#Hakkı Kan
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hakkı Kan Caddesi törenle açıldı
Yalova Altınova Tersaneler Birliği’nin ilk başkanı olan ve tersanelerin yapımında çok büyük emeği olan Hakkı Kan’ın adı, tersaneler bölgesinde bulunan caddeye verildi. Törende konuşan Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, “Türkiye ve bölgenin en önemli tersane sanayi bölgesini ilçemize kazandırılmasını sağlayan iş insanı Sayın Hakkı Kan’ın ismi artık caddemizde yaşayacak. Kıymetli…
View On WordPress
#Ahmet Büyükgümüş#Ak Parti#Altınova#Ümit Kartal#Bahattin Atçı#Belediye Başkanı#Emniyet Müdürü#Hakkı Kan#Halil İbrahim Kazar#Halis Kürşat Seçer#Hasan Soygüzel#Kaymakam#Müftü#Meliha Akyol#Metin Oral#Milletvekili#Polis#Subaşı#Tersaneler#Turan Canbay#Umut Güçlü#Vali#Yalova#Şükrü Fazıl Uzun
0 notes
Text
Hasan bey merhaba bazı şeyler vardır insan kimseye anlatamaz içini acıtır canımı yakar bu yüzden çabuk yaşlanır insan. Ben mehtap 26 yaşımdayım. Esmerim ve tam bir bibloyum gerçekten çok güzel ve çok seksiyim. İçimde sakladığım bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum bari beni tanımayan insanlar okusun yorum yapsınlar. Üniversite son sınıfta korona illeti çıkmış evlere hasp olmuştuk malumunuz annem Kayseri Tomarza da hayvancılık yapan köylü bir kadın babam ben doğmadan bir ay önce ölmüş annem beni okutmak için çok çaba sarf etti. Son sınıfa geçene kadar herşey normaldi köylü çocuğuyum okumak okutmak zordur bilgisayarım laptop um yoktu dersler internet üzerinden yapılıyordu tabiki arkadaşlarımında dersi oluyordu 1 dersimden sınıf tekrarı yapacaktım ama son 1 şans daha verdi Mustafa hoca . Mustafa hoca 55 yaşlarında kır saçlı benim kadar olmasada buğday tenli yaşına göre oldukça karizmatik ve yakışıklı bir adamdı korona yüzünden karısı vefat etmişti . Aradan geçen zaman içinde günler su gibi akıp gidiyor okulun son günlerine geliyorduk ne yapıp edip sınıfı geçmem gerekiyordu Mustafa hoca 1 sınav hakkı verdi canla başla çalıştım fakat sorular çalışmadığım yerlerden çıktı günlerden salıydı hocanın ev adresini aldım gereken neyse yapacaktım Mustafa hocanın evine gittim kapıyı çaldım kapıyı açtı beni görünce durdu içeri buyur etti TV açık ve TV de porno izliyormuştu hemen kapattı yanıma geldi neden geldiğimi söyledim biliyorum dedi ben senin okulunu bitirtirim bir şekilde ama sen bana ne verebilirsin dedi aklıma bir anda siz porno izliyordunuz değil mi ben size yardımcı olabilirim ama bekaretime dokunmak yok dedim kabul dedi soyunmaya başladı banada ne duruyorsun soyunsana dedi bende soyundum ikimizde çırılçıplak olmuştuk öpüşmeye başladık elleri vücudumu okşuyordu dili dudaklarımdan boynuma oradan yalayarak amıma kadar geldi ayakta inliyordum yapacak bir şey yoktu zevkin doruklarına çıkıyordum beni kanepeye yatırdı amımı yalamaya başladı sikini ağzıma verdi tiksindim idrar kokuyordu ama azda olsa yaladım sanki içimde kan yollarımdan başka bir damar var oradan çeşme akar gibi seks sularım akıyordu Mustafa hoca bu işi iyi yapıyordu doğruldu bana domalma pozisyonunu gösterdi dediğini yaptım sırtımı boynumu yalayarak göt deliğime geldi inanmazsınız belki o kadar güzel yalıyordu ki amıma soksa ses çıkarmadan zevk almaya bakardım artık yalamayı bırakıp TV nin altındaki çekmeceden büyük bir krem çıkardı önce göt deliğime sürdü sonra kendi sikine sürdü sikini am dudaklarıma sürterek daha sert olmasını sağladı birden yüklendi hepsini içime soktu bir taraftan canım yanıyordu bir taraftan yavaş yavaş zevk almaya başlamıştım Mustafa hoca ilk anlarda yavaş yavaş girip çıkıyordu sonra hızlandı zevk çığlıkları atmaya başladım sanki porno izliyordum Mustafa hocaya daha hızlı daha sert sikmesini söylüyordum Mustafa hoca dediğimi yapıyor bir taraftan da elini amımın üzerine koymuş am duvarını ve bızıklarımı oynuyordu kasılmaya başlamıstım ki Mustafa hoca saclarımdan tutarak beni kendine çekti ve döllerini göt deliğime boşalttı. O gece sabaha kadar dinlenip dinlenip birlikte olduk. Okulu geçtim bitirdim köyüme döndüm köyümüzün ileri gelenlerinden ( zenginlerinden ) bir aile beni oğluna istedi annem bana sordu sen bilirsin dedim şimdi nişanlıyım 2 Kasım da nikah masasına oturacağım ne yapacağım kocam olacak adama söyleyip söylememek arasında gidip geliyorum. Sizce ne yapmalıyım yorumları bekliyorum.
55 notes
·
View notes
Text
Bir şeye açıklık getirmek istiyorum. Ben insanları dinine, diline, cinsel tercihine veya yaşam tarzına göre değerlendirmiyorum. Kimseye hüküm vermeye hakkım yok hüküm Allah'ındır. Bana göre sadece iki tür insan vardır, iyi insan ve kötü insan. Özellikle dindarlık arkasına saklanarak insanlara hakaret eden kendini ahlak bekçisi gibi sanan ( dine göre gıybet yapıyolar ve günah ama dinden bi haber oldukları için haberleri yok ) insanlardan hoşlanmıyorum. Ayrıca siyasi görüşü ne olursa olsun bu ülkeyi kuran, hayatını milleti için harcamış, krallığını ilan edebilecekken milletine seçme seçilme hakkı vermiş, Avrupa'dan bile önce kadınlara en büyük değeri vermiş, dünyada çocuklar için ilk kez bayram ilan etmiş, şuan ortadoğu gibi kan revan içinde bir ülke değilsek onun sayesinde olan yine de yediği kaba pisler gibi düşmanlık güttükleri ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'e saygısızlık yapan, iftira atan insanları sevmiyorum. Düşüncelerine de saygı duymuyorum. Kulaktan dolma kendi gibi tiplerden duydukları şeyleri sanki kendi oradaymış gibi iftira atarak paylaşan üstüne bi de dindar olduğunu sanan tiplerden nefret ediyorum. Dine sizler kadar zarar veren başka bir insan topluluğu daha yok. Keşke deli gibi savunup millete iftira atacağınız yerde açıp kitabı okusanızda yaptığınızın dine göre günah olduğunu görseniz. Ama ben biliyorum bu gibi insanlar düzelmez malesef ki varsınız. Size dini bir cevap vererek bitiriyim. Allah sizi ıslah etsin..
@kitapkontu
#kitap tavsiyesi#kitaplik#kitaplar#kitaplık#kitap#kitaplardan kesitler#kitaplardan alıntılar#kitaplığımdan#kitaplayasamak#atatürk#kitap alıntıları#kitap alintilari#kitap alıntısı#alıntı#ataturk#mustafa kemal atatürk#mustafa kemalin askerleriyiz#mustafa kemal paşa#postlarım#my post
67 notes
·
View notes
Text
Aksa Tufanı nasıl sonuçlanır Gazze'ye, Filistin'li kardeşlerimize etkisi ne olur bilemem.
Şimdi israilli siviller vs. diye duyar kasıyor bazıları.
Öldürülen Filistinli çocuklar, evleri gasp edilen aileler, sokaklara kanı akıtılan kadınlar, haksız yere yıllardır esir tutulan binlerce kadın, çocuk ve erkekler için niye kasmadınız o duyarınızı...
İsrail karşılık vermek adına Gazze’yi vurmaya başladı. Neden buna sebep oldular diye mücahitler tan ediliyor.
İsrail saldırmak için bir sebep arıyor muydu? Mescid-i Aksa’da dahi kan döküyordu. Hamas, el-kassam saldırmasa da her Ramazan kadın çocuk demeden Filistinlileri bombalıyordu.
Filistin de şu an yaşanan doğru ve yanlış herşeyin suçlusu, bu gerilimin, savaşın tek suçlusu İsrail devleti ve devletinin bu kan akıtıcı politikasını destekleyen, kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen bizzat o sivil diye duyar kastığınız İsraillilerdir. Sonuçlarına da katlanacaklar...
Şu resim gösterecek ki onlara Filistinlileri kadın çocuk demeden öldürüp artık evlerinde rahat, şehirlerinde mutlu olamayacaklar, kan akıtıp huzur bulamayacaklarını en azından görmelerine sebep olacak. Ellerindeki yüksek teknolojili silahlarına imkanlarına rağmen alt edilebilileceklerini, ne kadar korkak olduklarını dünyaya özellikle cihad ruhunu yitirmiş biz Müslümanlara göstermiş olacak. Bunu başarmak bile bir zaferdir.
Allah'ım Filistinli mücahitlerle şeref ve izzetin ne olduğunu bu ümmete yeniden hatırlat.
Attıklarını isabet ettir, senin izzetin hakkı için mücadelelerini nusrat ve fetihle müjdele. Amin...
67 notes
·
View notes
Text
Kim misin sen benim kalbimde ?
Kaçtığımsın , korktuğumsun , arkamı dönüp gittiğimde aklımın kaldığısın , itiraf edemediğimsin , dilimin söyleyemediğisin , yüreğime akıttığım gözyaşımsın , uğruna can yaktığımsın , vazgeçemediğimsin , gözümü kapattığım an hayallerime yakıştırdığımsın , ömrüme sunduğumsun , çocukluğumsun , hiç silemediğim geçmişimsin , canın yandığında canımın yandığı , canına yandığımsın , bazen gözlerim kadar yakınımda , bazen yıldızlar kadar uzağımda olansın.
Kim misin sen benim hayatımda ?
Kan bağım olmadan yeri geldiğinde annem babam abim bazen dostum olansın , beni hakedeceğini düşündüğüm tek kişisin , hayatta bana verilen en güzel hediyemsin , kalbime armağan edilensin ve sen hiç bedenen yanımda olamayan kalbini kalbimde hissettiğimsin.
Uğrunda kalbimin hüküm giymeye hakkı olduğu tek insansın ve en özeli benimsin sadece benim.❤❤❤❤
17 notes
·
View notes
Text
Şu çocukları gidip bir kere görün, Türkiye’ye duydukları muhabbeti, türk bayrağının onların gönlünde kurduğu otağı bir kere hissedin sonra oturup caka satarsınız.
Mesele bir dini, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun alçak bir tecavüzcüden ibaret mi sanıyorsunuz hakikaten?
Mesele tam olarak senin benim gibi mülteci meselesine müslümanca bir hassasiyetle duruş sergileyenleri birbirine kırdırmak.
Türkiye’deki tecavüz vakalarının son bir yılda yüzde doksanı türklere ait. Ne yapalım kendimizi mi taşlayalım? Amaçları haksızlığa karşı hakkı savunmak değil ki. Münafıklıkları ile fitne ateşini yaymak.
Bu ülkede daha dün bir belediyenin kapısına dev LGBT bayrağı açıldı. Kimse gidip ibneleri ateşe verelim demedi. Ama konu mülteci meselesine, müslümanların hassas teline gelince her yerden deniyorlar o teli koparıp atmayı. Sen de bu oyuna geliyorsun.
Sanıyorsunuz ki paylaştığınız türk bayrakları, türkiyeyi savunmak. Siz sanmaya devam edin. Birileri sizi bu hale getirdiği için keyifle seyrediyor çünkü.
Mesele, soğuktan elleri titrerken, uzattığınız eli tuttuğunda dünyalar onun gibi hisseden Suriye’li 5 yaşındaki çocuk.
Mesele, yetim kampında 3 kardeş bir anne bir çadırda yaşamaya çalışan müslüman kardeşin.
Mesele, gözleri görmemesine rağmen, gözleri görmeyen 3 öğrencisine Kuran-ı Kerim’i ezberletmeye çalışan müslüman muallim.
Mesele islam kardeşim islam.
Bu fitneye ortak olmayın.
Paylaştığınız her türk bayrağı, şuan başka şeylere, başka kimselere, başka merciilere hizmet ediyor.
Oyuna gelmeyin.
Ayına, yıldızına, kan rengine kurban olduğum bayrağımı da bu fitneye alet etmeyin.
15 notes
·
View notes
Text
Şimdiki Sü’lale devrine ithafen...
Kız kardeşi duldu.
İkinci evliliğini 1935 yılında bir işadamıyla yaptı.
Damadın İstanbul'da fabrikası vardı, evlenir evlenmez müteahhitliğe başladı, dikkat çekici hızla zenginleşiyordu, aynı zamanda milletvekiliydi,
İş Bankası yönetimine sızmaya çalışıyordu.
Cumhurbaşkanı'nın kulağına tatsız laflar geliyordu.
Yakın çevresinin kendi forsunu kullanarak menfaat sağlamaya çalışması, en sevmediği davranış biçimiydi.
Babasız büyüdükleri için kız kardeşini ömrü boyunca kanatları altında tutmuştu, en zor şartlarda bile maddi/manevi yanında olmuştu, daima korumuş kollamıştı ama, millete karşı hissettiği sorumluluk duygusu, ailesinin bile önündeydi.
Bir akşam sofradayken maliye bakanını hemen yanındaki sandalyeye oturttu, sohbet sırasında bir ara kulağına eğildi, “ne yapıp yap, bizim enişteye iltimas geçilmesine mani ol, benim namıma iş yaptığı zannedilir, kendisinin öyle niyeti olmasa bile öyle zannedilir” dedi.
Lisanı münasiple “defterini dür” demişti!
Çok geçmeden fabrika kapandı. Eniştenin iflas ettiği duyuldu. Bir daha asla Çankaya Köşkü'nün kapısından bile giremedi. Milletvekilliği sona erdi. Harç bitti yapı paydos, boşandılar.
Kardeşine bile torpil yapmazdı.
Kız kardeşini milletvekili yapabilirdi mesela, yapmadı.
Baba tarafından akrabaları vardı. Amcasının çocukları İstanbul'da yaşıyordu. Kuzenlerini çok severdi, onca işinin arasında asla ihmal etmez, hepsiyle yakından ilgilenirdi, herhangi bir ihtiyaçları olursa, kız kardeşi üzerinden haberdar olurdu, kendi cebinden yardımcı olurdu, nişanlarını yaptırdı, düğünlerini yaptırdı.
Hiçbirini milletvekili yapmadı!
Akrabaları da O'na yaraşır bir hayat sürdüler, ne devletten koltuk istediler, ne menfaat talep ettiler, ne de şöhret olmaya çalıştılar. Son derece mütevazı, sıradan yurttaşlar olarak yaşadılar.
Dördüncü/beşinci kuşaklar da, bugün aynı böyle devam ediyorlar. Manevi çocuklarını milletvekili yapmadı. Hatta “siyasete girmeyeceksiniz” diye vasiyeti vardı.
Rahmetli olduktan sonra, tüm partilerden manevi çocuklarına teklif üstüne teklif götürüldü, CHP dahil, her defasında “hayır” cevabı aldılar. Siyasete asla girmediler.
Manevi kızı evlendi, damat mühendisti, İzmit kağıt fabrikasında çalışıyordu.
Bir gün, kızının da bulunduğu ortamda, fabrikanın müdürüyle karşılaştılar, gayet açık şekilde tembih etti, “bunlar benim evlatlarımdır, lakin iş neyi icab ediyorsa, her zaman öyle davranınız, sakın benim evlatlarımdır diye düşünmeyiniz” dedi.
Ayrıcalık tanınmasına izin vermedi. Her mühendis nasıl çalışıyorsa, damat da öyle çalıştı.
Bir akşamüstü, Çankaya Köşkü'nün penceresinden bakarken, manevi kızının otomobile binip gittiğini gördü. Yaverini çağırdı. “Derhal peşinden gidip buraya getirin” dedi.
Getirdiler. Karşısına aldı…
“Sen benim kızımsın ama, bu arabalar babanızın malı değildir, millete aittir, her aklına esen buradan araba alıp gidemez” diye azarladı.
Makamı mevkiyi boşver, millete ait otomobili bile çocuklarına vermedi.
Erkek kardeşi yoktu.
Ama, kardeşten öte arkadaşı vardı, Nuri.
Çocukluk arkadaşı, mahalle, okul, silah arkadaşıydı.
Annesi ve eşinden başka “Kemal” diye hitap edebilen tek kişiydi.
Can yoldaşıydı, sırdaşıydı. Nuri'siz sofraya oturmazdı. Sadece Nuri'nin nazını çekerdi.
Sadece Nuri'nin sesini yükseltme imtiyazı vardı, zaten davudiydi, gümbür gümbür bağırırdı, çok kafası bozulduğunda masaya yumruğunu vura vura konuşurdu.
Hareket ordusu, Trablusgarp, Çanakkale, Muş cephesi, Kurtuluş Savaşı…
O nerede, Nuri oradaydı.
Cephede göğsüne şarapnel parçası isabet ettiğinde bile hemen yanındaydı, kan lekesini görünce “vuruldun Kemal” diye telaşlanan bile Nuri'ydi.
Paşa olabilirdi. Bakan olabilirdi. Başbakan olabilirdi. Tbmm başkanı olabilirdi.
İstemedi.
Teklif bile etmedi. Arkadaş kalmayı tercih etti.
Arkadaşlığını asla suistimal etmedi.
İnsanız, eminim içinden istemiştir ama, alacağı cevabı biliyordu.
Herkesten fazla hakkı bile olsa, “laf olur, bize yakışmaz” diyeceğini biliyordu.
Atatürk kolay olunmuyor işte...
Devamında, Koskoca devletin damatlarla eniştelerle, kayınpederle dünürle yönetilmesinin ne kadar yanlış olduğunu hatırlamamız için bir vesile.
Akraba-i taallukat zihniyetinin, demokrasiye ne kadar ters, ne kadar zararlı olduğunu bir kez daha görmemiz için vesile.
Türkiye Cumhuriyeti'nin “aile şirketi”ne dönüşmesine gözyuman, lale devrinden ibret almayıp “sü'lale devri”nin açılmasına sebep olan Türk milletinin, şapkasını önüne koyup düşünmesi için bir vesile.
Nurettin Cankaya 'dan alıntı
3 notes
·
View notes
Text
Duvarlar İnce
Özlüyorum ama dönmeye hazır değilim.
İstiyorum ama düşüncesi benden çıkan hiçbir konuda emin değilim.
Seviyorum ama çıkmıyor sesim.
Devam edemiyorum, ama bitirmeye de hazır değilim.
Gecelere gömdüm çığlıklarımı.
Kendime sakladım depremlerimin en sarsıntılılarını.
Kaçıyorum ama ilerlemiyor adımlarım.
Telefonla uyuşturuyorum ben de düşünen uzuvlarımı.
Derdim var duyan yok.
Sırrım var güvenli alan yok.
Sualim var sorguya izin yok.
Açım insanlar aç insana tok.
Kışa geldik diyor dünya, ben daha ilkbaharı atlatamadım.
Daha yolun başı bu kadar çetinse diğer mevsimlere nasıl çıkarım?
Ben sustukça dünyamın sesi artıyor.
İncinmiyor gibi yapıyorum, ama her sözde elimdeki silah kafama daha da yaklaşıyor.
Haykırmak istiyorum dünyaya içinde yaşadığım bu alevi, duvarlar ince.
Yaralı benim ama katilim kızıyor elindeki kan manşetlere düşünce.
Susuyorum ben de akıl sağlığımı korumak yerine.
Bilmez misin? Gömerim her şeyi, kalbime konuşma hakkı vermektense.
Elmam ne olduğu ağaca ait ne başka bahçelere.
Dalım hep kopmak üzere, ama bilmiyor ait olduğu dünya nerede.
Bireymişim, toplumsuz bir hiç gibiyim.
Özelmişim, başkalarıyla aynı odadayken sönüyor beni farklı yapan her şeyim.
Birkaç şey birden olmaya çalışırken hiçbir şey olamıyorum.
Herkese kendimi sevdirmeye uğraşırken ben kendimden nefret ediyorum.
Bir denklem var elimde, dünyaya gözümü açtığımdan beridir çözemiyorum.
Dünyam yabancı kalbime, ev denen şey neredeyse bulamıyorum.
Haykırmak istiyorum o yüzden artık içimdeki bu sönmeyen ateşi, duvarlar ince.
#writing#songwriter#fyp#fypシ#love#gölge#poetic#poetry#edebi yazılar#poets on tumblr#sad thoughts#şiir#şiirheryerde#yazılarım#tumblr yazılı post#tumblr fyp#fypツ#fypage#artists on tumblr#edebiyat
3 notes
·
View notes
Text
Koşarken duyabildiğim tek şey kasabadan gelen kargaşaydı. Köyün biraz ilerisinde, tutulma ormanının yakınında avlanıyordum, haftalardır katı et yememiştik, vahşi doğada hayvanlar azalmıştı. Avımı erken bırakıp kasabaya doğru kaçtım. Okumu ve yayını bir ağacın arkasına, sararmış yaprakların ve toprağın altına sakladım. Sonbahardı, bu yüzden bir süre üzerini örtmeye yetecek kadar yaprak vardı. Şehir merkezine doğru yürüdükçe kırbaç sesleri daha da belirginleşiyordu.
Toplananların arkasından hırçın bir ses yankılanıyor: "Saymaya devam et oğlum, yoksa bu bitmez, buna devam etmek için bütün günüm var."
Ne olduğunu görmek için ön tarafa doğru ilerledim. Ancak ön tarafa ulaştığımda, Felix'in üstsüz bir şekilde, direğe bağlı olduğunu ve arkasında bırakılan kırbaç izlerinden kan aktığını görünce gözlerime inanamadım.
Vücudum refleks olarak hareket etti ve ona doğru koştu ama iki koruma tarafından durduruldu.
"FELIX!" “FELIX, bırak gitsin, bırak gitsin, yanlış bir şey yapmadı!” diye bağırdım.
İşkenceci varlığımı fark edince bana doğru yürüdü konuştu.
"Peki burada kim varmış, kız arkadaşın kurtarmaya geldi seni küçük Felix."
Felix'in tek yapabildiği utanç ve acıdan yüzünü kolunun arkasına saklamaktı. Yaşlı gözlerini bana bakmaya bile getiremiyordu.
"Ah? Merhaba bile demeyecek misin? Bana sorarsan bu sadece ayıp bir davranış.
"BIRAK GİTSİN!" Cesaretim ya da belki de aptallığım kalabalığın nefes nefese kalmasıyla karşılandı. O kadar kişi var ama kimse ayağa kalkmadı. Korkaklar.
Yüzüne dökülen parlak beyaz saçları neredeyse dar, gümüş ve göğsüme hançerler fırlatıp ruhumu kanatan gözlerini kapatıyordu. Yüzü şeytanın elleri tarafından öyle bir incelikle yontulmuştu ki, tanrılara diz çöktürecek kadardı. Büyüleyiciydi.
İsyanıma yüzünün köşesinde çarpık bir gülümsemeyle karşılık verdi. Dişlerini göstermeden, ince pembe dudaklarının kenarlarını hanice kıvırdı. Havada ürkütücü bir tat bıraktı. Onun kim olduğunu biliyordum. Kötü kralın kötü oğlu. Bu kadar kötü bir adamın bu kadar güzel olmaya hakkı yoktu oysaki.
Yüzünü düzleştirdi ve başını geriye doğru kaldırıp bana yukarıdan baktı. Muhafızlar her iki taraftan da bana tutunurken donup kaldım, o küçük çerçevemin üzerinde yükseldi. Başımı çenemden tutarak kaldırıp kendi yüzüyle buluşturdu.
Gözlerini kırpmadı ve gözlerini benimkilerden ayırmadı, ben sadece kudretle aynaladım. Bu kadar aşağılık bir adamın ondan korktuğumu bilmesine izin veremezdim. Diğer muhafızlarından biri ona arkadan yaklaştı ve gözleri hala benimkilere kilitliyken kulağına anlayamadığım sözler fısıldadı. Yüzündeki değişimden dolayı üzücü bir haber olsa gerek.
Kırbacını gardiyanın göğsüne doğru iterken, "Görünüşe göre kurtarılmışsın küçük Felix" zehirli sözlerini tükürdü. Yüzüme doğru eğildi, teninin ısısını yüzümde hissedebiliyordum, burunlarımız neredeyse birbirine değiyordu. yutkundum.
“Dikkatli beyaz güvercin, cesaretine hayranım ama bu seni öldürecek” diye göz kırpıp uzaklaştı.
Bu göz kırpma tüylerimin diken diken olmasına neden oldu. Beyaz Güvercin mi? Kim olduğunu sanıyordu? Kibiri ve Cüreti midemi bulandırıyordu.
Felix'in yanına koştum. Zavallı dostum, o kadar ıstırap ve utanç içindeydi ki. O anda Prens Lucien'i kendi ellerimle öldürmeye karar vermiştim. Bu insanlar babasının zulmünden, içine düştüğümüz yoksulluktan bıkmıştı ama bu kötülüğün de ötesindeydi, sırf kendi zevki için toplum içinde birine fiziksel olarak zarar vermekti. Bu beni tiksindirdi.
8 notes
·
View notes
Text
AKLI VE YÜREĞİ OLMAYANIN VİCDANI DA OLMAZ
Dün gece haberlerini dinlerken, yüreğime kan damladı...
İlk haber, İspanya'dandı.
Polisler, kontrol etmek için girdikleri bir yaşlı bakım evinde, bütün bakıma muhtaç yaşlıları ölü buluyorlar. Bakım görevlileri, onları ölüme terk ederek kaçmışlar. Oysa dışarıya çıkamayacak durumda olan bu çaresiz insanlara da büyük olasılıkla korona virüsünü kendileri bulaştırdılar. Ve bu Franko kalıntılarındaki vicdana bakın ki, bu zavallı insanları ölüme mahkûm edip kaçabiliyorlar...
İkinci haber, İtalya'dan...
Bir doktor, azlığı nedeniyle yaşlı hastalardan solunum cihazlarını söküp gençlere bağladıklarını söylüyor. Kendilerine sormadan, onların rızalarını almadan hem de... Tam bir Mussolini mantığı: Yaşlıysa yaşama hakkı yok... O askerlik yapamaz çünkü. Senin adına tetik çekemez -çekmez-. Öyleyse öldür, ölüme mahkûm et.
Üçüncü haber, ne yaz��k ki Türkiye'den... Türkiye'nin başkenti Ankara'dan.
Ali İhsan Yavaşça adında, 79 yaşında bir adam, virüs testi yaptırmak için hastaneye gitmek istiyor. 65 yaş üstü ulaşım kartı iptal edildiği için, otobüslere alınmıyor. Hastaneye kadar yürümek zorunda kalıyor. Ve yolda, cunta artığı iki mantar beyinli sözüm ona genç tarafından yolu kesiliyor. Ellerinde, yolunu kestikleri adamın yaşındaki babalarının/ analarının parasıyla aldıkları cep telefonları... Mustafa Tarık Er adında, kocaman kafasında bir toplu iğnenin ucu kadar akıl olmayan, yüreğinde sevginin kırıntısı bile bulunmayan mongolun elinde, yine yaşlı anne babasından tırtıkladığı parayla aldığı kolonya şişesi var.
Kendilerine eğlence arayan iki soytarı, adamcağıza kendilerini polis olarak tanıtıyorlar. Sorgulamaya başlıyorlar. Adamcağız, korku içinde kendini savunmaya çalışıyor. Ama şehir eşkıyalarına bu kadar eğlence yetmiyor elbette. Ağzına uyduruk bir maske yerleştiriyorlar. Başına, ellerindeki kolonyayı boca ediyorlar, "Virüsü başkalarına da bulaştırma," diyerek. Oysa o yarım akılları yaşlıların virüste kendileri gibi ara değil, son durak olduğunu algılayabilseydi, belki söylediklerinden utanır, vazgeçerlerdi bu soytarılıklarından.
Ama aklın ve yüreğin olmadığı yerde vicdan olur mu?
Yaşlı adamcağızı iyice korkutup eğlendikten sonra da kahkahalar atarak yol veriyorlar vicdansızlar, "Hadi, şimdi git hastaneye," diyerek. Ve bütün bu rezilliklerini çektikleri videoyu yayınlıyorlar, kendileri gibi ot beyinlileri eğlendirmek için...
Diğer haberler de iç açıcı değil elbette, bu korona günlerinde. Dünyada ve Türkiye'de ölümler giderek artıyor. İnsanlar can derdinde...
Ama bu üç haber, yüreğimi kanattı. İçimi acıttı. Kendimi onların yerine koydum. Ve sordum kendime ve herkese:
"Bizden öncekiler ve bizim kuşak, bunu hak edecek ne yaptık insanları sevmekten, özveri göstermekten başka?"
Herkese koronasız, salgınsız, soytarılara meze olmayacağımız sağlıklı günler dileğiyle...
Erdal ÇAKICIOĞLU
2 notes
·
View notes
Text
Yalova’da tersanelerdeki artık yemekler kedi ve köpekler için mama oluyor
Yalova Altınova Belediyesi ile bir tersanenin iş birliğiyle hayata geçirilen Kompost ve Sokak Hayvanları Mama Üretim Merkezi düzenlenen törenle açıldı. Tesiste bölgedeki tersanelerin artık yemeklerinden ayda yaklaşık 1 ton kedi ve köpek maması üretilecek. Altınova Belediyesi ve Sefine Tersanesi işbirliğiyle geçirilen Kompost ve Sokak Hayvanları Mama Üretim Merkezi faaliyete başladı. Tesisin…
View On WordPress
#Ahmet Büyükgümüş#Ak Parti#Altınova#Bahattin Atçı#Belediye Başkanı#Hakkı Kan#Hasan Soygüzel#Meliha Akyol#Metin Oral#Milletvekili#Sefine Tersanesi#Tersaneler#Umut Güçlü#Vali#Yalova
0 notes
Text
🗣️ İnsanlık ile İnsanlık Düşmanlarının Savaşları
Birinci dünya savaşı Osmanlı imparatorluğu'nun topraklarını paylaşmak ve bizim topraklarımızda ki petrole el koymak için yapıldı.
Sonuçta petrolü ele geçirdiler.
Mustafa Kemal Atatürk Anadolu'yu kurtardı.
Anadolu da hedefti. Birinci dünya ve ikinci dünya savaşında bunu başaramadılar.
Yarım kalan bu niyeti gerçekleştirmek için ikinci dünya savaşı Almanya üzerinden Hitler kullanılarak yapıldı.
Milyonlarca insan öldü. Rusya üzerinden hedeflerine ulaşamadılar.
Her iki savaş aslında bitmedi. Savaşın yöntemleri değişti.
Türkler ikinci dünya savaşına girmedi yalnız o tarihten sonra doğru yönetilmediği için bugün yine hedef noktasına geldi.
Nato, çok partili siyasi sistem, liberal ekonomi, tarikat ve cemaatlerin yaygınlaştırılması, askeri darbeler, ekonomik kriz ve vurgunlar ve özelleştirme ikinci dünya savaşından daha fazla zararı bize verdi.
Birinci dünya savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti devleti ve kamu ekonomisi ile kazandığımız üretim gücümüzü bu savaşta kaybettik.
Şeytan bizi savaşmadan gücümüzü tüketti. İçinizde kaleyi içten yıkan işbirliçileri güçlendirerek bunu başardı.
1938 sonrası ülkemiz üzerinde batı çetesi ortak bir plan uygulayarak bugün bizimle yeniden bir savaş aşamasına geldi.
Bugün atalarımızın kan ile savaşarak kazandığı vatanı, özgürlüğü, tam bağımsızlık ve huzuru içimiz sağlam olmadığı için şeytan içimizde at oynatarak siyasi partiler, medya, tarikat ve cemaat, sermaye vb unsurları bizim aleyhimize satın alarak ve kendi lehine kullanarak ikinci bir kurtuluş savaşı eşiğine geldik.
Yüzümüze gülene inandık soframızı açtık ve sırtımızdan vurulduk.
Cumhuriyetin üç sütunu vardı;
✓ Yasama gücü - Ulusun kendi yararına yasa yapma gücü,
✓ Yürütme ve yönetme gücü - Ulusun kendi kendini yönetmesi,
✓ Yargı ve adalet gücü - Ulusun çıkarının üstünde bir ayrıcalığı tanımama gücü.
Medya destekli aldatmaca ile özelleştirme talanı sonrası sözde hızlı karar vererek çok daha başarılı bir yönetim anlayışı adı ile bu üç kolonda kesildi.
Bugün Türk ulusu depremin değil bu enkazın altında kalmıştır.
Ülkeyi yöneten kişiye krallarda bile olmayan yetkiler verildi.
Bize bir tek Anayasa'nın ilk dört maddesi kaldı.
Bugün onu da hedefe koydular.
Planlarını adım adım uyguluyor uygulatıyorlar.
Tıyneti şaibeli tipler bugün çıkmış Anayasa tanımıyor Anayasa'nın yaratanın bir emri olmadığını depremi bahane ederek seçimden kaçmak için seçimleri yapmamayı dillendirmeye kalkıyor.
Deprem sonrası çadır kurduğumuz gibi orada insanların oy vermeleri için sandıkta kurarız. Tam seçim zamanıdır. 1999 depremi sonrası gelenler 2023 depremi ile gidecekler. Seçime de tıpış tıpış güdecekler iktidardan da gidecekler.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kimsenin şahsi malı değildir. Tüm Türk ulusunun devletidir.
Kozmik odaya kozmetik oda diyenler verecekleri hesaba hazırlık yapsalar çok daha iyi olur.
Türk ulusunun sırlarını çalanlara çanak tutanlardan akıl mı alacağız?
Soma felaketi yaşandı sustunuz,
Ermenek felaketi yaşandı sustunuz,
Ormanlar cayır cayır yandı söndürme helikopteri yok dediler sustunuz,
Amasra da grizu patladı suç yaratana kaçıncı defa atıldı sustunuz,
Evin yıkılıyor yine susacak mısın?
Cumhuriyet ve Anayasa senin evin biliyor musun?
İnsan zulme itiraz edebilene denir.
Bağlı ve bağımlı özgürlük yoktur.
1938 tarihinden bu yana Anadolu coğrafyasında kavganın iki tarafı var;
✓ Cumhuriyet ve insanlık devriminden yana olanlar bir taraf,
✓ Emperyalizmin hizmetinde Cumhuriyet ve devrimlerine düşmanlık edenler diğer taraftır.
Bugüne kadar hile, yalan, talan, darbe, krizler ile vurgunlar vurarak bir tehdide dönüşenlerin sonu gelmiştir.
Türk ulusu Anayasal meşru müdafaa hakkı vardır. Bu hakkını henüz birileri kötüye kullanmasın diye kullanmamıştır. Gerekirse kullanacaktır.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk bize efendi sizsiniz siz kimseyi efendi ve hükümran olarak kabul etmeyeceksiniz diye bizi uyarmıştı.
Adalet mülkün temeli esas alınarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Mustafa Kemal Atatürk bir kurtarıcıya ihtiyaç duymadı kendisi ile birlikte Türk ulusunun kendisini kurtarıcı olması için örnek oldu. Ve bir gün bir kurtarıcıya ihtiyaç duyarsak o kurtarıcının kendimiz olması gerektiğini de hatırlatmayı unutmamıştır.
O temele 1938 tarihinden bu yana dinamit döşediler. Her döşenen dinamiti paraya çevirdiler.
2021 yılında dünya bankası ülkemizde ki yapı stoğunun depreme dayanıklı olmadığını 465 milyar dolarlık bir yatırımla bu yapıların yenilenebileceğini rapor etmiş.
Dünya tefecileri önce dayanıksız yapı yapılmasını siyaset ve yasalar eliyle sağlıyor sonra da bunu tehlike olarak halka medya aracılığıyla satıyor bankaları aracılığıyla bu parayı cebe indiriyorlar.
Kahramanmaraş depremi sonrası bu parayı cebe indirmek için siyaset aracılığıyla bu konuda dayatmalarının sahne alması olasıdır.
Hile esasına dayanan ahlak bir fazilet olmadığı gibi güvene layık değildir.
Türk ulusu hileye, yalana, talana, sömürü ve zulme karşı karnı tok olup kendisi dışında kimseye güvenmeyecek kadar güceniktir.
Yaptığımız seçimler başkalarını tutsak ettirmeye devam edecek ise özgürlüğü yok eden kendine düşmanlığı sahiplenmeye devam edeceğiz demektir.
Soylu bir toplum olan Türk ulusu bu asil kararı eninde sonunda verecektir.
Atatürk Türk ulusunun kendi kendisini yönetmesi gerektiğini lidersiz bir yönetim anlayışını benimsemesi için ulusun kendisini yönetime taşıyan Cumhuriyeti tercih etti. Atatürk soylu bir asaletin ve kolektif eylem bilincinin bir sonucudur. O bilinç bugün bir asır öncesinden daha güçlü ve canlıdır.
Türk ulusunun lidersiz bir düzen kurulana kadar partisiz yönetime geçmek adına bugün ülkeyi yönetemeyen ve yönetmeye talip olanlardan bunu talep etmeye hakkı vardır.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#atatürk'ün insanlık devrimi#insanlık devrimi#insanlık düşmanlığı#savaş
11 notes
·
View notes
Text
insanın bazen bugun de kendimi iyi hissetmiyorum diyebilme hakkı olmalı ve dünyaya satasmalari mazur görülmeli bu mazaret altında.
bugün kendimi iyi hissetmiyorum, damarlarımda kaynayan kan geçtiği her şeyi ve yeri yakıyor sanki. beynim zonklarcasina düşüncelerin hücumu altında ve ben bununla başa çıkabilecek güçte değilim gecenin bu saatinde.
mazaretimdir asabiyet.
4 notes
·
View notes
Text
Abdullah bin Mesut..
Abdullah 18 yaşında Müslümanların 6.cısı olmak nasip oluyor.
Abdullah bin Mesud'a Efendimiz ortada evliliği, çocuğu yokken ona "Ebu Abdurrahman " demeye başlamıştı. O günlerde kimse anlamıyordu bu künyenin anlamını ama nübübvetin 5.yili Rahman suresi nazil olunca "Kim bu süreyi Kabede açıkça okuyacak" deyince, "ben" diyerek verecekti künyesinin hakkınını..
O zamanlar zor yıllar, Hamza gelmemiş Ömer gelmemiş daha.. Efendimizin sorusuna Abdullah ben diye çıkmıştı ama Efendimiz onu göndermek istemiyordu çünkü Darül Erkam'da ki en zayıf en naif en küçük olan o idi. Ama Abdullah durmadı. Gidiyor kabe avlusuna ve "Er Rahman, allemel Kuran, halekal insan" deyip başlıyor o güzel sesi ile okumaya. Kureyşliler ise deliye dönüp tekme tokat Abdullahın üzerine geliyorlar. Baygın düşüp kan revan içinde kalıyor. Efendimiz sav kanları elleri ile silip "Ben sana demedim mi sen zayıfsın, onların saldırısına dayanamazsın." diye. Ama İbn Mesut "Ya Resullah, müşriklerin hiç bugünki kadar acziyet içerisinde küçüldüklerini görmemiştim. VALLAHİ BANA YİNE İZİN VERİRSENİZ YARIN YİNE GİDİP AYNI ŞEYİ YAPMAYI İSTERİM." dedi..
Ebu Abdurrahman olmak kolay değildi..
Daha yazacak gerçekten çok şey var ama yer yok, o yüzden efendimizin onon hakkında rivayet ettiği hadisi yazacağım sadece.
" Kim Kur'an'ın indirildiği tazelikte okumak isterse, İbn Ümmü Abd'ın (İbn Mesud) okuduğu gibi okusun." yani Cebrailden indiği gibi o hissiyatla okuyormuş..
Abdullah bin Mesut ise bu günleri görmüş gibi şunu demiş.. " Ashabın yolundan yürüyün. Çünkü ileride Allahın kitabını okuyup da, tatbik etmeyen kimseler çogalacaktir.."
Abdullah bin Mesut 18 yaşında Müslüman oldu 23 yaşında Kabe'de tüm müşriklere rağmen Hakkı haykırdı. Bu dinin Abdullah gibi gençlere, genç yüreklere ihtiyacı var. Rabbimden duam odur. Onun dini üzerine ayaklarımızı sabit kılsın.. Amin ecmain.
13 notes
·
View notes
Text
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
🌹❤💡❤🌹❤💡❤🌹♥️💡♥️🌹♥️💡♥️🌹
❤💡♥️👉AkpartiBizimSevdamızdır👈💗💡💗
🌹🕋🌹��🇷⭐🌙🇹🇷🌙🌙🌙🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌹🕋🌹
🇹🇷⭐🌙🕋❤👉Vatan Sevgisi👈❤🕋⭐🌙🇹🇷
🌹🕋🌹🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌙🌙🌙🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌹🕋🌹
🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹
Vatan sevgisini içten duyanlar
Sıtkı ile çalışır benimseyerek
Milletine, Ulusuna uyanlar
Demez neme lazım, neyime gerek
Her ferdin hakkı var, bizimdir Vatan
Babamız, dedemiz döktüler al kan
Hudut boylarında can verip yatan
Saygıyla anarız, şehit diyerek
Vatan aşkı ile çalışan kafa
Muhakkak erişir öndeki safa
Tesir nüfuz olur her bir tarafa
Herkes onu büyük tanır severek
Olmak istiyorsan dünyada mesut
Hakka halka yarayacak bir iş tut
Çalıştır oğlunu, kızını okut
İnsan olmak için okumak gerek
Vatan bizim, ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ay yıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel öğünerek, överek
☆♡☆{[Aşık Veysel]}☆♡☆
OsmanlıAkıncıBülentErgincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-.
3 notes
·
View notes
Text
VAHŞİ BATI
Ey kan içen vahşi Batı
Sahtekarsın, özün sahte
Hem mazlumları öldürüp
Hem ağlayan yüzün sahte
İnsan pişer kazanında
Yamyamlar masum yanında
İhanet var her anında
Hem bahar hem yazın sahte
“İnsan hakkı” deyip durdun
Her zaman arkadan vurdun
Dünyayı kanla yoğurdun
O “hümanist” sözün sahte
Adalet dünyanın süsü
İnsanlığın tek ülküsü
Dilinde hukuk türküsü
Hem türkün hem sazın sahte
Tanımışım, kanmam sana
Amerika, Avrupa’na
Uymuşsun Büyük Şeytan’a
Her halin, her pozun sahte
Ali Kıran (Aciz)/Iğdır, 19.12.2020
5 notes
·
View notes