#devlet unutmaz!
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bir kadının çığlık attığını hiç GÖRDÜNÜZ MÜ?
Sadece duymuşsunuzdur! Ama görmek farklıdır.
Bir çocuğun çığlığını sadece sizin patronu olduğunuz devlet değil, siz de görmüyorsunuz! NEDEN? Kalıplar içinde kaybolduğunuz ve korktuğunuz için mi? Sen, “bananeci misin?”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” diyenlerden misin? Böyle giderse Dakota’lı badem bıyıklı David’ler senin çocuğuna da aynı şeyi yapacak; o gün sen istediğin kadar g..tünü yırt kimse seni duymayacak. Sözün varsa bugün, şimdi söyle! O yılan senin ailene sıra geldi dediği zaman çok geç olacak...
Çığlığın resmini mi görmek istiyorsun? Bak bu resime, ne kadar çok “NO” (Hayır) var!..
.. .
Daha dün tarikatları öven, bugün yuvarlak konuşanlardan uzak dur! Hele hele patronu olduğun devletine düşman tarikatları savunanların canını oku!..
11 notes
·
View notes
Text
Devlet Bahçeli (2022):
"Kılıçdaroğlu sorarım sana! Öcalan canisini de serbest bırakacak mısın!"
Devlet Bahçeli (2024):
"Teröristbaşı gelsin TBMM'de DEM Parti grubunda konuşsun, terörün tamamen bittiğini, örgütün
lağvedildiğini haykırsın. Bu kararlılığı gösterirse UMUT HAKKI (Yani ceza evinde çıkarmak )
için yasal düzenlemenin önü açılsın."
"Gerekirse Abdullah Öcalan TBMM'de konuşabilir, umut hakkı gündeme gelebilir!"
ARŞİV UNUTMAZ!
12 notes
·
View notes
Text
Dokuzuncu Osmanlı hükümdarı olan Yavuz Sultan Selim, devlet-i aliyenin başına geçmeden önce -şehzadelik- yıllarında satrançla yakından ilgilenirdi. Satranca merak salan Şehzade Selim diğer alanlarda olduğu gibi satranç alanında da kendini bir hayli geliştirir.
Şehzade Selim bu oyunda ustalaşırken İran bölgesinde de satrancın revaçta olduğunu öğrenir. Satranç adına kendisinde olan meziyetlerin Şah İsmail’de de var olduğunu öğrendiğinde bir yolunu bulup Şah İsmail’le oynamayı ve Şah’ın meziyetlerinden faydalanmayı kafasına takar.
Şehzade Selim Şah İsmail’le oynamayı kafasına koyduktan sonra işi gücü bırakıp tebdil-i kıyafetle(gezgin bir abdal kılığında) İran’a gider. İran’a varır varmaz hanlarda, kervansaraylarda satranç oynamaya başlar ve önüne geleni yener. Oynadığı herkesi yenerek bayağı ün salan Şehzade Selim’in ünü kısa bir sürede Şah İsmail’e kadar gider.
Şah bu ünlü satranç ustası dervişi duyunca, çağırın bir de benimle oynasın der. Böylece Şehzade Selim Şah’ın huzuruna çıkar ve düello başlar.
İlk oyunda; Şah’ın oyun tarzını öğrenmek isteyen Şehzade Selim kısa bir sürede yenilir. Tabi Şah buna çok şaşırır. Saraya kadar herkesi yenip ün salarak gelen bir derviş nasıl olurda böyle basit hataları göremez diye düşünür, bunda bir iş olduğunu anlar ve bir oyun daha ister.
Şah İsmail’in oyun tarzını görmek için ilk oyunda bilerek yenilen Şehzade Selim, ikinci oyunda çok kısa bir sürede Şah İsmail’i mat eder.
Mat olan Şah İsmail sinirlenir ve:
-Bre derviş! Hiç şahlar mat edilir mi? der.
Genç şehzade hemen cevabı yapıştırır:
-Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim de tavrım ona göre olurdu.
Bunun üzerine Şah İsmail iyice sinirlenir Şehzade Selime bir tokat atar. Fakat karşısındakinin yarım akıllı bir derviş olduğunu düşünerek bir kese altın verip yollanmasını emreder.
İşte tam da huzurdan ayrılacakken bu beyit dökülür Şehzade Selimin dudaklarından:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
Şehzade Selim yediği tokadın acısını unutmaz ve Sultan olarak Çaldıran’da Şah’ın karşısında tekrar çıkar. Şehzade iken satrançta yendiği Şah’ı, Sultan olup Çaldıran’da tekrar yenen Yavuz Sultan Selim savaştan sonra Şah’a bir mektup gönderir. Mektupta şehzade iken yediği tokadın acısını aldığını söyleyip ekler: Atacaksan tokadı, böyle atacaksın.
Aslında Yavuz bütün olanları Şah’ın huzurundan kovulduğu gün şiirinde anlatmış ancak Şah anlayamamıştır. Herkesin dost olmayacağını, bir gün böyle kişilerin karşısına serdar olarak ta çıkabileceğini söylemiştir:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
(Şahım sen herkesi kendine sadık dost sanma
Sen herkesi dost sanma belki o düşmanın olur
Belki o kişi alemlerde sözü geçen olur
Dost olur düşman olur sözü geçen olur hükümdar olur.)
10 notes
·
View notes
Text
Emekli maaş zamlarından 7.500 TL Aylık alanlar ile EYT yasasından yararlanarak emekli olanlar faydalanamayacak ANCAK devlet bizi düşünmüyor diye ÜZÜLMESİNLER devlet vatandaşını bir şekilde hatırlar bazılarını da hiç unutmaz ÇÜNKÜ yeni düzenlemeyle artan ZAMLAR KDV ve DİĞER HARÇLARDAN FAYDALANACAKLAR
5 notes
·
View notes
Text
Barış Yurtseven'in resmi Tumblr sayfasıdır. sanatçıya ait resmi video klipler, canlı performanslar ve özel içerikler yayınlanmaktadır.
Barış Yurtseven adı ile bilinen Türk sanatçı, şarkı sözü yazarı, besteci, gitarist ve müzisyen Harun Çelik hakkında daha fazla bilgi için https://barisyurtseven.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz!..
Barış Yurtseven’i takip edin:
https://yaay.com.tr/barisyurtseven http://facebook.com/barisyurtsevenofficial https://twitter.com/barisyurtseven_ https://instagram.com/barisyurtsevenofficial https://youtube.com/@barisyurtseven http://www.tiktok.com/@barisyurtsevenofficial
https://barisyurtseven.com 2007 © Barış Yurtseven. All rights reserved.
BiyografiBarış Yurtseven adı ile bilinen Türk Sanatçı, Şarkı Sözü Yazarı, Besteci ve Müzisyen Harun Çelik kimdir?
5 Şubat 1992 tarihinde Iğdır Devlet Hastanesi'nde doğmuştur. Kimliğine yaşı o zamanın olumsuz şartlarından dolayı 16.12.1990 olarak yanlış yazılmıştır!. Aslen Kars Kağızmanlıdır. Evin en büyük çocuğu olan Barış, MEB Açık Öğretim Lisesi üzerinden Antalya Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Bilişim Teknolojileri alanında okuyarak Web Programcılığı bölümünden mezun olmuştur. 2010 yılından itibaren yazdığı şiirleri ve sözleri beste haline getirip kendi şarkılarını yapmıştır. Yaptığı şarkıları; Savaşa Hayır, Bir Aşktır Melek Gözlerin, Bu Kalp Seni Unutmaz, Kadına Şiddete Hayır, Karanlık Hisler ve Günahsız Melekler adlı yaptığı şarkılarıdır.
© Bu kanaldaki şarkıların her türlü telif hakkı sanatçının kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Müziklerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur ve yasaktır!..
0 notes
Text
Özlem Zengin Akp parti başkanı mıdır nedir akit kendisine"karı"demişti şimdi de menzil ve hüdapar yeniden refah partisi ve onların trolleri tehdit ediyorlarmış,onlar kadını koruyan yasaları istemiyorlar "kadınlar değişti bizim mahalle anlamıyor"demiş hanımefendi valla bacım"başörtülü kadın önemli kişilerin eşi olamıyordu ben başımı örttüğümde annem ağladı Akp'den önce kadın hakkı adı yoktu"diyerek o makama geldin Meclise başı açık girdin sonra birilerine yaranmak için onlara benzemek isteyip böyle 90'yılların katalatik soba tüpgazlarına döndün hani tüplere işlemeli dantelli örtüler örtülürdü bizde de vardı çoşmayın hiç kimse kızı kapandı diye bu ülkede ağlamaz annelerimiz veya büyükannelerimiz başı örtülü pardesülü kadınlardı ama insan gibi kapanırlardı turşu bidonuna çevirmezlerdi kendilerini işte davalı da davacı da sensin Atatürkün 100 yıl önce kadına tanıdığı hakları o hakları alabilmek için mücadele veren feminist kadınları yok sayıp o saçmalıkları söylemiştin hakkın oldu şimdi git şeyhinin elini öp kafamızı şişirme haa anladım senin meramını Akp gidici 3 defa milletvekili olma süren doldu mu?Deva-Gelecek-Saadete geçip gine Meclise gireceksin uğurlu olsun orda 2 yıl kalırsın sistem değişir bazı yasalar konulur veya kaldırılır sonra erken seçime gidilir halk hiç birşeyi unutmaz ne yapılan hoşluğu ne de puştluğu hele Merâl hanımın çoşkuyla attığı kazığı asla unutmaz yani beni şikayet mi edersin polis mi yollarsın ne yaparsan yap 😴söyleyeyim de ortada kalma eskiden bir siyasi istifa edince sadece çekirdek ailesi etkilenirdi şimdi öyle değil 7 göbek sülalesi tanıdığı yandaşı candaşı hepsi işsiz rantsız kalıyor çünkü her devlet kurumu onlarla dolu bulunduğun oluşumdan memnun değilsen fikrin değiştiyse ayıp değil şerefli istifa denen şey var örnek:İskoçya kadın başbakanı/Yunan ulaştırma bakanı /Yeni Zellanda kadın başbakanı hem pastam dursun hem karnım doysun dersen sessiz ol halk olarak bıktık ne başkanı bakanı olursan ol hükmün yok herşey tek adamın kararına bakıyor depremzedeye eşya yardımı yapılacak İçişleri bakanı Cumhurbaşkanının talimatını bekliyor durum budur uzatmaya gerek yok👈 bakanlık icraâtini yapar Cumhurbaşkanına sunar bunlar emir bekliyorlar😠
instagram
0 notes
Text
Memleketin Askerine Polisine Milletine kurşun şıkan sümüklü pensilvanya sürüngenine methiyeler düzenleri bu Kadim Devlet bu Aziz Millet unutmaz!
0 notes
Text
DEPREM AMELI 2
Önder Algedik@OnderAlgedik·5s BUGÜN 26 ŞUBAT 2023 Depremin 20. Gününde Yıkık, acil yıkılacak ya da ağır hasarlı bina sayısı: 173 bin! Can kaybı 44 bin 218! Tutuklananlar: Müteahhit: 78 Yapı sorumlusu: 64 Yapı sahibi: 11 Belediye başkanı: BİR Bakan : SIFIR İstifa: SIFIR! Kendine Muhabir@KendineMuhabir·12s Hatay Rönesans Rezidans. Burayı kimse unutmasın, unutturmasın. Molozlar temizlendi ve bitti. Hayatını kaybeden 85 kişi bulunamadı. Acının da acısı olur mu? Oluyomuş… Oldu… Besna Tosun@besnatosun·14s Çadır kurduğunuz yer kışın Kentin en soğuk bölgesi, yazın da sıcak ve nemli.üstelik Dicle Nehri yatağı. Yani hiç bir mevsim yaşam alanı için uygun değil. Depremden sağ kurtulan insanları Olası bir taşkınla ya da hastalıktan ölsünler diye mi uğraşıyorsunuz ? @diyarbakirbld Tele1 TV@tele1comtr·1 sa Naci Görür: Yurt dışında bu boyutta depremlerde 4-5 kişi ölüyor o da tesadüfen. Utanıyorum söylemeye ama 42 bin vefat gözüküyor ama, inşallah yanılırım ama çok daha fazla olacak. Bu insanlarımızı kaybettik. Üstelik de bu deprem, "geliyorum" diye bağıran bir depremdi Arşiv Unutmaz@ArsivUnutmaz·20s "Şili'de 2010'da bizdekinin 30-40 katı büyüklüğünde deprem oldu. 500 kilometrelik kıyıyı etkiledi, ama can kaybı 500 kişi. Sebebi; yapı disiplini" Arşiv unutmayacak. Nevzat Çelik@NevzatNevzatC·14s Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: "Biz bu şehrin kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik.. Hâlâ da ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum! Ucube inşaatlar yaptık." AK Parti kulağını kapatsa da AKP'li dinlesin! #İstanbul ah İstanbul! 23 DERECE@yirmiucderece·6s AKP'li Meclis Üyesi Yunus Kaya'nın müteahhitliğini yaptığı siteler 300 kişiye mezar olduktan sonra kendisi ortadan kayboldu. Bir depremzede bu konuyu Erdoğan'a sormak isteyince hızla uzaklaştırıldı! Odak Dünyam@odakdunyam Hani nerede devlet? İsterse gelsin beni idam etsinler! "10 bin lira verdi. Ben bunu Erdoğan’a versem ne yapacak? Kendisine iade edeyim. Çay parası bu! Benim iki torunum öldü, evim yerle bir oldu. Tuvalet yok, banyo yok, su yok, elektrik yok." Uğur Şahin@ugur_sahin2·22s Bu videoyu Samandağ’da çektim… “17 yıldır hiç dolabım yoktu, dolabı taktık, deprem oldu. İçeride eşyam yok zaten. Dolabı indirebilsem yeter… Naylonla kaplanmış bir serada kalıyoruz şimdi.” ONUNCU KÖY@okinavaaa·18 Şub Şimdi ne var bunda bu kadar abartacak? diyen milyonlarca bilgisiz insan vardır eminim. Hayatının en az 5-6 senesi çadırda geçmiş bir asker olarak bunun ve diğer bir konunun ne kadar önemli olduğunu anlatayım. Çadır hiçbir zaman çukura yada düz zemine kurulmaz. Futbol sahası gibi yerler en saçma yerlerdir. Çadır mutlaka hafif meyilli yere kurulur. Dört bir tarafına en az bir ayak uzunluğunda mutlaka yağmur kanalı kazılır. Yoksa çadırı içini su basar. Dolayısı ile çadırlar simetrik kurulur. Ayrıca orta boy bir çadırın eteklerine rüzgarlı havada uçmaması için en az 20 adet içi dolu kum torbası konur. Bu hem çadırın uçmasını, hem de dağılmasını engeller. Birileri böyle yapmayanları umarım uyarır. Yoksa aşırı rüzgarlı bir havada uçurtma gibi uçan yüzlerce çadırı, içinden nehirler akan çadırları haberlerde izleriz.
Murat AĞIREL@muratagirel·12s Bu görüntüleri mutlaka izleyin ve paylaşın. Tutuklanan AKP İlçe Başkanı tarafından yapılan binalar. Yıkıldıktan sonra temelinden su çıkmış. Altında su kaynağı olan zeytin tarlasına 15 katlı üç blok yapmışlar.
serbestiyet@serbestiyetweb·14s Çavuşoğlu’nun yayımladığı 6 dakikalık videoda yabancı yardım ve kurtarma ekiplerine kendi dillerinde teşekkür edildi; IKYB ve Kürtçe hariç https://serbestiyet.com/haberler/cavus
Arat Barış@aratbaris_·15s Yüzbinlerle insan enkaz altındayken, mobil mescit gönderdiler. Şimdi de çadır kentlere telaşla kuran kursu açıyorlar. O insanlar sadece yaşamak istiyordu, kulak asmadılar. Çünkü aslolan insan değil, onların ideolojik propogandası. 41 bin insan öldü. Yokmuş gibi davranıyorlar! Nevin Koçoğlu@KocogluNevin·19 Şub Deprem çocuklarına psikolojik destek, rehabilitasyon, oyun, oyuncak gerekmiyor mu? Elif - ba sırası mı şu yıkım içinde? Kemal Büyükyüksel@KBuyukyuksel Daha 5 saat önce Erdoğan 1 aya kalmadan her yerde inşaata başlayacaklarını açıkladı gövde gösterisi yapma niyetiyle. Akıl ve bilime göre hareket etmedikleri, bekleyin diyenleri dinlemedikleri o kadar belli ki. Daha yeterli çadır bile yok ortada. Şimdi yine deprem oldu. Bomboş PR. Bilim insanları yine önceden uyarmış daha depremler devam edebilir, temkinli olmalı, hemen inşaat olmamalı diye. Acele iş yapılmaması gerektiği söylenmiş. Hiçbiri umurlarında değil. Yine o büyük kayıplara sebep olan umursamaz ihmalkar zihniyetleriyle iş yapmaya devam ediyorlar. Cenk YALTIRAK@CYaltirak·6s Daha dün 7.7 büyüklüğünde bir deprem sonrasında, 6 büyüklüğü civarında depremlerin uzun süre devam edebileceğini, orta ve ağır hasarlı binalardan uzak durulması gerektiğini konuşmuştuk. Maalesef bu durum iki yıl kadar sürebilir. twitter.com/CYaltirak/stat… Soldan Bakış@SoldanBakiss·10s Devlet Bahçeli: "Bu büyük felaket, mucizelerle anlam kılınmış, içinde sır olan bir olay gibi geliyor bana. O bakımdan cenab-ı Allah'ın büyük lütfuyla bu felaketi aşacağız." Arat Barış@aratbaris_·6s Maraş merkezli depremlerin üzerinden iki hafta geçti, şimdi 6.4 büyüklüğünde yeni bir deprem oldu, insanlar hala feryat figan çadır istiyor. Mobil mescit var, çadır yok! metin cihan@metcihan·6s her şey afad etiketli olsun diye depremzedelere gönderilen çadırlara el koydular. biz dağıtacağız deyip, beceremediler. daha dün muhtar anlattı. 40.000 nüfusa 320 çadır verilmiş. bugün insanlar çadır dileniyor. imajınız yaşamdan değerli değil. anlayın. yapabilene engel olmayın. Murat Meriç @PopDedik·6s Memleketin her yerini “saray”larla donattı; korumalarının ardına saklanmış, sıcak odalarda yaşıyor. Sokakta kalan insanlara çadır veremiyor, onlara kalacak yer bulmaktan aciz. Gözüme uyku girmiyor, bir şey yapamamak beni kahrediyor ama o rahat. Öfkem büyük. Öyle böyle değil. Kemal Büyükyüksel@KBuyukyuksel Daha 2 gün önce 50 milyonları halkın gözü önünde prime time'da yuvarlayanlar nerede? Milyarların uçtuğu gösteriyi düzenleyebilen ülke Hatay'daki ve diğer yerlerdeki yurttaşları için çadır bile temin edemiyor hala. Bu rezalet sirk değişecek. Böyle toplum, böyle düzen falan olmaz. Bir tarafta konforundan kıçını büyüttükçe büyüten bir kesim paraları yuvarlayıp yardımseverlik primi kasıyor, iktidarla şov yapıyor. Bir tarafta halk sefalet içinde çadır bile bulamayıp yıkık binaya tekrar girip ölürsem ölürüm diyor. Kanserleşmiş bir siyasi ve ekonomik düzen. "Türkiye Tek Yürek", devlet çok güçlü, "değerli iş adamlarımız" halkının ve devletinin yanında ama çadırları bile yok insanların. Çadır devleti derdim ama tüm halkına bir çadır bile temin edemeyen devlete çadır devleti bile denemez. Küçük imtiyazlıların kişisel eğlence parkı. Akademik Ahlak Türkiye / Academic Integrity Turkey@AcademikAhlak·11s Antakya’daki 45 yıllık bir binanın güçlendirmesi projesi ODTÜ İnşaat Mühendesliği'nden Prof. Dr. Güney Özcebe liderliğinde yapıldı. Bina depremde yıkılmadı.. 55 kişi hayatta kaldı.. Prof. Dr. Güney Özcebe: Binalarımızı bu şekilde yapmak hiç zor değil Urartu Şeker@uosseker·18 Şub Hatay'da 2009 senesinde, ODTÜ İnşaat Mühendisliğinden Güney Özcebe liderliğinde karbonnanofiber kompozit malzemelerle güçlendirme yapılan binanın ikizi çökerken kendisi ayakta kalmış. Demek ki, engellenebiliyormuş. twitter.com/mustgundogan/s… Cem Tamay@beeyore·9s@AcademikAhlak adlı kişiye yanıt olarak Dönüşüm rantı bitmesin diye bu konunun üstü kapatılacak muhtemelen ama ben ailemizin 35 yıllık 3 katlı binasına hocanın uyguladıgı güçlendirmeden yapmak istiyorum.
Cevheri Güven@cevheriguven·4s Bir yanda AFAD görevlilerini ayağına getirerek Antepteki bağevinin bahçesine çadır kurduran “efendiler” Diğer yanda çadır bulamadığı için hasarlı evlerine girmek zorunda kalan ve bugünkü depremde giden nice canlar… https://kisadalga.net/yazar/ahlakin-duygunun-mantigin-depremi_57615 Depremin hemen sonrasında “dezenformasyon”la mücadele edenler, ikinci haftasında “not ediyoruz” diye tehdit edenler, hadi hepsini geçtim, depremin üçüncü gününde sosyal medyayı kısıtlayanlar… Bunları da yaşamadık demeyin millet, bu da oldu!
Özgür Özel, Halk TV yayınında CHP’li olduğunu bilmeden milletvekillerine “kurtarma yapıyormuş gibi çekiyoruz kanka” dediğini söyledi.
Yardım malzemelerinin engellendiğini, hatta bazı grupların “malları yağmaladığına” dair haberler de çok.
İskenderun Sosyal Haklar temsilcisi Burak Abay’a kulak verelim: “Din iman edebiyatı yapanların bu felaket karşısında ya şehri terk ettiklerini ya da AFAD'ı yağmalayarak, halkın mallarını yağmalayarak zenginleşmeye çalıştıklarını gözlemledim."
https://birartibir.org/dehset-dehset-dehset/
Ancak, çok geçmeden topluluk beni tedirgin ediyor. Sokağın güvenliğini sağladıklarını ballandırarak anlatıyorlar. OHAL ilan edilmiş bir şehirde güvenliğin bir taraftar grubunda olmasının akla mantığa sığar bir tarafı yok. Jandarma “Çarşı” ekibini ziyaret ediyor, ateş başında çaylar içiliyor. Bir tür paramiliter grupla sabahlamakta olduğumu anlıyorum.
Aralarından biri “Ne zaman Suriyeli avına çıkacağız?” diye soğukkanlı ve alaycı bir biçimde soruyor. “Saat 5 gibi çıkarız” diye cevaplıyor diğeri. Hemen her felâkette kışkırtılan Suriyeli nefreti, pogrom tehdidi enkaz altındaki Antakya sokaklarında kol geziyor. Arada bir, sıcağın etkisiyle ateşin başında kısa sürelerle de olsa uyuyabiliyorum.
Ancak, hâlâ şu soru ortada: Bu kadar büyük bir kolluk kuvvetiyle güvenliği sağlayamamak sadece organizasyonsuzlukla açıklanabilir mi? Ertesi gün tanışacağım bir depremzede bu soruya “Hayır, bizim Hatay’ı terk etmemizi istiyorlar” diye cevap veriyor.
“Bizi sevmiyorlar. Burada Alevi çoktur. Ama bizi sevmemelerinin nedeni Alevilerin çok olması değil. Hıristiyan, Musevi, Sünni, Kürt, Arap… Güzelce yaşıyorduk. Ama bu nedense ‘onları’ rahatsız ediyor. Hatay onlar için çok karışık bir yer.”
Beni kamerayla gören 40’lı yaşlarda bir adam, “Bak, gel çek, ekskavatör benim amcama ne yaptı göster herkese” diyor. “Şu taşın üstüne çıksan görürsün, ekskavatör göğsünü yardı, kalbi görünüyor, çek bunu”. Arkamızda gürültülü bir gıcırtıyla çalışan bir ekskavatör bir ATM’nin kasasını büyük bir dikkat ve özenle polisin önüne indiriyor. Bu sırada, o mavi gözlü kadın, polisin duyacağı şekilde, “Bak, bizim cenazemizin bankanın para kasası kadar değeri yok” diyor.
“Depremin dördüncü günü. “Görüyor musun? Tek bir kişi bile gelmemiş” diyor Halkevci Ergin. “Neden? Merkeze uzak bir bölge değil ki burası” diye soruyorum. “Doğru, ama bu mahallede yoksullar, emekçiler oturur. Hatay’ın geneli nerdeyse böyledir. Otuz sene çalışıp anca bir ev alabilmişler. İnsanlar sahip oldukları her şeyi bir depremle kaybetti. AKP yoksulların tarafında değil. Bu mahallede kim bilir kaç bina imar barışından yararlandı. İnsanların evleri mezarları oldu” diye cevaplıyor. Aklıma önceki gün okuduğum bir haber cümlesi geliyor: “AKP’nin 2018 yılında çıkardığı imar affından Hatay’da 56.456 hane yararlandı…”
Televizyon kameralarının önünde şov yapmak, sadece siyasilerin ve kurumların işi olmadı.
Günlerdir izlediğim video yüzünden kendimi nereye atacağımı bilemiyorum:
“Azra bebeği kurtardık!” diye 10 gün enkazda kalmış, yarı ölü bir çocuğun yüzüne flaş tutup yayın yapan bile gördük...
Azra bebek öldü.
Tekbir mi getirelim?
Yoksa İstanbul’da yediğimiz köfteden depremzedeye bağış yapılıyor diye bir köfte daha mı gömelim? BAY Z @irbamates63·4s 1 yılda 11 şehri yeniden inşa edecekler 2 haftadır çadır getiremediler buraya. Ve insanlar hava soğuk diye hasarlı evlere girmek zorunda kaldığı için vefat ettiler Onur Öncü@oencueonur·8s Gazeteci Selda Karafazlı Artı tv yayınında: “Bugün bir aileye ‘eviniz güvenli’ diye AFAD çadırından evlerine gönderildi. Fakat aile ağlayarak ve şok içinde geri geldi çadır alanına” dedi. İnsanları hasarlı binalara AFAD yolluyor. Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·6s 20.02.2023 Ağır hasarlı binaya günlerdir bina içinde mahsur 1 kediyi kurtarmaya girmişken bu ak��amki depreme yakalanan kedinin sahibin arkadaşlarına ait videoyu "AFAD enkaz içinde kurtarma yaparken depreme yakalandı", diye servis etmişler. Acınası şekilde gülünç. Zavallısınız. İrfan Aktan@irfanaktans·7s Yüzbinlerce insan çadır ve seyyar tuvalet bulamadığı için hasarlı olsa bile ya evlerinde kalıyor veya temel ihtiyaçlarını karşılayacak yerlere, alanlara ulaşamadıkları için, tehlikeyi göze alarak sürekli o evlere girip çıkıyor. Peki TV ekranlarında uçuşan milyon TL’ler nerede? Haber@Haber·9s Samandağ Belediye Başkanı Refik Eryılmaz: “Bugüne kadar hava çok soğuktu. Çadırı olmayan vatandaşlar eve girmeye zorlandı. İnsanları bu şekilde ölüme itmenin anlamı yok. Vatandaşlarımız bir an önce çadır ihtiyacının karşılanmasını talep ediyor.” Bora Erdin@boraerdin·22s Afad Mayıs ayında ihaleye çıktı. Deprem kayıt ve ölçüm cihazı alacak fakat bütçe yetmedi. İhaleler defalarca tekrarlandı. Bütçe yetersizliği&katılım olmaması nedeniyle iptal edildiği hafta "Ambiyans aydınlatmalı" otomobiller 16 milyon TL'ye şak diye alındı. Bora Erdin Acun Karadağ@acun_karadag·5s Normal; Hangimizin canını ne zaman, hangi olayla alacaklar, hangimizi ne zaman ifadeye çağıracaklar, hangimizi tutuklayacaklar, hangimizin geleceğini mahvedecekler, hangi çocuğumuzun-gencimizin başına ne gelecek diye düşünmediğimiz zamana ait bir kavramdır! Orhan Kemal Cengiz@orkece·9s Doktora, mühendise, mimara, bilim insanlarına ihtiyaç varken onların yerine imam yetiştirdik, yetişmiş meslek sahiplerini de başka ülkelere göçerttik. Bilimle çözecegimiz meseleleri duayla çözmeye çalışıyoruz. Çözemediğimiz sorunlar çığ gibi büyüyor. Önder Algedik@OnderAlgedik·12s BUGÜN 19 ŞUBAT 2023 Depremin 13. Gününde Yıkık, acil yıkılacak ya da ağır hasarlı bina sayısı: 118 bin Can kaybı 42 bin 156 Tutuklanan müteahhit sayısı: 133 Tutuklanan bakan/ belediye başkanı sayısı: SIFIR İstifa eden siyasetçi sayısı: SIFIR!
Orhan Kemal Cengiz@orkece·9s İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır. İstanbulun deprem güveniligi Türkiyenin güvenliğidir. Şehrin elden geçirilmesi, belli kurumların oradan taşınması siyasetin ve ülkenin birinci gündem maddesi olmalı. Ozan Gündoğdu@ozngndgdu·6s Eğitim, sağlık, barınma… Bir halkın güvenceli hissetmesini sağlayan taşıyıcı kolonlar bir bir çöküyor. Bir rejimin tel tel dökülüşüne tanıklık ediyoruz. Düzeltecek bir şey yok, yeniden kurmamız gereken bir ülke var. altuğ öztürk@altugcozturk·6s Beyefendilerin 15. günde teşriflerini, kirli sakallı pr şovlarını izliyoruz. İnsanlar da kimsesizler mezarlığında yakınlarını arıyorlar. Resmi ölü sayısına vali dahi güvenmiyor. 20 yılda ne kötülük biriktiyse ortada. Kısa Dalga@kisadalgamedya·10d Fahrettin Altun: "Asılsız ihbar ve gerçek dışı haberlerle toplumu infiale sürükleyen içerikler takip ediliyor" Timur Kuran@timurkuran·23s Yıllardır bu iktidarı Türkiye Cumhuriyeti’nin kayıtsız şartsız en büyük felaketi olarak niteliyordum. Kimilerinin bunu kavraması için devletin deprem sonrası aczini, kabalığını ve fırsatçılığını izlemesi gerekiyormuş. OSMANLI TORUNU@hakislamdavam·30d Halil Konakçı : TEKBİRDEN RAHATSIZ OLDUYSAN SEN GELSEYDİN İZMİR MARŞI İLE ÇIKARSAYDIN. SİZİ GÖREMEDİK #depremoldu Sen gelseydin, seninkiler gelseydi İzmir Marşını okusaydınız. Demek ki siz yoksunuz biz varız. Can Dündar@candundaradasi·6s “Karakter fukaraları”… “Yalancı”… “Haddini bil!” #Erdoğan yine deprem bölgesinde muhalefete saydırdı. Yaralı Türkiye’ye depremde bile kin saçan bir nobran başkan değil, yaraları saracak kucaklayıcı bir cumhurbaşkanı lazım. Günün Yorumu: https://m.youtube.com/watch?v=mWLpLD Cangül Örnek @CangulOrnek Sağdaki Hamza Cebeci ile soldaki Fahri Çakır, Düzce depreminde çöken ve 20 kişiye mezar olan Işık Apt'nın müteahhitleri. Hapis cezası alan müteahhit Cebeci, İBB imar komisyonu üyesi seçilmiş, Darülaceze başkanlığına getirilmiş. Depremzede çocuklar onun kurumunda. + Cebeci'ye verilen rütbeler yetmemiş; bir de CB. danışmanı yapılmış. Çakır ise 2002'de AKP Düzce milletvekili seçilerek 20 kişinin hayatını yok ettiği halde, dokunulmazlık kazanmış ve yargılanamamış. İmar aflarına da onay vermiştir bu arada. Bakmak lazım. Milli Görüş kadroları bunlar. Her seferinde nutkumuz tutuluyor ama onlar sakalı bırakıp yollarına devam ediyorlar. Profesorfacia@Profesorfacia·17s· Bingöl'de 37 kişinin hayatını kaybettiği Korkmaz Apartmanı'nı yaparken demirden ve betondan çaldığı için 2 yıl hapis cezasına çarptırılan ama bir gün bile hapis yatmayan müteahhit Yusuf Korkmaz, Diriliş Ertuğrul dizisinde de rol almış. Gördüğünüz mü kader planını?!.. Can@CanDirlik·10s Kendisi MHP milletvekili Lütfi Kaşıkçı. 2 sene kadar önce bilim ve tekniğe uygun, güvenli yapılaşmayı savunan İnşaat Mühendisleri Odası’nın nefesini keseceğiz diye açıklama yapmıştı. Çevresindekileri bile kontrol etmeden koşup kaçarken kendisinin nefesi kesilmiş olmalı. Dr. Savash Porgham@Savash_Porgham·5s Arkasına bakmadan kaçan kişi MHP Hatay Milletvekili Lütfi Kaşıkçı… İsmail Arı@ismailari_·9s Hatay Defne Belediye Başkanı İbrahim Güzel Haber Türk'e bağlandı: Bittik biz, bittik. Her yer karanlık. Kaç binanın yıkıldığını tespit edemiyoruz. Belediyemizin 450 personeli vardı şimdi 20 personelimiz var. 430'u depremzede. Yardım istiyoruz. Nüfusun yarısı ilçeyi terk etti. Ankara Gazetecisi@ankaragaztecisi·14s Kılıçdaroğlu; Selin Sayek Böke ve Seyit Torun başkanlığındaki bir heyete, CHP'li Hatay Büyükşehir Belediyesi, Arsuz Belediyesi, Defne Belediyesi ve Samandağ Belediyesi'nin, depremdeki yıkıma ilişkin sorumluluklarının araştırılması talimatını verdi. Sol Yumruk@Sol__Yumruk·7s CHP'nin, Hatay'a getirdiği Konteyner'lara Hatay Valiliği el koymaya çalışıyor! CHP Hatay Milletvekili @SuzanSahin1881 bu haksızlığa karşı direniyor. Haber Report@HaberReport Erdoğan: Birisi çıkmış 'Kızılay nerede?' diyor. Be ahlaksız, be namussuz, be adi. Günde 2,5 milyon insana bu Kızılay yemek ulaştırıyor. SoL-Yanim-@ATATüRK@@gurbetci1962·17 Şub Şu Aciya bakin Pazarcikin Alevi bir köyünden bir Aile yok oluyor köylüler 8 gün kaymakam dan yardim ekibi istiyorlar yiyecek giyecek istiyolar KAYMAKAM YOK isviçreden Alevi köy dernekleri TİR la yardim götürüyor hop Kaymakam bitiyor izinsiz yardim dagitamazsiniz diyor el koyuyor Cumhurbaşganımızın Talimatıynan@elcinarabaci·20 Şub Şunu da örnekleyelim de iddia havada kalmasın. Mesela: Enkazdan bir çocuğun sesi gelmesine rağmen valinin bir tanıdığına koşturmak için (ölü mü diri mi o da belli değil) valilik emriyle enkaz altındaki çocuğu kaderine terk ederek ayrılan bir AFAD ekibi: testeriod @testeriod·13s Depremde kaybettiği ailesini kendi imkanlarıyla defneden depremzede: “Ceset torbası vermedi hastane. Altısını da inekleri yemlediğim yem torbasına koydum gömdüm. Cenaze namazı kılamadık, hoca dedi öyle koyacağız.”
Özgür Van Haber@ozgurvanhaber1·15s Mithat Sancar: Televizyonlarda arsız şovla toplanan yardımlar nerede? Tek tek açıklamak zorundasınız. Artçı depremlerin olacağı biliniyor ve herkes feryat figan çadır istiyor. Çadır bile göndermediniz Karabekir Akkoyunlu@ulu_manitu·12s Cumhurbaşkanı çadır görmedik diyen depremzedeye hakaret yağdıradursun, Accra büyükelçiliğimiz çadır ve diğer acil ihtiyaç malzemeleri için yardım talebinde bulunuyor. Güçlü devlet algımız tam da güçlü erkeklik algımız gibi. Saldırgan, kırılgan, egosantrik ve özeleştiriye kapalı. Who?@who98408150·13s Deprem bölgesi Osmaniye'de, Erdoğan ve Bahçeli'nin geçeceği yol asfaltlanıyor… Deprem bölgeyi salladı ama aman Erdoğan ve Bahçeli geçerken sallanmasın… PES…. #cokusdonemi Solcu Gazete@solcugazete·8s Depremin 9.günü, Denizli’nin AKP'li Acıpayam Belediyesi'nin Kıbrıs’a gezi düzenlediğini, belediye personeli ve muhtarların kumar masalarında pozlar verdiğini biliyor muydunuz? Önder Algedik@OnderAlgedik·11s Enkaz kurtarmaya iş makinesi yollamayan bakanlık hemen enkaz kaldırma ihalesini davet usulü yapmış, haberi alan leş kargaları öncesinde pazar günü Çukurambar’da toplanıp enkaz kaldırma rantını paylaşmışlar. Böyle de ifşa edilmişler Şimdi soruyoruz: bu müteahhitler insan mı? Cem Say@say_cem·9s Kurtarma çalışmaları sırasında Twitter'ı, bugün de Ekşi Sözlük'ü engelleyen Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu'nun Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu, İSKİ ve BELBİM'de çalışıp 2016'da BTK'ye geçmiş. Aynı zamanda Türkiye Raylı Sistem Araçları Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu üyesi. Av.Mahmut TANAL@MTanal·12s 1- Bari #deprem'de, afette torpil, kayırmacılık, ayrımcılık yapılmasın! Evleri yıkılan, dışarıda kalan depremzedeler günlerdir çadıra ulaşmazken, Şanlıurfa’da AKP Karaköprü İlçe Yöneticisi, depremden etkilenmeyen köydeki evinin bahçesine #AFAD çadırı kurabiliyor. 2- AKP'li Yönetici, çadırı kolayca temin ederken neden hala deprem bölgelerinde mağdur vatandaşlar çadıra ulaşmaz? Bu arada olayın duyulması üzerine jandarma ve AFAD ekipleri, AKP Karaköprü İlçe Yöneticisi'nin evinin bahçesindeki çadırı söküp götürdü. Gülay Mubarek Habib@pipetlielmasuyu·10s Depremden değil soğuktan öleceğiz. Ne kadar zor olabilir Türkiye Cumhuriyeti için deprem bölgesinin göbeğinde olan bi mahalleye çadır getirmek. Bebek var ya bebek bebek bebek.Günün yarısını Allah'ım al şu canımızı diyerek yaşıyoruz.Ruh halimizi anlatmam yazmam mümkün değil.Bittik zeynep gürcanlı@zeynepgurcanli·16s Kızılay deyince artık benim aklıma New York Manhattan'da Kızılay'dan giden parayla inşa edilen bu lüks nezidans/öğrenci yurdu geliyor... Gökçe Bey • Tanrı Oldu@gokcebeyligi·19s Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılan İstanbul Havalimanı metrosu Kargo Terminali durağında İstanbul’un planını Kanal İstanbul projesiyle beraber koymuşlar.. Mühendis Mimar Ağı@mumiabiz·18s Kanal İstanbul Projesi'nin sergileneceği tek yer kent suçları müzesidir! Kanal İstanbul, bilimsel teknik doğrularla örtüşmeyen; doğaya, kente ve İstanbul’un yıkımına neden olacak bir kent suçudur. Daha fazla rant değil, deprem dirençli bir İstanbul istiyoruz. Onur Alp Yılmaz@onralpyilmaz·21s Kimse kentsel dönüşüme kategorik olarak karşı değildi. Biz, halkı değil müteahhidi kayıran, arazi mafyası gibi davranan politikanıza karşıyız. İnsan onuruna yaraşır barınma hakkını siz değil, biz savunuyoruz. Adi herifler. Tele1 TV@tele1comtr·1 sa Tuğba Özay Hatay'da depremzedelerin durumuna isyan etti! "Vatandaşım için erzak dileniyorum Gerçek milliyetçiyseniz bu vatanın evlatlarına sahip çıkın Çamaşırlar bulaşıklar kirli suda yıkanıyor Başıma ne gelirse gelsin ifşa edeceğim " Murat Yetkin@MuratYetkin2·11s Bu da oldu: Erdoğan seçim kampanyasını deprem sonrası yeniden inşa umutları üzerine kurmaya hazırlanıyor. Erdoğan Kılıçdaroğlu'na ağır hakaretlerle yüklenirken, RTÜK deprem çalışmalarının iki yüzünü de gösteren kanallara ceza yağdırmaya hazırlanıyor Dağhan Irak@daghanirak·21 Şub bugün tahliye edilen ve @cigdemtoker sayesinde 11 yıldır depreme dayanıksız olduğunu öğrendiğimiz İskenderun Devlet Hastanesinin açılışını bugünün DEVAlısı Sadullah Ergin yapmış. Nereden nereye... Yıkılan Rönesans Rezidans'ı da o açmıştı. Taarruz Haber@taarruzhaber·19 Şub İmar Affına "evet" diyerek binlerce denetimsiz ve kaçak yapının yasal hale gelmesine sebep olan milletvekillerini sizler için listeledik... AKP Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu Tufan Kıymaz@tfnkymz·19 Şub Yalanla hakikatin, zulümle adaletin, kötüyle iyinin mücadelesinde tarafsızlık bir seçenek değildir. Tarafsızlık iddiası bizatihi yalandır, zulümdür, kötüdür. Funda ALPASLAN TALAY@fundabundacunda·13s Tarafsız olduğunu söyleyen kişi taraf tutuyordur, haksızlık edenin tarafını. Seçimsizlik çok bariz bir seçimdir. Tarafsız olduğunu söyleyen ve bir seçimde bulunmadığını söyleyen herkes yalanı, zulümü, kötüyü, haksızlık edeni seçmiştir ve haksızlık edileni yalnız bırakmıştır.
Prof. Dr. Şervan Gökhan@servangokhan·1 sa Kılıçdaroğlu hiç boşuna "AK Parti seçmenleri öldü, oylar bana kaldı" diye sevinmesin. Genel sonuç değişmeyecek. Diye yazmış Engin Ardıç… En değerlilerini kaybedip geride kalanlar bu cümleyi okuduklarında ne hissetmiştir acaba… Gönülleri körleşmiş insanlar empati yapamaz… Erk Acarer@eacarer·6s Olması gerektiği gibi!!! Mehmet Cengiz iş başında. Anlaşılan depremin hafriyat işini almış. Kandan para kazanmayı ihmal edecek değildi. Antep’ten İstanbul’a giden harfiyat kamyonları! Hafıza@hafizatv·20s 20 Mart 2019 Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’ın Bilal Erdoğan’dan “kentsel dönüşüm�� ricası "Bakalım şu dönüşümden de birkaç şey yapabilirsek, bir şey kalırsa bize... Projede olmasa da bir iki bina aldık mı…” Son Cahil Bükücü@soncahilbukucu·3s Örgütlü sindirme ve kötülükte bugün: RTÜK, deprem yayınları nedeniyle Halk TV, Tele 1 ve Fox TV'ye program durdurma ve para cezaları verdi Gerçeği duyurmak hiç bu kadar suç, depremzedelerin sesini kesmek gaddarlık olmamıştı NET Hᴀʙᴇʀ@Net_Haber_ İsmailağa Cemaati enkaz altındakilerin namaz vakitlerini nasıl belirleyeceğini açıkladı: İsmailağa Cemaati, göçük altındaki insanların namaz vakitlerini nasıl belirleyeceğini açıkladı. BirGün Gazetesi@BirGun_Gazetesi·8s Cem Küçük, eleştirel paylaşım yapan Farah Zeynep Abdullah'ı hedef aldı: Kabahat seni TRT dizilerinde oynatanlarda Emre Şan@jnpatocka·8s Enkaz altında kalmamak için sağlam bir evde oturmak gerekiyormuş. Sonuçlarına katlanırmışız. Bu ülkede yıllardır çalışan, vergi veren insanlar çürük evlerinizin kirasını bile veremiyor, ne evi? Açgözlülüğünüz, sömürünüz yüzünden bu hale geldik İnşaat-İş Sendikası@insaatsendika·10s Deprem bölgesine gönüllü olarak giden otuz Akkuyu Nükleer Santral işçisi işten atıldı. İşten çıkarılan işçiler, santral önünde eyleme geçti. Birçok işçi de işten çıkarılan işçilerle dayanışmak amacıyla iş bıraktı. İlhan Taşcı@ilhantasci·12s 1- RTÜK, TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın deprem bölgesinden katıldığı yayın nedeniyle Halk TV’ye; Merdan Yanardağ ile Emre Kongar’ın 18 Dakika programında depremle ilgili sağcı iktidar eleştirisi nedeniyle de Tele 1’e % 5 para 5 kez de program durdurma cezası verdi. 2- Fox’ta Orta Sayfa ile Halk TV’de Halk Meydanı programına özgürce kanaat oluşumunu engellemekten %3’er para cezası verildi. Tüm bu cezalar deprem sonrası yorum ve haberlere dayandırıldı. Haber yapmanın suç ama halka alenen küfretmenin “özgürlük” sayıldığı bir dönemi yaşıyoruz. 3- Aradan geçen 2 haftaya karşın çadır sorunu bile çözülmemişken medyadan “salon salomonje çadır” övgüleri, “deprem oldu ama keyfim yerinde” haberleri beklenmektedir. Gerçeği çarpıtan, sansürleyenlerin sırtı sıvazlanırken hakikatin izini sürenler sessizliğe boğulmak isteniyor. Timur Soykan@timursoykan·9s Deprem vergilerini yiyip insanları mezar evlere mahkum ettiler. Binlerce insanı enkazda ölüme terk ettiler. Depremzedeleri günlerce aç susuz, elektriksiz, soğukta çadırsız bıraktılar. Şimdi bunu haber yapan Halk TV, Tele 1 ve Fox TV'ye ceza yağdırıyorlar. Yazıklar olsun.. can gurses@canitti·4s HalkTV'de yapılan #BirKiraBirYuva kampanyasını izliyorum. Kurum ve şirketlerin show'u haline gelmemiş, yurttaşların alın terini paylaştığı bir dayanışma görünüyorum. Bu kampanya için SMS bağışına, İçişleri Bakanlığından izin çıkmaması da sözün bittiği yerdir... 23 DERECE@yirmiucderece·2s Erdoğan'ın ve Bahçeli'nin ziyaret ettiği bir konteynerdaki depremzededen ilginç yorumlar... Allah şahit ise aileleri göçük altında kalanlar, donarak ölenler, oğlum öldü kızım öldü diyenler, ekmek, su, çadır yardımı isteyenler, kefen, tuvalet isteyenler yalan söylemiş! Erk Acarer@eacarer·5s 6 gün enkaz başında beklemiş, devlet ilk gün buradaydı diyor. Kitle ile uyumlu halüsinasyonlar. Hakkaten çok tuhaf. Albay ım@Allbaym DÜNYAYA DA REZİL ETTİLER Almanya’nın en saygın gazetelerinden Frankfurter Allgemeine: ''AFAD kendine ait olmayan yabancı ülkelerin yaptığı yardımları kendi logosu ile dağıtıyor, Hatta bazı yardım malzemelerinin üzerine Erdoğan'ın akp'sinin logosu yapıştırılmış durumda.'' Osman Aydoğan@_OsmanAydogan·8s ORGANİZE KÖTÜLÜK Bu hükümetin yaptığı en büyük kötülük, hayati kurumlara olan güveni yok etmesidir. Adam, Deniz Feneri davasından güveni kötüye kullanmaktan 2,5 yıl hapis cezası alıyor, sonra da bu adam Kızılay’ın başına Gn. Md. olarak atanıyor. Sonra da bağış bekleniliyor!
Yurttan Sesler@sesler_yurttan·12s Depremde hayatını kaybeden milli basketbolcu Nilay Aydoğan'ın ağabeyi Berkay Aydoğan: “Cenazede tüm yaşananları anlattım, ajanslar sesimi kıstı yayınlamadı.” "5’inci güne kadar bir tek AFAD’ın demir kesme makinası vardı, kırıcısı hiç yoktu." fatih yaşlı@fatih_yasli·6 sinsanların depremin acısıyla, yasıyla, yaraları sarmayla, dayanışmayla uğraştığı şu günlerde, bir yerlerde karanlığın çoğaldığını, karanlık planların yapıldığını, birkaç haftaya kalmadan o planların ilk adımlarını göreceğimizi düşünüyorum. buna hazırlıklı olmak lazım. Önder Algedik@OnderAlgedik·8s Depremin 15. gününde insanlar hala çadır bulamıyor ama devletimiz; -TELE1'i kararttı, - Ekşi Sözlük engelledi -İhsan Eliaçık'ın kitabını yasakladı.
Cumhuriyet@cumhuriyetgzt·17s Engin Ardıç’tan akıl almaz satırlar Hatay'dan 11 milletvekili çıkıyormuş. Binlerce kişi öldü, binlerce kişi de başka bir ile göç etti... Ama Hatay'dan gene 11 milletvekili çıkacak. Kılıçdaroğlu, hiç boşuna "AK Parti seçmenleri öldüler, oylar bana kaldı" diye sevinmesin. Şahan Gökbakar@sgokbakar·10s BTK denen kurum kafasina göre, açıklama yapmadan internet sitesi kapatıyor.İstedigi zaman sebep belirtmeden Twitter ve Tiktok erişimini durduruyor.RTÜK,medya rezilliklerini görmeyip,iktidarı eleştiren hangi kanal varsa yazıyor cezayı.Nasıl, güzel mi bu düzen? Keyifler yerinde mi? Z̷e̷y̷n̷e̷p̷ @zeynepchee·8s Farah Zeynep Abdullah: “DEVLET ve ALLAH kelimelerini aynı cümlede, aynı paragrafta, aynı yerde görmek asla istemiyorum artık yeter.” Biz de istemiyoruz ! Artık yeter... Feyzan Bilgiç@Feyzan_Bilgic·21 Şub (TROL) Farah Zeynep Abdullah denilen çabuk eriyen peynir, Devlet ve Allah kelimelerini aynı cümlede, aynı paragrafta, aynı yerde görmek asla istemiyorum artık yeter demiş . Biz de senin iğrenç yüzünü ekranlarda görmek istemiyoruz . MUSTAFA GÜLOĞLU@guloglu_mustafa·22 Şub Babası Irak Türkmeni, Annesi Üsküplü bu kadının hem babası hem annesi kaçarak Türkiye'ye sığınmış.. Ve Farah Zeynep Abdullah adlı bu kadının attığı twiti taktirlerinize sunuyorum. Bu kadın sınırdışı edilmelidir. Yazıklar olsun ilbisa@ilbisa3·8s (TROL) "Farah Zeynep Abdullah" Bu sapkın kişileri ne @trt1 kanalında görmek istiyoruz nede başka bir platformda! #HesapVereceksiniz ALLAHCCHU ve İSLÂM ile dertleri Olanlar Settire settire başka Ülkeye gidebilir bir tutmayalım.İçimizdeki Ayrık otlarından kurtulmak Elzemdir! hayritunc@hayriituncc·21s Bu kadın mesela, eşyamız var İzmir'e gitmek istiyoruz ama araçlar almıyor dediğinde eşyan ne diye sormuştum. Gösterdiği ise 2 küçük çuval, içinde sadece anılar Bu amca mesela, yıkıntılar arasındaki evine girmek için saatlerce uğraşıp, evine girip altın ya da para değil, anne ile babasının fotoğraflarını almıştı. Geçmişim demişti Bu baba mesela, yerde cesetler varken kucağındaki bebeğini biberonla besliyordu. Yanındakiler söyledi anne göçük altında kalmış, onu bekliyor diye
Yardım gitmediği için, elleriyle kazıp akrabalarının cenazelerini çıkartan, onları bir kamyon kasasında köyüne götürüp gömen insanlar vardı mesela. Anlat dediğimde öfkeden ağlamaya başlayıp ‘anlatsam geri gelecekler mi’ diye sormuştu
20 yaşlarında bir çocuk, gecenin bir vakti beni durdurup, gazeteci olduğum için anlatmaya başlamıştı. Yıkılan iki binayı gösterip, 'Bütün çocukluk arkadaşlarım öldü, ben şimdi ne yapacağım' diyerek sarılıp ağlamıştı.
Elbistan'da gece eksi 25 dereceyi bulan soğuktan dolayı enkazda donarak ölenler olduğunu da bilin. Gönüllülerin çalışmalarının engellenip, kaderine bırakılan, donarak ölen insanlar oldu
Uyumadan, yemeden günlerce enkazlara arama kurtarmaya giden inşaat işçilerini gördüm mesela. Her geri döndüklerinde sadece bir bardak çay içip köşelerine çekiliyorlardı.
6 saat enkaz altında canlı arayıp, bulup, sadece bir sigara içmek için enkazdan çıkan, üstü başı toz toprak içinde itfaiye erinin sigarasını bitirmeden karşı binadan ses geliyor diyen bir yurttaşın yardıma koşmasına da tanık oldum
Canlı çıkartılmayı bekleyen enkaz başında yardım için duran askerlerin komutanının, 'AFAD çadırları geldi, gidin indirin' emrine alacağı cezaya rağmen uymadığını, o kişileri çıkartmadan gitmem dediğini de duydum
Bir anne, evladının cenazesinin başında delirdiğini gördüm mesela. Diğer oğluyla beraber, ayağa kalkıp oynadığını, "Oğluma yemek hazırlayayım" dediğini duydum. Sağ kalan oğlunun "Onu ben çıkarttım, temiz elbiseler getirdim" diye feryad ettiğini gördüm Timur Soykan@timursoykan·21s Deprem bölgesinde hep aynı ölüm üçgeni var: Belediye, iktidar ve rantçı. Onlarca insana mezar olan Kırçuval Otel’in sahibi Zafer Kırçuval, AKP’li Battalgazi Belediyesi’nin başkan yardımcısı ve Malatya Belediyesi meclis üyesi. Sorularıma kızıp şöyle dedi: Allah’ın afeti kardeşim. Meral Güventürk@fennim EBRAR SİTESİ YA DA TÜRKİYE 6 Şubat Depreminin simgesi kesinlikle Kahramanmaraş’taki Ebrar Sitesi’dir. 320 dairelik büyük bir site. Ölü sayısı 1200. Tam 5 gün bu siteye kurtarma ekipleri gelmedi. Ancak simge oluşunun nedeni bunlar değil.+ Ebrar Sitesi’nın müteahhiti Emekli Din Dersi ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Tevfik Tepebaşı. Abdestli namazlı, ağzı dualı, kalbi zikirli… Bütün konutları “Depreme dayanıklı cennetten bir köşe” diyerek pazarlamış. ++ Dindar vatandaşlarımız da “Alnı secdeye değiyor, çalmaz çırpmaz, paramız da Müslümana gitsin” diyerek konutları güvenle satın almışlar. 6 Şubat Depreminde Ebrar Sitesi’nin her biri 32 daireli 8 bloku yerle bir oldu, 1200 kişi öldü. ++ Tv gazetecisi site enkazına yaklaşıyor, beton blokları eline alıp ufalıyor… Aaa o da ne?..Alnı secdeli Din Dersi ve Ahlak Bilgisi öğretmenimiz çimentodan çaldıkça çalmış… Kamera inşaat demirlerine yakın plan yaklaşıyor; olması gerekenin yarısı kalınlıkta; demirden de çalmış + Bütün bunlar yetmezmiş gibi blokların altında fırınlar, marketler, kafeler… Ama hakkını yemeyelim Tevfik Tepebaşı yaptığı siteye güzel bir isim koymuş: Ebrar Arapça "Güzel huylu, çalmaz çırpmaz, haram yemez" anlamı taşıyor. +
Ebrar Sitesi sadece Kahramanmaraş değil, Türkiye’dir. “Allah İle Aldatmak” Tevfik Tepebaşı’nın yaptığı tam da bu işte!.. Abrek ( L'argent n'a pas de maître!)@AbrekAdahy·38d@HicranPehlivan ve @fennim adlı kullanıcılara yanıt olarak Ebrar Sitesi, Z Blok, dokuzuncu katın cam avizesi kum gibi ufalanan betonun içerisinde paŕçalanmadan kalmış.
whatever@HicranPehlivan·6s@fennim adlı kişiye yanıt olarak Basinda Ebrar sitesinde hayatini kaybedenlerin sayisini sadece 250 olarak verdiler yanilmiyorsam.Malesef gercegi herzaman sakliyor 99 depreminde oldugu gibi Ercan@ErcanErcoyeni·15s Depremin üzerinden 17 gün geçti ve bu süreçte ev kiraları, market ürün fiyatları 2-3 kez zamlandı. “Daha ne kadar ahlaki çöküntü yaşanır, ne kadar dibi görebiliriz” dedikçe, birbirleriyle yarışıyorlar, yeni bir katman yaratıyorlar. Yok dip falan! Zeynep Kuray@zeynokuray·12s Deprem sonrası yaşananları anlatan Ümit Yoğun, "Mediha abla 6 gün boyunca vinçlerin önünde kendini siper etti. AFAD ise, 'Burada görevlendirilmedik' diyerek kaçtı. Çocuklarının hiçbiri sağ çıkmadı o evden. Arkadaşlarımızın ellerini kestiler çıkarabilmek için" dedi. Ercan Yaşar İlhamoğlu@IlhamogluErcan·22s Bolu Belediye meclisinde depremzedelere yardıma HAYIR diyerek,Tanju Özcana su şisesi fırlatan AKPli Hacer Çınar kimmi? İlkokul mezunu bir temizlik işçisi olarak işe başladığı hastanede eline süpürge dahi almadan ortapedi servisinde kayıt işlerinde görevlendirildi,sihirli bir elin KABAC HATUN 𐱅𐰇𐰼𐰰@____TURK_K_H___·9s Batman’da depremden sonra binasının temelini kontrol etmek isteyen vatandaş gördükleri karşısında şok oldu. Binayı taşıyan kolonları tuğladan yapmışlar. Bu binayı yapan müteahhit hırsız anladık, inşaatı denetleyen ve kontrol edenlere ne demeli ?
devrim gurkan@devrimgurkan·19s 99'da yüzlerce kişiyle röportaj yaptık. Önemli kısmı eleştirdi yaşananları. Ama söze; "İsterseler beni idam etsinler", "İçeri atarlarsa atsınlar", "Başıma ne gelecekse gelsin" diye söze başlayan bir kişi bile olmadı. Alican Uludağ@alicanuludag·2s Bu haberi yapmak için Sakarya'ya geldim. Saat 18:15'te DW Haber Bülteni'ne bağlanıp, çocukların devlet kontrolünde nasıl bir tarikata teslim edildiğini anlatacağım. Who?@who98408150·11s Gaziantep'ten getirilen ve babalarını depremde kaybeden 9 yetim çocuğun, Sakarya'da İsmailağa cemaati tarafından işletilen yatılı Kur'an kursunda kaldığı ortaya çıktı…. ŞAŞIRAN? #cokusdonemi Cevheri Güven@cevheriguven·3s Adıyaman hurda ihalesi 27 Şubat 2023... Her kriz beraberinde fırsatı getirir değil mi Mehmet Metiner/Ahmet Aydın? Gazete Patronsuz Dünya@PatronsuzGazete·22 Şub Deprem bölgesine gönüllü olarak giden otuz Akkuyu Nükleer Santral işçisi işten atıldı. İşten çıkarılan işçiler, santral önünde eyleme geçti. Birçok işçi de işten çıkarılan işçilerle dayanışmak amacıyla iş bıraktı. (İnşaat-İş) YavuzBaydar@yavuzbaydar4·33sn Hüseyin Çelik: "Onlarca rektörle konuştum, YÖK başkanının kendilerini, aykırı bir görüş serdetmemeleri ve kesinlikle örgün eğitim yapmamaları hususunda aleni olarak tehdit ettiğini ifade ettiler..." 12 Eylül 2.0 mahirgra@mahirgra Koray Aydın kim biliyor musunuz? 99 Depremi sonrasında MHP’de bulunan 232 belediyeyi, afet bölgesinde bulunan 105 belediyeye ekletip bu belediyelere sanki felaket yaşanmış gibi 13 trilyon lira para göndermiş adamdır kendisi. https://twitter.com/secimtr2023/st Ömer Faruk Övenç@ovencomer·2s İp’li Koray Aydın’ın bakanlığıyla ilgili araştırma yaparken şöyle bir haber buldum 99 depreminde bakan olan İP’li Koray Aydın’ın o dönem “deprem konut ihalesi” verdiği tüm müteahhitler malzemelerini Koray Aydın'ın babasına ait olan Yolalan Ticaret ve Granist şirketlerinden almış Sabah@sabah·22s "Kentsel dönüşüme takoz koyanlar şimdi devleti suçluyor" Deprem pişkinleri! Mehmet Barlas kaleme aldı Erk Acarer@eacarer·13s Fahrettin Altun öyle vasat altı biri ki; şimdi de ‘kentsel dönüşüme siz karşı çıktınız’ başlığıyla trolleri salmış. Kentsel dönüşümden kasıt rant hırsızlığı değildir. Bu bir! 2’cisi AKP’nin müteahhitlerinin 1 yıllık binaları can aldı. Bu çarıklı çakal numaraları iş yapmaz! metin cihan@metcihan·7s diyelim kentsel dönüşüm yalanınıza millet inandı binlerce insanın sizin yüzünüzden öldüğünü kimse bilmese de siz biliyorsunuz bununla nasıl yaşıyorsunuz Burcin Orhon Uygur@OrhonUygur·22s Türkçemize yeni kelimeler gerekiyor. Çünkü öyle insanlar görür, duyar oldum ki dağarcığımdaki hiç bir kelime, ( en dile alınmaz olanı bile) hafif kalıyor. Ne zemini kaypak insanlar yetişmiş meğer... bahadır özgür@bahadir_ozgr 1- Antakya'da depremde yıkılan Emek ve Aksaray mahallelerinde iktidar ve yandaş medya suçu, Barış Atay ile CHP'ye atıyor. "Onlar yüzünden kentsel dönüşüm olmadı" diyorlar. Peki gerçek öyle mi? Atay ve hemşerileri dönüşüm planını niye istemedi? 6- Kentsel dönüşümde bir önemli konu da yoksulun ödeyemeyeceği projeler geliştirilmesi. Sulukule'de gördük. Burada da müstakil, tek veya iki katlı, bahçeli evler apartmana çevrilirken ya 1+1, 2+1'e ya da yüklü bir borca mahkum ediyor. Halkı ikna etmeyen esas mesele buydu. 9- Kısaca AKP rant planı hazırladı. Halk da mahkeme de reddetti. Bu sefer revize edildi ama oy kaygısıyla yıkım ertelendi. Erdoğan kamulaştırma kararını depremden sadece 8 ay önce aldı. Yani Barış Atay dönüşüme değil, yoksul halkın mülkünü ranta çevirecek plana karşı çıkmıştı. Özgür Özel@eczozgurozel Kentsel dönüşüm bizim işimiz. Vatandaş razı olmadan kentsel dönüşüm olmaz. Vatandaşa diyorlar ki; ‘Buranın rantını biz yiyeceğiz, sen berbat bir yere gideceksin!’. Bizim itirazımız buna... Sen yapsaydın diyenlere İstanbul Büyükşehir KİPTAŞ, maliyetine kentsel dönüşüm yapıyor... bahadır özgür@bahadir_ozgr·21s AKP'nin kentsel dönüşümüne bir örnek daha: Siyasetçiyi zengin ettiler! Burası 14.5 dönümlük boş araziydi. Afet riski var diye dönüşüme soktular. Ve eski AKP Zeytinburnu İlçe Başkanı Ahmet Dokumacı Real Merter'i yaptı. Tanıtımında Güngören'in ilk kentsel dönüşüm projesi yazıyor. Ozan Gündoğdu@ozngndgdu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel Yenileme Daire Başkanı olarak görev yapan Tayfun Kahraman'ın 2 kez beraat ettiği Gezi Davası'nda 1 yıldır hapishanede tutulduğunu da konuşacağız daha. hakkı özdal@hakki_ozdal·5s Hemşire Halime Sevinç Eroğlu, bir devlet hastanesinde, Sağlık Bakanlığı'nın kendisini yükümlü kıldığı gece nöbetini tutarken çalıştığı bina başına yıkıldı. Katilleri normal yaşantısına devam ediyor. İSİG Meclisi@isigmeclisi·6s Şeyma Nur Cansız.. 30 yaşlarında, Hemşire.. Hatay İskenderun Devlet Hastanesi genel cerrahi servisinde nöbetçiyken deprem sonucu enkaz altında kalarak hayatını kaybetti.. Hastaneye 11 yıl evvel çürük raporu verilmişti ve rapor hala Bakanlığın sitesinde bulunuyor.. Ferhun Hakan Özkan@FerhunHakan·2s@sth766 ve @isigmeclisi adlı kullanıcılara yanıt olarak Üzgünüm ama önceliģimiz, Kanal İstanbul hülyasıydı, kurun artmaması için harcananlardı, tasarrufu zul addetmekti, imar affından gelecek paraya bel baģlamaydı, başta yabancılara olmak imar enerjisini ihtiyaç sahiplerinin dışındaki kesimlere yöneltmeydi. Emekçiler Dayanışması@emek_daya·7s Yardıma gittiği deprem bölgesinden döndükten sonra kod 29 ile tazminatsız şekilde işten çıkartılan @LCWaikiki depo işçisi Serkan Yılmaz gaspedilen haklarını aramak için Metrogarden avm de bulunan Lcwvaikiki mağazasından sesini duyurmaya çalıştı. Aydın Keleşoğlu@aydin_kelesoglu·3s EBRAR SİTESİ Ölü sayısı 1200 Müteahhiti Emekli Din Dersi öğretmeni Tevfik Tepebaşı. Abdestli namazlı. Demirden çimentodan çalmış. Daireleri “Depreme dayanıklı cennetten bir köşe” diyerek pazarlamış. Ebrar Arapça "Güzel huylu çalmaz çırpmaz" demek.Dinle nasıl kandırıyorlar bilin. Alican Uludağ@alicanuludag·7s İşte devlet kontrolünde Sakarya'da İsmailağa cemaatine teslim edilen depremzede yetim çocuklar. Gittim, gördüm, tanıklık yaptım. Diyanet tabelası adı altında gizli tarikat yurdu... twitter.com/dw_turkce/stat… Kemal Büyükyüksel@KBuyukyuksel·2s Bu TV100 de tam tarafsız merkez medya ayağına kurulmuş iktidara fayda sağlayan bir aparat. 3-5 muhalif figür de toplamışlar objektiflik tiyatrosu için. Buna ayak uyduran “sözde” muhalifler de sorumlu böyle böyle meşrulaştırdıkları için bu yerleri. TV100@tv100Fuat Uğur yazdı: Deprem bölgesi seküler kesim ve muhalefet için tam anlamıyla bir fiyaskoydu. Kifayetsizlikleri onları daha da saldırganlaştırdı. Bu yüzden sık sık YALAN’a başvurdular. @FUATUGUR https://tv100.com/sekulerlerin-d Sait-Hoca@HomerosHoca·7s Ekşi Sözlük,"hükümetin belirlediği doğru bilgi akışının dışına kontrolsüz bir şekilde çıkıldığı" gerekçesiyle engellenmiş.Hani şu Hulki'nin dezenformasyonunu görmezden gelen "mihrak"ın isteği üzerine alınmıştır bu karar. Büyükşehir Çalışıyor@tcbuyuksehir·17s Tunç Soyer, Bir Kira Bir Yuva kampanyasının internet sitesine dün akşam 3 milyon 700 bin siber saldırı yapıldığını açıkladı. serbestiyet@serbestiyetweb·45d VİDEO HABER | TRT drone uçurdu, Erdoğan’ın sesiyle biten propaganda klibi yaptı: “Enkazlar temizleniyor, ‘güvenli hayat’ için yeni temeller atılıyor. İlk günden beri sahada olan devlet depremin yaralarını sarmak için tüm gücüyle çalışıyor.” https://www.sehriyar.info/?pnum=1043 TSK, dünyanın en güçlü ordularından birisi olarak biliniyor. Denilebilir ki TSK’nin nakliye helikopteri filosu dünyada ABD’den sonra en büyük helikopter filosuna sahiptir. Denilebilir ki TSK’nin nakliye uçakları filosu dünyada ABD’den sonra en büyük nakliye uçağı filosuna sahiptir. Denilebilir ki TSK’nin tank taşıyıcı filosu (iş makinası taşıyabilmek maksadıyla) dünyada ABD’den sonra en büyük tank taşıyıcı filosuna sahiptir. TSK, sahra çadırı, sahra tuvaleti, sahra banyosu, sahra mutfağı konusunda hem en büyük kapasiteye hem de en büyük tecrübeye sahiptir. TSK, araç, gereç, teçhizat, organizasyon, haberleşme, disiplin, yönetim gücü açısından dünyanın sayılı orduları arasındadır. Türkiye'de, TSK kadar güçlü ve organize başka bir kurum bulunmuyor... Evet.. TSK’nın gücü böyleyken, ’Türkiye Afet Müdahale Planı’’nda TSK’ne ‘’ana çözüm ortakları’’ arasında yer verilmiyor…. Planı başlangıç kısmında kurum kısaltmalarına yer veriliyor. Bu kısaltmalarda RTÜK bulunuyor, THY bulunuyor, TRT bulunuyor, o bulunuyor, bu bulunuyor ancak TSK bulunmuyor… TSK, ancak planın ilerleyen bölümlerinde diğer bakanlıklara ‘’destek unsuru’’ (Destek Çözüm Ortakları) olarak yer veriliyor…
Napolyon’a atfen rivayet ediliyor… Askerler savaşta geri çekiliyorlardır. Napolyon soruyor: ‘’Neden geri çekiliyorsunuz?’’ Asker: ‘’Efendim geri çekilmemiz için on neden var.’’ ‘’Say!’’ diyor Napolyon... Asker: ‘’Bir; cephanemiz bitti, İki; …’’ Napolyon: ‘’Kes!’’ diyor… ‘’Konu anlaşılmıştır, gerisini saymanıza gerek yok!’’ Ben bu planda onlarca eksiklik bulabilirim ancak birincisini anlatınca artık gerisine gerek yok diyorum… Cumhuriyet@cumhuriyetgzt·5s Kızılay'ın, depremin üçüncü gününde AHBAP’a 46 milyon TL'lik çadır satışı yaptığı ortaya çıktı "Her felakette yurttaşlardan yardım isteyen Kızılay çadırları neden ortada yoktu? Yanıt vereyim AHBAP’a çadır satmakla meşguldüler" Murat Ağırel'in haberi Murat AĞIREL@muratagirel·5s Millet çadır diye inlerken Türkiye’nin en büyük yardım kuruluşu KIZILAY ihtiyaç sahiplerine ücretsiz çadır dağıtmak yerine depremin üçüncü günü AHBAP’a 46 Milyon TL ye çadır satmış! Bunun adı Rezalettir! Ahbap@ahbap·30d Arkadaşlarımız, Kızılay’ın iştirakinde olan Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş ile görüşme gerçekleştirdiler. Ellerinde 2050 adet olduğunu öğrendiğimiz çadırların sözleşmesini hemen yaptık ve ertesi sabah 2050 tane çadırı deprem bölgesine gönderdik. Tugay Bek@avtugaybek·2d "Çıkmış bir tanesi Kızılay nerede diyor. Be ahlaksız, be namussuz, be adi!!" 𝐏𝐑𝐎𝐌𝐄𝐓𝐇𝐄𝐔𝐒@Prometheus_1917·50d Ensar'a 7.9 milyon dolar bağışlayacak kadar hayırsever, AHBAP'a 46 milyon liraya çadır satacak kadar utanmazsınız... Tugay Bek@avtugaybek·52d Bu durum da "AHBAP da bizim Kızılay da" diye bilir miyiz? Kerem Kınık@drkerem·59d KAMUOYUNA AÇIKLAMA @KizilayCadir Türkiye Kızılay Cemiyetinin bir iştirakidir ve 12 ay kesintisiz üretim yapan dünyanın sayılı afet çadırı üreticilerinden biridir -Öncelikle Kızılayın TAMP çerçevesinde belirlenen asgari çadır stok seviyesini garanti eder 4-.@ahbap Derneği de Kızılayın yurt dışı bir kuruluş için ürettiği logosuz 2050 çadırı afetin ilk günlerinde @KizilayCadir’dan maliyetine tedarik ederek AFAD’ın gösterdiği yere sevkedip depremzedelerin hizmetine sunmuştur. @haluklevent 6-Kızılay Çadır&Tekstil AŞ gerek günlük~1000 çadır imali gerekse ithalat ve yurtiçi fason imalat ile AFAD’a barınma desteği vermeye devam etmektedir @Ahbap ve @Kizilay’ın işbirliği ahlakidir, akılcıdır, yasaldır. Aksini iddia eden ise ya meseleyi anlamamış ya da kötü niyetlidir. Vedat Milor@vedatmilor·7s Kuruluş amacı bu olan kurum, ileride üreteceği çadırlara kumaş parasını çıkarmak için afet zamanı çadır satınca devlet aciz gösterilmiş olmuyor. Ama nedense biri bunu eleştirince devlet zayıf gösterilmiş oluyor. BircanTv@BircanTv·17s Kızılay Başkanı Kerem Kınık ve 6 yöneticiye "huzur hakkı" adı altında 2.5 milyon lira ödeniyor "Kızılay'dan maaş almadığını iddia eden Kerem Kınık 9 şirketten ayda 27 asgari ücretlik 'huzur hakkı' alıyor". İsmail Arı@ismailari_·3s Doğrusu: Kızılay Çadır, Kızılay'ın 13 şirketinden biri. Bu 13 şirket Kızılay Yatırım Holding'e bağlı. Çünkü Kızılay 2019'da holdinleşti. Amaç denetimden kaçmak, at koşturmaktı. Şimdi algı yapıp sanki ortada Kızılay Cemiyeti diye bir şey varmış gibi zırvalıyor
Cem Say@say_cem·2s Kızılay'ın kendisine bağışlanan parayı Ensar Vakfı'na transfer ettiğini, o paralarla şu anda New York'ta dev bir "yurt" binasının yükseldiğini hatırlıyor musunuz? İsmail Saymaz@ismailsaymaz·31 Oca 2020 Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na 7 milyon 925 bin TL bağışlayan Başkent Gaz, açıklama yaptı. Açıklamada, “Kamu yararına çalışan vakfa bağış yapmakla Kızılay’a bağış yapmak arasında hukuki ve ekonomik açıdan bir fark yoktur” deniliyor. O halde niye doğrudan Ensar’a gönderilmedi?
Önder Algedik@OnderAlgedik·54d Ahbap bu twiti 2 saat önce atmış. Kızılay'a "elinizde 2050 çadır var ve bunları dağıtmadınız. Hemen dağıtın" dememiş. Yerine parasını verelim bize satın demiş!demek!! Bravo, STK'cılığın geldiği apolitizm zirvesi! Dr. Savash Porgham@Savash_Porgham·20d AHBAP çadır temini için gerekeni yapmış, bunda bir sorun yok. Mesele Kızılay'ın deprem bölgesine ücretsiz olarak göndermesi gereken çadır stoğunu 46 milyona satmış olması. İstifa edin artık... bahadır özgür@bahadir_ozgr·55d Kızılay nasıl bu hale geldi diye düşünürken şu bilgi de bir kenarda dursun: Kızılay'ın CEO'su İbrahim Altan, Deniz Feneri'nden yargılanmıştı. 2012'de dava beraatle bitti. İlk tebrik ziyareti SADAT'ın kurduğu ASDER'den geldi. Altan, Kızılay Genel Müdürlüğü'ne 2017'de seçildi. hakkı özdal@hakki_ozdal·1 sa Depremin 3. günü, insanlarımız enkazda can çekişirken, bir şekilde kurtulanlar çadıra muhtaçken, neo-Kızılay karaborsacı gibi, afet vurguncusu gibi çadır satmış.. Devlet bi yandan bölgeye kupon arazi gözüyle bakarken, bi yandan da çadır ticareti yapmış. Alçaklar, halk düşmanları. Baransel Ağca@brnslagca·23d Elinde çadır var ve deprem bölgesine göndermek insanların yaralarını sarmak yerine o çadırları satıyorsun. Demek ki sen devlet kurumu değil, kar amacı güden bir çetesin. Özür de dilemediler. Bunları yargılamak artık sloganın ötesinde insani ve hukuki bir gereklilik. Mehmet Emin Kurnaz@m_emin_kurnaz·2s Kızılay, AKP'nin 20 yıllık özetidir.. O kadar haberini yapıyoruz her seferinde yeni bir skandal daha çıkıyor Ensar Vakfı için para akladılar Çalışanlarını fişlediler Konteyner fabrikasına kebapçı atadılar Yoksullara dağıtılacak etlere çöktüler AHBAP'a çadır sattılar.. Timur Soykan@timursoykan·2s Ahbap, Kızılay'ın kendilerine çadır sattığını, yani Murat Ağırel'in haberini doğruladı. Ahbap tabii ki en kısa sürede çadır temin etmeye çalışacak. Ama Kızılay'ın deprem bölgesine göndermek yerine çadır satması büyük skandal. İsmail Arı@ismailari_·1 sa Depremzedeler bu soğukta günlerdir çadır bekliyor. Bu görüntüler de depremden bir hafta sonra Kızılay'ın Trakya deposunda çekildi. Depremin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen depo çadır dolu ve deprem bölgesine göndermemişler. Satmak için mi beklettiniz? @Kizilay Rahşan Gülşan@rahsangulsan·1 sa 47 yaşımdayım ve onlarca afet yaşadım. Hiç birinde Kızılay’ın afetin üçüncü günü canı cigeri yanan halka çadırları dağıtmak yerine, vatandaşın yardım paralarını toplayan bir yardım kurumuna fatura kestiğini görmedim. Bunu anlamak, hazmetmek, normal saymak imkansız. Aslıhan Gençay@asligencay·1 sa Mesele zaten "o akşam herkes can derdinde soğuktan donarken" Kızılay'ın çadır kurmayıp çadır satması. Üstüne satın alınan çadırların AFAD'a verilmesi ve sadece onun "gösterdiği yerlere" kurulması. Hem çadır sat hem de parayla alınan çadırı "benim istediğim yere kuracaksın" de Acaba "gösterdikleri yerler" de başından beri anlattığımız torpilli yerler mi? Kızılay ve Afad soruşturulmalı, baştan aşağıya yeniden liyakat ve eğitimle yapılanmalı, bu işin tüm sorumluları da ceza almalı... metin cihan@metcihan·1 sa "ahbap bu çadırları talep etmeseydi, biz zaten afad'a teslim etmiştik. o çadırlar oraya gidecekti. ahbap'ın bağışçıları aracılığıyla göndermiş olduk." kızılay başkanı kerem kınık Dr. Savash Porgham@Savash_Porgham·5s Madem zaten AFAD'a teslim edecektiniz o halde ne diye AHBAP'tan 46 milyon lira para aldınız?! "Paraya gerek yok, biz zaten teslim edeceğiz" deseydiniz! İnsanların zekasıyla dalga geçmeyin, istifa edin! Erdal Yanbuloğlu@qujunil·5s Çocuklar, bebekler, gebeler, yaşlılar, hastalar soğukta tirtir titrerken depolarında satış için çadır istifliyorlarmış. Siz kime ne anlatıyorsunuz? Refet Gürkaynak@RefetGurkaynak·16s İnce ince söyleyince canı anlamak istemeyen anlamaza yatabiliyor: Deprem sonrasında Kızılay'ın elinde satacak çadır olması sadece Kızılay'ın işini yapmamasıyla mümkündür. Bunları satmayı düşünebilmesi felaketten faydalanmaktır. Ahbap'a satmakla depremzedeye satmak birdir. Mehmet Emin Kurnaz@m_emin_kurnaz·17s Kızılay, Ahbap Derneği’ne çadır sattığını doğruladı. Kerem Kınık da ‘Çadır sattık ama bir sor niye sattık’ diye açıklama yapmış.. AHBAP para verip bu çadırları sizden almasa, depremzede günlerdir çadır diye bağırırken depolarda öylece bekleyecekti demek ki.. Şahan Gökbakar@sgokbakar·8s 46 milyon tl / 2050 çadır = 22.435tl çadır basına... Bana baya pahalı geldi! Biraz daha eklesen konteynır var. Ayrıca girdim baktım internete perakende satısta 5-13bintl arasinda değişiyor fiyatlar. Toplu alınca fiyat daha da inmesi gerekmiyor mu??? Hüseyin Baş@huseyinbas_BTP·7s Kızılay 76 m2 çadırı 140 bin TL’ye satmış ve buna “maliyetine sattık” diyor, peki biz bölgeye yolladığımız 98 m2 çadırları 32 bin TL’ye nasıl aldık o zaman? Nasıl bir maliyetiniz vardı acaba? Yoksa deprem üzerinden bile kâr peşinde mi koştunuz? gazete muz@GazeteMuz·11s İddia; Almanya’dan uçakla gelen 30.000 yardım çadırı AFAD logosu basılsın diye dağıtılmadan bekletildi… Doğru mu bu @AFADBaskanlik ? O çadırlarda AFAD logosu var mı ? Kaç gün logo baskısı için bekletildiler ? İsmail Arı@ismailari_·8s Kerem Bey, önemli bir kurumun başındasınız ve istifa etmeniz gerekirken hâlâ algı operasyonu yapıyorsunuz Paylaştığımın görüntüler depremden 1 hafta sonra çekildi. Yani çadırları bölgeye 1 hafta boyunca göndermemişsiniz Bu ortaya çıkınca bugün video çektirip paylaştınız. Ayıp! Cemil Çiçek@avcemilcicek·4s Soldaki: İlhami Yıldırım, Kızılay Yönetim Kurulu Başkanı! Ortadaki: Seda Yıldırım, Kızılayın Yönetim Kurulu Üyesi! Sağdaki: Büşra Yıldırım, Kızılay'da Başkanvekili! Binali Yıldırım'ın kardeşi, kızı ve gelini. Tam bir aile şirketi! 23 DERECE@yirmiucderece·14s AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir, müteahhitlere özel, mevzuatı esnettiklerini itiraf etti: “Bina yapacaklara mevzuat çerçevesindeki kurallara kati bağlılığı dayatmak ve diretmek lazımmış. Esneklik yapmamak lazımmış.” Orhan Kemal Cengiz@orkece·7s Son 20 yılda Türkiye'de, aydınların, entellektüellerin, bilim insanlarının, üniversite mezunlarının küçümsendiği bir atmosfer oluştu. Vasat insan kutsandı ve yüceltildi. Bilginin, yeteneklerin, liyakatın ve çalışkanlığın yüceltildiği bir Türkiye yaralarımızın dermanı olacaktır. Prof. Dr. Naci Görür@nacigorur·5s Arkadaşlar, deprem bölgesinde artçı depremlerin yoğun olduğu bu zaman diliminde inşaatlarda beton dökmek son derece sakıncalıdır. Beton pirizlenme süresinde ciddi çatlak ve tahribat alabilir ve görevini göremez hale gelebilir. Sevgiyle https://birartibir.org/ses-vere-vere-bekleyerek-olduler/ AFAD, uluslararası protokole göre, yabancı ekiplere tır ve otobüs verecek, biz de bölgemize gideceğiz. AFAD görevlisi “Araç yok” diyor. Malzemeler için tır lâzım. AFAD tır ayarlayamıyor. Hollanda ekip şefi “Daha ne kadar kalacağız burada, 12 saat mi bekleyeceğiz?” diyor. AFAD görevlisi gayet sakin, “Olabilir” diyor. Bu arada havalimanındakiler piste bakıyor, o kadar da dolu değil, ama arama-kurtarma ekipleri inmez oldu. “Hacılar gelecekmiş, pisti onlar için boş tutuyorlar” diye bir konuşma duydum. AFAD’çıya “Hacılar gelecek diye mi uçakları indirmiyorsunuz?” diye sordum. “Zeynep hanım, siz çok negatif düşünüyorsunuz, yok öyle bir şey. Hacılar altı saat önce geldi, gitti” dedi. Yarım saat sonra büyük bir kalabalık indi. Gittim, sordum, “Hoşgeldiniz, nereden geliyorsunuz?” “Medine’den, Umre’den” dediler, birisi arama-kurtarma için gelen ekibe teşekkürlerini iletti. Belki onların içinde de yakını depremzede olanlar vardı. Onların uçağı inene kadar, yardım uçakları indirilmedi. Halbuki pekâlâ o insanlara “depremden dolayı Adana havaalanında arama-kurtarma ekiplerinin uçaklarına öncelik verilecek, sizi Ankara’ya, İstanbul’a indiriyoruz” denebilirdi. Umreden dönenlerin uçağına öncelik verenin Adana havalimanındaki yetkililer olduğunu sanmıyorum. O AFAD görevlisinin belki de haberi yoktu durumdan, zaten her şeyi Ankara’ya soruyordu. Sonuçta, birileri kuleye “O yardım uçaklarını Adana’ya indirmeyeceksiniz, umreden gelen uçağı indireceksiniz” diyor. Bu tercihi birisi yaptı. Bunu yapanların ortaya çıkmasını istiyorum. Bu talimatı verenlerin yüzlerce, belki binlerce insanın kurtarılmasını engellediği apaçık. Bu durum dehşete düşürdü hepimizi. Uluslararası yardım ekipleri gelmiş, havaalanında tır, otobüs bekliyorlar. Yardım uçaklarının havaalanına inmesine izin vermiyorsun, umreden gelen uçağı getiriyorsun ve, nasıl oluyorsa, onların otobüsleri hemen ayarlanıyor. Ama yardım ekiplerinin ulaşımı ayarlanamıyor. Dönüşte konuşurken Hollandalı arkadaşlardan birine “Salı günü öğleden sonra değil de, sabah 7’de Antakya’ya varabilirdik. Belki o zaman yirmi kişi daha kurtarılabilirdi” dedim. O da “Çok daha fazlasını çıkarırdık” dedi. Çünkü o ilk saatler, herkesin bildiği gibi, enkazlardan en çok canlı çıkan saatler. Bunlar işte delirtiyor insanı. Bunların hesabını sormamız gerekiyor. En azından, kurtarma ekipleri yerine umreden dönenlerin uçağına öncelik verildiğini herkesin bilmesini istiyorum, o önceliği kim verdiyse, önceliği isteyen kimse onların da ortaya çıkmasını çok isterim.
Dönüş yolunda, Hollanda ekibinden ayrıldıktan sonra, Adana’da askerlerle çokça konuşabildim. Onlar da deliriyordu. Mesela, TSK’nın eğitimli, donanımlı, elinde her tür imkânı olan, hassas dinleme araçlarına sahip bomba imha ekipleri var ve birinci günden, ilk saatten itibaren “biz bölgeye gitmek istiyoruz” diyorlar. Ama izin verilmiyor.
Birileri bizi başka bir enkaza çağırıyor. Sırayla gideceğimizi söyledik. “‘Geleceğiz’ diyor herkes, sonra kimse gelmiyor” dedi biri. Başka biri de dönüp dedi ki, “Bunlar AFAD değil. Bunlar sözlerini tutuyor, geliyorlar”. Hollanda ekibi için söylenen bu sözü deprem vergilerini verdiği kendi ülkesinin kurumları için de diyebilse keşke insanlar. “AFAD ekibi burada, seni çıkarmadan gitmeyecek bir yere, merak etme, için rahat olsun. Yapılabilecek bir şey varsa yapılıyordur” diyebilselerdi. Bence bu çok önemli bir şey. İnsanlar sadece acı değil, çok güçlü bir öfke duyuyor. Ses vere vere, bekleyerek öldü bu insanlar, yetişemedik. “En son dün ses varsa bugün oraya gidemeyiz” ne demek? Dün gitmiş olsaydık, onları muhtemelen sağ çıkarabilirdik demek.
Kemal Büyükyüksel@KBuyukyuksel·4s Yahu sizin yas gününden bahsedecek yüzünüz yok. Ankara Gar Katliamı'nda ölen yurttaşlarımıza saygı duruşu sırasında stadınızda kaybettiğimiz yurttaşlarımızı yuhalayanlara izin vermiş ve kınamamış tiplersiniz siz. Sercan Meriç@sercanmeric·4s Ankara'da 10 Ekim 2016'da Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısı gerçekleştiğinde ve 103 kişi öldürüldüğünde Konya'daki milli maçta Konyalılar saygı duruşunu ıslıklamıştı. Utanmadan "yas gününde yas tutmak yerine" falan demişler. Nasıl yas tuttuğunuzu çok iyi biliyoruz. https://www.veryansintv.com/eksi-sozlukun-kapatilmasina-sebep-olan-icerik-belli-oldu/?s=08
allah o gün bana cehennemi dünyada gösterdi. bu olay için diyeceğim kısa ve öz tek cümle budur.
akevler antakya’da. bizzat şahit olduğumu söylüyorum. 150. saatten sonra çıkarılan bir çocuğun tam çıkmasına ramak kala romanyalı ekip ve itfaiyecilere ‘siz gidin gerisi bizde’ denip kameralar çağırıldı. bazı yerlerde biz çıkartacağız, hayır biz çıkartacağız kavgasına şahit oldum. iki farklı ilin itfaiye oluşumu bunun kavgasını yapıyordu. en son bağırmak ve emir komutayı ele alıp ‘bana bakın alooooo, bu çocuk yarım saat içinde çıkacak’ diyip dirayet göstermek zorunda kaldım. biraz daha sert sözler tabi sonrasında geldi onları eklemeyeyim. adamlar kamera çağırıp şova düşmüş durumdaydı çünkü. sonrasında çocuk çıktı evet, ancak duyduğuma göre yolda vefat etti dediler.
Ekrem İmamoğlu@ekrem_imamoglu·8s Atık sular Asi Nehri’ne akarsa çok ciddi sağlık ve çevre sorunu oluşabilir. Bu yüzden Antakya’da İSKİ ile HATSU birlikte çalışıp çadır alanlarındaki atık suları altyapıya bağlıyor. Seda Demiralp@sedademiralp·5s Bu çok önemli bir hizmet. 2010 Haiti depreminden sonra ulkede kolera salgini patlak vermis, binlerce can da bundan kaybedilmisti. Salgindan tumuyle kurtulmaksa 12 yil surmustu.
Ulvi Bacıoğlu@ulvibacioglu·19s AKP'liler pastayı kapmak isteyen insanlardı. Ve kaptılar da. Kapmak istedikleri şey pasta olduğu için krema da bende olduğu için benim kitaplarımla dolaşmaya başladılar İsmet Özel / Milliyet Gazetesi 10.08.2003 Altan Sancar@altansancarr·6s MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da 'Hükümet istifa' sloganları için "Deprem şehitlerine saygısızlık" dedi ve Beşiktaş'tan istifa etti. Orhan Kemal Cengiz@orkece·10s Yurt dışından gelen yardımlara kendi amblemini bas, elindeki çadırları sivil topluma sat. Deprem falan hikaye, bir ülkenin başına bunları yapan insanların köşe başlarını tutmuş olmasından daha büyük bir felaket gelemez... Kadir Güleç@kadirgulec06·51sn ihaleler, imar afları, hazine arazileri, devlet kadroları, tabiat varlıkları rantları talanı+yağmasıyla HALKIN ve ÜLKENİN ZENGİNLİĞİNE ÇÖKÜP GANİMETTEN payını alan, İŞBİRLİĞİ YAPAN partili, bürokrat, trol ve kitlenin, ALIN TERİYLE EKMEĞİNİ KAZANANLARA PARALI KÖPEKLER YANSITMASI Kemal Büyükyüksel@KBuyukyuksel·13d Halka "foseptik faresi" diyen bir spor kulübü. İnsanları insanlıktan çıkaran bir dilin iyice yaygınlaşması faşizan rejimlerin özelliğidir. "Fare", "hamamböceği" gibi laflar kullanılır. İnsanlıktan çıkarılanlara karşı "her şey" meşru hale gelir adım adım. Bu çok ama çok tehlikeli. Bir varlık artık "insan" değilse ve "foseptik faresi" ise ona karşı nasıl muamele edilmelidir? Veya bir "hamamböceği" ise? İnsan yaşama hakkına sahiptir. Ama fareler ve hamamböcekleri itlaf ve imha edilebilir. Bu dil çok tehlikeli. Rwanda'da insanlara "hamamböceği" demişlerdi... Şükrü Oktay Kılıç@soktaykilic·7s Deprem sırasındaki medya manipülasyonlarına ilişkin bir yazı için araştırma yapıyorum ve karşıma çıkan 6 Şubat tarihli bir TRT World haberi. AFAD Kahramanmaraş'a 80 arama kurtarmacı göndermesiyle övülüyor, 'şükür ki kurum çok deneyimli' deniyor. Yaşar Uysal@YasarUysalDEU·15s Başarı...! 2002'de 18 sıradan alıp 2022 sonunda 21. sıraya getirmek. 21 en büyük ekonomi içinde GSYİH artışında 18. olmak... Küresel hasıla payını 1980 düzeyinde tutabilmek... Ve bu arada dış borçları 311 milyar dolar artırmak...Evet, gerçekten müthiş bir başarı...! Faik Toy@faiktoy·12s Bu bilgiyi teyit edemedim ama gerçekse çok yazık. Depremin yıkıp geçti yerlerdeki bazı çiftçiler hayvanlarını yarı fiyata satmak zorunda kalmışlar ve fırsatçılar o bölgeye dadanıp yarı fiyatına mal alıyorlarmış. Eğer bu bilgi doğruysa etkin bir çözüm üretilemez mi? Kısa Dalga@kisadalgamedya·3s Soylu'dan stadlardaki sloganlara tepki: Deprem mesaisine gömüldüğümüzü zannetmesinler Evren Balta@Evreki 8 Şub2011 de bu ülkede doğan 11 yaşında bir çocuk şu kısa ömrüne birkaç savaş, birkaç büyük göç dalgası, onlarca intihar saldırısı, darbe, küresel bir salgın, deprem ve devasa bir yalnızlaşma, dışlanma ve otoriterleşme sığdırdı. O çocukların yüzü gülsün diye siyaset yapalım artık… Caghan Kizil@CaKizil·11d Vergilerimizle oluşturulan afete müdahale sistemini rant için dönüştürüp depremzedelere parayla çadır satanları protesto eden halka bizim vergilerimizle maaşları ödenenlerin müdahale ettiği garip bir durum. Kurumlar halk için var, halk kurumlar için değil.
0 notes
Text
Devlet unutmaz. Devlet unutursa, devlet olmaz.
Türk istihbaratı 4 yıl boyunca izini sürdü fetih sekinin katillerine silahları bombaları temin eden teröristi yakaladı. Tvlerde terörist deniyor ama ben bir başka ülkenin istihbaratçısı olduğuna eminim. Adamın fiziksel olarak sıradan terörist tipi yok yaşına rağmen kolları ve omuzları iyiydi dört yıl boyunca gizlendiği sığınakta iyi bakılıp beslenmiş.. İzmir adalet sarayına yapılan suikast öyle sıradan iş değil. Fetih, onlarca savcı, hakim, avukatın öldürülmesinin önüne geçerek ülkeyi de kaosun elinden aldı. iki kukla pkk lı terörist o gün öldürüldü ve MİT artık kuklalarla yetinmiyor, sahiplerinin de tepesine çöküyor. gurur verici hepsinden allah razı olsun
12 notes
·
View notes
Text
Yıl 1855,Manisa'da Sefarad Yahudilerinden fakir bir ailenin bir oğlu olur,ismini Morris koyarlar..
Morris, 9 yaşında kuşpalazı hastalığına yakalanınca ölümle burun buruna gelir.
Şinasi isimli bir doktorun tedavisi neticesinde iyileşince,
ailesi ona Şinasi ismini de verirler..
Bu bir vefa borcudur.Bu vefa anlayışı Morris'in ruhuna da işleyecektir..
Derken Morris 15 yaşına gelince fakir olan ailesine yardım etmek için Yahudi mezarlığında bekçi olarak işe girer..
Okuma yazması olmadığından işten atılır..
Sebebi ise,dışardan bir Yahudi ailesi gelir ve mezarlıktaki yakınlarının mezarını görmek isterler..
Fakat mezarın yerini bilmiyorlar,Morris ise okuma bilmediğinden mezarın yerini gösteremez..
Bu aile durumu bölgenin Yahudilerine bildirerek Morris'i işten attırırlar..
İş arayan Şinasi 1870 yılında henüz 15 yaşlarında yine bir Yahudi olan Garofolo isimli bir tütün tüccarının yanında işe girer..
Kısa zaman da patronunun gözüne giren Morris,gösterdiği başarıdan dolayı patronu tarafından Mısır'a götürülür.
Orda da gösterdiği başarılardan dolayı artık patronuyla iyice dost olmuştur..
Morris 1890 yılında Amerika'ya gitmeye karar verir..
Patronundan aldığı 25 bin dolarla yeni dünyaya geçer..
Orada Chicago Beynelmilel Fuarında kendi icadı olan bir sigara yapıştırma makinası sergiler.. Makina oldukça ilgi görür..
Buradan kazandığı parayla hem Garofolo'ya
olan borcunu öder,hem de bir iş kurma imkânı bulur..
Yıl 1903'e geldiğinde ABD Devleti Akdenizde ticaret yapabilmek ve gemilerini geçirebilmek için Sultan Abdülhamit'e başvurur..
Sultan bu teklifi Osmanlı'ya haraç vermesi karşılığı kabul eder.. Yanlız bir şart daha koşar ve
"Bizden tütün de alacaksınız" der..
Amerika bunu da kabul eder ve tarihinde ilk ve tek olarak Osmanlı'ya haraç verir..
İşte bu tütün anlaşması Morris'in yolunu açar.
Ege tütününü iyi tanır ve bağlantıları da vardır ve bu avantajını iyi kullanır..
Kısa sürede önünde geniş
ufuklar açılan Morris, erkek kardeşi Salomon'uda Manisadan getirterek iş alanını iyice geliştirir..
New York 'ta Brodway 120 Sokakta SCHİNASİ BROTHERS COMPANY Isimli bir sigara fabrikası kurar.(Bu bina hâlâ ayakta kalmayı başarmıştır.)
Kurduğu bu fabrikada Türkiye'den
götürdüğü tütünleri kullanan Morris,kısa zamanda Türk tipi sigaralarla üne kavuşur.
Türkiye'den özellikle Manisa ve Akhisar civarından aldığı tütünleri,yine bu bölgeden götürdüğü usta ve kalifiye işçilerle yüksek kalite mamuller elde etmeyi başarır..
1903 yılında, Selanik'te iş arkadaşı olan Jozef Ben Rubi'nin kızı Laurette ile tanışıp evlenir.3 kız ve 1 oğlu olur..
Artık Morris çok zengindir..
Hatta Yunan Yahudisi eşi için o döneme göre oldukça gösterişli bir malikâne yaptırır..
Malikânenin 52 odalı olduğu rivayet edilir..
Morris,Yunanistan'da bir basın açıklaması yapar.Bir gazeteci bir kâğıda bir soru yazar ve Morris'e verir..
Morris kâğıdı yanındakine verir ve "Ben okuma bilmem,sen oku" der..
Ardından başka bir gazeteci;
"Okuma yazma bilmeden bu kadar zengin oldunuz.. Birde tahsilli olsanız kim bilir ne olurdunuz?" der..
Morris şöyle yanıtlar;"İyi bir mezar bekçisi olurdum!!"
1916 yılında şirketin tüm haklarını Amerikan Tabacco Company'e satar ve iş hayatından çekilir..
Bu arada çocuklarını kurduğu ve Morris'in arkadaşı Philip'in de ortak olduğu
Morris bizzat kurmuştur ve şu an dünya tütün devi olan Philip Morris Company doğmuştur..
Gerisini bilirsiniz..
Peki hâlâ Manisa'da hizmet veren Şinasi Morris hastanesinin hikâyesi nedir?
Morris 1928 yılında memleketi olan,doğup büyüdüğü yer olan Manisa'yı hiç unutmadı..
Okadar ki,yaptırdığı evi Türk stili yaptırır ve içini de yine Türk Şark tarzı ile döşer..
Çocukluğunda çektiği hastalığı ve gördüğü vefayı da unutmaz..
Bu amaçla bir milyon dolarlık bir bütçe ayırır.
Bunun 800 bin doları ile bir hastane yaptırır.Bu hastane çocuk hastanesidir..
Çok geniş arazisi vardır ve burada inek,koyun,keçi ve tavuk gibi hayvanlar beslenir ve sebze,meyve yetiştirilir ki,çocukları taze besinlerle beslesinler diye..
Yine bu hastanenin faytondan ambulansı ve başhekimin faytondan makam aracı vardır..
Bütün bu ayrıntılar bizzat
Morris tarafından düşünülmüştür..
Geriye kalan 200 bin dolarla da devlet tahvili alarak,bu tahvillerin getirisi olan 33 bin dolar her yıl 2 taksit halinde,Morris Şinasi Çocuk Hastanesine gönderilir..
Morris Şinasi kurduğu bu vakıfla hastanenin geleceğini de düşünmüştür..
Chemical Bank Of New York'u da mutemet tayin etmiştir.
3 yılda bir kurduğu vakfın mütevelli heyeti Türkiye'ye gelerek,Manisa'da hastaneyi ziyaret etmekte ve yapılan işleri yerinde denetlemekteydiler taaa ki bu yıla dek..
Bu yıl Sağlıkta devrim yapan Hükümetimiz meşhur hasta garantili şehir hastanelerinden birini de Manisa’ya yapar ve Morris Şinasi Çocuk Hastanesi kapatılır.!
Arazisi mi? Şimdilik atıl durumda..
Akibetini tahmin etmek zor olmasa gerek..
Güzel bir gün diliyorum herkese,sevgiyle..
M. Yalçın Genç’ten alıntıdır
5 notes
·
View notes
Text
ŞAH VE SULTAN🌾
Dokuzuncu Osmanlı hükümdarı olan Yavuz Sultan Selim, devlet-i aliyenin başına geçmeden önce -şehzadelik- yıllarında satrançla yakından ilgilenirdi. Satranca merak salan Şehzade Selim diğer alanlarda olduğu gibi satranç alanında da kendini bir hayli geliştirir.
Şehzade Selim bu oyunda ustalaşırken İran bölgesinde de satrancın revaçta olduğunu öğrenir. Satranç adına kendisinde olan meziyetlerin Şah İsmail’de de var olduğunu öğrendiğinde bir yolunu bulup Şah İsmail’le oynamayı ve Şah’ın meziyetlerinden faydalanmayı kafasına takar.
Şehzade Selim Şah İsmail’le oynamayı kafasına koyduktan sonra işi gücü bırakıp tebdil-i kıyafetle(gezgin bir abdal kılığında) İran’a gider. İran’a varır varmaz hanlarda, kervansaraylarda satranç oynamaya başlar ve önüne geleni yener. Oynadığı herkesi yenerek bayağı ün salan Şehzade Selim’in ünü kısa bir sürede Şah İsmail’e kadar gider.
Şah bu ünlü satranç ustası dervişi duyunca, çağırın bir de benimle oynasın der. Böylece Şehzade Selim Şah’ın huzuruna çıkar ve düello başlar.
İlk oyunda; Şah’ın oyun tarzını öğrenmek isteyen Şehzade Selim kısa bir sürede yenilir. Tabi Şah buna çok şaşırır. Saraya kadar herkesi yenip ün salarak gelen bir derviş nasıl olurda böyle basit hataları göremez diye düşünür, bunda bir iş olduğunu anlar ve bir oyun daha ister.
Şah İsmail’in oyun tarzını görmek için ilk oyunda bilerek yenilen Şehzade Selim, ikinci oyunda çok kısa bir sürede Şah İsmail’i mat eder.
Mat olan Şah İsmail sinirlenir ve:
-Bre derviş! Hiç şahlar mat edilir mi? der.
Genç şehzade hemen cevabı yapıştırır:
-Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim de tavrım ona göre olurdu.
Bunun üzerine Şah İsmail iyice sinirlenir Şehzade Selime bir tokat atar. Fakat karşısındakinin yarım akıllı bir derviş olduğunu düşünerek bir kese altın verip yollanmasını emreder.
İşte tam da huzurdan ayrılacakken bu beyit dökülür Şehzade Selimin dudaklarından:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
( Bazı rivayetlerde üçüncü dizenin sonundaki “dildar olur” ile dördüncü dizenin sonundaki “serdar olur”un yer değiştirdiği söylenmektedir.)
Şehzade Selim yediği tokadın acısını unutmaz ve Sultan olarak Çaldıran’da Şah’ın karşısında tekrar çıkar. Şehzade iken satrançta yendiği Şah’ı, Sultan olup Çaldıran’da tekrar yenen Yavuz Sultan Selim savaştan sonra Şah’a bir mektup gönderir. Mektupta şehzade iken yediği tokadın acısını aldığını söyleyip ekler: Atacaksan tokadı, böyle atacaksın.
Aslında Yavuz bütün olanları Şah’ın huzurundan kovulduğu gün şiirinde anlatmış ancak Şah anlayamamıştır. Herkesin dost olmayacağını, bir gün böyle kişilerin karşısına serdar olarak ta çıkabileceğini söylemiştir:
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
(Şahım sen herkesi kendine sadık dost sanma
Sen herkesi dost sanma belki o düşmanın olur
Belki o kişi alemlerde sözü geçen olur
Dost olur düşman olur sözü geçen olur hükümdar olur.
5 notes
·
View notes
Text
Seçimle gelen seçimle gider!
Laik ve demokrasiyi tercih etmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve bu devletin sahibi 84 milyon vatandaşı (85 milyon aslında, o 1 milyon zaatı hepiniz tahmin edebilirsiniz) kimse 14 Mayıs "darbe"dir diye seçmeni tehdit edemez! Dot matriks yazıcının fatura kesme sesini seven zaat; sen kimsin? İstifa et derhal! Anayasamıza göre zaten istifa etmen gerekirdi adaylığından dolayı. Suç işledin T.C. Anayasa'mıza aykırı davrandın. Anayasa'mızı tanımadın!.. Hangi ülkenin anayasasına göre böyle davranabiliyorsun?
Ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti'ndeki seçimler "darbe"dir? Eğer darbeyse, ülkenin şirketlerini, limanını, fabrikasını, toprağını ve vatandaşının geleceğini satanlar 21 yıl önce darbe yapmamış mıdır? Ülkenin satılmadık neyini bıraktınız? Sonra çıkıp bu ülkenin bağımsızlığı ve bekası için çalışan, size oy vermeyen "öz" vatandaşlarına "sürtük" deyin; aynen iade ettik.. Alın mülteci kardeşlerinizi defolup gidin artık.. Pardon, siz gitmeyin; siz yargılanacaksınız!
Sandıkta görüşürüz...
#SANDIKTA GÖRÜŞÜRÜZ!#Ata'mızın izinde yürüyoruz...#BademBıyıklınınSonu#ÜmmetDeğilMillet#devlet unutmaz!
6 notes
·
View notes
Text
“KATLİ VACİPTİR” (!)
Sizi bilmem ama ben kendisini ilk olarak, Edip Akbayram’ dan duyduğumuz “Aldırma Gönül” şarkısının söz yazarı olarak tanıdım. Daha sonra kitaplarını okudum, fikirlerini tanıdım. Ama ne fikirler…Böyle bir ülkede fikirleri zaten katledilmesini şart koşar!Cumhuriyet tarihinin aydın, gazeteci katliamı Sabahattin Ali ile başlar adeta ve faili meçhuldür sonrakiler gibi, “ağır tahrik altında işlenmiştir” diye geçer zabıtlara. Günümüze kadar da hiç aksamadan devam eder gerçek gazetecilere yapılan zulüm; gözaltılar, gözaltında işkencede ölümler, hapisler.
Sabahattin Ali’ nin kızı Filiz Ali, babasının öldürülüşünü şu sözcüklerle anlatır:
“Babam, 1948 yılının karlı bir Şubat sabahı benim ve annemin bir kaç poz fotoğrafını çektikten sonra Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktı, ve bir daha geri dönmedi. Ölüm haberini neredeyse bir yıl sonra 1949 yılı Ocak ayında gazetecilerden aldık.
Başta herşey usulüne göre halledilmişti. Sabahattin Ali’yi “Milli hisleri galeyana geldiğinden” öldürdüğünü iddia eden bir katil vardı ortada, babama ait olduğu söylenen fakat tanınmaz halde olan bir ceset de bulunmuştu. Ne var ki cesedi teşhis etmeye o zaman hayatta olan annesi ve eşi çağırılmadı. Böylece ceset esrarengiz bir şekilde kayboldu.
Sabahattin Ali’ye ait bir defin belgesi bile yok. Yani nereye gömüldüğü bilinmiyor. Olayın iç yüzü bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı. Sabahattin Ali 70 yıldır kayıptır. Sabahattin Ali gibi tanınmış, sevilen bir yazarın hunharca öldürülmesinin yarattığı dehşet ve korku, toplumu suskunluğa sevkederken öte yandan her türlü muhalefeti sindirmeyi vazife bilen karanlık güçlere de cesaret verdi. Her on yılda bir tekrarlanan askeri darbeler ile karanlık güçler denen aslında içimizden birileri, diğerlerini yok etmeye devam ettiler.
Öldürülen gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, bilim insanlarının ardından toplumda gitgide derinleşen ve hiç bir biçimde tedavi edilemeyecek yaralar açıldı.
Yetmiş yıl sonra gelinen noktada toplum, toptan pasifize edilmiş, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, cinayet ve dehşete kanıksamış durumdadır. Ne var ki güneşin her sabah doğması kadar doğal ve değişmez bir gerçek var evrende: Hafıza!
İnsan hafızası kaybolan, kaybedilen, yok edilen, yakılan, parçalanan değerlerimizi unutmaz. Onlar, bu kayıp değerler hiç umulmadık bir yerde, umulmadık şekilde toplumun karşısına çıkar ve “susmaktan hiç utanmadınız mı ?” diye sorar”
Büyük yazar ve aydın Sabahattin Ali ‘nin hatırası önünde saygıyla eğilirken, katledilmesinden kısa bir süre önce 1947 yılında yazdığı aşağıdaki küçük bir yazısını da paylaşmak istiyorum:
“Biz demişiz ki : Bu memleketin istiklali her şeyden üstündür. Milletin oluk gibi kan akıtarak kazandığı bu istiklali, siyasi oyunlara alet edip, elden kaçırmayalım. Sömürücü devletlerin elinde oyuncak olmayalım
Cevap vermişler: hain, satılmış, bolşevik ajanı !
Biz demişiz ki : Halkın selametini temin ile vazifelendirilmiş olanların siyaset oyunlarına katılmağa, halka zulmetmeğe, onu dövmeğe ve halkın sırtına binmeğe, onu tabutluklarla kapatmağa hakları yoktur. Bunun önüne geçilsin.
Cevap vermişler: bozguncu, devlet düşmanı, anarşist!
Biz demişiz ki : Yıllardan beri arkası gelmeyen dalavereler, arsa oyunları, memleket dışına para kaçırma rezaletleri, esrarı çözülmeyen cinayetler, millet mali soygunculukları alıp yürümüştür. Öte yanda, millet karasabanın arkasında donsuz didiniyor. bu gidişatın sonu hayra çıkmaz.
Cevap vermişler : mufsid, tezvirci, komünist !
Biz bir fikir ortaya atmışız onlar bize cevap yerine, küfür savurmuşlar. Bu tür bir mücadelenin zevkli olmadığı meydanda… Lakin, yüreğimizi ferahlatan cihet şu ki, halk, o iyiyi kötüden, doğruyu eğriden ayırmakta hiç şaşmayan varlık, hep bizim tarafımızı tutuyor. Var olsun…”
(Alıntı) 🍁
6 notes
·
View notes
Text
KYK borçlanmalarına dair
Herkese merhabalar. Twitter gündeminde sıklıkla yer alan bu konuya dair düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Üniversiteli her öğrencinin belki burs olarak alırım diye başvurduğu ama geri ödemeli kredi çıktığında da reddedemediği, yeni ortamlar falan derken paranın tadının arttığı zamanlar.
Öncelikle ben hayatımda paraya ihtiyacı olmayan kimseyi görmedim. Herkesin parayı harcayacak hatta belki olmayan parayı borçlanarak harcadığı bir yerler mutlaka vardır, olacaktır da. Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından üniversite öğrencilerine burs ve geri ödemeli kredi olarak sunulan bu hizmet hala devam etmektedir. Burs herkese verilmemekte, başvuru sırasında belirtilen bilgilere göre öncelikli olanlara verilmekte diğerlerineyse geri ödemeli kredi olarak sunulmaktadır. Üniversite süresi boyunca her yıl belirlenen tutar üzerinden aylık olarak verilmekte ve mezun olduktan sonraysa tanınan süre sonrası kişiden ödemesi beklenmektedir. Bu süre hatırladığım kadarıyla mezun olduktan sonra iki yıldı. Bu süre toparlanmak, iş bulmak, hayata atılmak için bireylere tanınan bir süredir. Ödemeler bu sürecin sonunda başlar ve ödeme yapılmaması takdirde faiz uygulaması işleme konmaktadır. Bu bilgiler kesin olmamakla beraber doğruluk payı yüksek olan bilgilerdir.
Ödemeler elbetteki hayırseverler tarafından değil, bizzat devlet tarafından yapılmaktadır. Devlet elbetteki vatandaşına hizmet etmek, en iyi şartları sunmak ve bakmak zorundadır. Bu para öğrencilerinin eğitim ve öğretimini desteklemek için sunulmaktadır. Gerçekten bu paraya ihtiyacı olan, gerçekten bu parayla eğitimini tamamlamış on binlerce öğrenci mutlaka vardır. Ne mutlu bir hizmet sunuluyorsa, ne mutlu bu hizmetten birileri faydalanabiliyorsa. Yapılan ödemeler kiminin kitap ihtiyacı, kiminin yakıt ihtiyacı, kiminin sigara ihtiyacı, kiminin yiyecek ihtiyacı gibi gibi uzatılabilir. Bunların hepsi farklı ihtiyaçlar, hepsi farklı başlıklar ama ortak oldukları tek nokta bu parayı alırken, geri ödemeyi de göze almış olmaları. Maddi konularda hatta manevi konularda bile “alırken hep kolay, verirken daima zor gelir”. Kimi sonra ödemeyi göze alamaz, aza tamah eder; kimi ödemeyi göze alır, yemekhanede ıspanak yemek yerine kantinde köfte yemeye gider. Bu tamamen tercih meselesi, kimse kimsenin ne yediğini sorgulama hakkına sahip değildir. İşte asıl sorun burada başlıyor. Hiçbir karşılık vermeden alınan geri ödemeli kredi çatır çatır yenirken hiçbir problem yok, ödemeye gelince; herkese, her şeye bir sallamadır gidiyor. Biri açmış büyük şirketlerin borçlarının silinme tablolarını paylaşmış, biri açmış yalan yanlış kaynaklardan saçma sapan bilgiler bulmuş bir etkileşimdir gidiyor. Nasıl iyi mi böyle? İki tweet atayım borcum silinsin, iki tweet daha oh, iki tweet daha oooh.
Temel mesele şudur ki devlet; asla ve asla gerçek ya da tüzel kişiden olan alacağından vazgeçmez, silmez, unutmaz. Devlete bir kuruş dahi borcun olsa, hayatın boyunca peşinden gelir ve işletilebilirse faiz bile işletilir. Devlet duruma ve şartlara göre ara sıra bu borçları daha iyi temin edebilmek ve borçluları ödemeye teşvik etmek için yapılandırmalar yapar. Bu yapılandırmalar; faiz silme ve ana parayı taksitlendirme gibi seçenekler sunar. Yani devlet kimseye “sildim kardeşim artık borcun yok” diyemez, demez. Borç yani ana para daima sabit kalır. Karşılıksız verilen şeyler hibeler, teşvikler vs. olabilir, bunları istisna olarak görebiliriz ki bunlarında sonradan mutlaka dönüşü olacağı ön görülerek yapıldığını fark edebilirsiniz. Özellikle üretim konusunda bu hibe ve destekler daha sık görülmektedir. KYK ödemelerinde faizlerin silinmesi ve yapılandırılmasını herkes daima ister ve destekler, keşke hep yapılsa, keşke birileri daima faydalanabilse.
Devletler halktan alır, halka verir. Ben kimsenin aracının deposunu doldurmak ya da sigara tutarını ödemek ya da Starbucks’ta Chai Tea Latte’ye verdiği tutarı karşılamak zorunda değilim. Söylediklerimden gerçekten ihtiyacı olanları kesinlikle tenzih ediyorum. Fakat şöyle bir çevrenize gerçekten tarafsız bir şekilde bakarsanız verdiğim örnekleri ciddi anlamda çoğaltacaksınız ve farkına varacaksınız.
Borcu göze alamayanlar, göze alıp ödeyenler, göze alıp hala ödeyenler ya da ödeyecek olanlarda borcun muhatapları olarak farklı beklentiler içine giriyorlar. Hepsinin farklı sebepleri var. Ödeyen “affedecekseniz ben niye ödedim?” diyor, ödemeyen “affedilsin ben ödemek istemiyorum” diyor, ödeme almayanlar “affedecektiniz madem bizde alırdık” diyor.
Öyleyse bu işin tek çıkar yolu var, o da şudur; herkes göze aldıklarının bedelini öderse hiçbir sorun kalmayacaktır. Kalın sağlıcakla.
6 notes
·
View notes
Text
Devlet Kötülüktür
Biçimlendirilmesi kesintisiz kılınarak, her gün bir kademe daha üstüne arttırılan ol nefret edimi bu topraklardaki yaşam hal ve tahayyülünü zehirlemeye devam ediyor. Bütün bir uzam nefretin behemehal ırkçılığın, var edilmiş yaralara yenilerinin eklendiği bir deney sahası kılınıyor. Bir sahanın yaşamla ilintisi kesintiye uğratılıyor. Deprem felaketi sonrası ortaya saçılanlar, Kürd illerinde yaratılmış, süreğen o vahşet hallerinden sonra dökülenler, kimlikleri ayrıştırmalar, ezel ebet düşman bilinmiş “gayrimüslim” için sarf edilen sözler, sinkaflar, öteki addedilen her kim varsa hepsini hedef almalarla, bu topraklardaki yaşama istenci zehirleniyor. Bu toprağın zehirlenmiş hali yeterli görülmediğinden her gün bir kez daha bambaşka acılar için tasarımlara girişiliyor. Bütünlükte daimi ve bir örnek olmaktan artık ötede sığlığın en doruğunda bir cürüm istenciyle hayatın zehirlenmesi güncelleniyor.
Biçimlendirilmesi, bir tabi yönelimi sabit olmuş şey vahametin iktidarıdır. Biyopolitik bir çürümenin anbean var edildiği yerde hayatiyet ayaklar altına alınırken nefret / ayrımcılık / ırkçılık birbiri ardına devreye sokulur. Çirkinlik, çirkeflik, üstüne eklenmiş olan hiddet ve devletin hayat mefhumunu mütemadiyen gölgelemesinin var ettiği her yeni dönemeçte bu bahisler yeniden hakikat kılınır. Yaşadığımız yerin gerçekliği bu bahislerde “süreğen”dir. Biçimi kesintisiz kılınmış cerahatle birlikte süregelen nefretin her ne halleri var ettiği iş bu menzilde her günün başat görünenidir. Elazığ’da meydana gelen depremin ardından var edilen, sabit kılınmış bir ötekisine karşıtlığın nasıl şekillendirildiği o ilin kimliğine bunca kafa yoran, etnisitesi üstüne aramalara girişen insanlardan bariz olur. İnsanları terör sempatizanı olarak yaftalamaktan kaçınmayan muktedirin, önüne gelen her muhalifi, her bir diğerini bu bağlamda hedefe koymasının tezahürü karşımıza çıkartılır. Bu kadar kolay mıdır hakkın hukukun çiğnenmesi, depremin var ettiği yıkım, zaiyatın gümbürtüsünde ona pek sıra gelmez!
Mezopotamya Ajansı’na bağlanalım: “Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısı ile gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Baş, konuşmasına Elazığ depreminde yaşamını yitirenleri anarak başladı. Türkiye’nin deprem ülkesi olduğunu ancak bu gerçeğin çabuk unutulduğunu belirten Baş, “Deprem gibi büyük bir felaketle karşılaştığımızda önceliğin kayıpları azaltma, yaraları sarma çabası olduğuna kuşku yok. Nitekim halkımız da bunun için göz yaşartıcı sahnelere tanık olduğumuz biçimde bütün imkan ve olanaklarını harekete geçiriyor” dedi.
Devletin bu konudaki görev ve sorumluluklarının kaçınılmaz olduğunu belirten Baş, “Yıllardır ödediği vergileri soran yurttaşa hakaretler yağdırmak, yetmeyince üzerine polisi, savcıyı salıp soruşturma açmak AKP iktidarının, Saray iktidarının faşizan uygulamalarıdır. Halkımızı, muhalefeti 'Siyaset yapmayın' diye hizaya getirmeye çalışan iktidar, kendisi ise siyasetin dik alasını yapmakta ve depremi eline geçirdiği bütün olanakları kullanarak bir iktidarın bir siyasi şovuna çevirmektedir” diye konuştu.
Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek olan ve İmar Kanunu’nda değişiklikler öngören kanun teklifini hatırlatan Baş, “AYM’nin kararına rağmen, Ahlat’ta 1071 metrekarelik Saray inşaatı devam ediyor. Eskiden kişiye özel kanunlar çıkartıyorlar diye şikayet ediyorduk, şimdi önce işi yapıyorlar, sonra işe göre kanun çıkartıyorlar. Üstelik bunu memlekette insanlarımız can derdindeyken, bir deprem felaketi yaşanmışken, yeni deprem felaketleri yaşamamak için ne yapmak gerekir diye düzenlemeler yapılması gerektiği tartışılması gerekirken arada derede Meclis Genel Kurulu’nda beyefendi yeni bir Saray yapmak için yasa çıkarmaya çalışıyor. Biz bu yasanın çıkmaması için elimizden geleni yapacağız fakat bu arsızlıkla, bu yüzsüzlükle bu iktidarın sokaklarda gezememesi gerektiğini de burada bir kez daha vurgulamak istiyorum. Yani insanlar can derdindeyken, iktidar Saray derdinde” diye konuştu.”
Nefret ediminin binbir farklı tezahürü var edilmektedir. Hakkaniyetsiz, tahakkümle bütün ve birlikte oluşturulmuş devletli şablonunun her neyi imal ettiği artık daha belirgindir. Erkan Baş tarafından görünür kılınmaya çalışılan ol devletlin her nasıl bu satıhta hayatı yerle yeksan ettiğinin meselesidir. Bir menzilin yaşatmama haline rehineliğinin her nasıl devletli eliyle işlevselleştirildiğini, soruşturulmasına dahi mani olunmasının aslen her neyi var ettiğini bildirir. Bu yerde şu sahada hayata inatla yer bıraktırılmaz. Böyle bir kör karanlıktan hicap dahi duyulmaz. Cerahatin, cüretle sunula gelen şiddetin hemen herkesin gözleri önündeki ayrıştırmanın her nasıl biçimlendirildiği artık giz değildir. Hayatın acı bir ezgi tasavvuruna rehin, devletin karanlığında hemen her türden şiddeti ile sınırlanan, kuşatılan bir hal / tavır / mesel hali açıktadır.
Çürümüşlüğün bir düzlemdeki seyrüseferi deprem gibi bir yıkımın ardından oluşturulan o devletli şablonu ile sıradana pay edilir. Hayat bu sathı mahalde hep ucuzdur. Hakaret, şiddet, göstere göstere yağmanın var edildiği yerde her ne olacaktır yaşam bunu sorgulamaktadır vekil Baş. Düzenin, düzenli / düzensiz var ettiği fecaat sarmalının konu her ne olursa olsun, devletlinin kasası dışında pek de başka bir şeyle ilgilenmediğini bir kez daha millet adına sorgular! Deprem konusunda bile ikircikli davranılan bir yerde tüm o nefret ediminin güncelliği bunca afaki kılınırken, hayat sahiden de ne olacaktır, her ne hallere koyulacaktır, yanıt yoktur! Dahası da vardır; HDP tarafından mecliste verilen ol 'deprem vergileri araştırılsın' önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedilir.
Artı Gerçek’te Remzi Budancir’in haberidir: “Malatya’nın Pütürge ilçesine bağlı Hüsükuşağu, diğer adıyla Bölükkaya köyü depremden zarar gören yerleşim yerlerinden biri. Depremden zarar gören köy, 'Alevi köylerine yardım gitmediği' iddiaları ile gündeme gelmişti. Hüsükuşağı köyü Malatya’nın Pütürge ile Elazığ’ın Sivrice ilçeleri arasında yükselen karlı dağların yamacında kurulu. Tamamı Alevi yurttaşların ikamet ettiği köyde evler eski taş evler. Hüsükuşağu Cemevinin önünde bir araya geldiğimiz köy sakinleri, “Alevi köylerine yardım gitmediği” tartışmalarından oldukça rahatsız.
Artı Gerçek’e konuşan Hüsükuşağı köyü sakini Sadettin Anıktar, depremde 138 evin hasar gördüğünü söyledi. Yetkilerin kendilerine “Sakın evlere girmeyin” dediğini aktaran Anıktar, yardımlar ile ilgili şunları dile getirdi: “Sağ olsun, ilgi alakaları yapıyorlar geliyorlar gidiyorlar. Ama daha bugün (pazartesi) ilk bismillah bir kamyon erzak geldi. Antalya belediyesi bize göndermiş. Erzaklardan ihtiyacımız olanı aldık, diğerine dokunmadık. O erzakları Elazığ’a da gönderdik” dedi.
Depremden 3 gün sonra yardım geldiğini belirten köy sakinlerinin ihtiyaçları oldukça fazla. Taş evler hasar gördüğü için girilmiyor. Kar yağışının yoğun olduğu bölgede çadırda yaşamak imkânsız. Hüsükuşağı köyü sakini Fatma Karademir, “Başka bir şey istemiyoruz. Bizim burada kalacak yere ihtiyacımız var. Barınak, bir küçük kulübemiz olsun. Çünkü buranın şartları zordur. Giremeyiz evlere…” dedi. Köy sakini Elena Çakır’da temel ihtiyaçlarının barınma olduğunu söyledi. İnsanların kış şartlarında çok mağdur olacağını belirten Çakır, “Yukarıdaki kesimlere su yok elektrik kesiliyor. İnşallah devlet büyükleri bizi buralarda unutmaz” diyerek barınma ile ilgili sorunların giderilmesini istedi.
Mıko Mezrasında evi bulunanlardan biride Zeki Aslan. Mezrada bulunan evlerinde hasar tespiti yapılmaması üzerine Aslan kolları sıvayarak yaya olarak yola çıktı. Mezrada tek bir evin bile sağlam kalmadığını anlatan Aslan, “Tüm evler yıkılmış durumda. Yıkılan evler arasında bizim evimizde var. Bende yıkılan evlerin fotoğraflarını çekip getirdim, muhtara verdim. Muhtarda bu fotoğrafları hasar tespiti için götürüp yetkililere verdi. Bu şekilde biz kendi köyümüzde hasar tespiti yapmış olduk” diye anlattı.
Kış aylarının kendisini hissettirdiği bölgede halkın temel ihtiyacı barınma. Köyün temel geçim kaynağının hayvancılık olduğunu anlatan köylüler, ahırları kullanamıyor. Bir çok köylünün hayvan yemi enkaz altında kaldı. Köy sakinlerinin talebi sadece kendileri ile alakalı değil. Hayvanları için de yarım istiyorlar. Hava sıcaklığının eksi 14’ü bulduğunu, bölgede hayvanların barınması için de çadıra ihtiyaç olduğunu dile getiriyorlar.”
Köylülerin aksettirdiği, bildirmeye çalıştığı şey bu ülke denilen sahada o ötekisine reva görülen ayrımcılığın ta kendisidir. Nefretle, ötekileştirerek hep ama hep daimi bir ayrımı var ederek, felaketin ortasında dahi böylesi sırf şu yukarıdaki değinilerde olduğu gibi insan ayırarak var edilen cerahatledir bu toprağın meseli. Yardımların iş işten geçtikten sonra çıka geldiği yerde oluşturulan her cerahat bir başka tahayyülü var eder. Yıpranan hayatlar, zedelenmiş olan hayat istencini, başa göçertilen çatıyı, açılan yarayı onarmak yerine bu tahayyüller gibi nicesin var ederek bir menzil gerçek kılınır. Bu kadar dar kapsamlı bir yerde bu kadar acziyet içinde kalınmışken ol büyük deprem söylentileri var edilen İstanbul’da durum nice olur!
Bahadır Özgür’ün Duvar’da Aykut Erdoğdu’yu referans göstererek kaleme aldığı yazısından aktaralım: “Gazeteci Celal Eren Çelik, Elazığ’daki felaket sonrasında gözlerin çevrildiği Kızılay’ın, bir hokus pokusa nasıl alet edildiğini kanıtlayan belgeyi yayınladı. Belgeye göre; Başkentgaz, 2017’de Kızılay’a 8 milyon dolarlık bağış yaptı. Ancak bu cömert bağışın ilginç bir şartı vardı. Paranın 75 bin dolarını Kızılay alacak, kalan 7 milyon 925 bin dolarını da Ensar Vakfı’na yurt inşaatı yapılması için transfer edecekti.
Özel bir şirket, dinci bir vakfa yardım yaparken, esasında gönüllülük üzerine çalışması gereken bir kamu kurumunu ‘yasal payanda’ olarak niye kullanır? Parayı doğrudan aktarma hakkı varken, Kızılay’a neden ‘vergi cenneti’ muamelesi yapılır? Deprem gecesi SMS ile 10 TL isteyen Kızılay, ne için böyle bir ilişkinin içine sürüklenir?
Akla gelebilecek her türlü soruyu tartabilecek bir skandaldır bu. Üzerine ısrarla gidilmesi gereken bir cerahattir. AKP iktidarının 17 yıllık ekonomi politiğinin kalbindeki karanlığı özetleyen, bünyeye saldıran ‘hain hücreyi’ açığa çıkaran bir ilişki ağıdır. Defalarca kesildiği muhtemel ‘hizmet-minnet’ faturalarından gün yüzüne çıkmış bir tanesidir…
Ankara’nın doğalgaz dağıtım tekeli Başkentgaz’ın, 2 yıl içerisinde satılmazsa yüzde 80’ini Özelleştirme İdaresi’nin (Öİ) satacağına dair hüküm, 2007’de 5669 Sayılı Kanun’a eklenir. Melih Gökçek alelacele basına kapalı ihale düzenler ve ihaleyi Global Yatırım-Energaz Ortak Girişimi kazanır. Ama para denkleştirilemez, ihale iptal edilir. 2008’de kurumun değeri 1.6 milyar dolardır. Öİ, devreye girerek yüzde 80’i için ihale açar. İhaleyi Karamehmet-Kazancı ortaklığı kazanır. Yüzde 80 için verilen fiyat 1.2 milyar dolardır. Toplam değer ise bu sefer 1.5 milyar dolara gerilemiştir. Yine para ödenemez ve 2012’de bir ihale daha yapılır; yeterli teklif alınamayınca o da iptal edilir. Belediyenin elindeki yüzde 20’lik hisse Öİ’ye devredilir ve Eylül 2012’de kurumun yüzde 100’ü için açılan ihaleyi, bu sefer Torunlar Gıda kazanır. Verdiği fiyat ne kadar dersiniz? 1 milyar 162 milyon dolar; yani kurumun değeri Torunlar’a gelene kadar aniden erir. Peki bu nasıl olur?
Ankara’da yaklaşık 2 milyar metreküp kullanımı bulunan 27 serbest tüketici, gazlarını BOTAŞ’tan doğrudan alırken, 2011’de bir değişiklik yapılarak, bu abonelerin artık Başkentgaz’dan alacağı belirtilir. Böylece kurumun geliri yükseltilir. Ayrıca sadece Ankara merkezde gaz satma hakkı olan şirkete, bütün ilçelerde de satma hakkı tanınır. Yine çıkarılan özel bir kanunla da şirketin belediyeden alacağı 352 milyon dolar, özelleştirme gelirine mahsup edilir. Böylece özelleştirme bedeli, 352 milyon dolar daha düşürülür. Şirket neredeyse üçte bir fiyatına, Recep Tayyip Erdoğan’ın imam hatipten arkadaşı, Erzincan’da bakkal dükkanı ile ticarete atılıp, inşaat rantıyla büyüyen Aziz Torun’un olur.*
xxx
Torunlar Gıda’nın pek çok ilde gökdeleni, AVM’leri, lüks konutları bulunur. Ancak 10 işçinin asansör faciasıyla yaşamını yitirdiği İstanbul Mecidiyeköy’deki Torun Center vakası, işlerin nasıl yürütüldüğünün aynası gibidir.
Malum, Ali Sami Yen Stadı arazisi, Seyrantepe’deki stat karşılığında TOKİ tarafından alınır. Nisan 2010’da yapılan ilk ihaleyi 416 milyon 500 bin lirayla Nurol-Aşçıoğlu grubu kazanır. 15 dakika süren ihalede TOKİ, verilen teklifi ‘yetersiz’ buldu ve iptal eder. Mayıs 2010’da düzenlenen ikinci ihaleye Aşçıoğlu tek başına girer ve 461.5 milyon liralık teklif vererek proje yapma hakkını kazanır. Aşçıoğlu Ekim 2010’da projede Torunlar ve Kapıcıoğlu ile ortak olur. Ortaklıkta hisse yapısı Torunlar’ın yüzde 65, Aşçıoğlu’nun yüzde 30 ve Kapıcıoğlu’nun yüzde 5’tir. Daha sonra Aşçıoğlu hisselerinin tamamını Torunlar’a devreder. Kapıcıoğlu da projeden ayrılınca, Torunlar tek başına kalır. 2015 yılında ise, aslında gelir ortaklığı ile yapılması gereken projede tapunun Torunlar’a devredildiği ortaya çıkar. TOKİ, “Biz 2013’te 520 milyon doları iş bitmeden peşin aldık. Bu nedenle projeden çekildik” der. İlginç şekilde parayı aldıktan sonra değil, asansör faciasının ardından devir yapılmıştır. Ve olay ruhsat için Şişli Belediyesi’ne başvurulmasıyla ortaya çıkar.
Koruma altındaki Likör Fabrikası’yla beraber deprem toplanma alanını da yutan ihaledeki tuhaflıklardan işçi cinayetlerine, tapu oyunlarına uzanan sorunların nasıl ‘çözüldüğü’ ciddi soru işaretidir. Lakin o sorunun yanıtını da Mall Of İstanbul vakasında buluruz…
xxx
Şimdi soralım: Yıllardır Torunlar’ın karşılaştığı her sorun, niye böyle kuşku tohumları eken uygulamalarla çözülüyor? Sahnede neden Torunlar’ı değil de, daima onun yardımına koşan siyasetçileri, bürokratları, kamu kurumlarını görüyoruz?
Bu soruların yanıtı, üzerindeki zarfa ‘yüce gönüllülük’ pulu yapıştırılmış o 8 milyon doların da neyin karşılığı olduğunun yanıtını verir. Kızılay vakası, en az Susurluk kazası kadar ciddi bir skandaldır. Görünen ip çekilebilirse, ardından 17 yılın karanlığı gelir…”
Banu Güven Deutsche Welle Türkçe servisinde devam ettirir; “Türkiye'de iktidarın kendisini her düzlemde nasıl konsolide ettiğini, Kızılay gibi afet ve acil durumlarda devreye girmesi gereken kuruluşların da nasıl paravan olarak kullanıldığını gösteriyor.
Başkentgaz "Vergiden kaçırma başka, biz vergiden kaçındık” gibi bir terimle kendini temize çıkarmaya çalışsa da hakikatin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.
Ankaralılar evlerine gelen doğal gaz faturalarına her baktığında bu hakikati hatırlayacak. Ne var ki; şeffaflığın olmadığı, kurumların hesap vermediği, soru soranın soruşturmayla sindirilmek istendiği ülkelerde bu kirli ilişkiler ağının bozulması zor.
Doğalgaz faturalarıyla beraber sosyal eşitsizliğin faturasının kabarması iktidarın kaderini bu kez belirleyecek mi, onu da bir sonraki seçimde göreceğiz.”
Bir istenç, basit bir tahayyül değil her nasıl dip ve uzaktan değil göstere göstere ayrım ve yıkımın var edildiğinin bir başka bariz örneği Kızılay’ın yardım olarak topladığı iddia edilen ayni / nakdi yardımları akıbetlerinin karanlık kılınması bir bildirendir. Bütün, bariz ve belirgin kılınan şey nefret bu safhada bizatihi yağmacılıktır. Bir halka, en zor anında dahi bunca kötülüğü reva görenlerin elleriyle bir ülke bırakılmaz, geri koyulmaz. Televizyon ekranlarında örtbası, sanal alemde ifşası devam olunan şey bu ülkenin hakkı, sıradanın arttırdığı şeye bile tenezzül olunan bir yeri gösterir. Yağmanın ta kendisi o nefreti simgeleştirir. Düşmanın yapmayacağı şeyi bile isteye yapanların ellerinde bir ülke bırakılmıştır, var edilmiştir.
Bir tuhaflıklar silsilesi içerisinde hayatın çarçur edilmesi kesintisiz kılınıyor. Depremden sonra yaratılan ortamdan, gün aşırı bir şeylere konuşma zorunluluğu hisseden o baş amir tarafından bu sırada türetilmiş olan nefret ve hiddete, ekonomik darboğaz içerisinde rehin kalmış bir halkın her gün daha fazla ezilmesinden bir tuhaf düzende her gün yine yeniden eksikli konuluyor. Bir sahanın yaşamla ilintisi kesintiye uğratılıyor. Düzen kendi yıkımını her gün biçim değiştirerek var ederken, sıradan için hayatın ezberlenmiş kodları, köşeleri dahi artık geriye bırakılmıyor. Erk, muktedir, iktidar eliyle yağmasından talanına, dilsel ve ırksal ayrıştırmalardan, demokrasi varmış gibi yapılırken oluşturulan insan haklarının tam tekmil çiğnenmesine bütün ve belirgin bir düş kırımı menzili var ediliyor. Hiç ama hiçbir zaman hesap verilmemiş bir düzlemde, bir kez daha ama son kez değil sıradanın ol hayattaki varlığı, sesi ve sözü her günümüze düşürülen devletli gölgesinin rehini biliniyor hep böyle söyleniyor. Rezillikler silsilesi, hizaya çekme gayretleri, ayrımcılık, nefret illa ki ötekisine karşı kurulan tezgahlar / düzenlemelerle birlikte bir cennet denilen / bilinin yer cehennemin ta kendisi kılınıyor. Dönüyoruz, dolaşıyoruz ve yeniden anlıyoruz ki ol muktedir olma halleri insanı zehirliyor. Erk, muktedir ve iktidar olanlar, bu kümelere dahil olanlar, buralardan beslenenler binlerce kez olduğu gibi yeniden riya / yalan ve arkası kesilmez bir hiddetle hayatı çalıyor. Hayatın üstünde tepiniyor. Parçalanmışlıkla, bölük börçük kılınmış umutlarla, her gün daha da karanlığı ile bir ülke gerçek kılınıyor. Bu kadar açık, böyle kolay mıdır her şey... sahiden... kolayca... öyle... Devlet kötülüğün ta kendisiyken, hala mı her şey uzakta / ötede olandır.... sahiden... kolayca... öyle....
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Desenler - Olivier BONHOMME v/ Behance
#devlet102#şiddet#nefret söylemi#yağma#yıkım#talan#deprem#elazığ#malatya#çürüme#hakkaniyet#insan hakları#iktidar nedir?#devlet nedir?#düzen#kokuşmuşluk#yıkıcılık#ahlaksızlık#kızılay#rant#yağma düzeni#söz hakkı#insan#olmak#mesel#meram#arzihal#haklarımız#müşterekler#sözcükler
2 notes
·
View notes
Text
Namus kavgasıdır gardaş acımadan vur arkadaş Gözün pek ,yüreğin bizimle olsun arkadaş Bas mermiyi haine al kelleyi mpt ile Bitmeyen kurşunu hedefinle selamla Ey vatan haini fistanla devlet kurulmaz Türk seni unutmaz Duydun mu ey vatansız ,Türk düşmanını affeder ,haini affetmez Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü hiçbişeye değişemem şu bora-12 namlumu..
@spiritoftimesworld :)
48 notes
·
View notes