Tumgik
#Seviyor Sevmiyor neden bitti
yorgunyazici · 4 years
Text
Beni sonsuza kadar kaybettin...
8 notes · View notes
urlacelesti · 3 years
Text
Bu yazıyı sana yazıyorum Umut Özgenç. Bu yazıya denk gelir misin bilmiyorum ama dilerim görürsün bu yazıyı. O gün sana bu yazıyı okuturlar umarım. Senin yüzüne neden mi söyleyemiyorum? Seni görmeye tahammül dahi edemiyorum ben. Yüzsüzsün sen, ben bir şey yapmadım hepsi sizin suçunuz demeye başlıyorsun. Tiksindiriyorsun beni. Hayatımın bu denli batmasının en büyük sebebide sensin Özgenç. Bil, gör ve hisset istiyorum. Gerçi ne kadar umrunda olur tartışılır ama umarım okursun, umarım.
Senden ilk tekmeyi 5 aylıkken yedim, bıraktın. Bazen düşünüyorum, doğduktan sonra olmuş her şey. Benden öncesinde mutluymuşsunuz. Düşündükçe hep daha çok hak verdim buna, hiçbir zaman senin tarafından istenmedim. Gerçi hayatım boyunca kimse tarafından istenmedim ama seni istemeyen kişinin baban oluşu daha fazla koyuyor. Sahi ne zararım vardı ki sana? 5 aylık bir çocuğun ne zararı vardı sana?
Küçükken, varlığını bilmezken çok mutluydum. Sadece bazen kuzenlerimi çok kıskanırdım. Dayım onları öperdi, canım kızım-oğlum diye severdi onları. Çocuk aklı ya işte onlarda bazen hava atardı bize. Dayım anlardı gelir bizi de öperdi çünkü üzülürdü bize, senin yüzünden. Soruyorum şimdi sana, neden müsade ettin buna?
Büyüdüm. Okula başladım, çok mutluyum. İlk gün klasik herkes ailesini anlatır ya bende anlattım. Nilgün hoca, çok emeği vardır bende. Kızım dedi herkesi anlattın babanı anlatmadın. Ne cevap vermeliydim ki? Ne dememi bekliyordun? Bilmiyorum öğretmenim dedim. Nasıl bilmiyorsun diyince güldü tüm sınıf. Babamı tanımıyorum öğretmenim dedim. Yalan değildi, seni tanımıyordum ve daha önce kimse bana seni sormamıştı. Öyle söyleyince Nilgün hoca aradı ağzımı ama bilmiyordum işte seni ne deseydim ki? Sonra sorular sorulmaya başlandı, baban nerede? neden yok? Çocuğuz hepimiz. Ama bir soruyu hiç unutamıyorum Özgenç. Hasan diye birisi vardı. Hasan Nisan Tetik. Baban nerde senin yoksa seni sevmiyor mu? Sevse yanında olurdu dedi. O gülüşü, o ses tonunu ve benim o hissimi hiç unutamıyorum, senin yüzünden. Sahi fark ettin mi nedense her şey senin yüzünden.
8 civarındayım. Meleğim, annem kısaca herkes telaş içinde. Sen bilmezsin baya meraklı bir çocuktum ben. Çözemedim olayı ama sorular sormaya başladım. En son kızdı annem bana. Meleğim aldı beni karşısına bak güzel yüzlüm, kalbim dedi. Bana hep öyle seslenirdi. Bende gülümseyerek efendimm dedim. Baban sizinle görüşmek istiyormuş güzel yüzlüm benim dedi. Nasıl sevindim anlatamam. Benimde bir babam olacak mı diye sormuştum enayi gibi. Gözleri doldu. İlk buluşma günü, meleğim ördü saçlarımı ve güzel güzel giydirdi beni. Nasıl heyecanlıyım yanına gelirken.
Oturuyorsun, yanında bir çocuk. Seni görünce çok şaşırdım. Bana bakmadın bile direkt ablama döndün. Sarıldın ama istemiyordu o seni. Bende öylece bakakaldım sana. Sonra bana döndün, güldün. Soğuk bir gülüştü, tarif edemiyorum ama aklımdanda hiç çıkartamıyorum. Dediklerine göre baba kelimesini kekelemişim, hatırlamıyorum. Bana sarılmadın bile, oturdun yerine. Bir çocuk var yanında, anneme baktım. üvey kardeşiniz dedi. Koca Umut Özgenç 3. evliliğini yapmış bile. Çınar. Çok seviyorsun Çınar'ı Özgenç, çok. Zaten benimle ona ilik lazım diye buluşmamış mıydın? Neyse. Çınar yere düştü, salaklığıma doyma koştum hemen yanına. Senin biricik oğlunu ben kaldırdım yerden. Sen umursamadın bile lan. El kadar çocuğu umursamadın. Sigarandan bir nefes daha çektin. Öyle iğrenç içiyorsun ki o sigarayı, her içtiğimde sana bir bela daha okuyorum. Sen oyuncak almaya götürdün beni. Bir oyuncakla, kıyafetle kalp kazanılır sanıyordun. Kabul et bu hep böyle oldu Özgenç. Hangi hatanı yüzüne vursam size neler aldım ben diye savundun kendini. Neyse. Çınar'da tutturdu bende istiyorum diye. Her şeyim dedin ona bakarak, sana hep alıyoruz bir seferliğine ablayada alalım. Her şeyim. Oysa bana soğuk bir gülücük atıp oturmuştun Özgenç. Gittim annemin yanına anne gidelim dedim. Neden kızım vakit geçirsene babanla dedi. Zorla gönderdi beni senin yanına. Oyuncak istemiyorum dememe rağmen aldın o oyuncağı. Sonra kafasını kopardım, için rahat etsin. Gün bitti eve döndüm. Bende koca bir hiçtin artık.
Üstünden bir sene geçti, sevgili Umut Özgenç kayıplarda. Bir gün tekrar görüşmek istediğini söylediler. Düzeldim kızım dedin, inandım ya da belki de inanmasam bile inanmak istedim. İkinci şansı vererek geldim yanına. Ve yanında yine Çınar. Bu sefer sarıldın bana. Neden mi sarıldın? Annem uyarmıştı çünkü seni Nehir ile biraz daha ilgilen diye. Meleğime anlatırken duymuş bende seneler sonra öğrendim bunu. Birkaç saniyelik sarılma beni ne kadar mutlu etmişti anlatamam. Beni bıraktın, ablama koştun. Doya doya sarıldın ona, artık istiyordu seni. Gün bitti ve sevgili Umut Özgenç'e benim dışımda herkes ulaşabildi. Onunla konuşuyordun Özgenç, kabul et.
Doğum günlerim. O zamanlar çok önemserdim. Şimdi ise açıkçası unutuyorum. Doğum günüm yaklaştı, Umut bey doğum günümü kutlar sanıyorum. Annem mesaj atıyor Umut beye ardından aranıyorum. "Nasılsın kızım? İyiyim baba sen? İyiyim doğum gününmüş kutlu olsun. Teşekkür ederim. Ablan napıyor?" Ne de güzel konuşma dimi? Teşekkürler.
Biraz da canın oğlun Çınar'dan bahsedelim. Anlayamadığım bir şekilde beni çok seviyor. Neden sever ki beni? Yani sen bile sevmiyorsun beni Özgenç o nasıl seviyor? Bir gün babaannemle geldiler bize. O kadını hak etmiyorsun aptal. Evi bilmedikleri için ben gidip aldım. Çınar beni görünce koştu, o haliyle. O çocuk o haliyle bana koştu. Şaşırdım tabi koşup sarılınca. Bende sarıldım ama tuhaf hissettim Özgenç. Sonra babanneme ağlamış biliyor musun? Nehir ablam beni sevmiyor mu diye. Bende fark ettim ki onun hiçbir suçu yok Özgenç. Sen yediğin haltın cezasını çekerken o benimle büyüyecek. O çok sevdiğin oğlun hiç sevmediğin benimle büyüyecek ve bu sana yeterincü büyük bir ceza. O düzelecek sizin yüzünüzden böyle oldu ve o düzelecek.
Bir gün meleğimin yanına balkona koştum. Balkonda bir buzdolabı üstünde yarıklar var böyle kocaman. Meleğime sordum bunlar ne diye hiçbir şey ömrüm dedi. Kim hatırlamıyorum baban yaptı dedi. Meğersem eskiden sen annemi öldürmeye çalışırken bıçakla yapmışsın onu. Bir kez daha nefret ettim senden. Senin geninin bende olduğu her gün lanet ettim.
Ve sonra sen nice sevgililer yaptın kendine bense tuvalet köşelerinde ağlaya ağlaya iğrenç bir evlat olduğum için kendimi cezalandırdım. Bir gün aradın beni hatırlıyor musun o anı? Ablamı sordun, yoktu. Benimle konuştun. İstemiyorum seni diyince şaşırdın. Suskun nehir sana cevap vermişti dimi? İstemiyorum seni zarar veriyorsun bana demiştim. Sen ne cevap verdin? Hatırla. Ben sana dokunmadım bile ne zaman zarar verdim sana yalancı. Yalancı öyle mi? Yalancı. Ruhen dedim bitirdin beni. O gün bağıra bağıra anlattım sana, iyi hatırla. Senin yüzünden defalarca intihara kalkıştığımdan, kendimi kestiğimden bahsettim. Senin cevabın neydi? Bende 7 defa denedim, ne var bunda alış. Ses tonun, umursamazlığın çıkmıyor kafamdan. Kapattım telefonu, ağlaya ağlaya. Beni sevmedin biliyorum ama bari karşıma çıkmasaydın. Gerçi biricik kızınla görüşmen için benimlede görüşmen gerekirdi değil mi? Haklısın, kusura bakma.
Her defasında, ne zaman kendimi düzeltmeye kalksam yeniden girdin hayatıma ve sonra defolup hiçbir şey olmamış gibi gittin. Yüzsüz ve bencilsin çünkü. Sonra mesela şeyden bahsedelim sarhoşken bana yazdıklarından veya ben deli gibi kendimden tiksinip her yerimi kesip intihar meraklısıyken senin parti vermenden. Hatırla diye koyacağım o fotoğrafı buraya. Hatırla ki hayatımı mahvettiğin için pişman ol. Sonra benim senin yüzünden başıma gelmeyen kalmadı biliyor musun? Ve daha nicesi.
Ve ben kendime her çizik attığımda ağzımdan aynı kelimeleri çıkardım. "Ben onun gibi biri olmayacağım. Ben çocuğumu seveceğim." Aslına bakarsan seni neden umursadım bilmiyorum. O kesikleri benim meleğim gördü biliyor musun? Gözleri doldu. Bana dokunmaya kıyamayan kadın, saçımı bir tutam kestikleri zaman kavga çıkaran kadın öylece izledi kolumdan akan kanları. Ağladı, çok ağladı.
18 Eylül 2019. Elimde bir kağıt ve jilet, 3. kabindeyim. Normalde başka planlarım vardı biliyor musun? Tuvalet köşelerinde can vermeyecektim ama dayanamadım zaten onca şeyle uğraşırken sen bir daha belirmiştin yeni sevgilinle. Elimdeki kağıtta herkese bir şeyler söyledim sonra aklıma sen geldin ve ben seni affetmiştim. Şimdi sorarsan kusura bakma ama boğazıma bıçak dayasalar yine affetmem seni. Kestim bileklerimi, yanlış kesmişim bir halta yaramadı. Eylül buldu beni sardı peçeteyle bileklerimi haber verelim birilerine dedi. Haber vereyim de annem beni hastaneye yatırsın dimi? Ha sen onu bilmiyorsun tehdit etti beni öskdpssçsçsç. Kendimi kestiğimi görürse hastaneye yatırırmış beni. Neyse hala izleri durur.
Şimdi düşün bakalım Umut Özgenç. Ne tesadüf ki hayatımın berbat olduğu her anda sen beliriyorsun. Bilerek mi yapıyorsun yoksa gerçekten aptal mısın? Senden tiksiniyorum ve daima tiksineceğim.
Bugün doğum günün Özgenç, 20 Nisan 2021. Sahi şimdi hangi kadın yanında hangi kadınla kutluyorsun bu iğrenç doğum tarihini. Biliyor musun senin gibi hayatımı siken bir kişi daha var o da bugün doğdu. Acıyorum lan sana, kimsenin ölümünü dilemedim bugüne kadar ama senin ölmen gerek Özgenç. Bu benim ellerimden olucak. Bana yalvaracaksın hemde ağlaya ağlaya ama acımam sana o kurşunu tam kalbine saplayacağım, tam kalbine.
Ölüm günün kutlu olsun Özgenç.
Bir ömür kendi pisliğinde boğulman dileğiyle.
10 notes · View notes
haberola · 8 years
Text
Seviyor Sevmiyor dizisi neden bitiyor? - Haberola - Son Dakika Haberleri
ATV ekranlarında yayınlanan Seviyor Sevmiyor dizisi bitiyor. Peki final yapmasının nedeni ne oldu? İşte hayranlarını üzen haberin detayları…   Seviyor Sevmiyor dizisi neden bitiyor? Yaz dizilerinden biri olan Seviyor Sevmiyor dizisi yayınlandığı günden itibaren başarılı reytinglerden... Kaynak: http://www.haberola.com/seviyor-sevmiyor-dizisi-bitiyor-16814.html
0 notes
Text
Kentsel dönüşüme doyduysak biraz da toplumsal dönüşüme mi abansak?
Haberi duydunuz mu? Antalya'da bir kadın kocası evi terk edince intikam almak için çocuklarını dövmüş. Biri 1, diğeri 3 yaşında! Kadın adli kontrol kararıyla serbest bırakılırken, çocuklar da "devlet kontrolü" altında "Sevgi Evi"ne götürülmüş. Sanki tam tersi olması gerekiyormuş da çarpık adaletleşme engel olmuş gibi! Acaba kentsel dönüşüme doyduysak biraz da toplumsal dönüşüme mi abansak? Bu toplumu en iyi gözlemleyip anladığını düşündüğüm üç yazar var: Aziz Nesin, Muzaffer İzgü ve Yaşar Kemal. Yaşasalardı ne düşünürlerdi, bu olayı yazıya nasıl dökerlerdi acaba? Muhtemelen tam anlamıyla dökemezlerdi. Çünkü ne elleri kaleme giderdi, ne de kelimeleri yeterdi. Bu toplumun sevgisiz büyüyen nesillerin toplumu olduğunu bilseler dahi bu kadarına onlar bile "PES!" derlerdi. Ama biz "PES!" diyemiyoruz. Neden mi? Bir şey hep oluyorsa adı olay değil olağandır da ondan. Ve olağan olan hiçbir şey insanda şaşkınlık yaratmaz. Hayvana şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet, doktora şiddet, şoföre şiddet, madenciye şiddet, şiddet şiddet şiddet... Depresyondayım diye şiddet, işten atıldım diye şiddet, geçinemiyorum şiddet, kovuldum şiddet, seviyor şiddet, sevmiyor şiddet, gitti şiddet, kaldı şiddet, sokağa çıkarsan şiddet, çıkmazsan yine şiddet... "Racon kesilecekse biz keseriz" şiddet, "bir hesap varsa biz görürüz" şiddet, "babam 300 arkadaşıyla birlikte yerin altında can verdi" şiddet -hem de tekme tokat şiddet, "dış güçlerin oyununa gelen marjinal vandallar bunlar" şiddet , "Bu millet meydanları dar eder" şiddet... E ülkenin geriye kalanı sütten çıkmış ak kaşık mı? Ninja bunlar şiddet, sıkmabaş şiddet, bilmem kim hükümete hak vermiş şiddet, şalvar giymiş şiddet, cemaattenmiş şiddet. Bitti mi? Oncu buncu şiddet, aleviyse şiddet, sünniyse şiddet, Kürt ise batıda şiddet, Türk ise doğuda şiddet, Suriyeli ise doğu batı fark etmez şiddet, homoseksüelse öldüremiyorsan şiddet... Peki ya sevgi, saygı, hoşgörü, birlik yok mu? Olmaz mı! - "Boşanıyorlarmış, bilmem ne kadar tazminat alacakmış, depresyona girmiş..." - Yanındayız kalp kalp kalp, öpücük öpücük öpücük, cici kuş cici kuş! - "Yeterli oy alamazsa yarışmadan ayrılacakmış..." - Yanındayız sms sms sms, kalp kalp kalp, öpücük öpücük öpücük, cici kuş cici kuş! Bla bla bla...
2 notes · View notes
ihtiyardivit · 6 years
Photo
Tumblr media
Maviliğime mektup 48… Sevgili Hazretleri… Güzel yanım, huyum, zirvem… Seni sevmek başlı başına özel bir yetenek bence. Bu yetenek senden sırayet eden bir gen belki de… Hani biz seninle BİR'iz ya? O işte… Özüm… Saat 23:11 Sana seni sevmenin nasıl birşey olduğunu anlatayım günüm, güneşim, gün eşim… Ömrümden bir 24 saat daha gidiyor az sonra. İçine sığdığın 86400 saniye daha geride kalıyor yolun yarısına adım adım yaklaşırken… Her gün 86400 kez düştüğün kirpiklerim terledi, saç dilerim biraz daha küheylan şahlanışı gibi hınca hınç huzurlu şimdi… Ki parmak uçlarım seni anlatacak herhangi bir harfe boyun eğercesine koşar gibi. Çay soğudu bak… Güzel Maviliğim… O kadar güçsüzüm ki, sana herhangi bir beyit'ten senli örnek verecek olsam çaresizim ; çünkü sesim bile çıkmıyor. Saat 23:40… Uyusam mı bilmiyorum… Uyanmaktan korkmasam uyanmadan yüz yıl uyurum sanki ve ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuya dalar az ötelerde az sonra. Bir lokma alabilir miyim uykundan? Bu sıralar bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma… Sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum içinden konuşma bence, ayıptır ardımdan konuşman. Bu yeryüzü tamam ; bu gökyüzü iyi - güzel : amenna… Ya sen? Nasılsın? Bu arada, her işte bir hayır vardır bu doğru ; bunları geçmeyelim ancak ben bıktım artık hayırdan şer, şer'den hayır damıtmaktan. Misal, şimdi yanyana uyumak da vardı. Uyumamakta hayır var da, uyumakta ne mahsur var ki? Bir güzel olsak ya seninle.. Bu anlaşmazlıklar niye sence?.. Secdelere küs alnımda bir kara, bir kara… Yani şimdi biz seninle kalksak gitsek ya bütün mahallenin zillerine basıp basıp kaçsak, nefes nefese kalsak koşarak ve bir an dursak, hızlı hızlı nefes alırken gözgöze gelsek, ben o an içimden ; “öyle güzel ki az önce yanımda geçirdiğin saniye, içinde ki dakika, içinde ki saat, içinde ki gün, hafta, ay, yıl, asır… Öyle güzel ki… Ve güzel olan herhangi bir şey gibi bu anlar da bitmeyesice olsa…” diye iç geçirsem… Belki Abant olur, belki Porsuğun kenarı ama illa bir yer olur bir bayram namazı sonrası ben anlatsam sen anlasan, beraberce ağlasak… Ya da sadece sen anlasan, ben öylece yansam… Ağlamak anlamaktır aslında. Birlikte ağlasak mı acaba…? Biliyor musun herhangi bir alengirli sevginin dibiyim gibi ; uykundan bir damla, saçının terinden bir damla… Seni sevmek eşittir huzura eş, seni sevmek başlı başına önemli meziyet. Sevgili Sözüm, Özüm… Şimdi biz seninle denk düşsek aynı güneşin altında ki saçakların gölgesinde ve sen kafam karışık giyip gitsen, benim ilk ekmek soran Ermiş ile aramda geçecek diyalog şöyle olur muhtemelen ; - Gitti… - Sen ne yaptın? - Hiçbir şey… - Nasıl hiçbir şey? - Öyle işte, hiçbir şey yapmadım. Gitti. Ağladım sadece, öylece içli içli ağladım. Önce gözlerimle ağladım, sonra tüm vücudumla sarsıla sarsıla ağladım. - O ne yaptı peki? - Bana mı ? - Sana, kendisine…Neden gitti yani? - Bilmem… Kafası karışık mış… Kendini iyi hissetmiyor muş… Gitmesi gerekiyor muş… Öyle işte… - Sevmiyor muymuş seni ? - Seviyor muş aslında… Ama kafası karışık mış işte. - Tutsaydın ellerinden, bırakmasaydın. Gözlerini gözlerinden kaçırmasına izin vermeseydin? Neden bıraktın.? O zaman gidemezdi belki? - Denedim. Ama beceremedim, gücüm yetmedi. - Ama böyle de olmaz. Gidelim hadi… - Nereye? - Gidelim. Sevenin üzülmeyeceği bir yere… - Ben de üzmüş olabilirim belki… Saçını tararken canını acıtmışımdır, gözüne toz kaçtığında çıkarırken gözüm kamaşıp fazla üflemişimdir belki. Bilmiyorum… - Olsun, gidelim biz. Kimsenin kimseyi üzmediği, sözün öz olduğu bir yere gidelim. - Var mı öyle bir yer? - Var. Ama uzak biraz, dönüşü de olmaz ama… - İsterdim. Ama gelemem. - Neden? - Beklemem lazım. - Onu mu? - Evet onu. Beklemem lazım, belki gelir. - Gelir mi? - Bilmem. Umut işte. Belki gelir, belki umudumu kesmediğimi, ağlamanın vazgeçmek olmadığını, eğer dönerse yaralarını iyi edebileceğimi hisseder ve gelir.. Yalnız kalınca içi acır belki onun da. Eksikliğimi hisseder belki. Ensesine dokunmamı, saçlarını okşamamı falan ister belki. Bilmiyorum işte, belki diyorum. İhtimal. Belki kendi gelir, belki bana gel der. Benim beklemem lazım. - Ya gelmezse? Ya gel demezse? - Olsun. Beklerim ben. Usul usul ses çıkarmadan, sadece yağmurlu havalarda ağlayarak beklerim ama yine beklerim. Hem ya gelirse? - Haklısın. O zaman gelmiyorsun benimle? - Hayır… - Hoşçakal o zaman… - Bakalım… Tastamam böyle bir diyalog olur.. Benim gözde güzide Sevdiğim… Çayım bitti, yenisini doldurdum. Soğumuş, ısıttım ve biliyor musun öylece durup demliğin kapağının fokurdayan suyun kuvvetiyle titremesini izlerken sana titreyişimi sığdırdım demliğin kapağı arasına… Sonra dedim “her neyse…” Beni biliyorsun, ağlamaktan usanmış iki gözü olan Sen'den ibaret BEN'im… Sence sızısı olur mu gözyaşının ? Oluyor… Böyle tadı tuzu yüzünü sancıtır gibi… Ve sana bir sır vereyim mi? Bu hayatta ağlamaktan benim kadar nefret eden bir insan daha yoktur. 9 yaşımdayım, sabah 5-6 civarı. Dedem bisiklete binmiş, mahallenin yokuşundan çıkıyor. Ekmek almaya gidiyor efendimiz. Sulu kar yağıyor, hava buz gibi… Ben ilkokul 3'e gidiyorum Köprübaşı ilkokulunda. Simit tablam alüminyum, havanın etkisi resmen işlemiş simit tablama… Ayağımda siyah lastikler, uçları yırtık ama babam naylon iple uçlarını içine muşamba koyup dikmiş. Biraz tamir etmiş işte canını sevdiğim güzel kalpli idolüm… Elimde eldiven yerine çorap, ellerim soğuğun etkisinden metal simit tablama yapışıyor ve evden çıktığım daha birkaç dakika olmuş. Pantolonum kısa geliyor biraz, ayak bileklerim açık kalmış. Ama şimdi moda o tip pantolonlar. Burnum, kulaklarım buzhane de dondurulmuş gibi donmuş. Biliyor musun “Islak karın sancısı” diye kitap yazsam, o soğuğu yine de anlatamam sana. Neyse, planım her sabah olduğu gibi simit fırınına sabah 7'de ulaşıp erkenden simit alabilmek için fırına ulaşan ilk simitçi olmak. Çünkü ilk alan olunca fırının yakınında ki zengin mahallesinde ki binalarda hemen bitiyor simit. Böylece bir tabla bitirip okul vakti gelmeden ikinci tablayı da alıp satabilirim. Bir de orada ki binalar hep yüksek bina, bağırınca ses yankı yapıyor ve yüksek sesle bağırmaya gerek kalmıyor. Boğazım ağrımıyor, çok yorulmuyorum kısacası… İşte ilk simitleri ben alırsam, erken biter ve ikinciye gider tekrar alırım öğlene kadar onları da bitirip okula gidebilirim. Bir seferde 10 simit taşıyabiiyorum, iki sefer de 20 simit satmak , havalara uçmak demek benim için… Mahallenin yokuşundan çıkarken dikenliklerin ardında çimenliğe çökmüş çöpü karıştıran köpekleri gördüm. Olduğum yerde durdum, geri dönemiyorum, ileri de gidemiyorum. Öylece kaldım. Simit tablamı tuttum iki elimle, öylece bekledim bi süre birisi gelir onunla beraber geçerim düşüncesiyle. Yerden çakıl taşları alıp yeleğimin cebine doldurdum önce montumu açıp, sınıf arkadaşım Ferdi'nin annesinin artık Ferdi'ye olmadığı için bana verdiği, ama bana da kolları kısa gelen montumun ceplerini de taş doldurdum… Artık cesaretliyim. Birkaç adım attım ve orada ki köpekler hemen ayağa kalktılar. Bağırsam mı acaba diye düşündüm, bağıramadım.. Bağırırsam saldırırlar belki diye.. Bağırmadım korkudan. Fikrim… Bir anda ne oldu biliyor musun? Dedemi gördüm… Bisikletle geliyor. Öyle bir sevindim ki, o an birisi gelip bana ayakkabı alıp giydirse, birisi mont giydirse, birisi bir seferde 100 simit alsa benden, o kadar sevinmezdim… Ciddiyim o an yaşadığım sevincin tarifi yok. Yanıma kadar geldi dedem. Ellerim, yüzüm, ayaklarım buz tutmuş orada birkaç dakika da. Simit fırınına da geç kaldım zaten. Dedem geldi yanıma ve ben içimden diyorum ki ; “Dedem büyük, o korkmaz köpeklerden. Şimdi kovar köpekleri, ben de bisikletin arkasına binerim, Dedem beni Devoğlu-Çark Caddesi dolmuşlarının kalktığı durağa bırakır.” Biraz da burnum akıyor tabi… Kolları kısa gelen montumun kolları ile bazen de avuçlarımın içiyle, elimin tersiyle burnumu siliyorum ; parmaklarım donmuş. Dedemin yanıma gelir gelmez ilk söylediği şey ; “ Neye gezirsen la burda hayvan oğli hayvan, itin döli.”…. İçimde ki o heyecanın tamamı kayboldu. Ve sana yemin ederim o an o köpeklerin orada olması umrumda bile olmayıp yürümeye başladım Dedeme “Simite gidirem,köpekleri gördüm durdum ısırırlar diye.” dedikten hemen sonra. Bu cesaretim fazla sürmedi ama, köpekler saldırdı. Kaçabilecek alan da yok. Düştüm ben dikenliğin üstüne. Köpek ısırmıyor ama bana doğru dişlerini çıkarmış hırlıyor ve yaşadığım korku tarif edilemez. Dedeme baktım bi an… Bisikletin üstünde öylece duruyor kendini korumak için. Sonra bisikleti köpeklerin üstüne sürdü, taş attı ve gitti köpekler. Bisikletine binip geldi benim düştüğüm dikenlerin önüne. Üzerim sırıl sıklam, ellerim ayaklarım buz tutmuş. İndi bisikletten küfürler ederek, elinde ki file lastiğiyle vurdu bana. Ayağıma bi de yüzüme denk geldi. Vücud Islak olunca o lastiğin verdiği sancı en az milyon kat artıyordur herhalde… Ben köpekleri saldırtmışım. Öyle dedi. Suçlu benim… Üstüm ıpıslak, her yanım donmuş. O lastiğin canımı nasıl yaktığını bilemezsin. Bak yemin ederim, o anın bir saniyesi bile hayatım boyunca aklımdan hiç gitmedi. Ellerime, kalçama dikenler batmış hep, zor kalktım oradan. Tabi dedem bindi bisikletine gitti. İçli İçli ağlaya ağlaya çıktım yokuşu. Seyran yenge vardı bizim uzaktan akraba komşu, o gördü beni yokuşun başında. Halk ekmek satılırdı mahallenin aşağısında, ucuz diye herkes oradan alırdı ekmeği sabahın ilk saatlerinde. Oraya gidiyormuş Seyran yenge de. Ne oldu dedi, anlattım. Bir dolu beddua etti dedeme. Ama ben içimin dopdolu şekilde ah etmesini dile dökemedim. Elimden tuttu, yolun karşısına geçirdi beni. Gittim fırına üşüye üşüye. Üzerim sırıl sıklam. Fırıncı yaşar abi beni fırının yanına oturttu, alev rüzgarıyla üzerimi kuruttu uğraşarak. Çay verdi bana, simit verdi sıcacık. Pantolonum, montum, yeleğim hepsi kurudu. Yaşar abi çok iyi adamdı, çok seviyordum onu. Şimdilerde ayakkabı satıyor Aziziye camisinin orada ki simit fırınının yerinde, çok yaşlanmış, baya da kilo almış. Arefe günü iftar yaptık birlikte Ülkü Ocağında. Bana çok doyumsuz bir huzur verdi Allah razı olsun. Her neyse, ben o gün simitleri aldım, hiç bağıramadım. Zaten yüksek binalarda hiç satılmadı simit. Benden önce simit alan simitçi satmış oradan geçerken ondan almışlar. Sulu kar vardı, montumu serdim simitlerin üstüne, kısa geldi, bazıları ıslandı satamadım … 10 simitten 6 tane kaldı, gittim kahvehaneye. Sulu karın ardından sert yağmur başladı. Öğleden sonra okul var ve ben yol parası kadar simiti ancak satmışım 20 simit satarım diye düşlerken. Ayaklarım ıpıslak, donmuş. Ellerim buz gibi donmuş simit tablamı tutamıyorum elimde eldiven niyetine giydiğim çoraplar da ıslak… Elim sanki metalden olan simit tablama yapışır gibi oluyor soğuktan. İnan bana, bir an bütün Dünyanın en güçlü, en cesur, en zengin insanı niye ben değilim ; niye hemen şimdi güneş çıkmıyor ve benim hemen şu an güneşi çıkaracak gücüm niye yok, bu yağmuru durduracak gücüm niye yok diye hayıflandım içli içli. Gözlerim dolu, ellerim ayaklarım buz gibi… Gittim Özkan abinin “Garaj Kıraathanesi” isimli kahvesine… Cam da bir yazı : “Seyyar satıcı giremez.” Ben kendimce uyanığım ya hani? Dedim oralet içicem desem kahvenin önünde ki masada oturmama izin verir kahveci. Simit tablamı masanın üstüne koyup içeri girdim, oralet istedim ; soba var kahvenin ortasında tüm hırsıyla yanıyor. 10 kuruş bir oralet. 1 simit de o kadar zaten. Sabah ki dayak, ıslanmak, üşümek, korku, simitlerimin ıslanması, saat neredeyse öğlen olduğu halde benim henüz 4 simit satmış olup birinin parasını da oralete verecek olmam ve kahvede ki bazı insanların bana acıyarak bakması… Birkaç saat içinde hepsi üst üste . Aldım oraleti, 5 tane de şeker aldım kahvecinin kızgın bakışları arasında. Dışarı doğru çıkarken önce bir elimle, sonra diğeriyle bardağı tutarak ellerimi ısıttım, masaya koydum bardağı dışarı çıkınca, ellerimi ısıtıp ısıtıp dudağıma yanağıma sürdüm yüzümü de biraz ısıttım. Biraz açım… Oraletle birlikte bir simit yiyeyim dedim, en ıslak olanını seçtim “nasıl olsa ağzımda ıslanacak” diyerek kendimi ikna edip… Islak simit yedin mi hiç? Hiç tadı yok… Yedim onu, oraleti de içtim… Üşüdüm, pantolon kısa geldiği için açıkta kalan ayak bileklerim iyice dondu… Ayaklarım sandalye de otururken yere değmiyor ve bir defasında fırıncı yaşar abi şöyle demişti ; “eğer sandalye de otururken ayakların yere değiyorsa büyüdün demektir.” Ayaklarım yere değsin diye sandalyenin ucuna oturdum, yine de yetişmedi ayaklarım. Değmedi yere. Büyümemişim daha… İyice üşüyünce çaresiz içeri girdim tuvalete gidicem bahanesiyle… Sobanın yanından yavaş geçip tuvalete gittim, bekledim biraz tuvalette, sonra geri dönerken de aynı şekilde yavaşça geçtim sobanın yanından. En az 10 defa böyle yaptım. En sonunda kahvede bir masada oturan mükemmel kalpli bir abi çağırdı beni… “Simitçi, üşümüşsün. Otur sobanın yanına. “ dedi… Eğer yaşıyorsa Allahım ona asla zor gün göstermesin. Hayatta değilse de zaten o kalbi ile cennettedir. Çok sevindim… Şu an bile hatırlıyorum o anı. Devamında ekledi ;” Simitlerini de getir, dışarıda durmasın. “ Gittim getirdim simit tablamı. Yanıma geldi o abi. Bana oralet söyledi. Bir de simit aldı benden. Islanan simitlerimin hepsini sobanın üstünde kuruttu. Ellerimden çorapları çıkardı, ısıt ellerini dedi. Lastiklerini de çıkar, çoraplarını da kurut dedi… İlk başta çok utandım lastiklerimi çıkarmaya. Çoraplarımın ikisi de başka renkli çorap, uçları yırtık… İkinciye tekrarladı, zaten çok aşırı üşüdüm diye çıkardım lastiklerimi, çoraplarımı da çıkardım. Aldı çoraplarımı sobanın borularına sarıp kuruttu… İçim, gözlerim ışık ışıl… "Bir çocuğun içine dokunmak” deyimi var ya hani ? İşte o abi benim içimde o an pamuk şekeri dağıttı… Isındım iyice, çoraplarım kurudu, lastiklerimin içleri bile kurudu. 5 simitim kaldı, kalktım onları satıp okula gidicem öğleden sonra okul var. Okuldan çıkınca kaymak satmaya gidicem kahvelerde. O gün birkaç saat içinde şöyle birşey oldu adeta ; Sabah köpek korkusu ve dedemin dayağı, üşümek, simitlerimin ıslanması eşittir ölmek. O abinin bana oralet söylemesi, simit alması ve benim terleyene kadar ısınmam eşittir dirilmek. En yalın haliyle böyle açıklanabilir. Sabahki korku ve üşümek başıma ağrı sokmuştur kesin, şu an hatırlamıyorum ama üşümem ve korkum hiç gitmedi aklımdan. 3 numara traşlı yine saçım, biraz uzamış. Saçlarım dümdüz, simit tablamı kafamın üzerinde taşıyorum diye saçımı dümdüz yapmış. Çıktım kahveden, yağmur durmuş… Kaldırımdan, suyun olmadığı yerlerden gittim Yeşilyurt - Hendek arabalarının kalktığı “Eski Garaj” denilen yere. Orada hemen biter çünkü simitler. Yolcu otobüsünün içine çıkınca hemen alıyorlar yolcular. Ve o garajda izbandut gibi bir simitçi mesken edinmiş orayı, kimseyi sokmuyor simit satsın diye. İstisnasız beni her gördüğünde zevk için bile olsa, simitlerim bitmiş bile olsa döven birisi. Sabahki köpek korkusunun gözlerimi doldurmasının bire bir aynısı yine… Gözlerim doldu, ayaklarım oraya gitmek bile istemiyor… Ve ben artık çok güçlü olup o Simitçiyi dövmek istiyorum. Dövmeyi geçtim, artık beni dövemese bana o da yeter… Yine gördü beni. Kafamda simit tablam, simitlerim düşmesin diye koşamıyorum ama hızlı adımlarla Kaldırımdan yürümeye başladım o yetişti bana.. “ Ulan piç, ben sana demedim mi Bidaha girme buraya diye. S.ktir git burdan.” diyip tekme vurdu ayağıma, kalçama. Benim boyum onun beline ancak geliyor… Yeryüzünün delinmesi ne demektir sence? Ya da gökyüzünün yere çakılması? Ben yere düştüm, simitlerim düştü… Ve emin ol yer delindi, gök parçalandı çektiğim acıdan. Çamur, yağmur suyu ve az önce sobanın yanında kuruttuğum üzerim sırıl sıklam yine. Simitlerim her dayak yediğimde olduğu gibi yine çamurlandı, suya düştü… Gözyaşı, yağmur suyu, çamur, simitlerimin suya düşmesi ve çamurlanması, içimin yangısı, içli içli ağlamam, yaşadığım korku… Etrafta ki esnafın camların ardından bakıp karışmaması, kafamı ne yana çevirsem bir dolu umursamaz “büyük”… Simitlerim düşünce o kahvede ki abinin verdiği simit param da düştü suyun içine, kayboldu. Simit tablama koyuyordum her zaman en son sattığım simitin parasını, simit tablama bereket getirsin diye. Simitçi arkadaşım Bekir öyle derdi, ben de öyle yapardım hep. Simit tablam, simitlerim düşünce o da düştü kayboldu. Ve bu simitçi beni ne zaman dövse hep param kayboldu. O tablama koyduğum param her dayak yediğimde kayboldu. Simitlerim ıslandı, çamurlandı ve ben yine birşey yapamadım, simitlerim tamamen su gibi oldu, susamları hep dağıldı. Artık sobada ısıtmak da işe yaramaz. Kaybolan paramı da bulamadım. Çaresizim ama içimden neler diyorum neler. Bir simit parasını da oralete vermiştim. Sadece 3 tane simit parası var ve o da ancak yol parası zaten. Kalktım yerden, avucum soyulmuş, üzerim tamamen su gibi. Ve büyüdüğüm zaman mutlaka bu Simitçiyi dövücem diyorum her dayak yediğim zaman. Sana yemin ederim o gün yaşadığım iç yangısı bambaşkaydı. Ağlamak çare midir bilmem ama insan acımasaydı bilemezdi yüreğinin yerini. Ben yüreğimin yerini o gün daha iyi anladım. Kalktım o suyun içinden, oturdum önünde çöp kovası olan bir bakkalın cips kutusunun üstüne. Bakkalcı da kızdı, kalk ordan dedi… Her yanım ıslak… Ağlamak nedir sorusunun en yalın örneği haldeyim. Simit tablam elimde, yürüyerek okula gittim, öğretmenim Suzan KAYA üstümü görünce eve yolladı. Geldim eve, Annem ağlıyor. Hem de nasıl ağlamak. 9 yaşında bir çocuğun Dünyayı yerinden oynatacak güce sahip olmak istemesi kadar korkutucu birşey olmaz herhalde. Ama yok işte, çok istesem de olmadı o gücüm. Ne oldu Anne dedim… Niye ağladığını demedi, ağlamaya devam etti. Başına eşarbını yazma şeklinde bağlamış. Başı ağrıyınca öyle bağlardı hep… Benden küçük olan ortanca kardeşime sordum, “Dedem dövdü” dedi. Sabah beni mahallenin yokuşunda gören Seyran yenge anneme demiş mahalleye dönünce. “Mustafa dede çocuğu set'in orda dövmüş, üstü ıslanmıştı, gitme simit satmaya dedim dinlemedi ağlayarak gitti” demiş… Annem de gitmiş dedeme, “Baba ne yaptı çocuk sana, niye dövdün” demiş. Dövmüş annemi, çok dövmüş… Ben durur muyum. Aldım elime bisürü taş, gittim bütün camlarını kırdım, evin her camını en az 50 defa kırmışımdır ben toplamda… Ne zaman bizden birini veya beni dövse gidip camlarını kırdım. Şimdi bütün akrabalarım halen daha söyler, “çok dövdü sizi ama senin cam kırmanı birtürlü engelleyemedi” derler… Hani diyorum ya, çok güçlü olmak istedim… Çok güçlü olmak istedim ama hiç olmasa bari dayak yemesem, her fırsatta annemi yada babamı bir şekilde dövmesine engel olabilsem veya o simitçinin beni dövmesine, simitlerimin yere düşmesine, paramın kaybolmasına engel olabilsem de bana yeterdi… Olmadı işte, ben o yaşlarda hiç güçlü olamadım. Ne o Simitçiyi, ne de Dedemi durdurmak mümkün olmadı. Ben camları kırarken Nenem alt katta odunları kömürlüğe diziyor, bağırmaya başladı, “Mustafa koş camları kırıyor.” Ben durur muyum hiç , yakalarsa bayıltana kadar döver. Kaçtım o aşağı inene kadar. Onların evin iki ev yanında inşaatta kalıyorduk, adamın birisi tek katlı gecekondu yapmış, inşaat halindeyken yarım bırakmış imar izni yok diye. Biz de kendimize ev yapana kadar orada kalıyoruz. Sadece duvarlarını yapıp üstüne beton yapmış adam, ne tuvalet ne kapı pencere, ne elektrik ne su hiçbir şey yok. Bildiğin inşaat hali… Babam kış diye camlarına naylon çakmış, battaniye çakmış naylonun üstüne, soğuk geçirmesin diye. Kaçtım oraya ben, dedem geldi peşimden… Annem dedemin önüne geçti, ben inşaatın arka camından atlayıp kaçacaktım aslında ama annemi yine döver diye kaçmadım, geldi yanıma, elinde şemsiye var, vurmaya başladı bana. Düşmanına bile öyle vurmaz eminim. Annem vurma diyip engel olmaya çalıştıkça ona da vurdu… Ona vurdukça ben engel olmaya çalıştım, ikimizi de dövdü, dövdü… Annemin saçından tutup çekti, tekme attı. Bak sana yeminler ederek söylüyorum, kendi yediğim dayaklar hiç önemli değil ama annemi öyle dövmesi beni öldürüyordu sancıdan her defasında. Ve ben ona öyle çok ah ettim ki, ona kolay ölüm nasip olmayacak. Asla…. Peki Dünyanın yerin dibine girmesini istedin mi sen hiç? Ben istedim… Neden biliyor musun? İnşaatta tuvalet yok diye babam bir yağ tenekesinin üstünü kesmiş, üzerine sünger çakmış, onu klozet gibi tuvalet olarak kullanıyoruz, dolunca annem yada babam götürüp bir çukura döküyorlar. Biliyorum miden bulandı belki ama bu malesef böyle. Dedem bizi iyice dövdükten sonra çıkarken o tenekeyi gördü, ayağıyla ittirip döktü inşaatın ortasına. Ve bütün o pislik yere saçıldı. Yeryüzünün tamamı parçalansın istedim o an. Parçalanmadı. Komşulardan Dilber yenge, Aysel yenge ve Halime yenge annemin ve benim ağlamalarımıza geldiler inşaata. Zaten en ufak kardeşimle benim ufağım çılgına dönmüş korkudan. Akşama kadar sürdü ağlamamız annem ve kardeşlerimle. Ablamlar geldi tarladan, onlarla birlikte annem temizledi inşaatın pisliğini. Kovayla kapının önünde biriken yağmur suyunu alıp yıkadılar yerleri annemin sessiz ama sanki göğü parçalayan ağlaması gölgesinde. Ben ne sanıyordum biliyor musun? Dedem Dünyanın en güçlü insanı ve biz ömür boyu hergün ondan dayak yiyeceğiz. Biz ömür boyu her gün üşüyeceğiz. Her gün elektriksiz evde oturacağız. Ben onun yaşattığı sancıları hayat boyu unutmak bile istemiyorum hiçbir zaman onun gibi bir insan olmayayım diye. Neyse… Şu an bile o anları hatırlayınca içimde dinmeyen sancılar oluşuyor ama Allah büyük. Çok büyük. Kolay ölüm nasip etmeyecek. Belki şimdi ah etsem tutmaz, bilmiyorum. Ama 9 yaşımdayken benden öyle ah aldı ki, eğer biz onunla aynı Allaha inanıyorsak o ayağıyla yıkıp yere saçtığı o tuvalet pisliği gibi pisliğin içinde ölecek. Maviliğim, işte ben en çok o gün nefret ettim ağlamaktan…. Sabahın en erken saatinde üşüyüp, elim ayağım buz tutmuşken, köpek korkusundan gözlerim dolup dizlerim titrerken dedemden yediğim dayak, öğlende bir tekmeyle yere serilip Simitlerimi çamurun içinde görmek ve çektiğim acı ; vücudumun buz tutması, aynı gün yine dedemden annemle birlikte tonlarca dayak yemek, inşaatın ortasına tuvalet pisliğinin saçılması… Ağlamaktan ben tam olarak en çok o gün nefret ettim. Ve Maviliğim… Ağlamak, çok satabilmek için ağlak edebiyat yapanların algılayamayacağı bir iç yangısıdır. Bir Simitçi çocuk ağlar, bin yazar yazamaz. Anlıyorsun değil mi ağlamak nedir ? İşte seni sevmek, ağlamanın olmadığı herhangi bir an kadar güzel. Öylesine huzur, öylesine yeniden doğuş. Yeryüzümün tek rengi… Seni sevmek, ıslanan Simitlerimi sobada kurutup yeniden satabilecek olmak kadar iç cıvıltısı, göz kamaşması, bir çocuğun heyecanı ile bire bir aynı… Ve ben Seni Seviyorum. Belki hayatın boyunca hep duyarsın bu cümleyi başka başka bisürü insandan ama ben başka seviyorum. Cino çikolatanın jelatinine sarmalayarak seviyorum. Ağlamanın olmadığı herhangi bir an kadar çok seviyorum. Rengi şeffaf olan göğün ve okyanusun Maviliğisin sen… İhtiyar Sana Mecbur…
3 notes · View notes
hakanzip · 7 years
Text
O kadar uzun zaman geçti ki artık karşına çıkamaz seni seviyorum diyemezdim.  Kimdim ben? Buna hakkım var mıydı? Hala onu seviyor olmam onun da beni sevdiği anlamına gelir miydi? Elimde ona olan sevgimden başka ne vardı ki?  Üstelik sevgimi, ona olan büyük sevgimi de, sorgular hale gelmiştim. Başka birini sevebilmiş olsaydım şimdi olduğu gibi onu sevmeye devam edebilir miydim? Edemezdim. Yeniden sevebilmiş, onunla konuştuğum gibi başka biriyle de konuşabilmiş olsaydım, onu çoktan eski de kalmış aşklar arasına bırakırdım.  Fakat başka birini sevmiyor olmam da ona olan sevgimin büyüklüğünden değil miydi? Eğer kolayca ona olan sevgimden vazgeçecek, hemen ertesi gün başka birini sevecek isem sevginin ne anlamı vardı ki. Gülüyordum kendime, gelmeyecek birini beklediğim, bir daha yüzünü göremeyeceğim birini hala sevdiğim için. Yine de onu unutmak istediğim zamanlar oldu. Hem de aramıza giren ayrılığın daha ilk günlerinde. Bu sefer çocukluğumdan beri yaptığım şeyi, gelmeyecek insanları beklemek istemiyorum, bu sefer beklemeyeceğim demiştim. Mümkün olmadı, onu sevmek öyle güzeldi ki. Canımı ne kadar çok yaksa da; sevmeye; dahası beklemeye devam ettim. Ne demişti şair; "Annesinden dayak yediği halde, yine 'Anne' diye ağlayan bir çocuktur aşk."   Bekledim onu, her saat başında, her gece uyumadan önce, çalan her telefon da. Gelmeyeceğini bildiğim halde. Verdiğim tüm sözleri tutamamış olsam da, bu dünya da sevdiğim son insan hala oydu. Tıpkı ilk gecemiz de konuştuğumuz gibi;  “önemli olan bir insanın hayatına daha önce kaç kişinin girdiği değil, önemli olan son kez kimin girdiği, kimin orda kaldığı.” dediğim gün ki gibi. Oysa kalbimin atışlarını hissettiğim her an ona koşuyordum. Şehirlerden hangisinin onu sakladığını bilmediğim, karşısında konuşabileceğim tek kelimem olmadığı halde. Kalbim ve mantığım öyle kavgalıydı ki. Mantığım unuttu seni işte çoktan unuttu dediği halde kalbim ismiyle atıyor ismine ritim tutuyordu. Mantığım bir daha onu göremeyeceksin diyor fakat içimdeki umut hiç bitmiyordu. Tecrübe denilen şey en çok nefret ettiğim şey olmuştu. Daha önce gördüğüm insanlar; güzel ilişkiler, büyük aşk yeminleri, sonu hüsran sevdalar. Her birinde birileri unuturken bir başkası unutamıyor, sevdiğinden ayrı yaşadığı her günü kendisine zehir ediyordu. Kadınlar geliyordu gözümün önüne; “yeter artık, bıktım senden, arama beni” diyen kadınlar ve adamlar “bitti artık neden anlamıyorsun” diyen bir zamanlar sevdiği kadının gözyaşlarını hiçe sayan adamlar. Ve ben bana biçilen cezamı çekiyor, her günüm, her saniyem o olduğu, sesini bir kere daha duymak için ömrümü verebileceğim halde; sesinden, gölgesinden, ışığından ayrı olmaya mecbur kalıyordum. Oysa ondan gelecek, küçücük bir işaret yeterdi. Aramızda ki yılları, yolları, dağları aşmama.
1 note · View note
zifirtenebris · 7 years
Text
Papatya.
Neden papatya biliyor musun adam? Çünkü papatya benim. Çünkü papatya da koparılmadan önce benim gibi mutluydu. Sonra aynı benim gibi kopardılar onu da dalından. Sırf kendi keyifleri uğruna kullandılar papatyayı benim gibi. “Seviyor, sevmiyor…” Diyerek benim kanatlarımı kopardıkları gibi kopardılar papatyanın güzel yapraklarını. Sonra işleri bitti. Attılar onu yere. Sonra başka bir papatya aldılar, yine kırıp döktüler, kopardılar yapraklarını ve yine attılar onu yere. Benim gibi… Papatya koparılmış yapraklarıyla kaldı, ben ise kırılmış kalbimle kaldım adam. Ama ben yine sende kaldım adam. Yine sende kaldım.
•zifir tenebris• 💎
6 notes · View notes
inciningecesi · 3 years
Text
Sabaha karşı saat dört buçuk suları. Çift kişilik yatağımda, sırtımı duvara yaslamış düşünüyorum. Kimim ben? Neden varım? Bu hayata neden geldim? Çevremdeki insanlara ne yararım var? Neden saçlarımı kesmiyorum? Neden kendimi güzel hissetmiyorum? Neden insanların bazıları beni seviyor, bazıları sevmiyor? Neden en sevdiğim şarkıcı Tuğkan? Neden sevgilim yok? Neden kilolarım, sivilcelerim, siyah noktalarım var? Neden çevremdeki kızlar çok güzel gözüküyor bana? Oysa ki güzellik göreceli bir kavram değil mi? Sorguluyorum.. Kulaklığımdan gelen Tuğkan - Romantizm Bitti şarkısıyla düşünüyorum. Düşünüyorum ve çıkamıyorum işin içinden. Boğuluyorum düşüncelerde. Güzel olmak istiyorum. Kilolarım olmasın istiyorum. Çatlaklarım, sivilcelerim, siyah noktalarım olmasın istiyorum. Ama istediğim her şey olmuyor. Eğer istediğimiz her şey olsaydı Dünya nasıl olurdu?
Tumblr media
4 notes · View notes
guelgibi · 7 years
Photo
Tumblr media
“Kelebeğin papataya vuruluşunu bilir misin?” Zümrüt başını salladı. “Bilmem. Anlatsana.” “Kelebek bir gün vadide uçarken bir papatya görmüş ve papatyaya görür görmez vurulmuş. Önce ne yapacağını bilememiş, çarpıntı ya işte, aptala çevirmiş kelebeği. Cesaretini toplaması uzun sürmemiş ama. Onca güzel, gösterişli çiçekleri uçarak geçip papatyaya varmış. Papatya doğası gereği çok nazik bir çiçek zaten geri çevirmemiş kelebeği. Hasbihal etmişler, kaynaşmışlar...Bağlanmış, kördüğüm olmuşlar. Birbirlerinden kopamaz hale gelmişler. Fakat bir türlü açılamamışlar. Hep içinde yaşamışlar, korkmuşlar. Karşılık bulamamaktan, birbirlerinin varlığını kaybetmekten korkmuşlar. Bir süre yanyana, sevdalarını gizleyerek görüşmeye devam etmişler. Kader dayanmış kapıya. Kelebeğin ömrü tükenmek üzere, bir şeyler yapması gerekiyor. Günden güne güçten düşmeye başlayınca karar vermiş. “Ayrılmamız lazım,” demiş nazlı çiçeğine. Papatya şaşkın, afallamış. “Neden?” diye sormuş. “Mutsuz mu ediyorum seni?” “Hayır,” demiş kelebek. “Sen şu üç günlük hayatıma güzel bir anlam kattın ama ömrüm bitti, tükenmek üzereyim. Artık başka diyarlara gitmem gerekiyor.” Son bir şans vermiş nazlı çiçeğine, ama ondan hiçbir kelam duyamamış. Kelebek de artık beklentiyi bırakmış. Kalan son gücüyle “Seni seviyorum,” demiş. Papatya donakalmış, kanatlarını çırpa çırpa uçan kelebeğin arkasından “Ben de,” diyebilmiş sadece. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş, “Keşke,” demiş. “Keşke sevdiğini daha önce bilseydim, keşke ona sevdiğimi daha önce söyleseydim.” Papatya bir süre sonra bu ayrılığı kaldıramamış. Yaprakları önce solmuş, sonra dökülmeye başlamış. Düşen her yaprakla birlikte “seviyormuş,” diye geçirmiş içinden. “Sevmiş.” “O gün bü gundür, cesareti olmayan aşıklar da sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuşlar. Seviyor mu? Sevmiyor mu?” •DEVAMI YORUMDA•
0 notes
yorgunyazici · 4 years
Text
Öyle pişman olucaksın ki...
Beni öyle arıyıcaksın ki...
Ama o zaman ben olmıyıcam... 
9 notes · View notes
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
En Güzel Duygusal Sözler Etkileyici Kısa Duygusal Mesajlar
DUYGULARI ANLATAN SÖZLER Bu Nasıl Bir Duygu bilemiyorum; Kimseye Ayrıldık Diyemiyorum, Adını Kim Sorsa Eziliyorum, Ayrılıp Gittiği O Günden Beri... Saçının bir teline dünyalar feda olsun, kalbin hep benimle dolu olsun. Bir yağmur damlası ''seni seviyorum'' anlamını taşısaydı ve sen bana seni ne kadar sevdiğimi sorsaydın inan ki bitanem hergün yağmur yağardı. Madem yaşamak güzel ben niçin aglıyorum seni sevmek suç ise cezamı çekiyorum. Düşün ki ben yağmur damlasıyım yere düştüm mü dağılırım, düşün ki ben bir kar tanesiyim güneşi gördüm mü eririm, düşün ki sen benimsin gittin mi ölürüm. Sensizliği dinlemek, sessizliği dinlemekten zor ama en zoru sensizliğin sessizliğini dinlemek. Adına şarkılar yazmadım diye, resmini yollara çizmedim diye sanma ki sevgilim seni sevmedim. Onsuzluk cehennem olduktan sonra gece kıyamet kopsa ne olur. Kalbinde onun adı olduktan sonra dilin başka adlar hecelecese ne olur. Senin ruhun ona ait olduktan sonra bedenin başkasına ait olsa ne olur. Son kibrit çöpüm gibi sakladım seni rüzgarsızdı hava tiryakiydim üstelik yakmadım seni ben yağmur yüklü bir bulutum kime çarpsam ağlarım. Denizde kalem kumdan kağıtlar yapdım. Her yere seni seviyorum yazdım ama sen aptaldın inandın. Ben seni sevmedim, sana taptım. Ne zaman sağır ressam, kristal bir zemin üzerine düşen yağmur damlasının sesini çizerse seni o zaman unutacağım. Deniz, kumsaldaki kumları; zaman, geçmişteki anıları; siler ama hiçbirşey kalbimdeki gerçek sevgini silemez. Sen çölde açmıs bir çiçek olsaydın, seni kaybetmemek için ölene dek ağlardım. Cama vuran her damlada bir tek sen varsın. Ne diyorum biliyormusun her gün yağmur yağsın. Mehtaplar kadar serin, denizler kadar derin, senin en güzel yerin, bana bakan gözlerin... Senin olmayacağını bildikten sonra hayallerini ona kursan ne olur. Sevginin şahidi Allah olduktan sonra papatya falları sevmiyor dese ne olur. Sevgimiz yavaş yavaş süzülen çisil yağmur gibi ama ırmakları taşıran cinsten... Seni düşünür, seni özlerim, sevgilerin özlemlerin derinliğinde ne olur kır şeytanın bacagını birkez beni hatırla bir sonbahar serinliğinde... Sert rüzgarlar karanlık geceleri severmiş , aynen benim seni sevdigim gibi... Sen bazen en zifiri karanlık gecemin güneşi, sen bazen yaşanacak hayatın cesaret verecek mutluluk yani, sen bazen ve her zaman sevgimin tek nedeni... Seni yıldızlara benzetiyorum onlar kadar etkileyici, çekici ve güzelsin ama aranızda tek fark var onlar milyonlarca, sen birtanesin... Ne Derdin Var Deseler ''Aşk Derdim Var'' Derdim Derman Bulalım Deseler ''Sadece Seni isterdim Gülüm...'' Duygularımla Başladım Sana Olan inancıma Kalbimle Devam etti. Aşkına Sevginle çözdüm hayatı bir anda hayat sensiz olmaz asla! Bir yürek Varki bende Görülmeye Değer, O yüreğin içinde de Sen Varsın Sevilmeye Değer... Sonu gelmeyen gecelerde Seni Sevmeyi öğrendim. Soğuk Odamda hayalinle ısınmayı öğrendim. Senin Sayende Sevmeyi öğrendim. Seninle birlikte ölmesini de Öğreneceğim Aşkım... Ne Gözlerimden Gider Hayalin Ne Aklımdan Silinir ismin Kalbime Kazımışım Seni Bitmez Bu Deli Sevgim... Rüyalarını gül yapraklarıyla yatağını papatyalarla süsledim, üzerini sevgiyle örtüp tüm kabusları aldım ki en güzel rüyaları sen göresin. Yıllar vardır nasil geçtigini bilmezdim, bir gün vardır yaşamın anlamını değiştirdi bana dair; hissetmediğimi, bilmedigimi yaşattı, işte o anı senle yaşadım senle sevdim. Kalem olsa dünyadaki bütün ağaçlar ve bütün denizler mürekkep olsa senin şiirini yazamam yinede... Yaprak döken gençliğimin satır aralarında altı kırmızıyla çizilmiş ve tırnak içine alınmış suskunluğumun baş harflerisin. Utanırım, söyleyemem yaşadığım yalnızlıgı, kelimeler yetmiyor ki bu mu sevda dedikleri... Yanında benden yakın başka biri de olsa, her şeyi inkar etmiş inandırmış olsanda, ve ona duygulanmış sevdalanmış olsanda, biliyorum bu gece beni düşüneceksin. Sen elimden tutunca, deniz basardı içimi. Sen elimden tutunca, yüreğim yeşil yosunlara takılıp günlerce dip akıntılarının peşisıra gitmek isterdi. Yanağına konan kar tanesi eriyip dudaklarına indiğinde, o bir damla serinliği biriyle paylaşmak istediğinde, yönünü rüzgara dön yeter. Çünkü ben o rüzgardayım. Ben seni dün sevmedim, çünkü dün bitti. Ben seni bugün sevmedim çünkü bugün bitecek. Ben seni yarin sevdim çünkü yarınlar hiç bitmeyecek. Tutulmuşum Bir Esmerin Yakıcı Gözlerine... Neden Sonra Anladım Bütün Hep Hayalmiş Taş Bastırdım Göğsüme Sevgili Yerine... Bir Çocuk Gülüşünde, Rüzgarın En Çapkın Öpüşünde, Yağmurun Her Saçına Düşüsünde Beni Hatırla... Başkalarına Olduğundan Fazla değer Verme. Ya Onu Kaybedersin Ya da Kendini Mahvedersin. Bir insan sevdiğini Önce Allahtan, Sonra kendisinden, Sonra annesinden, ve en son babasIndan istemelidir. Yine Sonu Gelmiyecek Bir Gece Yine Sensiz geçecek bir gün Ama Unutma ki Sensiz Geçen Zamanda Bile Seni Sevmeyi öğrendim Bebeğim... Aşkımı Bilmez Kimse Senden Başka Seni de Kimse bilmez Benden Başka... Bu Aşk Hayatımda Seni Tanıdım hayat Başladı Yanında Seninle Son Bulur Ancak Bu Rüya... Aşk bir elma şekeridir. Şekeri yersin sapı kalır. Bir gün gelip soracaksın beni mi daha çok seviyorsun yoksa Tanrıyı mı diye... Ben hiç düşünmeden Tanrıyı diyeceğim ve sen küsüp gideceksin. Ama nereden bileceksin içimdeki Tanrının sen olduğunu... Hayatta üç şeyi sevdim; seni, kalbimi, ümit etmeyi... Seni sevdim, sensin diye, kalbimi sevdim, seni sevdi diye, ümit etmeyi sevdim, Belki seversin diye... Birgün biri çıkıpta güneşe adını buzla yazarsa, Bilki o seni benden daha çok seviyor. Sen en büyük sevgiyi hakedecek kadar mükemmel, Herkesin sevmeyi haketmeyeceği kadar özelsin. Yaşamak gecenin tüm karanlığına rağmen, Buğulu bir cama güneşi çizebilmektir. Yaşamak direnmektir! Ağlamak istiyorsanız asla yapmayın. Çünkü, bir yerlerde sadece sizin bir gülüşünüz için, Yaşayan birileri mutlaka vardır. Eğer bir gün aşkın ölürse onu doğduğu yere göm kalbine... Eğer Hayattan Bıkıp Ölüme Doğru Sessizce Yürümek İstersen Yanıma Gel ki Sana Sensizliğin Ölüm Olduğunu Göstereyim. Belimi Büküyor Böyle Ayrılık Verdiğin Acılar, Hasret Tanıdık Görmedim ki Birgün Senden Yakınlık Dönmesende Geri Farketmez Artık... Ya durgun olmalı deniz; ya durmalı ya da kudurmalı, Sonuna kadar saplanamayacaksa hançer kınıda durmalı, Seven ölene dek sevilmeyecekse baştan unutulmalı... Sen dünyaya sürgün bir meleksin. Ve ben seni o kadar çok seveceğim ki Bir daha cennetine dönemeyeceksin. Ne seni unutmak gibi bir çaba var yüreğimde, Nede aşkımı körükleyen bir rüzgar, Ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm, Ne de kaybetmeye dayanacak kalbim var. Sevgi bir yıldızdır yanıp sönen, Masmavi bir düştür gökyüzünde hiç ölmeyen, Sevenlerin mumudur sevgi, Eriyip de hiç bitmeyen... Eğer birgün sevmek istersen önce kendini sev, Daha sonrada istersen beni, Ama beni; beni sever gibi değil kendini sever gibi sevmelisin, Çünkü ben seni öyle sevdim. Beni unutsun demişşin ama söylermisin sen hatırlanmaya değermisin? Hayat gördüĞün gibi güzel olsaydı, dünyada dert denen birşey olmazdı, sevenler sevilip mutlu olsaydı, meyhaneler böyle dolu olmazdı... Birbiri ardına geliyosa mutsuzluklar, keskin bir bıçak gibi saplanıyorsa acılar, ve köşe başlarını tutmussa umutsuzluklar ayrılık güzeldir en kalabalık yerde büyüyorsa kimsesizligin, binlerce kahkahaya karişiyorsa göz yaşların, son çiviyi çakıyorsan yorgun ve bitkin sabrına dilinin ucundaysa en çılgın küfürler işte o zaman yalnızlık güzeldir. Sen gökyüzünden bana hediyesin Önce gözüme sonra gönlüme düştün Ve ilmik ilmik işledin bu yüreğime söylesene sen nasıl bir çığ tanesisin. Bana kalsa gökyüzündeki tüm yıldızlar yerine bütün insanlara... Senin gözlerinde ışıldayan bir çift yıldızı gönderirdim.
0 notes
yorgunyazici · 4 years
Text
Hayatım boyunca sadece 1 kişinin beni sevmesi için çabaladım, hep ilk adımı ben attım...
O bana gelmemek için çabaladı...
6 notes · View notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Sevgi Sözleri
En sonunda bir gün seni gözlerime hapsedip sevgimle boğacağım, sonra seni kalbime gömüp azraile hadi al canımı diyeceğim, sensiz bu dünyayı asla terk etmeyeceğim.
Kalbimde 3 çiçek yetiştirdim. Sevmek, sevilmek ve beklemek. Sen bunlardan ikisini kopardın. Bana sadece biri kaldı, beklemek.
Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz, büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz.
Gökyüzünde yıldızlar hepsi parlak hepsi güzel ama ben seni en büyüğünü en değerlisini seçtim o da sensin
Bir yıldız seç kendin için gökyüzünden gözlerin gibi parlak, senin gibi tatlı olsun, bir yıldız da bana seç, parlaklığı önemli değil yeter ki sana yakın olsun.
Bana seni seviyorum dediğin zaman bu yalan bile olsa bu yalanı dünyanın bütün gerçeklerine değişmeye hazırım.
Aşk insanın hem dostu hem de düşmanıdır. İnsanı onun gibi yıkan, onun gibi sevindiren bir şey daha yoktur hayatta. Dün de bugün de yarın da yüreğinde yüreğin kadar yanındayım kendini yaln��z hissettiğinde elini yüreğine köy ben hep ordayım.
Ay ışığının aydınlattığı bir kumsala küçük bir dal parçasıyla seni seviyorum yazmak isterdim ama sen hırçın bir dalga olup silersin diye yazmaktan korktum! Mevsim ağlıyor bugün, özlüyor o aydınlık günlerini, ayrılıyor yapraklar ağaçlardan bir hasret rüzgarıyla. Bana eylülü yaşatma ey sevgili!
Buruk bir duygu yüklenirse yüreğine, gözlerin zaman zaman dalarsa uzaklara, kulakların zamansız deli gibi çınlarsa, bil ki bir yerlerde deli gibi özlenmişsindir.
Yıldızlar gökyüzünde kayarken, melekler ise oynaşırken, sen ise dalıp beni düşünürken, seni daima kalbimin derinliklerinde izleyeceğim.
Deli bir yağmur olsam seni yağdığım yerler kadar severdim. Deli bir rüzgar olsam seni estiğim yerler kadar severdim. Ama ben sadece deliyim ve seni aldığım her nefes kadar çok seviyorum.
Güzelsin, şirinsin, şahanesin. Çektiğim çileme tek bahanesin. Melek mi? Şeytan mı? Bilmem ki nesin. Tuzaktan tuzağa atsan da olur ben seni seviyorum sen sevmesen de olur.
Duyuyorum sana dokunmanın ezikliğini ve düşünüyorum aşık olmanın rezilliğini inan yanındayken çekiyorum en çok hasretini. Aşkım var dağlar bilemez, sevgim var kimsenin aklı alamaz, birde sen varsın ya bir tanem dünyada kimse böyle sevemez…
Bir ilk gibi yaşayacağım içimde, kalan son sevgi parçasını seninle, sakin ayrılmayalım aşkım ölsem bile ellerinde…
Ne olurdu bir yaprağın daha olsa, bak sevmiyor işte hain papatya.
Sevdiğim insanlara kızabilirdim. Eğer sevmek bana mahzun durmayı öğretmeseydi.
Bak gözlerime gözbebeklerim eridi, bak ellerime ellerim çürüdü, bak yüreğime yüreğim eskidi, bak günlerce sardığın bana bak tükendi bitti… Yetti bu acı beni öldürmeye, sonum oldu son bir bakışın canıma yetti…
Küçükken çikolata için ağlıyordum şimdi ise senin için.
Duyguları açığa veren gözler olmasa kalp hislerin mezar taşı olurdu. Soğuk kalpten sıcak söz çıkmaz.
Bazı aşklar okyanus gibidir. Görmesen de sonunun bir yerde bittiğini bilirsin, şimdi okyanuslar bile kıskanır sana olan sevgimi, görmesem de biliyorum sonunu sonsuza dek bitmeyecek.
Gözlerin gözlerimde, ellerin ellerimde, kalbin içimde ve ruhun bedenimde olduğu sürece seni sonsuza kadar seveceğim.
Ömrüm seni beklemekle geçecekse ve ölüm seni beklerken gelecekse bil ki seni orda da bekleyeceğim
Hadi gel tut ellerimi, benimle meydan oku her çaresizliğe benimle uyu benimle uyan. Birlikte varalım onuncu aylara ben bir eylül sen bir haziran. Seni çok özledim.
Seni her özlediğimde kalbime bir yıldız çizdim. Seni ne kadar özlediğimi bilmek ister misin? Sayende bir gökyüzüne sahibim canım.
Uzaklıklar küçük sevgileri yok eder büyükleri ise yüceltir. Tıpkı rüzgarın mumu söndürüp ateşi yükselttiği gibi.
Ne zaman kör ve sağır bir ressam düşen gülün resmini kristal zemin üzerine yapabilirse o zaman ben seni unuturum.
Güneşin bile buz tuttuğu yerde eğer bir ışık görürsen, bil ki o benim sana yanan kalbimdir.
Sevgi değer vermesini bilmektir. Sevgi birliktelikten sevinç duymaktır. Sevgi bilinçtir.
Hadi gökyüzünden senin için tuttuğum, üzerine tüm duygularımı yüklediğim yıldızı al.
Yüreğimden yüreğine yollar var, hadi benim için uzaklardan bir tebessüm yolla.
Dünyada iki tane gül olsun. Biri beyaz biri kırmızı. Kırmızı seni sevmediğim zaman solsun. Beyaz beni sevmediğinde kefenim olsun.
Bir deniz düşün, susuz. Bir insan düşün, mutsuz. Bir gece düşün, uykusuz. Bir bahar düşün, çiçeksiz. Bir gönül düşün, sevgisiz. Bir de beni düşün, sensiz.
Duygular vardır anlatılmayan sevgiler vardır kelimelere sığmayan bakışlar vardır insanı ağlatan insanlar vardır ki asla unutulmayan, işte sen de onlardansın.
Bulutlara yükledim özlemimi rüzgarlarla yolladım sevgimi yağmurlar yağdırdım gözyaşlarımla. Küçük melekler gönderdim seni öpmeye geldiler mi?
İnsanlar tanıdım yıldızlar gibiydiler. Hepsi gökteydi. Hepsi parlıyordu, ama ben seni güneşim seçtim ve bir güneş için bin yıldızdan vazgeçtim.
Seni yıldızlara benzetiyorum yıldızlar kadar parlak, yıldızlar kadar ulaşılması zorsun, ama yıldızlar milyonlarca sen bitanesin.
Bir gün güneşe buz ile adını yazan birisi olursa bilki seni benden daha çok seviyor.
Benim için insanlar ikiye ayrılır sevdiklerim ve diğerleri. Sevdiğim insanlar da ikiye ayrılır çok sevdiklerim ve diğerleri. Çok sevdiğim insanlar da ikiye ayrılır. Sen ve diğerleri.
Gözlerinden süzülen bir damla yaş olmak isterdim. Gözlerinden doğup, yanaklarından süzülüp, dudaklarında ölmek için…
Bu gül sana vereceğim son hediyem maalesef ben sana bu gulu verecek kadar alçağım; ama yine biliyorum ki sen bu gulu alacak kadar alçak gönüllüsün.
Yüreğimdeki tüm çiçekleri sana kopardım, sana topladım, güneşi odama aldım, rüzgardan şarkılar yaptım. Bir seni söyledim sonra şarkıları…
Sen her zaman nerede olursam olayım ne düşünürsem düşünüyüm her an kalbimdesin seni ne kadar sevdiğimi kelimeler ile anlatamam ama şunu bil: seni seviyorum
Düşünüyorum da, düşüncelerin en güzeli, senin beni düşünüp düşünmediğini düşünürken, düşündüğünü düşünmek olsa gerek diye düşünüyorum.
Çok çekti yüreğimiz hep olsun dedik. Ama kalbimizdeki sevdayı biz yenemedik. Hep beraberliğimizde uzak durup içimizi yedik. Sevdayı böyle mi bildik biz…
Sen var ya sen sigaram gibisin dumanı saçların alevi gözlerin yalnız bir fark var ben sigara yaktıkça sen beni yakıyorsun.
Küçük kelebeğin tül kanatlarının pırıltılı tozları parmak uçlarıma karıştı. Onlar oradan ne zaman uçarlar sen yüreğimden o zaman?
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar, ben sana onuncu köyden sesleniyorum. Seni çok ama çok seviyorum.
Aşkın gözyaşları denize düştüğünde sahile şu imzayı atar: seni seviyorum.
Eğer geceler seni düşündüğüm kadar uzun olsaydı asla sabah olmazdı.
Sen bana bakma, ben senin baktığın yerde olurum.
Gözlerinde doğmak, yanaklarında yaşamak, dudaklarında ölmek için gözyaşın olmak isterdim.
Aşkımı dağlara yazacaktım ama aşkımdan büyük dağ bulamadım…
Senin olan her şeyi sensizliği bile seni hatırlattığı için seviyorum.
İçtiğim sigaram gibiydin aranızda tek bir fark vardı, sigaramı ben bitirdim, beni de sen…
Başını göğsüme yasladığın zaman tek düşmanım akıp giden zamandır.
Eller bana kalpsizsin diyor, doğru çünkü kalbimin sende olduğunu bilmiyorlar. Seni seviyorum aşkım.
Nasıl doldurduysan hayatımı varlığınla, ben de yazmak isterim adımı defalarca dudaklarımla dudaklarına.
Aramızdaki mesafeler ne kadar uzun olursa olsun sonsuzluğa giden tüm yollara adını yazdım. Hangi yoldan geçersen geç seni sevdiğimi okuyacaksın.
Aşkım var dağlar bilemez, sevgim var kimsenin aklı alamaz, bir de sen varsın ya birtanem dünyada kimse böyle sevemez.
Aşk, gülü dikeniyle avuçlamaya benzer. Ellerin kan içinde kalır ama dikenlerin hesabını gülden soramazsın.
Bir gün dudakların kurursa okyanusu getiririm sana. Akşam ayazında titrersen güneşi getiririm sana. Eğer gönlün bir sevgi ararsa kalbimi sokup getiririm sana.
Bir gün hayatın bütün güzelliklerinden vazgeçip sessiz sedasız ölüme gitmek istersen yanıma gel ki sana sensiz yaşamanın sensiz olmanın ölüm olduğunu göstereyim.
Gözlerin gözlerime değdiğinde felaketim olurdu ağlardım.
Ne zaman ayrılık saati gelse, içimdeki güllerin boynu bükük bir zaman kalırım öylece. Neden sonra gittiğini anlarım içimde güller ağlar ben ağlarım…
Bir soluk kadar yakın, yıldızlar kadar uzak derler sevgi için. Uzanırsın yetişemezsin, yetişirsin dokunamazsın, dokunursun vazgeçemezsin, vazgeçersin ama unutamazsın
Senin için yazdığım şiirlerin birinde bir mısrada gizlenen bir kelime olsam ve sen şiiri okurken beni söylediğinde tatlı dudaklarına konan öpücük olsam.
Yağmurlu bir günde sana koşar gelirsem ıslak saçlarımı düzelt, başımı omuzuna yaşla nemli dudaklarımı dudaklarına ansızın değdir.
Kilometrelerce uzaklıklara gizlenmiş olsa da dostluğumuz aynı gökyüzünü paylaştığımız sürece dostuz!
Masum ve üzgün bir çocuk gibi konuşursam, anla sana muhtacım ver ellerini ellerime yalanda olsa “seni seviyorum” de.
Yaprak döken gençliğimin satır aralarında altı kırmızıyla çizilmiş ve tırnak içine alınmış suskunluğumun baş harflerisin.
En büyük felaketler içinde dahi ümidini kaybetme, unutma ki en yumuşak ılık en sert kemiğin içinden çıkar.
Gülmek senin için bir tutku olsun, olur da bir gün ağlarsan o da mutluluktan olsun.
Güller içinde geçse de ömrüm, senin üstüne gül koklamam gülüm, seni koklamaksa ölüm sen buna değersin gülüm.
Seni yüreğimden atabilsem atamıyorum. Seni gözlerimden silebilsem silemiyorum. Sensizlik acısını çekemiyorum. Dönersen diye küstüm camlara, ama yoksun yine yok…
Her sabah uyanıp yüzünü güneşe verdiğinde, gücünü alamazsın sıcak sevgilerden. Unutma sakın bir sevgi bin sevgi doğurur ve o sevgilerden yepyeni bir dünya kurulur…
Ben toprağım suyum sensin, ben yaprağım dalım sensin İlkbaharım yazım sensin sensiz hayat çekilmiyor.
Ufukta bir gemi görsem seni taşıyan, mavi denize dalardım geriye bakmadan. Uçsuz bucaksız mavilikte arardım seni. Ta ki beni sende bulana kadar.
Ay yıldıza mutluluk fısıldarken, gökyüzü sevincini yeryüzü ile paylaşırken, ben sana bir parça mutluluk yolluyorum, içindeki umut çiçekleri hiç solmasın diye.
Hani gözler var ya sözleri anlatır, hani sözler var ya gözleri ağlatır, hani anlar var ya değeri geç anlaşılır, bir de aşk var ya seni bana anlatır…
Seni düşünür, seni özlerim. Sevgilerin özlemlerin derinliğinde. Ne olur kır şeytanın bacağını bir kez beni hatırla, bir sonbahar serinliğinde…
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Duygusal Sözler / Duygusal Mesajlar
Sayfamızda duygusal sözler, duygusal mesajlar, duygusal sözler kısa, yeni duygusal sözler, en anlamlı duygusal mesajlar, duygusal sözler 2017, Facebook duygusal sözler, Twitter duygusal mesajlar, en etkileyici duygu yüklü sözler, duyguları anlatan duygusal mesajlar, en süper duygusal sözler, anlamlı duygusal aşk sözleri, en anlamlı aşk sözleri, duyguları anlatan aşk mesajları yer almaktadır.
DUYGULARI ANLATAN SÖZLER
Bu Nasıl Bir Duygu bilemiyorum; Kimseye Ayrıldık Diyemiyorum, Adını Kim Sorsa Eziliyorum, Ayrılıp Gittiği O Günden Beri... Saçının bir teline dünyalar feda olsun, kalbin hep benimle dolu olsun. Bir yağmur damlası ''seni seviyorum'' anlamını taşısaydı ve sen bana seni ne kadar sevdiğimi sorsaydın inan ki bitanem hergün yağmur yağardı. Madem yaşamak güzel ben niçin aglıyorum seni sevmek suç ise cezamı çekiyorum. Düşün ki ben yağmur damlasıyım yere düştüm mü dağılırım, düşün ki ben bir kar tanesiyim güneşi gördüm mü eririm, düşün ki sen benimsin gittin mi ölürüm. Sensizliği dinlemek, sessizliği dinlemekten zor ama en zoru sensizliğin sessizliğini dinlemek. Adına şarkılar yazmadım diye, resmini yollara çizmedim diye sanma ki sevgilim seni sevmedim. Onsuzluk cehennem olduktan sonra gece kıyamet kopsa ne olur. Kalbinde onun adı olduktan sonra dilin başka adlar hecelecese ne olur. Senin ruhun ona ait olduktan sonra bedenin başkasına ait olsa ne olur. Son kibrit çöpüm gibi sakladım seni rüzgarsızdı hava tiryakiydim üstelik yakmadım seni ben yağmur yüklü bir bulutum kime çarpsam ağlarım. Denizde kalem kumdan kağıtlar yapdım. Her yere seni seviyorum yazdım ama sen aptaldın inandın. Ben seni sevmedim, sana taptım. Ne zaman sağır ressam, kristal bir zemin üzerine düşen yağmur damlasının sesini çizerse seni o zaman unutacağım. Deniz, kumsaldaki kumları; zaman, geçmişteki anıları; siler ama hiçbirşey kalbimdeki gerçek sevgini silemez. Sen çölde açmıs bir çiçek olsaydın, seni kaybetmemek için ölene dek ağlardım. Cama vuran her damlada bir tek sen varsın. Ne diyorum biliyormusun her gün yağmur yağsın. Mehtaplar kadar serin, denizler kadar derin, senin en güzel yerin, bana bakan gözlerin... Senin olmayacağını bildikten sonra hayallerini ona kursan ne olur. Sevginin şahidi Allah olduktan sonra papatya falları sevmiyor dese ne olur. Sevgimiz yavaş yavaş süzülen çisil yağmur gibi ama ırmakları taşıran cinsten... Seni düşünür, seni özlerim, sevgilerin özlemlerin derinliğinde ne olur kır şeytanın bacagını birkez beni hatırla bir sonbahar serinliğinde... Sert rüzgarlar karanlık geceleri severmiş , aynen benim seni sevdigim gibi... Sen bazen en zifiri karanlık gecemin güneşi, sen bazen yaşanacak hayatın cesaret verecek mutluluk yani, sen bazen ve her zaman sevgimin tek nedeni... Seni yıldızlara benzetiyorum onlar kadar etkileyici, çekici ve güzelsin ama aranızda tek fark var onlar milyonlarca, sen birtanesin... Ne Derdin Var Deseler ''Aşk Derdim Var'' Derdim Derman Bulalım Deseler ''Sadece Seni isterdim Gülüm...'' Duygularımla Başladım Sana Olan inancıma Kalbimle Devam etti. Aşkına Sevginle çözdüm hayatı bir anda hayat sensiz olmaz asla! Bir yürek Varki bende Görülmeye Değer, O yüreğin içinde de Sen Varsın Sevilmeye Değer... Sonu gelmeyen gecelerde Seni Sevmeyi öğrendim. Soğuk Odamda hayalinle ısınmayı öğrendim. Senin Sayende Sevmeyi öğrendim. Seninle birlikte ölmesini de Öğreneceğim Aşkım... Ne Gözlerimden Gider Hayalin Ne Aklımdan Silinir ismin Kalbime Kazımışım Seni Bitmez Bu Deli Sevgim... Rüyalarını gül yapraklarıyla yatağını papatyalarla süsledim, üzerini sevgiyle örtüp tüm kabusları aldım ki en güzel rüyaları sen göresin. Yıllar vardır nasil geçtigini bilmezdim, bir gün vardır yaşamın anlamını değiştirdi bana dair; hissetmediğimi, bilmedigimi yaşattı, işte o anı senle yaşadım senle sevdim. Kalem olsa dünyadaki bütün ağaçlar ve bütün denizler mürekkep olsa senin şiirini yazamam yinede... Yaprak döken gençliğimin satır aralarında altı kırmızıyla çizilmiş ve tırnak içine alınmış suskunluğumun baş harflerisin. Utanırım, söyleyemem yaşadığım yalnızlıgı, kelimeler yetmiyor ki bu mu sevda dedikleri... Yanında benden yakın başka biri de olsa, her şeyi inkar etmiş inandırmış olsanda, ve ona duygulanmış sevdalanmış olsanda, biliyorum bu gece beni düşüneceksin. Sen elimden tutunca, deniz basardı içimi. Sen elimden tutunca, yüreğim yeşil yosunlara takılıp günlerce dip akıntılarının peşisıra gitmek isterdi. Yanağına konan kar tanesi eriyip dudaklarına indiğinde, o bir damla serinliği biriyle paylaşmak istediğinde, yönünü rüzgara dön yeter. Çünkü ben o rüzgardayım. Ben seni dün sevmedim, çünkü dün bitti. Ben seni bugün sevmedim çünkü bugün bitecek. Ben seni yarin sevdim çünkü yarınlar hiç bitmeyecek. Tutulmuşum Bir Esmerin Yakıcı Gözlerine... Neden Sonra Anladım Bütün Hep Hayalmiş Taş Bastırdım Göğsüme Sevgili Yerine... Bir Çocuk Gülüşünde, Rüzgarın En Çapkın Öpüşünde, Yağmurun Her Saçına Düşüsünde Beni Hatırla... Başkalarına Olduğundan Fazla değer Verme. Ya Onu Kaybedersin Ya da Kendini Mahvedersin. Bir insan sevdiğini Önce Allahtan, Sonra kendisinden, Sonra annesinden, ve en son babasIndan istemelidir. Yine Sonu Gelmiyecek Bir Gece Yine Sensiz geçecek bir gün Ama Unutma ki Sensiz Geçen Zamanda Bile Seni Sevmeyi öğrendim Bebeğim... Aşkımı Bilmez Kimse Senden Başka Seni de Kimse bilmez Benden Başka... Bu Aşk Hayatımda Seni Tanıdım hayat Başladı Yanında Seninle Son Bulur Ancak Bu Rüya... Aşk bir elma şekeridir. Şekeri yersin sapı kalır. Bir gün gelip soracaksın beni mi daha çok seviyorsun yoksa Tanrıyı mı diye... Ben hiç düşünmeden Tanrıyı diyeceğim ve sen küsüp gideceksin. Ama nereden bileceksin içimdeki Tanrının sen olduğunu... Hayatta üç şeyi sevdim; seni, kalbimi, ümit etmeyi... Seni sevdim, sensin diye, kalbimi sevdim, seni sevdi diye, ümit etmeyi sevdim, Belki seversin diye... Birgün biri çıkıpta güneşe adını buzla yazarsa, Bilki o seni benden daha çok seviyor. Sen en büyük sevgiyi hakedecek kadar mükemmel, Herkesin sevmeyi haketmeyeceği kadar özelsin. Yaşamak gecenin tüm karanlığına rağmen, Buğulu bir cama güneşi çizebilmektir. Yaşamak direnmektir! Ağlamak istiyorsanız asla yapmayın. Çünkü, bir yerlerde sadece sizin bir gülüşünüz için, Yaşayan birileri mutlaka vardır. Eğer bir gün aşkın ölürse onu doğduğu yere göm kalbine... Eğer Hayattan Bıkıp Ölüme Doğru Sessizce Yürümek İstersen Yanıma Gel ki Sana Sensizliğin Ölüm Olduğunu Göstereyim. Belimi Büküyor Böyle Ayrılık Verdiğin Acılar, Hasret Tanıdık Görmedim ki Birgün Senden Yakınlık Dönmesende Geri Farketmez Artık... Ya durgun olmalı deniz; ya durmalı ya da kudurmalı, Sonuna kadar saplanamayacaksa hançer kınıda durmalı, Seven ölene dek sevilmeyecekse baştan unutulmalı... Sen dünyaya sürgün bir meleksin. Ve ben seni o kadar çok seveceğim ki Bir daha cennetine dönemeyeceksin. Ne seni unutmak gibi bir çaba var yüreğimde, Nede aşkımı körükleyen bir rüzgar, Ne seni görmeden durabilecek kadar güçlüyüm, Ne de kaybetmeye dayanacak kalbim var. Sevgi bir yıldızdır yanıp sönen, Masmavi bir düştür gökyüzünde hiç ölmeyen, Sevenlerin mumudur sevgi, Eriyip de hiç bitmeyen... Eğer birgün sevmek istersen önce kendini sev, Daha sonrada istersen beni, Ama beni; beni sever gibi değil kendini sever gibi sevmelisin, Çünkü ben seni öyle sevdim. Beni unutsun demişşin ama söylermisin sen hatırlanmaya değermisin? Hayat gördüĞün gibi güzel olsaydı, dünyada dert denen birşey olmazdı, sevenler sevilip mutlu olsaydı, meyhaneler böyle dolu olmazdı... Birbiri ardına geliyosa mutsuzluklar, keskin bir bıçak gibi saplanıyorsa acılar, ve köşe başlarını tutmussa umutsuzluklar ayrılık güzeldir en kalabalık yerde büyüyorsa kimsesizligin, binlerce kahkahaya karişiyorsa göz yaşların, son çiviyi çakıyorsan yorgun ve bitkin sabrına dilinin ucundaysa en çılgın küfürler işte o zaman yalnızlık güzeldir. Sen gökyüzünden bana hediyesin Önce gözüme sonra gönlüme düştün Ve ilmik ilmik işledin bu yüreğime söylesene sen nasıl bir çığ tanesisin. Bana kalsa gökyüzündeki tüm yıldızlar yerine bütün insanlara... Senin gözlerinde ışıldayan bir çift yıldızı gönderirdim.
0 notes