#ekonomik suçlar
Explore tagged Tumblr posts
Text
Havala Yöntemi ve Kara Para Aklama: Deha Dizisi Üzerine İnceleme
Havala Yöntemi ve Deha Dizisi Dizinin bu bölümünde ele alınan “havala” yöntemi, eski ve güvene dayalı bir para transfer sistemi olarak dikkat çekiyor. Havala, geleneksel bankacılık sistemleri dışında kalan bir havale yöntemi olarak tanımlanıyor ve sıkça göçmen toplulukları arasında kullanılıyor. Bu sistemde, bir birey göndermek istediği parayı, aracı bir “havala” operatörüne teslim ediyor.…
#Deha dizisi#dizi incelemesi#ekonomik suçlar#finansal suçlar#göçmen toplulukları#havala#kara para aklama#Kripto Para#Para Transferi#toplumsal farkındalık
0 notes
Text
Kader
Çoook doldum gerçekten. Bu ülke, insanların cehaleti, ezildikçe daha fazla ezilebilmek için eğilmeleri.. Gerçekten olmuyor, yapamıyorum ya. Büyük kısmı deprem bölgesi olan bir ülkede deprem ile ilgili dandik ve başarısız bir tatbikat ile ara ara okullarda çocukların güle oynaya, sallana sallana yürüdüğü şeyler yapıyorlar. Konuyla ilgili bir bakanlık yok, mantıklı tek bir çalışma yok, buna ayrılan bir bütçe yok, konuşan mantıklı insanlar dinlenmiyor.
Tutturmuşlar dillerine "kader", utanmadan bunu söylüyorlar hala. İnsanda biraz ar olur, biraz utanma olur ya. Bir kere olsun hatalı olduğunu kabul eder insan ya. İnsanının canını hiçe sayan bir hükümet nasıl 40.000den fazla canın yittiği bir depremden sonra istifa etmez ya? Tek bir insan bile istifa etmedi, tek...
Şu satırları yazarken bile kaç kere durakladım, o kadar çok şey geliyor ki sıralayamıyorum bile kafamda.. Bize böyle bir yaşamı uygun gören, buna sebep olan herkese sonsuz, hiç dinmeyecek bir nefret duyuyorum. Yazıp yazıp siliyorum, çok çok alakasız şeyler çıkıyor yazdıkça. Ben bu ülke için biraz olsun olumlu düşünmeye çalıştıkça hep daha beterine şahit oluyorum.
Ülkenin büyük bir kısmında psikoloji diye bir şey yok bir süredir. O kadar çok şey olup bitiyor ki, ekonomik dalgalanmalar, işlenen suçlar, intiharlar, zam haberleri, yandaşa ihaleler, vergi kaçırmalar ve daha nicesi. Uyuşturulduk. Dolar 20ye dayanmış, hiç kimsenin dilinde bu yok. Marketler ateş pahası, kimse konuşmuyor çünkü asla çözülmüyor. Çözüm eğitim ve bilimle olacak ve bu onları korkutuyor çünkü tek güçleri cehaletten, cahil bir toplumdan geliyor.
Ben yine yazarım, belki yazdıklarımdan yargılanırım, zerre de umrumda değil. Doğru doğrudur, yeri, yurdu olmaz söylemek için. Bu ülke göz göre göre 'kaderine' terk edildi ve bu sözgelimi kaderine terk edilenlerin bir kısmı da inatla eğilmeye devam etti..
Yoruldum. Çok fazla yoruldum..
18 notes
·
View notes
Text
Evlenecek Gençlere 150 Bin TL Faizsiz Kredi Desteği !
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından ‘Evlenecek Gençlerin Desteklenmesi Projesi’ sürüyor. Proje kapsamında 48 ay vadeli, 2 yıl geri ödemesiz, 150.000 TL tutarında faizsiz kredi desteği sunulacak. Bakanlığın sitesinde başvuru linki de bulunuyor.
Adıyaman, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya illerinde Pilot Uygulama Yapılacak
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sayfasında Evlenecek Çiftlere Destek amaçlı başlatılan proje hakkında şu bilgilere yer verildi, “Sağlam bir aile yapısı, sağlık bir toplumun temelini oluşturur. Bu nedenle, aile müessesesinin desteklenmesi, güçlendirilmesi, gençlerin sosyal risklere karşı korunması ve gelişimleri ile girişimlerine destek sağlanmasına yönelik kaynağın oluşturulması amacıyla Aile ve Gençlik Fonu kurulmuştur. Bu kapsamda Bakanlığımız tarafından ‘Evlenecek Gençlerin Desteklenmesi Projesi’ hayata geçirilmiştir. Projenin amacı, evlenmeyi planlayan çiftlere ekonomik, psikolojik ve sosyal destekler sunarak evliliklerinin daha sağlam bir temele oturmasına yardımcı olmaktır. Proje kapsamında aile kurma yolunda ilk adımı atacak gençlerimizden başvurusu onaylanan çiftlere 48 ay vadeli, 2 yıl geri ödemesiz, 150.000 TL tutarında faizsiz kredi desteği sunulmasının yanı sıra evlilik öncesi ve sonrası eğitim ve danışmanlık hizmetleri sağlanacaktır. Projenin pilot uygulaması Adıyaman, Gaziantep (Sadece İslahiye ve Nurdağı ilçeleri), Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya illerinde gerçekleştirilecektir. Başvurular 15 Şubat 2024 itibarıyla www.aile.gov.tr adresi üzerinden alınmaya başlanacaktır. Detaylı bilgi almak ve projeye başvuru yapmak için tıklayınız. Projeden yararlanabilmek için eşlerden birinin 06.02.2023 tarihinde ve başvuru anında Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya illerinden ya da Gaziantep ilinin Nurdağı ve İslahiye ilçelerinden birinde ikamet ediyor olması ve başvurunun burada ikamet eden kişi tarafından yapılması gerekmektedir. Krediye hak kazanılması için eş adaylarının aşağıdaki şartları taşıması gerekmektedir: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, Başvuru tarihi itibarıyla 18-29 yaş arasında olmak (30 yaşından gün almamış olmak), Depremden etkilenen 11 il (Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa) dışında taşınmaz sahibi ya da hissedarı olmamak, Çiftlerin son 6 aylık gelir toplamı ortalaması ve son aya ait gelirleri toplamı 2 asgari ücretten fazla olmamak, Başvuru tarihi itibarıyla resmi nikâh tarihine en az 2 ay en fazla 6 ay kalmış olmak, Bakanlığın evlilik öncesi ve sonrasında sunacağı eğitim ve danışmanlık hizmetlerinden yararlanmayı taahhüt etmek, Affa uğramış olsa bile; devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan; uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, bunların kullanılmasını kolaylaştırma, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçlarından hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmamak. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) Read the full article
0 notes
Text
İşsizlikle Nasıl Başa Çıkılır?
İşsizlik günümüzü milyonlarca insanın karşı karşıya kaldığı sorunlar arasındadır. Yetişkin bireylerin yaşamını sürdürebilmesi, ekonomik anlamda özgürlüğe sahip olabilmesi için çalışmaya ihtiyacı vardır. Üstelik insan ruhu bakımından üretken bir varlık olduğu için çalışmak insanları mutlu ediyor ve psikolojik açıdan da kendilerini işe yarar hissetmesini sağlıyor. Aidiyet duygunun beslenmesine yardımcı olan iş sahibi olmak aynı zamanda ekonomik anlamda insan yaşamını sürdürebilmesi için gereklidir. İşsizlik ise günümüzün en önemli sorunlarından biridir. Hemen hemen her ülke işsizlik sorunları ile karşı karşıya kalıyor. İnsanlar ise zor dönemlerden geçebiliyor ve hayatta kalmanın yollarını arıyor. İşsizken de elde kalan paranın çok dikkatli şekilde harcanması gerekir ve işsizlik zamanının psikolojisiyle de başa çıkmalısınız.
İşsizlik Psikolojisi Nedir?
Yetişkin bireylerin yaşamının sürekliliğini sağlaması ve özgür olabilmesi için çalışması gerekir. İnsan ruhu temelde üretkendir ve çalışmaktan, yeni şeyler üretmekten haz alır. Toplumsal açıdan baktığımızda toplum başarı yönelimidir ve başarılı, mutlu özelliklere de gençlere büyük bir değer vermektedir. Böyle olmayan kişiler ise herkesin değerini görmezden gelir. Toplum içerisinde işsiz olmak, yararsız olmak anlamıyla eşleşir. Yarasız olmak ise anlamsız bir hayat anlamına gelmektedir. Çalışmak, kişilerin para kazanmasını sosyalleşmesini sağlar. Bu nedenle işsiz kalan bireyler zaman içerisinde işsizlik psikolojisine girerler.
İşsizlik Psikolojisi Belirtileri
Eğer işsiz kaldıysanız yaşam koşullarınızda değişmiştir. Bu durum harcama şeklinizi de değiştirir. Hatta yedikleriniz, yaşadığınız yerler ve hatta arkadaşlarınız bile değişir. Bu nedenle bazı ayrıntılara da dikkat etmek gerekiyor. Sizi bunalıma sürükleyen işsizlik psikoloji belirtilerini de gördüğünüz an işsizlikle mücadeleniz başlamıştır diyebiliriz. İşsizlik psikolojisi ile kişiler kendilerini kaygılı ve moralsiz hisseder. Gelecek kaygısı ile birlikte işlerini nasıl düzene sokacağıyla alakalı sürekli düşünmeye başlar. İkincil olarak görülen belirtilerde uyku, iştah, bellek sorunları ortaya çıkabilir. Zaman içerisinde hayata karşı ilgi kaybı, istek kaybı ve enerjide azalma görülür. Kişiler kendilerini yetersizlik ve becerisizlikle aşırı şekilde suçlar. Bunlarda kişiler arası, aile içindeki işlevselliğini de etkilemeye başlar. En az iki hafta boyunca neredeyse her gün depresif bozukluk açısından kişilerin değerlendirilmesi gerekir. Bazı durumlarda kişilerin kaygıları daha yoğun şekilde artar ve günlük etkilerde bile yapamayacakları veya yanlış yapacaklarına dair kaygılar meydana gelebilir. Yine de bu tarz durumlarda kişilerin kaygı bozuklukları açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu tarz durumlar iç içe olabileceği gibi farklı belirtilerle de kendini gösterir.
İşsiz Bir İnsan Ne Yapmalı
İşsiz kalındığı zaman yaşam koşulları da değişir. Bu durum, harcama şeklini de değiştiren önemli bir unsurdur. Ne kadar az para harcama eğiliminiz varsa o kadar uzun süre iş arama süreciniz olur. Bu sebeple bazı ayrıntılara önem vermek ve yerine getirmek gerekecektir. Özellikle evde fazla ışığı açık tutmamaya, doğalgazı düşürmemeye, suları da dikkatli kullanmaya özen göstermelisiniz. Böylece meydana gelen yüksek faturalar bir nebze de azalmış olur. Sadece elektrik faturası değil faturaların dışında meydana gelen tüm harcama ve bunların geldiği faturalardan da kurtulun. Kablolu kanallarınız, Netflix, Spotify üyeliğiniz varsa hemen iptal ettirin. Çok hızlı ve kotası yüksek bir interneti uygun bir paketle değiştirin ve bu tarz fazladan para harcadığınız, lüks olarak adlandırılan harcamalardan kurtulun. İnternetten para biriktirme önerilini araştırın. Biriktirebildiğiniz kadar para birikimi yapabilirsiniz. Borçlu olduğunuz kişileri arayın ve onlarla meseleniz hakkında konuşun. Böylece ödemeyi erteler veya daha düşük miktarda ödeme yapmak için anlaşabilirsiniz.
İşsizlik Erkekleri Daha Fazla Etkiliyor
Yapılan araştırmalarla işsiz kalan erkeklerin kadınlara oranla kendilerini daha fazla eleştirdiği, özsaygısını da daha fazla yitirdiğini gösteriyor. Erkeklerin toplum içerisinde var olma şekli yaptığı meslek, iş başarısı ve statüsüyken kadınların ek olarak çocukları dünyaya getirmesi ve büyütmesidir. Kadınların eğitim oranının artmasıyla birlikte kadınlarda da işsizlik psikolojisi hızla artıyor. Yine de toplum kadınların işsiz olmasını daha fazla anlayışla karşılıyor. Toplumda erkeklerin işsiz kalması da daha fazla kabul edilemeyen bir durumdur. İşsiz kalan bireylerin bakmakla yükümlü olduğu ailesi varsa, ödemesi gereken borçları varsa iş daha da karmaşık hale geliyor. İşsiz kalan kişiler bu süreç içinde çocuklarına, ailesine karşı farklı duyguları hissediyor. Ailede olan huzursuzluk, çatışma da artış gösterdikçe kaygı düzeyi de artış göstermektedir.
İşsizlik İçin Çözüm Önerileri
Bazı insanların kendilerini ifade edebilme şekli işidir. Bu kişilerin aklı fikri sürekli işle meşguldür. Ailesiyle eşiyle çocuğuyla geçirdiği zaman ise yok denecek kadar azdır. Bu nedenle hayatı iş olan kişiler işlerini kaybettiği zaman ağır bir depresyona girer. Bu tarz durumlarda bireylerin haz kaynaklarını arttırması gerekir. Kişilerin yaşamından aldığı haz kaynakları ne kadar genişse işsizlikten de etkilenme oranı o kadar azdır. Bireylerin arkadaş çevreleri, hobisi, ailesi ile ilişkileri ne kadar iyi olursa o oranda kendilerine duyduğu güven duygusu artar. Bu nedenle işsiz kalanlar öncelikle kendine bir dinlenme süresi vermelidir. Ardından kendinizi toparladıktan sonra tekrardan bir iş arama süreci başlatabilir, daha sağlıklı bir zihinde kaygı duymadan arayışınızı sağlamalısınız. Çalışmak, para kazanmak ve iş sahibi olmak çok önemli fakat dışarıda akıp giden hayat olduğu da unutulmamalıdır. Read the full article
1 note
·
View note
Photo
neyin ne olduğu v ne yapılması gerektiğinin bilinmediğinden değil, bir an önce üstünü kapatıp oldu bittiye getirmek sebep oldukları uluslararası insanlığa karşı işlenen suçlar mahkemesine konu katliamın!! Lahey Adalet Divanı!! bu binaların depreme dayanıksız olduklarını bilerek, siyasi v ekonomik çıkarlar uğruna resmi 50.000’e yakın gayrıresmi kaç canımızı kaybettiğimizi bilmediğimize sebep olanların yargılanacağı yer!! deprem öldürmedi vatandaşlarımızı sizde biliyorsunuz hırsız müteahhitler, rüşvetçi bürokrasi v onları affeden siyaset öldürdü v bu suçun yargı makamı Lahey!! #kamuVinsAnlıkspotu 🧿✌️ https://www.instagram.com/p/CpfPzSgsO43/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
Arda Turan’a vergi borcu iddiası! - Son dakika Futbol haberleri
İspanya‘dan Vozpopuli’nin haberine göre; Arda Turan, İspanya’dan ayrıldıktan yıllar sonra 2021’de Ekonomik Suçlar Savcısı tarafından yapılan ihbar sonrası dava açıldı. Arda’nın 2015 yılından 499.740 euro, 2016 yılından 328.351 euro borcu olduğu öne sürüldü. Savcılık’tan alınan bilgilere göre; Arda Turan, vergi kaçırmadı ancak gelir bilgilerini hiç paylaşmadı. Arda’nın, açılan dava sonrası…
View On WordPress
0 notes
Text
Bauman politikacıların ütopyaları öldürdüğünü ve geçmişin idealistlerinin ise (solu kastediyor ) çağa uyum sağlayarak pragmatikleştiklerini belirtir. Yirminci yüzyılın politik özneleri işçi sınıfı köylülük ulusal kurtuluş hareketleri gibi sınıfsal antagonizmalara dayanan toplumsal ve nesnel hareketlerdi. Doksanlı yıllar sonrası iktisadi ve toplumsal yaşama tamamen nüfuz eden neo liberal kapitalizm bu hareketleri ilga ederken yerine piyasa uygun onun ile uyumlu toplumsal ideolojiler yarattı.
Çağın politik özneleri göçebe akışkan ve sürekli yer değiştiren hiç bir erekselliği bulunmayan sistem ile pragmatik ilişki içinde onu besleyen ve üreten dinamiklere dayanıyordu. Neo liberal burjuva ideoloğu fukuyama neo liberal sistemin mutlak zaferini ilan ettiği eserinde şöyle diyordu. Neo liberalizm tüm abc fikirlerin ve ideolojilerin miladıdır. Tüm toplumsal sistemlerin ideolojik evrimini tamamladığını belirten fukuyam tarihi donuk değişmez bir niceliğe bürüyerek kapitalizmden kurtuluşun mümkün olmadığını belirtiyordu.
Her türlü metafizik ve dogmatik düşüncenin içinde barındığı bir pürülant olan postmodernizm öznenin buharlaştığı iddiasını, bağrında taşır, özne yapı çatışmasını ve filli bir sınıf savaşımını şiddetle red eder, sınıf diyalektiğine karşı, metafizik bir posta bürünür ve sınıfları ortodoksi üretmekle suçlar. Böylece sınıflar mücadelesinin yerine, güdük, temelsiz, bir radikal çoğulculuğa sarılır. Sınıfların yerine, çeşitli kimlik kolâjlarını koyar, negatif özgürlük, tam bu noktada, post modernlik nosyonun, sloganı haline dönüşür. Sınıf savaşımına hayır, yaşasın bireyin, yada bireylerin kurtuluşu. Sonuç olarak gerçek toplumsal kurtuluşun yerine soyut bir kurtuluşu öğütleyen post modernizm neo iberal kapitalizmin siyasal üst yapısıdır onun çürüyen katmerleşen gerici kültürüdür
Gelinen aşamada insanlığı büyük bir ekonomik ve toplumsal bunalıma ve yok oluşa sürükleyen liberal zombi düzenine karşı toplum soldan değil sağdan bağışıklık geliştirmektedir. Dünya genelinde umutsuzluğa karamsarlığa sürüklenen kitleler sola değil sağ popülist ideolojiler ve geleneksel sistemlere dönmektedir. Dünya genelinde küreselciler ile ulusalcılar yada geleneksel sistemler arasındaki kavga bu temelde okunmalıdır. Neo liberalizm çürümüştür kendisi ile birlikte solu toplumu ve bireyi iliklerine kadar çürütmüştür.
Koray aker..
26 notes
·
View notes
Text
"Snider’a göre gelişmiş endüstri toplumlarında görülen şirket suçları (örgütlü suçlar), en ciddi suçlar olarak tanımlanan hırsızlık ya da cinayet gibi sokak suçlarından hem ekonomik hem de can kaybı anlamında daha zararlıdırlar. Örnek olarak belirli bir yıla, işyeri kazası, güvensiz ve yasal olmayan tüketim ürünlerinden ve çevre kirliliğinin neden olduğu hastalıklardan ölenlerin sayısının cinayetle ölüm sayısından 7 kat daha fazla can kaybı olmasını ve maddi kaybın da 22 kat fazla olmasını vermiştir (Haralambos ve Holborn, 1995: 416).
Bu tür suçları işleyen üst sınıflardan insanların istatistiklere yansımaması ise suç ve sapmalarını gizlemekde daha becerili oluşlarından kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra suçları yargıya yansıdığında bile maddi güçleri ile iyi avukatlarla ya da rüşvet yoluyla kendilerini daha kolay aklayabilirler (Andersen ve Taylor, 2005: 177)."
21 notes
·
View notes
Text
Bir siyahi ve beyaz bir gün bara girerler..
Merhaba dostlarım! Malumunuz dünya gündemi bu aralar pek bir yoğun ve diğerlerinden farklı olarak bu kez (tıpkı bir açık büfe gibi) ne ararsanız var.Doğal afetler,salgınlar,gök taşları,iç savaş,ekonomik kriz...Bizler her ne kadar bütün bu olanlardan “2020 yılı″ kavramını suçlu buluyor olsak da bana sorarsanız buradaki suçlanması gereken yegane şey “insan”ın ta kendisidir.Yüzyıllardır insanoğlu pek çok suç işledi.Suçtan kastımın birini öldürmek ya da hırsızlık yapmak olmadığını biliyorsunuz ama tuhaftır ki bunları yapanlarda vardı ve hala varlar! Öte yandan insanoğlunun işlediği suçlar da bunlardan geri kalır değil.Ağaç kesmenin adam öldürmekten;doğal güzelliklere beton dökmenin hırsızlık yapmaktan ne farkı var? Size üzücü bir haber vermek üzereyim..İnsanlar artık bu suçlara alıştı ve yapmıyor olsalar dahi yapanlara da seslerini çıkarmıyorlar.Ancak içlerinde bir tanesi var ki karşı çıkıldıkça yapılmaya devam ediyor..”Irkçılık”.Evet bugün ki yazımda dünyanın asıl salgın hastalığı,aşısı bir türlü geliştirilemeyen pandemisi olan ırkçılıktan bahsedeceğim. Küçükken kendimi çok güzel bir kız olarak görmez ve okuldaki arkadaşlarımın alay konusu olunca kendimi dış dünyadan soyutlamaya çalışırdım.Çoğu zamanımı evde geçirir,bilgisayar ile uğraşır,videolar izlerdim.Bir gün internette bir linkten ötekine atlaya atlaya dipsiz bir kuyuya doğru yol aldığım sırada bir masala denk geldim.Masalda bir ördek ailesi içlerinden bir tanesi çirkin olduğu için dışlıyor ve aradan zaman geçip o çirkin yavru güzel bir kuğu olarak gelip onunla dalga geçenlere ağzının payını veriyordu.Bu masalın yazarının okuyan çocuklara vermek istediği mesaj açık bir şekilde “bakın,çirkinseniz üzülmeyin bir ihtimal bir gün sizde güzel olabilir ve sizinle dalga geçenlere ağzının payını verebilirsiniz”di.Ve okur okumaz içimde bir hırs oluşmuştu,bende öyle olmalıydım! Ardından bu masalı biraz daha araştırmaya karar verdim.Masala ilişkin videolar ve resimler buldum ancak bu görsellerde benim okuduğum masalda yer almayan ufak bir ayrıntı gizliydi.Bu bizim çirkin ördek yavrusu siyahtı! Yani meğerse siyah diye çirkin görülüp,”ailesi” tarafından bile dışlanıyordu.Bu bir çocuğa verilebilecek en berbat mesajdı! Ama işin acı tarafı haklıydı.Ben bile bulunduğum coğrafya standartlarına göre oldukça esmer sayıldığım için bu tarz dışlayıcı bakışlara ve sözlere maruz kalıyorsam siyahi bir çocuğun maruz kaldıklarını hayal bile edemiyordum... Araştırdıkça aslında bunun bütün nedenin nesiller boyu var olan ve neredeyse DNA’larımıza işlenmiş olan dini ve kültürel bazı imgelemeler olduğunu farkettim.Eminim “beyaz” kelimesini duyunca hepinizin aklına saf,temiz,meleksi ve huzurlu imgeler gelirken;”siyah” deyince kötü,şeytani,kasvetli imgeler ve hatta belki de kedi kesen tipler geliyordur! Bilinçaltımızda ki bu lanet imgeler yüzünden beynimizdeki tartı mekanizması beyaza doğru yönelmeye başlıyor.Kendisini eğitmeyi bilen,okuyup,araştıran ve iyiliğin veya kötülüğün insanın ten renginde değil kalbinde saklı olduğunu;teni siyah olandan değil kalbi siyah olandan korkmak gerektiğini bilenler bu mekanizmayı devre dışı bırakabiliyor ki biz bu kişilere “insan” diyoruz.Diğer taraftan bu tartıyı doldurdukça dolduran,kendini ten renginden dolayı üstün zanneden “kara cahil”lere ise ...şimdi bir şey derdim de..neyse. Benim gibi Uzakdoğu felsefesine meraklıysanız “Yin ve Yang”ı eminim duymuşsunuzdur. Yin ve Yang evrenin ve doğanın işleyiş düzeneklerini anlatan bir öğretidir ve birbiri peşinde dönen siyah ve beyaz bir çember ile imgelenir. Yin Yang felsefesine göre doğadaki her şeyin bir zıttı vardır.Bu iki zıt güç olmadan düzen ve hareket mümkün değildir.Bu durum pek çok yerde işlenmiştir öyle ki Avatar:The Last Airbender isimli çizgi dizinin bir bölümünde üstünlük taslamaya çalışan bir Amiral tarafından Yang öldürülür ve Ay kararır yani düzen mahvolur,sonra yana yakına Yang’ı geri getirmeye çalışıyorlar o ayrı mesele.Bu tarz öğretilerin en sevdiğim yanı asla değişmemesi ve her çağın yanlışına göre bir ders vermeye devam etmesidir.Yin ve Yang’ın asıl öğretisi “her kötünün içinde bir iyi,her iyinin içinde bir kötü vardır” olarak kabul görsede günümüzdeki öğretisi “Her beyaz iyi değil,her siyah kötü değil” olarak çevirebiliriz.Ama bana kalırsa bu öğretinin asıl amacı “dışarıdan görünen renklere aldanma,kalbin yansıttığını gör”dür. Ten renginiz ister siyah,beyaz,kahverengi ve hatta mavi olsun,kalbinizdeki toz pembeyi asla kaybetmemeniz dileklerimle..🤎🖤💗
#black and white#black lives matter#ırkçılık#yin ve yang#avatar#the last airbender#uzakdoğu#sevgi#eşitlik#barış#çizgifilm#çizgi dizi#renk#2020#korona#koronagünlükleri#perihannteyze#hamurbeyinliinsantanesi#zirvedeçamaşırasangenç#legalaksi#afrikalıjaponbalığı#kendigokyuzunuyarat#ahududuluvodka#simseklerintanrisi#yuhbecanim#iyibokyedin#morbirbulut#biriyimbenbiri#iyiyimlaben#layfmacun
60 notes
·
View notes
Text
Büyük Buhran
"Büyük Buhran'ın müsebbibi nedir?" sorusu üzerinde yıllar sonra bile düşünülmektedir. Buna monetarist veya keynesyen görüş gibi bazı popüler açıklamalar getirilmiştir.
Robert Murphy'nin The Politically Incorrect Guide to the Great Depression and the New Deal'ını referans göstererek bu görüşlerden yüzeysel olarak söz etmek gerekirse:
Keynesyen görüş Amerikalıların en çok inandığı senaryodur ve faturayı serbest piyasaya keser. Bu görüşe göre kapitalizmin içsel aşırılıkları borsa çöküşü ile sonuçlanmış ve işletmeler işçileri işten çıkarmıştır, daha sonra da kısır bir düşüş sarmalında ürün satın almayı bırakmıştır. Herbert Hoover, duruma pek fazla müdahale etmemiştir çünkü anayasaya saygı duymuştur.
Burada anayasaya saygı duymaktan kastedilen Woodrow Wilson döneminde yürürlüğe girmiş olan altın standardına bağımlı merkez bankası yasalarıdır. Amerika'nın altın standardından çıkmasına olanak tanıyacak olan emergency banking act ise Roosevelt'in New Deal'ı kapsamında geride bırakılmıştır.
Bunlara ek olarak tarım krizini de not etmek gerekir. Tarım sektörü Birinci Dünya Savaşı'nın tesiri altında kalmıştır zira askerlerin beslenme ihtiyacı nedeniyle sektör genişlemiştir. Bununla paralel olarak çiftçiler mekanizasyon yoluna gitmiştir ki bu makineleşme süreci oldukça pahalıya patlamış, buna karşılık fiyatlar düşmüştür. Haliyle pek çok çiftlik kapanmıştır.
Monetarist teori, Milton Friedman ve Anna Schwartz'ın teorisidir. Bu perspektife göre piyasa ekonomisinin doğal yükselişleri ve düşüşleri olabilir lakin merkez bankası 1930'ların başlarında para arzının çökmesine izin vererek normal bir gerilemeyi Büyük Buhran'a çevirmiştir.
Üçüncü bir yorum ise devletin 1920'lerdeki para politikalarını suçlar. Avusturya ekonomi okulunun savunduğu bir görüştür (en ünlü üyesi Friedrich Hayek'tir) bu açıklamaya göre serbest piyasa Milton Friedman ve Anna Schwartz'ın iddia ettiğinden daha güvenilirdir ve konjonktür devresi kapitalizmin doğal bir özelliği olmayıp merkez bankasının faiz oranlarını manipüle etmesi ile ilişkilidir.
Bu bakış açısında, Büyük Buhran'ı bu kadar korkunç kılan, 1930'ların başındaki düşen para arzı değil, 1920'lerin sonundaki patlama sırasında kredi piyasalarına yapılmış olan para enjeksiyonudur. Dahası, Hoover'ın maaşlara olağanüstü müdahalesi işsizliği iyice artırmıştır.
Üçüncü açıklamanın savunucuları, 2000'lerin ortalarındaki krizin de Alan Greenspan'in düşük faiz politikasından doğduğunu ileri sürerler. Bu politika emlak balonunu ateşlemiştir.
"Kredi genişlemesi, gerçek malların arzını artıramaz. Sadece yeniden düzenleme getirir. Kredi genişlemesi sermaye yatırımını ekonomik zenginlik ve piyasa koşullarının belirlediği rotadan uzaklaştırır. Ekonomi maddi mallarda artış elde etmediği sürece, takip etmeyeceği yollara sapar. Sonuç olarak, yükselme sağlam bir temelden yoksundur."
- Mises
1 note
·
View note
Photo
97 yaşındaki HASAN BASRİ AYDIN tutuklandı. Malatya Kubilay orta okulunda benimde TÜRKÇE ögretmenimdi. Kendiside ,bende KÜRT olduğumuzdan pek düzgün Türkçe konuşamazdık.Türkçe dışı günlük ekonomik,sosyal konularlan ilgilenirdik. Bir gün şöyle demişti: -Bakın çocuklar ben doğru,dürüst Türkçe bilmem ama, DEVLET beni Türkçe ögretmeni yaptı diyip gülerdi. Bugün Malatya'da gelirken, istanbul hava alanında polis tarafından yakalanıp G.Osman paşa adliyesine götürülüp tutuklandı,Silivri ceza evine gönderildi. Suçu:Eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e hakaretmiş. 97 yaşındaki birini tutuklamak, UTANÇ duyulacak bir durumdur. Ortalıkta taciz,tecavüz gibi suçlar işleyen, TARİKAT şeyhleri serbest gezerken 97 yaşındaki adam tutuklandı,bunada Adalet diyorlar. Bu yaştaki bir adam MEZARDAN başka nereye kaçabilirki? Tutuklanıyor.Ne suç işlerse işlesin 97 yaşındaki bir adam, Dünyanın hiç bir yerinde tutuklanmaz. Ülkede ADALET varsa,Hasan Basri SERBEST bırakılsın,TUTUKSUZ yargılansın
1 note
·
View note
Text
1 Saatte Aratan Dua
1 Saatte aratan dua aşk acısı çeken ve kısa sürede sonuca ulaşmak isteyenlerin araştırdıkları dualar arasında en üst sırada yer alıyor. Günümüzde dualar da büyüler kadar ilgi görüyor. Pek çok dua türü insanlar tarafından hem daha kısa sürede etkili olması hem de ekstra malzeme istenmemesi sebebiyle fazlasıyla tercih ediliyor. Her ne kadar tutması büyü kadar net olmasa da ekonomik yönden daha az masraflı olması insanları duaya yönlendiriyor.
1 Saatte Aratan Dua Nedir?
Bu dua genel olarak sevgilisinden, partnerinden ya da eşinden aradığı ilgiyi göremeyen kişilerin yaptırdığı duadır. Kişi gerçekten ilmi bilgisi kuvvetli, çalışmalarında yılların tecrübesini ortaya koyabilen bir hocaya işlem yaptırıyorsa duanın tutma ihtimali yüksektir. Dua özellikle kadınlar tarafından çok yaptırılır. Erkekler kadınlara göre ilgi gösterme, sevdiklerini söyleme noktasında daha pasif kaldıklarından kadın bunu daha sık duymak ister. Dua ilgiyi ve sevgiyi artırmasının yanında eskiye göre partner daha fazla özleneceği için ilişkide yaşanan sorunları minimal düzeye indirirken paylaşımları da artırır. En etkili 1 saatte aratan dua için işinin ehli medyumlar tesir edecek pek çok duayı okuyarak ve duayı isteyen kişiye okutarak aradaki muhabbetin artmasını sağlarlar. Üstelik büyüde olduğu gibi duanın okunması için farklı malzemelere de ihtiyaç duyulmaz. Dua, okunacak kişinin anne adı, doğum tarihi, adı gibi bilgilerle kolaylıkla hazırlanabilir.
1 Saatte Aratan Dua
Duayı Okumayı Bitirdim Beni Aradı
Dua istenen saatlerde, istenen sayıda düzenli okuma yapıldığında bir süre sonra partneriniz size karşı eskisinden çok daha fazla ilgi ve sevgi duyar. Dua okurken niyet çok önemlidir. Eğer okurken bu durumun olacağına yürekten inanmaz ve olmasını istemezseniz duanın tutma ihtimalini yarı yarıya indirmiş olursunuz. Bu nedenle bunun olacağına önce siz inanmalı; içten gelerek okuduktan sonra kendi cümlelerinizle Yüce Allah’a yalvarmalısınız. Şüphesiz ki o ol demeden hiçbir şey olamaz. Bu yüzden kendinizi onun huzurunda rahat ve güvende hissederek okunan dualar işlemin tutmasındaki ihtimali yükseltir.
Bu Duanın Belirtileri ve Etkileri
Klasik aşık etme duaları ya da büyüleriyle minimal farklılıklar gösteren duanın belirtilerini şöyle sıralayabiliriz: - Duaya maruz kalan kişi sevdiğini normalden çok daha fazla özler. - Sık sık sesini duyma ihtiyacı hisseder. Onunla konuşabilmek için sürekli bahane yaratır. - Daha önce onu kırdığı anlar için sürekli kendini suçlar. Telafi için uğraşır. - İlgi ve sevgi üst noktadadır. - Onun mutlu olabileceği her türlü aktiviteyi yapmak için adeta çırpınır. - Çok etkili 1 saatte aratan dua tuttuğunda kişide onun adını duyduğunda bile mutlu olma durumu görülür. - Kişide nadiren de olsa baş dönmeleri, ellerde titreme, halsizlik gibi belirtilere rastlanır.
Bu Dua Günah mı?
Bir duanın günah olup olmadığı niyete göre değişiklik gösterir. Eğer duayı zaten sizin hayatınızda olan eşinize ya da sevgilinize yaptırıyorsanız dua günah değildir. Ancak duayı ayrıldığınız, sizinle hiçbir ilişkisi olmayan birine yaptırıyorsanız kişinin iradesine hükmetme durumu olduğu için elbette ki günahtır. Bu nedenle duayı okuturken herhangi bir ilişkinin bozulmaması gerektiğini; vebalini kaldıramayacağınız bir işe girmenizin öbür dünyanızı mahvedebileceğini unutmamanız gerekir.
1 Saatte Aratan Dua Ne Kadar Sürede Tutar?
Duanın tutma süreci de büyüde olduğu gibi olay örgüsüne göre değişiklik gösterir. Her ne kadar tavsiye etmesek de eğer duayı biten bir ilişki üzerine okutuyorsanız 1 saatte aratan dua okunuş süreci hocanızın olay örgüsüne bağlı olarak hazırladığı uygulamaya göre değişecektir. Bu nedenle burada tam olarak bir süre verilemez. Daha kesin bir sonuç için yaşadıklarınızı harfi harfine hocanıza anlatmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmamalısınız.
Bu Duayı Nasıl Bozabilirim?
Eğer çevrenizden herhangi birine haksız yere bir uygulama yapıldığına inanıyorsanız duayı bozdurmak için tıpkı yaptırırken olduğu gibi işinin ehli bir medyuma başvurmanız gerekir. Ancak güvenilir medyum hoca 1 saatte aratan dua bozumu için belli dualar ve ritüeller ile size yardımcı olabilir. Duayı bozdurmak için de gereken sayıda size verilen duaların okunması gerekecektir. Bu yüzden süreç esnasında sabretmek ve kesinlikle umutsuzluğa düşmemek önemlidir. Sizden istenen her şeyi doğru sıralamayla, dığru sayıda yaptığınızda kişi eski hayatına geri döner. Read the full article
0 notes
Text
Credit Suisse kara para aklama suçlarından mahkum oldu
TESSİN- İsviçre bankası Credit Suisse, kokain satıcılarının kasaları aracılığıyla para aklamalarına izin verdiği için 2 milyon CHF para cezasına çarptırıldı. Karar, ilk kez yerli büyük bir İsviçre bankasının İsviçre'deki ceza mahkemelerinde bu tür suçlardan mahkum edildiğine işaret ediyor. Bellinzona'daki Federal Ceza Mahkemesi, eski bir Credit Suisse çalışanını Bulgar uyuşturucu kaçakçılığı çetesinin suç gelirlerini aklamasına izin vermekten suçlu buldu. Hakimler, çalışanın eylemlerinin suç örgütünün İsviçre'den 19 milyon CHF'den fazla para çekebilmesine katkıda bulunduğuna karar verdi. Ancak, Temmuz 2007 ile Aralık 2008 arasında çalışanlarını izlemede ve kara para aklamayla mücadele önlemlerini uygulamada cezai gevşeklikten suçlu bulunan bankanın kendisine daha fazla dikkat ediliyor. Banka suçlamaları reddetti ve Pazartesi günü karara itiraz etmeyi planladığını duyurdu. Yolsuzlukla mücadele sivil toplum kuruluşu Public Eye, davanın hem bankada hem de İsviçre'nin hukuk sisteminde zayıflıkları ortaya çıkardığını belirtti. STK, "İsviçre finans merkezinin ekonomik suç cenneti olarak kalmasını istemiyorsa, gözetim sistemlerini güçlendirmeli ve caydırıcı cezalar getirmelidir” dedi. 2021 yılında, Zürih merkezli Abu Dabi'ye ait Falcon Private Bank, kara para aklamayı önlemek için gerekli kontrolleri kurmadığı için, 3,5 milyon CHF para cezasına çarptırıldı. Credit Suisse daha hafif bir para cezasına çarptırılırken, daha geniş bir küresel erişime sahip İsviçre'nin en büyük bankalarından biri olarak daha fazla inceleme çekti. Savcılar 5 milyon CHF para cezası talep etmişti. 2004 ve 2008 yılları arasında, uyuşturucu çetesinin Credit Suisse aracılığıyla bankadaki büyük meblağlar da dahil olmak üzere on milyonlarca frankı aklanmasına izin verdiği öne sürüldü. Banka temyizde başarısız olursa, ayrıca milyonlarca tazminat ödemek ve yasadışı olarak kazanılan kârlardan vazgeçmekle karşı karşıya kalacak. Mahkeme kararı, İsviçre'nin en büyük ikinci bankasında büyük ticaret kayıpları, zarar verici yasal davalar, mali düzenleyiciden kınama ve çeşitli ülkelerde çeşitli suçlar için ağır para cezaları içeren uzun bir dava dizisinin sonuncusu. Read the full article
0 notes
Text
Bu Kötülük İkliminde Hayat Nasıl Olur
Kötülük cismi kılınabilir mi? Bir tahayyül perspektifi olarak temellendirilen gel gelelim bu yer, şu yurt olarak savlanan menzilde başat bir faktör, bir çok eylem ve hamlenin de en başat temeli kılınan kötülük eliyle bir yerde yaşam muhafaza olunabilir mi? Tümüyle hep, her dem yeniden kullanışlı addedilerek bir dolu motifle zenginleştirilip, üstü kapatılarak o karanlık temsilin başat oyun kurucusu kılınarak kötülükten bir yola, düzlüğe çıkılabilir mi sahiden? Nedensiz değil, bu ülkenin başına her ne getirildiyse o katran karanlığının aleni bir biçimde savunulması gailesiyle çıka geldiği bunca ortadayken nedir ki yani, her neyin nesidir kötülükten medet ummak. Doğrudan ve hiç eksiksiz bir biçimde sunulan, yapılan, var edilen eylemsellik biteviye bir demokrasi, eşitlik, hürriyet naraları sıkıştırılıp aralarda yeniden bildiğini okurken muktedir her neye çıkacaktır bu karanlık mefhumu tüm o habis kötülük. Biliyor muyuz, soruyor muyuz?
Bir hengamedir gidiyor, orasını böyle düzelttik, burasını şöyle onardık, berikinin eksiğini de gediğini de tamamladık. Bütün dünya özellikle Almanya bizi kıskanıyor ve lakin afaki bir biçimde şahlanış sürerken, üç kuruşa tamah ettirmek gerçekten gerçek kılınıyor. Ekran yüzü kimi tiplemelerin vallahi de billahi de baş amir, bu ülkenin hayrına baş koydu. Daim iyiliğini istiyor, bu sıkıntılı günler şöyle kuru ekmek, böyle bulunursa kuru soğanla geçer, geçirilir de o vatan, şu bayrak, bu ezan tekerlemesinin gölgesinde hikayeler aksettirilirken olmakta olanın cerahat dolu suretidir kötülük. Bitmek nedir bilmeyen bir inatla kullanışlı addedilen klişelerin dolaylarında muktedir kendi hikayesini yaza dururken, olmakta olan hep eksik kılınmış bir halk gerçekliğidir. Şu bayram seyran günlerinde yoksunlaştırmayı afaki bir politika, hiza bildirici kılan zevatın, sunduğu, var ettiği ve önünü açtığı nefretle, kindarlıkla, öteki düşmanlığına bu defa mülteci veya bu topraklarda yaşama mecburiyeti içerisinde olan kafa kağıtsızlara yönlendirerek sunulan linçlerle o kötülük bir kere daha odak şaşırtılıp var edilir. Böyle bir toplamda, ekonomik çöküşün, pandemi sürecinin en gizli / saklı yıkımının kıyısında, hali topal, geleceği kapkaranlık kılınmış bir menzildeki o kötülük bahsi cismi kılınmıştır. Artık atılan her adımda, varılan her eşikte biraz daha zoru, zorbalığı ele alan bir vatan imgesi biçimlendirilir. İyi de nereye kadar, iyi de daha ne kadar!
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Urfa Baro Başkanlığı, Erzurum'un Karayazı ilçe girişinde Kürtçe ve Türkçe yazılı “Hûn bî xer hatin- Hoş geldiniz” tabelası önünde çektikleri fotoğrafla ırkçı paylaşım yapan öğretmenler hakkında Karayazı Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Karşıyaka İlkokulu’nda görevli oldukları belirtilen N.U., B.K. ve B.G. hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu ve tespit edilecek diğer suçlar” ile ilgili suç duyurusunda bulunan Urfa Barosu vekili Gökhan Dayık, şüphelilerin tespit edilerek cezalandırılmasını talep etti.
Suç duyurusu dilekçesinde Karayazı’nın Kürt kenti olduğuna dikkati çeken Dayık, “Şüphelilerin Kürt olan öğrencilerine yaklaşımlarının nasıl olacağına ve bu yaklaşımlarının çocuklar üzerinde nasıl bir yıkım ve travma yaratacağını bilmek zor olmasa gerek. Şüphesiz bu cesaretin ve pervasızlığın sebebi, ayrımcı ve ırkçı saldırılara yönelik yaygın cezasızlık politikasıdır” diye belirti.
Söz konusu paylaşımın “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu, 5237 sayılı TCK’nın 216. maddesinde ‘Kamu barışına karşı suçlar" bölümünde yer aldığını belirten Dayık, dilekçenin devamında şunlara yer verdi: “Söz konusu insanlığa karşı suç iddiasının araştırılmasını ve faillerinin tespitini ve cezalandırılmasını talep etmek Avukatlık Kanunun barolara yüklediği sorumluluk ve görevin gereğidir. Yukarıda açıklanan ve resen dikkate alınacak nedenlerle soruşturma işlemleri sonunda ırkçı, ayrımcı ve nefret söylemleri içeren paylaşımda bulunarak halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden kamu görevlileri hakkında gerekli soruşturma işlemlerinin yapılarak kamu davası açılmasına karar verilmesini Şanlıurfa Barosu adına talep ederim.”
Kötülüğün cismi kılınmasının yolları geliştiriliyor vesselam. Olabildiğince yalın bir kin, bir nefret, bir tepkime diye normalleştirilmeye çalışılan ayrımcılık bir kere daha Kürd’e denk getiriliyor. Kötülüğün sabık bir tutkuyla savunulmasının yolunun var edilmesi iş bu sınırlarda güncelliğinin meseli daha en başından o sosyal medyadan yansıyan nefret dili, şiddeti çağıran, önemsiz bir şeymiş gibi hareket çekmeyi normalleştiren tiplemeler eliyle bir dil, bir kültür, bir yaşam biçimi bir kere daha hedef kılınır. Böyle afaki, bu kadar açık ve süreğen bir tahakküm pratiğinin, bildiğiniz tüm anlamlarıyla ayrımcılığın var edildiği bir zeminde güncellik yıkımın kılınır. Hesap vermezlik bir yanda dururken, olmasına hala devam olunan saldırganlık, dile, akla seza tehditler, Kürd eşittir gerilla eşittir Pkk açılımı, denklemi, kabızlığının ve kötürüm halinin meselesi ne yana düşer. Tepkiler sonrasında şu açıklama var edilir; “Erzurum'un Karayazı İlçe Milli Eğitim Müdürü Muhlis Çiçek, Kürtçeye yönelik ırkçı söylemlerde bulunan ve el hareketi yapan dört öğretmenin açılan soruşturma kapsamında açığa alındığını duyurdu. Çiçek, sosyal medya hesabından “Kişisel sosyal medya hesaplarında ilçe giriş tabelası önünde yayınlamış oldukları görselde dolayı öğretmenler hakkında adli ve idari işlem başlatılmış olup tahkikat sonuçlanana kadar kendileri açığa alınmışlardır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur” dedi.” Bitti mi, var edilen sabit kılınmış kötülüğün hesabı üç beş günlük gaz alma, görevden el etek çektirildi, soruşturma açıldı bahisleri unutulana kadar mıdır? Bu ülkede hak, hukuk ve adalet kavramlarının akıbeti nice olacaktır?
Gazete Duvar’dan iliştirelim: “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.
Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ı anarak, sözlerine başlayan Başaran, “Üzerinden 50 yıl geçti ama maalesef Türkiye’deki siyaset yürütme biçimi, muhaliflere ve devrimcilere yaklaşım değişmedi. Biz 3 fidan şahsında yaşamını devrim ve demokrasi mücadelesinde yitiren bütün yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz” dedi.
Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre dünyada ve Türkiye’de ekonomik krizin her geçen gün derinleştiğine dikkat çeken Başaran, şunları söyledi:
“Bu ekonomik krizin en büyük yansımasını da biz kadınlar yaşıyoruz. Yoksulluğun adı artık kadınlaşmış durumda. Yoksulluk kadınlaşmış durumda. Türkiye'de kadınlar en fazla işsizliğin olduğu kategori içinde. Dünyada da Türkiye kadın işsizliğinin en yoğun olduğu yer. Genç kadın işsizliği, genel işsizlik içinde 2 katına çıkıyor. 1,3 milyon kadın ücretsiz bakım emeği adı verilen gelirle çalışma hayatının dışında tutuluyor. Çalışan her 10 kadından 3’ü kayıt dışı çalışıyor. Kadınlar açlık ve yoksulluk ile mücadele ederken iktidarların yürüttüğü savaş siyaseti sonucunda ırkçı cinsiyetçi saldırılarla yüz yüze kalmaya devam ediyorlar.
Bu ülkede geleceğini göremeyen gençler ülkeyi terk etmek zorunda kaldı, yurt dışında planlar yapmak zorunda kalıyorlar, bütün bayram ve Ramazan boyunca. İktidarın ekonomi politikası tam da bu! İnsanları açlığa ve sefalete mahkum etmek, yardımlarla kendine biat ettirmek. Halkın esnafın bu yalanları bu karnı tok. Artık bu siyasetin tükendiğinin farkındayız. Hiçbir milliyetçi söylem, hiçbir savaş siyaseti iktidarın yürütmüş olduğu bu krizi, siyaseti aşmasını sağlamayacak. Hiçbir sınır ötesi operasyon, hiçbir savaş çığırtkanlığı iktidarın geleceğini varlığı kurumsallaştıramayacaktır. Buradan bir kez daha bunu ifade etmiş olalım.
Dün burada aile adı altına 3 kişiyi partimizin önüne getirerek bir provokasyon çıkarmaya çalıştılar. Ancak bir algıyı düzeltmekte fayda var. Dünden beri yandaş basın, farklı biçimde bütün gerçekliği ters yüz ederek yayın yaptı. Bir şeyi düzeltmekte fayda var. Dün partimizin önünde aileler yoktu, Ankara Emniyeti vardı, İçişleri Bakanı vardı, AKP-MHP ittifakı vardı, eylemci onlardı. Partimizin önünde eylem yapan, siyah çelenk bırakan polislerdi. Siyah çelengi aileler bırakmadı polisler bıraktı. Dün gerçekleştirilen provokasyon İçişleri Bakanlığı tarafından planlandı. İçişleri Bakanlığı değil, suç işleri, propaganda bakanı! Orada bu organizasyonun onların yaptığını biliyoruz, ortaya çıkan tablo bunun en net göstergesiydi.
Gelenler de polis değil, güvenlik gücü değildi, güvenlikten sorumlu kişiler bir milletvekilini bu kadar pervasızca, bu kadar pespaye bir şekilde tehdit etme cüretini gösteremezler. Bu kişilere polis denmez, denemez, güvenlik gücü denemez! HDP Genel Merkezinde benim şahsımda bütün Kürtlere, bütün kadınlar, bütün HDP’liler tehdit edildi. ‘Seni çivilerim’ söylemi Türkiye'nin demokrasisine söylenmiş bir söylemdir. Hiç eğip bükmeye gerek yok. Bu söylem ve tehditlerle HDP’ye geri adım attıracaklarını zannedecek kadar akılsız bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu saldırılarla başarılı olacağını düşünen trajik durumda bir iktidar var. 7 yıldır yapmadığınız kalmadı. Buradan tekrar söyleyelim, 7 yıldır parti binamıza konulan bombalardan, mitinglerimizin bombalanmasına kadar eğitip, donatıp planını eline verdiği katili İzmir İl binamıza gönderip, genç bir arkadaşımızı katledip, tüm yöntemleri denediniz. Başarılı olmadınız. Dokunulmazlıkları kaldırdınız, belediyelerimize kayyım atadınız diz çöken geri adım atan bir HDP gördünüz mü?
Bize kim olduğumuzu soruyor polis, biz Kürdüz. On yıllardır kimliğini yok saydığınız, dilini yasakladığınız, hala sömürge olarak yaklaştığınız Kürtleriz, kadınız biz. Sadece kendi sınırlarınız içinde yaşam hakkı tanıdığınız, evde erkeğe,dışarıda devlete köle olarak gördüğünüz kadınlarız, kapılarına çarpı koyduğunuz Alevileriz, sokak ortasında katlettiğiniz Ermenileriz, Lazlarız, yani Türkiye halklarının tümüyüz. Seçilmişler, işçiler, emekçileriz, biz HDP’yiz. Hiçbir saldırınız HDP’ye geri adım attıramayacak. Kürtlere, kadınlara, işçilere, ezilmişlere geri adım attıramayacak. Suç İşleri Bakanı’na, propaganda bakanın bir kez daha hatırlatalım; benzerleriniz tarihin çöp sepetinde siz de kendinizi orada bulmaktan kurtaramayacaksınız.”
Kötülüğün her nasıl cismi kılındığının nişanesi olarak, işleri iyice foka saran muktedirin tüm o tetikçilerinden ibaret kolluğu “aile” diye yutturmaya çalıştığı, suç işleri bakanının ta kendisinin talimatları doğrultusunda Halkların Demokratik Partisine karşı bir saldırı, bariz bir provokasyon gerçekleştirilir. Her şey kendiliğinden ama en çok da sivil giyimli o kolluğun bu sahnede altı milyondan çok oy almış bir partinin, temsiline karşı seni çivilerim tehdidinin kıyısından görünür kılınır. Her şeyiyle, hemen her şekilde, her yerde ve her biçimde Kürd ve Alevi nefreti, bunların toparlayıcısı / tamamlayıcısı Ermeni, Rum, Süryani, Yahudi, Ezidi ve tüm diğer inanç / kimliklere dair ön yargıları kullana gelen bir zihniyetin sunduğu yegane şey çok daha kalıcı bir kırılmadır. Bunun daha öncesinde İzmir’de Deniz Poyraz’ın katledilmesinde, bunu daha önce sokak ortasında katledilmiş ol Uğur Kaymaz’da, Cemile Çağırga’da, Hacı Lokman Birlik’te, Taybet İnan’da, çok sınırlı sayıda insanın malumatının bulunduğu üç bodrum katında katledilmiş yüzlerce insanın ta kendisinde görmek mümkündür. Bu hali, tutsak kılınmış Demirtaş, Yüksekdağ, Tuncel, Kışanak, Mızraklı ve nice siyasetçinin hayatlarına düşülmüş gölgelerden görebilmek de mümkündür. Bir siyasi iradeyi, devri sabık iktidar pratiğinin sunduğu “ithamlarla” terörize ederek, süre gelen saldırılara yem kılarak bir dönüşüm var edilmek istenir. Ol altı milyonun iradesi hiç edilmek istenir, az ya da çok! Durum hep karanlığın lehine çevrilmek istenir.
Kötülük artık cismanidir. Nesnel kılınıp eşikler aşıldıkça ortaya çıkan katran, dibi bucağı hiç kalmamış olagelen cürüm sarmalı ve bitimsiz bir fasit döngünün sunduğu yegane şey demokrasi mefhumunda olduğu gibi hayatiyetin de ayaklar altına alınmasıdır. Bugün iş bu sahnede Halkları Demokratik Partisi önünde vuku bulan provokasyon ya da bir kent girişine yazılmış Kürtçe hoş geldiniz mefhumu halen dert kılınıp, ayyuka çıkmış ırkçılık “normalleştirilmeye” devam olunuyorsa zaten kötü ve kötülük çoktan aramızda dolaşan bir mesele evrilmiştir. Toplumsal dinamiklerini bir asırdır biz ve onlar, biz ve mihraklar, biz ve düşmanlar, biz ve sonu gelmeyen yaftalar, hedef almalar, linçler ile kura gelmiş bir demokrasi geleneğinin dahi var edilemediği, ak denilenin kara, kara diye bilinen pek çok şeyin beyaz, hakkaniyet kavramının ters yüz olunduğu bir zeminde durum sanılandan çok daha vahimdir. Gelenekselleştirilmiş olagelen her tavır, her saldırı, her nefret payandalığı, hemen her durumda çıkagelen ötekileştirme o kötülük mefhumunu da güncellemektedir. Geldiğimiz odak, varılan merhale, ulaşılan sonuç her durumda bu ayan beyan yıkımın ta kendisinindir. Cürümler normalleştirilirken, suç detay kılınırken, her yara örtbas olunurken, söz ezilmeye, ses anlaşılmaz addedilmeye devam edilirken o karanlık göndere sabit olunur. Böyle bir ülkenin sıradan insanlarının haklarını yeren, gasp eden, yıkan ve yutan bir yerin her yanı yeni, her günü açılım, her dönemeci muasır medeniyetler seviyesi olsa ne olur olmasa nedir? Daha gözünün önünde cereyan eden tüm bu katran karanlığı eliyle var edilmiş kötülüğe sesini yükseltmezken, restorasyon diye çıkılan güzergahta bir yıkım yükseltilmeye devam edilirken, kötülük sabitlenirken bir hayat geriye kalır mı? Bu hallerin, böyle kötülüğün norm kılındığı bir yerin derdi hiç tükenir mi, biter mi? Sorular, sorular, sorular ve derin bir sessizlik. Nereye kadar...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: HDP: Bu Saldırının Mimarı Cumhur İttifakı’dır – Dha – Deutsche Welle Türkçe
#kötülük sarmalı#arzihal#söz hakkı#cerahat güncesi#yıkım#hdp#kürd siyaseti#mücadele#barışa ne oldu#hayat hakkı#yorum#anlam#biyopolitika#ankara#kolluk saldırısı#devlet şiddeti#devlet102#kürd#ötekileştirme#normalleşme#cüruf#ırkçılık#başka türkiye vardır#ırkçı saldırılar#demokrasiye ne oldu?#meram#görünen köy#demokratikleşme#yıldırı
0 notes
Photo
“Mülteci sorunu, Türkiye’yi de Pakistanlaştırabilir” “Afgan mülteciler, Pakistan'a kendileri ile beraber silah ve uyuşturucu getirdiler ve Pakistan'a yeni bir atmosfer aşılamaya başladılar." Pakistanlı mülteci uzmanı Cavit Sıddıki anlatıyor. Cavit Sıddıki ülkesindeki terör olayları ve suçların önemli ölçüde yıllar önce kabul edilen mültecilerden kaynaklandığına dikkat çekerek Türkiye'ye tavsiyelerde bulundu. 1-Sıddıki, mülteciler konusunda çok dikkatli ve sorumlu politikalar geliştirilmemesi halinde Türkiye’nin de istikrarsızlığa sürüklenerek “Pakistanlaşabileceği” uyarısında bulundu. Pakistan’ın en çok satan ikinci gazetesi Nava-i Vakt’ın genel yayın editörlüğü görevini de yürüten 2- Sıddıki, mülteci politikalarının çok ince elenip sık dokunarak geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Siyasilerin mülteci sorununu her zaman seçim malzemesi olarak kullandığı uyarısında bulunan tecrübeli gazeteci, mültecilerin Türkiye’de kalıcı olmaması ve 3-Birleşmiş Milletler’le daha aktif işbirliği yapılması gerektiğini kaydetti. Sovyetler Birliği'nin 1979'da Afganistan'ı işgalinden sonra milyonlarca mültecinin Pakistan’a geldiğini ve Pakistan’ın yaptığı hataları Türkiye’nin de tekrar etmemesi gerektiğini söyledi. 4-İlk zamanlarda Pakistan dışından gelen yardımlarla mülteciler konusunda ekonomik sıkıntı çekilmediğini anlatan Sıddıki, ancak toplum düzeninin bozulduğunun yıllar sonra fark edildiğini dile getirdi. 5-EKONOMİK SIKINTI ÇEKİLMEDİ; ANCAK SOSYAL HAYAT ZEDELENDİNava-i Vakt Gazetesi Genel Yayın Editörü Cavit Sıddıki, 1979'daki Afganistan işgalinden sonra Pakistan'a 4,5 milyon mültecinin gelmesinin o zamanlar halk tarafından memnuniyetle karşılandığını aktardı. 6-Sıddıki ancak 11 Eylül'den sonra birçok terörist aktivitenin ülkeye gelen mülteciler tarafından organize edildiğinin tespit edilmesinden sonra kamuoyunun “Afganlıları, istikrar gelen ülkelerine geri gönderme” konusunda hemfikir olduğunu belirtti. 7-Bu aşamada birçok sivil toplum örgütünün de mültecilerin geri dönüşü için gösteriler yaptığını kaydeden Sıddıki, halihazırda Pakistan’da 2 milyona yakın mültecinin kaldığını aktardı. 8-Avrupa'nın, sosyal hayatı ve asayişi bozmamak için mültecilere kapılarını kapattığını vurgulayan Sıddıki, Türkiye'nin de topraklarında Suriyelileri çok uzun süre ağırlamayı düşünmemesi gerektiğini savundu. 9- Avrupa Birliği'nin Suriyeli mülteciler için Türkiye'ye 3 milyar Euro'luk kaynak aktarma kararına değinen Sıddıki, Pakistan'a da o zamanlar BM ve diğer İslam ülkelerinin büyük maddi yardımda bulunduğunu hatırlattı. Ancak ülkedeki mülteciler tarafından organize edilen suçlar
0 notes
Photo
MODERN ZAMANLARDA İNSAN- 2 Aşırı bir muğlâklık, çağında yaşıyoruz. Hiper bireycilik çağında, istikrasızlık, müphemlik, belirsizlik zaman ve mekândan yalıtılmış, ,kimlik ve ben yaşantısından, muaf bırakılmış, öznenin bu süreksizlik karşısındaki psiko-sosyal konumu nedir? Post-endüstriyel, post modern dünyada, birey neden aşırı mutsuz, endişeli ve güvensizdir. Beklide, post modern olduğumuz için, hayat anlamsızdır. Çünkü post modernliğin, akıl kimlik ve nesnellik nosyonlarını, red ettiği, özneyi, ben kimlik ve nesne yaşantısından, muaf bıraktığı, aşırı muğlâk, belirsiz ve aşırı bireyci bir tüketim dünyasının, kalıplarına hapis ettiği için, anlamsızlık, boşluk, güvensizlik, endişe, bir psikopatoloji olarak, karşımıza çıkmaktadır. Tüm değerlerin, gerçekliği yitirdiği, büyüsünü kaybettiği, bir simülasyon dünyasında, benliğinin inşası, bir o kadar müphemlik kazanmıştır. " Karşılıklı duygusal bağımlılık ciddi biçimde tehlikeye girdiğinde denge bozulur ve ben'in öz güçlerine yabancılaşmış olması acı bir biçimde algılanır, o ana kadar bu yabancılaşma düşlerde ve semptomlarda ele vermektedir kendini. Bundan sonra ben yaşantısına atalet, değersizlik, terkedilmişlik, çaresizlik, yalnızlık, utanç ve suçluluk duyguları hakim olur Rainer Funk, Her üretim biçimi, kendi üretim tarzına, hitap eden, bir toplumsal, siyasal, kültürel ve iktisadı model yaratır ve bu modele uygun sosyal insan tipini üretir. Eğitim, medya aile din, toplum, gibi üstyapı araçları ile üretim biçimine ve onun toplumsal normlarına, uygun ideal kimlik biçimi hedeflenir. Post-endüstriyel dünya, egemen sınıf ebeveynlik rolünü, tamamen ele geçirmiş, reklamlar, medya, eğitim gibi etkin araçlarla, bireyin pişişik, alanını işgal edip ve onun doğasını kışkırtarak, yeni üstyapıya uygun, bir sosyal insan tipi üretmiştir. Post modern toplumda, her birey, kendisi ile özdeşleştirdiği, ideal bir kimlik imgesine sahiptir. Sürekli peşinden koşulan, ulaşılmaya çalışan, hedeflenen bu ideal kimlik, bireyin ben ile ilgili duyduğu, statüsüzlüğün, dışa vurumudur. Post modern toplumda, benlik kırılgan, parçalanmış ve farklı kimlik kalıpları ile örülmüş, melez bir kimliğe dönüşmüştür. Bu yeni ben, tekil, değişmez bir kimlik kavrayışından uzak, maddi koşulara, ani değişimlere ve şartlara bağlı olarak, anlık biçimde üretilen, çeşitli mitler, kahramanlar, rol modeller,arzu biçimleri üzerinden şekillenen heterojen bir kimliktir. Facebook, youtupe, isntegram, gibi güçlü kitle iletişim araçlarının etkisi ve parlak yaşam telaları, tarafından doğası kışkırtılan, çağın kişiliği, ben ile ideal ben arasında, sürekli koşturan, yönünü kaybetmiş, kronik tatminsiz, endişeli, kaygılı, huzursuz ve özgüven kaybına uğramış, tipik narsist kişiliktir. Post endüstriyel, çağa özgü bu duygu bozukluğu, nesnel bir psikopatoloji olarak, eski odpital arzunun bastırılması, sonucu ortaya çıkan klasik nevrozun, yerini almış, başat bir klinisyedir. “Giderek daha çok klinisyenin tespit ettiği semptomatolojideki bu değişim eğilimi asıl olarak altta yatan kişilik örgütlenmesinde önemli bir değişime işaret etmektedir. Semptomatolojik değişim, öyle görünüyor ki, nevrozlardan kişilik bozukluklarına doğru kaymaktadır. Artık, günümüzün tipik hastası belirgin bir arzusuyla çatışma içinde olan nevrotik birey değil, benlik bozukluğuna bağlı özdeğer düşüklüğünü savunmacı çeşitli çabalarla yüksek tutmaya çalışan narsisistik bireydir. Keza, artık hâkim patoloji arzunun babaerkil otorite tarafından bastırılmasının sonucu ortaya çıkan klasik nevroz değil; arzunun kışkırtıldığı, yörüngesinden saptırıldığı, ne kendisine tatmin bulacağı uygun bir nesnenin sunulduğu ne de tutarlı denetim formlarının sağlandığı modern bir psikopatoloji biçimidir (Joel Kovel, 1976). Her şeyin hızlı tüketildiği, esnek üretim ve tüketime dayalı, bir ekonomik modelin, egemen olduğu, dünyanın bir küresel köye dönüştüğü çağımızda, kaçınılmaz olarak, üstyapı kurumlarıda, hızlı bir nitel dönüşüme uğramıştır. Eski üstyapı kurumları olan, din, kutsal aile, kültür ve cinsellikte, hızlı bir şekilde, dönüşüme uğramış, sembolik alanlarını yitirmiştir. Cinselliğin karlı bir metaya dönüştüğü( fuhuş-porno vb) kültürün safarileştiği, dinin bir ticari nesneye indirgenerek, anlamını yitirdiği bir gösteriş çağındayız “ Sembolik alan kamusal alandan ayrılsa da, onun tarafından istila edildi. Cinsellik, karlı bir meta, olarak ambalajlandı.Buna karşın kültür, çoğunlukla kar peşinde koşturan, kitle iletişim araçları demekti.Sanat, para, iktidar, statü ve kültürel sermaye meselesine dönüştü.Kültürler, artık yabancıl biçimlerde, ambalajlanarak turizm endüstrisi vasıtasıyla, kapı kapı pazarlanıyordu. Televizyon evanjeliklerinin, dindar ve safdil yoksulları, dolandırarak zar zor, kazandıkları paraları ,ellerinden kapmalarında olduğu gibi, din bile karlı bir endüstriye dönüştü. Her iki dünyanın en kötüsüyle baş başa bırakıldık Terry Eagleton- Hayatın Anlamı Metaların bolluğu ve arzın hâkimiyet gücü sayesinde, tüketimin, her şeye hükmettiği ve biricik ahlak biçimini aldığı, evrensel bir yasaya dönüştüğü, uygarlık sürecimizde, kimlikler hızla aşınıyor, akışkanlık kazanıyor. Aşk, sevgi, romantizm, gibi duygular demodeleşirken, onun yerini günlük geçici, hazlar, anlık tatminler alıyor. Kollontai yoldaşın, değimi ile günümüzde, erosun kanatları, yolunmuştur. Aşk, gerçekte doğanın bir ahengimi, yoksa içgüdüsel bir angaryamıdır. Bu post modern toplumda, belirginleşen bir sorudur. Toplumun neo konfirügasyonu, yeni üst yapının şekillenmesi, sonrası ortaya çıkan, toplumsal yapıda başat olan hedonizm( hazcılık) özne açısından kaçınılmaz yıkımlara yol açsada, günümüz toplumlarında aşk tinsellik ve benzeri duygu durumları, birer angarya olarak görülürken, ilişkiler bireylerin piyasadaki değişim değerleri ile ölçülen ve karşıtların vitrin malzemesine dönüştüğü tipik bir hal almıştır. Toplumun artık aşka ihtiyacı yoktur, o bir çocukluk hastalığıdır ve aşılması gereken, modası geçmiş eski bir klişedir. Büyük tutkuların devri artık kapanmıştır. "Başka bir yazar olan Pascale Chapaux-Morelli ,post modern ilişkileri tanımlarken şu tespitte bulunuyor. “Militan bireycilik çagındayız, kendine yeterli olmak kişisel gelişimin en değerli yanı olmuştur. Buna paralel olarak her şey hızlanmaktadır; hatta demografik, toplumsal ve ekonomık bir kaza riski pahasına da olsa her şey hızlanmak zonındadır. Bir sürat spıralı içindeyiz. Daha hızlı tüketiyoruz,dolayısıyla daha çok tüketiyoruz; "çifti'' de tüketi)' oruz. Bireysel düzeyde, aşk ilişkilerinde: Baştan çıkarma sureleri kısaldı. )akınlaşma çabuk, neredeyse hemen sonuç alınıyor. boşanmak "kolay", aileler çözulup yemden oluşuyor.Çağımız hız çağı; onem taşıyan şey, bu baş döndurücü sürece dahil olabilmek için öteki üzerinde belli bir iktidardan yararlanmak.Her koşulda kapı, "iktidar edinmenin" en yeni aygıtı manıpülasyona ardına kadar açık Pascale Chapaux-Morelli, Post modern dönemde, biz kavramının yerini, ben almıştır. Biz kavramı Ortodoksi ile özdeşleştirilirken, ben özgürlük, bağımsızlık ve otonomi demektir. Post modern birey, kendi özerk ve otonom yapısı içerisinde, bir imajlar, rejimi yaratmıştır. O post modern tüketimin, etkin bir öznesi olarak, satın almaktan, mutluluk duyan, sürekli tüketen bir bencildir. Post modernizmin, özgürlük vadi ile kutsanan, yüceltilen, göklere çıkarılan, ancak bir türlü hikmete erişemeyen, sürekli homurdanan, bir bencildir. O bir yandan, özgürlüğünü ilan ederken, aynı zamanda, kendi özerk yapısı içerisine, hapis olmuş, aşkınlık özeliğin yitirmiş, yolunu kaybetmiştir. Post modern birey için mutluluk giyecek yiyecek gibi nesneler satın almak ve tüketmekten ibarettir. Doğa ile insan arasındaki dikotominin ( ikilik) silikleştiği çağımızda,teknoloji, bilgisayarlarlar,telefonlar, televizyonların, post modern bireye, hükmetmekte ve ona ambalaj bir kimlik sunmaktadır... Post modern birey, özeleşmiş kişiliği dışında, hiç kimseye güven duymamaktadır. Bohemlik ve yalnızlık, yeni ideal insan tipinin, bir prestijidir. Ancak bir yandan arayış içinde bulunan dış dünya ile benliği arasında sürekli bir savaş veren birey, nörotik krizler, varoluşal bulanımlar anlamsızlık, yalnızlık amaçsızlık, gibi duygu bozuklukları ve yaygın narsistik semptomlar ile karşı karşıyadır. Devasa boyuta ulaşan, anti depresan kulanımı, hızla artan intihar oranları, toplumun genelinde hakim olan ruhsal hastalıklar ve depresyon, toplumun genelini etkilemektedir. Marxsın değimi ile katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor. Post modern dünyada birey, biyolojik olarak canlı, ruhen bir makineden farksızdır. , " Olgunlaşmış ve dolayısıyla sağlıklı olan insan, aynı zamanda üretken olan insandır. Dünyayla önemli bağlar kurmuş ve dünyaya cevap verebilmiş olan insandır. Yani zengin insandır. Marx'a göre kapitalist düzendeki insan olgunlaşmış insanın zıddıdır. Yararlı nesneleri fazla üretirsek, bir sürü yararsız insan meydana getiririz. Günümüzde insan çok şeye sahiptir fakat bir anlama sahip değildir. Yanılsama Zinciri, Erich From Post modern birey, hakim üretim biçimine ve üst yapıya göre kodlanmış, kültürel mantığın, nesnel bir sonucudur. Geç kapitalizmin çıktısı, olan post modernizmin ürünüdür.O esnek üretim ve tüketim çağında, metaların pazardaki konumuna ve dolaşımına, uygun biçimde formüle, edilmiş bir kültürel kalıptır. Pazarın ihtiyacına, cevap verecek biçimde, aşırı yoğunlaşmış bir itkidir. Post modern toplumda, üretici güçler mücadelesinin yerini, cinsel kimlik, ekoloji vb nosyonlar almıştır. Kadın sorunu, lgbti, ekoloji vb yapılar, sınıf mücadelesinin önüne geçmiştir. Bu elbette post modern, bir yanılsamadır. Post modern dönemde, özgürlük bir belagatan başka bir şey değildir. Post modernizm. öznenin buharlaştığı iddiasını, bağrında taşır, özne yapı çatışmasını ve filli bir sınıf savaşımını şiddetle red eder, sınıf diyalektiğine karşı, metafizik bir posta bürünür ve sınıfları ortodoksi üretmekle suçlar. Böylece sınıflar mücadelesinin yerine, güdük, temelsiz, bir radikal çoğulculuğa sarılır. Sınıfların yerine, çeşitli kimlik kolâjlarını koyar, negatif özgürlük, tam bu noktada, post modernlik nosyonun, sloganı haline dönüşür. Sınıf savaşımına hayır, yaşasın bireyin, yada bireylerin kurtuluşu. KORAY AKER.
10 notes
·
View notes