#Hikmet Genç
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hikmet Genç Kimdir Hayatı
Gazeteci Hikmet Genç, 1968 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Kadıköy İmam Hatip Lisesi’ni bitirdi. Daha sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğrenimini sürdürdü. Yaklaşık 6 yıl turizm sektöründe çalışan Genç, 1995 yılında çalışmak amacıyla yurt dışına çıktı. Uzun süre Ortadoğu’da yaşadı. Köşe yazarlığına internette başladı, haber…
View On WordPress
0 notes
Text
“Yorgun düşmüş kalbim seninle elem nedir bilmesin.”
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/c595584f2f86d2be9d461b6df8708579/680e10bdc40af43c-d0/s500x750/c17a0ec427066b510c51d5f7d187d5b059f7feb3.jpg)
#keşfet#postlarım#tumblr postları#alıntı#anlamlısözler#gece#aşk#love quotes#sevmek#kitaplar#nurullah genç#aşk sözü#sozler#canımın acısı#aşk acısı#bu nasıl sevda#7 güzel adam#sezai karakoç#nazım hikmet#atilla ilhan#şiirce#şiirdefteri#şiirsel#şiirler#şiir#şiirsokakta#zarif şair#şair sözleri#demiş şair#bir şair
147 notes
·
View notes
Text
“karşında yüreğim titrerdi.
sen bilmezdin..“
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/8c6fe69e47f1a688fcaee31776a47e7a/5bc6e2c3ff05aa0c-e6/s540x810/7633344cdd23d43a65370e666028b1ad0eaacef1.jpg)
#edebiyat#şiir#artists on tumblr#çiçekler#sevgi#kitap alintilari#aşk#aşka dair#şairler#sezai karakoç#nurullah genç#ataol behramoğlu#nazım hikmet#nazım’dan#hudutsuz sevda#unutmak#vsco effect#vscocam#vscofilm#vscodaily#tumblrgood#tumblr şiir#tumblr likes#photographers on tumblr
40 notes
·
View notes
Text
yitirdim ya da o yitirdi beni.
hermann hesse - ağaçlar
#kitap#edebiyat#blogger#felsefe#kitaplar#blog#kitap kurdu#charles bukowski#lale müldür#küçük prens#orhan pamuk#hermann hesse#vladimir nabokov#bertolt brecht#jean paul sartre#john berger#ahmet hamdi tanpınar#huzur#saatleri ayarlama enstitüsü#fernando pessoa#love letters#simone de beauvoir#alain de botton#nazım hikmet#milan kundera#virginia woolf#birhan keskin#emrah serbes#ophelia#genç werther'in acıları
3 notes
·
View notes
Text
Şiir Okuma Önerisi:
Hiçkimsenin Gülü, Celan
Kötülük Çiçekleri, Baudelaire
Cehennemde Bir Mevsim, Rimbaud
Bütün Şiirleri, Lorca
Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Nâzım Hikmet
Yeryüzü Ayetleri, Forough Farrokhzad
Elsa'nın Gözleri, Louis Aragon
Suyun Ayak Sesleri, Sohrab Sepehrî
Dua Saatleri, Rilke
Doğu Batı Divanı, Goethe
Bu Yalnızlık Benim, Metin Eloğlu
Kolları Bağlı Odysseus, Melih Cevdet
Tütünler Islak, Turgut Uyar
Efsus'a Yolculuk, Yücel Kayıran
Üvercinka, Cemal Süreya
Bütün Yort Savul'lar, Ece Ayhan
Aşk Tahtı, İlhan Berk
Doğur Şiirleri, Hilmi Yavuz
necip fazıl: canım istanbul
İsmet özel: münacaat
nurullah genç: yağmur
dilaver cebeci: sitâre
ömer lütfi mete: gülce
a.karakoç: mihribân
sezai karakoç: mona roza
şükrü erbaş: ömür hanım
atsız,geri gelen mektup
y.b.bakiler,şaşırdım kaldım işte..
22 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/aace70691b5d58f4a964d2d7394bd75f/fcfd6002abcded69-ff/s540x810/c52b9f9912d2d8116428b01539f56d6b61b2f175.jpg)
____Selam sana nazlı Nebi...
___Selam sana gözbebeği...
__Mevla'nın kudretiyle SELAM...
Selam sana nur-i dilara
Selam sana Hakk habibi
Rahman'ın kudretiyle selam.
Selam sana Andelib_i Zişan
Selam sana Muhammedi
Cebrail'in yüreğiyle selam
İbrahimce selam sana
Rahimce selam sana
Gafurca selam..
Selam sana ey yetimler padişahı
Selam sana Ahmedi nefesli yar
Eyyupça selam sana
Selam sana ya HabibALLAH
Selam sana ya NebiALLAH
Selam sana ya ResulALLAH ..
selam sana AŞK İKLİMİNİN SULTANı ..
Ey Gül, ey Gonca-i Nûr, meftun yaprak, hâr sana.
Sensin gönüller Mâhı, bu yaz, bu bahar Sana
Mûcize saltanatın taşları ayna yapar,
Her ırmak ve her deniz, her leyl-ü nehar Sana
Senin Zâti Akdesin âlemlere rahmettir,
Cibrîl vefalı yoldaş, Yüce Allah Yâr Sana!...
Bu nice iştiyaktır, ey en güzel Sevgili?
Asırlardır koşuyor, genç ve ihtiyar Sana!...
Nazarın kalbe şifâ, sözün hikmet incisi,
Hangi dertli kavuşsa, olur bahtiyar sana!
Misk kervanı kapında karar kılmıştır Senin,
Nebîlerin diliyle, hep övgüler var Sana!...
Ay, güneş, zühre, ülker, nûruna pervanedir.
Âlemde olmak ister, âşıklar civar Sana!...
Senin yolun hep açık, gidişin Allah'adır,
Dağlar ateş kesilse olamaz duvar Sana
Güzelliğin âlemde misli bulunmaz inci,
Ey Gül, hasret çekmede Cennet, o bulvar Sana!
Dedin ki:
"Şükreden kul olmak istemem mi ben?"
Rabbin ihsan buyurdu:
Hurma, üzüm, nar Sana!
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/ec06118a91c274444b26623bb846e568/fcfd6002abcded69-1c/s540x810/3730ccc7d6ccd8e459a2834d525a23eb0fbd5bed.jpg)
16 notes
·
View notes
Text
Nurullah Genç rüveyda isimli şiirinde, şiir boyunca "zamansız, mekansız nefese koşan alaca bir attan bahsediyor ve son kıtasında ise insana çok dokunan bir cümleyle şiiri sonlandırıyor." At vuruldu, içim paramparça Rüveyda."
Necip Fazıl Kısakürek'te bir şiirinde şöyle başlıyor. "Seni dağladılar değil mi kalbim, için su dolu kabarcık."
Gelelim CahitZarifoğlu'na oda diyor ki " Güzel günler çabuk geçer, içimiz hep bir hoşçakal ülkesi."
Nazım Hikmet bence son noktayı şu sözüyle koyuyor burada. "Bence şimdi sende herkes gibisin."diyor.
Bu kadar acılı şiirleri yazan şairlerin melankolik olmaması mucize gibi bir şey. Velhasıl; içimizde eteğini toplamış bir dağın küskünlüğü olsada, her baharda yine çiçek açıyoruz... Çokta melankolik olmaya gerek yok 😊
⚘️
#alıntı#alınti#kitap alintilari#kitap alıntıları#kitap alıntısı#kitap alintisi#kitaplar#kitap#yazılarım
16 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/73eec71b4045a872814b7234bc201b35/71c514094d86a623-45/s540x810/0c3ffdc339e46b0eafcbd4988a580e3288bad460.jpg)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/934525a49fed0cb73c74169610819e05/71c514094d86a623-4e/s640x960/d3f0388b48cb8005cad4ea9f946adbe3dbed5df9.jpg)
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (Tevbe 71)
"Bir mü'minin diğer bir mü'mine yapabileceği en büyük yardım, doğru yoldan ayrıldığını gördüğü an onu ikaz etmek ve kendi şahsına bir kusur işlerken gördüğünde ona engel olmaktır. Bununla beraber, bu karşılıklı birbirini düzeltme sürecinde, tavsiye verilirken fazla tenkitçi ve hata arayıcı olmamaya, aksine dostça, kardeşçe ve samimiyetle davranmaya itina gösterilmelidir. Değiştirmeye çalıştığımız kişi bizim davranışımıza baktığında, kendi yaptığından rahatsızlık ve üzüntü duyduğumuzu ve daha iyi bir kişi olmasını arzu ettiğimizi hissetmelidir. Yoksa bir çeşit üstünlük hissine kapıldığımızı ve sırf bunu göstermek için onun kusurunu ortaya çıkarmaya çalıştığımızı düşünmesine sebep olmamalıyız."
Maalesef ki çoğumuz bu ahlaktan uzağız. Aslında bizim odaklanmamız gereken kısım günah işleyen insanlar değil, insanların işlediği günahlar. Rasulullah aleyhisselamın metodu da bu idi. Ey Allahın Rasulü! Nefsime hakim olamıyorum, zina işleyeceğim diye gelen gence, hakaret edip, sen nasıl Müslümansın diye kızıp, bağırmak yerine zina fiilinin necisliğini anlattı. Ve subhanallah bu genç tertemiz bir hayat yaşadı. (Müsned, V, 256-257). Bize ne oluyor ey davetçiler de bu ahlaktan mahrumuz? Sanki bu din, Müslümanlar bizim davetimize muhtaçmış vehmine kapılıp insanları insafsızca eleştiriyoruz. Ahlakımızla İslam'a davet edemediğimiz insanları, rivayetlere boğup şüphelerin zulmetine terk ediyoruz. İslam davetçileri olarak, O'nun en güzel isimleriyle ahlaklanmayı öğrenmemiz gerek, hangimiz defalarca tevbe etmesine rağmen günahına geri dönmedi ve buna rağmen Rabbimiz onların üstünü örtmedi? O bize nasıl muamele ediyorsa biz de insanlara o ahlakla muamele etmemiz lazım ki kurtuluşa erenlerden olalım. Allah'ın dininin bizim yıkıcı, kırıcı tebliğlerimize ihtiyacı yok, biz olsak da olmasak da bu dinin koruyucusu Alemlerin Rabbi'dir. Ama bizim bu himayenin yeryüzündeki neferleri olmaya ihtiyacımız sonsuzdur. Davet ettiğimiz her insanda bu hususa dikkat etmemiz gerekir. Dua edelim Rabbim bizi insanların hidayetine vesile kılsın. Ahlakımızla İslamın temsilcileri olalım inşaallah.
#not; insanları eleştirmişsin ama senin üslubun sert vs gibi yorumlarla gelmeyelim lütfen benimki bir iç döküş#buradaki herhangi bir kimseye değil.
22 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/330b65ebb911d63a2f346cb4f530f6a7/77b024f0d1e7aa45-e2/s540x810/b1f050b201168cf9f28f46c36078d536084686cd.jpg)
- Nâzım'ın Bavulu - Nâzım’ın bavulunda ne var? Bunu bilmeyecek ne var? Dünya var, dünyanın derdi var, büyük insanlık var. İnsanın bütün hâlleri var. Eski var, yeni var, ileri var. Kavga, sevda, hasret, gurbet, karşı kıyı memleket, “memet memet” var. Baskı, zulüm, ihanet zaten var. “Hoş geldin bebek yaşama sırası sende” dediği şiirinde ne varsa, onun hayatında da o var. Arkadaşı, yoldaşı Vâlâ Nureddin, kısaca Vâ-Nû ile ulusal kurtuluş savaşına katılmak üzere İnebolu’dan Ankara’ya bazen eşek sırtında, bazen yürüyerek giderlerken yolda yazdıkları şiiri hep taşıdı Nâzım Hikmet: “Alnımızda yanar gençliğin tacı.” Kalbi genç, eli genç, yumruğu genç, ruhu genç, kafası genç, şiiri genç, kavgası genç... O, “Yol Türküsü”nde dediği gibi yaşadı, “Yorgunluğun anasını satarız.” Bütün çağlarında devrimciydi; 20 yaşında da, 40 yaşında da, son yaşında da. Ne mutlu ona ki, devrimler çağında yaşadı. Türk Devrimini de gördü, Bolşevik Devrimini, Çin Devrimini, Küba Devrimini de. Anday’ın “(d)ünyada geçirdim çocukluğumu” demesine benzer, “devrimlerle yaşadım hayatımı” diyebileceği zamanlarda yaşadı. Bavulu ise bir açık bir kapalı oldu. Hep hazır tuttu. Sanki savaşa, kurtuluşa, devrime, seferberliğe çağrılacakmış gibi. Çağrıldı da. Memleketini sever gibi memleketinin hapisanelerini de sevdi. O hapisaneler ki, onun arka odası, çalışma evi, işliği, okulu gibiydi. Memleketinden insan manzaralarıyla da çoğun oralarda karşılaştı, tanıştı, şaşırdı, hayran oldu, korktu. “Topraktan öğrenip/ kitapsız bilen”ler de onlardı, “Hoca Nasreddin gibi ağlayan/ Bayburtlu Zihni gibi gülen”ler de. “Toprakta karınca,/ suda balık,/ havada kuş kadar çok” ve “korkak,/ cesur,/ cahil,/ hakim/ ve çocuk” olanlar da. Adı hiç eskimeyen mavi bir deftere yazıldı Turgut Uyar tarafından ve ‘Büyük Gurbetçi’nin defteri oldu bu. “Ve elleri öyle büyük işler için/ hazırlanmıştı ki devin” gurbeti de büyük olacaktı, hasreti de. İçindeki hiçbir şeyi susturmadan yaşadı o da. Bir senfoni orkestrası gibi. Devlet senfoni orkestrası değil, diyalektik senfoni orkestrası. Çoksesli, çokrenkli, çoksevinçli, çoközleyişli, çokdirençli, çokiçli, çokkederli... Ancak vicdanından kaçan insan, kaçak sayılır. Nâzım Hikmet ülkesinden ayrıldı ama vicdanını terk etmedi, hep onunla yaşadı, eyleminde de, şiirinde de, özleminde de asıl devrimin vicdanlarda olduğunu hiç unutmadı. Yoksa anavatanında da kolaydı işi, devrimin ilk yapıldığı ama sosyalizmin gerçekleşmediği Sovyetler Birliği’nde de. Daha devrimin önderi Lenin hayattayken başlayan iktidar kavgasında güçlünün değil, haklının yanında yer aldı Nâzım Hikmet. Bürokratik sosyalizmin en beter suçlama ifadesi olan ‘troçkist’ yaftası da ömrü boyunca yakasından düşmedi. Dolu yaşamlar, deli kafalar ister. Deli kadınlar, deli adamlar ister. Ancak gelişkin bir kafa içeriyi dışarısı gibi yaşayabilirdi. 60 yıllık bir yaşamın 20 yıldan fazlasında memleketinin hapisanelerinde ağırlanan bu sevdalı bulut, yalnızca kendisinin değil aşkın da en güzel şiirlerini oralarda yazdı. Hem de en hakikisinden: “Bir de kim bilir/ sevdiğin kadın seni sevmez olur/ ufak iş deme/ yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir/ içerdeki adama.” Nâzım Hikmet: Gayriresmî şairlerin birincisi. Her türlü iktidara karşı oldu, devrimin başkentinde bile huzur bulamadı. Böyle bir dünyada bir devrimcinin, bir şairin huzur bulması da biraz tuhaf olmaz mıydı zaten? Varsın bulamasın. Nasıl olsa memleketin de dünyanın da saat ayarı olacağı yok. Hem biraz da huzur bozmak gerekmez mi? Şair dediğin huzurda el pençe divan duran değil, divan kuran, gerekirse de divan bozan kişidir.
“Kırk şair birden olsam, yazamam bir hevesi” diye yazmıştım, 40 yaşındaydım. Bu 20 yılda Nâzım Hikmet’in şiirlerini defalarca okudum, hakkında çıkan kitaplara yenileri eklendi, seminerlerde, derslerde şiirini, yaşamını, kavgasını, aşklarını anlattım. Anlattıkça da öğrendim. Yazmak gibi anlatmak da öğretici bir şey. Böyle böyle anladım ‘büyük insanlık’ın şairi Nâzım Hikmet’in de bir ‘büyük insan’ olduğunu. Kırk şairin şiirini yazdığını, kırk şairin hayatını yaşadığını, kırk devrimcinin çilesini çektiğini ve kırk âşığın yerine sevdiğini. Şiir yazan birisi bir şairin şiirine, hayatına heves ediyorsa bu ancak Nâzım Hikmet’in şiiri ve yaşamı olabilir. Bunu elbette dünya görüşüne, sosyalizme inancına bakarak da söylüyorum. İnsanlığın kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu düşünen ve tüm yapıtını bu düşünce, inanç ya da daha iyisi bu düş yolunda oluşturan bir şairi, hem şiirine hem yaşamına baktığımızda ‘sözünün insanı’, ‘sözünün şairi’ olarak niteleyebiliriz. Romantik bir komünist. Devrime inancında, sosyalizme bağlılığında, şiire adanmışlığında ve kadınlara duyduğu aşkta hem romantik hem komünist olarak, ‘heves’ ettiğimiz bir insan, bir yoldaş. Bavulunda ‘heves’ duruyor, paylaşmak, ortaklaşmak, çoğaltmak için. - Haydar Ergülen, Nâzım’ın Bavulu (Şairin Bavulu / Portreler) - Fotoğraf: Walter Mori (Nâzım Hikmet, Uluslararası Yazarlar Kongresi, İtalya-Floransa, Mart 1962) - Fotoğraf Düzenleme, Renklendirme: Enver Gezmiş
#Nâzım Hikmet#Nâzım'ın Bavulu#Haydar Ergülen#Nâzım Hikmet Ran#Şair#Türk Şairi#Dünya Şairi#Nâzım#3 Haziran 1963#Yürekbalı#Şairin Bavulu#Ölüm Yıl Dönümü#Enver Gezmiş#Walter Mori#Şiir
11 notes
·
View notes
Text
Nazım Hikmet`in Kızıl Saçlı Bacısı
Hayatından pek çok kadın geçmiş Nazım'ın, pek çok kadınla birlikte olmuş ancak kimse bir Piraye olamamış onun gönlünde.
Öyle ki bir mektubunda Piraye'ye 'Sen benim en yakın İnsanım`sın.' diyor Nazım.
Sene 1930 ...
Piraye İse iki çocuğuyla birlikte, ülke dışına konserler vermeye giden kocası Vedat Örfi bekleyen, 24 yaşında genç bir kadın... Nazım ise çocukluk arkadaşı olan ilk eşi Nüzhet Hanım'la ailesinin baskısı nedeniyle ayrılmış ve Moskovadan İstanbul'a, ailesinin yanına dönmüş Genç bir şair...
Nazım kardeşi Samiye Hanım'ın arkadaşı olan kızıl saçlı, bembeyaz tenli bu kadına görür görmez aşık oluyor... Ancak Piraye, Nazım'la tabiri caizse bir yıl kadar köşe kapmaca oynuyor. Çünkü Ne Piraye'nin ailesi Nazım'ı ne de Nazım'ın ailesi Pirayeyi istiyor... Ne de olsa Piraye evli, iki çocuklu bir kadın, Nazım ise beş parasız, komünist bir şair...
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/fa5bdc2a389553dbcf3bf74573668a56/e0025c458cbf89c2-dd/s540x810/2caf14f055107ce3ef11770252ebbb01a74ff04e.jpg)
Dayanamıyor nihayetinde Piraye, 1932 senesinde evlenmeye karar veriyorlar. Hep beraber bir köşke yerleşiyorlar. Para sıkıntısı çekiyorlar çekmesine lakin, mutlular, huzurlular... Bu süreçte Piraye, Vedat Örfi'den 13 Eylül'de Boşanıyor. Böylelikle her şey güzelleşiyor.
Her şeyin yoluna girdiği bir zamanda, bu kez de kader sillesini vuruyor onlara... Önce 'Gece Gelen Telgraf' isimli kitap için Yakalama kararı çıkartılıyor. Ardından ise Nazım Çıkarıldığı Nöbetçi Mahkeme Tarafından tutuklanıyor.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/7a0ca0aabdceb84b2c13e51eb85d9556/e0025c458cbf89c2-96/s540x810/bedc0ce90cc1080e89246e53636684b71ba8caae.jpg)
Art arda açılan davalar sonucunda Nazım'ın önce idam talebiyle yargılanması isteniyor, ardından ceza af yasasıyla 1 yıla kadar düşürülüyor. Zaten yaklaşık 1 buçuk yıl içeride yatan Nazım da Serbest Bırakılıyor . Nazım ise içerideyken Piraye'ye birçok mektup yazıyor. :(
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2c1ea69c9a115b251207d70abfe424b5/e0025c458cbf89c2-96/s540x810/1101dc4b40bdda75f2feaa5f3f631862613923f8.jpg)
Bir tanem Güzel Kadınım Piraye`m
Son mektubunda Bana Üzücü Yazılar Yazmışsın,‘Başım sızlıyor yüreğim sersem! ‘ diyorsun.‘Seni asarlarsa seni kaybedersem;‘yaşayamam! ‘ Diye Yazmışsın .
Yaşarsın karıcığım,Yaşarsın Benim Güzel Bacım...
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda Unutursun.En Fazla Bir Yıl Sürer Yirminci Asırlarda Ölüm Acısı.
Sene 1935 ...
Nazım hapishaneden çıkalı yaklaşık 6 ay geçmiş... Gizli saklı Piraye'yle evlenip, İstanbul'a yerleşiyorlar. Nazım bir yandan İpek Film Stüdyosun``da çalışıyor, yazılar yazmaya devam ediyor; bir yandan da Gazetelerde yazılar yazıyor. Piraye'nin oğlu Mehmet ilkokulu bitirmiş, Kızı İse Suzan Robert Koleji'ne yazılıyor. Her şey tam yoluna girmişken, 17 Ocak 1938 senesinde bir gece yarısı, Nazım polisler tarafından alınarak Ankara'ya götürülüyor. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından hızla yargılanarak kanıtlanmış herhangi bir suçu yokken, komünizm propagandası yapmakla suçlanıyor ve tam tamına 15 yıl hapis cezasına çarptırılıyor.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/1b952234909faf84dbf06547ac59228e/e0025c458cbf89c2-1b/s540x810/9b7ddd858534aee6af70fb0dd0a2cd5b46ce085a.jpg)
Bu kararla birlikte, Piraye'yle Nazım'ın tam tamına 12 yıl sürecek mektuplaşmaları da başlamış oluyor.
Yıllar geçiyordu, Piraye'yle Nazım gönüllerindeki bu aşkı ve özlemi mektuplarla bastırmaya devam ediyor. Piraye tam bir teslimiyet ve sadakatle Nazım'ın yanına geleceği günü bekliyordu, Nazım da Piraye'ye kavuşacağı günün hayaliyle kendini avutuyordu Ta ki Nazım'ın gönlü başka bir kadına kayana kadar... :(
Nazım Hikmet Bursa Ceza Evin`de yatarken, ziyaretine dayısının kızı Münevver Berk geliyor.İşte Nazımın O Kararsız Ve Yalan Dolu Gönlü Bu Kadına Kayıyor.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/bb22a40006c91b5565c830d69fd83d96/e0025c458cbf89c2-19/s540x810/c764974f772dec98e7b24120dcac0460ba79a37f.jpg)
Nazım'ın Piraye ile evlendiği günlerde Fransa’dan dönen Münevver ile aralarında kısa bir yakınlaşma yaşansa da Münevver ressam Nurullah Berk’le evleniyor ve bir kızı oluyor. Ancak Nazım,Tekrar Ziyaretine Gelen Dayısının Kızı Münevver'i tekrar görmesiyle birlikte kendisinden 16 yaş küçük, kumral, yeşil gözlü bu kadına aşık oluyor...
Peki Ya Piraye Bunları Hak Edecek Ne Yapmıştı ?
Bu duruma daha fazla dayanamayan Nazım, yıllardır büyük bir sadakatle kendisini bekleyen Hayat Arkadaşı Pirayeyi bir mektupla Terk ediyor...
Gönderdiği Mektup`da Şöyle Yazıyordu ...
Piraye`m Benim Kızıl Saçlı Bacım ,
Aramızdaki münasebetlerden birisi olan fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi,kesmemiz gerekiyor. Bunun icap ettiğini uzun muhakemelerden nefsimle yaptığım işkenceli müsahabelerden sonra anladım. Ve sana bir gün bile fazla yalan söylememek için bu münasebetin artık kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum. Sen yine benim en yakın insanımsın. En yakın dostum ve arkadaşımsın. Bunu Unutma Çocukların çocuklarımdır. Bu tarafımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum. Fakat artık karı Kocalığımız devam edemez. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış bulunacağım. `
Bütün bu olan biten şeye rağmen yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim başım sıkıştığı zaman hapiste olayım, dışarıda olayım yine sana koşacağım. Sen de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana borçluyum. Onlar manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allah'a ısmarladık. Beni affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim.'
Bu mektup Piraye için Adeta bir Yıkım oldu. İstanbul'da bir başına iki çocukla ve yoksullukla boğuşan Piraye, şimdi de hayat arkadaşı tarafından terk edilmişti.. :(
Piraye yıllardır bir umutla sevdiği adama kavuşacağı günü beklerken, onun ayrılık isteğiyle adeta kahrolmuştu. Üstelik Nazım'ı o kadar iyi tanıyordu ki, hayatında bir kadın olduğunu da adı gibi biliyordu. Ama Nazımına Bunu Yakıştıramıyordu.Bunca şeye rağmen oldukça gururlu olan Piraye, ilk celsede boşanmaya karar verdi Ancak bir yandan da Nazım'ın hayatındaki kadını merak ediyordu. Nazım'ın aşık olduğu kadını bulma umuduyla uğraştı, merakını gidermek istiyordu ancak ne yazık ki umduğunu bulamamıştı. Nazım ise bu sırada af umuduyla Münevver'i kocasından boşanmaya ikna etmişti. Nazım Cumhuriyet'in 15. yılıyla birlikte doğan afla dışarı çıkacak, Münevver de bu sırada kocasından boşanacak ve evleneceklerdi.Diye Hayal Kuruyordu.
Fakat bekledikleri şey gerçekleşmemişti,Ceza Evinden Mahkemeye Çıkartılan Nazım Hikmetin Cezası Sabit Görülerek Tekrar Ceza Evine Gönderilmişti.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2080a7909e151f4b34c11ecbf0000f22/e0025c458cbf89c2-0c/s400x600/877ae8543e8aa95a084cd32d22ddb77f83e8fffc.jpg)
Münevver ise Nazım'ın ceza evinden çıkamayacağını anlayınca eşinden boşanmaktan vazgeçmişti. Ya Demek`ki Herkes Bir Piraye Değilmiş. Sonunu bilmediği bu aşk macerasına atılmaya cesaret edememişti... Nazım ise aşkını kaybetmenin acısıyla sarsılırken, bir yandan da onu tüm benliğiyle seven ve bekleyen Pirayeyi de kaybetmişti. Nazım bu pişmanlık ve acıyla Piraye'ye yeninden mektuplar yazmaya başladı.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/aff428eb6a2eec2e017e642b6efa83c6/e0025c458cbf89c2-56/s500x750/dcdb0acd29fc477854144287b5a107b517906f50.jpg)
Piraye`m Kızıl saçlı bacım benim,
Seni arkandan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel.Ne Olur Gel Biliyorum Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve Al çaksam ne halt edeyim öyleyim işte. Fakat gel. Oğlumuz Memetin başı için gel.Ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin yüzüne nasıl bakabileceğimi bilemiyorum. Seninle karşılaştığım anda ayaklarının dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya çalışacağım. Belki de tek kelime söylemeden gözlerimi Ayakkabılarına dikip oturacağım. Fakat gel. Hayatım yalnız kendime ait olsaydı Gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdi yetimden, fizyolojim den, kafamın deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum. Fakat yaşamam lazım. Beni affetmek için değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi iyi namuslu insanlarımız için yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma. Eteklerinden öperim.'
Bunun Üzerine Ceza Evindeki Duvarına Şunu Kazımıştı Nazım.
Piraye, Gel Sana Muhtacım
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/d833c3cfe765a065b82abaca5a918041/e0025c458cbf89c2-4c/s540x810/47bac74f9122d4ccfe0fd8ce6529ceb4ca209dd6.jpg)
Fakat Nazım'ın bu pişmanlık dolu mektupları karşılıksız kalmıştı Piraye Nazımdan Çoktan Gitmişti ...
Piraye'den cevap alamayan Nazım, bu sefer oğlu Mehmet'e mektuplar yazmaya başlamıştı. Piraye'nin ziyaretine gelmemesi durumunda intihar edeceğini dahi söylüyordu. Piraye bir gün, bütün bu ısrarlara dayanamayarak çocuklarını da alıp Nazım'ı ziyarete gitti, ancak Nazım'ın karşısında eski Piraye yoktu...
Sene 1950 ...
Piraye ile artık bir araya gelemeyeceğini anlayan Nazım, Açlık Grevine başladı ve sağlığının kötüye gitmesiyle hastaneye yatırıldı. O zamanlar özel bir afla hapishaneden çıkacağına olan inancını tekrar kazanan Nazım, Münevver ile görüşmeye başladı. O sıralarda Vicdanına Yenilen Piraye ise Nazım'ı ziyarete gelmişti. Fakat Bu sırada kapı açıldı ve içeriye Münevver girdi. Nazım'ın aşık olduğu kadının Münevver olduğunu anlayan Piraye, Apar Topar hastaneyi terk etti. Ve Bu Nazım'ın kızıl saçlı Bacısı Pirayeyi son görüşüydü...
Piraye, Nazımı yıllarca beklemiş ve çok sevmişti. 1930’da başlayan Aşk Böylece 1950’de noktalanmıştı. Geçen 20 yıl içinde, aşk, acı, tutuklanmalar, mapushane yılları hepsini barındırıyordu. ‘Nazımın Piraye’si’ bir daha hiç evlenmedi. Geriye yalnızca yazılar, şiirler, mektuplar kalmıştı.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/748404f164356811a5f2ef73625efef8/e0025c458cbf89c2-02/s540x810/6d172bf87bf7832f3b25ab95c1f36e8e5b11b26e.jpg)
Hemşire Galina .
Nazım Hikmet, açlık grevi sonucunda 8 kilo vermiş, iki aya yakın hastanede kalmıştı. Böylelikle Nazımın on üç yıl süren esareti son bulmuş, Münevver’den bir oğlu meydana gelmişti. Piraye ile ise 23 Mart 1951’de boşanmışlardı. Münevver ile mutlulukları uzun sürmemişti. Ve Nazım Münevverden, kaçmaya karar vermişti. Tüm bunlar yaşanırken 1951’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmıştı. Nazımın üzüntülü yılları şimdi başlıyordu. Fiziksel olarak özgür olan Nazımın, yazıları, şiirleri Ülkesinde yayımlanmayacaktı. Bu, onun için bir esaretti. Birçok yer gezen Nazım Hikmet, göğüs ağrıları sebebiyle Barvikha Sanatoryumu’na yatırıldı. Böylelikle yeni bir aşka yelken açtı: Galina Diye Bir Kadın Bu Kadın Hem doktoru hem hayat arkadaşı Oldu sekiz yıllık bir birliktelik geçiren Galina ve Nazım hayatlarını birleştirdiler.
Ama Dönüm Noktası Gelmişti.
Nazım Hikmet Ran, Moskova`ya gidişinden sonra tekrar aşık olmuştu. Üstelik aşık olduğu kadının, babasından Bile altı yaş büyüktü. “Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi, kırmızı dolgun dudaklı” dediği Vera’ya deliler gibi aşık olmuştu.
Ama Bu Sevgi Çok Başkaydı Hayatı Boyunca Hiç Kimseyi Vera Kadar Sevmedi.
Ama Vera evliydi ve bir kız annesiydi. Nazım, karısı Münevver’i çok severken, Vera’ya aşık olmuştu. Birini severken başkasına aşık olunabilir miydi ? Ama Nazım olmuştu. Açıklama yapmak zorunda olduğu başka bir kadın daha vardı, yıllarını onunla geçirmiş Nazıma aşık olan bir kadın, Doktoru Galina. Nazım bunu galinay a açıklarken tüm varlığını resmi olarak galinaya bırakmıştı. Nazım ile Vera nikahsız bir törenle evlenmişti, Münevvere ise Varşovada ev ve iş bulmuştu.
Yıllar Sonra Nazım Piraye ye Son Bir Mektup Yazdı Ama Mektup sadece İki Satırla Mevcuttu Ve Şöyle Yazıyordu ...
Benim Güzel Bacım Seni Unutmadım Adını Bana Aldığın Saatin Kayışına Yazdım. diye yazdı Ve Gönderdi.
Ama O Mektuba da Yanıt Gelmedi Çünkü Piraye Nazımdan Çoktan Gitmişti.
Nazım Hikmet ve Vera ayrı dünyaların insanlarıydı. Farklı dillerde, farklı kültürleri benimsemişlerdi. İkili arasındaki tek ortak nokta aşktı.
3 Haziran 1963 sabahı Nazım 61 Yaşında Kalp Krizi Sonucu hayata gözlerini yumdu Yıllarca onu bekleyen Piraye’ye değil de, Aşık olduğu kadın Vera’ya yar olmuştu. Vera’ya kalan ise Nazım tarafından yazılmış bir şiir ve yalnızca ölümün ayırdığı bir AŞK . Mavi Gözlü Dev şöyle diyordu:
“Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldüm
Ve Vera Şöyle Anlattı :
Kolunda ki Saati Çıkardım O Hareketsiz Yatıyordu.Saatinde Adımı Görünce Mutlu Oldum .
“Cenaze için hazırlanmış hareketsiz yüzünü anımsıyorum. Ölüm bozamamıştı onu. Sonra bir gölge düştü üstüne ansızın ve homurdandı yüzün. Burnunun ucu kıvrıldı ve sen yaşadığın zamankinden daha çok benzedin Türke Sana baktım ve rahatsız eden şeyi anladım. Sessizce yalvarıyordum etraftakilere “Bitirin artık ne olur, acele edin görmüyor musun dayanamıyor” diyordum, ama kimse işitmiyordu beni. Havyarlı küçük sandviçler ikram ediyorlardı…”
Ve Sen Usulca Ayrıldın Benden,Bizden Bu Dünyadan .
Hoşçakal Mavi Gözlü Devim .
Üstatlar Şöyle Noktaladı Nazımın Hikayesini
"Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım'a."
Senin Adını Saatimin Kayışına Yazdım Piraye Diyen Nazımın Saatinde Vera Yazıyormuş İşte O Gün Aşk Öldü.
#nazım hikmet#nazım ile piraye#nazımolmak#aşk acısı#aşk acıtır#aşka dair#aşk ile#nazım’dan#aşk#ihanet
2 notes
·
View notes
Note
nerede yaşıyorsunuz
Anadolu'da fukara bir köyde. Bakkalımız Hikmet amca, kahvecimiz ise Necmi dayı, muhtarımız Muzaffer emmi, köyün bekçisi Muharrem abi ve köyümüzün delisi ise Neriman nine. Hep beraber yaşamaya çalışıyoruz. Cehaletimiz çok ama şehirli cehaleti gördükçe o kadar çok üzülmüyorum artık, en azından şehirliler kadar kötü ve acımasız değiller. Sefaletimiz giderek artıyor. Tarla tapan ya da elde avuçta ne varsa satmaya başladı herkes. Artık çiftçilik ile geçinmek çok zor. O kadar bir sene emek ver bekle ve hasat zamanı şehirde 50 lira olan elmayı bizden 5 liraya almayan bir düzen var. Emeğin hiçbir kıymeti yok. Eskiden karnımız doyardı en azından ama artık mümkün değil. Göç edecek insan bile kalmadı düşünün. Burada kalan birkaç genç dışında hep yaşlı herkes. Bağkur emekli maaşı yetmediği için insanlar 80 yaşında tarlalardan gelecek üç kuruşa umut bağladı. Bu devlet bir ayağı çukurda olan insanları hasat zamanı kapının önünde gözyaşına terk eyledi. Bizi kimse sevmiyor. Son yıllarda köylüleri daha çok hor görüyorlar. Bunda televizyonun ya da modernleşme içinde karşımıza çıkan yozlaşmanın da etkisi var. Cehaletimiz büyük yalan yok ama buralarda devlet de yok. Herkes sahipsiz. Hizmet de yok. Kültürel hiçbir eğitim yok. Gelenek çukuruna terk edilmiş bir Anadolu var.
Anadolu'da kuş uçmaz kervan geçmez fukara bir köydeyim. Tek umudumuz akşama aç kalmamak. Siz neredesiniz?
3 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/d9d0bbf668908d53ef37022304f73886/c4c07a5bb4716375-6f/s640x960/23c518285ea1c6fd4beb9a87c67e1975b50848f7.jpg)
DÜNYANIN EN GÜZEL KÜFÜR EDEN ADAMI; #CanYÜCEL
• Bir panelde üniversiteli öğrenci sorar; ‘’Neden okuduğumuz bütün şairler erkek, kadınlardan iyi şair çıkmaz mı?
Can Yücel; ‘’Biz şiiri s.kimizle mi yazıyoz ne bilim ben...’’
• Bir canlı yayında Duygu Asena, Nazım Hikmet için ‘’kartpostal şairi’’ der. Can Yücel’den jet gibi gelen cevap; ‘’Kart sensin postal da sana girsin’’ Olayın bu kısmı meşhurdur lakin bir de gerisi var; sonraki günlerde Can Yücel’den sözlerini geri alması istenir. Can Yücel lafı gediğine koyar;
‘’Kartı aldım, postal kalsın’’
• Bir gün rahatsız olan Can Yücel bir şiir dinletisine katılıyor, ricayı kıramadığı için kalkıp şiir okumaya başlıyor ve şiir boyunca sıkça öksürüyor.. Neyse.. Şiiri bitirince; ‘’Öksürükler şiire dahil değildir" diyor. Herkes gülerken bir yandan da ağzından küfür çıkmamasına şaşırıyorlar. Tam o sırada Can Baba geri dönüyor ve şunu diyor; ‘’Kafanızı s.ktiysem özür dilerim’’
• Bir gün TRT'den bayan bir muhabir Can Baba'yı arar;
+ İyi günler
- İyi günler güzelim.
+ Sizinle röportaj yapmak istiyorduk müsait misiniz?
- Bırak röportajı gel sevişelim
+ aa aşk olsun Can Bey
- Merak etme güzelim oda olur
• Yıllar önce ODTÜ'de yaptığı bir konuşma...
Üç bin kişilik mimarlık amfisi tıklım tıklım dolu, hatta onu dinlemek için ayakta kalan onlarca kişi var.. Can Yücel konuşmaya şöyle başlar;
- Biz hiç bi bok olamadık!
Salondakiler bir anda neye uğradıklarını şaşırırlar. Derin bir sessizlik kaplar ortalığı.. Salona gelmeden önce 3 bira ve yarım votka içmesine rağmen muhteşem bir konuşma yapar. Hiç şüphesiz bol küfürlü bir konuşma.. Söyleşinin soru-cevap kısmında ön sıralarda oturan hanım hanımcık bir kız öğrenci parmak kaldırıp Can Yücel'e şöyle sorar;
- Can bey, bizler şiirlerinizi ve düşüncelerinizi çok beğeniyoruz, size büyük bir saygı duyuyoruz ama konuşmalarınızda çok fazla küfre ve argoya yer veriyorsunuz, küfürlü konuşmasanız olmaz mı?
Can Yücel önce susar, sonra yavaşça doğrulur, o kocaman ellerini kürsünün üzerine koyup;
- ‘’Küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur.. Küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!..’’ deyince salonda müthiş bir alkış kopar.
• Can Yücel'e soruyorlar; "Zeki Müren'e niye paşa diyorlar?"
Cevap;
‘’Bu memlekete paşalara ibne denemediği için ibnelere paşa deniyor...’’
• Bir televizyon programında genç bir öğrenci soracak soru bulamadığından herhalde şunu sorar;
‘’Hangi takımı tutuyorsunuz?
Can Baba cevap verir;
‘’Eşim ve ben genellikle benim takımlarımı tutuyoruz...’’
• Can Yücel'e sorarlar;
‘’Efendim nedir bizim memleketteki bu sağcılık solculuk davaları?’’
Can Yücel;
‘’Bu ülkede sabah kalktığında malafat eğer sağ tarafa kaymışsa sağcısındır, yok eğer sol taraftaysa solcu’’
‘’Peki sizinki ne tarafta?’’
‘’İleride, daima ileride…’’
• Üstad bir gün devlet büyüklerine bir şiirinde isim vermeden "Hepiniz götsünüz" dediği için mahkemeye çıkarılır. Hakimin karşısına palas pandıras her zamanki haliyle gelir ve elindeki kalın TDK sözlüğünü açar..
‘’Hakim bey "p" harfine bakalım, Türkçe'de "popo" diye bir kelime var mı? yok.. Peki "k" harfine bakalım, "kıç" var mı? o da yok.. bir de "g" harfine bakalım, "göt" var mı?. Evet göt kelimesi TDK sözlüğünde var. ‘’Demek ki sayın hakim, bu memlekette göte göt deniyor’’ der.
• Can Yücel bir gün canlı yayında, konuklardan biri de Mhp’ li bir milletvekili. Konu dönüp dolaşıp Nazım Hikmet’e gelir. Mhp milletvekili, Nazım Hikmet’in solculuğu Yahya Kemal’e tepkiydi, sağcı biri olan Yahya Kemal, Nazım Hikmet’in annesiyle kırıştırdığı için Nazım Hikmet ona kızarak solculuğu seçip komünist olmuştur der. Can Yücel hemen cevabı yapıştırır;
‘’Senin ananı hangi solcu s.kti de sağcı oldun lan…’’
2 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/fdef97caa90efb381cd0d5afd6de583a/a0749dc999a619ca-ab/s540x810/dd033c6ecafe6596598e27001130535f73ccfb59.jpg)
Yaşanmış müthiş bir olay.
HİÇ olmayı başarabilmiş bir mübarek kadın...
FATMA NİNE.
ÜÇ KERÂMET...
Yıl 1983. 17 Nisan Perşembe günü, Kur’ân kursları müfredat programına göre; akāid dersimizin konuları olan mûcize, kerâmet ve istidrac mevzularını işlemiştik. Mûcizelerden bilhassa Peygamber Efendimiz’in ve diğer Peygamberân-i İzâm Hazerâtının mûcizelerinden örnekler verip izah etmiştik.
Evliyâların kerâmetleri izah edilip örnekler verildi. Ancak, öğrencilerin bunu daha iyi anlayabilmeleri için canlı bir örneğe ihtiyaç vardı.
Öğrencilere;
“–Günümüzde de böylece kerâmet gösterecek evliyâlar var. Ziyaret etmek ister misiniz?” diye sorunca, öğrenciler bir el yerine iki ellerini kaldırarak ziyaret etmek istediklerini söylediler ve;
“–Hocam; o evliyâ nerede, söyler misiniz?” diye ısrar etmeye başladılar. Onlara;
“–Ziyaret edeceğiniz velî uzak bir yerde değil, kursumuza yüz metre kadar yakın bir yerde. Ders çıkışında, sizi onu ziyaret etmeniz için göndereceğim. Keşif ve kerâmeti canlı olarak yaşayacak ve öğreneceksiniz.” dedim.
Öğrenciler;
“–Sağ olun hocam, hemen gidelim!” deyince;
“–Sabırlı olun, her iş; usûlüne uygun ve zamanında yapılmalı, dersimizi bitirince göndereceğim. Bir işi yaparken, o işi bitirmeden diğer bir işi ihmal etmek doğru değildir. Her ikisini de ihmal etmeden zamanında yapmak fazîlettir.” dedim.
Kursta dördüncü ders bitmiş, beşinci yani son derse girmiştik. Derste tesettürün Allâh’ın emri olduğu, bundan dolayı kadının Kur’ân’a göre örtünmesinin farz olduğu meselesini ilgili âyet ve hadislerle izah etmeye çalıştık.
Ondan sonra defterlerine sözlerinin kime ait olduğunu bilemediğim şu şiiri yazdırmıştım:
Örtün namusun senin, ey müslüman kadını,
Tesettürle dünyaya duyurdun sen adını.
Ne demişti vatanı dört bir yandan kuşatan:
«Hanımının örtüsü bu milleti yaşatan.»
Sende bir sır gizlidir, ey gönüller fatihi,
Senin örtüne bağlı, milletimin talihi.
Annesin; olacaksın, genç nesiller annesi,
Yırtacak engelleri, nûrunun pervanesi.
Vatanımın mührüsün, gözümüzün nûrusun,
Yüce Allâh’ım seni kem gözlerden korusun...
Paydos vakti gelmişti. Öğrencilerimi; gerekli konularda bilgilendirerek, Pamukova’mızın Derebaşı Ninesi diye tanıdığı Fatma Ninemiz -kuddise sirruhâ- Hazretleri’ne selâm ve hürmetlerimin kabulü dileğim ile ziyarete gönderdim. Ziyaret esnasında vukû bulacak fevkalâde şeylere dikkat etmelerini ve sohbet ederse not almalarını tembih ettim. Sabah görüşmek üzere öğrencilerle vedâlaşıp ayrıldık.
Ertesi gün ilk derste, sınıftaki öğrencilerimde başka bir hâl vardı. Ziyaretle ilgili bilgi vermek için sabırsızlanıyorlardı. El kaldırıp anlatmak isteyen öğrencilere;
“Bak yavrum, şimdi şu saatte Kur’ân-ı Kerim dersi var. Dolayısıyla bu saatte onunla meşgul olacağız. Ders bitiminde (teneffüste) konuyu görüşürüz.” dedim ve derse başladık. 45 dakika dersten sonra, teneffüste öğrencilerin hiçbiri teneffüse çıkmadılar. İçlerinden hâdiseye hâkim, nâtıkası düzgün olan bir öğrencim; şimdi bir Fâtihamıza muhtaç, deprem şehidi diyebileceğim Hikmet Hanım kızımıza söz verdim. Şunları anlattı:
“Hocam, sizden ayrılıp Fatma Nine’nin yanına gittik. Selâm verip, elini öptük. Bize gösterdiği yerlere oturduk:
«Hoş geldiniz, Kur’ân bülbülleri!» diyerek bize iltifatta bulunduktan sonra ilk sözü;
«Evlâdım, defterini aç. Hocanızın yazdırmış olduğu ‘Örtün Namusun Senin’ şiirini bir oku da dinleyelim.» oldu. O an, hepimiz şaşırdık. Birbirimize bakmaya başladık. Çünkü hocamızın yazdırmış olduğu şiiri yarım saat önce yazmıştık. Kendi kendime;
«İşte kerâmet bir...» dedim. Şiiri açıp okudum, çok beğendi:
«Aferin benim kızım mâşâallah.» dedi.
«Kızım, benim hâlimi merak ediyorsunuz, onun için beni ziyarete geldiniz. Hocanızın dün size anlattığı mûcize, kerâmet Allâh’ın bir lütfudur. Allâh’ın kudretinin peygamberlerden zuhur etmesine mûcize, velî kullarından zuhur etmesine kerâmet denir. Allâh’ın kudreti yavrum, bizde bir şey yok...»
«Ben, tamam kerâmet iki...» dedim. Çünkü olayları görmüş gibi anlatıyordu. Bir müddet sükût etti, sonra;
«Kızım, hocanızın hürmet ve selâmını niçin söylemediniz? Sizi, buraya uğurlarken selâm söyleyip; ‘Orada zuhur edecek fevkalâde şeyleri not edip, sohbet ederse sohbetini yazın.’ diye tembih etmedi mi? Hem de kızım, seni sözcü seçti.»
«Tamam, kerâmet üç...» dedim.
Fatma Hanım Ninemiz;
«Soracağınız bir şey var mı kızım?» deyince birden soracağım şeyi unuttum. Bunun üzerine Fatma Nine;
«‘Bu keşf u kerâmete nasıl sahip oldunuz?’ diye soracaktın ya kızım...» deyince beni bir ağlama tuttu. Ağladım. Sonra;
«Evet efendim, aynen benim soracağım şey de o idi.» deyince Fatma Ninemiz konuşmaya başladı:
«Bak kızım, fakir sahip olduğum bu keşf u kerâmete şu sûretle nâil oldum. Allâh’ın rızâsına ermek ve Allâh’ın gazabından kurtulmak için nefsânî arzuları terk ettim. Rabbime kul olabilmenin gayreti içinde oldum. Annemin;
İki adımdurur derler bu râh’ın zîr u bâlâsı
Biri nefse kadem basmak biri Sultân’a ermektir.
sözünü düstur edinerek, daima nefsimi muhafaza ettim. Nâ-mahreme asla âzâlarımı, bedenimi hattâ saçımın bir telini dahî göstermedim. Yemeklerimi daima evlâd u iyâlimle yedim. İmam Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz’in;
‘Bir kimse, dünya hayatında cehennemlik birisini görmek isterse; evlâd u iyâlini terk ederek ve hizmetçilerini karşısında dikerek yalnız başına yemek yiyen kişinin yüzüne baksın.’ sözünden çok etkilendim. Bundan dolayı ben, tek başıma yemek yemekten kaçınırım. Yemek yerken Allah Teâlâ’nın emirlerini onlara tebliğ ederim. İyiliği emreder, onlara tatlı sözler söyler, onları sevindiririm. Zira en büyük hayır ve sadaka evlât ve iyâline ikram etmektir.
Ezan okunmadan evvel o vaktin namazını kılmak için abdest alır, Allah Rasûlü’nün sünnetine tâbî ve sâlihlerin sîretlerine iktidâ ederim.
Abdestli olarak ölen kimsenin şehid olarak öleceğine dair, Allah Rasûlü’nün mübarek sözlerini daima hatırda tutarak abdestli ölmek için, devamlı abdestli gezer ve abdestli olarak yatarım. Okunan ezâna, mutlaka icâbet ve itâat ederim.
Zübeyde Hatun’u anlatayım:
Zübeyde Hatun, Harun Reşid’in en sevgili ailesi idi. Birkaç tel saçı nâ-mahreme göründüğü için;
‘Nâ-mahremin gördüğü saçı başımda taşımam!’ diye bütün saçlarını usturaya vurdurmuştur. Allah rızâsı için, Allâh’ın emrine uyarak başını örtmek, şereflerin en yücesidir.
Kızım!..
Erkek mü’minin kırk senede eremediği makama, siz kırk günde erebilirsiniz. Hanımlığını bil, ırzına ve iffetine sahip ol, namazını kıl, kocana itâat et, kanaat ehli ol, israftan kaçın, kocana karşı hiçbir zaman;
‘Senin neyini gördüm ki?’ deme. Nankörlük etme, erkeğinin yüzüne çatık kaşla ve asık suratla bakma, tatlı dil ve güler yüzle onu teselli eyle, derdine ortak ol! Onun için Allah Teâlâ’ya duâ et. Âsî bile olsa, ıslâhı için duâ et. Yine de kendisine itâatte kusur etme. Getirdiğine râzı ol ve kanaat eyle, hakkını ödeyemezsin.
Kadının kocasına itâati, kulun Allâh’a itâati gibidir.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
‘Bir kadın, beş vakit namazını kılar; Ramazan’da orucunu tutar; ırz ve iffetini muhafaza eder; kocasına da itâatte bulunursa; o kadın, sekiz cennetin hangi kapısından dilerse cennete girsin.’ (İbn-i Hibbân) buyurmuşlardır.
Diğer bir hadîs-i şerifte de;
‘Kadının hayırlısı; ırz ve iffetini muhafaza eden, kocasının malını israf etmeyerek koruyan, nefsini nâ-mahreme karşı sakınandır.’ buyurulmaktadır.
Allah Teâlâ’ya ve kocasına mutî bir kadın; erkeğinin elbisesini yıkadığı vakit, Allah o kadına bin sevap yazar, geçmiş günahlarından bin günahını affeder. Yerde ve gökte ne kadar mahlûkat-ı ilâhî varsa o kadın için istiğfar ederler. Cenâb-ı Hak, o kadın için cennette bin derece ihsan buyurur.
Kadının iplik dokuması, elbise dikmesi, yemek pişirmesi, dünyaya çocuk getirmesi ve çocuğunu emzirmesi, düşman ile gazası gibidir. Kendisine düşmanla cenk etmiş kadar sevap verilir.
İmâm-ı Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz, bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ağladıklarını gördü ve sebebini sordu. Buyurdular ki:
‘–Mîracda ümmetimden birçok kadınların azâba uğradıklarını gördüm. Şimdi, onların hâllerini hatırladım da onun için ağlıyorum.’
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyurdular:
‘–Acaba, onların azaplarına sebep neydi?’
-Aleyhissalâtü ve’s-selâm- Efendimiz buyurdular:
‘–Kocalarına ihânet etmeleri; kocalarını, dilleriyle incitmeleri sebebiyle bu azaba müstehak olmuşlardı.’
Yine Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- bir gün kadınlara hitaben şöyle buyurdu:
“Ziynet eşyalarınızdan tasaddukta bulunun, çünkü ben, cehennemliklerin çoğunun kadınlardan oluştuğunu gördüm.”
Bunun üzerine kadınlar;
“Neden ey Allah’ın Rasûlü!” diye sordular.
Efendimiz şöyle cevap verdiler:
“Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz!” (Buhârî, Iydeyn 7)
İnsan, ne yapıp yapmalı, kendisini çekip çevirmeli; Kur’ân’ın boyasıyla boyanmalı; Rasûl -aleyhisselâm-’ın ahlâkı ile ahlâklanmalı; her nefes, ölümü düşünmeli; kabrin haşyetini, mahşerin şiddet ve dehşetini tefekkür etmeli ve Allah Teâlâ’ya hesap vermeye hazırlanmalıdır.
Güzel yavrularım, hakikî kerâmet işte bu anlattıklarımı yaşayıp bu muhtevada bir kul olabilmektir. Allah, hepimize yardım eylesin. Haydi hocanıza selâm götürün. Benim güzel Kur’ân bülbüllerim. Allah adedinizi çoğaltsın. Esselâmü aleyküm.»”
12 notes
·
View notes
Text
“gözlerimin içini parlatan konu nasıl gözlerimi dolduracak hale geldi bende anlamadım”
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/c52fe9ff146645ef1cfa8563257e0e90/d2ccf824d0587151-a4/s540x810/decc2e581924b7b4ab6888ec45a0bfd51370f0dc.jpg)
#tumblr şiir#tumblrgood#nurullah genç#photographers on tumblr#nuri bilge ceylan#sevgi#yanlızlık#şairler#demiş şair#şiir#sezai karakoç#tumblr likes#vsco effect#vscocam#edebiyat#vscodaily#vscoedit#vsco#vsco filter#artists on tumblr#small artist#ataol behramoğlu#nazım hikmet#nazımolmak#can yücel#haydar ergülen#hudutsuz sevda#aşk sevgi#sevgisizlik
2 notes
·
View notes
Text
kağıt, kutsal bir pınardır değil mi?
bir içimi susuzluğu gideren sonsuzca
gidermedin demektir susuzluğunu,
senin özünden fışkırmıyorsa bu pınar.
goethe - faust
#kitap#edebiyat#blogger#felsefe#kitaplar#blog#kitap kurdu#goethe#faust#nazım hikmet#sabahattin ali#içimizdeki şeytan#william shakespeare#hamlet#ophelia#friedrich nietzsche#alain de botton#genç werther'in acıları#macbeth#tiyatro#poems#şiir#şiirsokakta#emil cioran#kayıp zamanın izinde#dante alighieri#divina commedia#ilahi komedya
3 notes
·
View notes
Text
Bursa'da deprem gerçeğine 'sanatsal' sergi
https://pazaryerigundem.com/haber/206235/bursada-deprem-gercegine-sanatsal-sergi/ -
Bursa'da deprem gerçeğine 'sanatsal' sergi
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/b77dc45b0f37cf9f201cbe0763d4a453/c98b7e1ad6c4baa7-81/s540x810/68569869517f665d467b611fc7e948f759e9a9c5.jpg)
Bursa Büyükşehir Belediyesi ve ‘Sesimiz Ol Platformu’ iş birliğiyle hazırlanan Ressam Şefik Bursalı Sanat Galerisi’nde ziyaret açılan ‘Peki Ya Sonra’ sergisi, bir ay boyunc açık kalacak.
BURSA (İGFA) – Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ikinci yıl dönümünde Bursa Büyükşehir Belediyesi ve ‘Sesimiz Ol Platformu’ iş birliğiyle anlamlı bir çalışmaya imza atıldı.
Depremden etkilenen 11 genç sanatçının, 6 Şubat depremini anlatan özel eserlerinin yer aldığı ‘Peki Ya Sonra’ Sergisi, Ressam Şefik Bursalı Sanat Galerisi’nde izlenime açıldı. Depremin hem fiziksel hem de ruhsal etkilerini gözler önüne seren sergi, toplumun kolektif hafızasına katkıda bulunmayı hedefliyor. Bursalı kültür girişimi Kültürakt tarafından tasarlanan proje, bağımsız sanatçılara alan açmayı ve görünürlüklerini güçlendirmeyi amaçlıyor. 6 Mart tarihine kadar ziyaret edilebilecek olan sergide, genç sanatçılar Ali Hikmet Kürekçi, Ahmet Hakan Akkuş, Yusuf Ağraş, Şahin Latifeci, Muhammed Memduh Göktürk, Abdulmusa Yönyol, Ekin Keser, Meli Öztürk, Pınar Polat, Güler Kente ve Hatice Atamış’ın çalışmaları yer alıyor.
Serginin açılış törenine katılan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, genç sanatçılarla birlikte sergiyi gezerek çalışmaları hakkında bilgi aldı.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/b77dc45b0f37cf9f201cbe0763d4a453/c98b7e1ad6c4baa7-81/s540x810/68569869517f665d467b611fc7e948f759e9a9c5.jpg)
Sanatın toplumsal travmaların yansıması olduğunu söyleyen Başkan Mustafa Bozbey, sergi sayesinde o bölgede yaşamış ve dramı bizzat deneyimlemiş insanların duygularını, acılarını sanat yoluyla anladıklarını ve hissettiklerini belirtti. Başkan Bozbey, eserlerin, genç sanatçıların yaşadıkları duyguların bir yansıması olduğunu ifade etti.
Serginin Küratörlüğünü üstlenen Derya Yücel, sanatın hatırlama, empati kurma ve dayanışma gücünü öne çıkararak toplumsal iyileşme süreçlerinde katkı sunduğunu dile getirdi.
6 Şubat depremlerinin ve oluşturduğu derin acıların unutulmaması için hazırlanan sergi, 6 Mart tarihine kadar ziyaret edilebilecek.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/6abec21fece55716af249ea16fe47651/c98b7e1ad6c4baa7-92/s540x810/91eac8216b291ac6baa7eeee9434a866acbb2f21.webp)
0 notes