#antik yunan kültürü
Explore tagged Tumblr posts
Text
Efes Antik Kenti'nde Yaşam ve Kültür
Efes Antik Kenti, tarihi ve kültürel açıdan büyük bir öneme sahip olmasının yanı sıra, dünyanın dört bir yanından turist çekmektedir. Anadolu'nun batı kıyısında, Ege Denizi'nin kıyısında yer alan bu antik şehir, M.Ö. 10. yüzyılda kurulmuş olup, Antik Yunan döneminden Roma İmparatorluğu'na kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Özellikle, M.Ö. 6. yüzyılda büyük bir liman kenti olarak parladı ve Doğu Akdeniz'in en önemli ticaret merkezlerinden biri haline geldi. Bu dönemde Efes, mimari açıdan da büyük gelişmelere sahne oldu ve dünyaca ünlü Artemis Tapınağı gibi birçok önemli yapıya ev sahipliği yaptı. Efes'in önemi sadece tarihi değil, aynı zamanda kültürel açıdan da büyüktür. Antik Yunan ve Roma dönemlerine ait kalıntıların yanı sıra, Hristiyanlık tarihinde de büyük bir rol oynamıştır. Aziz Pavlus'un Efes'e gelerek burada Hristiyanlığı yaydığına inanılmaktadır ve şehir, Hristiyanlığın erken dönemlerinde önemli bir merkez haline gelmiştir. Bu nedenle, Efes'te Hristiyanlıkla ilgili birçok önemli yapı ve kalıntı bulunmaktadır, bunlardan en ünlüsü Aziz Yuhanna Bazilikası'dır. Günümüzde Efes Antik Kenti, ziyaretçilerine zengin bir tarih ve kültür mirası sunmaktadır. Antik kalıntılar arasında dolaşmak, geçmişin izlerini sürmek ve tarihi yapıları incelemek, turistler için unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Efes'in etkileyici manzarası ve çevresindeki doğal güzellikler de ziyaretçileri cezbetmektedir. Türkiye'nin Ege bölgesinde bulunan bu antik kent, sıcak iklimi ve zengin kültürel dokusuyla her yıl milyonlarca turisti ağırlamaktadır. - Tarihi Önem: Efes Antik Kenti, Anadolu'nun batı kıyısında, Ege Denizi'nin kıyısında yer alır ve M.Ö. 10. yüzyılda kurulmuştur. - Antik Liman Kenti: M.Ö. 6. yüzyılda büyük bir liman kenti olarak parlayan Efes, Doğu Akdeniz'in önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelmiştir. - Mimari Gelişim: Efes, Artemis Tapınağı gibi dünya çapında ünlü yapılarla zenginleşmiştir ve mimari açıdan büyük gelişmelere sahne olmuştur. - Hristiyanlık Tarihi: Aziz Pavlus'un Hristiyanlığı yaymak için Efes'e gelmesiyle şehir, Hristiyanlık tarihinde önemli bir merkez haline gelmiştir. - Aziz Yuhanna Bazilikası: Hristiyanlıkla ilgili önemli yapılar arasında yer alan Aziz Yuhanna Bazilikası, Efes'in önemli ziyaret noktalarından biridir. - Zengin Kültürel Miras: Efes, sadece tarihi değil, aynı zamanda zengin bir kültürel mirasa da sahiptir ve farklı dönemlere ait kalıntılarıyla ön plana çıkar. - Turistik Çekicilik: Dünya çapında turistleri çeken Efes, antik kalıntılarının yanı sıra etkileyici manzarası ve doğal güzellikleriyle de ünlüdür. - Ziyaretçi Deneyimi: Efes'i ziyaret etmek, geçmişin izlerini sürmek ve antik yapıları keşfetmek için eşsiz bir fırsat sunar. - Coğrafi Konum: Türkiye'nin Ege bölgesinde bulunan Efes, sıcak iklimi ve tarihi dokusuyla her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlar. - Büyüleyici Yaşam Tarzı: Efes'in zengin tarihi ve canlı kültürü, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunar.
Efes Antik Kenti'nde Yaşam ve Kültür / Dök Mimarlık Gelin hep birlikte Efes'in zengin tarihini, canlı kültürünü ve büyüleyici yaşam tarzını inceleyelim.
Efes'in Tarihsel Arka Planı
Kuruluş ve Erken Tarihçe Efes, MÖ 10. yüzyıla kadar uzanan uzun ve hikâyeli bir geçmişe sahiptir. İlk olarak İyonyalı Yunanlılar tarafından kurulmuş ve Ege kıyısındaki stratejik konumu nedeniyle hızla büyüyerek müreffeh bir şehir haline gelmiştir. Şehir Lidyalılar ve Perslerin egemenliği altında gelişmiştir, ancak Efes'in gerçek anlamda geliştiği dönem Helenistik dönemdir. Bu süre zarfında Efes, Akdeniz'in dört bir yanından gelen tüccarları kendine çekerek önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Kentin stratejik konumu onu mal ve fikir alışverişi için bir merkez haline getirmiş, kültürel çeşitliliğine ve kozmopolit atmosferine katkıda bulunmuştur. Roma Yönetimi ve Gelişimi MÖ 129 yılında Efes, Roma Cumhuriyeti tarafından fethedildikten sonra Roma egemenliği altına girmiştir. Roma yönetimi altında şehir önemli bir büyüme ve gelişme dönemi yaşamıştır. Romalılar Efes'in büyük bir liman kenti olarak önemini fark etmiş ve altyapısına büyük yatırımlar yapmışlardır. Efes'teki en ikonik yapılardan biri Roma döneminde inşa edilen Celsus Kütüphanesi'dir. Bu görkemli kütüphane binlerce parşömene ev sahipliği yapmış ve kentin entelektüel ve kültürel gücünün bir sembolü olmuştur. Roma etkisi, 25.000 seyirciyi ağırlayabilen ve çeşitli performanslara ve etkinliklere ev sahipliği yapan Efes'in büyük tiyatrosunda da görülebilir. Dini Önemi Efes sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda bir dini faaliyet merkeziydi. Şehir, Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Artemis Tapınağı'na ev sahipliği yapıyordu. Bu tapınak Yunan tanrıçası Artemis'e adanmıştı ve çok uzaklardan gelen hacıları kendine çekiyordu. Efes'teki bir diğer önemli dini mekân ise Meryem Ana'nın son dinlenme yeri olduğuna inanılan Meryem Ana Evi'dir. Bu kutsal mekân her yıl ruhani teselli ve bağlantı arayan binlerce hacı tarafından ziyaret edilmektedir. Efes'te Yaşam Tarzı ve Kültür Efes'in yaşam tarzı ve kültürü, farklı nüfusu ve zengin tarihinden etkilenmiştir. Şehir, farklı bölgelerden gelen tüccarların mallarını satmak için bir araya geldiği canlı pazarlarıyla tanınıyordu. Efes'in sokakları dükkanlar, tavernalar ve kamu binalarıyla kaplıydı ve hareketli ve canlı bir atmosfer yaratıyordu. Efes halkı tiyatro, müzik ve spor da dahil olmak üzere çok çeşitli kültürel etkinliklerin tadını çıkarmıştır. Efes'in büyük tiyatrosu Yunan ve Roma oyunlarının gösterilerine ev sahipliği yaparken, Odeon müzik konserleri için bir mekan olarak hizmet vermiştir. Şehirde ayrıca savaş arabası yarışları ve gladyatör dövüşleri gibi spor etkinliklerinin yapıldığı bir stadyum vardı. Efes bir öğrenim ve entelektüel uğraşlar merkeziydi. Celsus Kütüphanesi geniş bir kitap koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor ve bilginler ve filozoflar için bir buluşma yeri olarak hizmet veriyordu. Şehir aynı zamanda Akdeniz'in dört bir yanından gelen öğrencilerin saygın filozoflardan eğitim almak için geldikleri ünlü Felsefe Okulu'na da ev sahipliği yapıyordu.
Mimari ve Şehir Planlaması
Efes, olağanüstü mimarisi ve şehir planlamasıyla ünlüdür. Şehir, eski uygarlıkların ihtişamını ve sofistikeliğini sergilemek için titizlikle tasarlanmıştır. Efes'in ikonik mimari harikalarından bazılarını keşfedelim. Artemis Tapınağı Artemision olarak da bilinen Artemis Tapınağı, Antik Dünyanın Yedi Harikasından biriydi. Bu muhteşem tapınak, av, vahşi hayvanlar ve bereket tanrıçası olan Yunan tanrıçası Artemis'e adanmıştı. Tapınak, her biri 60 fitlik etkileyici bir yükseklikte duran 127 sütun içeren mimari bir harikaydı. Ne yazık ki Artemis Tapınağı tarihi boyunca birkaç kez yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Bugün geriye sadece birkaç kalıntı kalmıştır, ancak bunlar hala antik yapının ihtişamına bir bakış sunmaktadır. Tapınağın bir zamanlar bulunduğu yeri ziyaret etmek, ziyaretçilerin bu antik harikanın mimari hünerini ve dini önemini takdir etmelerini sağlar.
Celsus Kütüphanesi Celsus Kütüphanesi Efes'in en ikonik yapılarından biridir. Roma döneminde inşa edilen bu muhteşem kütüphane, kentin entelektüel ve kültürel başarılarının bir sembolü olarak hizmet vermiştir. Binlerce parşömen ve kitaba ev sahipliği yapan kütüphane, antik dünyanın en büyük ve en etkileyici kütüphanelerinden biridir. Celsus Kütüphanesi'nin ön cephesi Romalıların mimari dehasının bir kanıtıdır. İki katlı yapı, dönemin sanatsal ustalığını sergileyen karmaşık bir şekilde oyulmuş sütunlara, heykellere ve kabartmalara sahiptir. Kütüphanenin iç mekânı güzel freskler ve mozaiklerle süslenmiş, dingin ve bilimsel bir atmosfer yaratılmıştır.
Yamaç Evler "Zenginlerin Evleri" olarak da bilinen Teras Evler, Efes'in varlıklı sakinlerinin günlük yaşamlarına büyüleyici bir bakış sunmaktadır. Bu evler teraslar üzerine inşa edilmiş lüks konutlar olup, seçkinlerin zenginliğini ve sofistikeliğini gözler önüne sermektedir. Karmaşık mozaiklere, fresklere ve mermer süslemelere sahip Teras Evler, dönemin sanatsal ve mimari zevklerine bir bakış sunmaktadır. Evler, antik Efeslilerin gelişmiş şehir planlama ve mühendislik becerilerini vurgulayan gelişmiş ısıtma sistemleri, kapalı su tesisatı ve güzel peyzajlı bahçelerle donatılmıştır.
Umumi Hamamlar Antik Efes'te hamamlar günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. Bu ortak banyo kompleksleri, insanların rahatlamak, sosyalleşmek ve arınmak için toplandıkları sosyal merkezler olarak hizmet vermiştir. Hamamlar sadece hijyen için değil, aynı zamanda eğlence ve dinlence için de birer merkezdi. Efes'in hamamları sıcak ve soğuk havuzlar, saunalar, masaj odaları ve egzersiz alanları içeren büyük yapılardı. Hamamlar güzel mozaikler, mermer süslemeler ve heykellerle bezenmiş, lüks ve dingin bir ortam yaratılmıştır. Hamamlar, toplumun her kesiminden insanın gevşemek ve gençleşmek için bir araya geldiği Efes'in sosyal dokusunun önemli bir parçasıydı.
Efes'te Günlük Yaşam
Efes sadece bir mimari harikalar merkezi değil, aynı zamanda insanların yaşadığı, çalıştığı ve günlük yaşamlarından keyif aldığı canlı bir şehirdi. Efes'teki günlük yaşamın yeme-içme, eğlence ve boş zaman, eğitim ve kültür ve kadınların toplumdaki rolü gibi çeşitli yönlerini keşfedelim. Yiyecek ve İçecek Efes halkı çok çeşitli ve lezzetli bir mutfağa sahipti. Kentin Ege Denizi'ne yakınlığı, yerel diyetin temelini oluşturan taze deniz ürünlerinin bolluğunu sağlamıştır. Balık, ahtapot ve midye sık sık ızgarada ya da lezzetli soslarla pişirilerek tüketilirdi.
Efes halkı deniz ürünlerinin yanı sıra buğday, arpa, zeytin ve üzüm gibi çeşitli ürünler de yetiştirmiştir. Ekmek, zeytinyağı ve şarap temel besin maddeleriydi. Efes ayrıca çeşitli yemeklerde ve içeceklerde tatlandırıcı olarak kullanılan bal üretimiyle de biliniyordu. Eğlence ve Müzik Efes eğlence ve müziğe değer veren bir şehirdi. Efes'in binlerce seyirci kapasiteli büyük tiyatrosu, tiyatro gösterileri, müzik konserleri ve gladyatör dövüşleri için bir merkezdi. Daha küçük bir tiyatro olan Odeon ise müzikal performanslara ve daha küçük ölçekli etkinliklere ev sahipliği yapıyordu.
Spor ve atletik yarışmalar da Efes'te popüler eğlence biçimleriydi. Kentte savaş arabası yarışlarının ve atletizm müsabakalarının yapıldığı bir stadyum vardı. Efesliler ayrıca avcılık, ata binme ve balık tutma gibi çeşitli açık hava etkinliklerinden de hoşlanırlardı. Eğitim ve Kültür Eğitim Efes toplumunda önemli bir rol oynamıştır. Şehir, Akdeniz'in dört bir yanından gelen öğrencilerin saygın filozoflardan eğitim almak için geldiği ünlü Felsefe Okulu'na ev sahipliği yapıyordu. Celsus Kütüphanesi, çok uzaklardan gelen bilginleri ve entelektüelleri kendine çeken bir öğrenim merkezi olarak hizmet vermiştir. Efes, kültürlerin ve fikirlerin kaynaştığı bir yerdi ve bu da canlı kültürel ortamına katkıda bulunuyordu. Şehir, Efeslilerin sanatsal yeteneklerini sergileyen festivallere, tiyatro gösterilerine ve müzik konserlerine ev sahipliği yapmıştır. Efesliler edebiyata ve şiire de değer verirdi; birçok ünlü yazar ve şair bu şehirden çıkmıştır. Din ve Maneviyat Efeslilerin günlük yaşamlarında din önemli bir yer tutuyordu. Şehir, Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Artemis Tapınağı da dâhil olmak üzere çeşitli tapınaklara ve dini mekânlara ev sahipliği yapıyordu. Efesliler, aralarında Artemis, Zeus ve Dionysos'un da bulunduğu bir tanrı ve tanrıça panteonuna taparlardı. Dini törenler ve festivaller Efes yaşamının ayrılmaz bir parçasıydı. Halk tapınaklarda toplanarak dualar eder ve kurbanlar sunarak tanrıların lütfunu isterdi. Dini törenlere müzik, dans ve tören alayları eşlik ederek bir topluluk duygusu ve ruhani bir bağ yaratırdı.
Efes'te Kadınların Rolü
Efes, kadınların önemli roller üstlendiği ve toplumun çeşitli yönlerinde etkili olduğu bir şehirdi. Mitoloji ve dindeki varlıkları, kamusal yaşama katılımları, iş ve ticaretle uğraşmaları, hak ve özgürlükleri de dahil olmak üzere Efes'te kadınların rolünün farklı yönlerini inceleyelim.
Mitoloji ve Dinde Kadın Efes mitolojisinde ve dininde kadınlar önemli roller oynamış ve iktidar mevkilerinde bulunmuşlardır. Şehir, kadınların koruyucusu ve doğumun koruyucusu olarak saygı gören tanrıça Artemis'e olan bağlılığıyla bilinirdi. Artemis kültü Efes toplumunda merkezi bir yere sahipti ve kadınlar tanrıçayla ilişkili dini ritüellerde ve törenlerde aktif rol oynuyordu. Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Artemis Tapınağı, kadınların Efes mitolojisi ve dinindeki öneminin bir kanıtıdır. Kadınlar rahibe olarak görev yapmış ve Artemis'e tapınmada hayati roller oynayarak dini uygulamaların ve geleneklerin devamlılığını sağlamışlardır. Kamusal Yaşamda Kadınlar Erkekler kamusal yaşamda ağırlıklı olarak güç sahibi olsalar da, Efes'teki kadınlar yine de katılmanın ve nüfuz sahibi olmanın yollarını bulmuşlardır. Varlıklı ve nüfuzlu kadınlar güçlerini kocaları ya da erkek akrabaları aracılığıyla, genellikle perde arkasından kullanabiliyorlardı. Danışmanlık ve destek sağlayarak kararları ve politikaları şekillendirirlerdi. Efes'teki bazı kadınların, özellikle de önde gelen ailelerden gelenlerin eğitime erişimleri vardı ve entelektüel uğraşlarla ilgilenebiliyorlardı. Felsefi tartışmalara katılır, derslere devam eder ve kentin kültürel ve entelektüel yaşamına katkıda bulunurlardı. İş ve Ticaret Dünyasında Kadınlar Efes hareketli bir ticaret merkeziydi ve kadınlar iş ve ticaret hayatında aktif bir rol oynuyordu. İmalat, tekstil üretimi ve perakende satış da dahil olmak üzere çeşitli ekonomik faaliyetlerde yer almışlardır. Kadınlar dokuma, boyama ve nakış işleriyle uğraşarak bölgede oldukça rağbet gören tekstil ürünleri üretmişlerdir. Efes'teki bazı kadınlar dükkânlar ve atölyeler de dâhil olmak üzere işletmelerin sahibi ve yöneticisiydi. Mal ticareti yapar, sözleşmeleri müzakere eder ve mali işlemleri denetlerlerdi. Kadınların iş ve ticaretle uğraşması kentin ekonomik refahına ve kendi mali bağımsızlıklarına katkıda bulunmuştur. Kadın Hakları ve Özgürlükleri Efes'te kadınlar, diğer antik toplumlarda yaygın olmayan bazı hak ve özgürlüklere sahipti. Rolleri öncelikle ev ve aile etrafında yoğunlaşmış olsa da, mülk sahibi olma, servet miras bırakma ve ekonomik faaliyetlerde bulunma becerisine sahiptiler. Evlilik Efes toplumunda önemli bir kurumdu, ancak kadınların eşlerini seçme konusunda bazı yetkileri vardı. Yasal işlemler ve şahitlerin katılımı gerekmesine rağmen boşanma da mümkündü. Kadınlar, kocaları kendilerine kötü davranır ya da suiistimalde bulunursa boşanma talep etme hakkına sahipti. Efesli kadınların sağlık hizmetlerine erişimi vardı ve kadın hekimlerden ve ebelerden tıbbi yardım alabiliyorlardı. Üreme sağlıkları üzerinde belli bir kontrole sahiptiler ve doğum ve aile planlamasıyla ilgili kararlar alabiliyorlardı.
Efes'te Erkeklerin Rolü
Mitoloji ve Dinde Erkekler Antik Efes kentinde erkekler mitoloji, din, kamusal yaşam, iş dünyası, ticaret, hak ve özgürlüklerin kullanımı gibi toplumun çeşitli yönlerinde önemli bir rol oynamışlardır. Bu makale, Efes'te erkeklerin rollerinin farklı yönlerini inceleyerek katkılarına ve etkilerine ışık tutacaktır. Mitoloji ve din dünyasında erkekler tanrılar, kahramanlar ve rahipler olarak önemli konumlara sahipti. Efes, Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan görkemli Artemis Tapınağı'na ev sahipliği yapıyordu. Read the full article
#19.yüzyıl#Akdeniz#alan#Anadolu#antik#araştırma#arkeoloji#Arkeolojik#Art#Artemis#b#bilgi#ç#çin#Da#Değer#Değerlendirme#Deniz#Din#Dini#Doğu#dönem#dünya#Efes#efesantik#eğitim#eğlence#Eski#eşsiz#etkileyici
2 notes
·
View notes
Text
Matematiğin evrensel dili Mudanya'da anlatıldı
https://pazaryerigundem.com/haber/186795/matematigin-evrensel-dili-mudanyada-anlatildi/
Matematiğin evrensel dili Mudanya'da anlatıldı
6. Mudanya Kitap Fuarı, edebiyat ve sanatı bilimin ışığıyla buluşturmayı sürdürürken, Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Betül Tanbay, matematiğin evrensel dilini anlattı. Yazarlar Şaban Akbaba, Zeki Baştürk ve Fehmi Enginalp ise Mudanya’nın zengin kültürel mirasını ele aldı.
BURSA (İGFA) – Bursa’da Mudanya Belediyesi tarafından “Değişim” temasıyla düzenlenen 6. Mudanya Kitap Fuarı, kültür, sanat ve edebiyatın yanında bilimi de kitapseverlerle buluşturuyor.
Fuarın dördüncü gününde, Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Tanbay, “Herkes İçin Matematik” konulu söyleşisinde, matematiğin evrensel dilini ve Anadolu’nun matematik tarihindeki önemini anlattı. Aynı gün, eğitmen ve yazarlar Şaban Akbaba, Zeki Baştürk ve Fehmi Enginalp, “Mudanya Kültürü” başlıklı söyleşide, Mudanya’nın tarihi ve kültürel zenginliklerini tartışarak Girit kültürünün bölgedeki etkisine dikkat çektiler.
“Herkes İçin Matematik” konulu söyleşisinde matematiğin evrensel bir konu olduğunu belirten Tanbay, değişim istendiği yerlerde matematiğin ortak bir dil oluşturduğunu söyledi.
Dünyanın en tanınmış 150 matematikçisinden 50’sinin Anadolu’da doğduğunu vurgulayan Tanbay, “Bizim topraklarımızda müthiş bir zenginlik var. Şu an Arap ama Urfa’da doğmuş bir matematikçi ise, biz onu hiç benimsemiyoruz. Biz bunları neden kendi mirasımız olarak kabul etmiyoruz, anlayamıyorum.” dedi. Aynı topraklarda yaşamayı “toprakdaş” olarak tanımlayan Tanbay, “Antik Yunan Matematikçi ve filozof Thales Aydın’ın Didim ilçesinde doğmuştur. Toprakdaş üzerinden gidersek, yerli ve millideki yerliyi yer olarak, yani Didim olarak alırsak, Thales yerlidir. Bizim yerimizden ve bizim topraklarımızdandır. Biz Thales’i neden kendi zenginliğimiz olarak kabul etmiyoruz? Bunu anlamış değilim” dedi. Bugün Göbeklitepe’de 12 bin senelik tarihin neden bin senelik kısmının benimsediğine de anlam veremediğini söyleyen Tanbay, “Ben 12 bin seneyi de benimsiyorum. Göbeklitepe’yi gördüğüm zaman, bizim topraklarımızda olmasından, bizim onu ortaya çıkarmış olmamızdan iftihar ediyorum. Toprakdaş olduğumuz için bize ait olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
“GİRİT KÜLTÜRÜ MUDANYA İÇİN ÖNEMLİDİR”
“Mudanya Kültürü” başlıklı söyleşide ise eğitmen ve yazarlar Şaban Akbaba, Zeki Baştürk ve Fehmi Enginalp, Mudanya’nın tarihi ve kültürel değerlerini ele aldılar. Giritliler dışında Mudanya’ya göç edenlerin kültür ve geleneklerini taşıyamadığını söyleyen yazarlar, Mudanya’da yaşamış ve edebiyat alanında başarılı olan isimlerin yaşamlarından kesitler sundular. Girit kültürünün Mudanya için önemine de değinen yazarlar, Girit kültürünün yaşatılmasının önemine dikkat çektiler.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Girit Adası Ve Türkiye
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/girit-adasi-ve-turkiye.html
Girit Adası Ve Türkiye
Girit Adası Ve Türkiye Girit Adası, coğrafi olarak Yunanistan’a bağlı bir adadır. Ancak, Türkiye ile Girit Adası arasında jeopolitik ilişkiler ve tarihi bağlar daha yüksek ölçüde bulunmaktadır.
Türkiye ve Girit Adası arasındaki ilişkiler, tarih boyunca çeşitli dönemlerde değişiklik göstermiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Girit, yaklaşık 250 yıl boyunca Osmanlı yönetimi altında kalmıştır. Osmanlı döneminde Girit, çeşitli siyasi ve askeri olaylara sahne olmuş ve Türk nüfusu da adada önemli bir yer tutmuştur. Girit, Türk kültürü ve tarihinde önemli bir rol oynamıştır.
Ancak, 20. yüzyılda Girit Adası, Birinci Dünya Savaşı ve Yunanistan’ın bağımsızlık mücadelesi sonucunda Yunanistan’a dahil edilmiştir. Bu dönemde Girit, Yunan egemenliği altına girmiştir ve bugün Yunanistan’ın bir parçasıdır. Yunanistan-Türkiye ilişkileri ise zaman zaman gerilimli olmuş olsa da, iki ülke arasında diplomatik ve ekonomik ilişkiler devam etmektedir.
Turizm açısından bakıldığında, Türkiye’den Girit Adası’na seyahat edebilirsiniz. Türkiye’deki çeşitli limanlardan veya havaalanlarından feribot veya uçakla Girit’e ulaşabilirsiniz. Girit, Türk turistler için popüler bir tatil noktasıdır ve Türkiye’den birçok ziyaretçi adayı ziyaret etmektedir. Türkiye’den Girit’e seyahat ederken, gerekli vize ve seyahat belgelerini kontrol etmek önemlidir.
Sonuç olarak, Girit Adası, coğrafi olarak Yunanistan’a bağlı bir ada olmasına rağmen, Türkiye ile tarihi ve kültürel bağları olan bir yerdir. Her iki ülke arasında turizm ve ekonomik ilişkiler sürmektedir ve Türkiye’den Girit Adası’na seyahat etmek mümkündür.
Reklam (Girit Adası Ve Türkiye)
Girit Adası Ve Türkiye
B12 Eksik Olanlar Neler Yemeli?
Teknoloji İnsanlari Nasıl Etkiler?
İklim Değişikliği Ne Demektir?
KPSS Başvuru 2023 Ne Zaman?
Gezi Rehberi
Girit Adası Nerede?
Girit Adası Nerede? Girit Adası (Yunan: Κρήτη, Kríti; Türkçe: Girit), Yunanistan’ın güneyinde yer alan ve Akdeniz’deki en büyük adalardan biridir. Coğrafi olarak, Girit Adası, Ege Denizi’nin güneydoğusunda yer alır ve Mora Yarımadası’ndan güneybatıya uzanır.
Girit, tarihi ve kültürel açıdan zengin bir geçmişe sahip olan bir adadır. Antik dönemde, Girit, Minoan Uygarlığı’nın merkezi olarak kabul edilir. Minoanlar, M.Ö. 2600-1400 yılları arasında adada hüküm süren ileri bir uygarlıktı. Girit’teki Knossos, Phaistos ve Malia gibi arkeolojik siteler, Minoan medeniyetinin kalıntılarını sergilemektedir.
Girit aynı zamanda Yunan mitolojisiyle de ilişkilidir. Girit, Theseus ve Minotaur efsanesinin mekanı olarak bilinir. Bu efsanede, Theseus, Minotaur adı verilen bir yaratıkla savaşmak için Labirent’e girer.
Günümüzde Girit, turizm açısından popüler bir destinasyondur. Adada birçok plaj, tarihi ve kültürel mekanlar, doğal güzellikler ve geleneksel köyler bulunur. Girit mutfağı da ünlüdür ve özellikle deniz ürünleri, zeytinyağı ve peynir gibi yerel lezzetler ön plana çıkar.
Girit, güzel plajları, tarihi mirası, doğal güzellikleri ve zengin kültürüyle birçok ziyaretçi çekmektedir. Girit’e seyahat etmek isteyenler, adanın başkenti Heraklion, Hanya, Rethymno ve Agios Nikolaos gibi şehirleri ziyaret edebilir ve adanın keyfini çıkarabilirler.
Girit Adasında Gezilecek Yerler
Girit Adasında Gezilecek Yerler Girit Adası, tarihi ve doğal güzellikleriyle dolu bir destinasyondur. İşte Girit Adası’nda gezilebilecek bazı yerler:
Knossos Antik Kenti: Minoan Uygarlığı’nın en önemli merkezlerinden biri olan Knossos Antik Kenti, adanın en popüler turistik yerlerinden biridir. Saray kalıntıları, labirent ve renkli fresklerle süslenmiş yapılar burada görülmeye değer.
Chania (Hanya): Girit Adası’nın en güzel şehirlerinden biri olan Hanya, Venedik etkileriyle bezeli dar sokakları, güzel limanı ve tarihi eserleriyle ünlüdür. Hanya’da Venedik Limanı, Chania Kalesi ve eski şehir bölgesi mutlaka ziyaret edilmelidir.
Rethymno: Rethymno, Girit Adası’nın diğer bir güzel liman şehridir. Venedik döneminden kalma Rethymno Kalesi, tarihi evler ve dar sokaklarıyla büyüleyici bir atmosfere sahiptir. Ayrıca Platanias Plajı ve Preveli Plajı gibi güzel plajlara da yakındır.
Heraklion: Girit Adası’nın başkenti olan Heraklion, birçok turistik cazibe merkezine ev sahipliği yapar. Knossos Antik Kenti’nin yakınında bulunan Heraklion Arkeoloji Müzesi, Minoan dönemine ait önemli eserleri barındırır. Ayrıca Heraklion Limanı, Koules Kalesi ve Lions Meydanı şehirde görülmeye değer yerler arasındadır.
Samaria Kanyonu: Girit’in en ünlü doğal güzelliklerinden biri olan Samaria Kanyonu, doğa severler için mükemmel bir keşif rotasıdır. Kanyon, yürüyüş parkurları, çeşitli bitki örtüsü ve etkileyici manzaralar sunar. Kanyonun sonunda Agia Roumeli köyü ve güzel bir plaj bulunur.
Elafonisi Plajı: Girit Adası’nın batısında yer alan Elafonisi Plajı, turkuaz renkteki suları ve beyaz kumlarıyla ünlüdür. Bu güzel plaj, doğal bir rezerv olan Elafonisi Adası’na bağlantı sağlayan sığ sular üzerinde yürüyebileceğiniz bir kum bankıyla tanınır.
Spinalonga Adası: Girit’in kuzeydoğusunda bulunan Spinalonga Adası, tarihi bir ada kale kompleksi olarak bilinir. Osmanlı döneminde lepralı hastaların yerleştirildiği bir koloni olarak kullanılan ada, günümüzde ziyaretçilere açıktır ve ilginç bir tarihi deneyim
Birpaylas Sitemizde Gezi Rehberi sayesinde sizlerle paylaşacağımız binlerce yer ve fikirleri bulabilirsiniz.
0 notes
Link
0 notes
Text
Tonio Hölscher – Yunan Sanatı (2023)
Antik Yunan kültürü, çoğunlukla imgelerden etkilenerek gelişmiş ve görsele dayalı sanat eserleri, yaşamın her alanına dâhil edilmiştir. Bu sanat dünyası, o dönemde yaşayan insanların hayatlarının da merkezinde yer alıyordu. Ortaya konulan eserler mabetlerde ve tapınaklarda, meydanlarda ve mezarlarda, evlerde kullanılan kapların ve eşyaların üzerinde yer alıyordu. Özellikle mitolojik kahramanlar…
View On WordPress
0 notes
Text
her birimizin, hiç var olmadığı ve sadece var olma numarası yaptığı uzun dönemler vardır.
thomas bernhard - sarsıntı
#thomas bernhard#sarsıntı#beton#çürümenin kitabı#emile cioran#parçalanma#rolend barthes#yas günlüğü#selim ileri#selçuk baran#kitap kurdu#blogger#kitaplar#felsefe#blog#sokrates#platon#sofist#antik yunan kültürü#karl marks#charles bukowski#marsel proust#ahmet hamdi tanpınar#huzur#saatleri ayarlama enstitüsü#sabahattin ali#içimizde bir yer#ahmet altan#jean baudrillard#kitap
62 notes
·
View notes
Text
Kitap Tahlilleri Vol 1: Faust
Halkın hoşuna gitmeyi çok isterdim. Çünkü o, yaşar ve yaşatır. (7)
Romanın daha ilk sayfalarında bu cümle dikkatimi çekiyor. Sanatın sadece sanat için olamayacağını farkettirmeye didinen bir kültür menajerlerinin ağzından çıkıyor cümle.
Goethe'nin Faust'unu bu vakte değin okumamış olmamda bir bilgelik sezdiğim demlerde süzülüyorum. Evet okumadan önce öyle demiyordum. Sadece 'bu eski kitap uzun zamandır kitaplığımda otobüs bekler gibi duruyor' diye öne çektiğim bir okuma oldu. Bu ve devam edeceğini düşündüğüm tahlillerde ise kitapların tarihsel boyutuna değinmektense daha çok öz değerlendirmelerime yer vereceğim. Rasgele seçimler içerisinde manalar soruşturmak ne de olsa hobimdi. Faust'u ben daha çok Faust ve Mephisto arasında soru-cevap şeklinde akacak felsefi bir mükameleye davet olarak düşünmüştüm. Ama daha karma yapısıyla, nispeten taze bir eser olduğunu hissettirdi.
Goethe'nin 16. yüzyıldan bu yana anlatılan Ortaçağ Avrupası Dr. Faust Hikayeleri geleneğine yeni bir soluk getirdiği eseri Faust; simya, kimya ve metafizik konularından nasibini oldukça almış olup Valpurgiz gecelerinde cin ve cadıların karmaşık dünyasında kaynayan bir kazan gibi -okuması çok da tatmin uyandırmayan- bir seyahati konu alıyor. Konu seyahat olunca da aklıma Cervantes'in Don Kişot ve Dante'nin İlahi Komedya'sını getiriyor. Bir de klişelerin içerisine sırlanmış milliyetçilik unsurlarına dikkat vermezsek olmaz. Farklı toplumların birbiri hakkında tahlillerini incelemeyi şahsen seviyorum ve aşağıda alıntıladığım klişevari cümlelerde bazı Alman zihin kalıplarının aslında çok da değişmediğini sezdiriyor bana:
Bizim Alman sahnelerinde herkes dilediğini dener.
Ta uzaklarda Türkiye’de, milletlerin birbirleriyle kavgasını konuşmak ne zevkli! İnsan pencereye yaslanır, şarabını çeker, nehirde çeşit çeşit geminin akıp gidişini seyreder. Akşam olunca, neşeyle eve döner. Barışı ve barış zamanlarını takdis eder.
Halis bir Alman, Fransız’a tahammül edemez.
Gemimiz Türk padişahının hazinesini taşıyan bir gemiyi yakaladı. Ve yiğitlik mükafatını buldu.
Yahudinin de beni esirgediği yok. Yıldan yıla artan faizleri peşin istiyor.
Yunan milleti hiçbir zaman bir işe yaramamıştır, ama genede o serbest oyunları ile günahlar işleme arzusunu uyandırmıştır.
İçinizde İngiliz var mı? Onlar umumiyetle seyahati severler. Burada harp sahalarını gezmek, çağlayanlar, yıkılmış duvarlar, klasik harabeleri görmek; onlar için liyakatli bir hedef olurdu.
Hür doğmuş Giritli
Faydalanılmayan mal ağır bir yüktür.
Yunan mitolojisine değinmeden olmazdı tabii. Daha çok doğu dünyasına ait olan Lilith, Sfenks ve Medusa gibi daha karanlık kadın figürlerin anılmasından sonra kitabın sonlarına doğru yine doğu dünyasına ait aydınlık Meryem Ana figürü adeta basit bir kutuplaştırma denklemi oluşturuyordu. Goethe öyle ki İyonyalı feylesoflardan da bahsetmekten kendini alamamış. M.Ö. 500-428 yıllarında Atina'da ilk felsefe mektebini açan Anaksagoras'ı dahi konuşturmuş metninde. Antik Yunan hekimi Hipokrat'ın sözü 'Sanat uzun, ömür kısadır' da iki üç defa metinde tekerrür etmiş. Yeni öğrendiğim bir referans da 'Teselya'nın cadıları'. Yüksek ihtimalle Antik Yunan kadın astrologları:
Kitabın ana fikri olduğu söylenen tanrı sevgisine ulaşmak konusuna gelirsek, bir seyahatin sürecinde dünya hazlarının peşinde gezinip sadece en sonda bir coşkun tanrı sevgisi lafzına varılması bana suni nefes alma gibi geldi doğrusu ve denize düşen yılana sarılırmışçasına bir dine kaçış seziliyor sadece. Bireyin artık kendi kararını alma şansının olmadığı bir sırada Tanrı'nın insiyatif kullanarak kulunu iyi kulların yanına alması gibi bir anlayış geliştirdim. Yani eğer Faust sadece bir cümleyi kabul etmedi diye Şeytan'ı alt etti diye bir çıkarım yapılacaksa bu gerçekten vurucu bir şekilde aktarılmamış ve sonuna kadar da Mephisto'nun galebe olduğu anlaşılıyor. Bu yönden klasik kitap özeti yazıları okuduğuma eş gelmedi doğrusu.
Kitapta geçen, Erasmus Öğrenci Değişim Programı'nın mantığını hatırlatan cümleyi de not etmek istedim: 'Gençlik çağında böyle serbestçe dünyayı dolaşmak hoştur.'
Öte yandan metinde en dikkat çekici mahsul olarak bulduğum teferruat ise sözü geçen önce 'bilgi ihtirası' sonra 'faydalı iş yaratma emeli'nin aslında birçok genç Almanın hayatının bir parçası olduğudur. Bütün o eğitimli gençler mezuniyetleri evvelinde ve ya sonrasında kendilerini şöyle bir dünyaya atarlar. Ver elini Senegal, ver elini Hindistan ya da Tunus. Buracıklarda bir güzel pek faydalı 'volunteering' amellerini yerine getirir ve sonra akışlarına devam ederler. Bilme ihtirasının bir süre sonra boşta bırakması ve bir işe yaradığını hissetme tatmini bu kültürün insanlarını bir süre de olsa doyasıya yeşillendirmiş. Bir Volunteering kültürü belki de böyle böyle aldı başını gitti ya. Son olarak kitaptan bir alıntı ile bitirmek isterim.
Heyhat ruhun kanatlarına bedenin kanatları o kadar kolay uyamıyor.
7 notes
·
View notes
Text
Batı uygarlığının tarihindeki ilk adımlar (Mezopotamya’dan sonra) Antik Yunan ve Roma ile başlar. Rönesans’tan itibaren kendisine bir kök arayan bütün gelişmiş devletlerde bu iki uygarlığa ulaşma çabasını görürüz. Özellikle Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması için bu ülkelerin entelijansiyalarının seferber olması, 18 ve 19. Yüzyılda doruğa çıkan bu çabayı net bir şekilde gözler önüne serer.
Aeneis, imparatorluk gücünün ve eğitiminin bir hanedandan veya bölgeden diğerine geçişinin, “translatio imperii et studii”nin şahane bir örneğidir. İmparatorluklar yükseldiğinde ve meşruiyete ihtiyaç duyduklarında, bastırılmış veya mağlup edilmiş güçlerin edebiyatı, sanatı ve diğer kültürel kazanımlarını bir araya getirdiklerinden emin olurlar, böylece büyüklük ve dünya egemenliği iddialarını haklı çıkaran hayali bir tarihsel bağlantı oluştururlar.
Roma kültürü, birçok yönden Yunan kültürünün doğrudan bir kopyala-yapıştır'ıdır ve Olymposluları çoğunlukla aynıdır, biliyorsunuz, sadece kişilerin, yerlerin vs. adları farklıdır. Ancak Aeneis'te destana ilginç bir tat veren ve okumayı keyifli hale getiren farklılıklar... ya da tuhaflıklar var.
Örneğin, Aeneas'ın Yeraltı Dünyası ziyareti hayli komiktir, burada kabilesinin hem geçmiş hem de gelecekteki ünlüleriyle tanışır. Modern okuyucu, Yeraltı'ndaki yaşamın pratik olarak nasıl çalıştığını merak edebilir, Creusa, Dido ve sonunda Lavinia da Aeneas'a olan aşklarında bir araya gelir mi? Yeryüzünde sadece seri tek eşlilik uygulanıyorsa, çok eşlilik Yeraltı Dünyasında kabul edilebilir mi? Ancak gördüğünüz gibi bunlar, kahramanların üzerinde durmadığı eğlenceli, teolojik düşüncelerdir. Bu yüzden diyebiliriz ki Aeneis ve Homeros'un destanları arasında göz ardı edilemez farklar var.
Mitolojiyi, kurguda yansıtılan tarihsel süreçleri, grafik savaş sahnelerini, mutsuz aşkları ve fırtınalı denizleri seviyorsanız, ayrıca güç ve meşruiyet için insan mücadelesinin bitmeyen hikayesini seviyorsanız, Aeneis şiddetle tavsiye ederim bence muhakkak okunması gereken bir kitap..!!
4 notes
·
View notes
Text
Antik Yunan kültürü uzmanları, o dönemde yaşamış insanların fikirlerini kendilerine ait saymadıklarını söylüyorlar. Antik Yunanlılar akıllarına bir fikir geldiğinde, bir tanrı veya tanrıçanın kendilerine bir emir verdiğini sanıyorlardı. Apollon onlara cesur olmalarını söylüyordu. Athena ise aşık olmalarını söylüyordu. Günümüz insanları ise ekşi kremalı patates cipsi reklamı duyar duymaz, satın almak için hemen sokağa fırlıyorlar ama buna özgür irade diyorlar artık. Antik Yunanlılar en azından dürüstlermiş.
Ninni, Chuck Palahniuk
75 notes
·
View notes
Note
ilgili olduğunuz diller ya da kültürler var mı?
Latince, Farsça, Yunanca ve İbraniceye ilgi duyuyorum.
Ekstradan İskandinav, Antik Yunan, Antik Roma, Antik Mısır ve Çin kültürü de bana fazlasıyla egzotik ve çekici geliyor.
7 notes
·
View notes
Text
📗MARATON MUHAREBESİ SAVAŞI 📌
MÖ 490 yılında Atinalılar ve Persliler arasında yaşanmış ilk savaşa Maraton Muharebesi denir. Savaş, Yunanlılar ile General Datis emrindeki Ahaminiş Ordusu arasında maraton Ovası’nda gerçekleştiğinden Maraton Muharebesi olarak tarihe geçmiştir. Bu savaşta Perslilerin askerî donanımı ve asker sayısı Atinalılardan fazla olmasına rağmen savaşta galip gelen taraf Atinalılar olmuştur.
🗒️MARATON MUHAREBESİ'NİN NEDENLERİ 👇🏻
Maraton Muharebesi öncesinde Pers Hükümdarı Darius, Yunan kent devletlerini hükümranlığı altına almak için bazı girişimlerinde bulunmuştur. Muharebe öncesindeki dönemlerde, Batı Anadolu’daki İyon şehir devletleri, bu bölgedeki Pers gücünü kırmak için ayaklanma çıkarmışlardı. İyon Ayaklanması adıyla bilinen bu isyan ve İyonlıların Atina ve Eretria şehir devletlerini askerî açılardan desteklemesi sonucunda bu devletler ve Persliler arasında Efes Muharebesi gerçekleşmiştir. Muharebede, Persliler ağır bir yenilgi almışlardır. Bunun sonucunda ise, Pers kralı I. Darius intikam almaya yemin etmiştir.
⭐MUHAREBENİN HAZIRLIKLARI 👇🏻
I. Darius, İyon İsyanı’nı bastırmasının ardından Atina’ya karşı girişeceği büyük savaşın planlarını yapmaya başlamıştır. İlk olarak, generali Datis ve Artaphernes’in emrindeki ordularını Ege Denizi’ne göndermiştir. Buradaki amaç, Ege’deki Kiklad Adaları’nı hâkimiyet altına almaktır. Pers kuvvetleri, buradaki başarının ardından Atina’ya yürümüştür. Burada 5 gün boyunca Atinalılar ve Persliler arasında gerçekleşen büyük mücadele, Yunanlıların galibiyetiyle sonuçlanmıştır.
⚔️MUHAREBENİN SONUÇLARI VE 2.TAARRUZ ⚔️
Öncelikle, Atina karşısında ağır bir yenilgi alan Persliler, bir kez daha Atina’ya saldırmak için daha büyük hazırlık planları yapmışlardır. Asya yakınlarına zincirleyen Pers donanması, saldırı hazırlıkları yapsa da o dönemde Mısır’da Pers egemenliğine karşı çıkan isyan sonucu taarruz ileriki bir tarihe bırakılmıştır.
II. Daius’un ölümüyle yerine geçen oğlu I. Serha, Atina’ya karşı gerçekleştirilecek II. saldırının planlarını yapmıştır. Fakat Pers ordusunun yapısını çözmüş olan Atinalılar, Persliler karşısında II. galibiyetlerini de almışlardır
Maraton Muharebesi’nin Tarihteki Önemi ve Kültürel Katkısı
II. Maraton Muharebesi’nde alınan galibiyetinin ardından, Yunan şehir devletleri uzun süre bir saldırıya maruz kalmamışlar ve Yunan bölgesinde derin bir sükûnet hakim olmuştur. Bilimsel, sanatsal ve kültürel alanda yaşanan gelişmeler sayesinde, Antik Yunan kültürü doğmuş ve gelişmiştir. Eğer Yunanlılar maraton muharebesinde Perslilere karşı yenilmiş olsalardı, Yunan kültürü, sanatı ve bilimi gelişmemiş, günümüze taşınmamış olacaktı. Bu nedenle Yunanlıların Maraton Muharebesindeki galibiyetleri tarihin en önemli olayları arasında gösterilir.
Hâli hazırda gerçekleşen Maraton Koşusu adını Maraton Muharebesi’nden almıştır. Olay, şöyle gerçekleşmiştir: Atina ve Pers arasında gerçekleşen kara savaşında Atina ordusunun zafer kazanması üzerine Pers orduları bu sefer de denizden saldırmaya karar vermişler ve donanmalarını harekete geçirmişlerdir. Gelişmeleri haber alan ve bunu Atina’ya bildirmek isteyen haberci Pheidippides ise Maraton Ovası’ndan Atina’ya kadar 40 km koşmuş ve haberi verdikten sonra ölmüştür.
1896’da gerçekleşen Atina Olimpiyatlarında, Maraton Ovası ve Atina arasında gerçekleştirilen koşu, Maraton Koşusu adıyla nitelendirilmiş ve bu ifade günümüzde de aynı şekilde kullanılmaya devam etmiştir.
1 note
·
View note
Text
Bir garip korsan yatağı: Olimpos - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/bir-garip-korsan-yatagi-olimpos.html
Bir garip korsan yatağı: Olimpos
Olimpos Plajı’na önceleri kuzey ucundaki Çıralı’dan geçmiş, ancak 41 santigrat derece sıcaklık altındaki yürüyüş sonunda plajın o hippi havasına kendimi kaptıramamıştım. Ama Adrasan, Karaöz ve Gelidonya’yı gördükten sonra Olimpos’un antik Likya Yolu açısından ne ifade ettiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Seracılığın kutsal bölgesi Kumluca’ya bağlı bir belde Olimpos… 3 kilometrelik sahil şeridini Kemer Belediyesi’ne bağlı Çıralı’yla paylaşıyor. Antik Yunanların ‘ateşi hiç sönmeyen kent’ dediği beldede yerleşik hayat 2 bin 200 yıl geriye gidiyor. Helenistik dönemde ‘yüksek dağ’ denirmiş Olimpos için…
Denize giderken antik kentten geçiliyor
Bir lahit ve söyledikleri…
Antik Yunan, Roma ve Bizans kültürlerini bir potada eritebilen şehrin kaderiyse MÖ 78 yılında değişmiş. Halk yağmacı korsanlara başkaldırınca antik bölge aynı yıl tapınaklarıyla Roma’ya katılmış. Bundan dolayı kalıntıların içinde karşımıza yine Marcus Aurelius (MS 121-180) ismi çıkıyor. Batı Akdeniz’de Yörük kültürü kadar özgül ağırlığı var Roma imparatorlarının. Demokratik oluşumlu Likya kentlerinin taş duvarlarında Hadrianus’la (MS76-138) sık sık yer değiştiren isme dönüşüyor ‘bizim’ Marcus. Olimpos günümüzdeki haliyle ince bir turistik hattın antik yerleşkeyle kesişip genişlediği tabiat harikası… Yazır Köyü’ne bağlı antik kentte pansiyon, bungalov ve çadır kamplarını geçip kendinizi Olimpos Çayı’nın buz gibi dağ suyunda bulmanız an meselesi…
Konaklamaların bungalovlarda yapıldığı beldede tema ‘rahatlık’. Alışılmış lüks anlayışı hiçbir yerde yok…
Zaten bölgenin tarihi de Beydağları’ndan akan çayla kentin buluştuğu yerde başlıyor. Kıyıya doğru tek ayağı kalmış köprüyü geçerken dikkatimizi popüler korsan Eudemus’un mezarı çekiyor. Kaptanın lahdi üzerinde hem yelkensiz kadırga kabartması var hem de deniz edebiyatına dönüşmüş bir yazıt: Son limana girdi demirledi çıkmamak üzere, Çünkü ne rüzgârdan ne de gün ışığından medet var artık. Işık taşıyan şafağı terk ettikten sonra Kaptan Eudemus, Oraya gömüldü gün misali kısa ömürlü gemisi, kırılmış bir dalga gibi. Antik şiirin çevirisi Prof. Dr. Sencer Şahin’den… Bazilikası, tiyatrosu, Bizans freskleri ve hamamları arasında açılıp kapanan devirleri hissederek yürüyoruz. Tarihi Likya Yolu’nun 7.5 kilometresine ev sahipliği yapan Olimpos, yaza dingin başlayan beldelerden… Haziranda pansiyon ve bungalovların dörtte üçü boş kalırken Kurban Bayramı’nda odalar tamamen dolmuş.
Antik kentten denize
Sit alanı olduğu için imara açılmayan beldede çadır, pansiyon, bungalov tipi konaklama yaygın. Gecelik kişi başı 350 ile 700 lira arasında fiyatlarla kalmak mümkün. Yemek için de ev yemekleri yapan salaş pansiyon restoranları tercih ediliyor. Kafe ve barlar, şık görünme telaşına kapılmadan eğlenen ve tatilin tadını çıkaran gençlerle dolu… Kaldığımız Korsan Kamp’tan kısa bir yürüyüşle önce antik kente, sonra da plaja çıkıyoruz. Aslında Likya’nın en büyük ikinci pazarına girmek demek bu ve giriş 90 lira. 10’luk kartlar daha hesaplı ancak Müze Kart varsa turnikeler size ücretsiz açılıyor. Olimpos Plajı’nı diğerlerinden ayıran, antik kente giriş zorunluluğu… Türkiye’de deniz yolculuğunun müze turnikesiyle başladığı nadir yerlerden biri burası… Bu durum tatilcilere ilginç geliyor tabii. Ancak Olimpos Çayı’nın ikiye ayırdığı tarihi limanın içinde bir-iki minik suyılanı görüp turkuvaz kıyıya çıktığınızda eşsiz bir Akdeniz güzellemesine hazır olun derim; çünkü buna değiyor.
DİKKAT! CARETTA’LAR…
* Olimpos’ta deniz biraz serin… Suyun hali Bozcaada’yı andırıyor. “Konyaaltı bunun yanında çay suyu” diyenleri duyuyoruz.
* Plaj alışkanlıklarını unutturan bir yer Olimpos… Denizkaplumbağalarının üreme alanı olduğu için plajda soyunma kabini, tuvalet gibi hizmet alanları yok, şezlong ve şemsiye de kiralanmıyor. Bu, sıkıntılı bir durum tabii… Ama söz konusu Caretta caretta’lar ise alışkanlıklara da kısa bir mola…
* Olimpos Plajı, Lara-Kundu hattı gibi kumluk da değil. Ancak köknar, sedir ve kızılçamların gölgesinde renkli Akdeniz çakılının önce turkuvaz, sonra lacivert suyla bütünleştiği serin bir denizde yüzmenin tarifi yok. Antik yamaçlarda ispinoz, kaya kırlangıcı, kanarya ve sakayla göz göze gelmek de cabası…
NASIL GİDİLİR?
Olimpos, Antalya merkezin 87 kilometre güneyinde. Kumluca’ya olan mesafesi 28 kilometre… “Önce Adrasan” diyenlerdenseniz iki belde arası sadece 14 kilometre. Antik tanrılara ev sahipliği yapan kenti iyi gezmenizi tavsiye ederim. Likya Birliği döneminde neden 3 oy hakkına sahip olduğunu kent duvarlarının zenginliği anlatacaktır size.
1 note
·
View note
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/bir-garip-korsan-yatagi-olimpos.html
Bir garip korsan yatağı: Olimpos
Olimpos Plajı’na önceleri kuzey ucundaki Çıralı’dan geçmiş, ancak 41 santigrat derece sıcaklık altındaki yürüyüş sonunda plajın o hippi havasına kendimi kaptıramamıştım. Ama Adrasan, Karaöz ve Gelidonya’yı gördükten sonra Olimpos’un antik Likya Yolu açısından ne ifade ettiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Seracılığın kutsal bölgesi Kumluca’ya bağlı bir belde Olimpos… 3 kilometrelik sahil şeridini Kemer Belediyesi’ne bağlı Çıralı’yla paylaşıyor. Antik Yunanların ‘ateşi hiç sönmeyen kent’ dediği beldede yerleşik hayat 2 bin 200 yıl geriye gidiyor. Helenistik dönemde ‘yüksek dağ’ denirmiş Olimpos için…
Denize giderken antik kentten geçiliyor
Bir lahit ve söyledikleri…
Antik Yunan, Roma ve Bizans kültürlerini bir potada eritebilen şehrin kaderiyse MÖ 78 yılında değişmiş. Halk yağmacı korsanlara başkaldırınca antik bölge aynı yıl tapınaklarıyla Roma’ya katılmış. Bundan dolayı kalıntıların içinde karşımıza yine Marcus Aurelius (MS 121-180) ismi çıkıyor. Batı Akdeniz’de Yörük kültürü kadar özgül ağırlığı var Roma imparatorlarının. Demokratik oluşumlu Likya kentlerinin taş duvarlarında Hadrianus’la (MS76-138) sık sık yer değiştiren isme dönüşüyor ‘bizim’ Marcus. Olimpos günümüzdeki haliyle ince bir turistik hattın antik yerleşkeyle kesişip genişlediği tabiat harikası… Yazır Köyü’ne bağlı antik kentte pansiyon, bungalov ve çadır kamplarını geçip kendinizi Olimpos Çayı’nın buz gibi dağ suyunda bulmanız an meselesi…
Konaklamaların bungalovlarda yapıldığı beldede tema ‘rahatlık’. Alışılmış lüks anlayışı hiçbir yerde yok…
Zaten bölgenin tarihi de Beydağları’ndan akan çayla kentin buluştuğu yerde başlıyor. Kıyıya doğru tek ayağı kalmış köprüyü geçerken dikkatimizi popüler korsan Eudemus’un mezarı çekiyor. Kaptanın lahdi üzerinde hem yelkensiz kadırga kabartması var hem de deniz edebiyatına dönüşmüş bir yazıt: Son limana girdi demirledi çıkmamak üzere, Çünkü ne rüzgârdan ne de gün ışığından medet var artık. Işık taşıyan şafağı terk ettikten sonra Kaptan Eudemus, Oraya gömüldü gün misali kısa ömürlü gemisi, kırılmış bir dalga gibi. Antik şiirin çevirisi Prof. Dr. Sencer Şahin’den… Bazilikası, tiyatrosu, Bizans freskleri ve hamamları arasında açılıp kapanan devirleri hissederek yürüyoruz. Tarihi Likya Yolu’nun 7.5 kilometresine ev sahipliği yapan Olimpos, yaza dingin başlayan beldelerden… Haziranda pansiyon ve bungalovların dörtte üçü boş kalırken Kurban Bayramı’nda odalar tamamen dolmuş.
Antik kentten denize
Sit alanı olduğu için imara açılmayan beldede çadır, pansiyon, bungalov tipi konaklama yaygın. Gecelik kişi başı 350 ile 700 lira arasında fiyatlarla kalmak mümkün. Yemek için de ev yemekleri yapan salaş pansiyon restoranları tercih ediliyor. Kafe ve barlar, şık görünme telaşına kapılmadan eğlenen ve tatilin tadını çıkaran gençlerle dolu… Kaldığımız Korsan Kamp’tan kısa bir yürüyüşle önce antik kente, sonra da plaja çıkıyoruz. Aslında Likya’nın en büyük ikinci pazarına girmek demek bu ve giriş 90 lira. 10’luk kartlar daha hesaplı ancak Müze Kart varsa turnikeler size ücretsiz açılıyor. Olimpos Plajı’nı diğerlerinden ayıran, antik kente giriş zorunluluğu… Türkiye’de deniz yolculuğunun müze turnikesiyle başladığı nadir yerlerden biri burası… Bu durum tatilcilere ilginç geliyor tabii. Ancak Olimpos Çayı’nın ikiye ayırdığı tarihi limanın içinde bir-iki minik suyılanı görüp turkuvaz kıyıya çıktığınızda eşsiz bir Akdeniz güzellemesine hazır olun derim; çünkü buna değiyor.
DİKKAT! CARETTA’LAR…
* Olimpos’ta deniz biraz serin… Suyun hali Bozcaada’yı andırıyor. “Konyaaltı bunun yanında çay suyu” diyenleri duyuyoruz.
* Plaj alışkanlıklarını unutturan bir yer Olimpos… Denizkaplumbağalarının üreme alanı olduğu için plajda soyunma kabini, tuvalet gibi hizmet alanları yok, şezlong ve şemsiye de kiralanmıyor. Bu, sıkıntılı bir durum tabii… Ama söz konusu Caretta caretta’lar ise alışkanlıklara da kısa bir mola…
* Olimpos Plajı, Lara-Kundu hattı gibi kumluk da değil. Ancak köknar, sedir ve kızılçamların gölgesinde renkli Akdeniz çakılının önce turkuvaz, sonra lacivert suyla bütünleştiği serin bir denizde yüzmenin tarifi yok. Antik yamaçlarda ispinoz, kaya kırlangıcı, kanarya ve sakayla göz göze gelmek de cabası…
NASIL GİDİLİR?
Olimpos, Antalya merkezin 87 kilometre güneyinde. Kumluca’ya olan mesafesi 28 kilometre… “Önce Adrasan” diyenlerdenseniz iki belde arası sadece 14 kilometre. Antik tanrılara ev sahipliği yapan kenti iyi gezmenizi tavsiye ederim. Likya Birliği döneminde neden 3 oy hakkına sahip olduğunu kent duvarlarının zenginliği anlatacaktır size.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/bir-garip-korsan-yatagi-olimpos.html
Bir garip korsan yatağı: Olimpos
Olimpos Plajı’na önceleri kuzey ucundaki Çıralı’dan geçmiş, ancak 41 santigrat derece sıcaklık altındaki yürüyüş sonunda plajın o hippi havasına kendimi kaptıramamıştım. Ama Adrasan, Karaöz ve Gelidonya’yı gördükten sonra Olimpos’un antik Likya Yolu açısından ne ifade ettiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Seracılığın kutsal bölgesi Kumluca’ya bağlı bir belde Olimpos… 3 kilometrelik sahil şeridini Kemer Belediyesi’ne bağlı Çıralı’yla paylaşıyor. Antik Yunanların ‘ateşi hiç sönmeyen kent’ dediği beldede yerleşik hayat 2 bin 200 yıl geriye gidiyor. Helenistik dönemde ‘yüksek dağ’ denirmiş Olimpos için…
Denize giderken antik kentten geçiliyor
Bir lahit ve söyledikleri…
Antik Yunan, Roma ve Bizans kültürlerini bir potada eritebilen şehrin kaderiyse MÖ 78 yılında değişmiş. Halk yağmacı korsanlara başkaldırınca antik bölge aynı yıl tapınaklarıyla Roma’ya katılmış. Bundan dolayı kalıntıların içinde karşımıza yine Marcus Aurelius (MS 121-180) ismi çıkıyor. Batı Akdeniz’de Yörük kültürü kadar özgül ağırlığı var Roma imparatorlarının. Demokratik oluşumlu Likya kentlerinin taş duvarlarında Hadrianus’la (MS76-138) sık sık yer değiştiren isme dönüşüyor ‘bizim’ Marcus. Olimpos günümüzdeki haliyle ince bir turistik hattın antik yerleşkeyle kesişip genişlediği tabiat harikası… Yazır Köyü’ne bağlı antik kentte pansiyon, bungalov ve çadır kamplarını geçip kendinizi Olimpos Çayı’nın buz gibi dağ suyunda bulmanız an meselesi…
Konaklamaların bungalovlarda yapıldığı beldede tema ‘rahatlık’. Alışılmış lüks anlayışı hiçbir yerde yok…
Zaten bölgenin tarihi de Beydağları’ndan akan çayla kentin buluştuğu yerde başlıyor. Kıyıya doğru tek ayağı kalmış köprüyü geçerken dikkatimizi popüler korsan Eudemus’un mezarı çekiyor. Kaptanın lahdi üzerinde hem yelkensiz kadırga kabartması var hem de deniz edebiyatına dönüşmüş bir yazıt: Son limana girdi demirledi çıkmamak üzere, Çünkü ne rüzgârdan ne de gün ışığından medet var artık. Işık taşıyan şafağı terk ettikten sonra Kaptan Eudemus, Oraya gömüldü gün misali kısa ömürlü gemisi, kırılmış bir dalga gibi. Antik şiirin çevirisi Prof. Dr. Sencer Şahin’den… Bazilikası, tiyatrosu, Bizans freskleri ve hamamları arasında açılıp kapanan devirleri hissederek yürüyoruz. Tarihi Likya Yolu’nun 7.5 kilometresine ev sahipliği yapan Olimpos, yaza dingin başlayan beldelerden… Haziranda pansiyon ve bungalovların dörtte üçü boş kalırken Kurban Bayramı’nda odalar tamamen dolmuş.
Antik kentten denize
Sit alanı olduğu için imara açılmayan beldede çadır, pansiyon, bungalov tipi konaklama yaygın. Gecelik kişi başı 350 ile 700 lira arasında fiyatlarla kalmak mümkün. Yemek için de ev yemekleri yapan salaş pansiyon restoranları tercih ediliyor. Kafe ve barlar, şık görünme telaşına kapılmadan eğlenen ve tatilin tadını çıkaran gençlerle dolu… Kaldığımız Korsan Kamp’tan kısa bir yürüyüşle önce antik kente, sonra da plaja çıkıyoruz. Aslında Likya’nın en büyük ikinci pazarına girmek demek bu ve giriş 90 lira. 10’luk kartlar daha hesaplı ancak Müze Kart varsa turnikeler size ücretsiz açılıyor. Olimpos Plajı’nı diğerlerinden ayıran, antik kente giriş zorunluluğu… Türkiye’de deniz yolculuğunun müze turnikesiyle başladığı nadir yerlerden biri burası… Bu durum tatilcilere ilginç geliyor tabii. Ancak Olimpos Çayı’nın ikiye ayırdığı tarihi limanın içinde bir-iki minik suyılanı görüp turkuvaz kıyıya çıktığınızda eşsiz bir Akdeniz güzellemesine hazır olun derim; çünkü buna değiyor.
DİKKAT! CARETTA’LAR…
* Olimpos’ta deniz biraz serin… Suyun hali Bozcaada’yı andırıyor. “Konyaaltı bunun yanında çay suyu” diyenleri duyuyoruz.
* Plaj alışkanlıklarını unutturan bir yer Olimpos… Denizkaplumbağalarının üreme alanı olduğu için plajda soyunma kabini, tuvalet gibi hizmet alanları yok, şezlong ve şemsiye de kiralanmıyor. Bu, sıkıntılı bir durum tabii… Ama söz konusu Caretta caretta’lar ise alışkanlıklara da kısa bir mola…
* Olimpos Plajı, Lara-Kundu hattı gibi kumluk da değil. Ancak köknar, sedir ve kızılçamların gölgesinde renkli Akdeniz çakılının önce turkuvaz, sonra lacivert suyla bütünleştiği serin bir denizde yüzmenin tarifi yok. Antik yamaçlarda ispinoz, kaya kırlangıcı, kanarya ve sakayla göz göze gelmek de cabası…
NASIL GİDİLİR?
Olimpos, Antalya merkezin 87 kilometre güneyinde. Kumluca’ya olan mesafesi 28 kilometre… “Önce Adrasan” diyenlerdenseniz iki belde arası sadece 14 kilometre. Antik tanrılara ev sahipliği yapan kenti iyi gezmenizi tavsiye ederim. Likya Birliği döneminde neden 3 oy hakkına sahip olduğunu kent duvarlarının zenginliği anlatacaktır size.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/bir-garip-korsan-yatagi-olimpos.html
Bir garip korsan yatağı: Olimpos
Olimpos Plajı’na önceleri kuzey ucundaki Çıralı’dan geçmiş, ancak 41 santigrat derece sıcaklık altındaki yürüyüş sonunda plajın o hippi havasına kendimi kaptıramamıştım. Ama Adrasan, Karaöz ve Gelidonya’yı gördükten sonra Olimpos’un antik Likya Yolu açısından ne ifade ettiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Seracılığın kutsal bölgesi Kumluca’ya bağlı bir belde Olimpos… 3 kilometrelik sahil şeridini Kemer Belediyesi’ne bağlı Çıralı’yla paylaşıyor. Antik Yunanların ‘ateşi hiç sönmeyen kent’ dediği beldede yerleşik hayat 2 bin 200 yıl geriye gidiyor. Helenistik dönemde ‘yüksek dağ’ denirmiş Olimpos için…
Denize giderken antik kentten geçiliyor
Bir lahit ve söyledikleri…
Antik Yunan, Roma ve Bizans kültürlerini bir potada eritebilen şehrin kaderiyse MÖ 78 yılında değişmiş. Halk yağmacı korsanlara başkaldırınca antik bölge aynı yıl tapınaklarıyla Roma’ya katılmış. Bundan dolayı kalıntıların içinde karşımıza yine Marcus Aurelius (MS 121-180) ismi çıkıyor. Batı Akdeniz’de Yörük kültürü kadar özgül ağırlığı var Roma imparatorlarının. Demokratik oluşumlu Likya kentlerinin taş duvarlarında Hadrianus’la (MS76-138) sık sık yer değiştiren isme dönüşüyor ‘bizim’ Marcus. Olimpos günümüzdeki haliyle ince bir turistik hattın antik yerleşkeyle kesişip genişlediği tabiat harikası… Yazır Köyü’ne bağlı antik kentte pansiyon, bungalov ve çadır kamplarını geçip kendinizi Olimpos Çayı’nın buz gibi dağ suyunda bulmanız an meselesi…
Konaklamaların bungalovlarda yapıldığı beldede tema ‘rahatlık’. Alışılmış lüks anlayışı hiçbir yerde yok…
Zaten bölgenin tarihi de Beydağları’ndan akan çayla kentin buluştuğu yerde başlıyor. Kıyıya doğru tek ayağı kalmış köprüyü geçerken dikkatimizi popüler korsan Eudemus’un mezarı çekiyor. Kaptanın lahdi üzerinde hem yelkensiz kadırga kabartması var hem de deniz edebiyatına dönüşmüş bir yazıt: Son limana girdi demirledi çıkmamak üzere, Çünkü ne rüzgârdan ne de gün ışığından medet var artık. Işık taşıyan şafağı terk ettikten sonra Kaptan Eudemus, Oraya gömüldü gün misali kısa ömürlü gemisi, kırılmış bir dalga gibi. Antik şiirin çevirisi Prof. Dr. Sencer Şahin’den… Bazilikası, tiyatrosu, Bizans freskleri ve hamamları arasında açılıp kapanan devirleri hissederek yürüyoruz. Tarihi Likya Yolu’nun 7.5 kilometresine ev sahipliği yapan Olimpos, yaza dingin başlayan beldelerden… Haziranda pansiyon ve bungalovların dörtte üçü boş kalırken Kurban Bayramı’nda odalar tamamen dolmuş.
Antik kentten denize
Sit alanı olduğu için imara açılmayan beldede çadır, pansiyon, bungalov tipi konaklama yaygın. Gecelik kişi başı 350 ile 700 lira arasında fiyatlarla kalmak mümkün. Yemek için de ev yemekleri yapan salaş pansiyon restoranları tercih ediliyor. Kafe ve barlar, şık görünme telaşına kapılmadan eğlenen ve tatilin tadını çıkaran gençlerle dolu… Kaldığımız Korsan Kamp’tan kısa bir yürüyüşle önce antik kente, sonra da plaja çıkıyoruz. Aslında Likya’nın en büyük ikinci pazarına girmek demek bu ve giriş 90 lira. 10’luk kartlar daha hesaplı ancak Müze Kart varsa turnikeler size ücretsiz açılıyor. Olimpos Plajı’nı diğerlerinden ayıran, antik kente giriş zorunluluğu… Türkiye’de deniz yolculuğunun müze turnikesiyle başladığı nadir yerlerden biri burası… Bu durum tatilcilere ilginç geliyor tabii. Ancak Olimpos Çayı’nın ikiye ayırdığı tarihi limanın içinde bir-iki minik suyılanı görüp turkuvaz kıyıya çıktığınızda eşsiz bir Akdeniz güzellemesine hazır olun derim; çünkü buna değiyor.
DİKKAT! CARETTA’LAR…
* Olimpos’ta deniz biraz serin… Suyun hali Bozcaada’yı andırıyor. “Konyaaltı bunun yanında çay suyu” diyenleri duyuyoruz.
* Plaj alışkanlıklarını unutturan bir yer Olimpos… Denizkaplumbağalarının üreme alanı olduğu için plajda soyunma kabini, tuvalet gibi hizmet alanları yok, şezlong ve şemsiye de kiralanmıyor. Bu, sıkıntılı bir durum tabii… Ama söz konusu Caretta caretta’lar ise alışkanlıklara da kısa bir mola…
* Olimpos Plajı, Lara-Kundu hattı gibi kumluk da değil. Ancak köknar, sedir ve kızılçamların gölgesinde renkli Akdeniz çakılının önce turkuvaz, sonra lacivert suyla bütünleştiği serin bir denizde yüzmenin tarifi yok. Antik yamaçlarda ispinoz, kaya kırlangıcı, kanarya ve sakayla göz göze gelmek de cabası…
NASIL GİDİLİR?
Olimpos, Antalya merkezin 87 kilometre güneyinde. Kumluca’ya olan mesafesi 28 kilometre… “Önce Adrasan” diyenlerdenseniz iki belde arası sadece 14 kilometre. Antik tanrılara ev sahipliği yapan kenti iyi gezmenizi tavsiye ederim. Likya Birliği döneminde neden 3 oy hakkına sahip olduğunu kent duvarlarının zenginliği anlatacaktır size.
0 notes
Quote
insanlar düşüncesizliklerini gizlemek için kendilerine bir kader heykeli yaptılar; çünkü kader pek nadir olarak düşünce ile savaşır.
walter kranz - antik felsefe
#walter kranz#antik felsefe#antik yunan#antik yunan felsefesi#antik yunan kültürü#felsefe#felsefe blog#felsefi fragmanlar#herakleitos#platon#sokrates#sokratik felsefe#aristo#aristoteles#friedrich nietzsche#kitap#kitap kurdu#kitap blog#martin heidegger#karl marks#psikanaliz#Jacques Lacan#Sigmund Freud#edebiyat#ulus bakar#blogger#jean baudrillard#friedrich engels#stoic felsefe
34 notes
·
View notes