Sana bu pembe bulutları göstermek istiyorum gecede. Ama görmüyorsun. Gece olmuş insan neyi görebilir ki? Artık senin gözlerinle görmekten öte bir seçeneğim yok, diyor, demek ki yalnız değilim, yalnız değilsin. Gerçekten de bir şey yok sana gösterdiğim yerde. Sadece bir araya gelmiş yıldızlar, yorgun, bir kır eğlencesinden kamyonla dönen insanlar gibi, hayal kırıklığına uğramış, aç, hiçbiri türkü söylemeyen, terli avuçlarında ezik yaban çiçekleri. Ama ben direteceğim, diyor, görmekte ve sana göstermekte çünkü sen görmezsen, sanki ben de görmemiş olacağım hiç değilse senin gözlerinle görmemekte direteceğim ve belki bir gün buluşacağız başka yönlerden gelip.
انظري، لفت هذا الحلم إلى أكثر من الأفق،الزهور البرية الشغب الأكاذيب العشب اصفرار، معطرة بلطف من الغنائم. ممرض الموت الحياة، سقط في ازهر حاد، قطعت برق العطش، تعلمي التركيز مرة أخرى نوم العالم الغامض والاستقاد عن تبديل الأحلام واضحة، تلك السماء يمكنك النظر خارج الإلغاء.
Look, this dream drew over the horizon, wildflowers riot lies yellowing grass, sweetly perfumed the spoils. Death nurse life, fallen into sharp bloom, lightning cut off the thirst, learn to focus again the sleep of the mysterious world and turn from the alternation of dreams are clear, that sky you can look out of cancellation.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bak, bu rüya ufukta çizildi, kır çiçekleri isyan yatar sararmış çimenler, ganimetleri tatlı bir şekilde kokutur. Ölüm hemşiresi hayata, keskin bir çiçek açmış, susuzluğu kesen şimşek, gizemli dünyanın uykusuna yeniden odaklanmayı öğren ve rüyaların ardı ardına dön, o gökyüzüne iptalden bakabilirsin.
Beni dinle, bedenin bir tapınak değil. Tapınaklar yok edilebilir ve kutsallığı bozulabilir. Vücudunuz bir ormandır; akçaağaç ağaçlarının kalın gölgelikleri ve ağaçların altında filizlenen tatlı kokulu kır çiçekleri. Ne kadar harap olursanız olun, tekrar tekrar büyüyeceksiniz.
Tüm çiçekler arasından neden papatyayı seçti insanlar? O kadar çiçek arasından aşka kurban giden tek çiçek oldu papatya. Çiçekler arasından en safı o olduğu için mi? Yoksa papatyanın zarif ve mütevazı güzelliğinde mi saklıydı bu seçim?
Gün batımının altın sarısı ışıkları, geniş kır çiçekleri arasında geziniyordu. Serin rüzgar, çiçeklerin narin yapraklarını nazikçe okşuyordu. O kadar çiçek arasından, bembeyaz yapraklarında taşıdığı masumluğuyla papatya diğerlerinden daha fazla dikkat çekiyordu.
Genç bir kadın, elleri titreyerek papatyayı kopardı. Gözlerinde hafif bir buğu, kalbinde ise büyük bir kararsızlık vardı. Sevdiği adamın adını mırıldanarak, papatyanın yapraklarını birer birer koparmaya başladı. Her bir yaprak, "seviyor" ve "sevmiyor" kelimeleriyle adeta duyguların terazisinde tartılıyordu. Papatyanın her kopan yaprağı, genç kadının umudunu ve korkusunu yansıtıyordu.
Son yaprak da koparıldığında, genç kadınının dudakları arasından sevmiyor kelimesi çıktı. Öfkeyle papatyayı yere fırlatmış ayaklarıyla ezmişti. "Aptal papatya. " Genç kadının gözleri dolmuştu. Papatyanın ezilmiş yaprakları, umutlarının parçalanmış hali gibi yerde seriliydi. Bir süre olduğu yerde kalarak, sessizce ağladı.
Derin bir nefes aldı ve gözyaşlarını sildi. Yerde, rüzgarla savrulmuş papatyanın yaprakları; umutlarının kırıntıları gibi dağılmıştı.Titreyen elleriyle papatyanın yapraklarını topladı ve eski haline getirmeye çalıştı. Ama olmuyordu, yapraklar bir türlü yerinde durmuyordu. Varlığından bile haberi olmadığı bir sevgi uğruna kurban gitmişti papatya.
Yüreğindeki durmak bilmeyen sızıyla, papatyanın yapraklarını son bir kez daha topladı ve dikkatlice avucunda tuttu. Ama çiçeğin zarif yapısı bozulmuş, eski güzelliğini kaybetmişti. İkisi de sevgiye kurban gitmişti, papatyayla ortak noktası buydu. Avucundaki her bir yaprak, kalbindeki boşlukları ve yaşadığı hayal kırıklıklarını yansıtıyormuş gibi avucunu olabildiğince sıktı. Umutla kopardığı yapraklar, artık umutsuzluğun simgesiydi.
Hayatta o kadar güzellik varken, siz hala yaralı mısınız?
Sabah kahvaltınızı hiç kendiniz için süslediniz mi?
Yüksek sesle şarkılar söylediniz mi?
Özendiniz mi? Kendinize ikramlarınızda.
Gün içinde kahvenizi bir müziğin eşliğinde içerken, tango müziği mesela; o güzel ritim doyumsuz bir tat bıraktı mı ruhunuzda,
kahve tadı damağınızda bırakırken.
Yürüyüşe çıktığınızda bir parka, yol boyu dizilen ağaçlara dikkatli baktınız mı?
Ve mevsim sonbaharsa havanın hafif serinliği, ağaçların renkleri, görsel bir tablo gibi yerdeki renkli yapraklar, hafif yağmur çisilemesi, çiçeklerdeki çiğ taneleri.
Hiç kendinize papatyadan taç yaptınız mı? Taçların en güzelini hak ediyorsunuz, bunu en güzel kır çiçekleri bilir.
Yalnızlığın sancısı olmasın, yalnızken bile insan özel. Her an değerlidir bırakın sizi inciten yaralayan duyguları. Acılarınızı da alın koyun bir köşeye öyle valiz gibi taşımayın içinizde...
Sana bu pembe bulutları göstermek istiyorum gecede.
Ama görmüyorsun. Gece olmuş-insan neyi görebilir ki?
Artık senin gözlerinle görmekten öte bir seçeneğim yok, diyor,
demek ki yalnız değilim, yalnız değilsin. Gerçekten de
bir şey yok sana gösterdiğim yerde.
Sadece gecede bir araya gelmiş yıldızlar, yorgun,-
bir kır eğlencesinden kamyonla dönen insanlar gibi,
hayal kırıklığına uğramış, aç, hiçbiri türkü söylemeyen,
terli avuçlarında ezik yaban çiçekleri.
Ama ben direteceğim, diyor, görmekte ve sana göstermekte,
çünkü sen görmezsen, sanki ben de görmemiş olacağım –
hiç değilse senin gözlerinle görmemekte direteceğim –
ve belki bir gün buluşacağız başka yönlerden gelip.