Tumgik
#altmışlar
karsiyakablog · 2 years
Photo
Tumblr media
🇹🇷 Kordon'un güzelim tarihi binalarının en hızlı biçimde yıkılmaya başlandığı yıllar. / 1960'lı yıllar. ------------------------------------ @karsiyakablog ------------------------------------ ✔︎ 𝐅𝐨𝐥𝐥𝐨𝐰 @karsiyakablog ☞︎︎︎ Lɪɴᴋ ᴏғ karsiyaka.blog ɪɴ ʙɪᴏ シ ︎ ------------------------------------ ☁︎ 𝑓𝑜𝑙𝑙𝑜𝑤 𝑡ℎ𝑒 𝑐𝑜𝑚𝑚𝑢𝑛𝑖𝑡𝑦: #eskikarsiyaka #eskiizmir ------------------------------------ ♧︎︎︎ Tᴀɢs : #izmir #eskiizmir #Turquiehistoire #Σμύρνη #Κορδελιό #eskiizmirfotoğrafları #Σμύρνης #Ελευθέριο #gündoğdumeydanı #alsancakiskele #eskikordon #eskialsancak #altmışlar #Turquie #punta #oldpic #LhistoiredIzmir #historicalphotographs #oldphoto #Turkey #1960s #histoiredelaTurquie #kordon #alsancak (Alsancak Vapur İskelesi) https://www.instagram.com/p/CnW9L-LI7ak/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
otomobilkolik · 1 year
Text
Opel Müzesi’nde yepyeni sanal turlar başladı
Opel’in 120 yılı aşkın otomobil üretim tecrübesi ve 160 yılı aşan otomotiv geçmişi ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek isteyenler, Opel Klasik Müzesi’ni ziyaret edebiliyorlar. Opel Müzesi sanal turlarına “Konseptler ve Tasarımlar”, “Altın Altmışlar” ve “Touring Otomobiller” olmak üzere 3 yeni tema daha ekledi. Böylelikle, 1899’dan 2000’lere kadar uzanan köklü geçmişiyle marka, müzesinde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
turkiyehaberi · 1 year
Link
Opel Müzesi sanal turlarına “Konseptler ve Tasarımlar”, “Altın Altmışlar” ve “Touring Otomobiller” olmak üzere 3 yeni tema daha ekl...
0 notes
Text
DİLİN GÜCÜ
Tumblr media
Ulus ya da Millet; çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluğa denir. Milletin var olabilmesi için öncelikle dil birliğinin var olması gerekir… Dil çok önemli bir unsurdur. Dil birliği olmadan olmaz… İnsanlar boşuna dil öğrenmiyorlar… Başka ülkelere gidebilmek, o ülkelerde yaşayabilmek, o ülkelerin dilini öğrenmekle mümkün… Köyümüze, şehrimize gelen bir yabancı ile konuşmak neredeyse imkânsız. Dil bilmeyince olmuyor… Dilin, millet ya da ulus olmadaki önemi üzerine değil de dilin toplumdaki kullanımı üzerinde durmak; dilin, medeniyetle ilişkisini irdelemek istiyorum. Dili, toplum olarak nasıl kullanıyoruz? Bir zamanlar köylülerin konuşmasını çok yadırgar hatta köylüleri aşağılamak için, “köylü gibi konuşma!” denirdi. İnsanlar, İstanbul Türkçesi ile konuşmak için çok çaba sarf ederdi. Okullarda, İstanbul Türkçesini öğretmek en büyük hedefti. Dil, medeniyet göstergesiydi. Ne kadar İstanbul Türkçesi, o kadar medeniyetti... Elliler, altmışlar, yetmişler, seksenler hatta doksanlarda dil üzerine ciddi bir ilerleme sağlandı. Dil, ülkenin aynasıdır! Kullanılan dil ne ise ülke o dur. Köy kökenli birisi olarak, şunu itiraf etmeliyim: Kurduğumuz her cümlede mutlaka bir küfür geçer; küfür, cümle içerisinde nokta, virgül, ünlem, soru işareti… Kısaca tüm noktalama işaretlerinin görevi görürdü. En çok da çocuklar küfür ederdi. Büyükler kızdıklarında… Kadınlar, kavgalarda… Küfür, köylülere hastı da denilebilir… Şimdilerde tüm ülkede küfür, konuşma dili olmuş maalesef… Türkçe yerlerde… En tepeden en alta konuşulan dil aynı… Köylü, şehirli farkı ortadan kalkmış… İstanbul Türkçesi, İstanbul’da bile konuşulmaz olmuş… Televizyon ekranlarında, sosyal medya mecralarında küfürsüz konuşma yok… İnsanlar konuşmaya küfürle başlıyor… Nezaket cümleleri rafa kalkmış durumda… Kimse kimseyi dinlemiyor… Saygı, sevgi yok… Dil hızla bozuluyor… Kullanılan kelime sayısı çok az… Üç beş kelime ile iletişim sağlanıyor… Özellikle sosyal medyada dil simgeler haline gelmiş… İşaret ve semboller dil olmuş… Yıllardır Arapça, Farsça, Osmanlıca, İngilizce, Fransızca, Almanca dillerinin dilimizi istila ettiğinden şikâyet ederken, dilde sadeleşme ya da Öz Türkçe kavgası verirken şimdi çok başka bir dertle karşı karşıyayız. Dilin bozulması! Kadını, erkeği; okumuşu, okumamışı, işçisi memuru, öğretmeni, ülkenin siyasileri dili çok kötü kullanıyorlar… Dil; ne kadar küfür, argo ve yerel kelimelerden arınırsa o toplum o kadar medenileşir… Bir ülkenin gelişmişliği, ülkedeki konuşulan dilidir… Dilin gücü, medeniyetin gücüdür!   Read the full article
0 notes
birdenizsalman · 3 years
Photo
Tumblr media
#repost @cigdemtuncofficial @repost.user #repost @cigdemtuncofficial @repost.user DİKKAT DİKKAT Bu bir Karadeniz fırtınasıdır💖 Trabzonlu canlar,Trabzonsporlular, Karadenizli tüm dostlar,Allah'ın izniyle geliyoruz..Tüm halkımız davetlidir.. REZERVASYON İÇİN 153 'ü arayınız 25 Şubat akşamı kimseye söz vermeyin,Şoför Nebahattt geliyorrr @trabzonbeltr @alisuat.ocalan @sureyagokhanentertainment @cigdemtunctiyatrosu #şoförnebahat #karadeniz #turne #trabzon #oyun #yeşilçam #nostalji #altmışlar #türktiyatrosu #türkfilmi #filmtadında https://www.instagram.com/p/CaADLRDMcPF/?utm_medium=tumblr
0 notes
mustafasalihbozok · 4 years
Text
HAYAT ALTMIŞLARDA BAŞLAR ! /
Bu cümleyi Fransız bir yazar söylemiş. ;
"İlk bakışta buna inanmamıştım. Kendi kendime hadi oradan demiştim böyle bir şey olabilir mi? Mümkün değil bu bir palavra, moral motivasyon için söylenen yazılan bir cümle.
Bu cümle hep aklımı kurcalıyordu, taa ki sıra bana geldi; yaş oldu altmış!
Eğer hayatın özgürlük olduğunu veya özgürlüğün hayat olduğunu kabul edecek olursak, evet hayat ve gerçek anlamda özgürlük altmışında başlar.
"kendine inanmama, güvenmeme" zincirinden kopma; hep iyilik meleği görünme isteğinden uzaklaşma ve "kendine şefkat ve ilgi gösterme" yaşıdır altmışlar.
Kendi karakterini kabul etme ve onu değiştirme çabasından vazgeçme yaşıdır altmışlar.
Özgürlük içinde olduğunu hissetme, kendini eleştirmeme, serzenişte bulunmama ve sukünetle kendini kabullenme yaşıdır altmışlar.
Hep orada burada kendi hatalarını anlatmanın sona erdiği; hatta yaptığın hatalarla gurur duyma yaşıdır altmışlar.
Çalışma mecburiyetindan kurtulduğun; ya da hobi için, zevk için calistigin dönemdir altmışlar.
Aşırı yemek yemekten kurtulmaktır; yesen de sağlıklı olmak ve yaşamak icin kadardır altmışlar.
Karşı cinse olan ilgin dengesini bulmuş, canını ruhunu besleyecek kadardır altmışlar.
Bu özgürlükler sana ayrı bir boyut katar, zevk katar, ruh katar.
Elbetteki altmışından önce ölenler bunu yaşayamazlar.
Aynaya baktığında gençlik tebessümlerini alnındaki kırışıklıklardan görebilirsin.
İstediğin kadar uyanık kalma ve istediğin saatte uyumaktır altmışlar.
Sevdiğin dostlarınla birlikte olma özgürlüğü, televizyonda istediğin programı seyretme istediğin kadar gençlik şarkılarını söyleme yaşıdır altmışlar.
Uzaklara yakınlara seyahat etme, sahilde yürüyerek martıları izleme, dalgaların sesine kulak verirken gençlik aşklarını hatırlamaktır altmışlar.
Bunları kimse senden alamaz zira sen yeni bir hayata başladın.
Evet sen altmışına vardığında bu özgürlüğü kazandın. Artık özgürsün sen; iş ve pozisyon peşinde koşuşturmayacaksın.
Aynalardan kurtuldun. Saçın başın artık seni fazla bağlamayacak, hatta kendini daha güzel ve daha karizmatik bulacaksın.
Sen tanrının lütfu demeyi öğrendin artık. Saçla tarakla işin kalmamıştır.
Fön makinesinin enerji kaybından başka bir şey
olmadığını anladığın artık.
Hayatın temelinin, mal varlığı değil sevgi olduğunu anladın artık. Hayat sevmektir; kıskanmak ve hırs değildir; bunu anladın artık.
Güzellik sadeliktir; gösteriş değil!
Topladıklarının pek işime yaramadığını hatta onları başkalarıyla paylaşma ve hatta bağışlamanın sana canlılık ve neşe kattığını anladın.
Sen, tüm benliğini acımasız hayat cenderesine çeken o canavardan kurtuldun artık.
Artık hayata başlamanın zamanı geldi.
Sevgini başkalarından esirgememenin; sevgini başkalarına sunmanın zevkini öğrendin artık. Seviyorsan gerçek budur; saflık ve dürüstlüktür hayatın anlamı.
Sen hayatın kısa olduğunu ve fırsatların sınırlı olduğunu anladın artık.
" Alıntı
Tumblr media
6
15 notes · View notes
gulindede · 4 years
Link
İlk bölümde son yıllarda Almanya’da devam ettirdiği tiyatro hayatını ve Avrupa’daki tiyatro hayatının Türkiye’ye yansımasını konuştuk. İkinci bölümde ise cinsiyet kimliklerinin tiyatrodaki yeri, LGBTİQ+ ve kadın oyunlarını masaya yatırmıştık. İkinci bölümde ise yine ‘toplumsal cinsiyet eşitliği ve kültürel çeşitlilik’ başlığında Türkiye’deki tiyatro sanatını konuştuk.
Seninle ilk programımızda Almanya’daki işlerin ve yurtdışında tiyatro yapmak üzerine konuştuk. Oradaki ya da oralara bakış açısını, Türkiye’den oralara gitmeyi... Şimdi de senin de uzmanlığın olan ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ni tiyatro özelinde konuşacağız. Sen anlat istersen biraz bu konudaki çalışmalarını.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kültürel çeşitlilik üzerine çalışıyorum. Her türlü kurum ve kuruluşla çalışıyorum genelde. Bu kurumsal bir şirket de olabiliyor, bir sivil toplum örgütü de olabiliyor. Çünkü şu anda her kurumun ilgi gösterdiği bir alan Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kültürel çeşitlilik. Bu alanda eğitim veriyorum, içerik geliştiriyorum, politika oluşturulmasına destek oluyorum.
Bu zamana kadar yazdığın 12 tane metin var. Ve bu metinlere baktığımızda hepsinde, farklıcinsiyet kimliklerini ya da ötekileştirilenleri görüyoruz. Metinlerinde öncelikle nelere dikkat ettiğinden, neleri odağına almayı tercih ettiğinden bahsederek konuya girelim mi?
Kendim de sokakta olmayı çok seven biriyim, oyun yazarı olarak da insan olarak da... Ve kendi izlediğim işlerde de sokaktan farklı sesleri duymayı, sahnede görmeyi çok seviyorum açıkçası. O yüzden kendim bir oyun yazarken çok spesifik bir sıkıntıdan yola çıkıyorum.  Beni sıkan, beni rahatsız eden, beni düşündüren bir konudan çıkıyorum ve bu konu içerisinde olabildiğince fazla ses sahneye davet etmeye çalışıyorum. Yapmaya çalıştığım şey bu. Birazcık da var olan, genel o klişeye oturmuş basmakalıp inançları sarsmaya çalışıyorum açıkçası. Bu bazen trans bir kadın oluyor, bazen askere gitmeyi çok da istemeyen ama zorla askere gönderilmiş genç bir delikanlı olabiliyor. Bazen de çalışma arkadaşının bir iş cinayetinde öldüğünü gören ve bunu saklamak zorunda kalan biri olabiliyor. Dolayısıyla yapmaya çalıştığım şey sadece benim değil, zannediyorum birçok insanı yoran, sıkıntıya sokan fikirler ve yaşadığımız şeylerle ilgili sahnede onları yeniden canlandırmak ve üzerine beraber düşünmeye davet etmek. Ama toplumsal cinsiyet ve kültürel çeşitlilik benim oyunlarımda muhakkak gözettiğim bir başlık oluyor. Kadınların sahnede olması, kadın karakterlerin oyunun gidişatına etki eden karakterler olması. LGBTİQ+ bireylerin sahnede olması ve yine aynı şekilde sahnede birer kahraman, hikâyesi olan bireyler olarak sahnede var olmaları dikkat ettiğim konular oluyor.
Oyunlarında mutlaka ‘Umut’ isminde karakterler olması da kendi iç çatışmanın yansıması mı umuda dair?
Şöyle aslında, sahnelenen 12 oyunum var, her birinin başrolünde Umut var. Umut bugüne kadar 14 yaşında biri de oldu, uzaylı da oldu, eşcinsel bir kadın da oldu, trans bir kadın da oldu, işçi de oldu, patron da oldu. Erkek oldu, kadın oldu, LGBTİQ+ oldu. Umut ismini çok seviyorum. Çünkü cinsiyet kimliği atfedebildiğimiz bir isim değil. O yüzden kullanmayı tercih ediyorum her şeyden önce. Diğer taraftan da aksiyon içerisinde, sahne üzerinde Umut’un hareket ettiğini görüyoruz. Kararlar alıyor, hata yapıyor, vazgeçiyor. Bu benim umutla ilgili fikrimi de gösteren bir şey. Kendi adıma. Çünkü umut statik bir şey değil. Bir hareket, bir eylem biçimi. Kaybetmek de var, kazanmak da var, yenilmek de... Filmlerin sonuna koydukları ‘the end’ bizim için çok kötü oldu bence. Onu gördüğümüz noktada bittiğini zannediyoruz filmin ama benim için her zaman o ‘the end’den sonra ne olduğu sorusu var. Biraz böyle bir şey benim için Umut ismi. Bugün kaybedebiliriz ama yarın ne olacağını bilmiyoruz. Dolayısıyla Umut hikâyesine devam ediyor. En azından benim oyunlarım içerisinde cinsiyeti, cinsiyet kimliği, cinsel yönelimi değişiyor ama hikâyeyi devam ettirmeye çalışıyor.
Daha genel ve çıkmaz bir soruya geleyim. Türkiye tiyatrosundaki yansımalarını da konuşabilir miyiz? Oyun izleyen, bu başlıklarda geçmişe yönelik araştırmalar yapan birisin ama oyun izlerken nasıl hissediyorsun, neler dikkatini çekiyor? Sen onları da sayılarla açıklarsın diye düşünüyorum.
Bir yandan sayılarla bakmak lazım, bir de içerikte bakmak lazım. Sayılarla baktığımızda çok parlak şeyler görmüyoruz.
Twitter’da yakın zamanda devlet tiyatrolarında kadın yazarlarla ilgili bir soru sormuştun.
“Devlet Tiyatroları kurulduğu günden bu yana kaç kadın yazarın oyunu sahnelenmiştir” diye bir soru sormuştum. Kendim baktım ona. Sayı altmışlar civarındaydı. Ama burada önemli olan, erkekler bu sayının yaklaşık on katı kadardı. Hatta orada başka bir yönetmen arkadaş da ‘Yönetmenlere de bakar mısın?’ diye sordu. Yönetmenlere baktığımızda zannediyorum daha umutsuz bir tabloyla karışılacağız. Dolayısıyla bu açılardan baktığımızda son yıllarda bir artış olduğundan bahsedebiliriz. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kültürel Çeşitlilik bu anlamda ‘force’ ediyor her yeri. Çok güçlü bir kadın hareketi var Türkiye’de. Osmanlı’dan başlayan, bugüne kadar uzanan, istikrarlı, arzulu, talepleri çok net olan bir kadın hareketi var. Bu kadın hareketinin getirdiği bir sorgulama durumu da oluşmaya başladı. Aksiyona geçiren bir sorgulama durumu var. Bu açılardan baktığımızda birtakım projeler geliştirildiğini, artırıldığını biliyoruz. Devlet Tiyatrosu’nda kadın yazar sayısının artması da son on yılda birden oluyor. Arada bir dönem var, 1975 ile 2010 arası çok ciddi bir azalma var. Bu açıdan baktığımızda üzücü. Ama alternatif sahne, bağımsız tiyatro dediğimiz mekânlara baktığımızda başka bir tablo ile karşılaşıyoruz. İstatistik veremem ama şunu biliyoruz ki alternatif sahneler de hem sahnede oynanan oyunlar bakımından hem de sahne yönetimi bakımından kadınların daha çok yer aldığını görüyoruz. Daha çoktan kastım erkeklere göre daha çok değil, ödenekli tiyatrolara nazaran daha görünür oldukları. Ve bunu bir sürekliliği oldu. Bu çok önemli. Bağımsız sahneler için bir moda değil bu. Varlığı gereği böyle, oluşu böyle. O yüzden bağımsız ve alternatif işler üretiliyor. Çünkü farklı seslere çok açık. Kendisini açık tutuyor. Şu ana kadar kapatmamış durumda. O yüzden alternatif ve bakımsızlarda kültürel çeşitlilik anlamında da bir çeşitlilikten bahsedebiliriz. Ermeni oyuncuları, Ermeni yazarları, performans sanatçıları, bir arada oldukları grupları, LGBTİ’lerin var olduğu grupları, sahnede LGBTİ’lerin başrol olduğu hikâyeleri görme şansımız uzun zamandır var ve böyle de gidiyor. Dolayısıyla orada çok umut verici bir süreç görüyorum. Ancak istatiksel olarak bağımsız ve alternatiflerde veri bulmak çok zor.  Keşke olsa da verilerle konuşabilsem. Bunlar benim şahsi deneyimlerim üzerinden söylediğim şeyler ve eksik olma ihtimalleri çok yüksek.
Sadece İstanbul’da 300-400 arasında oyun sahneleniyor bir sezonda. Merkezde, ana arterlerde sahnelenen işlerin yanında çeperlerde oyun sahneleyen çok sayıda irili ufaklı tiyatro var. Takibini yapmak da çok zor olsa gerek. Peki, ana arterlerdeki görece daha görünür olan işlerin toplumsal cinsiyet eşitliği ve kültürel çeşitliliği içselleştirdiğini varsayarsak diğer işlere yansıması oluyor mu?
Proje bazlı oluyor. Doğalında olmuyor. Alternatif ve bağımsızlarda doğalında bir süreç gelişmiş durumda. Bir oyun diğerini etkiliyor gibi bir durum var. Ve pozitif anlamda etkiliyor şu ana kadar. Alternatif sahnede oyun yazan, yöneten kadınlar dediğimiz zaman hemen Ceren Ercan, Yeşim Özsoy, Berfin Zenderlioğlu, Firuze Engin, Elif Temuçin ... Tak tak tak sayabiliyoruz.  Çünkü o kadar çok orada ve üretiyorlar ve doğalında böyle ki. Bir mekân yönetimi dediğimiz zaman, sahnede oyuncu olarak da Gülhan Kadim hemen insanların aklına geliyor. Çünkü hep orada. Ya da Özlem Daltaban mekân yönetimi konusunda hem deneyimli hem de en çok bilinen isimlerden biri. Çok rahat sayabiliyoruz birçok ismi tiyatro seyircisi olduğumuz zaman. Ama devlet ve şehir tiyatrosunda böyle isimleri listelememiz ne kadar mümkün sorusu bir soru işareti. Bunun sebebi de büyük ihtimalle hem görünür olmamak hem de yapılan iş sayısının fazla olmaması gibi bir durum var. Bu bir süreç, süreç olarak bakmak lazım, ısrarcı olmak lazım. Hem bizim ısrarcı olmamız lazım hem de sorgulamaya devam etmek lazım. Sadece bunu sorguluyor olmak bile elini taşın altına koymak aslında. Bu sezon Devlet Tiyatroları’nda oynayan oyunların ne kadarının yönetmeni, yazarı, sahne amiri kadın? Dekora geldiğimizde kadınları görüyoruz ama. Bunlar ne kadar toplumsal cinsiyete göre bölümlenmiş diye sorgulamak, toplumsal cinsiyet eşitliğini ihmal etmiş, bunun hayatımız için önemli olduğunu düşünen her birimizin, seyirci, eleştirmen, yazar, yönetmen, oyuncu kim olursa olsun sormakla mükellef olduğunu düşünüyorum ben. En azından buradan başlayabiliriz; Kadınlara nerede?
Saydığın ya da sayamadığımız isimlere baktığımızda hepsi değil belki ama kendi sahnesini kuranları düşündüğümüzde kadınların çoğunlukla tek başına hareket ettiğini görüyoruz. O da ilginç bir durum sanki.
Bunun da tabii ki toplumsal cinsiyet eşitliği ile çok alakası var. Benim çalışmalardan birinde yaptırdığım bir çalışma var. Grubu ikiye bölüyorum aynı hikâyeyi kahramanı erkek ve kadın olarak ayırıyorum. Grup geri geldiğinde onlara soruyorum; bu kişi çalışmak ister misiniz? Sonuçları görmen lazım. Aynı hikâyeyi okuyorlar. Ve eğer okudukları hikâyede erkekse, katılımcıların yaklaşık yüzde 90-95 arası evet ben bu kişi için çalışırım derken, kadın hikayesinde bu oran yüzde 45-50’lere iniyor. Toplumsal cinsiyet bakışıyla o kadar alakalı bir şey ki bu. Kadın yönetmen olduğunda, mekân yönetimi kadında olduğunda maalesef önyargılar herkesi etkiliyor. Bunu da istatistikten bağımsız düşünemeyiz. Bu sadece benim gözlemim, benim kanaatim. Ama toplumsal cinsiyet kanaatlerle ölçülebilecek bir şey değil.
Matematiği olan bir şey.
Aynen öyle. Burada gerçek olan şey şu ki, yalnız bile olsa kadınlar gerçi yavaş yavaş Yeşim Özsoy’un proaktif davranışı ile tiyatroda sanat üreticisi olan kadınların bir araya geldiği, sohbet ettiğimiz bir toplantı yapıldı. Birkaç kere daha yapılacak. Bu bir araya gelişler birbirimizi de anlamak adına çok yararlı oluyor. Israrcı olmak, yapmaya devam etmek, yan yana gelmek önemli gibi geliyor bana. Ama burada şunu da söylemek gerekiyor. Birtakım listeler yapılıyor. Ben bu listeler aman niye yapılıyor demiyorum, yapılsın. Ama liste yaparken şuna dikkat etmekte fayda var. Eğer toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat ediyorsak, beyan ediyorsak şunlara dikkat etmek lazım, bu listelerde kadınlara ne kadar yer veriyoruz. Kadın yönettiği için bir oyunu o listeye sokmak değil dediğim. Ama listeyi on kişilik yapmayın da on iki kişilik yapıp iki tane kadın orada olsun. Neden on, neden yedi, neden üç. Beşe çıkartın. Muhakkak biliyoruz ki Türkiye tiyatrolarında özellikle bağımsız ve alternatiflerde oynayan yazarı veya yönetmeni kadın olan çok iyi oyunlar var. Toplumsal cinsiyet eşitliği birilerini dışarı atmak değil. Hep birilerini daha içeri sokmak ve aslında hep genişlemek üzerine, çeşitlenmek üzerine... Perspektif gerektiriyor. Özellikle listeler yapan dergiler, gazeteler bir de bu perspektiften baksın. “Bu listede kim yok? Kimleri dışarıda bıraktım ben” sorusunu sorup, yine altını çiziyorum, bir oyun illa kadın yönetti diye içeri girsin diye değil, ama atladığım bir şey var mı diye bakmak önemli olduğunu düşünüyorum. Biraz önce birtakım isimler saydık.  Çok üretken isimler. Listelere bir de bu gözle bakalım. Bu isimler ya da unuttuğumuz diğer isimler neredeler? Unuttuğum arkadaşlarım kusuruma bakmasınlar burada mesele isim meselesi değil.
Hazırladığım listeye bakma ihtiyacı hissettim şu an.
Senin listeni bilerek söylemedim biliyorsun. Ama işte buradan başlayacak. Benim burada söylemeye çalıştığım, ‘Bunu niye yapmadınız ’demek değil.
Normalimiz haline getirmek?
Aynen öyle. Bu perspektifi hayatın olağan akışına kattığımız zaman biz de normalleştirmeye başlayacağız her şeyi. Atölyeleri de bunun üzerine kuruyorum.  İsmini unuttuğum birisi varsa, n’olur bunları temel isimler anlamında söylemiyorum. Muhakkak çok fazla isim var. Ama demek istediğim farzı misal bunlar.  Bir de bugüne kadar yaptığınız listeler yanlış vs. değil, bu listeleri nasıl çeşitlendiririz. Her anlamda. Performans nerede? Tiyatro performansı da içeriyor. Bir sürü yeni işler çıkıyor art arda.
Normal yaşantı içerisinde bu konuya dair denk geldiğim konuşmalarda insanlar daha çok, bunları düşünerek yaşamanın zorluğu üzerinden direndiklerini belirtiyorlar. Ama bizim doğuştan itibaren, aileden gelen normlarımızda bu eksik. Bu yüzden daha fazla hassasiyet göstermeliyiz ama diğer taraftan baktığımda yurtdışında yetişmiş insanlar bunun içine doğuyor ve normali haline getiriyorlar. Bizim birkaç nesil sonrasında normalimize dönecek bu konular belki de. Bu nedenle daha fazla hassasiyet göstermek üzerine düşünmek gerekiyor. Nereye bağlayacağım? Senin normaline dönüşmüş olduğunu düşünerek soruyorum. Sahnede oyun izlerken bu bağlamda baktığımda zorlanıyorum ister istemez. Sen nasıl izliyorsun oyunları? Çok şaşırdığım şeylere denk geliyorum çoğu zaman.
Bu çok normal. Biraz önce senin söylediğin temelden geliyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği sonradan öğrenilen bir şey. Bizde okuldan gelen, hane içerisinde bu şekilde yetiştirildiğimiz ve bilerek büyüdüğümüz bir şey değil. Dolayısıyla sahnede bunu yapan arkadaşlarımız da bilerek yapmıyor.  Hayatın olağan akışında birtakım fotoğraflar çıkıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir fotoğraf çektiriyor mesele, ben de ‘kadınlar nerede, kız çocuklar nerede? diye tenkit ediyorum. Eminim, bir araya gelelim ama kadınlar aramızda olmasın demiyorlardır. Sadece buna dikkat etmiyorlar. Bu fotoğrafta bir arıza var, bu fotoğraf hatalı, bu fotoğrafta sadece biz olamayız. Fakat ayrıcalık ona sahip olan için görünmez olur. Erkeklerden bunu beklememiz o kadar zor ki. Çünkü sadece erkek oldukları için sahip oldukları ayrıcalıklar nedeniyle bunu fark etmeleri çok zor. O yüzden sürekli ‘kadınlar nerede?’ sorusunu sormak gerekiyor. Sordukça sordukça değişecek diye düşünüyor ve umuyorum.
Son olarak şunu sormak istiyorum. LGBTİQ+ bireylerin ya da benzer konuların oyunlarda karikatürize edilmesi hala söz konusu. Bir gün değişecek mi sence?
Değişecek tabi ki, şöyle değişecek. Karşı gerçekçilik yapıyor ya Şahika Hoca, bir karşı duruş da var.  Seyhan Arman’ın oynadığı Küründen Kabare ya da benim yazdığım Sumru Yavrucuk’un oynadığı Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi var. Baktığınızda bu çıkışlar da geliyor. Eylül var bir de henüz izlememiş olsam da. Bir taraftan senin sözünü ettiğin durumlar devam ederken diğer taraftan sessizlik yok, karşı bir duruş var. Ancak yazmaya devam ettiğimizde ve bu konuda ısrarcı olduğumuzda normalleşme ihtimali var. Biraz önce söylediğim gibi, varlığını sürdürebilir, onun ortadan kalması gibi bir şey. Umarım bir gün kendi kendine biter ama onun bitebilmesi için her söz sahibinin, sahneye bir şekilde ifadesini yansıtabilmemiz gerekiyor. İki çeşitlilik de yok. Komik ve mağdur ya da güçlü ve mücadeleci de değil. Hayatlar böyle geçmiyor. Bir sürü LGBTİQ birey var ki çok fazla yaşam şekilleri var. Ama bu yaşam şekillerini nasıl sahneye taşıyacağız daha fazla yazar, yönetmen ve oyuncu olacak. Hikâyeler artacak, hikâyeler artmadığı sürece başka şansımız yok.
Son yıllarda da sayısı artıyor dediğin gibi.
Artıyor ama birbirini tekrar ediyorsa da sıkıntı var. İster komedi unsuru olarak tekrar etsin _ki o zaten oldukça problemli_ ister bir mücadele, kahramanlaştırma hikâyesi olarak devam etsin. Kendisini tekrar edenler, devam etsinler tabii ki, sahnede ne kadar çeşitlilik olursa o kadar iyi. Ama farklı farklı hikâyelerin, farklı kontekstlerde LGBTİQ+ hikâyelerin varoluşunun sahnede daha çok yer alması ancak normalleştirecek. Sadece LGBTİQ bireyler de değil ki, kadınlar da bugün sahnede hala birtakım klişeler üzerinden tasvir ediliyor. Kadın çeşitliği ne kadar oynanan rollerde. Ona baktığımızda ne görüyoruz? Erkek çeşitliliği ne kadar? Yine erkeklerin hikâyesi daha çok anlatıldığı için biraz daha fazla olabilir. Kahraman erkekler, zavallı erkekler... Tamam, orada çeşitliliği artırabiliriz ama tek bir erkeklik hali mi var? Oradaki erkeklikler, kadınlıklar, LGBTİ’likler... O –ler eki üzerine biraz antrenman yapmak lazım. Ben de bir oyun yazarı olarak yapmalıyım tabii ki.
Yaklaşık iki sene önce de bu konularda konuşmuştuk seninle. İki sene öncekinden daha umutlu bir konuşmaydı. İki sene sonra belki adım adım biraz daha normalleştiğimiz bir yere gelecektir.
Biz bunu normalleştirmesek, biraz büyük bir laf olacak ama kimse kusura bakmasın ya biz bunu yapacağız ya da teknoloji yaptı yapacağını. Teknolojinin karşısında cinsiyetin adı yok. Biyolojik cinsiyet ne? Bir an evvel hızlı bir şekilde toplumsal cinsiyet eşitliği meselesini ikili sistemden çıkartıp zihnimizi var olan olasılıkları görmeye açmak sonra da kültürel çeşitlilik meselesini halletmemiz gerek. Tek bir kimlik değilim ki ben, tek bir kadın değilim, tek başına beyaz yakalı değilim o kadar çok kimliğimiz var ki...
Belki bir sonrakinde kültürel çeşitliği konuşuruz. İki haftadır konuğum olduğun için çok teşekkür ederim.
1 note · View note
nurcikyus · 6 years
Video
Neden vintage diye sorulduğunda ben. 🌞 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . #zekimüren #sanatgüneşi #retro #osessizsiniz #trt #tbt #eskişarkılar #müzikşehri #müzik #türksanatmüziği #yeşilçam #vintage #funny #komik #komikvideo #pinup #pinupstyle #70s #yetmişler #60s #altmışlar #eski #hairsryle #blonde #makeup #vintagemakeup #followme #instagood #instamusic #instacovers
0 notes
fenrees · 4 years
Text
Rüzgar Türleri Nedir, Kaç Çeşit Rüzgar Türü Var?
Bazen yolda yürürken hafif bir meltem esintisi hissedersiniz, bazen ise şiddetli rüzgarlar. Bunların hepsinin birer adı var. Halkların büyük bölümü bu konuda bilgi sahibi olmamasına rağmen özellikle de bilim adamları bu rüzgar türleri konusunda bilgi sahibi. Rüzgarlar konusunda özellikle iklim bilimciler yakından ilgilenirken, milyarlarca insanın bu konudan etkilendiği biliniyor.
Rüzgar Çeşitleri
Toprak yüzeyinin üzerinde esen rüzgar beş ana tipte sınıflandırılmaktadır:
Gezegen rüzgarları
Alizeler – Ticaret Rüzgarları
Batı Rüzgarları
Periyodik rüzgarlar
Muson rüzgarları
Kara esintisi
Deniz meltemi
Dağ ve vadi esintisi
Yerel rüzgarlar
Gezegen Rüzgarları
Gezegen rüzgarları, alt atmosfer boyunca dağılmış rüzgarlardan oluşur. Bu rüzgarlar özellikle kuzey-doğu ve güney-doğu yönlerinde veya yüksek basınçlı polar bölgelerden düşük basınçlı bölgelere kadar olan enlem içerisinde dolaşır ve özellikle tüm dünyada yaşanmaktadır. Bazı bölgelerde etkileri çok daha fazla hissedilirken, bazı bölgelerde ise etkileri çok az hissedilmektedir. Örneğin bazı durumlarda gezegen çok rüzgarlı olabilir, ancak bazı ülkeler bu rüzgarlardan daha az etkilenir. Bazı durumlarda ise gezegensel rüzgarlar tüm Dünya’da aynı zamanda etkili olabilir.
Ticaret rüzgarları
Bu rüzgarlar özellikle tropik rüzgarlar olarak bilinmektedir. Coriolis etkisi ve Ferrel yasası nedeniyle Kuzey yarımkürede sağdan ve Güney yarımkürede ise soldan esinti halinde yaşanır. Özellikle bu rüzgarlar zaman zaman bazı bölgelerde şiddetli sorunlara sebep olabilir. Bu rüzgarların daha çok farklı bir bölgeden diğer bölgeye ulaşmasının kısa sürdüğü bilinmektedir.
Batı Rüzgarları
Yükseklerden alçaklara doğru hareket eden “Kükreyen Kırklar”, “Öfkeli Elliler”, “Çığlık Atan Altmışlar” olarak adlandırılan bu rüzgarlar özellikle Batı merkezlidir. Batı bölgelerinde sık sık yaşanması ile bilinir. Özellikle Nevada çöllerinde sık yaşandığı bilinen esintiler bu gruba dahil edilmektedir.
Periyodik Rüzgarlar
Bu rüzgarlar ise mevsimsel değişimlerle beraber yaşanır ve mevsimlere göre değişmektedir.
Muson rüzgarları : Bir yanda Hint Okyanusu, Umman Denizi ve Bengal Körfezi ve diğer yanda Himalaya duvarı sonucunda ortaya çıkan sıcaklık farkı bu rüzgarların oluşmasında son derece etkili olarak bilinmektedir.
Kara meltemleri:  Bunlar ise karadan denize doğru hareket eden rüzgarlardır, sıcak ve kuru değildir.
Deniz meltemleri:  Biraz nem içeren bu rüzgarlar denizden karaya doğru hareket etmektedir.
Dağ ve vadi esintisi: Vadiden esen rüzgarlara verilen addır.
Yerel rüzgarlar
Deniz ve kara arasında yaşanan hava değişimi farkları sonucunda ortaya çıkmaktadır. Loo, Hindistan’ın kuzey kesiminde esen yerel rüzgarlar buna örnek olarak gösterilebilir.
Rüzgarlar İyi Midir?
Rüzgarlar çoğu zaman insanlar ve Dünya için zararlı değildir. Ancak rüzgarın zararları ve yararları konusunda da bilim adamlarının özellikle bazı soru işaretleri bulunmaktadır. Dünya’daki hava dengesinin ve sıcaklık dengesinin sağlanması adına rüzgarların olmaması durumunda bölgesel sıcaklıkların son derece fazla artabileceği veya azalabileceği belirtiliyor. Bu durumu engellemek için özellikle kendiliğinden oluşan doğal rüzgarların önemli olduğu biliniyor.
Ancak bunun yanında insanlar için bazı durumlarda kasırgalar ile beraber gelen şiddetli rüzgarlar çok büyük yıkımlara sebep olabilmektedir. Bu kadar şiddetli rüzgarlar hayvan, doğa ve insan yaşamının yanısıra cansız nesnelerin bile zarar görmesine, ekonomik olarak trilyonlarca dolar değerinde kayıplar yaşanmasına sebep olabiliyor.
Tüm bunları engellemek için henüz hava dengesini ve rüzgarları kontrol edebilecek bir teknolojiye sahip olmayan insanlık, özellikle bundan yüzyıllar sonra hava sıcaklıklarını kontrol edebilecek teknolojilere sahip olursa rüzgarların bu kadar şiddetli esmesinin önüne geçebilir. Bir anda şiddetli esen ve zarar veren rüzgarların engellenmesi durumunda Dünya’da hava sıcaklıklarının herhangi bir değişime uğraması beklenmiyor.
Rüzgarların Doğaya Zararı
Aslında rüzgarlar doğa için faydalı olduğu kadar zararlı olabilmektedir. Özellikle şiddetli rüzgarlar ağaçlara zarar verebilir, onların dallarını kırabilir ve hatta yerinden bile sökebilir. Ancak birkaç ağaç zarar gördü diye tüm dünyada hava dengesini bozmak gerçek ve doğru bir karar olmazdı. Bununla beraber özellikle doğaya zararları konusunda rüzgarların sık sık yaşandığı belli bölgelerde daha dayanıklı ağaçlar dikilmesi, daha fazla sirkülasyon ve engeller oluşturulması öneriliyor.
Ancak bazı bölgelerde yüksek rüzgar hızı dolayısı ile özellikle hava sıcaklıklarının değişimine bağlı her bitki ve ağaç yetişemediğinden dolayı, bilim adamları rüzgarların doğaya olan zararlarının aynı zamanda hava sıcaklığını dengede tuttuğu için faydalı olduğuna değinmekteler. Eğer ki rüzgarlar olmasaydı sıcaklıkların bir anda bölgesel olarak artabileceği, hava sirkülasyonun iyi sağlanamayacak olduğu, bunun sonucunda ise bitkilerin aşırı sıcak veya soğuk havaya bağlı olarak ölebileceği belirtiliyor. Bugün bir şiddetli fırtına durumunda %1 zarar gören doğa, rüzgarlar olmasa belki %50 oranında zarar görebilirdi.
The post Rüzgar Türleri Nedir, Kaç Çeşit Rüzgar Türü Var? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/ruzgar-turleri-nedir-kac-cesit-ruzgar-turu-var/
0 notes
sizekitap · 6 years
Text
Yerleşkede Bir Alfa
Yerleşkede Bir Alfa Melda Köser Lethe Kitap
insan insana şeyler öğretti kadın kadına şeker gibi erimeyi öğretti toplum ahlakı ve beşeri bilimleri öğretti topluma adamlar adamlığı öğretti adamlara altmışlar saykodeliği yetmişler deliliği seksenler diskoyu doksanlar popu ikibinler iki tıkla kapıya gelen erotika ve pornoyu öğretti. uzaya çıkarken, böreğimizi eksik etmedik. ayran ve hayrat ile cenneti garantiledik cadıları yaktık yamyamlığı kötüledik. devletler davaları öğretti davalar askerleri askerler silahları öğretti insan insana, insanı vurmayı öğretti. ağrılar, ağrı kesicileri öğretti insana ağrı kesiciler süper narkotiği narkotik yeni bir dans olarak partileri öğretti. rejimler zayıflatmayı, politikliği, apolitikliği öğretti. insan kibirinden ölen bir dorian grey gibi ön kamerayı, botoksu, ameliyatsız burun estetiğini öğretti çağdaşlarına. medeniyet süper bir şey oldu. her sofrada hakkında atıldı tutuldu medeni hayvanlar, daha az medeni hayvanları öldürme hakkını yine medeniyette buldu. fakat ben gülmüyorum demek oldukça politik bir açıklama sayıldı aforoz çekirdek ailede başlayıp, iş ortamında son buldu. insan insana yangın yerine körükle gitmeyi öğretti kundaklamayı cehennemi ve küresel ısınmayı öğretti herkes birkaç yüzyılın tamamından payına düşeni aldı ve sessizce evlerine dağıldı.
Yazarı Sizekitap’da Ara Yazarı Twitter’da Ara Kitabı Twitter’da Ara Yazarı Facebook’ta Ara Kitabı Facebook’ta Ara
devamı burada => https://sizekitap.com/siir/yerleskede-bir-alfa/
0 notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Daha Ne Olsun Kitabı pdf indir pdf indir
Daha Ne Olsun Kurt Vonnegut üniversite mezunu değildi.
II. Dünya Savaşı sırasında Cornell Üniversitesi’nden ayrılıp savaşa gitti. Bulge Çarpışması’nda 106. Piyade Bölüğü’nde görev yaparken Almanlara esir düştü ve Dresden’deki savaş esirleri kampına yollandı.
Dresden bombardımanından, yeraltındaki Mezbaha No. 5 adlı et deposuna hapsedildiği için sağ kurtuldu.
Kurt Vonnegut, düzene seçenek arayan altmışlar gençliğinin yeraltı kahramanlarından biriydi.
Romanı Mezbaha No.5’in yayınlanışının getirdiği dünya çapında övgüden sonra, Amerika’nın en gözde mezuniyet töreni konuşmacılarının arasına girdi.
Gençlere bir gecede başarı vaat eden formüller ya da tozpembe beylik laflar sunmazdı.
Aksine, mezunların karşısına her seferinde yepyeni, taptaze fikirlerle, öykülerle çıkar, akıl kışkırtacak yeni kaynaklar sunardı.
April Yayıncılık büyük yazara saygıyla sunar: Kurt Vonnegut’ın mezuniyet konuşmaları ilk kez Türkçede!
Daha ne olsun?
Daha Ne Olsun Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
karsiyakablog · 2 years
Photo
Tumblr media
📍 60'lı yıllar, Karşıyaka İskele... 💚♥️ #altmışlar #1960s #karsiyaka #iskele #karşıyaka #karşıyakaiskele #izmir #vapur #smyrne #cordelio #ferry (Karşıyaka Vapur Iskelesi) https://www.instagram.com/p/Ck_7j3AII2A/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
eniyiyerler-blog · 7 years
Text
Greenwich Village Gezilecek Yerler
New York City o kadar büyük ki, hayat boyu gezseniz bile bitiremeyebilirsiniz. Ancak şehirde en iyi restoranları, yeşil alanları, gece hayatını, mimariyi, alışverişi ve müziği tatmak istiyorsanız gideceğiniz adres, altmışlar karşı kültürünün merkezi olan Greenwich Village. Bu yazımızda Greenwich Village Gezilecek Yerler ve yapabileceğiniz aktiviteleri sunuyoruz. Kalacak yer olarak, bir zamanlar asi gençleri ağırlamış bir düşkünler evi olan küçük ama nezih Marlton Hotel’i tavsiye ederiz. Burası, şehrin tartışmasız kalbi olan Washington Square Park’ın hemen yanında. Fifth Avenue bitimindeki takın altından geçip yürüyüş yapan ünlüleri, piyano çalanları, sokak sanatçılarını, kendi başlarına ot çekip şiir okuyan gençleri ve hatta Manhattan’nın Hangmans’s Elm adındaki en yaşlı ağacını görebilirsiniz. Greenwich Village mimari ile ilgilenenlerin kaçırmaması gereken bir yer. 9. ve 10. Caddeler boyunca ve Fifth ile Sixth Avenue boyunca uzanan 19. Yüzyıl evlerini özellikle görmelisiniz. Film yıldızlarından endüstrinin önde gelen isimlerine ve Hollanda soyadı taşıyan eski ailelere kadar geçmişe ait her şey burada. Eskinin el değmemiş sessiz ve huzurlu yerlerinden Washington Mews and MacDougal Alley’i de görmenizi tavsiye ederiz.
http://www.eniyiyerler.com/mekanlar/greenwich-village-gezilecek-yerler/
0 notes
Video
youtube
Bol reverb kullanılan gitarlar, arkaplan ile yakın seviyede vokaller, basit melodili sololar, zayıf ama istekli geri vokaller. Keşfedilmesi ve dinlenilmesi gereken bir grup...
Allah-Las
3 notes · View notes
sidiklipolyanna · 10 years
Link
Vintage style clothes
0 notes
karsiyakablog · 2 years
Video
youtube
4-K Teşkilatı (Kafa, Kalp, Kol, Kuvvet), 1959 🎥
📌 4-K, 1950’li yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Ziraat İşleri Genel Müdürlüğü tarafından organize edilen ve Çiftçi Çocukları Yetiştirme Şube Müdürlüğü tarafından yürütülen okul dışında eğitim öğretim sisteminin uygulandığı parasız bir teşkilattı.
📌 4-K Teşkilatı’nın amacı, 10-18 yaşları arasındaki kız ve erkek çocuklarına eğitim ve öğretim vermek suretiyle ziraat ve ev işlerinde yeni ve daha iyi metotların öğrenilmesine, aile gelirinin artmasına, toplum içinde lider duruma gelmeye, istikbale daha iyi hazırlanmış bir vatandaş olmaya, köy hayatının daha fazla sevilmesine yardım etmekti.
📌 4-K’nın kendine ait bir sembolü vardı. Bu sembol iyi şansı ifade eden dört yapraklı yoncaydı. 4-K’nın parolası, “İyiyi daha iyi yapmak ve her gün en az bir kişiye yardım etmek” şeklinde belirlenmiştir. 4-K’nın açılımı Kafa (düşünmek, muhakeme etmek, planlamak), Kalp (asalet, doğruluk, mertlik,şefkat, sadakat), Kol (faydalı, maharetli olmak ve yardım etmek) ve Kuvvet (hastalıklara karşı koymak, hayattan ve çalışmaktan zevk almak).
------------------------------------
@karsiyakablog ------------------------------------ ✔︎ 𝐅𝐨𝐥𝐥𝐨𝐰 @karsiyakablog☞︎︎︎ Lɪɴᴋ ᴏғ karsiyaka.blog ɪɴ ʙɪᴏ シ ︎ ------------------------------------ ☁︎ 𝑓𝑜𝑙𝑙𝑜𝑤 𝑡ℎ𝑒 𝑐𝑜𝑚𝑚𝑢𝑛𝑖𝑡𝑦: #eskiizmirvideoları #eskiizmir ------------------------------------ ♧︎︎︎ Tᴀɢs : #4k #Ziraat #eğitim #elliler #eskiizmir #1950s #izmir #1960s #oldvideos #shortvideo #altmışlar #demokratparti #4KTeşkilatı #dörtyapraklıyonca #eğitimöğretim#h istoricalvideos #history #eskiizmirvideoları #eskivideolar #videooftheday #Σμύρνη #Τουρκία #Κορδελιό
0 notes