#Türk Dili Ve Edebiyatı
Explore tagged Tumblr posts
afrodit-mavisii · 3 months ago
Text
Geri dön, beni sev diyemem ki...
Peki ya sen?
Ben söylemeden gelemez misin?
Tekrar sadece beni sevemez misin?!
Dönüp bana bakıp ,gülemez misin?
Tekrar sadece benim olamaz mısın?!
Bana beyaz güller alamaz mısın?
Sen ve ben, tekrar biz olamaz mıyız?...
39 notes · View notes
semaamagokyuzuolmayan · 5 months ago
Text
Edebiyat okumak isteyenlere çok önemli bir tavsiye: okumayın.
17 notes · View notes
lolonolo-com · 7 days ago
Text
Türk Dili -1 2024-2025 Vize Soruları
Türk Dili -1 2024-2025 Vize Soruları Türk Dili -1 2024-2025 Vize Soruları 1- Aşağıdakilerden hangisi iyi bir dinleyicinin özelliklerinden biri değildir? A) Muhatabını dinlediğini beden diliyle göstermek B) Her iletişimde aynı dinleme türünü kullanmak C) Muhatabın fikirlerine katılmasa dahi dinlemeyi sürdürmek D) Konuşmacının sözünü kesmemek E) Dikkatini muhatabına yöneltmek Cevap : B) Her…
0 notes
diyariedebiyat · 12 days ago
Text
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 1. Dönem 1. Yazılı BEP Soruları
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı yazılı BEP soruları ve cevapları diyariedebiyat.com’da. En güncel 10. sınıf Türk Dili ve Edebiyatı yazılı BEP soruları cevap anahtarlı bir şekilde hemen çöz ve kendini kontrol et. 10. sınıf Türk Dili ve Edebiyatı yazılı BEP soruları ve cevapları diyariedebiyat.com’da. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizin yazılı sorularını inceleyerek…
0 notes
tarikileri · 1 year ago
Text
A message on the Road | Payami dar rah | Romance Persian Poetry in English/Farsi/Turkish from Sohrab Sepehri
And A Message On The Way – A Poem By Sohrab Sepehri
One day, I will come and I will bring a message, I will come and pour light in the veins. I will chant: “O You! with baskets full of sleep! I brought you apple, The Red Apple of Sun!”
● روزی خواهم آمد، و پیامی خواهم آورد در رگ ها نور خواهم ریخت و صدا خواهم در داد ای سبدهاتان پر خواب سیب آوردم ، سیب سرخ خورشید ● دكلمه شعر پیامی در را�� سهراب سپهری روزی خواهم آمد، و پیامی خواهم آورد ● https://youtu.be/Tbl8G9JzQ80
@YouTube
@Google
youtube
1 note · View note
selcandy · 20 days ago
Text
Bilmeyenler için ben liseyi Yabancı Dil bölümümde tamamladım, Hacettepe Üniversitesi’nde İngiliz Dili Edebiyatı okudum, üniversite öğrencisiyken çeviri yapmaya başladım ve çok uzun bir süre devam ettim, şimdi yine iki dil arasında gidip geldiğim bir işte çalışıyorum. Lisans eğitiminin ilk senesinde “Britanya tarihi” dersleri alıp ikinci yılda “Britanya’da kültür ve toplum” şeklinde ilerledikten sonra “İngiliz Dili” olayına giriş yaptım, yaptık. “Dil aslında tarihtir, dil toplumdur, kültürdür” demenin güzel bir örneğidir bu sıralama. Tam da bu yüzden hayatımın yarısı İngilizce ağırlıklı geçmiş olmasına rağmen Türkçeme sahip çıkmaya, onu yozlaştırmamaya, başka dillerin kelimelerini dilime dahil etmemeye, kısacası “başkasının tarihine, kültürüne, toplumuna hizmet etmemeye” çalışıyorum elimden geldiğince. Bu zor bir şey çünkü insan beyni gün içinde kullandığı iki dili birbirinden ayrı tutmak için fazladan efor sarf etmeyi gerektiriyor (benim hafızamda bir de Fransızca için ayrılmış bir bölüm var, neyse ki İngilizcede olduğu kadar egemen değil). Zaten beni bu nedenden ötürü iki dili birbirine karıştırarak konuşan veya yazan insanlara “salak” derken görebilirsiniz. Aslında bunu ben demiyorum, bilimsel bir gerçek bu; kimisinin beyni bunu yönetecek kadar gelişememiş, en temiz özeti bu.
Bir dönem şeylerle çok dalga geçiliyordu ya, TDK’nin “alttan ittirmeli üstten tüttürmeli çok oturgaçlı getirgeçli götürgeç” gibi türetimleriyle. İşte güncel ve popüler bir örnek olarak; selfie kelimesini özçekim olarak değiştirdi falan. Aslında bunların hepsi bir dil kurumunun tarihi, kültürü ve toplumu koruma çabasından ileri geliyor. Dilin bu hususlardaki önemi hayal edemeyeceğiniz kadar büyük çünkü.
Mesela ben etimoloji içerikli gönderilerde “bu kelimeyi bin sekiz yüz bilmem kaç yılında falanca dilden almışız” diyorum ya, bu direkt Türk tarihiyle bağlantılı bir durum. O yıllarda o yöreyle savaşmışız, orayı işgal etmişiz veya ora tarafından işgal edilmişiz ve o yörenin diliyle etkileşime girmişiz. Aldığımız o kelime döktüğümüz kanların, verdiğimiz çabanın nişanesi gibi düşünün. Başka bir ülkeyle ittifaka girmiş, omuz omuza mücadele vermişiz ve oradan da belirli kelimeler ve deyişler almışız. Türkçenin dünya üzerindeki en zengin dillerden biri olması, tarihinin ve kültürünün ne kadar zengin olduğuyla bağlantılı.
Bir topluluğu parçalamak, ayrıştırmak ve çökertmek istiyorsan önce onun diline kastedersin. Örneğin, İngiltere’nin Afrikalı sömürgelere kendi dilini konuşturmamasının nedeni tam olarak bu. Kendi değerleri üzerinden örgütlenmesinler, değerlerini ifade edemesinler ki toplumsal bilinçleri yükselmesin, köklerini dile dökemesinler… Kürtlerin kendi dillerinde eğitim görememelerine vb bu kadar içerlemelerinin sebebi de aynı. Jazz müzik mesela, kendi dillerinde konuşmalarına izin verilmeyen kölelerin tarlada inşaatta köpek gibi çalışırken, “şarkı söylüyorum” ayağına yatarak kendi dillerinde birbirleriyle haberleşebilmeleri için ortaya çıkardıkları bir janra. Tarihe baktığınızda bölünmeler ve bölme girişimleri hep dille başlar. Dil senin tarihinin özetidir, tarihini silmek isteyen, önce diline kasteder.
Ben Selanik’te Osmanlıların son derece kanlı girişimlerinin olduğu Beyaz Kule’yi ziyaret ettiğimde, kapıdaki görevli içeride Türkçe konuşmamamızı rica etmişti. Belki hatırlayan çıkar, burada o konuda bir yazı yazmıştım. Dile yöneltilen bu alınganlık, yine dilin ne kadar önemli ve korunması gereken bir değer olduğunu kanıtlar nitelikte. Tarihte kanlı bıçaklı olduğumuz çoğu ülke Türkçeden deli gibi korkuyor. Zaten pek çoğunun dilinde Türkçe kelimeler yoktur, almazlar, reddederler. Alırlarsa bile inkar edip, “Yunanca bu kelime” falan derler çünkü bizim dilimiz, tarihimizin şanını onlara hala dün gibi hatırlatıyor.
Takip ettiğim YouTube kanallarından birine cevap vermelerini hiç ummadığım bir yorum yazmıştım “dilimizin ağzına sıçmak yerine sahip çıksanız” minvalinde. O kanal bana dedi ki “her şey gibi dil de evrenselleşiyor, ne var bunda?” O kadar ama o kadar tehlikeli bir söylem ki bu, İngiltere / Amerika hegemonyasını besler türden. Sen bu ülkeleri “evren” olarak kabul ediyorsun böyle düşünerek, söyleyerek. Hangi hadle? Böyle bir boyun eğiş, teslim oluş olabilir mi?
Dil konularına her girdiğimde yaptığım gibi yine 1984’e atıfta bulunacağım. Ben Orwell’ı yalnızca bir yazar olarak değil, dile bilimsel ve kuramsal yaklaşımından ötürü büyük bir hayranlık duyuyorum. Kitapta linguist bir karakter var, topluma dayatılacak olan yeni dilin sözlüğünü yazıyor. Dilden milyonlarca kelime çıkarılıyor; yerine zıt kelimeler konuyor. “İyi” diye bir kelime varsa, “kötü” diye bir kelimenin var olmasına hiç gerek yok. “İyi değil” dememiz kafi bu sözlüğe göre. Görüş yelpazesini, bireyselliği, ifade özgürlüğünü tamamen kısıtlayan bir teşebbüs; neticesinde de bu toplumun robottan farksız bir hale getirilmesi amaçlanıyor. Bu hale gelmiş bir toplumu dilediğin gibi yönetebilir, sömürebilirsin çünkü. İşte bu “evrenselleşme” dedikleri şey o denli tehlikeli.
Her şey “komplo teorisi bunlar komplooo” denemeyecek kadar bilimsel; size ne yapılmaya çalışıldığını ve ne yaptığınızı göremiyorsunuz. Gün içinde “gaslighting, vibe, hellooo” falan derken, sizin dilinize korku ve iğrenme dürtüsüyle yaklaşan bir kültürü beslediğinizi fark edemiyorsunuz. Türkçe öyle bir neslin salaklığıyla, iki neslin vurdumduymazlığıyla yok olabilecek kadar köksüz bir dil değil ama başlangıç aşamasını besleyenlerden biri belki de sizsiniz.
Türkçede diğer dillere çevirilmesi son derece güç, hatta imkansız olan yüzlerce kelime var. Bu şu demek; “bizim kültürümüz o kadar biricik ki sizde bir karşılığı olamaz efendim.” Eğer sen “lovebombing” kelimesinin senin dilinde bir karşılığı yokmuş gibi konuşursan, aynı prestiji karşı tarafa tanımış olursun.
Dil seni toplumun kalanına bağlayan, toplumun bir parçası olmana olanak tanıyan en önemli şey. En basit örnekle “ghosting” dediğinde boş boş suratına bakan jenerasyonla aranda dev bir uçurum oluşuyor, parçalanmanın harika bir örneği değil mi? Türk’sen Türkçene sahip çık. Oturduğun yerden “toplumsal yozlaşma var yaaa” demek yerine nöronlarını yor, dilini koru ki oturduğun yerden yozlaşma ahkamı kesmeye hakkın olsun. Ağzınız bu kadar yavşamışken bunu yapmaya hakkınız yok. Türkçeyi katletmekten acilen vazgeçin, tabii kendi dilinde konuşmasından dahi rahatsız olunan bir medeniyetten, artık kendi dili kalmamış bir medeniyete dönüşmek istemiyorsanız. “Evrenselleşmek (!)” istemiyorsanız. Ne münasebet ulan, ne münasebet?
70 notes · View notes
kadifecicegigibi · 2 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
üniversitenin daha ilk haftası pişman olmuştum çünkü çok zordu, benim zihnimdeki edebiyât ile burada verilen eğitimin alakası yoktu. zamanla kırıldı bu ön yargım, zamanla sohbetlerin başlaması ile her şey içime sinmeye başladı, lâkin hocaların verdiği kitaplar canımı sıkıyordu, ben dünya klasikleri okumaları yapacağız sanarken Namık Kemal'ler, Şinasi'ler, Ahmet Mithat Efendi'ler havada uçuyordu. bunun yanı sıra Osmanlı Türkçesi, eski Türk dili dersleri bana hayatı sorgulatıyordu. ben de ön yargımdan istemeye istemeye okuyordum hallice kitapları. sonrasında fark ettim ki yazarlarımız o karışık evrede nelerle debelenip bizlere armağan etmiş bu eserleri, bütün zorluklara rağmen nasıl direnişler sunmuşlar, divan edebiyatını severim fakat divan edebiyatı kalıbını kırarak şu an severek okuduğumuz tüm kitaplar aslında bu yazarların çabası sayesinde. üniversite de tanıdığım canım hocam canan hocamın çabaları sayesinde Türk edebiyatı klasiklerine olan ön yargım kırıldı, daha sonraları kendim isteğim ile kitaplığıma kazandırdım bu eserleri. hocamın bana kazandırdığı bunun dışında farklı edebiyat dergilerini okuma alışkanlığı ve biyografi-otobiyografi eserleri okuma alışkanlığı kazandırmasına da ayrıca minnettarım. kendisi vesilesiyle birçok önemli kişilerin bizler için çabasına şahit olmuş oldum. ve en önemlisi Dursun Ali Tökel hoca ile tanışma fırsatına da eriştim. en sevdiğim önerisi de Matbuat Hatıralarım/Ahmet İhsan Tokgöz'ün eseri oldu. elimden bir an bile düşmeyen bir eser olmuştu. (servet-i fünûn dönemini merak edenler bu dönemi bizzat servet-i fünûn dergisinin sahibinin anılarından okuyabilirsiniz)
11 notes · View notes
mormezarlik · 2 months ago
Text
Şimdi öncelikle kendi bölümüm hakkında bilgi vereyim.Bazı insanlar ismini söyleyince özellikle real hayatta söyleyince yüzme mal mal bakıyorlar.Ama benim bölümüm en eski bölümlerden biri 1992'de kurulan bi bölüm.
Çağdaş Türk Lehçeleri ve edebiyatları
Evet dersleri aşırı zor çünkü yabancı dil olarak zorunlu rusça görüyoruz.Ama iş imkânımız bi Türk dili ve edebiyatı yada Türkçe öğretmenliğine göre daha önü açık bi meslek.Devlette iş bulamassanız bile özelde mutlaka iş imkanınız var sadece kendinizi geliştirmenize bakıyor ve bazı derslerimiz arkeoloji ve sanat tarihi ile ortak.Atanamadım diyenlere bakmayın demekki kendini çok iyi geliştirememişler.Arkeolojik kazılar yaparken metinleri okumak için siz görev yapıyorsunuz öyle diyim ve gerçekten güzel bi bölüm sadece aşırı zor
4 notes · View notes
guzyazi · 10 months ago
Text
Bizim bölüm (TDE) ikincisinin bağlaç olan de'yi ayırmayıp bir de üstüne sertleştirdiğini gördüm (Örnek: Sınıfta kirliymiş.) Daha önce de dil bilgisi bilmeyen sınıf arkadaşımın dil bilgisi öğrenemeden memleketine atandığını görmüştüm. Hayatında kitap okumamış sınıf arkadaşlarımdan hiç bahsetmeyeyim. Aynen aynen Türk Dili ve Edebiyatı bir disiplindir.
15 notes · View notes
bendeliyimhanimefendi · 8 months ago
Note
Anonimin geldi🍀 ama edebiyat çalışması gerekiyor): Türk dili ve edebiyatı değil, Türk dili ve işkencesi JFJCKCJCJVJVK biliyor musun sahne ve dekorun değişmesiyle meydana gelen yere PERDE deniyormus 😶
Ne alaka perde biz eve asiyoz perdeyi
4 notes · View notes
semaamagokyuzuolmayan · 7 months ago
Text
'Gayem zat-ı alinizi taciz etmek değil, efkari umumide muhhabbet kurmaktır. Cevabı müspetiniz kalb-i hazı halimi tamir ve temin edeceğinden dest-i muhabbetinize talibim.'
10 notes · View notes
savasbitti · 8 months ago
Note
ne öğretmenisin?
Türk dili ve edebiyatı
2 notes · View notes
lolonolo-com · 9 months ago
Text
Türk Dili -1 2023-2024 Bütünleme Soruları
Türk Dili -1 2023-2024 Bütünleme Soruları Türk Dili -1 2023-2024 Bütünleme Soruları Uygulamanızı indirin IOS Uygulama indir Android Uygulama İndir. Auzef Güz Dönemi bütün bölümlerin 1.sınıf ortak dersleri Türk Dili -1 2023-2024 Bütünleme Soruları Auzef Güz Dönemi bütün bölümerin 1.sınıf ortak dersleri Bu makale, İstanbul Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi (AUZEF) öğrencileri için…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
diyariedebiyat · 12 days ago
Text
9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 1. Dönem 1. Yazılı BEP Soruları
9. sınıf Türk Dili ve Edebiyatı BEP yazılı soruları ve cevapları diyariedebiyat.com’da. En güncel 9. sınıf Türk Dili ve Edebiyatı yazılı soruları cevap anahtarlı bir şekilde hemen çöz ve kendini kontrol et. 9. sınıf Türk Dili ve Edebiyatı yazılı soruları ve cevapları diyariedebiyat.com’da. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz için Türkiye’de bir ilki…
0 notes
huzursuzlugun-blogu · 2 years ago
Text
Tumblr media
Nilgün Marmara, 13 Şubat 1958 Moda İstanbul doğumlu kadın şair. Balkan göçmeni bir ailenin iki kızından Aylin olmayanı. Babası Fikri Marmara muhasebe müdürüdür.
Kazandığı Avusturya Lisesi’ni maddi imkânsızlıklardan ötürü okuyamayıp ortaokul ve lise tahsilini Kadıköy Maarif Koleji-Lisesi’nde tamamladı. Okul konusundaki sıkıntılar burada da bitmemiş kazandığı İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü siyasi sebeplerden dolayı bırakmak zorunda kalıp sınava tekrar hazırlanmış, bu kez mezun olmak üzere Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne başlamıştır.
1982’de 24 yaşında üniversite eğitimi sırasında arkadaş ortamında tanıştığı Kağan Önal ile hayatını birleştirmiştir.
“Erken vazgeçişlerim vardı benim,
Seninse erken tükenişlerin,
Ve gece uygun değildi beklemeye.
Yine de bekledim.”
1985 yılında Yrd. Doç. Dr. Cem Taylan denetimde belki de hayatına yön verecek olan “Slyvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi” bitirme teziyle üniversiteden mezun olmuştur. Mezuniyet sonrasında çok uzun süreli olmasa da farklı işlerde tecrübe edinmiştir.
Eşinin işi nedeniyle Libya’da taşınmış ancak 16 ay sonra kendini ait hissedemediği bu yerden İstanbul’ a dönmüştür.
“Ey, iki adımlık yer küre
Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!”
doktorlar onun melankolik yazılar yazmaya, okumaya bir süre ara vermesini ve ilaçlarını düzenli kullanmasını önerdi ancak o hiç dinlemedi ve alkolde çare aramaya başladı. Düzensiz ilaçlar, alkolle birlikte alevlenen hastalığı onu çıkmaz bir sokağa götürdü ve 13 Ekim 1987’de 5.kattaki evinin yatak odasının genelde açmadıkları penceresinden atlayarak, tıpkı 31 yaşında gaz fırınına kafasını sokarak kendini öldüren manik depresif şair Slyvia gibi, yaşamına son verdi.
“Biliyorum, bir gün dayanamayacak küçük kalbim. Arkamı dönüp güvendiğim ve inandığım her şeye veda edeceğim.”
22 notes · View notes
herlastwords · 1 year ago
Text
Sizlerle bu çok nadide parçayı paylaşmak istiyorum, yıl 2017, ben lise 2'deyim. Salak bir çocuğa aşkımdan ölmüşüm ve sınıfta beni seven başka biri daha var, o çocuk da benim hoşlandığım çocuğun arkadaşı olduğundan hoşlandığım çocuk benimle sevgili olmuyor. Bunun üstüne günlüğüme şunları yazıyorum:
Tumblr media
Sonra işte Türk dili ve edebiyatı okumaya başladım. Şimdi 2. Sınıftayım :')
7 notes · View notes