#ekonomik sıkıntılar
Explore tagged Tumblr posts
Text
Gaziantep'te Halı Fabrikası Kapatıldı, Ürünler Bursa'da Satışta
Gaziantep’te Halı Fabrikası Kapatıldı Gaziantep‘de faaliyet gösteren bir halı fabrikası, işlerin beklenenden kötü gitmesi nedeniyle faaliyetlerini durdurdu. Fabrikadan geriye kalan ürünler ise Bursa’da açılan yeni bir mağazada, üretim maliyetine satılmaya başlandı. Açılış gününde dükkana asılan ‘Şerefimizle battık’ pankartı, yoldan geçen vatandaşların dikkatini çekerek sosyal medyada da gündem…
0 notes
seslimeram · 4 months ago
Text
Katran Karası
Tumblr media
Dur durak bilmeyen, bir biçimde sonuna varılamayan bir nefret simbiyotiği içerisinde bu ülkenin katran karanlığına mahkum hali güncelleniyor. Cerahat öylesine pek, cürüm kesin ve kati bir biçimde o kadar yaygın ki insandan nefretin her türlü örneğine esir edilmiş bir yer gerçekliğine kavuşturuluyor. O nefretin sahnesi bir imge olmaktan öte hakikatin özü, ta kendisi ilan ediliyor. Yaşanan güncelliğin fonuna sabit olunan kör karanlığın demirbaşı ve mihenk taşı olagelen şiddet bu tahayyüllerin tamamlayıcısı kılıyor. Memleketi sahiden de yangın yerine çeviren nefret mütemadiyen güncelleniyor. Her yerde hemen her şekilde bir sarmal bina ediliyor. Bir cerahat kümelenmesinin ortasında yanıyor koca menzil. Ülke tahayyülünün yaşatan yer olmaktan çıkartılıp çürüten bir sahnenin tam tekmil suretine bir biçimde dönüşümünde ol nefret halen medet umulan bir değnek olarak kullanılıyor. Hayat mefhumuna tutunma hallerinin çürütüldüğü her günün eksik kılındığı bir zeminde cerahat halinin el üstünde tutulmasının tezahürü olarak var edilenlerdir mesela nefret!
Nefret iktidar klikleri ile yol verdiği göz ardı ettiği çetelerin birlikteliğinde bütün sorunlar / sorgulamalar karşısında yüceltilen ve öncelenen bir mefhuma dönüştürülür. Kalıcılığı iş bu sahada sağlama alınmış olagelen cerahat erkinin sunduğu perspektif birbirilerini artık giz / sır olmadan besleyen bu yapıların her nasıl memleketi cendereye aldığını da göstere gelir. Günbegün var edilen nefret / arttırılan ayrımcılık / duraksamayan şiddet pratiklerini ve yönlendirmeleriyle birlikte o cendere kalıcı kılınır. Nefret salt şiddetle değil benzeş bir hal ve istikamette siyaset pratiği olarak sözle de eyleme dökülür. Memleketin önemli bir kısmı cerahatle başa çıkmaya çabalarken, badireleri birbiri ardına çıkagelen tüm o yıkıcı kuşatma hallerine karşı nefes açma çabasındayken “yoksulluğu” bir makam olaraktan en kestirmeden güzelleyen bir akım var edilir. Cennete erken gidilebileceğinden, sabrın ta kendisinin en güzel ahlak olduğundan bahisler gibi nice şarlatanlıklar imal edilirken öte yandan har vurup harman savrulması sorgulanmasın istenir. Diyanet işleri başkanlığında yardımcı olarak görev alan Huriye Martı gibi temsillerin var ettiği, savunduğu gibi fakir, yoksunluğun tamah edilmesi elzem, aksinin / itiraz etmenin nankörlük olarak ele alındığı bir tirat dahi her şeyi gözler önüne serer. Devamı google’ın arama sonuçlarında, defalarca yinelenen tahakküm hallerinin kıyısında, susma, sebat etme, sıra neferi olma hallerinin tam da yekununda ilave olunan şiddet istemiyle, göz dağlarıyla görünür. Bu kadardır, bu kadar kolaydır her şey çünkü.
Ekonomim Gazetesinden aktaralım: “Türkiye’de son yıllarda gelir adaletsizliği artarken, servet dağılımında da fark açılıyor. En zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 40’ını alırken, yüksek enflasyon ortamı da bu makası daha da açıyor. Zenginlerin servetlerinin arttığı bu dönemde, yoksul da daha yoksullaşıyor.
Dünyanın en çok takip edilen yayınlarından olan The Economist dergisi, son sayısında Türkiye’deki gelir eşitsizliğine dair bir analiz yayımladı. Yazıda gelir farkında uçurumun derinleştiğine dikkat çekildi.
“Türkiye'de varlık fiyatlarında patlama: Bazıları için iyi ama çoğunluk için kötü/Zengin daha zengin” (Turkey’s asset-price boom is good for some but terrible for most/The rich are getting richer” başlıklı yazıda, Türkiye'de lüks tüketim patlaması, varlık fiyatlarındaki “fahiş” artış ve enflasyon etkileri detaylıca ele alındı.
Lüks tüketim arttı, ortalama bir Türk ise daha zengin değil
Enflasyon ve ardından yüksek faiz oranlarının neden olduğu zorlukların ele alındığı yazıda, zenginlerin daha zengin olmasına örnek lüks tüketim alanları şu şekilde verildi:
“Hafta içi bir öğleden sonra, İstinye Park AVM’de butikler zarif bir şekilde hareketleniyor. Şehrin Michelin yıldızlı restoranları aylarca dolup taşıyor ve yat limanları dolu. Türkiye'nin en büyük şehrinde, lüks malların tüketimi artarken, şaşırtıcı bir servet patlamasının belirtileri her yerde görülüyor. Zenginler daha da zenginleşiyor: Türkiye'de ultra zenginlerinin (30 milyon dolar veya daha fazla servete sahip olanlar) sayısı 2022 ile 2023 arasında yüzde 10 arttı. Ancak ortalama bir Türk'e daha zengin olduklarını hissedip hissetmediklerini sorun, cevap neredeyse kesinlikle hayır olacaktır.”
Yazıda bir yanda lüks tüketimin patladığına dikkat çekilirken, diğer yanda da enflasyon nedeniyle düşük ve orta gelirli sınıfın satın alma gücündeki erimeye değinildi.
Krediye erişimi olan kesim varlık alarak yatırımla korunuyor
The Economist’teki yazıda, UBS’in Türkiye raporuna değinilirken, Türkiye’de bir ortalama bir kişinin varlığının (mali ve mülk varlıklar eksi borçlar) 2022 ile 2023 arasında TL cinsinden yüzde 158 oranında arttığı ifade edildi. Bu oran, diğer ülkelerle kıyaslandığında oldukça yüksek kalırken, Türkiye'de enflasyon oranının temmuz ayında yüzde 61,8 olduğu da hatırlatıldı.
TL’nin dolar karşısında yüzde 19 değer kaybettiğine dikkat çekilirken, bunun da gayrimenkul fiyatlarının dolar bazında hızla artmasına neden olduğu belirtildi.
Yazıda, “Türkler, tasarruflarının değerini korumak amacıyla varlıklara yatırım yapıyor. Ayrıca, kredi erişimi olanlar negatif reel faiz oranlarıyla daha zenginleşme fırsatı bulabiliyorlar” ifadelerine yer verilirken, düşük ve orta gelirli kesimin durumunun ise çok olumsuz olduğu vurgulandı.
Gelirlerdeki artış kâğıt üzerinde
Dar ve orta gelirli kesimin gelirindeki artışın “kâğıt üzerinde” olduğuna dikkat çekilirken, eriyen satın alma gücünün ve nominal ortalama ücretlerin son yıllarda düştüğü belirtildi.
Türkiye'nin yeni ekonomi yönetiminin, Mehmet Şimşek’in liderliğinde enflasyonu kontrol altına almak için geleneksel politikaları geri getirmeye çabaladığı belirtilen yazıda, TCMB’nin yüzde 50 seviyesinde tuttuğu faiz oranları ve kredi limitlerindeki düşüşün yanında asgari ücret başta olmak üzere maaşlarda zamların sona erdiği ve kiraların da artmaya devam ettiği belirtildi.
“Yeni” varlık yönetimi
The Economist ünlü iktisatçı Murat Üçer’in değerlendirmesine de yer verdi:
“Finansal riskten korunabilenler daha zenginleşiyor, korunamayanlar ise daha da yoksullaşıyor.”
İstanbul ve Bodrum gibi popüler bölgelerde harcamaların artmasının ardında Türkiye’nin “yeni süper zenginleri” için hizmet veren bir varlık yönetimi sektörünün de ortaya çıktığı belirtilirken, bu sektörün, Türk varlıklarının hacminin yıl sonunda 123 milyar dolara yaklaşması da bekleniyor.
“En büyük aileler zaten iyi korunuyor”
Türkiye’de işletmelerin yüzde 95’inin aile şirketi olduğuna da dikkat çekilen yazıda, varlıkların korunmasının kuşaklar arasında önemli olduğu vurgulanırken, Karman Beyond’un kurucusu Özge Doğan’ın ailesinin Londra’da mülk alarak yaptığı yatırıma ve şu değerlendirmesine yer verildi:
“En büyük aileler zaten iyi korunuyor, ama şimdi başka aileler de var.”
Dünya kapitalinin / elinde kan oturan sermayenin seslerinden birisinin dahi öngörülenin ta kendisine dair tespitlerinde şüpheye yer vermediği bir zeminde istikamet nasıl böylesi bir nefret / tahakküm simbiyotiğine rehin kılınıyor görebilmek can yakıcıdır. Tümüyle hal ve gidişatın sıradanı daha da yoksullaştırmak / sessizleştirmek, zengini / bütün bu yağma ikliminde çuvalla götürenleri daha da kuvvetlendirmek, paralarına para kattırmak adına çıkagelen her hamle biraz daha bariz bir yıkımın varlığını işaret eder. Enflasyonu yedik, ezdik, geçti bitti sayıklamaları arasında ol finansal yağmacıların, kam emici sermayenin elini güçlendirmek, kasasını donatmak dışında sıradan insana daha fazla vergi yükünü ve bitimsiz sıkıştırma / ekonomiyi daraltma hakkını elinde bulunduran, bunu hak bilen bir aklın karşımıza çıkarttığı her şey o nefret cürüm şiddet üçlemesinin de istikametini anlatıyor şimdilerde.
Ülke katran karanlığında yürümeye devam ediyor. Yönetim katının, ekonomi kurmayları, sermayenin önde gelenlerinin onca canhıraş çabalar sarf etmelerine rağmen bu karanlığın bir süreklilik kılındığı göz ardı edilsin isteniyor. Ürettiğini satamayan çiftçiden, ithal edile durulan etler yüzünden sıfırı çekmeye rehin edilmiş besicilerden, üç kuruşa çalışmalarına devam edilsin istenen Carrefoursa ve getir gibi büyük ölçekli sömürücü sermayede kölelik ile çalıştırılmaya halen devam olunan yüz binlere, bir tek iyi gün bırakılmayan bir menzil karanlığın dibine çekilmeye devam olunur. Kazanımların belirli bir aralıkta hepten çürümeye terk edilsin istendiği, verili hakların talan olunduğu, ezilip geçildiği bir zeminde daha ötesi de olmaz, olmuyor işte... Yol sahiden nereye!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Francisco SECO – AP Photos – Asharq Al Awsat
0 notes
benimkucukdunyam-hb · 1 month ago
Text
Herkesin bu kadar yoğun çalıştığı vaktinin olmadığı bir ülkede nasıl ekonomik sıkıntılar olur ki halbuki dünya lideri olmamız lazım bu çalışkan toplumla
bunu anlamadan ölecem..😏
31 notes · View notes
hircinbirdeniz · 30 days ago
Text
Psikolojik sıkıntılar + depresyon + hissizleşme + iştahsızlık + B12 + sevgisizlik + ekonomik yetersizlik.
Evet bunların hepsiyle baş etmeye çalışan biriyim.
13 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 2 months ago
Text
Tumblr media
👉Kur korumalı mevduatı kandil mi getirdi?
👉Faiz sebep enflasyon sonuç terörist başı Öcalan mı dedi?
👉Eğlence vergisini terörist Şivan Perver mi koydu?
👉İktidarı israfa teröristler mi zorladı?
👉10milyon mülteciyi ülkeye İmralı mı aldı?
👉Milyar doları onlara terörist Şemdin Sakık mı harcadı?
👉İşçiye, emekliye zam yapmayı terörist Cemil Bayık mı engelledi?
Terörle MÜZAKERE olmaz,
MÜCADELE olur!
Ekonomiyi batıran bu İktidar ve zümresi gidince yukarıda adı geçen teröristler de, ekonomik sıkıntılar da işte o gün bitecektir.
6 notes · View notes
mervekaratas · 4 months ago
Text
Kronstadt İsyanı
1921 yılında Rusya'da Bolşeviklere karşı Kronstadt Deniz Üssü'nde patlak vermiş olan ilginç bir hikayedir. Öyle ki, bu Kronstadt denizcileri, aslında Ekim Devrimi'nin en ateşli savunucularından biri olmuştur. Ancak işler değişmiş ve sonunda Bolşeviklere karşı ayaklanmışlardır.
Tumblr media
Savaş sonrası ekonomik sıkıntılar ve kıtlık herkesin belini bükmüştür. Savaş komünizmi politikaları ise doğal olarak işe yaramamış, aksine gıda ve malzeme kıtlığına yol açmıştır. Denizciler ve işçiler bu durumdan bıkmışlardır. Bir yandan da Bolşeviklerin otoriter politikaları ve yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlaması insanları iyice çileden çıkarmıştır.
Petrograd'daki işçi grevleri ve köylü isyanları da cabası olmuştur. Denizciler, artık bu duruma tahammül edemeyeceklerini anlayıp bir dizi talep dile getirmişlerdir.
Talepleri de oldukça makul görünmektedir:
Özgür seçimler,
Basın özgürlüğü,
Siyasi mahkumların serbest bırakılması.
Ancak Bolşevikler bu talepleri reddetmişlerdir.
Denizciler de durmamış, Kronstadt'ı ele geçirmiş ve geçici bir devrimci komite kurmuşlardır. Mart 1921'de işler iyice kızışmıştır. Bolşevik hükümet, Kızıl Ordu birliklerini göndererek isyanı kanlı bir şekilde bastırmıştır. Birçok isyancı ölmüş, tutuklanmış ya da sürgüne gönderilmiştir.
Pek bilinmese de, bu olay NEP'in (New Economic Policy) önünü açacağı için sosyalistlerin tarihinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.
3 notes · View notes
halimecan · 2 months ago
Text
Tumblr media
Çocuklarımızı Koruyamadığımız İçin Utanıyoruz
Her sabah yeni bir acı haberle uyanmak, artık sıradan bir hale geldi. Ancak bu seferki, hepimizin yüreğini dağlayan bir trajedi. Sıcak evinde, güvenle uyuması gereken 6 yaşındaki bir kız çocuğunun, dinlenmesi için sokağa yollanması ve ardından bir sapık cani tarafından hayatının sonlandırılması, toplumsal bir yaradır. Çocukların gözünde kaybolan o umut ışığı, bir kez daha söndü.
Bu olay, sadece bir aile dramı değil; aynı zamanda bir toplumun iflasıdır. Bu kız çocuğu gece yarısı sokakta ne arıyordu? Onu koruması gereken yetişkinler, nasıl bir düşünceyle ona bu karanlık geceyi layık gördü? Çocukların güvende olmasının, hepimizin görevi olduğunu unutmamalıyız. Neden, masum çocuklarımızı koruyamıyoruz? Neden, her gün büyüyen bir korku ve çaresizlik içinde yaşıyoruz?
Eğitim ve sağlık, her çocuğun hakkıdır. Ama bugün, bu hakların çoğu çocuklarımız için birer hayal haline gelmiş durumda. Sosyal hizmetlerin yetersizliği, ekonomik sıkıntılar ve sosyal duyarsızlık, çocuklarımızı tehdit eden bu tür trajedilerin başlıca sebepleridir. Bizim toplumumuz, çocukları koruyan ve onların geleceğini güvence altına alan bir değerler sistemine sahipken, nerede yanlış yaptık da bu noktaya geldik?
Kendimizi sorgulamak zorundayız. Çocuklarımızı korumak, sadece ailelerin değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur. Herkesin eşit erişime sahip olduğu bir eğitim ve sağlık sistemi kurmadan, bu acı olayların önüne geçemeyiz. Çocukların üzerine eğilmek, onlara güvenli bir gelecek sağlamak zorundayız.
Bu trajedinin ardından yükselen seslerin, sadece anlık bir öfke değil, sürekli bir talep haline gelmesi gerekir. Çocukları korumak, yalnızca bir insani görev değil, aynı zamanda toplumsal bir yükümlülüktür. Bu acı tabloya son vermek için bir araya gelmeli, mücadele etmeli ve hep birlikte daha güvenli bir dünya inşa etmeliyiz.
Kız çocuğumuzun gözleri, bizlere bir çağrı yapıyor. Onu unutmamalı, yaşanan bu acıları hafızamızdan silmemeliyiz. Geleceğimiz olan çocukların üzerinden, pis ellerinizi çekin! Bu utanç verici duruma bir son vermek için artık harekete geçme zamanıdır.
5 notes · View notes
aynodndr · 11 months ago
Text
Tumblr media
LÜTFEN DİKKAT
OKUMANIZDA FAYDA VAR.
Geç bir vakitte, Messenger’e gelen mesajı ve mesajı gönderen kişiyi görünce, ekranın karşısında kala kaldım.
Mesaj yazan daha on beş, on altı yaşlarında küçücük bir kızdı ve “Benimle arkadaş olur musun?” diye yazmıştı.
Tekrar şaşkınlıkla saate baktım.
Bu saatte, bu kızın yatağında olması gerekmiyor muydu?
Onu sosyal medyada arkadaş aramaya kadar iten yalnızlık nasıl bir yalnızlıktı?
“Merhaba kızım.” dedim. “Öncelikle yaşını öğrenebilir miyim?”
“On beş.”
“Ben kaç yaşındayım, biliyor musun”
“Hayır bilmiyorum.”
“Ben de elli yaşındayım ve hemen hemen senin kadar bir kızım var. Kusura bakma ama böyle geç bir saatte, internette arkadaş aramana çok şaşırdım.”
Önce bir süre cevap gelmedi.
Ardından “Ben çok yalnızım.” diye yazdı.
Bilmiyorum neden ama o anda içim acıdı.
Ben kalabalığı da yalnızlığı da çok iyi bilirim. Gel gelelim, bir çocuğun kendini bu denli yalnız hissetmesi bana çok farklı gelmişti.
“Annen baban neredeler?”
“Uyuyorlar.”
“Peki, sen neden uyumuyorsun?”
“Konuşmak istiyorum.”
“Ne üzerine?”
“Fark etmez. Ne olursa artık.”
Bu sefer de ben sustum bir süre.
Ne yazayım diye kara kara düşündüm önce.
“Annenle ve babanla konuşsan daha iyi olmaz mı kızım? Bak bu saatte, sosyal medya da, karanlık sokaklara benzer. Karşına kimin çıkacağı belli olmaz. Belki sana yaşlı bir adamın abartısı gibi gelecek ama inan seni üzerler.”
“Ben de çok isterim annemle, babamla konuşmayı ama onların hiç vakitleri yok ki. Hep çok yoğunlar. Hep gelenimiz gidenimiz var. En ufak bir şey sormaya kalksam, kızıyorlar bana. Mesela bugün okulda bir çocuk beni merdivenlerden aşağı itti. Sonra da küfür ederek yanımdan geçti gitti. Okuldan eve gelir gelmez bunu anlatayım istedim ama annem telefonda arkadaşıyla konuşuyordu, babamsa bilgisayarının başındaydı. Konuşamadım. Sustum.”
Sohbet derinleştikçe, karşımdaki zavallı kızı daha iyi anlıyordum.
Adını hatırlamıyorum. Bir yazardı sanırım. Şöyle demişti.
“Yalnızlık, yanında kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık, yanında seni dinlemeyenlerin, anlamayanların ve sevmeyenlerin olmasıdır.”
Kız gerçekten çok yapayalnızdı.
Yoksa neden gecenin en karanlık saatlerinde, içinde bir umut kırıntısıyla, arkadaş peşine düşsün?
İyi de,
Ya ona denk gelen ben değil de, başka biri, başka niyetleri olan bir herif denk gelseydi. Ve kız da o herife inansaydı, onunla sohbet etseydi, hatta daha da ileriye gidip buluşmaya, görüşmeye kalksaydı.
Aklıma küçücük yaşlarında tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen kızlar geldi.
O kızların gözlerini hayal ettim.
Umutlarını, düşlerini, gülüşlerini düşündüm.
Sanki kalbime bıçak saplanır gibi oldu.
Ya bu kız da…
“Ah güzel kızım. Seni anlıyorum. Yalnız şunu unutma lütfen. Benim yaşımda olan erkeklerin seninle paylaşacak çok şeyi olmaz. Hele de bu kirlenmiş, kimin ne olduğu bilinmeyen, kötülüklerin fır döndüğü sosyal medyada hiç olmaz. Senden ricam, lütfen şimdi yatağına git ve güzelce uyu. Yarın sabah uyandığında annene ya da babana bu gece benimle yaptığın sohbeti anlat…”
Sözümü kesti.
“Hayatta olmaz. Çok kızarlar bana.”
“Kızsınlar” dedim. “Sen yine de anlat. Onlara de ki, Tamer amca diye biriyle tanıştım. O bana dedi ki ‘Bütün işler bekler ama çocuk kalbi beklemez.’ Ve selamlarımı ilet.”
Durdu, düşündü ve “Tamam söz söyleyeceğim.” dedi.
Birbirimize iyi geceler diledik ve ayrıldık.
Sonra bir haber alamadım.
Baktım hesabını da kapatmış.
Şimdi nerededir, kiminledir, hala yapayalnız mıdır?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var.
Bu yüzyılın asıl bahtsızları çocuklarımızdır.
Onlar boyunlarından büyük bedeller ödeyerek büyümeye çalışıyorlar.
Sevgisiz bireyler, sevgisiz toplumlar, şiddet, ölüm, savaş, tecavüz, taciz, hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, internet, telefon, bilgisayar oyunları, tüketim çılgınlığı ve kalabalık yalnızlıklar.
Onlar,
O çocuklar yürekleri ağlaya ağlaya büyüyorlar.
Neresinden tutacağız, neresinden tutup da çocuklarımızı düştükleri yerden kaldıracağız?
Kimse bilmiyor.
Ve bilmemek bizi dirhem dirhem öldürüyor.
N’olur, çocuklarımızı gece yarıları kimseye “Benimle arkadaş olur musun?” yazdıracak kadar yapayalnız bırakmayalım. Varsın paraları, işleri, güçleri, evleri, kredileri, taksitleri, dolarları, altınları onların olsun. Hepsinin canı cehenneme..!🙏🙏💖💖
Yadigâr Gidici
7 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
Seçim geçti. Sonuçları tartışılıyor. Şaşıranlar, sevinenler, üzülenler, …bir çeşit umutsuzlar, gitmek isteyenler, geçinemeyenler, kızgınlar, kırgınlar ve daha niceleri. Bir türlü sonucu açıklayamayan ve şaşıranlara seslenmek lazım.
Çünkü bundan 2500 yıl önce Aristo’ nun da dediği gibi ; “Bir şeyi bilmek, onun nedenlerini (sebeplerini) bilmektir. Sebep ne olabilir? Bu kadar ekonomik sıkıntılar, deprem, enflasyon vb sorunlara rağmen neden siyasette bir değişim yaşanmadı. Max Weber (1864-1920 Alman sosyolog) kuramına göre üç tür lider (otorite) tanımlanır; Geleneksel lider(otorite) Rasyonel lider (otorite) Karizmatik lider (otorite) İlki, geleneklere ve örfe göre ve bu kurallara bağlılığı ile yöneten ve otoriteyi bu şekilde inşa edenler. İkincisi yasa ve kurallara dayalı bir nevi toplumsal iyiyi tahsis eden, mantıklı ama yine de kurallara bağlı yöneten lider. Üçüncü ise ne kural, ne gelenek takibi yapan ve tabiri caiz ise kuralları ve yasaları kendi oluşturan, yıkıcı, devrimci bile denebilecek otorite…
Şimdi Weber’ e göre sınıflanan bu liderleri seçimdeki liderler ile eşleştirin. Sonuç kolay aslında. Gelelim şaşırılan kısıma…
��oğu toplumlar rasyonel yaklaşımdan çok, irrasyonel ve duyuma dayalı tercihlerde bulunmayı seçer. Önemli olan ikna olabilecekleri irrasyonel hedefleri olmasıdır. (Stalin, Hitler vb) Bu nedenle ekonomi gibi, hukuk gibi, adalet gibi rasyonel kavramlardan daha çok duygusal ve mantık dışı hedeflerin peşinden giderek “kahramanlaştırmak” sureti ile muhabbet duydukları otoritelerine toz kondurmaz, ideolojilerine yaklaştırmazlar.
Daha fazlasını ayrıntısını vermeyeceğim. Ama şaşıranlara şaşırmaya devam ederken Weber ‘ in tavsiye edeceğim en iyi kitaplarından birini aşağıda görsel olarak bırakacağım. Kendi toplumuna dışarıdan bakmayı, kendini tanımayı veya insanı tanımadan ne sosyoloji ne siyaset ne de toplum anlaşılabilir. Önce tanımak gerek. Tanımakta ; tanımak istediğinin dışına çıkarak ona bakabilmek demektir.
Tumblr media
8 notes · View notes
rayhaber · 3 months ago
Text
Şeker-İş Sendikası'ndan Basın Buluşması: Ekonomik Zorluklar ve Çözüm Önerileri
Şeker-İş Sendikası’ndan Basın Buluşması Türk-İş Konfederasyonu’na bağlı Şeker-İş Sendikası, Antalya’da geleneksel basın buluşmasını düzenledi. Antalya’da bir otelde gerçekleştirilen toplantıya katılan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, günümüzde hayatın giderek zorlaştığını belirtti. Gök, işçiler, emekliler ve özellikle dar gelirlilerin enflasyonu çok daha yoğun bir şekilde hissettiğini…
0 notes
ankaragucci · 2 years ago
Text
Ekonomik bazı sıkıntılar var galiba 2200 gelmiş doğalgaz
16 notes · View notes
yoursselo · 1 year ago
Note
Turkce bildigini dusunerek yaziyorum. gurbetci denilmesinin sebebi avrupadan yazlari birkac gunlugune gelip orada cok kolay sekilde elde edilen mallarinin havasini atmaya calismaniz genel icin konusursam. uc tane cikolata getirip sonsuz minnet bekleyen akrabalarimdan biliyorum. kendim de yillardir yurtdisindayikmayni taviri birkez yapmadim kimse beni otekilestirmiyor, etme bulma olayi
yazdığın için teşekkür ederim. ne demek istediğini çok iyi anlıyorum ama ben ve ailem hiçbir zaman o tarz insanlar olmadık aksi takdirde türkiyede yaşayan ailemize hem maddi hem manevi hep destek olduk bunun da lafını asla yapmadık zaten yapılmaz. bu şekilde düşünen çok fazla kişi tanıyorum. ama anlattığın tarzda insanların tavrını zaten asla hoş karşılamıyorum ama şahsen genelleme yapmak yanlış. avrupada yaşayan türklerin çoğu zaten yaşadıkları ülkede ötekileştiriliyor senelerce ailelerimiz alt sınıf işlerde çalıştığı için hem türkiyede hem avrupada pek hoş karşılanmıyor. mesela annem babam normal işçi sınıfından ve türkiyede bir çok insandan senelerce yaptıkları iş yüzünden hor görüldü. tabi avrupada yaşamak bir bakımdan daha rahat ama bizde zaten parayı yatarak kazanamıyoruz. internette görüldüğü gibi burası çok rahat her şey çok ucuz değil ve insanlar çok anlayışlı değil. ablamda bende üniversiteye gitmemize rağmen haftada en az 20 saat çalışıyoruz. annem babam ağır işlerde haftada 40 saat çalışıyor. türkiyedeki ekonomik ve politik sıkıntılar nedeniyle euronun değeri çok arttı ve bu nedenle “bazı” gurbetçiler bununla hava atmaya başladı. tekrardan söylüyorum bu zaten hoş karşılaşıcak bir tavır değil bunu bende “onlardan” biri olarak ayıplıyorum zaten. bence olay karşılıklı hoş görüde bitiyor. ayrıca türkiyede doğup orda yaşamını sürdükten sonra avrupaya gelip yerleşmek çok farklı bişey ve avrupada doğup büyümüş ama türk bir ailenin çocuğu olmakla pek kıyaslanamaz. önceki postumda demek istediğim şey aslında bir bakımdanda kendinide asla bir yere tam anlamıyla ait hissetmemen.
2 notes · View notes
elazigsurmanset · 6 days ago
Text
“SİZ ÖCALAN’I TAKIN, BİZ TÜRK MİLLETİYLE SANDIĞA GİDERİZ”
Tumblr media
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Ankara Batıkent Kardelen Pazarı'nda vatandaşlarla bir araya geldi. Ekonomik sıkıntılar ve gündemle ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulunan Özdağ, pazar yerlerinin halkın gerçek alım gücünü yansıttığını ifade etti. “ZAM DEĞİL, SADAKA VERİYORLAR” Prof. Dr. Ümit Özdağ, pazar yerinde gözlemlediği ekonomik durumu şöyle özetledi: "Eskiden patatesi, soğanı çuvalla alan vatandaşlar artık bir kilo bile zor alıyor. Yapılan maaş artışlarına baktığımızda bu zamlar değil, birer sadaka. İşçi, memur, asgari ücretle geçinenler; dul ve yetimler için verilen bu artışlar, halkın giderek yoksullaşan yaşam koşullarını değiştirmiyor. İnsanların açlıkla mücadele ettiği bir ülke haline geldik." Özdağ, pazardaki manzaranın halkın alım gücünün tükendiğini açıkça gösterdiğini belirterek, "Esnafın kar marjı düşük, satışlar ise neredeyse yok. Pazarlar her yerde boş" dedi. “ÜLKELER PAZARDAN YÖNETİLİR” Cumhur İttifakı'nı sert bir şekilde eleştiren Özdağ, iktidarın halkın sorunlarını çözmek yerine gerçek dışı gündemlerle oyaladığını ifade etti: "Bütün bunlar olurken, 'Suriye'de zafer kazandık, PKK'ya silah bıraktırdık' gibi doğru olmayan propaganda malzemeleriyle gündemi oyalıyorlar. Ancak ülkeler saraydan yönetilmez; ülkeler pazardan yönetilir. Saraylara sığınan iktidarların pazar yerleri işte böyle olur." Zafer Partisi lideri, terörle mücadele ve seçim süreciyle ilgili de kararlı bir mesaj verdi: "Türk halkının bu kısır döngüden kurtulma zamanı gelmiştir. Biz, Zafer Partisi olarak, terörle müzakerelere son verilmesi ve Abdullah Öcalan'ın İmralı'da hak ettiği yerde kalmaya devam ettiği bir Türkiye'de seçime gitmenin gerekli olduğuna inanıyoruz. Hadi buyurun sandığa! Siz kolunuza Öcalan’ı takın, biz Türk milletiyle birlikte sandığa yürümeye devam edeceğiz." HALKIN UMUT BEKLENTİSİ Vatandaşlarla sohbet eden ve sorunlarını dinleyen Özdağ, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krize dikkat çekerek, Zafer Partisi’nin çözüm odaklı siyaset anlayışıyla halkın yanında olduğunu vurguladı. Read the full article
0 notes
pazaryerigundem · 12 days ago
Text
Başkan Aydın: Görev adamıyım... 2025 yılı hedeflerini açıkladı
https://pazaryerigundem.com/haber/198201/baskan-aydin-gorev-adamiyim-2025-yili-hedeflerini-acikladi/
Başkan Aydın: Görev adamıyım... 2025 yılı hedeflerini açıkladı
Tumblr media
Bursa’da Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, 2024 yılında yaptıkları çalışmaları ve projeleri değerlendirerek, 2025 yılı için belirledikleri yeni hedefleri açıkladı. “Görev adamıyım ve halka hizmeti kendime görev edindim” diyen Başkan Aydın, 2025 yılında da ilçe halkına en iyi şekilde hizmet etmek için var gücümüzle çalışmaya devam edeceklerini söyledi.
BURSA (İGFA) – Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, göreve başladığı günden bu yana geçen 9 aylık sürede gerçekleştirdiği çalışmalarla ilgili bilgi verdi.
Zamanın çok hızlı geçtiğinin bilincinde olduklarını belirten Başkan Aydın, “Projelerimizi ne kadar hızlı hayata geçirirsek, o kadar çok yol alırız. Bunu bildiğimiz için 9 ayda 25 temel atma ve açılış programı düzenledik. Osmangazi’ye kazandırdığımız ilk yatırımımız olan Ayça Azak Gündüz Bakımevi ve Kreşi’nin temelini attık ve kısa süre içerisinde inşaatını tamamlayarak Osmangazililerin hizmetine sunduk. Aynı şekilde Çirişhane Spor Tesisi’nin temelini Mayıs ayında attık. Ekim ayında da açılışını yaptık. Hasan Ali Yücel Dünya Klasikleri Kütüphanesi ve İsmail Hakkı Tonguç Bağış ve Şiir Kütüphanesi’ni hizmete açtık. Merkeze uzak mahallelerde yaşayan çocuklarımızın kitaba ulaşımını kolaylaştırmak için Gezici Kütüphane’yi faaliyete geçirdik. Gençlerimizin ucuz ve kaliteli kahvelere ulaşabileceği Genç Kafe’leri ilçemize kazandırdık. Emek Spor Tesisi’nin açılışını yaptık. Bursa’nın ilk Halk Lokantası’nı vatandaşlarımızın hizmete sunduk. Yenibağlar Mahallesi’nde kadınlara özel spor merkezi yaptık. Geçtiğimiz günlerde dördüncü kreşimizin temelini attık. Gençlerimize Atatürk, Cumhuriyet, vatan, millet sevgisi aşılayacak etkinlikler düzenledik” diye konuştu.
Tumblr media
“KREŞLERİ HAYIRSEVER VATANDAŞLARIMIZIN DESTEĞİYLE İNŞA EDİYORUZ”
İlçenin farklı noktalarına inşa ettikleri kreşler için belediye bütçesinden para aktarmadıklarının altını çizen Başkan Aydın, “Hizmete açtığımız ve temelini attığımız kreşleri, hayırsever vatandaşlarımızın desteği ile inşa ediyoruz. Bu kreşler için belediye bütçesinden herhangi bir para çıkmıyor. Hayırsever insanlarımız bizlere gelip destek olmak için talepte bulunuyor. Yılbaşından sonra da Türkan Saylan Kız Öğrenci Yurdu’nun temelini atacağız. Üniversite öğrencilerinin faydalanacağı, 144 kişi kapasiteli bir yurt olacak. Üniversite sınavı sonucunun açıklanmasının ardından öğrencilerimiz ve aileleri, yurt bulmak noktasında büyük sıkıntılar yaşıyor. Sırf yurt sıkıntısından dolayı aileler çocuklarını şehir dışına gönderemiyorlar” diye konuştu.
“HALK LOKANTASI’NDAN 150  BİN KİŞİ FAYDALANDI”
Halk Lokantası’nı Haziran ayında hizmete açtıkları ve şuana kadar 150 bin kişinin faydalandığını belirten Başkan Aydın, “Asgari ücret artışından sonra muhtemelen bir çorbanın dahi 150 liraya satılmaya başlanacağı bu ekonomik ortamda, biz 80 liraya dört çeşit yemek veriyoruz. Esnafımızın olumsuz etkilenmemesi için de Halk Lokantası’nı belirli saatler içerisinde açık tutuyoruz. Vatandaşlarımızdan çok yoğun bir talep var. Yakın zamanda ikinci lokantamızı da hizmete açacağız. İkinci lokanta ile birlikte bu lokantalarımızın adını Kent Lokantası’na dönüştüreceğiz. Günümüz Türkiye’sinde bir kesim çok rahat bir hayat sürerken, halkın yüzde 90’ı ise bir tas çorbaya muhtaç bir hayat sürüyor. Gelir adaletsizliği uçurum haline gelmiş durumda. Atalarımız zamanında ‘Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar demiş��. Türkiye Cumhuriyeti’nin 2025 yılı bütçesi 14,731 trilyon olarak açıklandı. Bu gelir nereye gidiyor. Kimlerin cebine giriyor. Ülke gelirinin halka eşit olarak yayılmaması hepimiz için sıkıntılı bir durum” ifadelerini kullandı.
“FABRİKA-İ HÜMAYUN TARİHİN, KÜLTÜRÜN VE SANATIN MERKEZİ OLACAK”
Bursa’ya gelen turist sayısını arttırmanın yanı sıra turistlerin konaklama süresini uzatmak adına da çalışmalar yürüttüklerini dile getiren Başkan Aydın, “Yurt dışında ‘Old City’ denilen bir kavram var. Yurt dışına gittiğinde kimse AVM’leri veya plazaları gezmek istemez. Herkes tarihi ve kültürel noktaları, doğal güzellikleri, müzeleri gezmek ister. Bu noktaları gezmek adına da o şehirlerde konaklama yapar ve döviz bırakır. Bursa’nın bu noktada potansiyeli çok fazla; ancak maalesef biz bu potansiyeli yeterince kullanamıyoruz. Osmangazi Belediyesi olarak Bursa’nın ‘Old City’ olarak tabir edilen bölgesi Hisar’daki toz bulutunu kaldıralım, insanları bu bölgeye çekelim diye çalışmalar yürütüyoruz. İnsanlar o bölgeye gelsinler, tarihi ve kültürel yerleri gezsinler, yaşasınlar, konaklasınlar, yiyip-içsinler diye Muradiye Mahallesi’ndeki Fabrika-i Hümayun’u kamulaştırdık. Burasını Bursalıların ve Bursa’ya gelen turistlerin hizmetine sunmak istiyoruz. O bölgedeki tarihi ortaya çıkarırken, bölgenin canlanması adına da çalışmalar yürütüyoruz. İnsanların oraya gittiklerinde yaşaması ve anı biriktirmesi lazım. Bunun için o bölgede sergiler, konserler, sokak festivalleri düzenlemenin yanı sıra yeme içme, danışık ve gezek gibi kültürel öğeleri de insanlara aktaracağız. İnsanlar tüm bunları yaşadıklarında, kendi memleketlerine dönüğü zaman Bursa’dan ve Osmangazi’den bahsedecek. Mutlaka gidip görülmesi gerektiğini anlatacak” dedi.
“UMUDUMUZU HİÇBİR ZAMAN KAYBETMEYELİM”
2025 yılı için temennilerini de aktaran Başkan Aydın, “İnsan umudunu yitirdiğinde yaşamanın da anlamı kalmıyor. O yüzden umudumuzu hiçbir zaman kaybetmeyelim. Ben inanıyorum ki 2025 her türlü olumsuzluğa rağmen bir önceki yıldan daha iyi olacaktır. İnsanlar daha mutlu olsun; huzur ve barış içerisinde aileleriyle birlikte güzel zamanlar geçirsinler. Bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkalım. Binlerce yıldır bu topraklardayız, bundan sonra da burada olmaya devam edeceğiz. İnsanlarımız, özellikle de gençlerimiz yurtdışı hayali kurmasınlar. Şartlar şuan için zor olabilir. Bu ülke, çok daha zor şartları da gördü. Hiçbir zaman karamsarlara düşmeyelim. Atatürk, silah arkadaşları ve atalarımızın çok zor şartlar altında verdikleri  kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesini hatırlayalım. O günün şartlarında bir çorba içecek paraları dahi olmadı, ancak  hiçbir zaman mücadeleden vazgeçmediler. 2025’in daha mutlu, güzel ve barış içerisinde geçeceği bir yıl olmasını temenni ediyorum. Tüm Osmangazililere ve Bursalılara da mutlu yıllar diliyorum” dedi.
Tumblr media
0 notes
darkyayincilik · 20 days ago
Text
Talip Karadeniz: Ekonomide Reform Şart
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Oğuzlar İlçe Başkanı Talip Karadeniz, ekonomik sıkıntılar ve sosyal adalet konularında önemli değerlendirmelerde bulundu. Toplumun çeşitli kesimlerinin yaşadığı zorluklara dikkat çeken Karadeniz, çarpıcı tespitlerde bulundu. ASGARİ ÜCRET TALEBİ: 30 BİN TL OLMALIDIR Karadeniz, asgari ücretin en az 30 bin TL seviyesine çıkarılması gerektiğini belirtti. “İşçi, emekçi ve…
0 notes
dakikamagazin · 23 days ago
Link
Ankaralı Turgut'un son dileği şoke etti: Yaparlarsa hakkımı helal etmem
0 notes