.v) Efendimizden itibaren manevî verâset yoluyla kâmil mürşide ulaşır. Ondan da kendisine bağlanan müridine intikal eder. İşte rabıtanın en büyük kazancı, kalbi bu nur ile aydınlatmaktır.
Rabıta Yapmanın Faydaları
Rabıta ile elde edilecek iki önemli sonuç vardır. Birincisi zikir, ikincisi edeptir. Bir insan için en tehlikeli hastalıklar gaflet ve kibirdir. Rabıta, gafleti zikre, kibri tevazu ve edebe çevirir. Rabıtanın hedefi, devamlı Allahu Teala ile huzur hâlini elde etmektir. Bunun neticesi ise ihlas ve tevazudur.
Rabıta yoluyla kalbi desteklenen ve edeplenen mürid, her işinde sünnet üzere hareket etmeyi öğrenir. Allahu Teala’ya güzel kullukta başarılı olur.
Büyükler, edeb ve şartlarına uygun olarak yapılan bir rabıtanın müridi kemale erdirmek için yeterli olduğunu belirtmişlerdir. Rabıta sevginin çokluğuna göre güzel ve devamlı olur. Rabıtada hiç bir şey gözükmese ve hissedilmese bile, anlatıldığı adap üzere yapmaya devam etmelidir.
Mürid ihlasla yaptığı amellerini gösteriş veya kendini beğenmek sûretiyle kaybetmesin diye büyükler rabıtayı emretmişlerdir. Rabıtanın en önemli faydası müridi nefsinin terbiyesi ile kibir ve benlikten kurtarmaktır. Çünkü bir yönüyle de rabıta, şeytanın hücumlarına karşı büyüklerin rûhaniyetine sığınmak ve onlarla tehlikeden korunmaktır.
Rabıta yoluyla insan hayatını gönlündeki mürşidiyle paylaşmış olur. Kâmil mürşid, müridin gerçek dostudur, hak yolunda en güvenilir rehberidir. Onu her işinde önüne alan kimse hak ve hakikatten sapmaz. Mürşidin ruhaniyeti müridin sevgi ve ilgisine göre kendisine tasarruf ve yardım eder. Bu gönül beraberliği sayesinde mürid kibirden ve benlikten korunur, ihlası elde eder. Yaptığı hayırlı amelleri gözünde büyütmez, kendisini beğenmez, malı ile kibirlenmez, makam ve mevkiiyle övünmez, insanları küçük görmez. Yaptığı her ibadetin sonunda ve elde ettiği her nimetin önünde, rabıta ile nefisini muhasebeye çeker, kontrol eder. Buna devamlı rabıta hâli denir. Bu hâli elde etmeye çalışmalıdır. Bunu başaran kimse gerçekten büyük bir saadeti ele geçirmiş olur.
SEyyid Muhammed Saqi ELHÜSEYNİ
11 notes
·
View notes
Text
"Allah ile ünsiyetim olmasaydı şu insanların yakınımda durmayışları, birilerinin olmayışı bana çok koyardı. Allah'tan yalnız değiliz ; Rabbimiz var ki kimsenin yokluğu bize koymuyor..."
42 notes
·
View notes
Photo
#sufi #sözlük #sufisozluk #kelime #lügat #kitap #hergün #güzelkelimeler #müspetkelimeler #fenafillah
0 notes