#TKP-ML
Explore tagged Tumblr posts
Text
– Speaking of freedom, a topic that all women’s organizations especially highlighted in the last period. What would you like to say about this?
–It’s true, in fact freedom is at the top of the demands of all oppressed class. The patriarchal system is imposed on women from home to workplaces, and when they don’t accept the slavery, they will be “punished” with death. Notice that the women on the streets say, “We want to live.” Previously while the demands for how they wanted to live were highlighted, now they say, “We want a world, where we are not killed!”. The attacks on women are at the highest level. Freedom is the need of all oppressed segments in the imperialist-capitalist system. Freedom is the most fundamental problem of all women in the male-dominated system and its our first demand. Our fight and resistance are already for freedom and for liberation.
We must firstly explain that the women who are punished by all kinds of patriarchal methods are not victims, but the subjects that will destroy this system. In every material of bourgeois media, women shown as a violent “poor”. Without action, thoughts; women are seen as a victimized object that is cursed, beaten, abused and murdered. In fact, the message is clear; You will be thankful all the time, if you cross the line you will be punished with any method listed above!
We have lots of duties at this point. What will be our response to this violence, it’s a must that to go to an organization which will work beyond just seeking rights within the legal boundaries. We are not denying or underestimating this sort of works, but we will not be able to achieve true freedom by staying within these boundaries. We cannot break this violence without using revolutionary violence.
KBDH established with the claim of being a united-military-political organization of women that will organize the violence of women which will target all patriarchal institutions. Its currently true that we are not where we wanted to be and expected from us. However, there are objective conditions to take the women on streets to the illegal struggle which will spread the women’s struggle to the next level. Until now, we have carried out actions targeting the institutions of the patriarchal system, we want to increase these actions.
Women were left defenceless, unarmed, unorganized, with definitions such as “naive”, “peaceful”, “far from fighting” and “beauties”. We don’t accept these beauties, because what is trying to be imposed by them is deepening the slavery. Our only demand is freedom. First, we must create the awareness of freedom. Freedom, comes from organizing. Our call is: “Let’s organize, let’s get armed, lets create the united women’s struggle and be liberated”.
– Finally, what would you like to say…
– We believe we have the power, anger and sacrifice in order to do what we have mentioned, as long as we realize our power. Because while we are being taken to the cremation, we are the witches that who walks towards it with smile, and we dare to put our heads under the guillotine in order to be equal. We are the ones holding the positions on the front in defending the Rojava Revolution. We are the fighters/martyred in the mountains. We are the ones on hunger strikes to break the isolation in prisons. We are the ones who doesn’t leave the streets during the most violent attacks of fascism. Because we are women, we will become more beautiful as we resist and become free as we dare.
26 notes
·
View notes
Text
Project2025 #CorpMedia #Oligarchs #MegaBanks vs #Union #Occupy #NoDAPL #BLM #SDF #DACA #MeToo #Humanity #FeelTheBern
JinJiyanAzadi #BijiRojava Establishment of the first military force of the Armenian component [UPDATES]
Hasaka – The Armenian component announced on Wednesday, April 24, 2019, the establishment of the first military force of the Armenian in Tal Tamar. The brigade was named after the martyr “Nubar Ozanyan” , it is a part of the Syrian Democratic Forces and stands side by side with the components of the region…
RELATED UPDATE: 1st Armenian military force in SDF's ranks announced
RELATED UPDATE: In Ain Issa…Armenian fighter confronts Ottoman descendants
RELATED UPDATE: 'The Rojava Revolution is also the revolution of the Armenians'
RELATED UPDATE: Street in Qamishlo named after Armenian revolutionary Nubar Ozanyan
RELATED UPDATE: Memorial for Armenian TIKKO commander Nubar Ozanyan in Qamishlo
RELATED UPDATE: First Armenian woman conference kicks off in Hasaka city
RELATED UPDATE: Armenian Women’s Union condemn brutal murder of female soldier
RELATED UPDATE: Threat of invasion against Rojava and the current situation in North-East Syria – VI
FURTHER READING:
15 notes
·
View notes
Text
İşkence Ders Notlarım
✍🏻 Osman Akyol
https://www.gundemarsivi.com/iskence-ders-notlarim/
Tarih 28 Eylül 1996… Yer Van Otogarı… Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü’nü bitirdim eve, İstanbul’a dönüyorum. Polislerin yaptığı rutin bagaj aramasında çantamdan, Osmanbey’de bir işportacıdan aldığım, “Devrimci Marşlar ve Ağıtlar” isimli kitap çıktı. Yolcuların şaşkın bakışları altında hemen oracıkta gözaltına alındım. Oysa güne ne güzel başlamıştım…
Bütünleme sınavlarını verip dört gün önce okuduğum bölümden mezun olmuştum. Van’daki dostlarla vedalaşalım falan derken kurdeleye sarılı diplomayı (geçici mezuniyet belgesini) daha henüz açmamıştım, şöyle karşısında efkârlı bir sigara yakıp, daha doğrusu bu sevinci beni evde bekleyen İstanbul’daki karımla birlikte yaşayacaktım…
Dile kolay, dört yıl bu diploma için Van’ın karını, soğuğunu ayazını çekmiş, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin tozlu yollarını arşınlamıştım. Zeve kampüsündeki Melikşah Öğrenci Yurdu’nun dili olsa da konuşsa! Vize ve finaller öncesi kaç geceyi uykusuz geçirmiş kaç kez çalışma masasında sabahladıktan sonra yorgunluktan sızıp kaç sınavı kaçırmıştım. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü dedin mi, duracaksın… Oradan öyle artis pozlarında elini kolunu sallayarak mezun olamazsın. En sıkı öğretim üyesi kadrosu orda: Prof. Dr. İsmail Tok, Prof. Dr. Abdurrahim Yılmaz, Prof. Dr. Bülent Karakaş, Yrd. Doç. Dr. Yılmaz Altun (nam-ı diğer mübarek!), Yrd. Doç. Dr. Necdet Batır, Yrd. Doç. Dr. Muammer Yıldız (sonradan İstanbul Milli Eğitim Müdürü oldu)…
Diplomayı elime aldığımda yaşadığım sevinci hiç unutamam; onca zahmete değmişti doğrusu, vücudumun ödül olarak salgıladığı mutluluk hormonu endorfinin de etkisiyle sarhoş gibiydim. Elbette bir o kadar da tedbirsiz…
Gözümün önünden yaşadıklarım bir film şeridi gibi akıp gidiyordu ta ki bir telsiz anonsu hayallerimi bölen kadar…
Beni gözaltına alan resmi giysili polis, “…anlaşıldı, tamam” la uzun telsiz konuşmasını tamamladı. Anlaşılan işimiz artık “tamam”dı!
Evet, yaşadıklarım bir hayal değildi ve beni gözaltına alan polisler, belli ki, her daim “dinlemede” malum bir “merkez”le konuşmuşlar ve o “malum” merkezin yolladığı adamlar da gelmek üzereydi. Çok geçmeden de sivil plakalı bir otoyla, beyazdı yanlış hatırlamıyorsam, Terörle Mücadele Şubesi’nden beklenen sarkık bıy��klı “amcalar” geldiler. Beni aldıkları gibi, o zamanlar milli tuvalet edebiyatına da sıkça konu olan, malum “merkez”e doğru direksiyonu kırdılar. Sorgu hemen oracıkta sivil otonun içinde başladı. Polisler, önce alaycı bir tonda hal hatır sorup ardından benden yirmi tane arkadaşımın ismini vermemi istediler. Ben başlarda salağa yatmak istedim, oda arkadaşlarımın isimlerini falan verdim: Orhan Altun, Levent yardımcı, Timur Aslan, Şehabettin Fırat (Şeyh Sait’in torunu), Tuncay Aydemir… “Yemediler”… Israrla başka başka isimler istiyorlardı benden, kendilerince de “malum” olan…
Tamam, üniversitelerde Kadıköy’de 1 Mayıs 1996’da yaşanan olaylarla doruğa çıkan bir kıpırdanış vardı. Elbette sol, 1980 Askeri Darbesi’yle yok olmamış, şekil değiştirerek 90’larda yeniden üniversite gençliğinin vicdanında yerini almıştı. 1992’de üniversiteye adım attığımda, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde sol çevreler daha yeni yeni kıpırdanıyordu. Kimse ne yapacağını, nerden başlayacağını bilmiyordu. Çünkü Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılı olan 1981’de kurulan üniversiteye, kendi geleneğini unutmayarak, “yüzüncü yıl” adını veren askeri cunta, solcu öğrencilerin 80 öncesi oluşan sol gelenekle bağını koparmıştı.
Türk öğrenciler arasında daha çok DHKP/C ve TKP/ML adlı sol örgütlerin isimleri geçiyordu. Tabi ki, hiçbirimizin bu örgütlerle militan düzeyinde bir organik bağı yoktu ve belli bir örgüt disiplini içinde de hareket etmiyorduk. Nurculuk, Süleymancılık benzeri kimi İslami cemaatlerde olduğu gibi, daha çok bir “dergi çevresi” yapılanması söz konusuydu.
Örneğin biz yurdun C Blok 48 numaralı odasında kalıyorduk ve bizimle aynı odada kalan Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi sempatizanı “parti/cepheli” Bülent Köse adındaki Sivaslı bir arkadaşımız, Kurtuluş dergisi alıyor, o okuduktan sonra elden ele biz de okuyorduk. Yine B Blok’tan Erol Seven adında Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist sempatizanı bir arkadaş, Özgür Gelecek dergisi alıyor, o okuduktan sonra ondan da başkaları alıp okuyordu. Ve böylece lümpen proletarya zincirine her gün zayıf birer halka olarak biz de ekleniyorduk.
O güne kadar yaptığımız eylemler de; zaman zaman, hatta kimi zaman ülkücülerle beraber, yemekhane boykotu yapmak; yazılama yapmak; 20 Mart 1996’da Nevruz kutlamalarına katılıp halay çekmek; 24 Mart 1996’da “faşist” tabir ettiğimiz ülkücülerin bir kız arkadaşımıza laf atması sonucu çıkan gerginliğin ardından Melikşah Yurt Müdürlüğü’nde; “Faşizme Karşı Omuz Omuza!”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği!”, “Burası Faşizme Mezar Olacak!” sloganları atarak yürümekten ibaretti.
Arada bir yurttaki odalarda toplanıp Grup Yorum türküleri dinliyor; pis yedili, poker eşliğinde sohbetler ediyor, “komiteler” kurmaktan falan söz ediyorduk. Fakat bizim sözünü ettiğimiz bu komiteler örgüt terminolojisindeki “halk komiteleri” falan değildi elbette.
Kürt solu diye adlandırdığımız öğrenciler, dağınık haldeki Türk soluna nazaran daha disiplinli ve daha derli toplu bir yapı içindeydiler. PKK’ya sempatiyle bakıyorlar, bir örnek Özgür Gündem gazetesi ve Özgür Ülke dergileri okuyorlar, Med TV izliyorlardı.
Konuşmalarından ve coşkularından anlaşıldığı kadarıyla PKK’ya sempatiyle baktığını söyleyen bu gençlerin çoğu da, sempatizanı oldukları Kürdistan İşçi Partisi’nin, “işçi” yönüne değil de, daha çok “etnik” yönüne sempati duyuyor gibiydiler. Kritik günlerde okul askerler tarafından tanklarla kuşatılıyor ve bu haliyle bir yarı açık cezaevini andırıyordu.
Üniversitenin genel atmosferi böyleydi. Ülke atmosferi de bundan farklı değildi: PKK’nın yükselişine paralel olarak güvenlik güçleri de sertleşmiş işkence vakaları, gözaltında kayıplar, yargısız infazlar türünden antidemokratik uygulamalar artık sıradan olaylar haline gelmişti. Her yerden pis kokular yükseliyor, ülkede “kirli” savaş olanca hızıyla sürüyordu. Savaş baronları istediği ve ölenler de yoksul çocukları olduğu sürece, daha uzun yıllar süreceği gibi…
Emniyet Müdürlüğü binasının arkasına geldiğimizde polisler, birden sertleştiler. Kapıda gözümü göz bağıyla bağlayıp ite kaka içeri sokarken bir taraftan da ana-avrat küfür etmeye başladılar. Bir süre böyle gözüm kapalı sürüklendim. Bir yere gelince durdurup gözbağımı hafifçe araladılar ve bir masada sonu “haklarım okundu” şeklinde biten bir kâğıt imzalattılar. Ardından beni çırılçıplak soyup işkence etmeye başladılar.
İşkenceye başlarken de, “Osman, dağda etek tıraşına vakit bulamadın galiba?” diye “sözde” espri yapmaktan geri durmadılar… Vücudumun her yerine nerden geldiğini bilmediğim yumruklar tekmeler iniyor; sorular peş peşe geliyordu… “Gözaltına alınırken gören oldu mu?”, “Kürt müsün?”, “Hangi örgüttensin?”, “Devrimci ne demek?”, “Lideriniz kim?”, “Komite kurdunuz mu?”, “Kırsala adam yolluyor musunuz?”, “Fen Edebiyat Fakültesine bombayı kim koydu?”… Ben, “Abi, valla bilmiyorum!” gibisinden insani tepkiler verdikçe, daha sert vuruyorlar ve arada elektrik vermekle de tehdit ediyorlardı. Arada bir göz bağımı hafifçe aralayıp kalın bir klasörden bazı arkadaşların resimlerini gösteriyorlar, “Lideriniz bu mu?” diye soruyorlardı. Anlaşılan hepimizi fişlemişlerdi.
Bana reva görülen “insanlık ay��bı”, dört saat boyunca sürdü. En sonunda çözüldüm, bildiklerimi anlattım…
Hani şimdilerde 1999 polis sorgusunda Adnan Oktar için, çok rahat tavırlar sergiliyordu sorgusunda, diyorlar ya kazın ayağı öyle değil işte. Geri zekâlı gibi her şeyi açık açık anlattığın o masa başına oturmadan önce seni bir güzel hazırlıyorlar işte benim örneğimde olduğu gibi.
Gerçi bildiklerim polisin işine yarayacak türden teknik bilgiler değildi. O arada polisler arasında “kitap yasak değilmiş” şeklinde bir diyalog geçtiğini duydum. Sonunda bana bir ifade tutanağı imzalattılar ve serbest bıraktılar.
Bırakırken de, “Kusura bakma, seni biraz hırpaladık ama ne yapalım elimizde yalan makinesi yok ki” şeklinde yaptıkları işkenceyi kendilerince “mazur” gösteren sözde özürden sonra bir dizi öğütte bulunmayı da ihmal etmediler. Yani ortada bozulmamı gerektirecek bir durum yoktu. Bu olağan bir uygulamaydı, memur ağabeyler her şeyi “vatan-millet-sakarya” için yapmışlardı ve benim de, üstelik Adanalı bir Türk olarak, bu duruma anlayış göstermem gerekiyordu. Belki de amirleri böyle emretmişti ve nihayetinde onlar da birer emir kuluydular. Üstelik ülkenin içinden geçtiği böyle kritik bir dönemde “Hiçbir devlet görevlisi, kendisine emredilen etik dışı bir görevi yerine getirmek zorunda değildir” kuralı da henüz geçerli değildi. Kitabıma ve bazı notlarıma el konduktan sonra çantamı elime tutuşturup ardıma bakmadan emniyetten uzaklaşmamı istediler.
Dışarı çıktığımda karmakarışık duygular içindeydim… Hemen kısa bir muhasebe yaptım: Ya dağa çıkıp polisin anladığı dilden konuşacaktım, ya da birkaç gün sonra başvuracağım öğretmenlik mesleğinde dayağa karşı çıkıp bu işkence illetinin kökünü tümden kurutacaktım…
Zor olanı seçtim…
Elbette bu kararı vermemde İstanbul’da beni bekleyen karımın ve bana büyük umutlar bağlamış Adana’daki yoksul ailemin katkısı büyüktü.
Tekrar otogara geldiğimde otobüsü kaçırmıştım, cebimde bir kuruş param da yoktu, üstelik de sigarasızdım… Van Gölü Turizm otobüs firmasının yazıhanedeki yetkililerine durumumu anlattım; yardımcı oldular. Yeniden bilet parası istemediler.
Otobüsteki koltuğuma oturduğumda, artık kendimde değildim… Yaşadığım travmanın etkisiyle uzun yıllar kâbus dolu günler geçirecek polis-telsiz fobisini uzun süre üzerimden atamayacaktım.
Şimdi bulunduğum noktadan geçmişe dönüp baktığımda şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bana işkence yapanlara hiçbir zaman hakkımı helal etmedim, etmeyeceğim de. İnsan doğanın bir parçasıdır ve işkence yapıldığında “öter”, buna işkence yapan polisler ve büyük devrimci önderler de dâhil.
Maslow’un “ihtiyaçlar hiyerarşisi”nde “fizyolojik” ihtiyaçlardan hemen sonra ikinci sırada kendine yer bulan “güvenlik” ihtiyacı, böyle işkenceci soysuzlara bırakılmamalıdır; halkın adamı polislere bırakılmalıdır.
Hesap, çoğu kere olduğu gibi, yine öteki dünyaya kalmıştı ve İstanbul’a, bir bilinmeze doğru yol alan otobüsün muavininin belli belirsiz yaptığı kalkış anonsu, ruhundan derin yaralar almış bir hastayı uzak bir hastaneye yetiştiren canhıraş bir ambulansın siren sesi gibiydi…
Osman Akyol
0 notes
Photo
Sitemize "İzmir merkezli 12 ilde MLKP, TKP/ML, DSİH ve PKK'ya operasyon! Parti Genel Başkanı ve belediye çalışanları gözaltında" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. İzmir merkezli 12 ilde MLKP, TKP/ML, DSİH ve PKK'ya operasyon! Parti Genel Başkanı ve belediye çalışanları gözaltında Son Dakika Son Dakika Dünya
0 notes
Text
The Communist Party of Turkey/Marxist–Leninist (TKP/ML)
Liberation Army of the Workers and Peasants of Turkey (TIKKO)
166 notes
·
View notes
Text
TKP/ML saflarından tasfiye edilen güruh yozlaşmanın doruğunda!
Hizipçi-tasfiyeci güruh parti değerlerini yok saymaya ve ayaklar altına almaya devam ediyor. TKP/ML içerisinde yaşanan hizipçi faaliyetler sonrası partide tasfiye edilen darbeci güruh TKP-ML (tire) adını alarak Avrupa merkezli faaliyetlerine devam etmekteydi. Geçtiğimiz günlerde ATİK-YDG ismi altında Almanya'da düzenlenen gençlik ve sanat şöleninde parti değerlerini ayaklar altına alan, parti şehitlerini değersizleştiren bir pratikte bulundular. Yetiş Yalnız ve nice şehit fotoğraflarının asılı olduğu salonda kültürel ve ahlaki yozlaşmanın son noktası olan hareketlerde bulundular. İşte o şenlik:
Sağ Tasfiyeci Hizip dün, Almanya’daki gençlik ve sanat şöleninde fotoğrafı önünde dansöz oynattıkları Yetiş yoldaş için bu gün kavga yeminleri ediyorlar. Kültürel ve ahlaki yozlaşmanın doruk noktası. pic.twitter.com/95d8MfCPi4
— Hüseyin Arğal (@ArgalHuseyin) November 24, 2019
Hizipçi faaliyetlere karşı yaşasın parti birliği! Bütün devrimci kamuoyu bu pratikleri teşhir ve mahkum etmelidir!
#haber#haberler#sol#sosyalizm#devrim#komünizm#hizip#tkp-ml#hizipçi#avrupa#Almanya#atik YDG#atik#özgür gelecek
0 notes
Text
Türkiye Komünist Partisi-Marksist-Leninist.
178 notes
·
View notes
Photo
March 24 2019 - A demonstrator waves the flag of TiKKO, the armed wing of the Turkish Communist Party/Marxist-Leninist at a memorial in Toulouse for fallen international volunteer Lorenzo “Orso” Orsetti, who died fighting IS in Syria. [video]
#tkp/ml#tikko#solidarity#memorial#lorenzo orsetti#toulouse#antifa#antifascism#antifascist action#action antifasciste#antifascisme#france#flag waving#gif#2019
95 notes
·
View notes
Photo
Flag of the TKP/ML TİKKO. An armed communist group active in Turkey and Rojava.
from /r/vexillology Top comment: This is the flag of the armed wing of the [Turkish Communist Party/Marxist-Leninist](https://en.m.wikipedia.org/wiki/Communist_Party_of_Turkey/Marxist–Leninist), The Liberation Army of the Workers and Peasants of Turkey. The group is active against Turkey and ISIS in Rojava (Northern Syria) and within Turkey. The group is one of the founding members of the [International Freedom Battalion](https://en.m.wikipedia.org/wiki/International_Freedom_Battalion) alongside the MLKP.
27 notes
·
View notes
Text
Resistance at Turkish women’s prison
On 18 October 2000 revolutionary prisoners from the DHKP-C, the Communist Party of Turkey Marxist-Leninist (TKP-ML) and the Communist Workers’ Party of Turkey (TKIP) had begun a hunger-strike to the death in protest against the government’s plans to transfer them to the ‘F-type’ prison cells. The hunger strike was indefinite and several hundred prisoners divided into ‘teams’ participated. At the time of the attack the first team had been on hunger-strike for 61 days.
In the women’s prison at Bayrampasa, the bombardment began at 5am. Ayla Ozcan described what happened in a statement to her lawyer:
‘When I looked outside from the window I saw the special military units on the roofs. They were wearing gas masks and their long-range rifles were directed at the dormitory…They were swearing at us. “We came here to kill you,” they were saying…After opening several holes in the ceiling, the bombardment with gas bombs began. We were choking and trying to gasp for air. While covering our mouths and noses with wet towels to neutralise the effect of the gas, we were breaking the windows of our dormitory to get some fresh air. The rain of gas bombs was continuing. We moved towards the windows to get some air. Some of our friends fainted…
‘Approximately 700 to 1,000 bombs were thrown at us. We had nothing to retaliate with but we shouted slogans back at them. The bombs started to burn us and while we were trying to put the fire out, we were also inhaling gas.
‘At around noon they started to throw nerve gas and fire bombs at us. Most of us choked and lost consciousness. The flames started to cover the dormitory. Those who had not fainted yet were continuing to shout slogans and sing marching songs. The fire spread all over the dormitory. We all moved towards the door; we had to get out. Everywhere was shrouded in smoke and fire.
‘Because of the effect of the gas some of us lost consciousness. I fell too. Some of my comrades fell over me. I could not breathe. Then one of my comrades pushed me out of the door. The threshold was as hot as hell. Nothing could be seen because of the smoke.
‘Downstairs some comrades were throwing water on themselves to try and stop burning. Hair, hands and the backs of most of us were burnt. I saw Ebru Dincer sitting on the stairs, fully burnt. She could not speak and her hands, face, hair and most parts of her body were burnt. Then our comrades Hacer Arikan, Birsen Kars and Gulizar Kesici were taken out of the flames with a great effort. There were still some comrades inside. Everyone was running from one place to another. Finally two comrades re-entered the dormitory to search for the others. When they returned empty- handed, their faces, hair and hands were burnt too. When we went downstairs we noticed that Nilufer, Seyhan, Ozlem, Sefinur and the Death Fast First Team fighter Gulseren Ozturk were not amongst us. They were left in the blaze. While our comrades were burning alive, the murderers were filming their creation with pleasure. They had water hoses but they were not squirting water into the burning dormitory.
‘After a while we came out of the exercise area from the ground floor dormitory. We started to dance the halay (traditional Anatolian dance). We were replying to the enemy, saying “You could not make us surrender, you were defeated”…
‘Meanwhile the murderers were entering one by one from the door that was cut off. Our resistance had been continuing for seven hours. While our injured comrades were trying to come out of the dormitory, the murderers opened fire at them with their long-range rifles.
‘We gathered in the middle of the exercise area and held tight to each other. The murderers entered the dormitory and directed their rifles at us from the windows. They were pointing at us and in a cowardly fashion saying “Come towards us one by one, surrender yourselves”.
‘We said we would not surrender and if they wished to they should come and take us. We were continuously shouting at them. “You burnt our friends alive. You will pay for this. You will present an account to our people.”
‘They started to approach slowly. They dragged us on the floor along the corridor to a big hall, beating us all the way. The resistance of our male comrades was still continuing. Later on they took us to hospital one by one. We were beaten there too since we refused an immoral body search. They asked me and the other Death Fast fighters whether we would accept medical treatment or not. We said “No, we refuse, we continue our Death Fast”.
‘They put 14 of us in a transport vehicle in completely wet clothes. We were all shivering. We were not allowed to go to the toilet or drink water. They were telling us to soil our pants. After waiting hours they took us to Bakirkoy remand prison. They were continuously filming while all this was happening. They wanted to put us into the cells one by one when we arrived at the prison. We refused. Then they had to put us in threes.
‘From now on, maybe we will all die one by one but we will never agree to surrender. Once again they are the defeated, we and our people are the victors. We continue the Death Fast. We will continue until victory.’
#political prisoners#marxism-feminism#turkey#kurdistan#Communist Party of Turkey Marxist-Leninist#Communist Workers’ Party of Turkey
24 notes
·
View notes
Photo
The IRPGF (International Revolutionary People’s Guerilla Forces - an anarchist formation in Rojava) put out a statement of solidarity with the martyred TKP/ML-TIKKO Rojava commander. The left at large owes it to the heroes of our struggle to try as hard to make healthy and open connections with each other as he did. Biji Orhan! Long Live the Revolution!
#Left Unity#communism#anarchism#anarchy#anarchist#community#communist#rojava#IRPGF#TIKKO#marxist#marxist-leninst#ML#TKP/ML#politics#Syria#Northern Syria
114 notes
·
View notes
Photo
#CorpMedia #Idiocracy #Oligarchs #MegaBanks vs #Union #Occupy #NoDAPL #BLM #SDF #DACA #MeToo #Humanity #DemExit #FeelTheBern
Statements: Condemn Turkey's unjust attacks on North-East Syria and northern Iraq [UPDATES]
http://links.org.au/statements-condemn-turkeys-unjust-attacks-north-east-syria-and-northern-iraq
Syrian Democratic Forces (SDF): We will respond effectively and efficiently at the right time and place...
RELATED UPDATES: Women, Life, Liberty: A protest promising a revolution to end all oppression and exploitation
http://links.org.au/women-life-liberty-protest-promising-revolution-end-all-oppression-and-exploitation
RELATED UPDATES: International voices against the Erdogan regime’s war against the Kurds
https://anfenglishmobile.com/news/international-voices-against-the-erdogan-regime-s-war-against-the-kurds-63851
RELATED UPDATES: BMG: The only way to get rid of fascism is common struggle
https://anfenglishmobile.com/news/bmg-the-only-way-to-get-rid-of-fascism-is-common-struggle-63854
RELATED UPDATES: Our fighters’ vigilance foiled the barbaric goals of the enemy
https://sdf-press.com/en/2022/11/our-fighters-vigilance-foiled-the-barbaric-goals-of-the-enemy/
RELATED UPDATES: Third day balance of Turkish aggression on North East Syria: phosphorus bomb used
https://anfenglishmobile.com/rojava-syria/sdf-publishes-daily-outcome-of-turkish-aggression-on-regions-of-north-east-syria-63860
RELATED UPDATES: Turkish attacks on Rojava continue unabated
https://anfenglishmobile.com/rojava-syria/turkish-attacks-on-rojava-continue-unabated-63866
RELATED UPDATES: Commander of Syrian Kurds calls on Biden to prevent Turkish invasion
https://www.politico.com/news/2022/11/23/turkish-syria-airstrikes-risk-to-us-troops-00070671
RELATED UPDATES: Iranian colonel was reportedly killed in an explosion near Damascus
https://anfenglishmobile.com/news/iranian-colonel-was-reportedly-killed-in-an-explosion-near-damascus-63864
RELATED UPDATES: PJAK calls for a general strike in Iran on November 24
https://anfenglishmobile.com/kurdistan/pjak-calls-for-a-general-strike-in-iran-on-november-24-63869
RELATED UPDATES: 14 more civilians injured in ongoing Turkish attacks on northern Syria
https://anfenglishmobile.com/rojava-syria/14-more-civilians-injured-in-ongoing-turkish-attacks-on-northern-syria-63871
RELATED UPDATES: Against all forms of state violence and the patriarchal mindset: Jin, Jiyan, Azadî
https://anfenglishmobile.com/women/against-all-forms-of-state-violence-and-the-patriarchal-mindset-jin-jiyan-azadi-63875
RELATED UPDATES: SDF: Our forces will not allow the enemy to achieve its occupation goals
https://anfenglishmobile.com/rojava-syria/sdf-our-forces-will-not-allow-the-enemy-to-achieve-its-occupation-goals-63876
RELATED UPDATES: Participants of the 5th Jinelogy Camp condemn Turkish attacks
https://anfenglishmobile.com/women/participants-of-the-jinelogy-camp-condemn-turkish-attacks-63877
RELATED UPDATES: AANES representation in Germany: Turkey's aggression serves to support ISIS
https://anfenglishmobile.com/news/aanes-representation-in-germany-turkey-s-aggression-serves-to-support-isis-63879
RELATED UPDATES: TKP-ML calls for increased struggle against the Turkish attacks on Rojava
https://anfenglishmobile.com/news/tkp-ml-calls-for-increased-struggle-against-the-turkish-attacks-on-rojava-63880
RELATED UPDATES: WATCH Mazlum Abdi: Our forces have shown they can defend Rojava
https://anfenglishmobile.com/rojava-syria/mazlum-abdi-our-forces-have-shown-they-can-defend-rojava-63885
2 notes
·
View notes
Text
1st ICOR (International Coordination of Revolutionary Parties and Organizations) Women’s Conference Online Magazine CONTENTS:
Democratic Popular Bloc (BDP) – Women, Peru Women's Liberation
Moroccan Marxist-Leninist Proletariat Line (MMLPL) General Features of Women's Oppression Relations in Morocco
Communist Party of Turkey-Marxist Leninist (TKP-ML) Women are Strong Together!
Marxist-Leninist Proletarian Union (UPML), France Our Positions on the Women’s Question and the Women's Movement
Marxist Leninist Communist Party (MLKP), Turkey- Kurdistan The roots of women’s oppression and the need for a double revolution
Marxist Leninist Party of Germany (MLPD) Position of the MLPD for Online Journal on the 1st ICOR Women's Conference
2 notes
·
View notes
Text
In the fire of our anger, redness of our rifles, may our lives be sacrificed to People's War! Long live our Party TKP/ML & People's Army TIKKO!
150 notes
·
View notes
Photo
Communist Revolutionaries of TKP/ML ( Communist Party of Turkey/Marxist-Leninist ) and its armed wing TIKKO ( Worker's and Peasant's Liberation Army of Turkey) in pontic mountains.
154 notes
·
View notes
Text
Today is the 46th anniversary of the martyrdom of Ibrahim Kaypakkaya. Though he only lived 24 years before the Turkish state murdered him, he made immortal contributions to the revolutionary movement, struggling against revisionism and founding TKP/ML.
You can buy a poster of Ibrahim at the People's War Printshop.
#ibrahim kaypakkaya#maoism#marxism leninism maoism#turkey#tikko#socialism#communists#communism#tkp/ml#tkp#marxism leninism#marxist leninist#marxism#marxists
6 notes
·
View notes