#Kibirli Olmak
Explore tagged Tumblr posts
kaanozer · 3 months ago
Text
İrade sapması
Ötekinin sırrı, kendim olma imkânının bana asla verilmemiş olmasıdır ve ancak dışarıdan gelenin kaçınılmaz saptırmasıyla var olurum. Schnitzler'in kısa öyküsünde insan, yakasını bırakmayan ve kendisini yok edecek olan o mikrop türünün hayatının içinde yaşar. Birbirlerine yabancıdırlar, ama yazgıları aynıdır. Venedik Takibi'nde S. kendisinin ne kim olduğunu ne nereye gittiğini bilir: Dolayısıyla, varoluş daima bir anlam ya da anlamsızlık sapmasıyla, başka şeyin saptırmasıyla biçimlenir. Kendi irademiz yoktur ve öteki, kendi irademiz uyarınca yüz yüze geldiğimiz şey asla değildir. Öteki, dışarıdan gelenin zorla girişidir, dışarıdan gelenin öncelliğidir, yabancılığın çekiciliği ve yabancılığın aktarımıdır.
Dolayısıyla, felsefenin sırrı, belki de kendini tanımak veya nereye gittiğini bilmek değil, ötekinin gittiği yere gitmektir; kendi kendine düşlemek değil, ötekilerin düşlediğini düşlemektir; kendi başına inanmak değil, inananlara inanmaktır: Dıştan gelen tüm belirlemelere öncelik tanımaktır. Bunlar okunamaz, deşifre edilemez olsalar da fark etmez, önemli olan herhangi bir olayın, herhangi bir nesnenin, herhangi bir beklenmedik varlığın yabancı biçimiyle birleşmektir; çünkü asla kim olduğunuzu bilemezsiniz. İnsanların gölgelerini yitirdikleri günümüzde, biri tarafından izleniyor olmak son derece gereklidir; her birimizin kendi izlerini yitirdiği günümüzde birinin izlerinizin içine girmesi son derece acildir, böyle yaparak bu izleri silip sizi yok etse de yok olmayla suç ortağı olan bir yoldur bu; burada simgesel bir zorunluluk biçimi, bağlanmanın ve kopmanın bulmacamsı bir biçimi söz konusudur.
Her birimize kendi yaşam sorumluluğunu üstlendirmeyi amaçlayan bir kültür içinde yaşıyoruz. Hıristiyan gelenekten miras alınmış ahlâki sorumluluk, her birimize kendi yaşam koşullarının tümünü üstlendirmek için tüm modern haberleşme ve iletişim ayg��tından destek görür. Her şeyin bireysel hücrenin kendine yeterli olmasına katkıda bulunduğuna bakılırsa bu, varoluşun programlı yönetimi içinde tamamen gereksiz hale gelen ötekinin dışlanması anlamına gelir.
Oysa saçmalıktır bu. Kimse kendi yaşamının sorumluluğuna katlanacak diye bir şey yoktur. Hıristiyan ve modern bu düşünce, boş ve kibirli bir düşüncedir. Dahası temelsiz bir ütopyadır. Kişinin kendi kimliğinin, iradesinin, sorumluluğunun ve isteğinin kölesi olmasını gerektirir. İnsanın tüm devrelerini; genlerinde, sinirlerinde, düşüncelerinde kesişen dünyanın tüm devrelerini denetlemeye koyulmasını gerektirir. Görülmemiş bir kölelik!
Kişinin kendi bahtını, isteğini, iradesini başka birinin ellerine bırakmak çok daha insancadır. Sonuç nedir? Sorumluluk dolaşımı. iradelerin sapması ve biçimlerin sürekli aktarımı.
Yaşamım, başka bir yaşamda etkili olduğu için kendine sır haline gelir. İradem, ötekine aktarıldığı için kendine sır haline gelir. Aldığımız hazzın gerçekliği konusunda, irademizin gücü konusunda hep kuşku duyarız. Garip bir biçimde, bundan hiçbir zaman emin değilizdir; diğerinin aldığı haz sanki daha belirgindir. Kendi aldığımız hazza daha yakın olduğumuzdan bu hazdan kuşku duymak için daha uygun bir konumdayızdır. Herkesin kendi görüşlerine daha gönülden güvenmesini isteyen önerme, (karşısındakinin hazzını garanti etmek ve bundan derinleşmiş bir bilgi ve enerji çıkarmak için insanın kendi aldığı hazzın ertelendiği Çin erotizminde olduğu gibi) kendilerine ait bir görüş sahibi olmak için daha uygun bir durumda bulunan diğer kişilerin görüşüne bel bağlama eğilimini küçümser. Öteki varsayımı, belki de yalnızca aldığımız haz konusundaki bu kökten kuşkunun sonucudur.
Baştan çıkarma, ötekinin kendisi için ebediyen sır olarak kalan bir şeyin sezgisiyle, asla bilemeyecek olsam da giziyle beni çeken şeyle ilgilidir; oysa bugün ötekinin kendisi için gizli kapaklı bir şeyi kalmadığından baştan çıkarmaya açık pek fazla alan da kalmamıştır. Herkes kendinin ve kendi isteğinin hınzırca farkındadır. Her şey öylesine basit ki maskeli kişi bile gülünçlüğe sığıyor. Baştan çıkarma kumanı nerede o halde? Psikanalizdeki kuramsal yanılsama ile devrimlerdeki politik yanılsama bir yana, arzudaki yanılsama nerede?
Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. Artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. İstemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi, ama ikinci bir merciye devredilerek, genel olarak ilga edildiler. Zaten her halükarda ekranlar, videolar, röportajlar arasında artık yalnızca başkaları tarafından görülmüş olanı görüyoruz. Artık yalnızca görülmüş olanı görmeye muktediriz. Karar verme sorumluluğunu yakında bilgisayarlara bırakacağımız gibi bizim için görme sorumluluğunu da makinelere devrediyoruz. Organik ve hatta duyumsal işlevlerimiz bile uydular tarafından devralındı. Hazzın zihinsel bölünmesiyle benzerlik kurulabilir: Arzu nasıl gereksinim değilse, haz da doyum değildir. Her ikisi de gereksinime ve doyuma dayanır; bunlar yukarıda belirtilen ikinci dereceden stratejilerdir.
Her halükarda, insanın kendini denetlemesindense, başka biri tarafından denetleniyor olması daha iyidir. İnsanın kendi tarafından ezilmesi, sömürülmesi, hırpalanması ve kullanılmasındansa başka biri tarafından ezilmesi, sömürülmesi, hırpalanması ve kullanılması daha iyidir.
Bu anlamda, daha büyük bir özerkliği, yani tüm denetim ve baskı biçimlerinin özgürlük ortamında derinleşmiş içselliğini hedefleyen özgürleşme ve bağımsızlık hareketinin tümü bir gerileme biçimidir. Bize dışarıdan gelen ne olursa olsun, en beter sömürü de olsa, dışarıdan geliyor olması olumlu bir niteliktir. Bu yüzden, yabancılaşma, kendine ait olamama olarak yakınma konusu olsa bile yararlıdır; yabancılaşmış yanımızı elinde bulundurduğu için öteki kalıtımsal bir düşman haline gelmiş olsa da yabancılaşma yararlıdır. Öznenin kendi irade ve isteğini yeniden ele geçirmesi olarak buradan türetilecek bir yabancılaşmanın giderilmesi kuramı da basite indirgeyicidir. Bu perspektifte, özneye kendisinden ve kendisi aracılığıyla gelen her şey, özgün olduğundan iyidir; dışarıdan gelen her şeyin adı ise sahteye çıkmıştır, çünkü öznenin özgürlük alanına ait değildir.
Tamamen tersi olan durumda ısrar etmek ve paradoksu genişletmek gerekir. Nasıl ki başka biri tarafından denetleniyor olmak daha iyiyse, kendinden başka biri tarafından mutlu ya da mutsuz edilmek de her zaman daha iyidir. Yaşamımızda bize bağlı olmayan bir şeye bağlı olmak her zaman daha iyidir. Bu varsayım beni her tür kölelikten kurtarır. Kendi varoluşum da dahil, bana bağlı olmayan bir şeye boyun eğmek zorunda değilim. Doğduğum andan itibaren bağımsızım, aynı anlamda, ölümümde de bağımsız olabilirim. Bundan daha gerçek hiçbir özgürlük asla olmamıştır. Tüm oyun, tüm koz, tüm tutku, tüm çekicilik burdan doğar: Bize tamamen yabancı olmakla birlikte üstümüzde gücü olan şeyden; ötekisi olup da baştan çıkarmamız gereken kimseden doğar.
Yabancılık aktarımına dayalı ahlak, bir kurnazlık felsefesi içerir. Kurnazlık temel yapaylıktır; kendi enerjimizle, kendi irademizle değil de başkalarından, dünyadan, sevdiklerimizden, nefret ettiklerimizden aşırdığımız enerji ile, irade ile yaşıyor olmamızdır. Kaçamak bir enerjiyle, çalıntı bir enerjiyle, baştan çıkarılmış bir enerjiyle yaşıyoruz. Ve öteki, yalnızca bu dolaylı ve kurnaz kapma, baştan çıkarma ve aktarma edimiyle var olur. İstemenin, inanmanın, sevmenin ve karar vermenin bir başkasına devredilmesi; bu bir vazgeçme değil, bir stratejidir. Ötekini kendi yazgınız yaparak ondan en incelikli enerjiyi çekip alırsınız. Yaşamınızın sorumluluğunu bir olay ya da göstergeye aktararak yaşamınızın biçimini aşırırsınız.
Bu strateji masum değildir. Çocukların benimsediği stratejidir. Yetişkinler çocukları kendilerinin yetişkin olduklarına inandırıyorlarsa, çocuklar da büyüklerin, kendilerinin çocuk olduklarına inanmalarına izin verirler. Bu iki stratejiden ikincisi en incelikli olandır; çünkü yetişkinler yetişkin olduklarına inansalar da çocuklar, çocuk olduklarına inanmıyorlar. Çocukturlar, ama buna inanmıyorlar. Çocukluk bayrağı altında, bir gönül alır gibi dolaşıp dururlar. Kurnazlıkları (ve çekicilikleri) eksiksizdir. Schnitzler'in tarif ettiği mikrop türüne uzak da değiller zaten: Canlılık ve geli��imlerinin, onları çevreleyen üst dünyanın (yetişkinler dünyasının) yıkımına bağlı olduğu farklı bir cins gibiler. Çocukluk, yetişkin evrenin içinde incelikli ve canice bir var olma hali gibi hareket eder. Çocuk bu anlamda yetişkinin ötekisidir: Onun yazgısıdır, doğuştan gelen en kurnaz halidir ve hiçbir özel iradesi olmayanlara özgü hoşlukla hareket ederken yetişkini acımasız biçimde yadsıyan biçimidir.
Kitleler de böyledir. Kitle adlandırması altında onlar da bir gönülsüzce hoşnut etme yazgısı altındaymış gibi dolaşıp dururlar. Onlar da politikanın karanlığı içinde garip, düşman, anlaşılmaz bir cins, ani zehirliliği her tür politik düzenin yıkıcısı olan, neredeyse biyolojik bir cins gibi büyüdüler. Onlar da iktidarın ötekisidir; politika labirentine dadanmış, iktidarın tanıyamadığı, adlandıramadığı, gösteremediği kör bir taraftır. Bu incelikli bozma gücünü uyguluyorlarsa, bu aynı bilinçdışı "bırakın istesinler, bırakın inansınlar" stratejisini kullandıklarındandır, Kendi kitle niteliklerine inanma tehlikesine düşmezler: Öznellik ve söz onlara yasak olduğundan, politik ayna evresinden hiçbir zaman geçmemişlerdir. Bu onları, kendi yüceliklerine inanan ya da inandığını belirten tüm politikacılardan ayırır. Politikacıların kinizmi, kitlelerin (var olmayan) özleri konusundaki nesnel kinizme asla erişemez.
Bu, kitleye yarışta iyi bir avantaj: çünkü ötekiler onun yabancılaşmış olduğuna inanırlar, kitle de ötekilerin buna inanmasına izin verir. Dişilik de bu "şehvetli" ironiye katılır. Kadınlar erkeklerin kendilerini erkek sanmasına izin verirler, oysa kadınlar, gizliden gizliye, kendilerinin kadın olduklarına inanmazlar (Çocukların, çocuk olduklarına inanmamaları gibi). İnanmaya izin veren, inanandan ve inandırandan her zaman üstündür. Kadının cinsel ve politik özgürleşmesindeki tuzak, tam da kadınları kadın olduklarına inandırmak oldu: O zaman da kadınlık ideolojisi baskın geldi ve kadın hakları, mevki, düşünce gibi şeyler kadınların kendi özlerine olan inançla birlikte baskın geldi. Bundan böyle "özgürleşen kadınlar kendilerinin kadın olduğunu öne sürüyorlar, artık cemaatin üst perdeden alaycılığı da kayboldu. Herkesin payına düşeni aldığı bir talihsizliktir bu, böylelikle kendilerini özgür insanlar olarak gören erkekler de gönüllü kölelik içine düştüler.
“Önerdiğim insan dışarıdan yaratılmıştır, hiçbir zaman kendi olmayıp insanlar arasında doğan bir biçim tarafından tanımlanmış olduğundan kendi özünde bile sahtedir. Ebedi ve ezeli oyuncudur kuşkusuz, ama doğal oyuncudur, çünkü yapaylığı doğuştandır, hatta bu onun insanlık durumunun özelliklerinden biridir... İnsan olmak oyuncu olmak demektir, insan olmak insan taklidi yapmaktır, özünde insan olunmadığı halde bir insan gibi davranmaktır, insanlığı papağan gibi tekrarlamaktır... İnsana maskesini çıkarmasını öğütlemiyorum (bu maskenin ardında yüz yok), ondan istenebilecek şey, durumundaki yapaylığın bilincine varması ve bunu itiraf etmesidir.
Yapaylığa mahkûmsam... Eğer kendim olmama hiç izin verilmediyse..."
—Gombrowicz
İnsan olma taklidinde, insanın kendisi olmamasında büyük bir yapmacıklık vardır. Tüm doğruluk ve dürüstl��k kültürümüz insanın kendi yazgısını incelikli dış göstergelerle, yapmacık ve "özgün olmayan" göstergelerle düzenleme biçimini mahkûm eder. Yapmacıklık, Gombrowicz'in dediği gibi insanın kendi durumundaki yapaylığının bilincine tam olarak vardığı ve kendine bir tür yapay ikiz yaratmak, ikizinin yapay gölgesinin altına girmek, kendi özünden. yapay bir robot üretmek, yani göstergelerin yardımı sayesinde kendini öteki olarak dışsallaştırmak anlamına gelen o şaşırtıcı ruh halidir. Tüm robotlarımız, yapay makinelerimiz ve tekniklerimiz aslında büyük bir yapmacık değil mi?
Andy Warhol. "Bir makine olmak istiyorum," dediğinde zirvedeki züppeliğin formülünü açıklar. Kendi tekil makinesini, birazcık daha fazla simülasyon ve sunilik ile, makineler ve hileli nesneler sistemine ekleyerek makineleşmenin hilelerini ortaya serer. Sıradan makinenin nesne ürettiği yerde Warhol, nesnenin çoğaltılması anlamına gelen gizli erekliliğini üretir. Aşırı—erekliliği içinde, nesnelik sürecinden doğan gizli anlamsızlık içinde nesneyi yeniden üretir (çoğaltır). Diğerlerinin ilave bir ruh aradıkları yerde o ilave bir makine arar; ilave bir anlam aradıkları yerde o ilave bir yapaylık arar. Giderek daha az kendi ve giderek daha yapmacık olarak, dünyanın sıradan kesinliğinin yeniden üretilmesi yoluyla makinenin büyücülüğüne erişir. Giderek daha az arzu öznesi olarak, nesnenin hiçliğine daha da yakınlaşır.
s.155—161
Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme
Çeviren: Işık Ergüden Ayrıntı Yayınları
7 notes · View notes
purgatoireau · 5 days ago
Text
Bu şehir beni boğuyor diyorum, öylesine bir şeylerden yakınıyorum sanıyorsun. Bu şehir bana nefes aldırmadıkça sen sorun bendeymiş gibi bakmaya devam ediyorsun. Göğsüme bir şeyler sıkışıyor, ciğerlerim yanıyor sen sadece kibirli bir bakışla yüzüme bakıyorsun. Bilmiyorum hata bende mi? Tek istediğim bir şeylerin düzelmesiydi. Çok şey mi istedim? Çok mu imkansızı diledim? Böyle olmak zorunda mıydı? Sana yemin ederim aldığım her nefes göğüs kafesime batıyor, ruhumdaki karmaşaya yenisini ekliyor. Yıldızlar, göğsümün ortasında hiç sönmez sandığım yıldızlar, şimdi bir sigarayı yakacak kadar bile yanmıyorlar. Bir şeyler var diyorum, bir şeyler oluyor. Ağlıyorum ama çok sakinim. Gözyaşları akıp gittikçe sakinliğim artıyor. Duygularım karışıyor. İçten içe kahroluyorum ve dışarıya sadece sakinliğim yansıyor. Aynaya bakıp kendimi tanıyamıyorum. Aynalar yalan söyler zannederdim. Şimdi aynalara yalan söyleyenin kendim olduğunu fark ediyorum. İnişler ve çıkışlar diyorsun. Abartma demek isterken içinde tutuyorsun çünkü sen de bilmiyorsun. Neyse işte öyle, bugün biraz böyleyim yarına hallederim desem ne olacak? Ertesi gün yine bu duygularla oturup şafak vaktini bekleyeceğim. Sonrasına sonra bakarım deyip boşvereceğim. Kendi yarama merhem olamayışıma darılıp yine kendimi suçlayacağım. Zaman geçecek. Belki bir şeyler düzelecek yine de tüm bunları nasıl unutacağım? İşte en büyük karmaşa, önce bu şehirden sonra senden gideceğim.
2 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 1 year ago
Text
Hakîki ve tam Müslüman nasıl olur?
Kur’ân-ı Kerîm’de beyân buyurulduğuna göre hakîki bir Müslümanın başlıca evsâfı şunlardır.
1- Allah (c.c)’ın birliğine ve Allah’tan başka tanrı olmadığına, meleklere, Allah’ın gönderdiği kitaplara, Peygambere, âhiret gününe, hayır ve şer her şeyi Allah’ın yaratmasıyla olduğu­ na, kalbi ile inanır ve inandığını dili ile ikrar eder.
2- Allah (c.c)’ın emrettiği ve Peygamberin gösterdiği şekilde namazını kılar, orucunu tutar, zekâtını verir, yetimlere, yoksulla­ra, muhtaçlara, hısım ve akrabalarına, yolda kalmışlara mal ile seve seve yardımda bulunur.
3- Mühim ve tehlikeli vaziyetlerde katiyen sarsılmaz, gevşeklik ve telaş göstermez.
4- Felâketleri metanetle karşılar, muvaffak olmak için bütün kudretini sarf eder ve nihayet çaresizliğe karşı tahammül gösterir.
5- Ana ve babaya itaat eder. Onlara karşı gelmez, onların kalbi­ni kıracak sözlerde, işlerde bulunmaz
6- Sözünde durur, ahdinde yaptığı mukavele ve muahedelerin­de sâdık kalır.
7- Emânete hıyanet etmez.
8- Bütün vazifelerini en iyi yapmaya çalışır.
9- Üstünü, başını, oturup, yattığı yeri, kabını kaçağını kirden, pastan; kafasını ve kalbini kötü fikirlerden ve fena huylardan cismen ve ruhen temizliğiyle herkese örnek olmaya çalışır.
10- Allah (c.c)’a ve Peygambere itaat eder ve ahlâkî vazifelerini tamamen yapar.
11- İnsanlar arasında fesâd çıkarmaz. İnsanları birbirine düşüre­cek sözlerden ve işlerden sakınır.
12- Kimsenin ayıplarını ve gizli hallerini araştırmaz ortaya dökmez.
13- Bilmediği bir şey hakkında hüküm vermez.
14- Başkalarına karşı kibirli olmaz, büyüklük satmaz.
15- Kötülüğün ve hayâsızlığın her türlüsünden, gizlisinden ve açı­ğından, büyüğünden ve küçüğünden sakınır.
16- Özü sözüne, içi dışına uygun olur.
17- Her nerede olursa olsun velev ki aleyhinde bile olsa hak ve adaletten ayrılmaz.
18- Düşmanlarına karşı da adaleti gözetir, onların düşmanlıkları dolayısıyla adaleti çiğnemez.
19- Yalan yere yemin etmez. Yalan şâhidliği yapmaz. Haksızlığa karşı nefret duyar.
20- Alçak ve süflî azrulara uyarak doğru yoldan sapmaz.
21- İsraftan ve cimrilikten sakınır.
22- Ne eli ile, ne dili ile kimseyi incitmez.
23- Komşularını çok sayar ve onları asla gücendirmez.
24- Varlık zamanında da, darlık zamanında da başkalarına yar­dımda bulunur.
25- Öfkelerini yenerek kusur ve kabahatleri afv eder.
26- Bir kötülük işleyecek veya bir haksızlık yapacak olursa he­men Allah (c.c)’ı hatırlayarak ondan afv ve mağfiret diler. Yaptığına pişman olur.
27- Her iyi işe arka çıkar, fenalığa asla yardımcı olmaz, kötüleri
28- Dargınları barıştırır, kin tutmaz, umûma faydalı bir insan ol­mağa çalışır.
29- Başka milletlerin nasıl yükseldiğini, nasıl gerilediğini ve nasıl düştüğünü tedkîk ve tetebbu ederek ibret alır. Ve başkalarının düştükleri hatâlara düşmemeğe çalışır.
30- İlim ve hüneri, hikmet ve hakikati nerede bulursa oradan al­makta kusur etmez.
31- Dünyâ ve âhiret işlerinde ilmi kendisine rehber yapar.
32- Dünyâ için hiç ölmeyecekmiş gibi çalışır. Yarın ölecekmiş gi­bi de âhiret için hazırlanır.
33- Allah yolunda, millet ve memleket uğrunda fedâkârlıktan, yerine göre canını feda etmekten çekinmez.
34- Bir Müslüman için en büyük gaye, hakîki bir Müslüman ol­maya çalışmak, Müslümanlığın ta’lîm ve telkîn eylediği faziletleri yaşamak ve yaşatmak ve bu suretle bütün insanla­ra örnek olmaktır.
İşte hakîki Müslümanın vasıfları bunlardır. Cenâb-ı Hak cümle­mizi tevfîkât-ı Sübhâniyyesine mazhar buyursun. Âmîn.
24 notes · View notes
semiramist · 8 months ago
Text
Kendi cehennemini başkalarına yansıtma eğilimi, insanın özünde var olan zayıflıklardan kaynaklanır.
Bebeklik ve çocukluk dönemlerinde, temel güven duygusu başta olmak üzere, görülmek, onaylanmak, sevilmek, kabul edilmek gibi temel ihtiyaçların karşılanmaması sonucu, bireyin duyduğu yoğun anksiyete karşısında geliştirdiği disfonksiyonel savunma mekanizmaları, kişi hem kendine hem de çevresine zarar verir. Haset, haklı olma, alacaklı olma duygularının bireyin zihnini ele geçirmesi, ebedi bir tatminsizliği beraberinde getirir ve kişi, ne kendisinin ne de çevresinin huzurlu hissetmesine izin vermez.
Temel güven duygusunun eksikliği, kişinin ego oluşturmasını engeller ve eleştiriye karşı aşırı duyarlı, kibirli tutumlar sergilemesine neden olur. Egonun işlevleri arasında duyguları, dürtüleri, güdüleri kontrol ve regüle etmek ve bireyin gerçeklik algısını dış dünyadaki gerçeklikle uyumlu hale getirmek yer alır. Özetlemek gerekirse, ego, benliğin bütünlüğünü sağlayan kritik bir unsurdur. Bu süreç, genellikle anneden ego işlevlerini öğrenmekle mümkün olur ve sonucunda birey, yetişkin olarak öz yeterliliğe ulaşır.
Narsisizm, bir bakıma, bireyin yeterli güveni alamadığı için annesinden ayrılmak için gereken cesareti bulamaması olarak tanımlanabilir. Birey ya annesine aşırı bağımlıdır ya da anne, bireyin kendisine bağımlı kalacağı şekilde konumlanır ve bu durum, bireyin çocuksu bir narsisizme sürüklenmesine neden olur. Narsistlerin benlikleri parçalanmıştır, bütünlükten yoksundur ve bu nedenle tutarsız davranışlar sergileyebilirler.
Dışarıdan gelecek onaya olan aşırı bağımlılıkları, karar alma süreçlerini şekillendirir ve dışsal bir onay mekanizması olmadığında adeta çuval gibi çökerler. İçsel motivasyonun eksikliği, çocukluk döneminde karşılanmamış olan sevme, onaylama, görülme, kabul edilme, anlaşılma ihtiyaçlarından kaynaklanır. Ne yazık ki narsist bireyler, çocukluk dönemlerinde ebeveynleri tarafından karşılanmamış bu ihtiyaçları, yetişkinlikte ailelerinden veya çevrelerinden karşılamaya devam etmeye çalışır. Bu durum, bir nevi çocuk olarak kalmaya devam etmek olarak değerlendirilebilir.
Narsistik sahte benlik, dışarıya gösterilmeye çalışılan ve her sabah yeniden yaratılan bir maskeden ibarettir. Narsist kişinin duygusal ilişkilerde sergilediği maske ile, diğer sosyal çevrelerine sergilediği maske birbirinden farklıdır. Sürekliliği ve tutarlılığı olmayan, tekinsiz bir yapıdır.
Çocukluğunda narsistik, psikopatik ya da borderline gibi, kendileri kadar başkalarına da zarar verebilecek kişiler tarafından yetiştirilen, ihmal, işgal ve şiddete maruz bırakılan bireyler, bu tür davranış kalıplarına sahip insanlara duygusal olarak çekilirler.
Narsist kişilere tanı konulabilmesi için, önce kendilerinde bir problem olduğunu kabul etmeleri gerekir ki bu cüret gerektirir.
Patolojik savunma mekanizmaları, özellikle inkar ve yansıtma ile, kendini duygusal ilişkilerde savunan birey, anksiyetesini, öfkesini, hasedini, utancını ve diğer bazı duygularını dönüştürüp, partnerinin üzerine yükleyebilir. Başa çıkamadığı bu duyguları, sanki yanıcı bir ateş topuymuş gibi, partnerinin kucağına atabilir.
Örneğin, değersizlik, yetersizlik, sevilmeye değer olmama duyguları ile belirlenen patolojik bir narsist, duygusal bir ilişki sırasında, bu duyguları kabul etmek yerine, duygusal partnerinin aslında bunları hissettiğini düşünmesi, yani yansıtması olası bir durumdur. Kendisini kullanılan, mağdur olarak konumlandırır ve bunu çevresine yansıtarak gösterir. Değersizlik hissini, diğer insanlarla sohbet ederken, karşı taraftakine benzer hisleri aşılayacak şekilde iletişim kurar. Bu süreç, bilinçli ya da bilinçsiz olarak gerçekleşebilir.
"Ya biliyor musun, sen şu arkadaşınla çok iyisin ama o seni kullanıyor." "Abin senin arkandan konuşuyor." "Baban, sana karşı sorumluluklarını hiçbirini yerine getirmiyor bence farkına varmalısın."
Bu savunma mekanizması, yansıtmalı özdeşim olarak adlandırılır. Karşı taraftaki birey, özellikle benlik saygısı, dikkati veya özgüveni düşük bir dönemdeyse, bunun farkında olmayabilir ve fark etmesi daha da zorlaşır. Yansıtmalı özdeşim yapan kişi, karşısındakiyle en yakın olduğu anlarda bunu yaparak, davranışlarının altındaki ana motivasyonu "seni sadece ben seviyorum, sakın bir yere gitme" şeklinde güçlendirir.
Narsistik ilişkilerde, narsist başlangıçta kafasındaki ideal ve iyi annenin rolünü üstlenir ve belirli bir süre sonra rollerin değişmesini bekler. Partnerinin anne, kendisinin ise çocuk olmasını ister. Narsist kişi, partnerinin hiçbir yere gitmemesini arzular ve sürekli olarak partnerinden ayrılmaya yönelik bir eğilim gösterir. Yoğun aşk bombardımanı ardından gelen değersizleştirme, aslında narsist kişinin ayrılamadığı için kendini değersiz ve yetersiz hissetmesinden kaynaklanır ve bu hisleri sonunda partnerine yansıtır. Bu aşamadan sonraki aşama ise tahliyedir yani başkasına geçmektir. Her insanda bu tahliye işlemi farklı olabilir.
Unutulmamalıdır ki, yukarıda bahsedilen her şey bir spektrum üzerindedir. Her psikolojik durum kendine özgüdür ve toplumun büyük bir kısmı için geçerli olsa da, nöroçeşitlilik kavramı bazı bireyler için daha fazla anlam ifade eder. Narsistik savunmalar, kapitalist sistem tarafından aktif olarak gündeme getirilmekte ve bu propaganda, bireyler üzerinde ciddi etkiler yaratabilmektedir. Narsistik istismar mağdurları, narsist bireylerden gelen toksik geri bildirimler ve baskıyla travmatize olabilirler ve hayatları boyunca neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair bir anlayış geliştiremeyebilirler. Narsisizm, çevresini hasta eder ve çevresindeki bireylerin ciddi benlik krizleri yaşamasına neden olabilir. Çekingen ve bağımlı kişilik özelliklerine sahip insanlar, "anne şefkatiyle" her şeyi kendi adlarına çözeceğini vaat eden narsistlere çekilebilir; ancak bu ilişkiye adım attıklarında, benlik saygıları daha da zedelenebilir.
Hastalanmadan iyileşmek imkansızdır. Gerçeklik acıysa acı çekmek gereklidir. Acıdan hayat boyu kaçarsanız o acı hiçbir zaman dinmez. Gerçekliği olduğu gibi kabul etmemek bir çırpınıştır. İnsan kendini olduğu gibi kabul etmeden değişemez. Değişmeyen insan yerinde sayar ve değişmek ancak gerçeğin kabulü ile mümkün olabilir.
youtube
6 notes · View notes
kitapdostum · 1 year ago
Text
Yalnızlık size kendinizi daha iyi görmenize yardımcı olacak bir büyüteç verir.
Bu ruhani bir faaliyettir.
Kendinizin farkında olursunuz.
Kendinizi metafiziksel olarak kör, hasta, acı, bencil, kibirli, kalpsiz ve daha pek çok farklı şekilde görürsünüz.
Ancak kendinizi yıpratan düşüncelere kapılmak zorunda değilsiniz.
Siz bundan daha fazlasısınız.
Yaralarınızdan çok daha fazlasısınız.
Nazik, sevilmesi kolay ve terk edilmesi imkânsız bir insan olmak için kalbiniz üzerinde çalışın.
8 notes · View notes
dinginsel · 1 year ago
Text
Günlük bilgilendirme:
Kibirli olmak "Özgüvenliyim" şeklinde kamufle edilemez.
12 notes · View notes
gulnarsultan · 2 years ago
Text
Tumblr media
》 Lion and rose 《
They say a Lannister never goes into debt. It didn't take you long to realize how true that sentence was. You were thinking of never attending the party where you met your husband Tywin. You couldn't remember exactly how you got his attention. Is it because you are not afraid of him, because you are not interested, or because of your beauty and intelligence? To be honest, it didn't really matter anymore. Your children were Lannisters just like their fathers. They've had their fair share of your husband's pride, arrogance, and ego. You try to teach them the best aspects of your own personality as best you can. Even if your husband was proud, arrogant, and selfish, he would never mistreat you. But after your last child, Tyrion, was born, your life turned upside down.
》 Aslan ve gül 《
Bir Lannister asla borca ​​batmaz derler. Bu cümlenin ne kadar doğru olduğunu anlamanız uzun sürmedi. Kocanız Tywin ile tanıştığınız partiye hiç katılmamayı düşünüyordunuz. Dikkatini nasıl çektiğini tam olarak hatırlayamıyordun. Ona çekinmediğin için mi, ilgilenmediğin için mi, yoksa güzelliğin ve zekan yüzünden mi dikkatini çekmiş olabilirsin? Dürüst olmak gerekirse, artık pek önemi yoktu. Çocuklarınız tıpkı babaları gibi Lannister'lardı. Kocanızın gururundan, kibirinden ve egosundan adil bir pay aldılar. Onlara elinizden geldiğince kendi kişiliğinizin iyi özelliklerini öğretmeye çalışırsınız. Kocanız gururlu, kibirli ve bencil olsa bile size asla kötü davranmazdı. Ama son çocuğunuz Tyrion doğduktan sonra hayatınız alt üst oldu.
47 notes · View notes
korelist · 10 months ago
Text
Tumblr media
GHOST DOCTOR // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb : 7,9 Benim puanım: 8
Drama: Ghost Doctor
Hangul: 고스트 닥터
Director: Boo Sung-Chul
Writer: Kim Sun-Soo
Date: 2022
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Rain, Kim Beom, Uee, Son Na-Eun, Sung Dong-Il
Bizim küçük tilkimiz büyümüş başrol olmuş eyy ahali. Bir çıt fantastik, bir tık medikal bir dizi ile karşımızda. Konusu her ne kadar ilgi çekici olsa da Kim Beom için başladığımı inkar edemeyeceğim. Dizi ortalamanın üzerinde beklediğimden daha keyifliydi. Genel oyuncu kadrosu başarılıydı. Hikayesi eğlenceliydi. Özellikle Rain’i ilk kez izledim oldukça başarılı buldum.
Cha Young-Min(Rain) öğrencilik yıllarında nasıl bir insan olduğunu, nasıl bir doktor olmak istediğini unutmuş, empatiden yoksun kibirli, küstah ve bencil ama çok başarılı bir kalp cerrahıdır. Hastanenin yıldızıdır. Eski karısı Jang Se-Jin (Uee) bir gün babasını kurtarması için ondan yardım ister. Bu hanım kızımızı Marriage contract dizisinden tanıyoruz. Bir türlü sevemedik. Young-Min ameliyatta çok başarılı bir iş çıkarmasına rağmen hasta uyanmaz. Aynı günün akşamında da kendisi bir trafik kazası geçirip komaya girer.
Go Seung-Tak (Kim Beom) ise Young-Min ile asla anlaşamayan onun stajyerlerinden biridir. Aynı zamanda hastane sahibinin torunu olduğu için son derece rahat ve şımarık bir tiptir. Aslında Young-Min’in tam zıttı diyebiliriz. Teoride çok başarılıdır. Bütün soruların cevaplarını biliyordur. Ama pratikte eline neşter alamaz. Diğer bir stajer doktor olan Oh Soo-Jung(Son Na-Eun) ile yakın arkadaştırlar. Bu hanım kızımızı da Cinderella and the Four Knights dizisinden tanıyoruz. Bunu da pek sevememiştik. Özünde dizideki dişil enerji çok zayıftı. İki kadın oyuncuda birbirinden vasattı diyebilirim. Donuk, ruhsuz ve dizinin kimyasıyla uyuşmuyorlardı.
Dizinin fantastik kısmı ise Seung-Tak’ın ruhları duyabiliyor, görebiliyor olmasıydı. Komaya giren Young-Min’i görebilen tek kişinin asla anlaşamadığı ve taban tabana zıt karakterdeki stajyeri olması diziyi ilginçleştiren noktalardan biriydi. Dizinin kadınlarının aksine diğer yan roller oldukça başarılıydı. Özellikle komadaki hayalet kadrosu ve o kadronun başındaki Tess’i canlandıran deneyimli oyuncu Sung Dong-Il.
Bütün bu bir araya geliş olduktan sonrasında, hikaye bize şunu soruyor; başarılı doktorumuz neden komada? Ameliyatı başarılı geçen hasta neden uyanmadı? Stajyer doktorumuz başaralı hayalet ile anlaşıp kendini geliştirebilecek mi? Komadan ne zaman çıkacak ya da çıkacak mı? Dizinin genel konusu işte bu soruların etrafında dönüyor.
İzlemesi kolay, insanı yormayan keyifli bir diziydi. Konusu eğlenceliydi, yer yer strese soksa da dozunu güzel ayarladı. Arada derede kalmış bir dizi olduğunu düşünüyorum. Abartılan onca dizi varken, biraz daha öne çıkmayı hakkediyor. Ayrıca başlarken dediğim gibi küçük tilkimiz Kim Beom bence kendini kanıtlamış.
OST:
Shin Woo - Fly Away
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
4 notes · View notes
poeticalso · 11 months ago
Text
Lakin yenilmedik;
Kafam ikinci bir insandı yanımda
Çoğunun yüzünü unuttum büsbütün
Yalnız, çok ince, çok uzun bir burundur aklımda kalan
Bir tek kaygıları vardı, hakkımda hüküm okunurken
Heybetli olmak
Değildiler
İnsandan çok eşyaya benziyorlardı
Duvar saatlari gibi ahmak
Kibirli ve kelepçe, zincir filan gibi hazin ve rezildiler
Evsiz ve sokaksız bir şehir
Tonla ümit, tonla keder
Dört ayaklı mahluklardan yalnız kediler
Yasaklar dünyasındayım
Yarin yanağını koklamak, yasak
Çocuklarınla yemek yiyebilmek aynı sofrada, yasak
Yazdığın mektubun kapatmak zarfını
Ve zarfı yırtılmamış mektup almak, yasak
Yatarken lambayı söndürmek, yasak
Tavla oynamak yasak
Ve yasak olmayan değil
Yüreğinde gizleyip elde kalabilen şey
Sevmek, düşünmek ve anlamak
Tumblr media
4 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
Psikologlara göre; sosyallikten uzak duran her insan "asosyal" olarak algılanmamalı. Toplum genelinde her 8 kişiden 1'i sahteliğe tahammül edemediği için yalnızlığı tercih ediyor. Çünkü her insan hissettiklerini gizleyemiyor. Yüzüne bir maske takıp herkesin beklentisine göre hareket edemiyor. Böyle sahte yaşamaktansa yalnız olmayı daha dürüstçe buluyor. Dışarıdan soğuk, kibirli algısı yaratsa da bu aslında oldukça samimi ve insani bir seçim. Emile Ajar'ın da dediği gibi: "Rol yapmazsanız; asosyal, uyumsuz veya sinir hastası damgası yersiniz" 📌Hiç kimsenin de samimiyetle, açık yüreklilikle yoldaşlık etmeyeceği insanları, bu samimi yalnızlık seçimlerinden vazgeçirmeye hakkı yok! Çünkü yalnızlığa alışmak zor. Yeniden adapte olmak ise çok çok daha zor...
Nietzsche ile bitirelim: ‘’KARŞILIĞINDA BANA YOLDAŞLIK SUNMAYAN KİŞİLERİN YALNIZLIĞIMI ÇALMASINDAN NEFRET EDERİM’’
8 notes · View notes
nefss-blog · 2 years ago
Text
Birey olmak isteyen birinin baştan kabuletmesi gereken şeyler:
1.Yalnızlık
2. Toplumsal Dışlanma
3. Kibirli yaftası
4. Sen değiştin cümlesi ve fraksiyonları
5. Bolca dedikodunun yapılması
( toplum bu konuda sınır tanımaz)
....
....
Birey olmak isteyenlere🤗 kolay gelsin 🙏
16 notes · View notes
by-hulusi · 2 years ago
Text
Tumblr media
BİR ÖĞRETİ
Bir gün insanlardan kaçan, yalnız yaşamayı tercih eden yaşlı bir adama sorarlar.
“Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?”
Yaşlı adam cevap verir:
" Yapacak çok işim var. İki şahin eğitmem gerekiyor.
Ve iki kartal.
İki tavşan sakinleştirmek ve yılanı eğitmek.
Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek.”
”-Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz!”
“-Neredeler?”
“Onlar içimizde yaşayan hayvanlardır.”
"İki Şahin" gördükleri her şeye saldırıyorlar.
İyi-kötü, faydalı-zararlı onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim.
Çünkü onlar benim GÖZLERİM.
“ İki kartal" dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyorlar. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim.
Çünkü onlar benim ELLERİM.
“Tavşanlar" her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar. Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, beladan kaçmayı değil.
Çünkü onlar benim AYAKLARIM.
En zor kısmı "yılanı" izlemek.
Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmaya,
sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır.
Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım.
Çünkü bu benim DİLİM.
“Eşek" herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor.
Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim.
Çünkü bu benim VÜCUDUM.
Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir
"aslanı" evcilleştirmek istiyorum.
Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor.
O aslanı terbiye etmeliyim.
Çünkü bu benim EGOM.”
“Gördüğünüz gibi yapacak çok işim var”
Soru sorulan yaşlı adam,
•Lev Nikolevic TOLSTOY'dur.
12 notes · View notes
haziranzede · 1 year ago
Text
bugün başına razı olmaya çalışan bir insan olmaya çalışıyorum. yarında başladıklarını bitirmeye, kendi ayaklarım üzerinde durmaya, korkmamaya çalışan biri olacağım inşallah.
hayatım boyunca sevdıgım insanlarla imtihan edildim. buda benim imtihanımın değişmeyen konusu oldu. sevmekten kormtum sevmeye başlayı ca şimdi sevince hersey değişecek biliyorum dedim ve gerçekten de sevince herşey değişti. soguk, üstten, kibirli biri olabilseydim hayatım çok farklı olurdu. doğal, samimi olmak her yerde ve her zaman geçer akşe değil bunu bilelim
3 notes · View notes
akca · 1 year ago
Text
Kibirli olmak kaçındığım ve sakındığım bir şeyken bana kibirli denmesi...
İçinizdeki çirkinliğe acıyorum
4 notes · View notes
epifizz · 2 years ago
Note
Kibri nasıl açıklarsanız? Sizce kötü bir şey midir kibirli olmak, kişinin elinde midir?
Kibir bizim kültürümüzde patolojik denecek bir davranış olarak kullanılır, "aşırı" bir büyüklenmecilik olarak görülür. Narsisistik bir kimlik yapılanması ile büyük oranda aynı şekilde açıklardım sanırım. Doyurulmamış ben-sevininn boşluğunu doldurabilmek adına kişinin aşırılaşan ancak asla yeterli tatmini bulamadığı bir tutuma girdiği kendini savunma ve inşa eylemleri olarak yorumlardım. Pek de iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum, empatiyi azaltıyor ve kendisine olumlu etki eden her şeyi meşrulaştırıyor kibir. Belli boyutlarda belki elindedir ancak genel olarak bir savunma tepkisi olarak bu konuda kişilerin zorlantı hissettiği kanısındayım.
4 notes · View notes
smaumutelcisi · 2 years ago
Text
Olmaktan korktuğum yerdeyim. Kendimden kaçmaya başladığım zamanlardayım. Olur olmadık anlarda dolan gözlerimi gülerken kısılan gözlerime değişiyorum. Sanırım yeni yeni büyüyorum. Beni sevmeyen, kıran, yoran tüm her şeyden uzaklaşmayı geç de olsa öğreniyorum. Nasıl oldu da öğrendin diyeceksiniz belki de yanıtlayayım, aynanın karşısına geçip gözlerime baktığımda gözlerimdeki kırışıklığı ve daha da kötüsü onun derinliklerinde çığıran benliğimi gördüğüm an neden diye sorgularken öğrenmeye başladım. Hep insanları mutlu etmek için kendimden ödün verdiğim, kendi hislerim yokmuşçasına başkaları için kendimi hırpaladığım zamanların farkına varınca anladım ki ben kendi kendimi yok ediyormuşum. Biliyor musunuz kendi mutluluğum için yaptığım en ufak bir şeyi dahi hatırlamıyorum, acı ama gerçek. Şimdilerde bana iyi gelen kimse, neyse onunlayım. En ufak değersizlik hissettiğim an uzaklaşıyorum. Emin olun kendi değerinizi kendiniz belirliyorsunuz, siz kendinizi sevmeyince bir başkasında arıyorsunuz bunu ama inanın siz kendinize değer vermedikçe başkasından değer göremiyorsunuz. İlk önce kendinizi sevin bırakın insanlar egolu desin, kibirli desin. Onlar her zaman bir şey derler. Eleştirmeyi seven bir milletiz maalesef, hiç bitmez eleştirilerimiz. Saygıyı da sevgiyi de güveni de kendinize ilk kendiniz verin. Ne aileniz ne sevgiliniz ne arkadaşınız ne de dostunuzdan bekleyin kendinizi sevmeyle başlayın işe. Kendinizi sevince, kıymetinizi ilk kendiniz bilince kimsenin sizi üzmesine izin vermiyorsunuz. Size kendinizi herkesmiş gibi hissettiren kim varsa hayatınızdan çıkartmaya başlıyorsunuz. Ve yavaş yavaş büyüyorsunuz. Sizi yoran her ne varsa uzaklaşıyorsunuz. Mutluluk da üzüntü de bizim seçimlerimiz aslında. Bizi sevmeyen, değersizmişiz gibi hissettiren insanların yanında fazlasıyla durmak üzüntüyü çağırmak değildi de neydi? Mutlu olmak da üzülmek de tercihlerimizin sonucu. Her şey bizim elimizde. Bir başkasından olan beklentilerin hepsini kendimiz de karşılayabiliriz. Bir başkası olmadan da yaşayabiliriz. Yani anlayacağınız ne yaparsanız yapın siz kendinizi sevmedikçe, kendinize güvenmedikçe tam anlamıyla "MUTLULUK" denen istasyona varamayacaksınız. O istasyon kendini sevmeyle işe başlayanların istasyonu. Kapamayın kitabı belki aradığınız mutluluk son sayfadadır demeyeceğim aradığınız mutluluk sizde, sizin içinizde. Onu bulup ortaya çıkaracak olan yine sizlersiniz. MUTLULUK İSTASYONU uzak diyarlarda değil. Geçin aynanın karşısına onca kırgınlığa rağmen ayakta durduğunuz için güçlü olduğunuz için gurur duyun kendinizle. Ve deyin ki sevgili kendim senin gibisi yok sen teksin, özelsin, kimsenin seni kırmasına, yok saymasına izin verme. Bunları diyebilmeye başladığınız an mutluluk istanyonundasınız demektir. Mutluluk istasyonunda yüreği güzel insanlarla karşılaşmak dileğiyle...
Tumblr media
4 notes · View notes