#Marksist Leninist Komünist Parti
Explore tagged Tumblr posts
Text
Marxist-Leninist women political prisoners stage an underwear protest for dignity
Communist Party of Turkey/Marxist-Leninist - Liberation Army of the Workers and Peasants of Turkey, Kurdistan Women's Freedom Party, Marxist-Leninist Communist Party women comrades have been repeatedly strip searched by guards. Being kept in a state of semi-nudity by the guards clandestinely and individually is meant to keep women in a state of fear and anxiety. But by organizing together as comrades to publicly expose the state they are being held in, revolutionary prisoners have flipped it into resistance and dignity. They are making official the unofficial policy that all Marxist-Leninist women be kept in their underwear. It has been brought out from the darkness into the light. Despite being sentence to life in prison, Comrade Resmiye Vatansever continues to lead the struggle behind bars and update us with letters.
A Letter from Comrade Resmiye Vatansever on prison resistance
Hello Dear Friends,
We embrace you and wish you continued success and ease in your work. I am writing to inform you about the attacks that have been escalating in this prison recently.
As political women in this prison, we began to protest by taking off our clothes against the strip search attacks.
In this system where women's bodies are dominated by all means, where male murderers of women are rewarded with "good behavior" reductions in court, and where the male state's law enforcement officers are given the authority to harass and rape by law, prisons continue to be harassment and rape centers for women and LGBTIs.
The harassment continues unabated in this prison. In recent times, when we go to hospitals and courts, the routine body searches conducted by guards have been supplemented by the imposition of the military to perform a body search. Moreover, these searches were not conducted in the usual place, but in a room where there were no cameras (the room where the strip search attack took place). We did not accept such a search and have prevented it from being performed for now.
But these types of attacks are constant and come in many forms in prisons. We learned that female visitors to the August open visit were also asked to remove their underwear.
At the same time, in this period when arrests and deportations are intensified, strip searches are being imposed on our friends who have just been brought to this prison. This search is being carried out by force, even though they do not accept it. As always, we respond to these attacks with protests. With the latest attacks, we have added new ones to our protests.
As TKP\ML-TİKKO, PAJK, MLKP prisoners, every time we are taken out of our cells, we all take off our shirts and blouses and walk with only our underwear on, accompanied by the slogans “No to Strip Searches” and “Human Dignity Will Defeat Torture”. We go to our destinations in this manner and do not put on our clothes until we return to our cells. At the same time, in the face of every strip search attack; we all chant slogans and knock on the doors.
Resmiye Vatansever
Ankara Women's Closed Prison
Prisoner of TKP\ML
#political prisoners#women's rights#Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist#marxism leninism#marxist feminism#Communist Party of Turkey/Marxist–Leninist#Kurdistan Women's Freedom Party#Marksist Leninist Komünist Parti#kurdistan workers' party
3 notes
·
View notes
Link
[ad_1] 23.09.2023 19:53 Son Güncelleme: 23.09.2023 19:56 Haber Kaynağı: İHA Jandarma Genel Komutanlığı TEM Daire Başkanlığı ve İstanbul İl Jandarma Komutanlığı, Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) silahlı terör örgütünün faaliyetlerinin engellenmesi ve deşifre edilmesi için İstanbul merkezli operasyonlar düzenlendi. 18 ŞAHSA OPERASYON Suriye’de terör örgütü kamplarında silahlı saldırı ve sabotaj eğitimi aldıkları, MLKP silahlı terör örgütünün İstanbul yapılanması içerisinde faaliyet gösterdikleri ve örgüte eleman temin ettikleri yönünde edinilen istihbarat kapsamında İstanbul 17 ve İzmir 1’de olmak üzere 18 şüpheli şahsa yönelik operasyon gerçekleştirildi. İstanbul'da terör operasyonu: 10 gözaltı 1 ŞÜPHELİ ARANIYOR İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında yürütülen operasyonlarda 13 şüpheli şahıs yakalanarak gözaltına alındı.1 şüphelinin yakalanma çalışmaları ise devam ediyor. Yapılan tahkikat neticesinde 4 şüphelinin ise yurt dışında olduğu tespit edildi. Şüphelilerin ikametlerinde yapılan aramalarda ise 1 adet tabanca ile 24 adet mermi ve çok sayıda dijital materyal ve örgütsel doküman ele geçirildi. Gözaltına alınan şüphelilerin adli işlemlerine devam ediliyor. [ad_2]
0 notes
Text
Sevdiğim filmlerden "İftarlık Gazoz"biraz çocukluğumu da hatırlatır köy/çalışan insanlar/ sosyalist-komünist kuzen ve kuzinlerim ve de babamın marksist- leninist söylemleri/ komşumuz hacı dedenin vaazları😍Neyse! Tele1 kurucusu ve sahibi gazeteci Merdan Yanardağ tutuklandı gazetecilerin tutuklanmaları yanlış aslında fikir suçu adı altında hapse atılan tüm insanlara adaletsizlik yapılıyor ama son günlerde muhalif ve sol siyasi ve gazeteciler eliyle sahneye konulmak istenen bir tiyatro oyunu var;önce Kılıçdaroğlunu Chp ve Türk siyasetinden uzaklaştırma oyunu yazıldı çünkü artık Kemâl bey çantada keklik rakip değildi seçimlerde yapılan haksızlıklar ve katakulliler olmasaydı 10-12 puan önde seçimleri kazanmıştı anketçiler yanılmadılar oylar değiştirildi arkasında en az 25 milyon seçmen olan bir lider gözden düşürülmeliydi de ciddi bir vukuatı yok üzerine şantaj/para/tehditle gazeteci-tv'ci salındı etkili olmadı şimdi Chpli vekil parti üyeleriyle aynı çirkinlik yapılmaya çalışılıyor😠 apo artık pkk ve Kürt siyaseti içinde miadını tamamladı sembol isim olmaktan başka ağırlığı yok dağda birkaç şahin kalmış onlar Türkiye ile anlaşılsın istemiyorlar eğer parti ipleri ele alırsa usa-Türkiye arası yaptıkları silah uyuşturucu ticaretinin geliri kesilecek apoyu parlatmanın yolu muhaliflerle yapılmalı(ki bizde mafya- kontrgerilla-derin devlet de bölgede gücünü parasını kaybetmek istemiyor eğer barış olursa bunların mamaları kesilir terör sorununu bitirmiş bir Türkiye:usa/avrupa/araplar/rusya/nato/birleşmiş milletler/cıa/mı6/mit-sadat işlerine gelmez)halkı imralıyla işbirliğine alıştırmak gerek bu da solcu isimleri buna yöneltip kurban seçip o kurbanı idol yapıp çoğunluğu apoya ve yeni bir açılım sempatizanlığına yönlendirmek ama acemice bir toplum mühendisliği tutmaz Yanardağ oyuna mı geldi tuzağa mı düştü yoksa bilerek mi konuştu bilemem?adamı salınverin pkk ve Kürtlerle anlaşılmazsa Türkiye kaybeder ama oslo-habur gibi taviz vererek değil önce Kürt siyasetini ve siyasilerini pkk'dan kurtarmak gerek yani "Edirnedeki İmralıdakine değil İmralıdaki Edirnedekine hesap vermeli"cahil kafam fikirsiz aklımın dediği budur!Ayy canlarım beni merak etmeyin iyiyim bayram temizliği yaptım yoruldum😉
0 notes
Link
#SovyetlerBirliği'ndeekonomikvetoplumsaldeğişimler#SovyetlerBirliği'ndesosyalizmvekomünizmuygulamaları#SovyetlerBirliği'nindağılışıvesonrasındayaşanangelişmeler.#SovyetlerBirliği'ninkuruluşuvegelişimi#SovyetlerBirliği'ninsiyasiyapısıveliderleri
0 notes
Text
GARBİS ALTINOĞLU TÜRKİYE DEVRİMCİ HAREKETİNİN DEĞERİDİR
HASAN OZAN
14 Ekim günü Garbis'i yitirdik. Garbis Türkiye devrimci ve komünist hareketi tarihinin bir simgesiydi. Öyle de kalacak. Garbis, 68 kuşağından bir devrimciydi. Eğilmez bükülmez bir komünist olarak yaşadı. Tanınan bir komünistti. Fakat yaşamının hiçbir döneminde şöhret düşkünlüğüne prim vermedi. Sade, alçak gönüllü bir yoldaştı. Olduğu gibiydi. Dürüst bir kişiliği vardı. Hiçbir zaman burnu kaf dağlarında olmadı. Şöhret olmak için kendini parçalayan, kendilerine olmadık ünvanlar biçen insanları gördükçe Garbis'in bu niteliğinin değerini insan daha iyi anlıyor. İdeolojik, siyasal, örgütsel, ahlaki ve vicdani kirliliğin bu kadar geliştiği bir tarih kesitinde onun komünist savaşçı aydın dürüstlüğü ne kadar vurgulansa yeridir. Bu kişisel dürüstlüğü Garbis'in komünist karakterini de güçlü bir şekilde yansıtan niteliğiydi. O, Marksizm-Leninizm'e derin bir bilinçle bağlanmış bir komünistti. Komünist partiden kopuşundan sonra da O, bu inançlarına bağlı yaşadı.
Garbis, 12 Mart'an 12 Eylül'e uzayan tarihsel kesitte işkencede baş eğmez devrimci ve komünist direnişçiliğin de abidesi oldu. İstikrarlı devrimciliğin temsilcisi oldu. Kişisel olarak da tanıdığı İbrahim Kaypakkaya'nın işkencedeki duruşunu içselleştirmiş bir savaşçıydı. Ermeni ulusundan bir komünist olduğu için faşist işkenceciler ona karşı daha azgınca davrandılar. Ama O, buna aldırış etmedi, devrim ve komünizm inancının tutkulu bir savaşçısı olarak güçlü ve örnek baş eğmezliğiyle inandığı yolda alnı açık yürümeye devam etti. Ermeni ulusundan bir komünist olması gerek faşist diktatörlüğün, gerekse de Perinçekçi gibi azgın şövenistlerin sistematik iftiralarına ve saldırısına maruz kalmasına yol açtı. Onun şahsında tüm devrimci ve komünist değerler gözden düşürülmeye çalışıldı. O, bu saldırılara da metelik vermedi, büyük bir tutkuyla bağlı olduğu devrim ve komünizm yolunda militanca yürüdü.
12 Eylül askeri faşist darbesiyle açılan yenilgi ve dizginsiz gericilik döneminde kapağı yurtdışına atanlardan olamadı, aksine, Türkiye'de kalarak politik ve örgütsel çalışmalarına kararlılıkla devam etti. Yenilgi ve gericilik yıllarının ürünü olan tasfiyeci oportünizme karşı durdu. 90'larda yurtdışına çıkışına da parti karar verdi. Sınıf düşmanının özel bir hedefiydi. Aşırı deşifre olmuştu. Parti güvenliğinin bir gereği olarak yurtdışında görev alması uygun bulunmuştu. Yurtdışına çıkışı kendi talebi değildi. Buna karar veren partiydi.
Birlik devrimi için mücadele etti. Birlik devrimine ciddi katkılar yaptı. Saygınlığı da birleştirici bir rol oynadı. Yüksek Marksist Leninist ve entelektüel birikimiyle, 68'lerden başlayarak gelen siyasi mücadele deneyimiyle her zaman mücadeleye değerli katkılar sundu.
Garbis yoldaşın nitelik ve mücadelesi işkencedeki yenilmez tavrına indirgenemez. Onu asıl belirleyen şey, Marksizm-Leninizm'e inanarak son nefesine dek eğilip bükülmeyen bir komünist savaşçı olarak tüm yaşam enerjisini davasının hizmetine sunmasıydı. Yalnız örgütlü olduğu dönemde değil, kopuştan sonra da böyle yaşadı.
Teoriye, teorik çalışmaya önem veren, bu çalışmada da son derece dikkatli ve etraflı okumalar ve hazırlıklar yapan birisiydi. Komünist hareketin tarihi aynı zamanda teorinin ihmal edilegeldiği bir tarihtir. İç ve uluslararası komünist ve devrimci hareketin oldukça uzun tarihsel deneyimine karşın pratik/politik mücadelenin sorunlarını çözmekle, aydınlatmakla yükümlü olan teorinin, teorik çalışmanın hala ancak üçüncü derecede yer bulabilen bir yerde durması ibretlik bir durumdur. Teorinin görevi pratiğin önünü aydınlatmaktır. Ancak teori ile, teorik çalışmayla sınıf mücadelesinin genel ve güncel sorunları aydınlatılabilir. Örneğin, yıl 2019 ama hala ''sosyalizmin sorunları'' tartışılıyor, anlaşılıyor ki, tartışılmaya da devam edilecek. Teorik ve pratik çalışmanın birliğine dayanan bir çalışma tarzı ve önderlik anlayışı, bir öncü duruş olsaydı, kuşkusuz ki bu denli geride kalınmaz, yüksek bir nitelik ve donanımla sorunlar güçlü bir şekilde çözülür, bu denli sağa-sola savrulma da gerçekleşmezdi. Marksizm-Leninizm'e hakimiyet zayıflığı, tarihin dersleriyle silahlanamamak, kaçınılmaz olarak somut tarihsel gerçeğin kavranmasını ve politik ve örgütsel gelişmenin sınırlı kalmasına yol açtığı gibi, proleter doğrultudan sapmanın da başta gelen temelidir.
Komünist hareketin İdare-i maslahatçılıkla belirlenen tarzı teori cephesini de belirlemekte pratik-politik çalışmaların önünü aydınlatmakla yükümlü teorinin ihmal edilmesini koşullayıp üretmektedir. Garbis bu gerçeği çok iyi görmekteydi. Onun temelde doğru olan duruşunun teorik üretim alanına yeterince yansımaması öncünün önderlik anlayışı ve ��alışma tarzıyla ilişkiliydi. Bu olgu, Garbis'in teorik-politik alanda daha verimli değerlendirilmesini önledi. Bu bağlamda, ikincil bir faktör olmakla birlikte, Garbis'in bireysel mükemmeliyetçi hatalarının da katkısı oldu bu tabloya.
Garbis, parti yaşantısında daima düşüncelerinin mücadelesini verdi. Kim ne dere göre davranan biri olmadı asla. Marksizm-Leninizm'e güçlü bilimsel bağlılığı ile eleştiri gücü onda bağımsız komünist karakterin güçlü bir senteziydi. İdeolojik tavizlere karşı hiçbir zaman liberal davranmadı. İlke sorunlarında katıydı. Sorunlara, gelişmelere daima soğukkanlı bakar ve yaşanan gelişmelerin nesnel karakterine, denetlenebilir veriler ışığında bakar ve değerlendirirdi. Kanımca çok az kişide görülebilen bir erdem ve derinlikti bu. Öncüde, geçmişin devrimci-demokratik zaaflarının ciddi kalıntılarını ifade eden ve özellikle 90'ların ikinci yarısında gelişmekte olan küçük burjuva düşüncelere karşı etkin bir mücadele yürüttü. Bu mücadelede liberalizme düşmediği gibi, zaman zaman üslubundaki aşırılıklar olsa da, sekter de davranmadı. Garbis'in bu niteliği güçlü, gelişkin bir nitelikti. Her zaman örnek alınması gereken bir nitelik.
Komünist hareketin acısını belirgin bir şekilde çektiği niteliksel zaaflarından birisi de donanım eksikliğiyle de birleşen eleştiri gücü zayıflığıyla, eleştirel uyanıklıkla sorunları inceleyen, fikir ve eleştirilerinin mücadelesini veren ve vermeyi de bilen insan tipinin yetersizliğidir. Bu bağlamda bürokratik önderlik anlayışı, çalışma tarzı, kadro politikası gerçek gelişmeyi önleyen, kötürümleştiren ana engeldir. Özneleşmek, özne olmak ama bağımsız komünist karakterde somutlaşan bir özne olmak, belirleyici olan da budur. Tabi olmaya göre şekillenen ya da şekillenecek bir insan tipi geleceğin de yeni insan tipi olamaz. Bu niteliksel gelişkinlik ise tek başına çalışkanlıkla, işkencede direnmekle, fedakarlıkla vb. kazanılamıyor. Garbis'in sadeliği ile inandığı düşüncelerin mücadelesini vermedeki inatçılığı birbirini bütünlüyordu.
Garbis, Marksizm-Leninizm'le, komünist hareketle burjuva, küçük burjuva düşünceler arasındaki ayrım çizgilerine karşı her zaman eleştirel bir duruş sergiledi ve bu ayrım çizgilerinin bulanıklaştırılmasına, bozulmasına karşı ilkeli bir mücadele yürüttü. İdeolojik tavizlere karşı durdu. İdeolojik savrulmalara karşı mücadele yürüttü. Onun bu alandaki mücadelesi ilkeliydi ve temelde doğru bir duruşu vardı. İç ve uluslararası alanda baş gösteren tasfiyeci eğilimlere karşı mücadelesi örnek bir mücadeleydi. Onun bir dizi eleştiri yazısı da bunun kanıtıdır.
O, başlıca olarak Birlik Devrimi belgelerine bağlı kaldı. Ayrı bir ideolojik çizgiye savrulmadığı gibi, ana Marksist Leninist görüşleri de savunmaya devam etti.
Garbis yoldaşın yaşamında ideallerine tutkuyla bağlılığın dışında başka hiçbir şey yoktu. Günlük yaşamı da sadeliğinin bir parçasıydı. Dünya nimetlerine önem vermezdi. Onu tanıyan herkes buna şahittir. Bütün benliğiyle komünistçe yaşadı. Narsizm, histoyinik narsizm, egoizm, kariyerizm, tezgahlar çevirme, demagoji ve manipülasyon her zaman ona uzaktı. Saf ve temiz bir yoldaştı. İçten biriydi. Kendine has bazı özgünlükleri de vardı. Yakından tanımayanlar onu soğuk biri olarak görebilirlerdi ama değildi. Üstünlüklerini başkalarına karşı kullanmak, bilgiçlik taslamak, karşısındaki insanları ezmek, küçümsemek, yöneticiliğiyle hava atmak, kişisel bağımlılık ilişkileri yaratmak gibi burjuva, küçük burjuva özellikler ona yabancıydı.
Garbis yoldaş elbette ki hatalardan, eksikliklerden azade bir komünist değildi. Fakat onu belirleyip biçimlendiren gerçek bir komünist karakter ve pratikti.
Garbis'in komünist öncüden kopuşu ağır bir kayıptı ve bu durum, üzüntüyle karşılanmıştı. Yaşamı örgütlü mücadeleyle geçmiş, idealleri, davası, kavgası için örgütlü yaşamıştı. Yaşamı boyunca profesyonel bir devrimci oldu ve örgütlü mücadelenin önemini de iyi bilen biriydi. Eğer başka bir devrimci yapıda yer almadıysa, bunun nedeni, buna uygun bir yapının olmamasıydı. Parti içerisinde bir hizip örgütlenmesine girişmedi. Koptuktan sonra da parti karşısında ayrı bir yapı kurmaya çalışmadı. Bunun bir çözüm olmayacağının bilincindeydi. Yaşanan sorunların tarihsel arka planı, tarihsel bağlamı ve içerisinde geçilen uluslararası konjoktürün gerçekleriyle bağının bilincinde olan biriydi. Türkiye Komünist Hareketi'nin sorunlarının, zaaflarının tarihsel ve yapısal nitelikte olduğunun farkındaydı. Kısa vadeli çözümler peşinde koşmadı. Kendi platformunda inançlarına sadık yaşarken teorik ve siyasal üretimler yapmaya devam etti. Kapağı burjuva yaşama ve seçeneklere atmadı. Kopuşun onu ağır yaraladığına inanıyoruz. Parti yaşantısında kendisini yalnız hissetme süreci yaşadı. Sorunların köklü bir şekilde çözüleceğine inancı belki de göremediğimiz ölçüde sarsılmıştı. Ayrıldıktan sonra düşüncelerini sitesinde, sosyal medya platformlarında kamuoyuna ulaştırma hakkını kullandı. Doğru bulduğu şeyleri savundu. Bu da onun hakkıydı. Garbis'in bazı mekanik hataları vardı, bu onda tek yanlı bazı abartılı eleştirilere de yol açıyordu. Kopuş sürecinin gerilimleri onda ek tepkiler yaratmıştır; bu da onun değişik eleştirilerine yansımıştır. Bunları reddedemeyiz ama O, kopuştan sonra da eleştiri ve ideolojik mücadele anlayışına bağlı kaldı.
Garbis'in partiden kopuşunun nedenini yalnızca onun bireysel hatalarına indirgemek saçma ve ucuz bir değerlendirmedir. Kriz anında yansıyan ciddi bireysel hataları da tek başına ölçüt alınamaz. Burada sorun şu; neden Garbis'i tutamadık? Neden çok sayıda kadro ve deneyimli kadro komünist hareketle yürüyemedi? Bu sonuç hep o insanların hataları, zaaflarının sonucu muydu? Böyle bir yöntem, bakış açısı, analiz tipik bir metafizik, idealist karakter taşımaz mı!!! 3-5-10'nu vb. esasen kendi zaaflarının ürünü olarak çekip gitmiş olabilir ama çok büyük bir çoğunluğunun durumu böyle değildir.
Bu bağlamda verilecek doğru yanıt şudur; çubuğu bireylerin zaaflarına kırarak, suç bireylerdedir demek yerine, bireylerin hataları, zaafları her ne ise görerek ama esas dikkat öncünün zaaflarının nerede olduğuna yoğunlaştırılmalıdır. Bir partiyi geleceğe taşıyacak ana nokta budur. Kolaycı, dar kafalı, idealist, mistik dar gruplara özgü zihniyetle bu yapısal zaaflardan kurtulmanın olanaklı olmayacağına kendi tarihsel deneyimimizden de biliyoruz.
Garbis'in partiden kopuşu asla sadece Garbis'in hatalarına indirgenemez ve indirgenmemelidir. Bu bağlamda sorun öncelikle, Garbis gibi nitelikli bir komünistin, bir tarihin, eğilmez bükülmez bir komünist devrimcinin bireysel zaaflarından çok ve en önemlisi komünist hareketin zaaflarıdır, zaafları olarak ele alınmalıdır. Ama böyle bir perspektifin izinin olmadığını hem Garbis'in ölüm haberinin ruhtan, değerden yoksun, baştan savma tarzda ilk anda ETHA'da verilişinden hem de cenaze töreninin daha sonra ajans ve Atılım gazetesinde haber bile yapılmamasından görüyoruz. Acı ama gerçek. (Ki, yukarda alıntıladığımız yazının yayınlanmasından sonra geçen kesitte söz konusu zaafların giderilmesi bir yana, tablo daha da ağırlaşmıştır.) Bu durumun, küçük burjuva önyargıların ve dar zihniyetin ürünü olduğunu vurgulamak isteriz. Fakat bu tavırda ve zihniyette ne demokratik ne de komünistçe olan hiçbir şey yoktur.
Garbis iyi bir komünistti. Bir tarihti. Tarihi bir değerdi. Türkiye devrimci hareketinin ortak bir değeriydi. Tarihi de bizlerin geleneğiyle, hareketiyle geçti. Kopuştan sonra da Marksizm-Leninizm'e bağlı kaldı ve istikrarlı bir komünist olarak yaşadı. Parti içinde hiçbir zaman kariyerist bir mücadele yürütmedi. Hiçbir hizipçi kışkırtmaya girmedi. Kendi ekibini kurmak gibi bir bencilliğe düşmedi. Hep ilkeli ve namuslu yaşadı. Takınılan tutumun utanç verici olduğuna inanıyoruz.
Garbis gibi bir değeri sahiplenmek için partili olması da gerekmiyor. Bir tarih, tarihimizin bir bileşeni ve sembolü olması itibariyle zaten sahiplenilmesi gerekiyor ve o bir komünistti. Hayatını bir trafik kazasında, bir hastalıktan kaybeden herhangi demokrat insanı ya da devrimciyi sahipleniyoruz. Burada bir yanlışlık da yok ama iş Garbis gibi bir komüniste gelince görmezden geliyoruz. Sözgelimi Garbis, kopuştan sonra MİT'in, konturgerillanın ya da Avrupalı bir ırkçının saldırısıyla yaşamını yitirseydi acaba nasıl davranılacaktı?
Doğru, devrimci, komünistçe olan Garbis'in parti insiyatifiyle sahiplenilmesiydi. Bu, partiyi de onur ve sevgi kazandırırdı. Eğer böyle bir irade gösterilseydi, bu sahiplenme kamuoyu nezdinde Garbis'in partiden kopuş gerçeğini de açıklıkla ifade edecek bir sahiplenme olacaktı. Fakat bu irade gösterilmedi. Dahası böyle bir sahiplenme son derece geri bir tutumla yanlış görüldü.
Devrim ve sosyalizm kavgasında, Türkiye komünist hareketinin tarihinde, Birlik Devrimi atılımında ve sonrasında onun da çok ciddi, alınteri, emeği, göz nuru, ödediği ağır bedeller vardı; ancak biliyoruz ki, dünyanın neresinde olursa olsun küçük burjuva karakter ve zihniyet yalnızca ilkesiz değil aynı zamanda nankördür, inkarcıdır. Burada çizilen sınır egoizmle, dar grup tarzıyla, dar kafalı kibir ve zihniyetle bağlıdır. Biz, bu ilkellikte devrimci olan hiçbir şey olmadığına inanıyoruz. Bu tür zihniyet ve davranışların komünizm ve devrim iddiasıyla da çeliştiği ve düzeltilmesi gerektiği bilince çıkarılmalıdır.
Garbis yoldaşın cenazesi hem ortada kaldı hem de kalmadı. Ortada kaldı çünkü, politik ve örgütsel bir insiyatifle kaldırılmadı. Ortada kalmadı, çünkü Garbis'i seven, sayan, ona saygı duyan komünistler ve devrimciler konuşmalar, marşlar, sloganlar ve Enternasyonal marşı eşliğinde uğurladı. Geride kalan utancın yükü ise küçük burjuva zihniyetin sırtına kaldı. Bunun da hep hatırlanacağına inanıyoruz.
Garbis'in partiden kopuşunu ilk öğrendiğimde yüreğime büyük bir acı saplanmıştı. Çok ağır koşullardan geçiyorduk, ağır sorunların kuşatmasını yarıp geçme mücadelesi veriyorduk. Kopuşun yarattığı bazı önyargıların da etkisinde kaldığımı düşünüyorum. Gerekli özeni ve duyarlılığı gösteremediğime inanıyorum. İkinci büyük acıyı ise Garbis'i kaybettiğimizi öğrenince yaşadım. Ne yazık ki insanların değerini daha ziyade kaybettikten sonra öğreniyoruz ve bir de kafa dengimiz değil diye o insanlara karşı devam eden ruhsuzluktan. Kendisiyle ilk fırsatta görüşmek istiyordum ama ne yazık ki bu gerçekleşmedi. Bu da ayrı bir acı olarak yüreğimde duruyor.
Güle güle Garbis yoldaş. Güle güle canım yoldaşım. Seni devrim ve sosyalizm tarihinden kimse silip atamayacaktır. Erdemlerinle, komünizm davasına sarsılmaz bağlılığınla, alınterinle hep yaşayacaksın.
5 notes
·
View notes
Quote
MLKP MK: Taylan ve Hıdır Yoldaşlar Partimizin Feda Ruhunun Bayrakları Olarak Ölümsüzleştiler
http://www.habersosyalist.ml/2019/07/mlkp-mk-taylan-ve-hdr-yoldaslar.html
0 notes
Photo
Figen Yüksekdağ: Hakikatli bir kadın İngiliz Gazeteci Steve Sweeney'in, Figen Yüksekdağ'a ilişkin The Morning Star için kaleme aldığı yazının çevirisi: Türk bir çiftçi ailesinde dünyaya gelen Figen Yüksekdağ, dünyada öncü bir feminist, sosyalist ve Marksist bir simge olarak saygı duyulması gereken devrimci bir liderdir. Bununla birlikte, Avrupa'da ve ötesindeki en ilham verici mücadelelerden birine öncülük etmesine rağmen, ismi Türkiye dışında veya Kürt hareketi dışında pek bilinmiyor. Figen Yüksekdağ, 2014'te Selahattin Demirtaş ile birlikte HDP'nin eş genel başkanlığına seçilen, bazıları tarafından "radikal feminist" olarak tanımlanan bir Marksist ve devrimci. Yüksekdağ, ağırlaştırılmış müebbet hapisle karşı karşıya bulunuyor; bu da hayatının geri kalan kısmının tek kişilik hücrede, tecritte geçmesi anlamına geliyor, çünkü Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ülkedeki her türlü muhalefete göz açtırmıyor. Erdoğan HDP'yi bir terörist örgüt olarak yaftaladı ve yasadışı Kürdistan İşçi Partisi ile bağlantılı olmakla suçladı. Hareketin liderlerinin yüz yüze kaldıkları suçlamalar arasında "bir terör örgütü kurma ve yönetme" suçlamaları da yer alıyor. Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişiminden beri Türk toplumunun her katmanına karşı uygulanan olağanüstü halle birlikte, ülkedeki baskı ve zorbalığa karşı savaşanlar için ağır bir bedel söz konusu. Yüksekdağ, Türk devletinin özel hedefi olarak seçildi. Nisan 2017'de tutuklu iken, "bir terörist örgütün propagandasını yapmaktan" bir yıl ceza aldı. Ve Haziran 2017'de Alman medya kuruluşu Deutsche Welle ile yaptığı röportajda yaptığı yorumlar nedeniyle aynı suçlamalarla 18 ay hapse mahkum edildi. Yüksekdağ, bir terörist örgüt olarak listelenen Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) üyesi Yasemin Çiftçi'nin 2012'deki cenaze töreninde yaptığı konuşma için de 10 ay hapis cezası aldı. Bu nedenle, Şubat 2017'de milletvekili statüsü ve daha sonra HDP'nin eş genel başkanı pozisyonu elinden alındı. Parti bu kararı reddetti ve siyasi ve "barışa karşı" olarak nitelendirdi. HDP Sözcüsü Osman Baydemir, partinin Serpil Kemalbay'ın yeni eşbaşkan olacağını ilan etmesinden hemen önce İstanbul'daki buluşmamızda, bana Yüksekdağ'ın Türk bir kadın olmasından dolayı kasıtlı olarak hedef alındığını, hükümetin Türk kamuoyu ve Kürtler arasındaki dayanışmayı sabote etmeye kararlı olduğunu söyledi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın korktuğu; Türkler, Kürtler ve diğer azınlık grupları arasındaki birliktir ve bu birlik, Yüksekdağ'ın "ezilenlerin bu topraklardaki birleşik hareketi" olarak tanımladığı HDP programının merkezidir. 2012'de HDP'nin kurulması, sol ve demokrasi için Türkiye'de önemli bir adım teşkil ediyordu. Partinin Haziran 2015'teki seçim başarısı; yüzde 10'luk barajı geçmesi ve 81 milletvekili ile ilk kez Türkiye Parlamentosu'na girmesini sağladı. HDP, iktidardaki AKP’nin parlamento çoğunluğunu sona erdirdi, ancak bir koalisyon kurulamadığı için yeni seçimler yapıldı ve partiye saldırılar tırmandı. Gayrıresmi Kürt başkenti Diyarbakır'da düzenlenen bir HDP mitinginde meydana gelen bir bombalı saldırı dört kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Bir başka bombalı saldırı da Yüksekdağ'ın partisi ESP'nin gençlik kanadını hedef alarak, Suriye'deki Kürt kenti Kobane'nin yeniden inşasına yardım etmek için çıkacakları dayanışma yolculuğu öncesinde, sınırdaki Suruç ilçesinde basın açıklaması yapıldığı sırada 33 genci öldürdü. Patlamaları IŞİD'in yaptığı söylense de, Türk devletinin de katılımına dair bazı iddialar var. Yüksekdağ'ın kendisi de hükümeti, cihatçı gruplara uzun zamandır destek vermekle suçladı. Yüksekdağ, saldırı sonrasında "Devletin veya MİT'in bilgisi olmadan Suruç bölgesinde hiçbir güç hareket edemez" dedi. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, Yüksekdağ'ın da yer aldığı HDP milletvekillerinin ve aktivistlerin Kasım 2016'da tutuklanmasıyla sonuçlanan bir dizi baskının yolunu açtı. Yüksekdağ yakın zamanda tutuklanacağını biliyordu. Hem kendisi hem de eşbaşkan Selahattin Demirtaş'a Brüksel'e giderek ülkeyi terk etme fırsatı verildi. Ancak, o kalmaya karar verdi ve o zamandan beri meydan okuyan bir tavra sahip. Yüksekdağ ilk siyasi eylemini lisedeyken feminist broşürler dağıtmak olarak tanımlıyor ve Sosyalist Kadın dergisinin editörlüğünü yaptığı dönem dahil olmak üzere, Türkiye'de kadın hakları hareketinde uzun zamandan beri yer alıyor. Yüksekdağ, 2009'da komünist Atılım gazetesinin editörüyken, gözaltına alındı ve tutuklandı. Savcılar gazeteyi "yasadışı faaliyet" yürütmekle suçladı. Yüksekdağ serbest bırakıldıktan sonra, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) kurucularından oldu ve HDP'ye katılmak için 2014'te partiden ayrılmasına dek, başkanlığını yürüttü. "Kadın düşmanı" olarak nitelenen bir partinin yönettiği ve toplumun her kesiminde kadına karşı ayrımcılık görülen bir ülkede, Yüksekdağ'ın ilerici bir hareketteki liderliği, çok büyük önem taşıyor. Yüksekdağ, Kürt kadınların binlercesinin ulusal kurtuluş hareketine katılarak ve birçoğunun Kürt halkı için özgürlük mücadelesinde öldürülerek kıymetli bir "bedel ödediklerini" söyledi. Oynadıkları öncü rol nedeniyle, kadınlar Kürt özgürlük hareketinde özel bir yere sahiptirler. Onların mücadelesi, hem toplumda hem de devrimci harekette ataerkiye karşı olduğundan, sadece ulusal değil, aynı zamanda toplumsaldır. Kürdistan İşçi Partisi (PKK) üyeleri Beritan (Gülnaz Karataş), Zilan (Zeynep Kınacı) ve Mizgin (Sema Yüce) de dahil olmak üzere hayatlarını feda eden kadınlar, hareketin kahraman simgeleri haline geldi ve Türkiye'deki tüm devrimci ve ilerici insanları etkiledi. Ancak Yüksekdağ, onu Kürt sorununu tam olarak anlamayacak bir etnik Türk olmakla suçlayan kişileri ciddiye almıyor. Kürt meselesinin, tüm Türkler ve enternasyonalistleri ilgilendiren bir mesele olduğu ve Kürtlerin mücadelesinin ataerki, faşizm ve emperyalizme karşı küresel mücadele ile bağlantılı olduğu konusunda ısrarcı. Kürt kadınları, IŞİD'in ölüm çemberinin kuşatması altında tutulan Suriye'deki Kürt kenti Kobane'nin kurtuluşunda herkesçe bilinen bir rol oynadıklarında dünyanın dikkatlerini üzerine çekti. Kuzey Suriye'nin Rojava bölgesindeki kadın devrimi, YPJ Kadın Asayiş Birimleri ve YPG Halkın Koruma Birimleri aracılığıyla IŞİD'e karşı silahlı mücadeleye öncülük ederek Ortadoğu'daki kadınların en seküler, devrimci yüzü haline geldi. Suriye'de IŞİD ile mücadele edenler, Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "faşist diktatörlüğü" olarak gördüklerine karşı savaşanlarla aynı kişiler. Yüksekdağ'in lideri olduğu Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kürt yanlısı bir parti olarak görülürken, Yüksekdağ partinin çoğulculuğunu ve ezilenleri bir araya getiren bir hareket olarak statüsünü vurgulamak istiyor. O, Suriye'deki YPG ve YPJ güçlerinin istikrarlı bir destekçisi olmuştur ve HDP'nin Erdoğan tarafından terör örgütü olarak yaftalanmasının tersine, tıpkı HDP gibi kadınların siyasi hayatının merkezinde bulunduğu Rojava'daki Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile dayanışma içindedir. HDP için, kadınların rolü yalnızca destekler gibi görünülen bir şey değildir. Kadınlar partinin neredeyse yarısını oluşturuyor ve parti yapısı ve karar verme sürecinde aktif olarak yer alıyor. HDP, eşitliğin parti yapılarına yerleştirilmiş olması ve seçilen her erkek pozisyonu için kadın eş pozisyonu olması açısından Türk siyasetinde benzersiz bir partidir. Partinin Kadın Meclisi "kadınların siyasete katılımını teşvik etmek ve siyaseti sosyalleşmek için güç odaklı ve tekelci bir erkek bölgesi olarak inşa edilen siyaseti dönüştürmek ve demokratikleştirmek" amacını taşıyor. Yerellerde mahalleler, ilçeler, şehirler ve parti içindeki her seviyede örgütlenerek, yaşama ve mücadeleye aktif, etkili ve örgütlü kadın katılımını yaratarak, kadınların özerk alanlarını oluşturuyor. Yaşamını hapiste geçirme tehlikesine rağmen, Yüksekdağ'ın hiçbir pişmanlığı yok. İlk duruşmasında "Bana yüz yıl talep ediyorlar! Birkaç ömrüm daha olsaydı, yine aynı şeyleri yapardım. Bizim bir asra değecek demokrasi ve barış davamız var" dedi. Yüksekdağ, hareketimizin kahramanıdır. Ona yapılan bir saldırı, tüm kadınlara yönelik bir saldırıdır. Bu, devrimciler ve demokrasiye yönelik bir saldırıdır. Yüksekdağ'ın derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Önümüzdeki ay (Şubat) Ankara'daki bir sonraki duruşmasına katılacak olan uluslararası bir heyetin üyesi olacağım. "Güvenlik tehdidi" olarak görüldüğümüz için, Aralık ayında mahkeme salonuna girilmemiz engellendi. HDP, bunun bizi sindirmek ve korkutmak için bir girişim olduğunu söyledi ve bizi daha da kalabalık gelmeye çağırdı. Bu çağrıyı dinlemeye ve büyük bir uluslararası dayanışma delegasyonu getirmeye söz verdik. İngiliz delegasyonu örgütlenmeye devam ediyor ve mümkün olduğunca çok kişiyi mahkemeye göndermek için para toplama amaçlı Kürdistan Dayanışma Kampanyası tarafından koordine ediliyor. Nasıl destekleyebileceğiniz hakkında daha fazla bilgi için lütfen www.kurdistansolidaritycampaign.orgadresini ziyaret edin. Yazının orijinali: https://morningstaronline.co.uk/article/figen-yuksekdag-woman-substance
13 notes
·
View notes
Text
Mühürler - Gökhan Atılgan
İbrahim Kaypakkaya ve Proleter Devrimin Güncelliği, Ateş Uslu
462 - Kaypakkaya bir yandan Maoizmden etkilenerek geliştirdiği devrim stratejisini Türkiye’nin özgül koşullarında hayata geçirmeye çabalamış ve bu doğrultuda Türkiye Komünist Partisi-Marksist-Leninist (TKP-ML) adlı illegal örgütü kurmuş, diğer yandan da bu devrim stratejisini de tamamlayacak şekilde derinlikli bir Kemalizm eleştirisi yaparak ulusların kendi kaderini tayin hakkı konusunda kapsamlı bir analiz ortaya koymuştur.
465 - ABD Donanması Altıncı Filosu’na karşı Temmuz 1968’de dü- zenlenen gösteriler bağlamında yayımladığı bir bildiri nedeniyle Kasım 1968’de Yüksek Öğretmen Okulundan atıldı. Aynı dönemde sosyalist gençler arasında MDD tezleri giderek daha fazla yaygınlık kazanıyordu; Kasım 1968’de yayınlanmaya başlayan Aydınlık Sosyalist Dergi (ASD), Mihri Belli çevresinde toplanan Milli Demokratik Devrim yanlılarını bir araya getiriyordu. Bu tezler İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü içinde büyük ilgi topladı. Kaypakkaya, 1969 ortalarından itibaren Milli Demokratik Devrim tezini benimsedi ve hemen sonrasında Türk Solu dergisine yazılar yazmaya başladı; önce grevler ve toplumsal mücadelelerle ilgili kısa haberler kaleme aldı, daha sonra daha ayrıntılı haberler yayımladı.
466 - Aydınlık dergisi 5 Ocak 1970’te ikiye bölündü; Mihri Belli, Mahir Çayan, Münir Ramazan Aktolga, Yusuf Küpeli ve Atilla Sarp’ın dahil olduğu bir grup Aydınlık Sosyalist Dergi’yi çıkarırken Doğu Perinçek, Şahin Alpay, Halil Berktay, Gün Zileli, Cengiz Çandar, Ömer Özerturgut, Oral Çalışlar, Atıl Ant ve Bora Gözen’in dahil olduğu bir diğer grup Proleter Devrimci Aydınlık’ı (PDA) çıkardı.
467 - Dünya sosyalist hareketi içinde 1960’ların ortasından itibaren Çin Devrimi ve Maoizme yönelik olarak büyük bir ilgi uyanmıştı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile Çin Komünist Partisi arasında 1950’lerin ortasından itibaren ideolojik düzlemde ayrılıklar kendini göstermişti: Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949 yılını izleyen yaklaşık beş yıllık dönem boyunca Çin Marksizmi, Sovyet Marksizminin yoğun etkisi altında gelişirken 1955’ten itibaren Mao başta olmak üzere Çin komünistleri Çin’in özgüllüklerine dikkat çekmişlerdi.
472 - Kaypakkaya, 1971 sonu ve 1972 başında TİİKP yönetiminin Türkiye tahlili ve devrimci strateji konusundaki konumlanışlarını eleştiren üç yazı kaleme aldı: “Türkiye’de Milli Mesele” (Aralık 1971), “Başkan Mao’nun Kızıl Siyasal İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım” (Ocak 1972), “TİİKP Program Taslağı’nın Eleştirisi” (Ocak 1972).
Bu raporun yayımlanması sonrasında Kaypakkaya ve bir grup arkadaşı, Perinçek ve diğer TİİKP yöneticilerinin silahlı mücadeleyi geciktirdikleri, pasif ve reformcu oldukları gerekçesiyle Şubat 1972’de örgütten ayrıldı. Bu grup 24 Nisan 1972’de Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist (TKP-ML) adlı ayrı bir örgüt kurdu; örgütün silahlı kanadı ise Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) adını taşıyordu.
474 - Kaypakkaya, Kemalizmi ilerici olarak değerlendiren bu yaklaşımları reddeder. Ona göre içinde bulunulan dönem “proleter devrimleri çağı”dır. Kurtuluş Savaşı’nın Asya’nın ezilen halklarına cesaret verdiğini söyleyenleri de olumsuzlar. Ona göre Kurtuluş Savaşı “Asya’nın korkak burjuvazisine ve emperyalist ülkelerin mali oligarşisine” cesaret vermiştir.
475 - Kaypakkaya Mao Zedong’un bulgularından hareketle komprador burjuvaziye ve toprak sahiplerine karşı “milli burjuvazi” ile ittifak yapılmasını öngören, Kemalist Devrimi de bir “milli burjuva” devrimi olarak değerlendiren Milli Demokratik Devrim yanlısı yazarlara eleştiriler yöneltir. Kaypakkaya Lenin, Stalin ve Şnurov’un yazılarında kullanıldığı haliyle “milli burjuvazi” teriminin Mao Zedong’un eserlerinde karşılaşılan “milli burjuvazi” terimi ile karıştırılmaması gerektiğini söyler. Lenin, Stalin ve Şnurov ise ‘milli burjuva’yı ‘Türk olan burjuva’ anlamında kullanırlar; Mao ise ‘milli burjuvazi’yi ‘işbirlikçi/komprador’ burjuvazinin karşıtı olarak kullanmaktadır; üstelik Şnurov toprak ağalarını da “burjuva” kategorisi içinde değerlendirmektedir. Dolayısıyla Lenin, Stalin ya da Şnurov’un eserlerinde Kemalist Devrimi ‘milli burjuvazinin devrimi’ olarak nitelemeleri, onların Kemalist Devrimi Türk burjuvazisinin devrimi olarak gördüklerini gösterir; bu anlamıyla milli burjuvazinin içinde emperyalizm ile işbirliği yapan (‘komprador’) burjuvazi de bulunur.
476 - Kaypakkaya, Cumhuriyet Halk Partisi ile diğer partiler (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Demokrat Parti-Adalet Partisi) arasındaki çatışmaları ilericiler ve gericiler arasında bir mücadele olarak düşünmez; bunları toprak ağaları ile komprador burjuvazinin farklı kesimleri arasındaki gerilimler olarak ele alır.
477/8 - Kaypakkaya, Kemalistlerin devletçi oldukları gerekçesiyle onlara ilericilik atfedenlerin görüşlerini de kesin bir şekilde reddeder. Hâkim sınıfların hiçbiri ebedî olarak devletçi, hür teşebbüsçü, tek partici ya da çok partici değildir; hâkim sınıflar konjonktüre göre ekonomi politikası ya da parti sistemi gibi alanlarda tercihler yapabilirler ve sosyalist hareket bu tercihlere dayanarak hâkim sınıflara ilericilik atfedemez: “bir komünist hareket için elbette iki gerici klikten birini tercih etmek söz konusu olamaz.”
484 - Mao, kızıl iktidarın emperyalist bir ülkede ya da bir sömürgede mümkün olmadığını, ancak yarı-sömürge olan Çin’de mümkün olduğunu söyler. Kızıl iktidarın var olması bir “olağanüstü olay”dır, başka bir olağanüstü olayın varlığıyla (beyaz rejimin savaş içinde bulunmasıyla) gerçekleşebilir, bu da Çin gibi yarı-sömürgelerde mümkün olur.
1960’ların ikinci yarısında ortaya atılan Milli Demokratik Devrim stratejisiyle Kaypakkaya’nın Çin Marksizminin etkisiyle 1970’lerin başında savunduğu “kesintisiz ve aşamalı devrim” stratejisinin birbirinden farklı niteliklere sahip olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Milli demokratik devrim stratejisinde işçi sınıfı, köylülük, küçük burjuvazi ve milli burjuvazinin ittifakıyla emperyalizm ve feodalizme karşı yapılacak olan bir “milli demokratik devrim”in tamamlanmasından sonra sosyalist devrim için gerekli şartların oluşacağı savunulurken, “kesintisiz ve aşamalı devrim” stratejisinde aşamalar tek ve bütünleşik bir sürecin uğrakları olarak tarif ediliyordu. Kaypakkaya (ve aynı dönemde Çayan) Mihri Belli gibi Milli Demokratik Devrim teorisyenleriyle polemiğe girerken gerek terminolojik açıdan, gerekse içerik açısından ‘milli demokratik devrim’ stratejisi ile bir kopuş gerçekleştirmişlerdir.
495 - Kaypakkaya Türkiye tahlili yaparken sınıflar üstü bir devlet tanımına başvurmaksızın ya da ‘ilerici burjuvazi’ ezberini tekrar etmeksizin Kemalizme keskin bir sınıfsal eleştiri yöneltmiş; ulusal sorunu incelerken ise bir yandan milliyetçiliği radikal bir şekilde reddetmiş, diğer yandan da soyut ilkesel bir ‘ulusların kendi kaderini tayini’ savunusu yapmak yerine ‘ulusların kendi kaderini tayini’ni proleter devrim perspektifinden değerlendirmiştir.
1 note
·
View note
Text
Joseph Stalin Kimdir
Joseph Stalin (Ioseb Besarionis dze Jughashvili; d. 18 Aralık 1878 – 5 Mart 1953), Gürcü asıllı Sovyet devlet adamı, devrimci ve politikacı, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri (1922-1953).
Kısaca hayatı
Joseph Stalin, Lenin’in ölümünden sonra Komünist Parti Genel Sekreteri olarak (1922) nüfuzunu artırdı ve 1927’de Sovyetler Birliği’nin lideri konumuna geldi. Marksist-Leninist…
View On WordPress
#Joseph Stalin Kısaca Hayatı - Kısa Biyografisi - Doğum Tarihi Yeri Nerede Doğdu Gürcü mü Yahudi mi - Katliamları - Dönemi Olayları#Joseph Stalin Vikipedi - Wikipedia
0 notes
Text
Komünist Parti Manifestosu (Cep Boy) Kitabı pdf indir pdf indir
Komünist Parti Manifestosu (Cep Boy) İlk olarak 21 Şubat 1848’de Londra’da Almanca olarak yayınlanan Komünist Parti Manifestosu tüm dünyadaki ezilen halkların ve emekçi sınıfların bir manifestosu haline geldi. Komünist Parti Manifestosu, Uluslararası Marksist-Leninist Parti ve Örgütler Konferansının 20. Kuruluş yılı için Evrensel Basım Yayın tarafından özel olarak hazırlanarak, çok dilli olarak basıldı.
Komünist Parti Manifestosu Türkçe, Kürtçe, Almanca, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Arapça olmak üzere 7 dilde yayınlanıyor. Bez cilt, iplik dikiş ve cep boy kitap olarak özel baskısıyla okuyucularımız ile buluşuyor.
Komünist Parti Manifestosu (Cep Boy) Kitabı pdf indir pdf indir oku
#Komünist Parti Manifestosu (Cep Boy) kitabı pdf indir#Komünist Parti Manifestosu (Cep Boy) pdf oku#Komünist Parti Manifestosu (Cep Boy) ücretsiz indir#Komünist Parti Manifestosu (Cep Boy) ücretsiz pdf indir#Siyasal Sistemler
0 notes
Text
Solda Yenilenme Deneyimi TİP - TKP Birliği ve Türkiye Birleşik Komünist Partisi
Solda Yenilenme Deneyimi TİP – TKP Birliği ve Türkiye Birleşik Komünist Partisi Hüseyin Çakır Belge Yayınları
TİP-TKP birliği Türkiye sol tarihinde, birleşme anlamında bir ilktir. İki partinin birlik programı aynı zamanda komintern geleneğinden kopuş programı da olmuştur. Bu programın en temel özelliği: “Süreçlere müdahale eden politika,” anlayışıdır.
Türkiye komünist-sosyalist, sol hareket tarihinde derin izler bırakmış iki parti: Birincisi 1920’de kurulan Türkiye Komünist Partisi (TKP); İkincisi 1963’te sendikacıların kurduğu Türkiye İşçi Partisidir (TİP). 12 Mart 1971 darbesi TİP’i kapattı. TİP 1975’te Behice Boran liderliğinde Marksist- Leninist işçi sınıfı partisi olarak yeniden kuruldu.
Bu araştırmada, iki partinin kısa tarihlerleri, birleşme süreci, yasal komünist parti kurmak için TKP ve TİP Genel Sekreterlerinin 16 Kasım 1987’de “Dönüş” leri ve sonrası mücadeleleri; iki partinin üstünde birleştiği, program, yenilenme, geçmişin muhasebesi Tezleri yer alıyor.
Birlik Tezlerinde, iktidar olmadan da politik iktidarların politikalarını etkileyerek, demokrasinin derinleşmesinde aktif rol oynayacak çağdaş, demokratik, sol bir partinin kurulması amaçlanıyor.
Türkiye Komünist Partisi ve Türkiye İşçi Partisi’nin birleşmesiyle oluşan Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin yenilenme, birlik, yasallık mücadelesinde önemli kazanımlar elde etmiş olarak yasal kongresini 12-14 Ocak 1991 yapılıyor.
Anayasa’da komünist adıyla parti kurulması yasak olması ve ikinci gerekçe, parti programında yer alan Kürt sorunu bölümü gösterilerek, kuruluştan 15 gün sonra Yargıtay Başsavcılığı Anayasa Mahkemesi’nde TBKP’nin kapatılması istemiyle dava açtı. 16 Temmuz 1991’de TBKP’nin kapatılmasına karar veriliyor.
TBKP’ye ne oldu? TBKP Kongresi, “Partinin Geleceği Üstüne Karar” aldığı kararda: “TBKP’nin en yüksek karar organı olarak Kongre’miz, Partimizin geleceği ile ilgili olarak; Anayasa Mahkemesi’nde Partimiz hakkında açılan dava devam etiği ve yasal engellerin varlığını koruduğu koşullarda TBKP’nin, bu engeller aşılıncaya kadar, tüzel kişiliğini merkez organlarıyla sürdürmesini, bu sağlanınca tüzel kişiliğinin bütünüyle sona ermesini karar altına alır.
Bunun dışındaki tüm TBKP üyelerini Sosyalist Birlik Partisi (SBP) içinde yer almaya, bu partiyi geliştirip güçlendirmeye çağırır. TBKP üyeleri bu yolla yasakların kalkmasına da daha büyük bir katkıda bulunacaklardır.” Bu sürecin nasıl geliştiği, Hüseyin Çakır’ın Yayınevimizden çıkan”Solda “Bir”lik Girişimleri ve Sosyalist Birlik Partisi Deneyimi” kitabında ayrıntılarıyla anlatıyor. .
devamı burada => https://goo.gl/gSKE6D
0 notes
Text
Samsun'da MLKP operasyonu
Samsun’da MLKP operasyonu
Terör örgütü MLKP üyesi oldukları iddiasıyla 6 şüpheli gözaltına alındı.
Samsun’da düzenlenen operasyonda, terör örgütü Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) üyesi oldukları iddiasıyla 6 şüpheli gözaltına alındı. Samsun Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesince 8 ekip 40 personel ile bazı adreslere eş zamanlı operasyon düzenlendi. Operasyonda terör örgütü MLKP üyesi olduğu ve örgütün…
View On WordPress
0 notes
Text
İzmirde Bombalı Saldırıya Hazırlanan MLKP Üyesi 3 Terörist Yakalandı!
Pasulya sevenler pasulya.com yine makale paylaştı. Makalemizin başlığı: İzmirde Bombalı Saldırıya Hazırlanan MLKP Üyesi 3 Terörist Yakalandı! makalemizin içeriği:
Makale Kategorisi: Gündem Makale URL: http://www.haberlero.com/izmirde-bombali-saldiriya-hazirlanan-mlkp-uyesi-3-terorist-yakalandi-haberi-46571.html Google'dan gelen aramalar: İzmir Emniyet Müdürlüğü, Marksist Leninist Komünist Parti, mlkp, MLKP nedir, teror Yazar: Hüseyin Kürklü :D
0 notes
Quote
MLKP Kürdistan'dan Dersim Şehitlerine İlişkin Açıklama
http://www.habersosyalist.ml/2019/07/mlkp-kurdistandan-dersim-sehitlerine.html
0 notes
Text
İzmirde Bombalı Saldırıya Hazırlanan MLKP Üyesi 3 Terörist Yakalandı!
Pasulya sevenler pasulya.com yine makale paylaştı. Makalemizin başlığı: İzmirde Bombalı Saldırıya Hazırlanan MLKP Üyesi 3 Terörist Yakalandı! makalemizin içeriği:
Makale Kategorisi: Gündem Makale URL: http://www.haberlero.com/izmirde-bombali-saldiriya-hazirlanan-mlkp-uyesi-3-terorist-yakalandi-haberi-63968.html Google'dan gelen aramalar: İzmir Emniyet Müdürlüğü, marksist leninist komünist parti, mlkp, MLKP nedir, teror Yazar: Hüseyin Kürklü :D
0 notes
Text
Bombalı eylem hazırlığındaki 3 terörist yakalandı
Pasulya sevenler pasulya.com yine makale paylaştı. Makalemizin başlığı: Bombalı eylem hazırlığındaki 3 terörist yakalandı makalemizin içeriği:
Makale Kategorisi: Asayiş Makale URL: http://www.haberlero.com/bombali-eylem-hazirligindaki-3-terorist-yakalandi-haberi-63961.html Google'dan gelen aramalar: haber, haberler, marksist leninist komünist parti Yazar: Hüseyin Kürklü :D
0 notes