#Tevazu
Explore tagged Tumblr posts
ruhurevan-tr · 29 days ago
Text
Tumblr media
İmam Malik rahimehullah dermiş ki:
"Bir adamın güzel şeyleri yiyip ailesini onlardan mahrum etmesi çirkin bir şeydir."
Allâh ömrünü ve zühdünü bizlere bağışlasın, Babamın şöyle nasîhat ettiğini biliyorum:
"Evi olan adam mecbûr olmadıkça dışarıda yemez, şayet yiyecek olursa aynısından evine de götürür. Ev ahâlisine almaya gücünün yetmediğini ise yalnız yemeyi vicdânı kabûl etmez."
23 notes · View notes
vuslat78 · 1 year ago
Text
Tumblr media
Dünyadaki en kötü şey sanmak.
İyi biri sanmak, sevildiğini sanmak,Doğru insan olduğunu sanmak. Sanmak insanı mahveder.
Sanmayın...!!!
56 notes · View notes
huzunluyol · 1 year ago
Text
Tevazunun kenarından geçmeyen insanlar,
tevazu dersi vermeye kalkınca.
Benim beyin yerinden zıplıyor...
20 notes · View notes
songofsoulss · 30 days ago
Text
Bugün okulumuzun reisi canım edebiyatçımdan o kadar anlamlı bir alıntı duydum ki sizde bilin istedim :
" Fazla tevazunun sonu vasat insandan nasihat dinlemektir . "
- İbn-i Haldun
bana bir tokat gibi çarptı belki sizlere de çarpmıştır .
6 notes · View notes
yakazakalb · 1 year ago
Text
Haddinden fazla tevazu kibirdendir.
14 notes · View notes
yurekbali · 2 years ago
Text
Tumblr media
Aynalar Pazarı - Şükrü Erbaş Cehalet bitti şükür! Bilgiyle bilgisizlik arasındaki o anlamsız ayrım kalktı! Artık herkes her şeyi biliyor. Artık herkes kendini şehvetle seviyor. Kaldıysa bir huzursuzluk, o da bilmeyenlerin bilenleri küçümsemesinden başka bir şey değil! Herkes bilgi zehirlenmesinden ölecek! İki söz arasında kir-çapak, aks��rık-tıksırık, toz-pas gibi sesler duyulsa da, herkesin siyasetten iklime, aşktan ölüme, hukuktan petrole, karıncalardan kutuplara... büyük düşünceleri var! Hatta şiir, müzik, resim... bilmek ne, hepsine kendi yüksek seviyelerinden sözler, sesler, renkler ekliyorlar. Öyle yüce gönüllü ki herkes, kimse dehasını esirgemiyor. Özel gazeteleri, televizyonları, sayfaları var! En az bir milyon fotoğrafını görmedikleri kimseyi önemsemiyorlar! Bazıları, “bu bir pornografi” dese de, onlara göre bu içtenlik. Hatta eşitlik. Dürüstlük. Belki biraz yalnızlıktan söz edilebilir ama dünyanın kendilerinden yapıldığını hemen görüyorlar. Yedi milyar yalnızlık olur mu hiç?.. Şükür cehalet bitti! Kimse okumuyor, herkes yazıyor. Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor.  Kimse susmuyor, herkes konuşuyor. Kimse çekilmiyor, herkes ortada. Kimse kederlenmiyor, herkes şenlik. Kimse yere bakmıyor, herkes gökyüzü. Kimse sevmiyor, herkes arzu ediyor. Kimse gözyaşı değil, herkes küfür. Kimse eşik değil, herkes ufukların ötesi. Kimse gölge değil, herkes ışık. Tevazu bitti. İncelik bitti. Hatıra bitti. Gönül bitti. Şarkı bitti. Bir aynalar pazarı ki, yaşıyoruz işte... - Şükrü Erbaş, Aynalar Pazarı (Kuş Uçar Kanat Ağlar) - Görsel: Volkan Yiğit (Şükrü Erbaş)
22 notes · View notes
karagozkuyumculuk · 22 days ago
Text
0 notes
turkcenedir · 9 months ago
Text
Tumblr media
Tevazu Ne Demek
Alçak gönüllülük.
0 notes
hiclerordusu · 1 year ago
Text
Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var!
1 note · View note
dipnotski · 1 year ago
Text
Daryl R. Van Tongeren – Tevazu (2023)
Tevazu kendimize, başkalarına ve bizi çevreleyen dünyaya, onu olduğu gibi algılamamızı sağlayacak şekilde yaklaşmanın yoludur. Bilimsel araştırmalar göstermiştir ki tevazu insan ilişkilerini güçlendirmeye, iş hayatında ilerlemeye ve toplumu daha iyi bir noktaya taşımaya katkı sağlar. Yadsınamaz bir güce sahiptir ve dönüştürücüdür. Bugün artık modern bilimin kadim bilgeliği onadığı noktadayız:…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ruhurevan-tr · 2 months ago
Text
Tumblr media
Öyle bir sessiz kalacağız ki, kendimiz bile varlığımızı ara sıra unutur olacağız.
Size vasiyetimdir, ey oğlum! Daima isminiz az söylensin.
Hacı Bektaş-ı Velî
Ölülere dua edilirken "ismi unutulmuş" ifadesi geçer, bu ifade öyle muazzam bir ifadedir ki, hayattayken bu ifadenin gölgesi kadar bile bunu başarabilen ne bahtiyar kuldur...
Nitekim Hz. Ali (r.a) şöyle buyurmuştur.
Ahirzamanda bir mümin, halk arasında adını unutturmadıkça rahat etmeyecektir.
20 notes · View notes
caginmumineleri · 2 years ago
Text
Tumblr media
Ahsen Beyza hocamızla "İslâmi Kavramlar: Tevhid" konusunu işledik katılanlardan ve hocamızdan Allah razı olsun.
2. hafta derslerimiz Pazartesi günü başlayacak inşallah. Katılmak isteyen hanım kardeşlerimiz DM'den bizimle iletişim geçebilir. 🌸
0 notes
vuslat78 · 11 days ago
Text
Tumblr media
Tevâzu, baş eğmek değil,,,
Gönül eğmektir..!
Ummadan, incitmeden,
Yük olmadan yol almaktır bilin istedim ..
12 notes · View notes
belkidebirharfimben · 2 years ago
Text
Onu gösteremediğin yerde sen de görünme!
“Belki de ün tutkunuz ölüm korkusudur?” Bertolt Brecht’ten Öyküler kitabından.
Bir ‘arada kalmışlığımız’ var arkadaşım. Hiç geçmiyor. Başımızdan hiç gitmiyor. Nedir? Belki şöyledir: İnsan, içinde bir yerde ‘asıl’ olmadığını, ‘başkasının varetmesiyle’ ve ‘işaret etmek için’ varolduğunu seziyor. Bu sezgi uyandırıcılığıyla bir saklanma hissi doğuruyor. Sığınıyor. Kendiliğinden sığınıyor. Kendinden sığınıyor. Bir çeşit detaylaşma temayülüyle. Tevazuyla. İsim olmaktan soyunarak. ‘Gülüm görünsün’ diye sıradanlaşan diken gibi. Baharın sinemasına perdelik eden boz toprak gibi. Herhangiliğini sarınıyor. Çünkü tezahürü bu makamda bir işgal. Fontun ziyade dikkat çekmesi manaya tecavüzdür. Bütün tasarımcılar bilir bunu. Gösteren görünenden fazla görünmemelidir. Dolayısıyla gösterenin hilkatten hakkı mana-i harfîdir. Odak değil detaydır.
Kendi varlığından varedenin varlığına sığınması lazım. Hayat da böyle başlıyor zaten. Yuvası olmayanın kabuğu var. Kabuğundan çıkanın yuvası var. Aksi tehlike. Aksi düzenin reddettiği. Aksi yaratılışa muhalefet. Aksi işgal. Bu işgale hakkı olmadığını hissediyor insan. Kimi yerlerde dokunacak gibi oluyor. Evet. Fazla sevilmek rahatsız ediyor. Fazla övülmek rahatsız ediyor. Buradan besleniyor utangaçlık ayrıca. Hayâ bunun ahlakı. Hayrı gizli yapmak da öyle. Görünmenin işgalinden/şehvetinden kurtarmak göstereni. İhlas da bu değil mi? Ne biliyorsun: Asosyal dedikleri de belki bunun izinde. Fakat o da bu sezginin ifratında. Nihayetinde pekçok hissimiz fıtrî sezişlerin gölgesinde rengini buluyor arkadaşım. Herşeyin ifratı var, tefriti var, istikameti var. Ama hep var.
Bir de bazı açılardan sınırsızlığını hissederek o sınırsızlığın sonuna kadar koşmayı arzulayan diğer bir yanımız var. Yani ki, mürşidimin ifadesiyle, “İnsan gerçi cahil, zulmetli birşeydir, amma öyle bir istidadı vardır ki, âleme bir enmuzeç ve bir nümune olmaya liyâkatı vardır. Hem o insanda öyle bir emânet vedia bırakılmıştır ki, onunla gizli defineyi bulur, açar. Hem o insandaki kuvvetler tahdit edilmeyerek mutlak bırakılmıştır.” Mutlak bırakılmak ne demek? Varolmak baştan çıkarıcıdır. Bir kez varolan hep varolmak ister. Bir kez varolan daha çok varolmak ister. Hep varolmayı istemesi kuvve-i gadabiyeye bakar. Zararlardan sakınır. Varlığına tehdit istemez. Daha çok varolmayı istemesi kuvve-i şeheviyeye bakar. Menfaatlerine saldırır. Alabileceğinden alıkonulsun arzulamaz. Erenlerin de dediği gibi: Ruh bedene nefisle âşık kılınmıştır. el-Halık ismi varlık sahnesine çıkışımıza bakıyorsa el-Kayyum ismi de o varlığın devamını arzulamıza bakıyor.
Ve dahi arkadaşım, insan, Allah’ın her ismine aç yaratılmıştır. Esmaü’l-Hüsna’nın herbirisinin bizde bin rızkı vardır. Aleyhissalatuvesselamın buyurduğu gibi tıpkı: “Fakirliğimiz fahrımızdır.” Çünkü bilmemizdir. Allah’ı sezmemizdir. Hikmet aklımızı doyurur, cemal gözümüzü, rahmet gönlümüzü. Herbir yarımlığımız o yarımlığı giderecek tecellileri arzular. Devamı kadar arttırılışı da varlığa dairdir. Halbuki ‘daha çok olmak’ ruhun lügatinde nefisten başka tarif edilmiştir. Daha çok varolmak, bedensel/maddî zeminde daha çoğuna sahiplik ve daha uzun süre varolmakla karıştırılır nefis tarafından. Doğrusu aksidir: Ne kadar çoğuna sahip olursan o kadar azı senin olur. Ne kadar çok diken tutarsan o kadar çok yara sahibi olursun. Eksilirsin. Azalırsın. Çünkü “Vücudunda adem, ademinde vücudu vardır.” Yahut “Zevâl-i elem lezzet olduğu gibi, zevâl-i lezzet dahi elemdir.”
Senin sahipliğin yalan. Ancak şahitliğin hakikattir. Elinden gidiyorsa, engel olamıyorsan, senin olamaz. Arızî olan aslolandan faniliğiyle ayrılır. Şahitliğinse senden gitmez. Sahicidir. Fakat şahitler de yalnız emanetçidir. Arkadaşım, hatırlarsın,  Âdem aleyhisselam ve Havva annemizin İblis tarafından “Ancak bu yasak meyveyi yerseniz cennette sonsuza dek kalırsınız!” diyerek kandırıldığı anlatılır. Demek varolma arzumuz şeytanî kancaya en kolay gelen ağzımız. Eyvah. Hem de sahi. Kabil de Habil’i elindeki ‘daha güzele’ sahip olmak için şehit etmemiş miydi?
Yapıtaşımız bu bizim. Öyle anlaşılıyor. ‘Ol’ denilen bu lütûftan vazgeçemiyor. Varolan hep varolmak istiyor. Varolan daha çok varolmak istiyor. İmtihansa bu varlığı nerede aradığımızda ilgili. Mana-i ismîde mi? Mana-i harfîde mi? Parça mı olacağız, bütün mü? Detay mı kalacağız, asıl mı? Demek ki, Allah’ın varettiği, o varedişin lezzetinden sarhoş olmuştur, aksini düşünemez artık. (Bizi sarhoş edene sonsuz şükürler olsun.) Aşk-ı beka dediğimiz şey de biraz bu. İşte bu varolma arzusunun ifratını biz ‘görünme arzusu’ veya ‘tüketme arzusu’ ile müşahade ediyoruz. Görünerek sanki daha çok varoluyoruz. Başkalarının gözlerinde de ‘ol’uyoruz. Anlarını çalıyoruz. Ve tüketerek de varlığı kendimize katıyoruz. Yiyoruz. Sarıyoruz. Hapsediyoruz. Hakikatteyse israf ediyoruz.  
Kibir bir parçası. Şöhret diğer yanı. İsraf arka kapısı. Gevezelik bile bundan besleniyor. Arsızlık da yine bundan. Daha çok varolma isteğimizin, işgal hareketimizin, farklı kuvvelerden kaynaklı duygularla-hislerle farklı suretlerle/renklerde karşımıza çıkması hepsi. Yemekte-içmekte sanırsan varlığını obez olursun. Konuşmakta sanrılarsan geveze. Şehvetten umarsan sapık. İsraf da kibir de aynı derecede işgal hareketleridir. Kibir ‘sen’le israf ‘seninle’ yapılan bir işgaldir yani.
İmtihanın konusu sanki bu: ‘Ol’makla baştan çıkmışız-çıkmamışız. Varolma, görünme, tüketme, tanışma arzuları içinde bir denge arıyoruz. İstikametimiz, Bediüzzaman’ın Kur’an tilmizini tarif için kullandığı şu cümlede gülümsüyor: “Nihayet izzet içinde nihayet tevazuu cem ediyor.” Bir cem makamı var ki yakalamak gerek. İfratını çok gördük Firavun’la, Nemrut’la, Hitler’le, Stalin’le, M.K.’yle... Veya daha çok görünmek adına girmedikleri rezillik kalmayan şöhretperestlerle.
Tefritine de şahit olduk. O da bir hastalık. O da bir sapma. Yaratılışına-Yaratana güvenememe. Mesela: İntihar ile varlığından kaçmak. Mesela: Depresyonla varlığından utanmak. Mesela: İzzetsizlikle kula kulluk eder derekelere düşmek. Allah’ın varettiği, varlığını büsbütün sakladığı zaman da mutlu olamıyor, haddinden fazla göründüğünde de. ‘Tahdis-i nimet’ dengemiz bizim. Hem tefekkürle mükellefiz hem de tebliğle. Bahtımızda ‘bilmek’ kadar ‘ilancılık’ da var.
“Hayâ imandandır!” buyuruyor Allah Resulü aleyhissalatuvesselam. Elbette saklanmak Şems-i Ezelî’nin varlığını ilan makamında en doğru harekettir. İnsan içindeki rububiyet iddialarına karşı ne kadar saklansa yeridir. Ama izzet, yani Şems-i Ezelî’yi görmeyen örtücü/kâfir, karartıcı/zalim gözlere “Onu görmüyorsan, beni gör, şahitliğimi işit!” demek, bu da imanın bir cüzü, imtihanın bir parçasıdır. Bitirirken, kendim için dilediğimi sana da dilerim, arkadaşım. Ne önceki ne öteki. Ne ifrat ne tefrit. Makam-ı cemde hem izzet hem tevazu lazım bize. Hayalimizi şöyle özetleyebilirim: Onu göstermek için görün. Görünebildiğin kadar görün. Onu gösteremediğin yerde sen de görünme. Ayna olurken varolmakta bir sıkıntı yok. Fakat perdeliğe başladığında ‘kâfir/örten’ sen oluyorsun.
0 notes
photographss-world · 20 days ago
Text
Tumblr media
Kalbine yenilmek deyince aklıma kalp krizi değil de ,
Hep güzel şeyler geliyor :
Merhamet / İyilik / Kanaat / Tevazu / Hak ve Hakkaniyet
Bir de dilek :
Kalb❤iniz bütün olsun
İbrahim Tenekeci..
396 notes · View notes
yakazakalb · 11 months ago
Text
Bir gün Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh-’a iki kişi selâm vererek;
“–Sen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sahâbîsi misin?” diye sormuşlardı.
O da mahviyetle;
“–Bilmiyorum.” dedi. Gelenler, acaba yanlış birine mi geldik diye tereddüt ettiler.
Selman -radıyallâhu anh- sözlerindeki sırrı şöyle açıkladı:
“–Ben Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i gördüm, O’nun meclisinde bulundum. Ancak Allah Rasûlü’nün asıl sahâbîsi, O’nunla birlikte cennete girebilen kişidir.” (Heysemî, VIII, 40-41; Zehebî, Siyer, I, 549)
17 notes · View notes