#bensenobizsizonlr
Explore tagged Tumblr posts
bensenobizsizonlr · 2 years ago
Text
Duygular sadece misafirdir, gelip giderler. Bırak ne bulduğunu yesinler!
16 Ağustos 2022, bensenobizsizonlar
2 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 4 years ago
Photo
Tumblr media
HAN DUVARLARI
-Osmanzade Hamdi Bey'e-
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,    
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...    
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,    
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.    
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!    
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,    
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...    
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,    
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,    
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
    Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.    
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,    
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.    
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.    
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince    
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.    
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.    
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,    
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,    
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan    
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,    
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...    
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine    
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;    
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,    
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,    
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.    
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri    
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya    
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.    
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,    
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı    
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler    
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...    
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,    
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;    
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,    
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
    Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,    
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken    
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;    
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa    
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;    
   "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan    
     Baba ocağından yar kucağından    
     Bir çiçek dermeden sevgi bağından    
     Huduttan hududa atılmışım ben"     
Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.    
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;    
Araya gitti diye içlenme baharına,    
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri    
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,    
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...    
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,    
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,    
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden    
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,    
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;    
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...    
Gönlümde can verirken köye varmak emeli    
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"    
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana    
Biz menzile vararak atları çektik hana.
    Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş    
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
   "Gönlümü çekse de yârin hayali    
     Aşmaya kudretim yetmez cibali    
     Yolcuyum bir kuru yaprak misali    
     Rüzgârın önüne katılmışım ben"    
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde    
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
   "Garibim namıma Kerem diyorlar    
     Aslı'mı el almış haram diyorlar    
     Hastayım derdime verem diyorlar    
     Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
   Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
   "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
   Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
   Dedi:    
          "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
    Aradan yıllar geçti işte o günden beri    
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,    
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..    
       Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
25 Aralık 2020, bensenobizsizonlar
3 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 4 years ago
Photo
Tumblr media
“Daha Fazlasını Görsek Bile Daha Az Görüyoruz”: Erik Östensson Toplumsal Tüketim üzerine ...
Erik Östensson, İsveç'in kuzeyinde, Umeå şehrinin dışındaki kırsal alanda büyüdü. Gençlik yıllarının çoğunu doğada dışarıda geçirmiş ve fotoğraf sanatına  bu dönemde başlamıştır. Fotoğraflarında insanı doğanın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul ettirirken, çalışmalarında bizlere hissetmemiz gerekenden ötesini sunarak bulmak istediğimizden fazlasını aratıyor.
24 Aralık 2020, bensenobizsizonlar
2 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 4 years ago
Text
Zamanın durduğu tek yerdi, bana bakan o deniz mavisi gözleri.
26 Aralık 2020, bensenobizsizonlar
1 note · View note
bensenobizsizonlr · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Zhong Lin’in Gözünden Günlük Yaşamın İncelikleri
Malezyalı-Çinli fotoğrafçı Zhong Lin, bir yıl boyunca her gün bir fotoğraf çekmeyi hedefleyerek, kişisel çabasi olan "Project 365" ten sinematik resimlerinden bir seçki paylaştı.
25 Aralık  2020, bensenobizsizonlar
1 note · View note
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Text
Aşk ile seven aldatmaz dedik. Her seferinde aldandık, aldatıldık...
30 Ocak  2020,bensenobizsizonlar
11 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Photo
Tumblr media
NÖROPETİT
Bilinç altını kodlamak
Düşünceler beyinde nöropeptit üretimini tetikler. Neşeli insan ile kederli insanın nöropeptitleri birbirinden farklıdır.
İyi şeyler düşünürsen iyi nöropeptitler üretirsin.. Bunlar kan yoluyla tüm vücuda yayılıp bağışıklık hücrelerini çalıştırır.. Bir tür enerji parçacığı gibi.
Hastalarıma neşeli insanlarla buluşmalarını, neşeli kitaplar okuyup komedi filmleri izlemelerini öneriyorum.
Norman Kazan’ın bir kitabı vardır; orada ‘kanseri hergün dört kere Şarlo filmi izleyerek yendim’ der.. Durduk yere kahkaha atarak da bilinçaltı kandırılabilir..
Hasta eğer mutsuzsa yine de neşeli filmler işe yarar mı?
Aslına bakarsanız sebepsiz de gülünebilir. Günde yirmi kere ‘Hahahahah’ diye gülebilir hasta durduk yere. Ama bunu şimdi kime anlatacaksın, bizim millet inanmaz böyle şeylere, şüphecidir. Halbuki beyin onu gerçek sanıyor. Şuur altı kanar. Ne dersen ona inanır.. Kahkaha atıp iyiyim de; iyiymişiz der.. Kötüyüm de; kötüymüşüz der..
İnsan vücudu bir gemi gibidir. Emirleri kaptan verir, makine dairesi emirleri yerine getirir. Bizde de kaptan beyindir. Bilinçaltı da makine dairesi..
Telkin çok önemli. Oturup günde on kere bugün çok iyiyim şükür de; karaciğerin, dalağın, akciğerin ona göre çalışır. Kaptan iyiyiz derse beyin iyi endorfin salgılar..
Fotoğraf: Walter Chandoha nın kızı ve kameraya gülümseyen kedisi.
01 Nisan 2020, bensenobizsizonlar
5 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Size bir soru : “Tarihte uygarlığın ilk işareti nedir? “
Uygarlık deyince aklınıza ilk gelen tekerleğin icadı, ateşin bulunması filan olacaktır muhtemelen. Kastettiğim bu değil. Aslında “uygar insan” olmaktan bahsediyorum.
Antropoloji üniversitedeyken en sevdiğim dersti. Toplumların tarih boyunca gelişimlerini incelemek müthiş ilginç gelirdi bana. Dolayısıyla bu sorunun cevabını da en doğru verecek kişi bir Antrolopolog olsa gerek. Margareth Mead şöyle cevaplamış bu soruyu : “Kırılıp iyileşmiş kaval kemiği”.
Şimdi ne alaka dediğinizi duyar gibi oluyorum. Oysa açıklama o kadar güzel ki. Şöyle diyor devamında: “Doğada hiç bir hayvan kırık kemiği iyileşene kadar hayatta kalamaz. İyileşmiş kemik demek, birisi o bacağı sarmış, onu güvenilir bir yere taşımış, iyileşene dek ona bakmış demektir.” Yani kısacası zor zamanda birine yardım edilmesiyle başlar uygarlık.
Sevgili Ahter Kutadgu, #ArtıkBirbirimizeEmanetiz etiketiyle paylaşmış. O kadar etkilendim ki…
İçinden geçtiğimiz şu akla ziyan günlere ders niteliğinde bir yorum değil mi sizce de?
Uygarlığın teknoloji anlamında doruklara çıkarken  insanlık yönünde dibe vurduğu günlerde başımıza hiç beklenmedik bir şey geldi. Film olsa amma da usturaymış diyeceğimiz bir senaryonun oyuncularıyız hepimiz şu anda. Kaçış var mı, yok. İnsanlığın verdiği en büyük sınavlardan birindeyiz ve “Bana ne, ben girmiyorum” demek gibi bir şansımız da yok.
Mücadele dönemleri hep kahramanlarıyla taçlanır ya, şu dönemin kahramanları olarak tarih birinci sıraya doktorlar ve sağlık çalışanlarını yazacak. Gece gündüz demeden, her türlü riski göze alarak, ailelerinin yüzünü görmeden çalışıyorlar ve görünen o ki, daha da çok uzun günler çalışacaklar.
Sadece onlar da değil üstelik. Gölgede kalan kahramanlar var. Evden çıkmama duyarlılığını gösteren bizlere hayati ihtiyaçlarımızı ulaştıran kişiler. Apartman görevlileri, kargocular, market çalışanları, depo sorumluları, çöpleri toplayan emekçiler, sokak esnafı, eczaneler, bankalar, televizyon ve  gazete sektöründe çalışanlar, güvenliğimizi sağlayanlar…
Bize düşen ise sıcacık evimizde koltuğumuzda oturmak. Kusura bakmayın ama hiç birimiz, gerçek anlamda “hiç birimiz” sıkıldım deme hakkına sahip değiliz. Bu mücadelede üstümüze düşen “durmak”. Sadece durarak, evde kalarak, özellikle tıp  cephesinde mücadele veren kardeşlerimizin yükünü hafifletebiliriz, yaşlılarımızı, büyüklerimizi koruyabiliriz.
Öyle manasız bir hızla gidiyorduk ki… Kürek mahkumu gibi, beşinci vitese takmış, son hız, kocaman geniş bir çevreyolunda, dip dibe, egzos dumanı içinde , mecburmuşuz gibi gidiyorduk. Ne yaptığımızın çok da farkında olmadan, anı hep pas geçerek, hep bir yerlere yetişme telaşında, hep bir olma, oldurma paniğinde gidiyorduk. Derken… Zaman bize DUR dedi.
Sanki zaman yaramaz bir çocuğu azarlarcasına  kolumuzdan hoyratça çekip eve götürdü bizi. “Otur ve yaptıklarını düşün! Doğruyu bulana kadar cezalısın “ dedi.
Her yok saydığımız hayvanda, her balta vurduğumuz ağaçta, her kirlettiğimiz deniz damlasında, her zehirlediğimiz toprak zerresinde, ve her sırtımızı döndüğümüz insanda parça parça yitirdik insanlığımızı. Görmedik, anlamadık, umursamadık. Doğanın her anlamda bir parçası olduğumuzu yeniden hatırlama şansı verdi bize bir minicik virüs. Onun anlamı yanında bizler küçücük kaldık.
Durabilmek nasıl bir lüks farkında mıyız acaba? Yavaşlamak… Kendine dönmek… Basit şeylerin kıymetini bilmek. Aslında neyi sevdiğimizi, neyi sevmeden mecburi yaptığımızı anlamak… Ve sadeleşmek… Belki de en çok yapmamız gereken.
Şimdi o ürkünç seslerle dönen çarkın içinden çıktık. Sadece o çarkın parçası olmayı biliyorduk yıllardır. Çark durdu. Serbestiz. Özgürüz . Biz bunu hapis zannederken asla hürüz. Her şeye daha tepeden bakabilme şansımız var. Kullansak mı o şansı artık?
Anlaşıldı ki, memleketlerin sınırları hikaye, zengin-fakir hikaye, o ırk bu ırk hikaye, seçen seçilen hikaye… Bir mini minnacık virüsün karşısında hepimiz eşit şekilde savunmasızız.
Çünkü biz bunca zaman sandık ki, daha lüks evlerde otursak, daha son model arabalara binsek, daha pahalı çantalar alsak, saatler taksak, daha yüksek, daha da yüksek makamlarda çalışsak dünya daha güzel bir yer olacak. Ta ki bir ufacık virüs hepimizi duvardan duvara vurana kadar.
Şimdi uygarlığın manasını gerçek anlamda yazmamız için bize bir şans verildi. Zaman, kırık kaval kemiğini el birliğiyle iyileştirme zamanı.
Bunu eğer durarak yapacaksak duracağız. Sabır gerekiyorsa sabredeceğiz. Belki zaman zaman  yenileceğiz, ama asla pes etmeyeceğiz. Yardımlaşmak zamanı geldiğinde omuz vereceğiz birbirimize. Tek başına kum tanesi sıfatında hiç bir hükmümüz olmadığını gösterdi zaman bize. Diğer kum taneleri olmadan kocaman bir hiçiz.
Bizlerden kurtulunca  sanki nefes aldı doğa. Ne zamandır ilk defa balkon kapısını açtığımda daha önce duymadığım güzellikte kuş sesleri duyuyorum. Orada bir yerlerde çiçeğe duran ağaçlar var biliyorum,  tam on gündür göremiyorum. Belki de ilk defa insansız patlatacak tomurcuklarını bu bahar. Belki buna ihtiyacı var, bilmiyorum.
Bahar açık havada insan eziyetinden uzak özgürlüğün tadını çıkartırken biz de boş durmayacağız elbet. Yüreğimizde yerlere kapaklanan insanlığı kaldıracağız düştüğü yerden. Muhasebe yapacağız. Gökte uçan kuştan, yerde gezinen karıncaya, kendiliğinden açan kan kırmızı gelincikten pıtrak gibi çiçeğe bezenmiş badem ağacına kadar, üstü yırtık pırtık evsiz adamdan, arabanın camını tıklatan mendilci çocuğa, beli bükülmüş komşumuzdan yolu süpüren çöpçüye kadar yeniden “görmeyi”, yeniden “anlamayı”, yeniden sevmeyi öğreneceğiz. O kırık kaval kemiğini en şanımıza yaraşır şekilde nasıl onarabiliriz onu düşüneceğiz.
Ve kapılar tekrar açıldığında dış dünyaya, artık yepyeni, tazelenmiş, yaşadıklarından ders almış, yurduna yuvasına, doğa anaya, sevdiklerine, hayallerine hak ettikleri değeri veren, daha arınmış bir varlık olarak atacağız adımımızı dışarı.  Bu değişimi yaşamadıysak yeni bir sınavla sınanacağız.
O yüzden güzel kardeşlerim, önümüzde iki seçenek var: Ya bu sınavı alnımızın akıyla geçeceğiz, ya bu sınavı alnımızın akıyla geçeceğiz.
Çünkü artık anladık. Sadece ve yalnızca “birbirimize emanetiz”.
Bige Güven Kızılay
01 Nisan 2020, bensenobizsizonlar
1 note · View note
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Bazen bırakmak devam etmekten iyidir. Arasıra olacağına hiç ol...
10 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Text
Hayallerimin peşinden gitsem de her gece senden yoksun rüyalara dalıyorum…
11 Eylül 2019,bensenobizsizonlar
5 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Tek yaptığımız sakladığımız duyguları düşünmek ve yıllar geçtikçe sakladıklarımızdan pişman olmak…
5 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Text
Yaratıcılığınız melankoliden besleniyorsa bu hayatta fazla uzağa gidemezsiniz.
08 Eylül 2019, bensenobizsizonlar
4 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Text
Güneş doğarken yeniden bir umut sarılacaksın obsesif hayallerine…
10 Eylül 2019,bensenobizsizonlar
4 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Text
Kendini başkasının yerine koyamayan kişilere empati nedir anlatma, zamanını boşa harcama.
10 Eylül 2019, bensenobizsizonlar
2 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Sakinliğime aldanmayın! / Don’t be fooled by my calmness! http://www.bensenobizsizonlr.tumblr.com #kedi #siyahbeyaz #fotoğraf #poz #yanprofil #cat #bw #photography #profile #pose #gatto #biancanero #fotografia #profilo #35mm #35mmfilm #35mmphotography #analog #bensenobizsizonlar #bensenobizsizonlr (presso İzmir Hatay Poligon) https://www.instagram.com/p/B2KE6nMJZEy/?igshid=267daucslcy6
2 notes · View notes
bensenobizsizonlr · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Kadın duygudur. Kadın, anlaşılmak için değil yaşanmak içimdir. Yaşanacak bir duygu bulduysan anlamak için vakit kaybetme...  
03 Eylül 2019, bensenobizsizonlar
2 notes · View notes