#ekonomik zorluklar
Explore tagged Tumblr posts
alaturkaamerika · 18 days ago
Text
Red Robin, Finansal Kriz Nedeniyle 70 Şubesini Kapatmayı Planlıyor!
🚨 Popüler restoran zinciri Red Robin, finansal sıkıntılarla boğuşuyor!📌 Şirket, operasyonlarını yeniden yapılandırmak için 70 şubesini kapatmayı değerlendiriyor.📌 Red Robin, müşteri deneyimini iyileştirse de mali tablolar hala zorluklarla dolu! Red Robin, 70 Lokasyonu Kapatmayı Planlıyor! ABD’nin ünlü restoran zinciri Red Robin, 2024 yılı mali çeyreğinde 32,4 milyon dolar zarar ettiğini açıkladı.…
0 notes
lefkosahaberleri · 1 month ago
Text
TÜSİAD Genel Kurulu'nda Orhan Turan'ın Ekonomi ve Hukuk Üzerine Değerlendirmeleri
New Post has been published on https://lefkosa.com.tr/tusiad-genel-kurulunda-orhan-turanin-ekonomi-ve-hukuk-uzerine-degerlendirmeleri-43137/
TÜSİAD Genel Kurulu'nda Orhan Turan'ın Ekonomi ve Hukuk Üzerine Değerlendirmeleri
Tumblr media
TÜSİAD Genel Kurulu’nda Orhan Turan, ekonomi ve hukuk üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’nin ekonomik durumu, hukukun üstünlüğü ve geleceğe yönelik stratejiler hakkında kapsamlı bir bakış açısı sunuyor.
https://lefkosa.com.tr/tusiad-genel-kurulunda-orhan-turanin-ekonomi-ve-hukuk-uzerine-degerlendirmeleri-43137/ --------
0 notes
alittlefurtheroutoftheway · 2 months ago
Text
CHP Milletvekili Hasan Öztürk, Pazarda Emeklilerin Sorunlarını Dinledi
CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk, Pazarda Emeklilerin Sorunlarını Dinledi Zehra Değirmenci/Sibel Kahraman (BURSA) – En düşük emekli maaşına yapılan zam farkı ile pazar alışverişine çıkan CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk, hem pazarcıların hem de vatandaşların dertlerine ortak oldu. Pazar alışverişi yapan bir vatandaş, “Bizim paranın yarısını alsın, çok verdi. Böyle bir şey olur mu? Çoluğu…
0 notes
qulden · 4 months ago
Text
Paranın gün geçtikçe değerini kaybettiği bu günlerde bizim sıfırlar ile mücadelemizi anlatan güzel bir video. Bol paralı günlere 🙏
1 note · View note
borcumvarmi · 1 year ago
Text
Enflasyonun Tüketici Davranışları Üzerindeki Etkisi Günümüzde, tüketici davranışları üzerinde bir dizi etken bulunmaktadır ve ekonomik faktörler bu etkenlerin en önemlilerinden biridir. Pahalılık, tüketicilerin harcama alışkanlıklarını, tercihlerini ve genel davranışlarını derinden etkileyen bir faktördür. Bu makalede, pahalılık ile değişen tüketici davranışlarına odaklanılacak ve bu etkileşimin günümüz ekonomik koşullarında nasıl evrildiği incelenecektir. https://www.borcumvarmi.com/pahalilik-ile-degisen-tuketici-davranislari-ekonomik-zorluklarin-izleri_3171.htm
Tumblr media
0 notes
tibbivearomatikbitkiler · 1 year ago
Text
<b>Şehirden Köye Kaçış:</b> Köyde ilk kış, koliler, çamur ve tarla
Şehirden Köye Kaçış: Köyde ilk kış, koliler, çamur ve tarla
#AronyaDikimi, #ÇamurSorunları, #KöyYaşamıZorlukları, #KöydeÇevreDüzenleme, #KöydeKar, #KöydeSosyalYaşam, #KöydeTarımDeneyimi, #KöydeYaşam, #KöydekiAltyapı, #KöydekiEkonomikZorluklar, #KöydekiGünlükIşler, #KöydekiHayvanlar, #KöydekiIklimEtkisi, #KöydekiKomşulukIlişkileri, #KöydekiMevsimselDeğişimler, #KöydekiPazarGünleri, #KöyeYerleşmeSüreci, #PolikültürTarım, #SalepYetiştiriciliği, #TıbbiBitkiler https://is.gd/GJZPXZ https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-koyde-ilk-kis-koliler-camur-ve-tarla/
Şehirden Köye Kaçış: Köyde ilk kış, koliler, çamur ve tarla bölüm 2’ye hoş geldiniz. Herkese merhabalar ben Selin,
Bir önceki podcastte köye yerleşme kararını nasıl verdiğimizden ve genel aşamalarımızdan bahsetmiştim sizlere. Bugün ise biraz daha köyümüzün genel özellikleri ve biz köyde neler yapıyoruz bunlardan bahsetmek istiyorum. Spotify üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.

Youtube üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
youtube
Köye yerleştikten sonra önceliklerimiz evin ve  evin çevresinin düzenlemesiydi. Ancak yeni yıla 4 gün kaldığı için açılmayan kolilerden benim ilk görevim kızımı mutlu etmek için yılbaşı ağacını bulmaktı. Ortalık yangın yeri her yerde koliler, yerleşmeyen eşyalar ama yılbaşı ağacımız tamdı 🙂 bu bizim evdeki en çok güldüğümüz ilk anımızdır. Bir yandan köydeki komşularımızla tanışalım, bir yandan ilçeye inip markete gidip gelme düzenini oturtmaya çalışıyoruz.10 Km de olsa ilçe merkezine her gün gidip gelmek hem fark ettirmeden günümüzden 2-3 saati alıyor hem de maddi olarak dikkat etmek gerekiyordu. Yıllardır alışmışız market evin altında, son yıllarda online marketler 1 parça bile unutsanız hemen çıkıp alıp geliyorsunuz. Burada unutma lüksünüz pek yok özellikle demirbaş ihtiyaçları.
Ocak ayı itibariyle çevre düzenlemesine ufak ufak başlandı ancak hava şartları bizi bu konuda oldukça zorladı. Yıllardır İzmir iklimine alışkın olduğumuzdan aşırı soğuk hava ve dehşet bir rüzgar var. Beni instagram üzerinden takip edenler bilir.  Evimizin tam manzarası karşı dağda sırayla dizilmiş rüzgar gülleri var. Arsa alım sürecinde, ay ne güzel manzara derdik sonradan aydınlandık. 🙂
Bölge aşırı rüzgar aldığından bu şekilde konumlandırmışlar rüzgar güllerini. Ben böyle bir rüzgarı hiç bir zaman yaşamamıştım. Öyle bir rüzgar ki takılmayan klima motorumuzu merdivenden aşağı atar kıvamda öyle düşünün.. Haliyle çevre düzenlemesi için sakin günleri bekledik. Havanın eksiye düştüğü zamanlarda kar görmemiş masum İzmirliler olarak sokak lambasının yansıyan ışığına bakardım sürekli havada toz uçuşsa kar yağıyor koşun diye herkesi ayağa kaldırırdım.
Şubat ayında  yoğun rüzgar ile beraber kar yağışı şiddetli bir şekilde başladı. Arka bahçe tellerini sıfırlayacak kadar kar yağdı. Eşim Sakaryalı, onlar yıllardır karla tanışık ancak o bile bu tarz bir kar görmediğini söyledi. Rüzgar bir yerden alıp bir yere fırlatıyor karları bazı alanlarda kar yok bazı yerlerde tepeler şeklinde ve aşırı sert bir kar var öyle ki  kardan adam yapamadık :)))
Normalde köylüler kardan yolların kapandığını 1 ay karın kalkmadığını falan söylediler bize ancak 10 gün içinde kar kalktı, herkes şaşkındı sanırım iklim değişikliğini yoğun bir şekilde hissettiğimiz bir kış oldu burada sağ olsun ekipler gelip biriken yerlerdeki karları kaldırdılar. Sadece tarlaya gidilen yolu açmıyorlarmış çünkü rüzgar oraya çok fazla kar yığıyor siz açıyorsunuz arkanızı dönüyorsunuz yine yığınlar. Öyle ki eşimle babam sabah hayvanlarımıza bakmak için normal açık yoldan gittiği tarlaya akşam kazma kürek yol açarak dönmek zorunda kaldılar.
Bizim köyde en alışkın olmadığımız durum çamurdu. Her yer toprak yol köyün iç kısımlarında kilit taş döşeli ama oralarda bile yolda çökmeler olmuş çamur yine de var. Özellikle bizim ev etrafı ve yollarımız hep toprak ve her yağmurda yoğun bir çamur çizmesiz gezmenize imkan yok. Kar sonrası çamuru söylemiyorum bile.
Şehirde iken doğumdan önce kurumsal bir firmada çalışıyordum. Doğum sonrası ayrıldım. Eşimde aynı şekilde köye yerleşme sürecine girildikten sonra kurumsal işinden ayrıldı. Gelelim köyde bizim neler yaptığımıza ve yapmayı planladığımıza, bizim zaten İzmir’de tavuk ve köpeklerimiz vardı. Öncelik tarlaya onlar için kümesler ve köpeklere kulübeler yapıldı. Hatta bunlar biz yerleşmeden inşaat aşamasındayken yapılmaya başlandı ve tamamlandı.
Kış ekim dönemini geldiğimiz ay itibariyle kaçırdık. O yüzden bir şey ekilmedi hemen tarlaya. Sağ olsunlar köyden komşularımız kış boyunca bizi sarımsaksız, soğansız hiç bırakmadı. Ispanağımızda oldukça boldu. Artık ıspanaklardan gözlemeler, yemekler, ıspanak kavurmaları neler neler yapıldı. Topraktan çıkıp hemen bize geliyordu ıspanaklar hatta şehirde aldığımız kadarda çamurlu değildi enteresan bir şekilde.
Dağ köyünde olduğumuzdan domuz, çakal çeşit çeşit yaban hayvanın olduğu bir bölgedeyiz. Ne ekelim dikelime karar  vermeden önce tarladaki ürünlerimizi nasıl koruruz kısmını düşünmeye başladık. Elektrikli çitlere baktık. Baya bir video izledik.  Bu sistem, bir elektrik akımı taşıyan tel veya kablodan oluşuyor. Yabani hayvanlar, bu tel veya kabloya dokundukları zaman yüksek yükte elektrik çarpar ve bu da onları tarladan uzak tutar. Ancak bu hayati bir tehdit oluşturmayan bir çarpma. Bu sistemin artılarını eksiklerini incelerken domuz yıkıp geçer dediler. Tekrar  telle çevirmeyi araştırmaya başladık. İlçemiz zaten küçük bir kaç tel çekimi yapan yerle görüştük fiyat aldık. Neredeyse tarlanın yarı fiyatına denk gelen fiyatlar aldık. 2-3 günde değişen fiyatlardan hemen karar vermemiz gerekiyordu. Hızlıca karar verdik 1 hafta içinde çevrildi.
Araştırmalarımız sonucu neler yapacağımız şekillendi. Köye yerleşip etrafta dolaşırken çok fazla böğürtlen olduğunu farkettik.. Böğürtlen, kuşburnu, güvem eriği, alıç ve bu bitkilerin hepsinin ortak noktası gülgiller familyasından oluşuydu. Aslında aronyaya karar vermemizde bu şekilde hızlandı. Bulunduğunuz bölgenin doğal ikliminde en çok ne yetişiyorsa aynı familyadan bitki yetiştirmeniz daha sağlıklı olur.
Üzülerek söylüyorum ki son yılların popüler ürünü aronya dikmeye karar verdik. Aronya dediğimizde işin içinde olanlar sizde mi ya der gibi bakıyor ancak planlardan bahsedince bir iç rahatlaması geliyor. Çevreden çok fazla duymaya başladık işte 60 dönümde 80 dönümde aronya ekiliyor. Bu iş lavanta işine döndü dedim kendimce lavanta popülerdi herkes lavanta dikti. Şimdide aynısı aronya için başlıyor bence. Ancak benim zaten 4 dönüme yakın bir yerim var ve tek ürünle gitmek istemiyorum.
250 kök kadar aronya, denemelik biraz salep ve tıbbi ve aromatik bitkiler çeşitleriyle devam etmek istedik. Aronya hakkında size kısa bir bilgi vermek isterim. Çok kafa karışıklığı var bu konuda. Aronya meyvesini gösterdiğinizde çoğu kişi işte bizdeki it üzümü bu bizim dağda var bu falancanın bahçesindeki değil mi gibi tepkiler veriyor.
En yüksek antioksidan oranı ile bilenen yaban mersinidir bunu aksine, araştırmalar, aronya meyvelerinin, yaban mersini meyvelerine göre yaklaşık 15 kat daha fazla antioksidan içerdiğini gösteriyor. Aronya meyveleri, özellikle antosiyanin adı verilen bir antioksidan türünden zengindir. Antosiyaninler, güçlü anti-inflamatuar özelliklere sahiptir.
Aronya, Kuzey Amerika’ya özgü bir çalı türüdür. Üzümsü meyveleri, zengin antioksidan içeriği ile bilinir. Aronya meyveleri, siyah renkli, küçük ve yuvarlaktır. Tadı ekşidir ve taze olarak tüketilebildiği gibi, kurutulmuş, reçel, marmelat, meyve suyu, şurup ve liköre de dönüştürülebilir.
Dediğim gibi biz daha çok her şeyden biraz biraz toprağı yormadan, zehirlemeden, mono kültür değil de polikültür olarak gitmeyi hedefliyoruz. Polikültür aynı arazide birden fazla tarım ürününün yetiştirildiği tarımsal üretim sistemini ifade eder. Polikültür, genellikle sürdürülebilirlik ve çevresel faydaları nedeniyle tercih edilir.
Salep ise yine son yıllarda bence bu youtube kaynaklı ilgi arttı. Dönümde şu kadar para bırakıyor bu kadar para bırakıyor salebin bakımı kolay gibi efsanelerden dolayı. Ancak işin iç yüzü gene işin içine girmediğiniz zaman bilinecek gibi değil. Ekimi, bakımı, yabancı ot mücadelesi ilgi ve zaman isteyen bir şey.
Salep yetiştiriciliği hakkında bilmeniz gereken ilk ve en önemli bilgi, salep bitkisinin koruma altında olan endemik bir tür olduğudur. Bu nedenle çalışmalara başlamadan önce il-ilçe tarım müdürlüklerinden izin alınması gerekiyor. Biz haziran gibi yumrularımızı aldık. Ancak ilçe tarımdan çiftçi kayıt sistemine dahil olduktan sonra dikimini eylül itibariyle yaptık.
Özellikle yabancı ot mücadelesi sadece salep için değil her yetiştirdiğiniz bitkide sorun bizim mücadelemiz zehirle değil tek tek elle ve o yabancı otlar zamanında müdahale etmediğinizde çok fazla kökleniyor, haliyle sökmesi zorluyor.
Tıbbi ve aromatik bitkilerde ise istediğim çeşitlerden kendimiz çoğaltarak gidiyoruz. Tıbbi ve aromatik bitkilerde fide yetiştirmek için sera kurmak amacımız. Ancak kış aylarında gelen şiddetli rüzgarlar bizim bu fikrimizi sorgulamamıza sebep oluyor ara ara. Köyde 1 yılımız dolmak üzere o yüzden daha iyi neler yapabileceğimizi, yada nelerde daha başarılı olabileceğimizi tahmin edebiliyoruz. İmkanlarımızı yada imkansızlıklarımızı biliyoruz. Bir sonraki podcastte köydeki imkansızlıklarından bahsetmek istiyorum yerleşmeyi düşünen, yada hep mi hayatınız çiçek diyenlere ithafen olumsuzluklardan bahsetmek istiyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim diğer podcastlerimden haberdar olmanız için beni takibe almayı unutmayın.
0 notes
celp21 · 1 month ago
Text
ASKER KOLİSİ
Tumblr media
Askerlik, her Türk gencinin hayatında önemli bir dönüm noktasıdır ve bu süreci kolaylaştırmak için uygun hazırlık yapmak büyük bir önem taşır. Askerkolisi.com, askere gidecek olan bireyler için özel olarak tasarlanmış asker paketleri ile bu süreci daha konforlu hale getiriyor. Geniş ürün yelpazesi ile hem bedelli askerlik yapanlar hem de normal askerlik görevini yerine getirenler için ihtiyaca yönelik çözümler sunuyor.
Asker paketi
Asker paketi, askere gidecek olanların ihtiyaç duyduğu en önemli ürünleri bir arada sunarak, onların bu yeni ve zorlu süreçte rahat etmelerini sağlar. Askerliğin getirdiği zorluklar göz önünde bulundurulduğunda, doğru ve kaliteli ürünlerin seçilmesi oldukça kritik bir öneme sahiptir. Asker kolisi, sağlam yapısı ve pratik içeriği ile en çok tercih edilen seçeneklerden biridir.
Bu paketler içerisinde yeralan Asker iç çamaşırları, konforlu ve kaliteli malzemelerden üretilerek, askerlik süresince maksimum kullanım rahatlığı sağlar. Ayrıca, bedelli askerlik hizmetini tercih edenler için Bedelli asker paketi de özel olarak tasarlanmıştır. Bu paketlerin içerikleri, askerlerin ihtiyaçlarına göre özenle hazırlanarak, her türlü günlük hayatlarında onlara yardımcı olmayı hedefler.
Unutmayın, askere hazırlık sürecinde doğru ürünleri seçmek, hem psikolojik hem de fiziksel açıdan önemli bir fark yaratır. Kaliteli bir asker paketi ile hem kendinizi güvende hissedebilir hem de askerliğin tadını çıkarabilirsiniz. Şimdi hemen askerkolisi.com adresinden siparişinizi verin ve bu süreci kolaylaştırın!
Bedelli asker paketi
Bedelli askerlik, gençler için hem bir yükümlülükten kurtulma hem de taze bir başlangıç yapma fırsatı sunar. Ancak, bu süreçte her ayrıntının önemi büyüktür. İşte tam da bu noktada, bedelli asker paketi devreye giriyor. Askerliğinizi yaparken ihtiyaç duyacağınız her şeyi titizlikle seçilmiş bu paket içinde bulacaksınız.
Bedelli asker paketi, askerlik süreci boyunca konforunuzu artırmayı hedefler. Paket içeriği, yüksek kaliteli asker kolisi ürünleri ile hazırlanarak, sizin ihtiyaçlarınızı karşılayacak şekilde dizayn edilmiştir. Bu sayede, askerlik döneminiz boyunca hem rahat hem de huzurlu bir deneyim yaşamış olursunuz.
Bedelli asker paketi ile ilgili en dikkat çekici noktalar şunlardır:
Özenle Seçilmiş Ürünler: İçeriğinde yer alan tüm ürünler, askerlik sürecindeki gereksinimlerinizi karşılamak üzere özel olarak seçilmektedir.
Kolay Taşıma: Paket detaylı bir yapı ile organize edilmiş olup, taşıması son derece kolaydır. Bu, ihtiyaç duyduğunuz her şeyi yanınıza almanızı sağlar.
Ekonomik Fiyat: Tüm bu avantajlı ürünleri uygun fiyatlarla sunarak, hem bütçenizi korur hem de kaliteli bir deneyim yaşamanıza olanak tanır.
Bedelli asker paketi ile askerlik döneminizde hem konforlu hem de sağlıklı bir süreç geçirmenizi sağlıyoruz. Sizin ve sevdiklerinizin ihtiyaçlarına yönelik mükemmel bir seçenek sunmak için buradayız. Asker iç çamaşır gibi temel giysi ihtiyaçlarınızı da düşünerek hazırlanan bu paketi kaçırmayın! Hemen sipariş verin ve askerlik sürecinin tadını çıkarın.
Asker kolisi
Asker kolisi, asker adaylarının ihtiyaç duyduğu en önemli malzemeleri bir araya getirerek, onların temel gereksinimlerini karşılama amacı taşır. Özellikle yeni başlayanlar için tasarlanmış bu paketler, hem pratik hem de bütçe dostu seçenekler sunarak, askerlik sürecini daha kolay hale getirir.
İçerisinde yer alan ürünler, asker adaylarının günlük yaşamlarında kullanabilecekleri hijyenik ve kaliteli seçeneklerden oluşur. Asker iç çamaşırları, kişisel bakım ürünleri ve diğer temel eşyalar, bu kolinin vazgeçilmez parçalarıdır. Tüm bu ürünler, ihtiyaç duyulan kaliteli ve konforlu deneyimi sağlamak için titizlikle seçilmiştir.
Asker kolisi, hem rahatlık hem de ihtiyaç duyulan malzemelerin bir arada bulunmasını sağlayarak, asker adaylarının hayatını kolaylaştırır. Siz de bu fırsatlardan yararlanmak ve askerlik sürecinizi daha sorunsuz bir şekilde geçirmek için hemen sipariş verin!
Asker iç çamaşır
Asker iç çamaşırları, askerlik döneminde konfor ve hijyen sağlamak için özel olarak tasarlanmıştır. Hem erkek hem de kadın askerler için uygun seçenekler sunan bu ürünler, uzun süreli kullanım için dayanıklı kumaşlar kullanılarak üretilmektedir.
Asker iç çamaşırlarının en önemli özelliklerinden biri, nefes alabilir yapılarıdır. Bu, askerlerin sıcak hava koşullarında bile rahat hissetmelerini sağlar. Ayrıca, vücut hatlarına uygun kesimleri sayesinde hareket kabiliyetini kısıtlamadan, özgürce hareket edebilecekleri bir deneyim sunar.
Asker iç çamaşırları, yüksek kaliteli malzemelerden üretilmesi sebebiyle yıkama sonrasında bile formunu korur. Bu şekilde, hem dayanıklılık hem de uzun ömürlülük sağlar. Askerliğin zorlu zamanlarında bile rahat hissetmek için bu iç çamaşırlarını tercih etmek, akıllıca bir seçim olacaktır.
Asker iç çamaşır; konfor, hijyen ve dayanıklılık arayan herkes için ideal bir tercihtir. Asker paketi, bedelli asker paketi veya asker kolisi gibi seçeneklerle zahmet çekmeden temin edebilir, askerlik dönemini daha konforlu hale getirebilirsiniz.
891 notes · View notes
mcanylm34 · 2 months ago
Text
Keyifsiz uyanışlar yaşıyoruz artık, Öyle ki,
Kalkıp sevdiğiniz arkadaşlarınıza, takip ettiklerinize, takip edenlere, Bir günaydın dahi diyemeyecek kadar moralsiz zamanlar.
Çünkü canım ülkemde gün aymıyor bir türlü,
Her gün bir sıkıntı yaşıyoruz.
İki gün üst üste mutlu bir gün yaşayamaz duruma geldik.
Nasıl düzeleceğiz artık cidden bilmiyorum.
Otel yangınları, Göz altı, tutuklama, ihraç, ihmal, tecavüz, cinayet, darp, hakaret, linç...v.s
Ne ararsanız fazlası var ülkede,
Bunun üstüne ekonomik zorluklar, emeklilerin durumu, zamlar ekleniyor, İş dünyası karışık, zam beklentileri, mobingler, iflaslar, batmalar, adam çıkarmalar.
Nasıl nefes alıp yaşayacağız artık şaşırdık.
Tumblr media
Tumblr media
139 notes · View notes
elestirenadam · 6 months ago
Text
Maymunlar Cehennemi'ne gidiş, doğru programla önlenebilir.
Artan şiddet, cinayetler, sosyal medyada şantaj, zorbalık, hayvanlara işkence… Her köşede –halkımızın deyimiyle- bir ali kıran baş kesen. İnsanlık durumuna ilişkin kaygılar öne çıkıyor. Maymunlar Cehennemi’nde başrol oynamaya doğru gidiyoruz. Sosyal medyaya bakıyorum. İnsanlar endişeli. Herkes kendince çözüm bulmaya çalışıyor. Seçenek aynı: Bireysel silahlanma. Zaten caddeler, sokaklar, okullar barut fıçısı gibi. Herkes patlıyor. Orman kanunu yerleşiyor. Sorunu, sorunla çözme fikri gelişiyor. Silahı, silahla bastırma. Türkiye’nin en büyük sorunu devletsizleştirme ve yoksulluk. Bununla birlikte çürüme, gerilim, zorluklar, cehalet artıyor. Adalet geç geliyor, kanunlar caydırıcı değil, polisin hükmü yok. Çünkü bunun sebebi, kamu yönetiminde denetim ilkesinin olmaması. AK Parti, arkada kalan 22 yıl boyunca kazandığı siyasi başarısını ve elde ettiği siyasi gücü, kendisini denetlenemez hale getirmek için kullandı. Şiddetin sebebi korkutulmuşluk ve şımartılmışlık. Korkutulan, çözüm olarak bireysel silahlanmayı gösterenlerde olduğu gibi, şiddet sarmalının içine düşüyor. Fırsatçı, ahlaksız, egoist ve benzeri küçük insanlar da şımartıldığı için devlet kurumları hiçbir sonuç alamıyor. Bu duruma yine hükûmetin çözümü muhafazakârlaştırma. 12 Eylül bunu ortaya koydu. Liberaller bunu ortaya koydu. Ahlâki çürümeye karşı muhafazakârlaşarak kurtulmaya, insanlar ikna edilmeye çalışılıyor. Ama 40 yıllık neoliberal politikaları, yani üretimden kaçışı, yoksullaşmayı, borçlanma kültürünün mirasını sahiplenerek ahlaki çürümeyi besleyen sosyo-ekonomik temeli sabit bıraktılar. Görüldüğü üzere ekonomik temel değişmeden, kültürel üstyapı değişmiyor. İşte bu kültürel iklim değişmedikçe, buradan çıkış zor. Bir gerçeği bilmek zorundayız. Çağımızda insanlığın ortak sorunlarını çözmek için kullanabileceğimiz milli devleti aşan küresel bir siyasal yapı yok ve kısa süre içinde de olmayacak. Elimizdeki en işlevsel örgüt milli devlet. Ancak devlet dediğimiz, son tahlilde bir araçtan ibaret. Esas olan o devletleri yöneten, onun imkânlarını kullanan dünya görüşü ve programı, hem millet hem de insanlık için sorunun değil çözümün bir parçası haline getirebilmekte.
33 notes · View notes
elisaa-suu · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Şubat ayı okudularım;
BUKRE :Tam bir Tütkiye'de çekilen yaz dizileri tadında bir kitap hani okumasam da çok bir şey kaybetmezmişim. Belirli bi sayfadan sonra yazar sadece kendi fikir ve düşüncelerini yazmış.🤎 10/4
SÖYLEME BİLMESİNLER: Dışardan bakınca mutlu gözüken bir ailenin içeri de yaşadıkları olayları konu edinmiş. Bi çeşit Müge Anlı gibi.Roman deselerde kitaba içerik bakımından kişilerin otobiyografi'si olmuş. 💙10/6
PETEY: Beyin felciyle doğan Petey doktorların yanlış teşhisi sonucu zihinsel engelli kabul ediliyor.Yaşamı boyunca çektiği zorluklar ama herşeye rağmen sımsıkı hayata tutunuşunu konu edinmiş. Gerçek bir yaşam hikayesi çok güzeldi.💚 10/10
YAŞAMAK (YU HUA) : Gençlik yıllarında bütün servetini yiyen Fugui, uzun bir hayatın ona vereceği zorlukları bilse o denli harcama yapmazdı tabikide. Yazarın sonunda bütün kahramanları öldürmesi kalbime bir çıt dedirtti. ❤️10/8
FARELER VE İNSANLAR : Kısacık bir konu ama akıcı bir kitaptı.Yaş gurubu olarak biraz daha ortaokul seviyesine hitap ediyor. Güzeldi ❤️10/8
BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE : Henüz bitirmedim ama yarısını geçtiğim için bu aya verdim. Imm kitabı nasıl anlatsam Bi ülkenin Finlandiya 'nın nasıl geliştiği ülkenin insanın nekadar zeki olduğu toprakları nekadar verimsiz olursa olsun herşeyi başarabildikleri, hem dini hem ekonomik, siyasi, konudaki başarılarını anlatıyor. Keşke bizim vatandaşlarımız, başımızdaki üst seviyedeki insanlarda bu zihniyette olsa da ülkemiz gelişebilse kitapta çok altı çizilecek yerler var. Bilgi verici bi kitap.💜 Benim için 10/8
97 notes · View notes
ahmet-34 · 4 months ago
Text
Baba Vanga’nın 2025 yılına yönelik kehanetlerinde, dünya genelinde önemli olayların ve değişimlerin yaşanacağı öngörülüyor. Bazı dikkat çeken tahminler şunlar:
1. Doğal Felaketler ve İklim Değişikliği: Baba Vanga, 2025’te iklim değişikliğinin etkilerinin daha belirgin hale geleceğini ve büyük doğal afetlerin yaşanabileceğini belirtmiştir. Bu durum, günümüzdeki bilimsel tahminlerle de örtüşüyor.
2. Ekonomik Çalkantılar: Global ekonomik krizlerin olası olduğu, özellikle gelişmekte olan ülkelerin bu krizlerden daha çok etkilenebileceği iddia ediliyor.
3. Teknolojik Gelişmeler: İnsan organlarının laboratuvarda üretimi gibi tıp alanında büyük atılımlar bekleniyor. Ayrıca yapay zekanın daha yaygın hale geleceği ve bu durumun etik tartışmaları beraberinde getireceği ifade ediliyor.
4. Yeni Enerji Kaynağı: Doğal kaynaklara bağımlılığı azaltabilecek, sınırsız ve temiz bir enerji kaynağının keşfi gibi devrim niteliğinde bir gelişmenin yaşanabileceği öne sürülüyor.
5. Uzay Keşifleri: İnsanların uzaya olan ilgisinin artacağı, Mars gibi gezegenlerde kolonileşme çabalarının hız kazanacağı tahmin ediliyor.
Bu kehanetlerin büyük bir kısmı yoruma açık ve doğrulukları zamanla test edilebilecektir. Ancak Vanga’nın tahminleri, insanlığın gelecekte karşılaşabileceği zorluklar ve fırsatlara dair spekülasyonlar sunmaya devam ediyor. Daha detaylı bilgiler için Cumhuriyet ve Listelist sitelerine göz atabilirsiniz
8 notes · View notes
lefkosahaberleri · 2 months ago
Text
Almanya'nın Kredi Notu ve Ekonomik Zorlukları
New Post has been published on https://lefkosa.com.tr/almanyanin-kredi-notu-ve-ekonomik-zorluklari-37794/
Almanya'nın Kredi Notu ve Ekonomik Zorlukları
Tumblr media
Almanya’nın kredi notu ve karşılaştığı ekonomik zorluklar üzerine derinlemesine bir analiz. Ekonomik göstergeler, kredi notunun önemi ve zorluklarla başa çıkma stratejileri hakkında bilgi edinin.
https://lefkosa.com.tr/almanyanin-kredi-notu-ve-ekonomik-zorluklari-37794/ --------
0 notes
alittlefurtheroutoftheway · 3 months ago
Text
Hakan Birkan: 2024 Zorluklarla Mücadele ve 2025 İçin Umut Verici Sinyaller
ANASİAD Başkanı Hakan Birkan’dan 2024 Değerlendirmesi 2024 yılı, iş dünyası açısından enflasyon, yüksek faiz oranları ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar gibi birçok zorlukla geçmekte. Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANASİAD) Başkanı Hakan Birkan, bu dönemi bir dayanıklılık testi olarak nitelendirerek, iş insanlarının karşılaştığı başlıca sorunları vurguladı. Birkan, “2024 yılı, maliyet…
0 notes
halimecanpr · 6 days ago
Text
Tumblr media
Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma
İşletmeler büyüme yolunda ilerlemeye başlarken, beraberinde birçok sorunu de gündeme getirebiliyor. Başlarda çıkan sorunlar bireysel olarak çözülebiliyor ama işletmelerin hızla büyüme yollarında çalıştırırken, giderek artan sorunlar içinden çıkılamaz bir hal barındırabiliyor.
Kurumsal olmak demek; bir şirketin vizyon, misyon ve şahsiyet sahibi olması demektir. Kurumsallaşmak beraberinde kalite, itibar, güvenirlilik ve şeffaflık da getirir. Kurumsal bir firma düzenlemesi temel amaç, yöneticiye bire bir bağımlı kalmamak ve sonraki iş sürekliliğini sağlamaktır.
Kurumsallaşma sürecinde öncelikle hedefler belirlenmeli ve en önemlisi bu yaklaşım gerçekçi olunmalıdır. Yapılmasının hedeflenenlere uygun bir organizasyon yapılması ve sağlanmalıdır.
Aile Şirketi Kurumsallaşmasının Amacı; Ailenin vizyonu ile şirketin vizyonu arasında bir ortak payda yaratarak aile ve şirket vizyonu arasında çatışmayı engellemek. Şirketin sürdürülebilirliğinin sağlanması için şirket kurumsallaşmasının yanında, aile ilişkilerini de kurumsallaştırmaktır.
Aile şirketlerinde birinci kuşak temsilcileri yıllar içinde yaşadığı zorluklar ve başarılı hamleleri sonucu elde ettiği saygınlığın devamını koruma ve ikinci kuşak temsilcilerinin bu süreçteki katkısı düşünmek en önemli unsur oluyor.
Aile şirketlerinde en çok dikkat çeken unsurlardan diğeri ise; Güven problemi.
Güvensizliğin altında yatan en temel unsur ise ikinci kuşak temsilcilerinin ekonomik anlamda daha rahat yetişmiş ve ekonomik zorlukları karşılaşmamış olmamasının yanında birde işin tozunu toprağını yutmayışı kurucu kuşak tarafından güvensizlik noktasında önemli bir dinamik oluyor.
Kendini gösterme kanıtlanma çabasına giren ikinci kuşak temsilcileri görev ve sorumlukları kısıtlanması ve doğru karar alamayacağını yönündeki düşünceler ikinci nesil temsilcilerin yaşadığı zorluk oluyor.
Türkiye’de aile şirketleriyle ilgili en önemli ön yargı aile şirketleri kurumsallaşamaz düşüncesi. Türkiye’de bilinen en önemli şirketler aile şirketleridir.
Aile şirketleri kurumsallaşmaya çalışırken, kurumsallaşmış dünya devi şirketlerin dünyaya “biz bir aileyiz” mesajı veriyor olması, aile şirketlerinin doğru yönetildiğinde diğer firmalara göre daha güçlü olabileceğini göstermektedir.
5 notes · View notes
caginmumineleri · 2 years ago
Text
Tumblr media
634-640 yıllarında Müslümanların Levant'ı fethinin bir parçası olarak Suriye, Ebu Bekir'in (ra) genel liderliği altında Halid bin Velid (ra) liderliğindeki Raşidin ordusu şeklinde Müslümanlar tarafından fethedildi ve bölge İslam İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldi. İslam ile tanışan Suriye halkı Allah'a verdikleri sözden o gün bugündür vazgeçmediler. Kulluk sözleşmesinin gereği olarak asla taviz vermediler. Ancak yönetimi ele geçiren Beşşar Esed, Suriye'de taş üstünde taş bırakmadı.
Dera’da çocukların duvarlara yazdığı “halk rejimin değişmesini istiyor” sloganı ile başlayan Suriye kıyamının üzerinden tam 12 yıl geçti. Bu süre zarfında,
12,1 Milyon kişi gıda güvensizliği yaşamakta ve Halkın %90'ı yoksulluk sınırını aşmış durumda. 23 bin çocuk öldürüldü, 1199 okul bombalandı, 217 kimyasal saldırı gerçekleştirildi. 13 milyon insan mülteci oldu, hastanelerin yüzde 78'i yıkıldı. 14 bin 500 kişi cezaevlerinde öldürüldü, 96.000 kişi zorla kaybedildi. Ülke 660 milyar dolar ekonomik zarara uğratıldı.
İslâm'dan başka hiç bir yönetime razı olmayan Suriye halkı büyük zorluklar yaşamalarına rağmen vazgeçmiyorlar ve Esed rejiminin meşru yönetim olmasını asla kabul etmiyorlar. Müslüman Suriye halkının yalnızca Allah (svt) için baş kaldırdıklarının farkında mıyız?
7 notes · View notes
okumaodasi · 1 year ago
Text
GÖRMEDİĞİM ATIK BENİM DEĞİLDİR
Dünyada her yıl toplam 350 milyon tondan fazla plastik atık üretiliyor.
Tumblr media
Bazı mutsuz ve monoton ruhlar tarafından skiouros teriminin anlamının sadece “gölge-kuyruk” olduğu, ya kuyruğun sahibiyle hemen hemen aynı boyutlarda olduğu ve onu gölgesi gibi takip ettiği ya da kendisinin kabarıklığından, gerçek dışı yumuşaklığından kaynaklandığı iddia edilir. Ancak sincabın dinlenirken ve korkusuzken kuyruğunu her zaman bir şemsiye gibi sırtının üzerinde tuttuğu gerçeği bir yana, o bu dünyadaki güzel kibirlerden birine hayat verir.
Atık doğası gereği, ille de atık olması gereken bir nesne değil. Aslına bakılırsa hiçbir şey değil. Atık algısı bu nedenle göreceli. Atık bir amaca hizmet etmeyen veya artık istenmeyen nesne olarak tanımlanıyor.
Gözden çıkarılmış atık işlenebildiği takdirde ömrünü uzatabiliyor. Atığın döngüselliği onu dinamik kılıyor. Atık endüstriyel toplumların gelişmesinde büyük bir rol oynuyor.  Kurduğu uzun zincirle modern dünyanın en belirgin karakteristiğini yansıtıyor.
Tarihin akışındaki tüketici değişimi, modern yaşamda atığın önemini belirginleştiriyor. 18. yüzyıldan itibaren endüstrileşmiş toplumlarda artan tüketimi temsil ediyor. Bu nedenle atık modern toplumların tarihinde gölge-kuyruk olarak adlandırılıyor.
Atık, devasa miktarlarda üretildiğinde nasıl yönetileceği sorusunu doğuruyor. Atık yönetimi karmaşık bir görev olmakla birlikte dünyanın üzerindeki toksinleri temizlemek bir mecburiyet. Atık yönetim tesisleri, endüstriyel toplumların karaciğeri ve modern endüstriyel sistemlerin “sürdürülebilirlik” için sunduğu bileşenlerden biri. Her şeye rağmen etkili bir atık yönetimi için olmazsa olmaz gerekliliklerse fazlasıyla maliyetli. “Ülke ne kadar zenginse bu tesislere yatırım yapacak donanıma o kadar sahiptir,” düşüncesi son derece basit, kitlesel tüketimi kışkırtan uyarıcıların başında geliyor. Oysa atığın hatrı sayılır miktarı limanlara gönderiliyor. Bunun ardındaki mantık ve motivasyon, atığın gemilere yüklenmesinde öncü rol oynayan baskın güçlerin siyasi ve ekonomik temellerinde yatıyor.
Khian Sea ve Koko
Modern dünyanın endüstriyel toplumlarındaki kitlesel tüketimin bir kısmı “Gözden ırak, gönülden ırak” mantığını baskın kıldı. Atığın günlük hayatlarımızı doğrudan etkilemesine gerek yoktu. İstenmeyen bir şey için en kolay çözüm. Toksik ve riskli atık yönetiminde karşılaşılan zorluklar, endüstriyel ülkelerdeki aktörlere atığı gemiyle başka ülkelere gönderme çözümünü adeta altın tepside sundu. Atığın gemiyle sınır dışına yollanmasıyla sorun etkili ve ucuza giderildi. Döngüsü uzayan atık, küresel ekonomi ve siyaset sahnesinde kendine geniş bir yer buldu.
Toksik ve riskli atığın sınırötesi hareketleri, milyar dolarlık bir iş modeli ortaya çıkardı. Güney’de yoğunlaşan küresel ekonomik pazarda güçsüz konumdaki yoksul ülkeler, atığı gözden uzak tutma çözümünde ilk aracı haline geldiler. 1980’lerdeki iki olay, uluslararası manşetlere taşınmasıyla kamuoyunun gündemine oturdu: Khian Sea kargo gemisi pazarlığı ve Koko olayı.
1986’da Pensilvanya’nın evsel atıklarının yakılmasıyla ortaya çıkan 14 bin ton kül, lokal atık artışıyla mücadele etmek zorunda kaldığı için 1984’te tüm atık ithalatını sınırlayan New Jersey’ye dökülmek yerine, Khian Sea kargo gemisine yüklendi ve Bahamalar’a doğru yola çıktı. Yükünün boşaltılması yetkililerce reddedilen gemi bir seneyi aşkın süre kendine yeni bir durak aradı. Atığın 4 bin tonu, gübre olduğu iddia edilerek, Haiti’de bir kumsala döküldü. Greenpeace yetkilileri tarafından bilgilendirilen Haiti hükümeti, atığın geri yüklenmesini istese de Khian Sea çoktan demir almıştı. Geriye kalan 10 bin ton, Filipinler dahil birçok ülkenin atığı reddetmesi nedeniyle 1988’de denize bırakıldı.
Koko olayı ise 1987-1988 yıllarında İtalya’dan Nijerya’nın Koko kentine doğru yola çıkan 3.884 ton toksik atığın inşaat malzemesi olarak etiketlenmesi ve yerel halkın atık Koko’ya ulaştıktan sonra hastalanmasının ardından gündeme taşındı. Araştırmaların sonunda kargonun x-ray atığı, Norveçli Dana Cyanamid’ce üretilen metil melamin, birçok İtalyan üreticiden gelen dimetil ve etil asetat formaldehit gibi toksik atık içerdiği ortaya çıktı.
Hikaye, toksik atıkların Avrupa’da yeni destinasyon bulma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından geminin 1988’de İtalya’ya dönmesiyle son buldu.
Atık ticareti işi ekonomik, politik ve sosyal bakış açılarını birbirine karıştıran karmaşık bir sürece işaret ediyordu ve dünya ölçeğinde sosyoekonomik eşitsizlik uçurumunu derinleştirdi.
1960’ların ortasında yeşermeye başlayan çevresel farkındalıkla odak eninde sonunda “çevresel adalete” kaydı. Yoksul ülkelerin çevresel olarak araçsallaştırılması endişesi 1980’lerin sonuna kadar devam etti. Bu devamlılık ırkçılık, sosyal adalet, insan hakları ve çevrecilik alaşımının bir araya gelmesine, bugün bildiğimiz adıyla çevresel adalet hareketine öncülük etti.
Toksik sömürgecilik söz konusu olduğunda, çevresel adalet hareketi kültürel çeşitlilik temeline dayanan çevresel adaletsizliğin yanı sıra zengin ve yoksul ülkeler arasındaki sosyal ve politik eşitsizliği de gün yüzüne çıkarmayı amaçlıyordu.
Toksik atık ticareti
1970’ler boyunca büyüyen çevresel farkındalıkla uyumlu olarak, küresel toplumun çevre koruma eylemlerinde belirgin bir artış gözlendi. Acil küresel eylem baskısıyla su ve hava kirliliği gibi çok sayıda olay basında yer buldu. Daha önce düzgün şekilde denetlenmeyen toksik atıkların ticareti konusu, sadece çevreyi değil insan sağlığını da korumak adına önemli bir meseleye dönüştü. Çevresel adaletsizliğin temel sosyal haklardan mahrumiyeti artırdığı ve ülkeler arasındaki uçurumu derinleştirdiği gerçeği iyice netleşti.
Toksik ve riskli atıkların gelişmekte olan ve endüstrileşmiş ülkeler arasındaki ticareti, elbette adil koşullar altında gerçekleştirilmiyordu. Dünyanın bölüştüğü finansal pozisyonlar, zamanın başlangıcından beri zaten asimetrikti.
Temelleri 1970’lerde Bretton Wood sisteminin çökmesiyle atılan 1980’ler resesyonu, ekonomik resmin ana karakterini oluşturuyordu. Resesyon daha az endüstrileşmiş bölgelerde devasa bir borç krizi olarak karşılık buldu. Bu krizden çıkış yolunun taşlarını da ABD Hazine Bakanlığı, IMF ve Dünya Bankası neoliberal yaptırımlarla döşedi. Sadece borç krizine değil, bölgesel ekonomik farklılıklara da çare olacak Washington Konsensusu, 1990’lı yıllara gelindiğinde eşitsizliği, çevresel hasarı ve sosyoekonomik yankıları artıran bir paradoksa dönüşmüştü.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)’nca 1989’da hazırlanan Basel Sözleşmesi, riskli atıkların sınırötesi hareketlerini kontrol etme ve bu hareketleri düzenleme tartışmasını 116 üye ülkenin dikkatine sundu. Konferans uluslara atıklarını yönetmeleri için harekete geçme çağrısının yapıldığı ilk resmi girişimdi.
Gelişmekte olan ülkelerin bu gibi atıklardan korunmasını, gelişmiş ülkelerin bu ticaretten sorumlu tutulmasını amaçlıyordu. Sözleşme, toksik atık ticaretinin sınırlandırılması açısından bir köşe taşı niteliğindeydi. Atık sömürgeciliği, bir kavram olarak ilk kez dillendirildi ve kayda geçti.
Sömürgeciliğe sömürgecilik demek
Çoğunlukla hükümetler ve sivil toplum kuruluşları aktörleri tarafından kullanılan “atık sömürgeciliği” kavramı, aralarında elektronik atık, kalıcı organik kirletici, endüstriyel atık, yetkisi alınmış gemiler, kentsel katı atık, radyoaktif atık ve diğer atıklar olmak üzere çeşitli zehirli ve riskli atığın sınır ötesinde imha edilmesi anlamında kullanılıyor. Bu kullanım, kardeş kavramlar da doğuruyor. Çöp emperyalizmi, toksik kolonyalizm, nükleer kolonyalizm ve toksik terörizm, her zaman ayrıcalıklı ve varlıklı bölgelerdeki atığın daha düşük ekonomik statüye sahip bölgelerdeki sınırötesi hareketlerle ilgili.
Ancak atık sömürgeciliği atığın kolonyal merkezlerden çevreye ihracatının ötesine geçerek merkezleri olabildiğince güçlendirmeyi amaçlıyor. Sömürgeciliğin –yerleşimci, çıkarıcı, içten ve dıştan olmak üzere– pek çok formu olsa da hepsi tek bir ortak paydada buluşuyor: Sömürgecilik, yerleşimcinin kendi amaçları doğrultusunda o karaya erişimini garanti eden hakimiyet sistemi. Bu her zaman yerleşmek için bir arazi veya çıkarmak için su haklarına sahip olmak anlamına gelmiyor. Karayla ilişkili kültürel tasarımlar ve semboller moda için erişime açılabiliyor. Boru hatları, hava hareketleri ve gemi rotaları ile kara, kirletilecek bir çukura dönüşmeye başlıyor. Sömürgecilikte esas motivasyon din, etnisite, uygarlık yarışı değil, sınıra erişimdir. Bölgesellik, yerleşimci sömürgeciliğin en belirgin ve küçümsenemeyecek bileşenidir. Nerede olduğu fark etmeksizin, bir karayı çukur olarak kullanmanın kökleri sömürgecilikte aranmalıdır. Kirliliğe sınır koymak sömürgeciliktir, çünkü belli miktarda kirliliğin o karaya bırakılmasına izin verilmiş demektir. Atığın ve toksik maddelerin o karada yaşayan yerli halka verdiği zarar sömürgeciliktir. Plastikten ve kağıttan gözden çıkarılabilir şeyler yaratmak için o karanın petrol ve doğalgazını kullanmak sömürgeciliktir. Geridönüşüm, yakma gibi yöntemlerle atığın icabına bakmak adına o karayı kullanmak sömürgeciliktir.
Kolonyal bir yanılsama: Geridönüşüm
O dönem için görece yeni bir konsept olan geridönüşüm endüstrisi, Basel Sözleşmesi’nde bir açık buldu. Geridönüşüm atıkları anlaşmaya dahildi, ancak geridönüştürülecek şeylerde “geridönüştürülecek atık” etiketinden sakınılabilirdi. Örneğin kullanılmış pillerin, eğer halen kullanılabilirlerse veya parçaları kullanılabilir durumdaysa, atık olarak etiketlenmesine gerek olmayabilirdi. Varış noktasına ulaştığında, seçili parçaların geri dönüştürmek için ayrıştırılması sırasında ortaya çıkacak toksik atığın geridönüştürülemeyecek veya verimli şekilde yönetilemeyecek olması gibi boşluklar, Basel Sözleşmesi’ni toksik atıkların sınırötesi hareketini sınırlamaktan uzak tuttu. Hattâ ticaret süreci daha da ilerledi.
Çöpünün geridönüştürülebilir olduğunu bilmek insanı ürettiği atık hacmi konusunda vicdanen rahatlattı ve onun atığı anlama konusunda mucizevi bir düşünce biçimi geliştirmesini sağladı. Küresel Kuzey’deki insanlar, bir şeyleri uzağa atabilmeyi doğal karşılamaya başladı.
Uzak, ikinci bir düşünceye yer bırakmaksızın ahlâki hayal gücünün sınırlarının çok ötesinde, adeta efsanevi bir yerdi. Oysa “uzak” diye bir yer yoktu. Sadece ötekilerden daha az önem atfedilmiş yerler ve insanlar vardı.
1950’lerde kitlesel pazarı istila eden plastiklerin cazibesi dayanıklılığıydı. Dirençliydiler ve uzayabilen zaman döngüleri boyunca biçim değiştirmeyeceklerdi. Doğada çözünmeleri 500 yılı bulabiliyordu. Burada geridönüşüm devreye girdi. Oysa pek çok geri dönüştürülebilir şey, yanlış kutuya veya yemek atıklarıyla birlikte atıldığında bozulmaya uğruyor. Bozulma, devasa balyalar halinde toplanmış maddenin geri dönüştürülmesini engelliyor. Her madde her tesiste işlenemiyor. Dahası, toplanan plastik pipet ve çatal-bıçak, yoğurt ve al-götür kapları gibi nesneler düşük kalitede oldukları için çoğunlukla geri dönüştürülemiyor. Onlar ya yakılıyor ya boş arazilere dökülüyor ya da okyanusa bırakılıyorlar. Yakma işlemi kimi zaman enerji üretmek için kullanılsa da atık tesisleri toksik emisyonlarla ilişkilendiriliyor. Araziler karbondioksit, metan, uçucu organik bileşik ve diğer riskli kirleticilerin havaya salınmasını sağlıyor. Okyanuslarda plastik adaları oluşuyor. İnsanların aşırı hızlı tüketiminin sonucu olarak yönetilmesi imkânsız boyuta ulaşan plastik atığın ne yapılacağı konusunda gözler elbette uzaklara çevriliyor.
1980’lerden itibaren Çin dünyanın gözden çıkardığı şeylerin neredeyse yarısının geri dönüşümünü üstlenmişti, çünkü üretim sektöründe patlama gerçekleşiyordu ve onu beslemek için bu şeylere ihtiyacı vardı. 2016’da sadece ABD’den Çin’e 16 milyon ton plastik, kağıt ve metal taşındı. İşin aslı, bu karışık geri dönüştürülebilir maddelerin yüzde 30’u aslında geri dönüştürülemediği için o karanın da uzaklarına bırakıldı. Öyle ki her sene yaklaşık 1,5 milyon ton plastiğin ömrü Çin’in okyanusa bakan kıyılarında son buluyordu. Dünyanın en iyi geri dönüştürücüleri ile en büyük plastik atık ihracatçıları arasındaki bağ bu sayede gün yüzüne çıktı. Geridönüşümün marka yüzü İngiltere, plastik atığının yüzde 61’ini uzağa gönderiyordu. Dünyanın en geridönüşümcü ulusu tacını takan Almanya, Avusturya, Güney Kore ve Galler’in karışık plastik ihracatının yıllık boyutu bir milyon tonu buluyordu. 254 milyon euroluk değerle diğer tüm AB ülkelerini geride bıraktılar. Tahmin edilen, toplanan tüm atığın sadece üçte birinin ülke içinde geri dönüştürüldü��ü veya yakıldığıydı.
Onlarca yıl süren bu ticaret, 2018’in ilk gününe uyanıldığında son buldu. Dünyanın en büyük geridönüşüm pazarı olan Çin, artık kapılarını kapatmıştı. Ulusal Kılıç Operasyonu politikasıyla 24 tip atığın ülkeye girişi yasaklandı. Yine de bütün bu atığın bir yere gitmesi gerekiyordu. Atık yönetiminin çok kârlı bir endüstri olması, onu diğer ülkeler için cazip kılmaya devam etti.
Kuzey’in radarında artık Türkiye ve Vietnam vardı. ABD ise kendine Vietnam, Malezya ve Tayland’ı seçti. Sadece 2018’de 68 bin konteyner plastik atık gönderildi. Bu ülkelerin de plastik atık ithal etmeyi yasaklamasının ardından yeni rota arandı: Kamboçya, Bangladeş, Gana, Laos, Etiyopya, Kenya ve Senegal. Ucuz işgücü ve gevşek çevre politikaları ile yılda 1 milyon ton plastik atık. Diğer yanda kirletilmiş sular, ölü ekinler, solunum yolu hastalıkları ve örgütlü suçlar.
Alüminyumu geri dönüştürmek kârlı ve çevreyle barışık bir işlem. Bir tenekeyi geri dönüştürülmüş alüminyumdan üretmek onun karbon ayak izini yüzde 95 azaltıyor. Söz konusu plastik olduğunda durum bu kadar basit değil. Pek çoğu sürecin pahalı ve karmaşık olması ve son ürünün daha düşük kalitede çıkması nedeniyle geri dönüştürülemiyor. Karbon azaltma faydası da henüz net değil. Onları bir yerden bir yere transfer etmeniz, yıkamanız, ince ince kıymanız ve eritmeniz gerekiyor. Bu da çevresel etkiyi en aza indirme motivasyonuyla yapılan geri dönüşümün kendisine çevresel bir etki yüklüyor. Bu nedenledir ki okyanustan toplanmış plastik şişelerin geri dönüştürülmesiyle üretilmiş spor ayakkabı projesi açık bir yalan. Projenin hayata geçirilmesi için sıfırdan üretilen plastik şişeler geri dönüştürüldü.
Broni we wu yani ölü beyaz adamın kıyafetleri
Endüstri dışı geri dönüşümle elde edilen ürünlerin bir daha geri dönüştürülemeyeceği gerçeği bir yana, söz konusu atık sömürgeciliği olduğunda kendini en iyi aklayan endüstrilerden biri de moda. Sadece ABD her sene yaklaşık 12 milyon ton tekstil atığı üretiyor. Hızlı moda markalarının 48 saatte ürettiği kıyafeti bugünün teknolojisiyle geridönüştürmek için 24 sene geçmesi gerekiyor. Günümüz endüstrisinde kıyafetlerin yüzde 69’u polyester ve naylon gibi petrol bazlı hammaddelerden üretiliyor ve çoğu geri dönüştürülmez, doğada çözünmeleri ise 200 yılı buluyor. Tekstilden tekstile geri dönüşümün oranı yüzde %1 bile değilken H&M’in 10 yıldır yürüttüğü “Döngüyü Kapatalım” kampanyasıyla geri dönüştürülmek üzere kupon karşılığı topladığı kıyafetlerin akıbetinin ne olduğu sorusunun cevabı elbette üçüncü dünya ülkelerinde aranmalı.
Sömürgecilik yıllar içinde moda endüstrisini şekillendirmede de kilit rol oynadı. İkinci el kıyafet ihracatı düşük gelirli ülkelerin ekonomisini canlandırmaya yardımcı olacak bir yöntem olarak konumlandırılırken aynı zamanda aşırı üretim ve aşırı tüketim başlıkları üzerindeki yükün boşaltılması için elverişli bir yoldu. Gana’da Batılı kıyafetlere olan talep ilk kez Birleşik Krallık’ın sömürgeci yönetimi altında ortaya atıldı. Afrika ulusu 1950’lerin sonunda bağımsızlığını kazandığında ABD’li iş insanları ikinci el kıyafetleri ihraç ederek kazanç elde etme fırsatını gördü.
Gana’nın Akra kenti, Batı Afrika’nın en büyük ikinci el pazarı Kantamanto’ya ev sahipliği ediyor. Burası 3 binden fazla tüccarın tasarımcılarla bir araya geldiği buluşma noktası. Kantamanto’ya her hafta konteynerler içinde yaklaşık 15 milyon kıyafet geliyor. Tüccarlar, girişimciler ve tasarımcılar pazardan yüksek fiyata satabilecekleri veya ileri dönüşümle yeni parçalar elde edebilecekleri kıyafetler için bu adreste toplanıyor. İçeriklerini bilmeden para yatırdıkları balyalar, zaman içinde kaliteleri gittikçe düştüğü için yeniden kullanılamayacak durumda olan kıyafetlerle dolu. Yatırım yapmak ailelerini güvence altına almaları, aracıların ödemelerini yapmaları ve borçlarını kapatmaları için çoğu zaman riskli. Yine de ayda 20-30 milyon arasında kıyafetin ömrü yıkama, onarma, boyama, ütüleme, dikme ve ileri dönüştürme gibi adımlarla uzatılıyor, Gana pazarına kazandırılıyor.
Kantamanto’ya gemiyle gönderilen kıyafet balyalarının yüzde 40’ı doğrudan arazilere gönderilerek şehrin uzaklarında kıyafet dağları oluşturuyor. Karşı konulmaz yoğunluktaki atığı ve düzensiz boşaltımı denetim altında tutmak için araziler ateşe veriliyor. Zaman zaman 11 ayı bulan yangınlar havaya koyu renk duman ve toksik gazlar bırakıyor, ekinleri ve Old Fatima gibi çevre mahalleleri zehirliyor.
Sonu yakılmak olmayan kıyafetler kendilerini şehrin kanalizasyon sisteminde buluyor. Muson yağmurları zamanında kıyafetler barikatları taşkınlara, yoğun sivrisinek istilasına, dolayısıyla hastalıkların yayılmasına neden oluyor. 2014’te kötü atık yönetimi ve temiz suya erişim sıkıntısı nedeniyle patlayan ve 243 insanın hayatını kaybetmesine neden olan kolera salgınının nedeni, atık sömürgeciliğinde aranmalıdır.
Şehrin ötesinde, okyanusta ise farklı bir felaket yaşanıyor: Deniz biyoçeşitliliği yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Parçalanan kıyafetlerin ve elyafın birbirlerine eklenmesiyle oluşan kıyafet dokunaçlarının uzunluğu 10 metreye ulaşıyor. Okyanus mikroplastikle dolu ve sualtı yaşamı sona ermek üzere. Hiçbir şey şans eseri gerçekleşmiyor. Satın aldığınız ama yine de çok hoşunuza gitmeyen o gömlek. Delindiği için gözden çıkardığınız o tişört. Size artık kötü anlar hatırlatan o pantolon. Hepsi birbirine dolanmış. Döngü kapanmış.
Atığımızı isteyen onlar değil, onları oraya göndermek isteyen biziz
Gölge-kuyruk sincabın lâneti midir bilinmez, ancak atığın insanın kibri olduğu bir gerçek. Atık ticareti Kuzey ile Güney arasındaki bir eşitsiz ve adaletsiz dinamikler yanılsaması.
Atık sömürgeciliği mevcut dünya düzenini pekiştiriyor, uluslar arasındaki ekolojik, sosyal, ekonomik ve politik eşitsizlikleri belirginleştiriyor.
Atığın gelişmiş ülkelerden gelişmekte olanlara gönderilmesi (atık yönetimi kapasitesinin ve altyapının verimsiz olması nedeniyle) giderek artan atığın yönetilememesi gibi mücadele alanları açıyor.
Tüm bu koşullar altında insan ve çevre sağlığının şiddete maruz kalması kaçınılmaz hale geliyor. Dolayısıyla çevrecilik ve çevresel düzenlemeler, sömürgeciliğin yeni boyutuna karşı geliştirilmiş yeni bir direniş formuna bürünüyor.
Çevresel adalet ulusları bu şiddetten koruma amacı taşıyan anti-sömürgeci direnişi sembolize ediyor.
Zeynep Özar Berksü
2 notes · View notes