Tumgik
#Hakkı Kan
altinovaguncel · 11 months
Text
Hakkı Kan Caddesi törenle açıldı
Yalova Altınova Tersaneler Birliği’nin ilk başkanı olan ve tersanelerin yapımında çok büyük emeği olan Hakkı Kan’ın adı, tersaneler bölgesinde bulunan caddeye verildi.  Törende konuşan Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, “Türkiye ve bölgenin en önemli tersane sanayi bölgesini ilçemize kazandırılmasını sağlayan iş insanı Sayın Hakkı Kan’ın ismi artık caddemizde yaşayacak. Kıymetli…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
selcandy · 21 days
Text
Ya size bir şey diyeceğim, kendimi tutamıyorum.
Hoşlanmadığınız bir insanın arkasından, arkadaşlarınızla çay kahve içerken “ya o da çok geri zekalı bir tip” diyebilirsiniz. Gidip de o insanın yüzüne “sen çok geri zekalısın” derseniz, TCK’nın 125. maddesi o kişiye size hakaret davası açma hakkı doğurur. Yargıtay “geri zekalı” kelimesini hakaret suçlarına dahil ediyor. Bu madde, birisine hakaretten ötürü ceza vermek için en az üç kişinin ihtilatını şart koşuyor, yani üç kişinin “evet öyle söyledi, biz duyduk” demesi gerekiyor. Eğer sen verdiğin sokak röportajında “hepiniz beyni emcüklenmiş geri zekalılarsınaaz” diyorsan ve bunu üç kişiden fazlasının izleyeceğini biliyorsan, devamında ne olmasını bekliyorsun ki? Ne bekliyordun ablacım yani tam olarak?
Yine “hukuksuzluk” kelimesini yersiz nedensiz cümle içinde kullanarak yeterince boş yaptığımızı düşünüyorum. Halk kahramanımız Dilruba, isnatı ispatlayan bütün şartları karşılıyor sağ olsun. Bugün olaya Atatürk falan da dahil olmuş, belki biraz da o tetikledi beni. İnanın bana muhtaç olduğumuz kudreti içinde muhafaza eden asil kan bu kan değil, “geri zekaalalaaaaar” değil yani.
Bir düşünceyi ifade etmenin binbir türlü yolu var, Türkçe bu bağlamda dünyanın en avantajlı dillerinden biri. Düşünce ve hakaret arasındaki farkı idrak etmeden düşünce suçu ve hakaret suçunu da ayırt edemezsiniz. “Ülkemizde şunlar, şunlar yaşanıyor fakat birileri hala bunları yaşatan tarafı destekleyebiliyor ve ben bunu anlamsız buluyorum” demek olayı bambaşka bir boyuta taşıyor, siz de hissettiniz mi? Laf böyle gelişmiş olsaydı sonunun böyle olacağını hiç zannetmiyorum, ha öyle denseydi ve sonu yine böyle olsaydı günlerdir kuyruğuna basılmış gibi cırlayanlardan biri de ben olabilirdim, bilemiyorum.
Daha çok şey söyleyebilirim de etraf yalnızca işine gelen şeyler dile getirildiğinde ağzına geleni söylemenin hak ve özgürlük olduğuna inanan insanlarla dolu, belirli bir noktadan sonra narin bedenim onca aduketi kaldıramayabilir.
80 notes · View notes
kitapkontu · 2 months
Text
Tumblr media
Bir şeye açıklık getirmek istiyorum. Ben insanları dinine, diline, cinsel tercihine veya yaşam tarzına göre değerlendirmiyorum. Kimseye hüküm vermeye hakkım yok hüküm Allah'ındır. Bana göre sadece iki tür insan vardır, iyi insan ve kötü insan. Özellikle dindarlık arkasına saklanarak insanlara hakaret eden kendini ahlak bekçisi gibi sanan ( dine göre gıybet yapıyolar ve günah ama dinden bi haber oldukları için haberleri yok ) insanlardan hoşlanmıyorum. Ayrıca siyasi görüşü ne olursa olsun bu ülkeyi kuran, hayatını milleti için harcamış, krallığını ilan edebilecekken milletine seçme seçilme hakkı vermiş, Avrupa'dan bile önce kadınlara en büyük değeri vermiş, dünyada çocuklar için ilk kez bayram ilan etmiş, şuan ortadoğu gibi kan revan içinde bir ülke değilsek onun sayesinde olan yine de yediği kaba pisler gibi düşmanlık güttükleri ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'e saygısızlık yapan, iftira atan insanları sevmiyorum. Düşüncelerine de saygı duymuyorum. Kulaktan dolma kendi gibi tiplerden duydukları şeyleri sanki kendi oradaymış gibi iftira atarak paylaşan üstüne bi de dindar olduğunu sanan tiplerden nefret ediyorum. Dine sizler kadar zarar veren başka bir insan topluluğu daha yok. Keşke deli gibi savunup millete iftira atacağınız yerde açıp kitabı okusanızda yaptığınızın dine göre günah olduğunu görseniz. Ama ben biliyorum bu gibi insanlar düzelmez malesef ki varsınız. Size dini bir cevap vererek bitiriyim. Allah sizi ıslah etsin..
@kitapkontu
51 notes · View notes
derdiderun · 1 year
Text
Tumblr media
Aksa Tufanı nasıl sonuçlanır Gazze'ye, Filistin'li kardeşlerimize etkisi ne olur bilemem.
Şimdi israilli siviller vs. diye duyar kasıyor bazıları.
Öldürülen Filistinli çocuklar, evleri gasp edilen aileler, sokaklara kanı akıtılan kadınlar, haksız yere yıllardır esir tutulan binlerce kadın, çocuk ve erkekler için niye kasmadınız o duyarınızı...
İsrail karşılık vermek adına Gazze’yi vurmaya başladı. Neden buna sebep oldular diye mücahitler tan ediliyor.
İsrail saldırmak için bir sebep arıyor muydu? Mescid-i Aksa’da dahi kan döküyordu. Hamas, el-kassam saldırmasa da her Ramazan kadın çocuk demeden Filistinlileri bombalıyordu.
Filistin de şu an yaşanan doğru ve yanlış herşeyin suçlusu, bu gerilimin, savaşın tek suçlusu İsrail devleti ve devletinin bu kan akıtıcı politikasını destekleyen, kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen bizzat o sivil diye duyar kastığınız İsraillilerdir. Sonuçlarına da katlanacaklar...
Şu resim gösterecek ki onlara Filistinlileri kadın çocuk demeden öldürüp artık evlerinde rahat, şehirlerinde mutlu olamayacaklar, kan akıtıp huzur bulamayacaklarını en azından görmelerine sebep olacak. Ellerindeki yüksek teknolojili silahlarına imkanlarına rağmen alt edilebilileceklerini, ne kadar korkak olduklarını dünyaya özellikle cihad ruhunu yitirmiş biz Müslümanlara göstermiş olacak. Bunu başarmak bile bir zaferdir.
Allah'ım Filistinli mücahitlerle şeref ve izzetin ne olduğunu bu ümmete yeniden hatırlat.
Attıklarını isabet ettir, senin izzetin hakkı için mücadelelerini nusrat ve fetihle müjdele. Amin...
67 notes · View notes
seyyahh-h · 3 days
Text
Kim misin sen benim kalbimde ?
Kaçtığımsın , korktuğumsun , arkamı dönüp gittiğimde aklımın kaldığısın , itiraf edemediğimsin , dilimin söyleyemediğisin , yüreğime akıttığım gözyaşımsın , uğruna can yaktığımsın , vazgeçemediğimsin , gözümü kapattığım an hayallerime yakıştırdığımsın , ömrüme sunduğumsun , çocukluğumsun , hiç silemediğim geçmişimsin , canın yandığında canımın yandığı , canına yandığımsın , bazen gözlerim kadar yakınımda , bazen yıldızlar kadar uzağımda olansın.
Kim misin sen benim hayatımda ?
Kan bağım olmadan yeri geldiğinde annem babam abim bazen dostum olansın , beni hakedeceğini düşündüğüm tek kişisin , hayatta bana verilen en güzel hediyemsin , kalbime armağan edilensin ve sen hiç bedenen yanımda olamayan kalbini kalbimde hissettiğimsin.
Uğrunda kalbimin hüküm giymeye hakkı olduğu tek insansın ve en özeli benimsin sadece benim.❤❤❤❤
Tumblr media Tumblr media
14 notes · View notes
birhakir · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Şu çocukları gidip bir kere görün, Türkiye’ye duydukları muhabbeti, türk bayrağının onların gönlünde kurduğu otağı bir kere hissedin sonra oturup caka satarsınız.
Mesele bir dini, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun alçak bir tecavüzcüden ibaret mi sanıyorsunuz hakikaten?
Mesele tam olarak senin benim gibi mülteci meselesine müslümanca bir hassasiyetle duruş sergileyenleri birbirine kırdırmak.
Türkiye’deki tecavüz vakalarının son bir yılda yüzde doksanı türklere ait. Ne yapalım kendimizi mi taşlayalım? Amaçları haksızlığa karşı hakkı savunmak değil ki. Münafıklıkları ile fitne ateşini yaymak.
Bu ülkede daha dün bir belediyenin kapısına dev LGBT bayrağı açıldı. Kimse gidip ibneleri ateşe verelim demedi. Ama konu mülteci meselesine, müslümanların hassas teline gelince her yerden deniyorlar o teli koparıp atmayı. Sen de bu oyuna geliyorsun.
Sanıyorsunuz ki paylaştığınız türk bayrakları, türkiyeyi savunmak. Siz sanmaya devam edin. Birileri sizi bu hale getirdiği için keyifle seyrediyor çünkü.
Mesele, soğuktan elleri titrerken, uzattığınız eli tuttuğunda dünyalar onun gibi hisseden Suriye’li 5 yaşındaki çocuk.
Mesele, yetim kampında 3 kardeş bir anne bir çadırda yaşamaya çalışan müslüman kardeşin.
Mesele, gözleri görmemesine rağmen, gözleri görmeyen 3 öğrencisine Kuran-ı Kerim’i ezberletmeye çalışan müslüman muallim.
Mesele islam kardeşim islam.
Bu fitneye ortak olmayın.
Paylaştığınız her türk bayrağı, şuan başka şeylere, başka kimselere, başka merciilere hizmet ediyor.
Oyuna gelmeyin.
Ayına, yıldızına, kan rengine kurban olduğum bayrağımı da bu fitneye alet etmeyin.
15 notes · View notes
golgelerdekaybolma · 6 months
Text
vedahutbesi.gen.tr

Veda Hutbesi Maddeleri
Veda Hutbesi Maddeleri; Hicri 9 Zilhicce 10 tarihinde Muhammed tarafından ilk ve son haccı olan Veda Haccı'nda 124.000 Müslümana karşı yaptığı konuşma metni olan Veda Hutbesi en güçlü hadis olarak bilinmektedir. Rivayetlere göre Muhammed bundan sonra bir daha hac edemeyeceğini bildirip ölümünün yaklaştığını ima etmiş ve sonraki aylar içerisinde hayatını yitirmiştir.
Bu sebeple bu konuşmaya Veda Hutbesi denmiştir. Veda Hutbesi Maddelerine kadar ter bir hutbe gibi kabul edilse bile gerçekte Arafat'ta, Mina'da ve bir gün sonra tekrar Mina'da olmak üzere arife günü ve bayramın bir ve ikinci gününde parça parça söylenmiştir. Değişik zamanlar ve yerlerde söylendiği için hutbe birden fazla kişi tarafından farklı şekillerde rivayet edilmiştir. Kişinin ya da grubun işittiğini başkaları işitmediği için hutbenin toplanmasında bu birbirinden farklı rivayetlerden yararlanılmış veVeda Hutbesi Maddeleritek bir hutbe olarak bir araya getirilmiştir. Peygamber Efendimiz Veda Hutbesinde demiştir ki: “Hamd, Allah'a mahsûstur. Allah'a hamd eder, Allah'tan yargılanmayı diler ve ancak Allah'a tövbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin günahlarından Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola gönderdiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola gönderecek yoktur. ' Resulullahın yaptığı bu son hacdan bir yıl öncesinde nazil olan tövbe suresinde müşriklerin pis olduğunu ve bir daha mescidi harama yaklaşmamaları emredilmiştir. Veda haccınde Mekke'de sadece Müslümanlar olmuştur ve hutbeyi sadece Müslümanlar dinlemiştir.
Mekke'nin fethedilmesinden sonra müşriklerin sayısı oldukça azalmıştır. Rasulullah birlikte yola çıktığı yüz bin civarındaki ashabi ile Mekke'ye haccetmek için gittiğinde bir yıl önceki uyarı sebebi ile Mekk'de müşrik kalmamıştı. Rasulullah haccın bütün herşeyini bizzat kendisi yaparak oradaki Müslümanlara öğretmiş ve İslam'ın hac konusundaki emirleri bu şekilde tamamlanmıştır. İslam'ın tamamlandığını bildiren ayetler veda haccınde nazil olmuştur. Rasulullah veda hutbesinin maddelerini okurken sesinin bütün hacı olan kişiler tarafından duyulması için belirli mesafelere gür sesli sahabiler görevlendirmiştir.
Veda Hutbesi Maddeleri
"Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
"İnsanlar! bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes ay isebu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise canlarınız mallarınız namuslarınız da öyle mukaddestir her türlü tecavüzden korunmuştur.
"Ashabım! Muhakkak Rabbiniz'e kavuşacaksınız. Oda sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
"Ashabım! "Kimin yanında bir emanet varsa onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faizde Abdulmuttalib'in oğlu (Amcam) Abbasın faizidir. Lakin ana paranız size aittir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız.
"Ashabım! "Dikkat ediniz cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davalarda tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu İlyas bin Rabia'nın kan davasıdır.
"Ey insanlar! "Muhakkak ki şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsınız bu da onu memnun edecektir. Dinimizi korumak için bunlardan da sakınınız.
"Ey insanlar! "Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız kadınlarında sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemelerihoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırsa Allah size onları yatakların yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınlarında sizin üzerinizdeki hakları meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
"Ey müminler! "Size iki emanet bırakıyorum onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah'ın kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir.
"Müminler! "Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman kardeşinin kanıda malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
"Ey insanlar! "Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesi ayrılmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuş ise ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle Allah'ın meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı hak bu gibi insanların ne tevbelerini ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.
"Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Ademin çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada Allahtan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız ondan en çok korkanınızdır. "Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz. "Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba oğlunun suçu üzerine oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz. "Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allaha hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı cani haksiz yere öldürmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız. İnsanlar "la ilahe illallah" deyinceye kadar onlarla cihad etmek üzere emr olundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.
"İnsanlar! "Yarin beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? Sahabe-i kiram hep birden şöyle dediler; "Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz vazifenizi hakkıyla yerine getirdinizbize vasiyet ve nasihatte bulundunuzdiye şehadet ederiz'. Bunun üzerine Resul'i Ekrem Efendimiz şehadet parmağını kaldırdı sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu;
"Şahid ol Yarab! Şahid ol yarab! Şahid ol yarab!"
16 notes · View notes
seytanin-karisi · 1 year
Text
Koşarken duyabildiğim tek şey kasabadan gelen kargaşaydı. Köyün biraz ilerisinde, tutulma ormanının yakınında avlanıyordum, haftalardır katı et yememiştik, vahşi doğada hayvanlar azalmıştı. Avımı erken bırakıp kasabaya doğru kaçtım. Okumu ve yayını bir ağacın arkasına, sararmış yaprakların ve toprağın altına sakladım. Sonbahardı, bu yüzden bir süre üzerini örtmeye yetecek kadar yaprak vardı. Şehir merkezine doğru yürüdükçe kırbaç sesleri daha da belirginleşiyordu.
Toplananların arkasından hırçın bir ses yankılanıyor: "Saymaya devam et oğlum, yoksa bu bitmez, buna devam etmek için bütün günüm var."
Ne olduğunu görmek için ön tarafa doğru ilerledim. Ancak ön tarafa ulaştığımda, Felix'in üstsüz bir şekilde, direğe bağlı olduğunu ve arkasında bırakılan kırbaç izlerinden kan aktığını görünce gözlerime inanamadım.
Vücudum refleks olarak hareket etti ve ona doğru koştu ama iki koruma tarafından durduruldu.
"FELIX!" “FELIX, bırak gitsin, bırak gitsin, yanlış bir şey yapmadı!” diye bağırdım.
İşkenceci varlığımı fark edince bana doğru yürüdü konuştu.
"Peki burada kim varmış, kız arkadaşın kurtarmaya geldi seni küçük Felix."
Felix'in tek yapabildiği utanç ve acıdan yüzünü kolunun arkasına saklamaktı. Yaşlı gözlerini bana bakmaya bile getiremiyordu.
"Ah? Merhaba bile demeyecek misin? Bana sorarsan bu sadece ayıp bir davranış.
"BIRAK GİTSİN!" Cesaretim ya da belki de aptallığım kalabalığın nefes nefese kalmasıyla karşılandı. O kadar kişi var ama kimse ayağa kalkmadı. Korkaklar.
Yüzüne dökülen parlak beyaz saçları neredeyse dar, gümüş ve göğsüme hançerler fırlatıp ruhumu kanatan gözlerini kapatıyordu. Yüzü şeytanın elleri tarafından öyle bir incelikle yontulmuştu ki, tanrılara diz çöktürecek kadardı. Büyüleyiciydi.
İsyanıma yüzünün köşesinde çarpık bir gülümsemeyle karşılık verdi. Dişlerini göstermeden, ince pembe dudaklarının kenarlarını hanice kıvırdı. Havada ürkütücü bir tat bıraktı. Onun kim olduğunu biliyordum. Kötü kralın kötü oğlu. Bu kadar kötü bir adamın bu kadar güzel olmaya hakkı yoktu oysaki.
Yüzünü düzleştirdi ve başını geriye doğru kaldırıp bana yukarıdan baktı. Muhafızlar her iki taraftan da bana tutunurken donup kaldım, o küçük çerçevemin üzerinde yükseldi. Başımı çenemden tutarak kaldırıp kendi yüzüyle buluşturdu.
Gözlerini kırpmadı ve gözlerini benimkilerden ayırmadı, ben sadece kudretle aynaladım. Bu kadar aşağılık bir adamın ondan korktuğumu bilmesine izin veremezdim. Diğer muhafızlarından biri ona arkadan yaklaştı ve gözleri hala benimkilere kilitliyken kulağına anlayamadığım sözler fısıldadı. Yüzündeki değişimden dolayı üzücü bir haber olsa gerek.
Kırbacını gardiyanın göğsüne doğru iterken, "Görünüşe göre kurtarılmışsın küçük Felix" zehirli sözlerini tükürdü. Yüzüme doğru eğildi, teninin ısısını yüzümde hissedebiliyordum, burunlarımız neredeyse birbirine değiyordu. yutkundum.
“Dikkatli beyaz güvercin, cesaretine hayranım ama bu seni öldürecek” diye göz kırpıp uzaklaştı.
Bu göz kırpma tüylerimin diken diken olmasına neden oldu. Beyaz Güvercin mi? Kim olduğunu sanıyordu? Kibiri ve Cüreti midemi bulandırıyordu.
Felix'in yanına koştum. Zavallı dostum, o kadar ıstırap ve utanç içindeydi ki. O anda Prens Lucien'i kendi ellerimle öldürmeye karar vermiştim. Bu insanlar babasının zulmünden, içine düştüğümüz yoksulluktan bıkmıştı ama bu kötülüğün de ötesindeydi, sırf kendi zevki için toplum içinde birine fiziksel olarak zarar vermekti. Bu beni tiksindirdi.
8 notes · View notes
aynodndr · 6 months
Text
AKLI VE YÜREĞİ OLMAYANIN VİCDANI DA OLMAZ
Dün gece haberlerini dinlerken, yüreğime kan damladı...
İlk haber, İspanya'dandı.
Polisler, kontrol etmek için girdikleri bir yaşlı bakım evinde, bütün bakıma muhtaç yaşlıları ölü buluyorlar. Bakım görevlileri, onları ölüme terk ederek kaçmışlar. Oysa dışarıya çıkamayacak durumda olan bu çaresiz insanlara da büyük olasılıkla korona virüsünü kendileri bulaştırdılar. Ve bu Franko kalıntılarındaki vicdana bakın ki, bu zavallı insanları ölüme mahkûm edip kaçabiliyorlar...
İkinci haber, İtalya'dan...
Bir doktor, azlığı nedeniyle yaşlı hastalardan solunum cihazlarını söküp gençlere bağladıklarını söylüyor. Kendilerine sormadan, onların rızalarını almadan hem de... Tam bir Mussolini mantığı: Yaşlıysa yaşama hakkı yok... O askerlik yapamaz çünkü. Senin adına tetik çekemez -çekmez-. Öyleyse öldür, ölüme mahkûm et.
Üçüncü haber, ne yazık ki Türkiye'den... Türkiye'nin başkenti Ankara'dan.
Ali İhsan Yavaşça adında, 79 yaşında bir adam, virüs testi yaptırmak için hastaneye gitmek istiyor. 65 yaş üstü ulaşım kartı iptal edildiği için, otobüslere alınmıyor. Hastaneye kadar yürümek zorunda kalıyor. Ve yolda, cunta artığı iki mantar beyinli sözüm ona genç tarafından yolu kesiliyor. Ellerinde, yolunu kestikleri adamın yaşındaki babalarının/ analarının parasıyla aldıkları cep telefonları... Mustafa Tarık Er adında, kocaman kafasında bir toplu iğnenin ucu kadar akıl olmayan, yüreğinde sevginin kırıntısı bile bulunmayan mongolun elinde, yine yaşlı anne babasından tırtıkladığı parayla aldığı kolonya şişesi var.
Kendilerine eğlence arayan iki soytarı, adamcağıza kendilerini polis olarak tanıtıyorlar. Sorgulamaya başlıyorlar. Adamcağız, korku içinde kendini savunmaya çalışıyor. Ama şehir eşkıyalarına bu kadar eğlence yetmiyor elbette. Ağzına uyduruk bir maske yerleştiriyorlar. Başına, ellerindeki kolonyayı boca ediyorlar, "Virüsü başkalarına da bulaştırma," diyerek. Oysa o yarım akılları yaşlıların virüste kendileri gibi ara değil, son durak olduğunu algılayabilseydi, belki söylediklerinden utanır, vazgeçerlerdi bu soytarılıklarından.
Ama aklın ve yüreğin olmadığı yerde vicdan olur mu?
Yaşlı adamcağızı iyice korkutup eğlendikten sonra da kahkahalar atarak yol veriyorlar vicdansızlar, "Hadi, şimdi git hastaneye," diyerek. Ve bütün bu rezilliklerini çektikleri videoyu yayınlıyorlar, kendileri gibi ot beyinlileri eğlendirmek için...
Diğer haberler de iç açıcı değil elbette, bu korona günlerinde. Dünyada ve Türkiye'de ölümler giderek artıyor. İnsanlar can derdinde...
Ama bu üç haber, yüreğimi kanattı. İçimi acıttı. Kendimi onların yerine koydum. Ve sordum kendime ve herkese:
"Bizden öncekiler ve bizim kuşak, bunu hak edecek ne yaptık insanları sevmekten, özveri göstermekten başka?"
Herkese koronasız, salgınsız, soytarılara meze olmayacağımız sağlıklı günler dileğiyle...
Erdal ÇAKICIOĞLU
2 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
🗣️ İnsanlık ile İnsanlık Düşmanlarının Savaşları
Birinci dünya savaşı Osmanlı imparatorluğu'nun topraklarını paylaşmak ve bizim topraklarımızda ki petrole el koymak için yapıldı.
Sonuçta petrolü ele geçirdiler.
Mustafa Kemal Atatürk Anadolu'yu kurtardı.
Anadolu da hedefti. Birinci dünya ve ikinci dünya savaşında bunu başaramadılar.
Yarım kalan bu niyeti gerçekleştirmek için ikinci dünya savaşı Almanya üzerinden Hitler kullanılarak yapıldı.
Milyonlarca insan öldü. Rusya üzerinden hedeflerine ulaşamadılar.
Her iki savaş aslında bitmedi. Savaşın yöntemleri değişti.
Türkler ikinci dünya savaşına girmedi yalnız o tarihten sonra doğru yönetilmediği için bugün yine hedef noktasına geldi.
Nato, çok partili siyasi sistem, liberal ekonomi, tarikat ve cemaatlerin yaygınlaştırılması, askeri darbeler, ekonomik kriz ve vurgunlar ve özelleştirme ikinci dünya savaşından daha fazla zararı bize verdi.
Birinci dünya savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti devleti ve kamu ekonomisi ile kazandığımız üretim gücümüzü bu savaşta kaybettik.
Şeytan bizi savaşmadan gücümüzü tüketti. İçinizde kaleyi içten yıkan işbirliçileri güçlendirerek bunu başardı.
1938 sonrası ülkemiz üzerinde batı çetesi ortak bir plan uygulayarak bugün bizimle yeniden bir savaş aşamasına geldi.
Bugün atalarımızın kan ile savaşarak kazandığı vatanı, özgürlüğü, tam bağımsızlık ve huzuru içimiz sağlam olmadığı için şeytan içimizde at oynatarak siyasi partiler, medya, tarikat ve cemaat, sermaye vb unsurları bizim aleyhimize satın alarak ve kendi lehine kullanarak ikinci bir kurtuluş savaşı eşiğine geldik.
Yüzümüze gülene inandık soframızı açtık ve sırtımızdan vurulduk.
Cumhuriyetin üç sütunu vardı;
✓ Yasama gücü - Ulusun kendi yararına yasa yapma gücü,
✓ Yürütme ve yönetme gücü - Ulusun kendi kendini yönetmesi,
✓ Yargı ve adalet gücü - Ulusun çıkarının üstünde bir ayrıcalığı tanımama gücü.
Medya destekli aldatmaca ile özelleştirme talanı sonrası sözde hızlı karar vererek çok daha başarılı bir yönetim anlayışı adı ile bu üç kolonda kesildi.
Bugün Türk ulusu depremin değil bu enkazın altında kalmıştır.
Ülkeyi yöneten kişiye krallarda bile olmayan yetkiler verildi.
Bize bir tek Anayasa'nın ilk dört maddesi kaldı.
Bugün onu da hedefe koydular.
Planlarını adım adım uyguluyor uygulatıyorlar.
Tıyneti şaibeli tipler bugün çıkmış Anayasa tanımıyor Anayasa'nın yaratanın bir emri olmadığını depremi bahane ederek seçimden kaçmak için seçimleri yapmamayı dillendirmeye kalkıyor.
Deprem sonrası çadır kurduğumuz gibi orada insanların oy vermeleri için sandıkta kurarız. Tam seçim zamanıdır. 1999 depremi sonrası gelenler 2023 depremi ile gidecekler. Seçime de tıpış tıpış güdecekler iktidardan da gidecekler.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kimsenin şahsi malı değildir. Tüm Türk ulusunun devletidir.
Kozmik odaya kozmetik oda diyenler verecekleri hesaba hazırlık yapsalar çok daha iyi olur.
Türk ulusunun sırlarını çalanlara çanak tutanlardan akıl mı alacağız?
Soma felaketi yaşandı sustunuz,
Ermenek felaketi yaşandı sustunuz,
Ormanlar cayır cayır yandı söndürme helikopteri yok dediler sustunuz,
Amasra da grizu patladı suç yaratana kaçıncı defa atıldı sustunuz,
Evin yıkılıyor yine susacak mısın?
Cumhuriyet ve Anayasa senin evin biliyor musun?
İnsan zulme itiraz edebilene denir.
Bağlı ve bağımlı özgürlük yoktur.
1938 tarihinden bu yana Anadolu coğrafyasında kavganın iki tarafı var;
✓ Cumhuriyet ve insanlık devriminden yana olanlar bir taraf,
✓ Emperyalizmin hizmetinde Cumhuriyet ve devrimlerine düşmanlık edenler diğer taraftır.
Bugüne kadar hile, yalan, talan, darbe, krizler ile vurgunlar vurarak bir tehdide dönüşenlerin sonu gelmiştir.
Türk ulusu Anayasal meşru müdafaa hakkı vardır. Bu hakkını henüz birileri kötüye kullanmasın diye kullanmamıştır. Gerekirse kullanacaktır.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk bize efendi sizsiniz siz kimseyi efendi ve hükümran olarak kabul etmeyeceksiniz diye bizi uyarmıştı.
Adalet mülkün temeli esas alınarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Mustafa Kemal Atatürk bir kurtarıcıya ihtiyaç duymadı kendisi ile birlikte Türk ulusunun kendisini kurtarıcı olması için örnek oldu. Ve bir gün bir kurtarıcıya ihtiyaç duyarsak o kurtarıcının kendimiz olması gerektiğini de hatırlatmayı unutmamıştır.
O temele 1938 tarihinden bu yana dinamit döşediler. Her döşenen dinamiti paraya çevirdiler.
2021 yılında dünya bankası ülkemizde ki yapı stoğunun depreme dayanıklı olmadığını 465 milyar dolarlık bir yatırımla bu yapıların yenilenebileceğini rapor etmiş.
Dünya tefecileri önce dayanıksız yapı yapılmasını siyaset ve yasalar eliyle sağlıyor sonra da bunu tehlike olarak halka medya aracılığıyla satıyor bankaları aracılığıyla bu parayı cebe indiriyorlar.
Kahramanmaraş depremi sonrası bu parayı cebe indirmek için siyaset aracılığıyla bu konuda dayatmalarının sahne alması olasıdır.
Hile esasına dayanan ahlak bir fazilet olmadığı gibi güvene layık değildir.
Türk ulusu hileye, yalana, talana, sömürü ve zulme karşı karnı tok olup kendisi dışında kimseye güvenmeyecek kadar güceniktir.
Yaptığımız seçimler başkalarını tutsak ettirmeye devam edecek ise özgürlüğü yok eden kendine düşmanlığı sahiplenmeye devam edeceğiz demektir.
Soylu bir toplum olan Türk ulusu bu asil kararı eninde sonunda verecektir.
Atatürk Türk ulusunun kendi kendisini yönetmesi gerektiğini lidersiz bir yönetim anlayışını benimsemesi için ulusun kendisini yönetime taşıyan Cumhuriyeti tercih etti. Atatürk soylu bir asaletin ve kolektif eylem bilincinin bir sonucudur. O bilinç bugün bir asır öncesinden daha güçlü ve canlıdır.
Türk ulusunun lidersiz bir düzen kurulana kadar partisiz yönetime geçmek adına bugün ülkeyi yönetemeyen ve yönetmeye talip olanlardan bunu talep etmeye hakkı vardır.
] Önder KARAÇAY [
11 notes · View notes
birkeyifcininanilari · 10 months
Text
insanın bazen bugun de kendimi iyi hissetmiyorum diyebilme hakkı olmalı ve dünyaya satasmalari mazur görülmeli bu mazaret altında.
bugün kendimi iyi hissetmiyorum, damarlarımda kaynayan kan geçtiği her şeyi ve yeri yakıyor sanki. beynim zonklarcasina düşüncelerin hücumu altında ve ben bununla başa çıkabilecek güçte değilim gecenin bu saatinde.
mazaretimdir asabiyet.
4 notes · View notes
altinovaguncel · 11 months
Text
Yalova’da tersanelerdeki artık yemekler kedi ve köpekler için mama oluyor
Yalova Altınova Belediyesi ile bir tersanenin iş birliğiyle hayata geçirilen Kompost ve Sokak Hayvanları Mama Üretim Merkezi düzenlenen törenle açıldı. Tesiste bölgedeki tersanelerin artık yemeklerinden ayda yaklaşık 1 ton kedi ve köpek maması üretilecek. Altınova Belediyesi ve Sefine Tersanesi işbirliğiyle geçirilen Kompost ve Sokak Hayvanları Mama Üretim Merkezi faaliyete başladı. Tesisin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
rojdatas · 2 years
Text
Abdullah bin Mesut..
Abdullah 18 yaşında Müslümanların 6.cısı olmak nasip oluyor.
Abdullah bin Mesud'a Efendimiz ortada evliliği, çocuğu yokken ona "Ebu Abdurrahman " demeye başlamıştı. O günlerde kimse anlamıyordu bu künyenin anlamını ama nübübvetin 5.yili Rahman suresi nazil olunca "Kim bu süreyi Kabede açıkça okuyacak" deyince, "ben" diyerek verecekti künyesinin hakkınını..
O zamanlar zor yıllar, Hamza gelmemiş Ömer gelmemiş daha.. Efendimizin sorusuna Abdullah ben diye çıkmıştı ama Efendimiz onu göndermek istemiyordu çünkü Darül Erkam'da ki en zayıf en naif en küçük olan o idi. Ama Abdullah durmadı. Gidiyor kabe avlusuna ve "Er Rahman, allemel Kuran, halekal insan" deyip başlıyor o güzel sesi ile okumaya. Kureyşliler ise deliye dönüp tekme tokat Abdullahın üzerine geliyorlar. Baygın düşüp kan revan içinde kalıyor. Efendimiz sav kanları elleri ile silip "Ben sana demedim mi sen zayıfsın, onların saldırısına dayanamazsın." diye. Ama İbn Mesut "Ya Resullah, müşriklerin hiç bugünki kadar acziyet içerisinde küçüldüklerini görmemiştim. VALLAHİ BANA YİNE İZİN VERİRSENİZ YARIN YİNE GİDİP AYNI ŞEYİ YAPMAYI İSTERİM." dedi..
Ebu Abdurrahman olmak kolay değildi..
Daha yazacak gerçekten çok şey var ama yer yok, o yüzden efendimizin onon hakkında rivayet ettiği hadisi yazacağım sadece.
" Kim Kur'an'ın indirildiği tazelikte okumak isterse, İbn Ümmü Abd'ın (İbn Mesud) okuduğu gibi okusun." yani Cebrailden indiği gibi o hissiyatla okuyormuş..
Abdullah bin Mesut ise bu günleri görmüş gibi şunu demiş.. " Ashabın yolundan yürüyün. Çünkü ileride Allahın kitabını okuyup da, tatbik etmeyen kimseler çogalacaktir.."
Abdullah bin Mesut 18 yaşında Müslüman oldu 23 yaşında Kabe'de tüm müşriklere rağmen Hakkı haykırdı. Bu dinin Abdullah gibi gençlere, genç yüreklere ihtiyacı var. Rabbimden duam odur. Onun dini üzerine ayaklarımızı sabit kılsın.. Amin ecmain.
13 notes · View notes
Text
Yedi Güzel Adam
Bu insanlar dev midir
Yatak görmemiş gövde midir
bir yara açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
- Yar kubanın olam
Dağlar önüme durmuş
Ki dağlanam
Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında
1.
Yedi adam biri bir gün
bir kan gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz kanı yanından
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
- Bir güzel ince gelin
Kabartır göğsünü toz duman içinde
gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde
İçerlerden bir taşlı tarladan
Kaynayan nehrin gözünde
unutmuş gelin alınlığını
Avuçları sıcacık yumulu bedenine dayalı
Kalın bilekli badem topuklu
Seyirtir o ince gelin
g r e v l i'lere şifalar götürmek için
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
- Gölgesiz meydanlara
aklı yağmalayanlar arasından
yayılırsa karanlık fısıltılar
ya da güzel dışlı yapay çiçekleri
Muhtemel bir genç kızın
Başına atılırsa
yedi adamdan biri
Bir gün bir kan göreni
Kabukları soyulmuş
Taze devrilmiş bir ağaç gibi
Çeker çıkarır kendi kadınlarından
Fırlar yataklarından tatlı uykudan
Çıplak yalın ve güzel adaleli
O er alarak
Seyirtir danseder gibi
- Önce sağlam olmalı arkam
O ince gelin
Berilir hemen ardında erin
1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi
G i d i y o r dansöz gibi
Yere ve göğe açık avucunda o kan
O işlem onda güvercin ve sevap
Onlarda en ağrımalı yara
Ve yollanıyor o güvercin onlara
Güvercin değişiyor gittikçe ondan
Güvercin değişiyor vardıkça onlara
+ ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek +
Yedi adam artık bir kan göreni
Varıyor dengede
Kuğu gibi sarkıyor onlara
akıyor onlara
şiirler söylüyor ve mısralarında
işlek çelik kümeleri
ve kalkıyor her bir ulaşmasında
iki yanında sülüs ve vav gibi
bir vuruşta öldüren elleri
-Karanfil serpercesine
Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara
-Güzelin düşmanı güzel olur
güzelin yari güzel olur
O varıyor tüm meydanlara
Kanı okşayarak ve kabartarak
Kanı okşa ve kabart
Ve sonra sabah kahvaltısında
İçinden geçirmekle varsın sofrana
Çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin
Tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı
Gürbüz bir yumurta
II.
Yedi adam biri bir gün
bir aşk gördü
gereğini belledi
ölüm girse koynuna
Ayırmaz aşkı yanından
Beyaz haberlerim oluşuyor kardeşlerim
Daha ne kadar saklanabilirdik seninle:
Yaylalardan nasıl geçtik
Çobanlara yetişemedik ama uzaktan
zahmetsiz ve hiç kimseye değil gibi konuşan ağızlardan
Ne bilge sözler dinledik
Sığındığımız
Ve içinde saçlarımız göle girmiş gibi ıslanan
O dev O kabul eden O izin veren mağaralar
Yine açık yine buyur'lu
çekildi üstümüzden. - Çalıların
Bilen duruşlarıyla karşılaşırdık koşuşurken gizlilere
Güneşi tez gördük dağlarda
Ormanın ay çiçeği gibi uyanan hayvanlarıyla
İlk iş gövdemizin acıktığını anlamak oldu
Gittik kokladık ekmeğimizi tarlalarda
O gün gezdim seni elllerimle
Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin
Ülkeye tez giden ayaklarımla varıyorum
Kanım temizliği seven bir kola atılıyor durmadan
Yıkanmış güneşte yeni kurumuş çarşaflar gibi
Serin ve ürpertici gövden
Yaklaşmaktasın ve & çok yakınıma taşıdığım & güller
Sana canı gönülden aşık oldum meleğim
Kollarına gümüş bilezikler düşündüm
Dostlar buldukça onlara
Kalın kaşlarını övdüm
Güzeldin
Gövden gerilmiş devinmekteydi
Bir tobloda gibi her bakmaya değişen
Karanlık anlamlardan arınan yüzünle
Hakkı verilmiş
Zehirleri alınmış kazanlarda
Demirle birlikte çeliğe koşmaktaydın
Ve döllenmekteydin mengenelerle kucaklanarak
İşçi eğilir bükülür ve doğrulur
Köylü bükülür doğrulur eğilirken
İnsan iyi maden kuyumcuda
Güzeldin & Gövden
Yeni bir iklim gibi yayılmaktaydı karalara
Ağaçlar,kırlardaki hayvanlar kasabadaki insanlarca
İşte davetliydin
Acıktık bıçaklarına kanımızı gütmekteymişin gibi
Gelip acı sözlerin için
Bir çekmece koydun yaralarımıza
Ve ellerin uçuşan yapraklar gibi
Brden
Nasıl yalnız olduğumu anladım
Kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan
Susuyor sessizce
Aşkla ilerliyorum
Milletim bileniyorum
Devirmeye
Devirmeye safrası beynimi üleşen
Elleri karımın üstünde birleşenleri
Bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim
& sanatsever halkımıza duyrulur &
Aklım eski izlerde şimdi
İz demek
Bir geniş
Bir kendine dönük bir en ileriye
Yol demek
Usulca kalkıp gidene: Dur
Ki çevrileceksin
Toydun cesurdun
Gençtin atıldıın
Bilmezdin atıldın
Kabuğu oydun oydun
Kabukta kaldın
Sis iner örter mermeri
ağacı binayı
Sis kalkar kalkmaz
Gürünür mermer
Ağaç ve dev
Bu adamlar dev midir
Yatak özlemez gövde midir
Gül açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
Bomba düşmüş gibi deprenir toprak
Konuştuklarında
- Yar kurbanın olam
dola yaşmağını bileğime
Ki düşmanı güzel vuram
Çekip mavzerler çıkardılar oyluk etlerinde
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında
III
Yedi adam biri bir gün
bir yar gördü
gereğini belledi
yari asla koynuna
Ayırmaz yari yanından
Alev gerekli kentliye
Bu ısıtma devleri kentte
bir an önce inmeli oğlum
& bütün gün badem çırptım
üzümün tehini armudun çürüğünü ayıkladım
uykuya geç vardım
yatağın içine elimi daha yeni koydum
rahatıma doymadım ama..&
ÜMMETİ GÖZETMEM GEREKLİ
Ben seni beyaz haber ustası
Olasın DİYE boğmadım - DOĞURDUM
Beyaz haberlerim için hazır olun kardeşlerim
Anam su döküyor ellerime
Bedenim hızla kaçıyor
Gözlerime toprak atan uykudan
Suyu çarptıkça yüzüme ve gözlerim yalnız
Yanıyorlar
Yemi torbanın dibine gelince beygir
İri saman saplarının arasından
İri etli dudaklarına
Küçük zor bulunan arpaları topluyor
Bir parça daha yükselen
bir parça küçülen
Bir parça daha uzak duran yıldız
Beygir ve yanında duran semeri
Evin gerisinde yığınla odun - badem dalları
Ve kuru alıç kökleri
Ve ben o zaman bilmezdim halka
Ateş gerektiğini
Çalışır gün boyu kuru ağaçları devirir
Badem çırpar budardım yaban çalıları
Gün tepeme değsin öğleye durayım
Gün tepene değsin öğleye durasın
Kökleri hem derinleri hem sığları sarmış
Durmaksızın nimet devşiren
Ceviz ağacının altında.-
Öğleye durmayı
Hiç düşündüm mü ağaç neden hayvan değil:
Çünkü kan'dır hayvan
Damardır ağaç
O ceviz ağacının altında
Dallarına ve köklerine
Bir öz su damarı gibi bağlanarak
Onlar ve ağaçlar
Toprak ve kalbinden doyurduğu hayvanlar
İşitmişler bakın onlarla
Onlar ve yapraklar
geniş bir ağızla üfürülüyormuş gibi kımıldamaya başladılar
Onlar ve tüfeğimi doğrulttuğum kuşlar
Şimdi öldürme vaktim değil
Baaşıma omuzlarıma konun
Dudaklarımdan ve kalbimden dinleyin
& İşte bakın ekmek böyle tutulur &
Öğleye durarak bağlıyorum bu tepeleri
O tepelere
Eğlenme doğada - kentte bu gece ışıklar yanmadı
Damlardan
Çorba dumanı yükselmemekte
Yufka ekmeği
Toprak ve ağaç kokulu ellerimle
& İşte bakın ekmek böyle tutulur &
Şu en artist
Ve lokmayı taşıyan parmakların ucunda
Pıt pıt bir damar gibi atan
Yemin ve billah
Sıcak bulgur aşının kalbidir
Dedim çünkü kalk
Yoksa sütüm helal olamaz
Düşündüm sol kolları kesik insanların
Ne denli mahir olduklarını sağ kollarında
Beyaz haberlerim için toplanın kardeşlerim
- Adım Mustafa ve Niyazi ve Abdurrahman
Kafkas yaylalarında çadırlarımın
Sürülerimin ocak taşlarımın
İzleri vardır & doğup yürümeye başlayınca
Çıplak basmıştım toprağa &
Yine de ana'vazım duymasam hiç uyanmam
Bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü
Ölü gibi kımıldamıyor dedem
Sini belli kendi belli değil
Ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu
Ellerim yumruk dizlerimin arasında(tam üç yüz yıl)
Etim etimin sızısını alsın diye
Kalk çünkü sabah yıldızı
Bir mızrak boyu yükseldi
+ iri ve zeki
uçları nemli bir göz gibi +
IV
Yedi adam biri bir gün
bir bela gördü
gereğini belledi
Yalvarsa evleri harap kadınlar
ve ağlayan bir kaç çocuk
Kamalar salınsa karnına
ayrılmaz belalı yanından
Haberime kulak asmayıp - Duymadık
Demeyesiniz kardeşlerim
Ülkem bugün
Yariyle buluşmuş gizlilerde
Tepeden tırnağa yeni yıkanmış
Ve örtüler içinde
Göz kapakları kale kapıları
Gibi örtülü
Yassı gözlü kabarık alınlı
Kalbine ve beline zengin
Düzgün bedenli bol saçlı erkekler gibi
Ülkem
Tepeden eteğe yıkanmak için
Aşıdan sonra paklanan
Ovalara yayılmış kadınlar
Evi uçsuz bir yol gibi bekleyen
Yavruya verilecek süt gibi
En sıcak yerinde bekleten
O kadınlar gibi ülkem
- Yürürüm bayırlarda
Gücüm ne merkezde tartmak için
Kulak verir
Dinlerim ağacı
Geçerken beton döşeli apartman kaykılı toprakta
Sesim nasıl etkili yoklamak için
Durdurur sorarım kentliyi
Ne haber böyle :
Nereye :
Bela üreten elim
Nasıl davranır belalar içinde
Sınamak için
Uzanır okşarım saçlarını ey yarim
Bakarım aşık ve hoyrat ellerime
Bir gün sapsarı kesildim
Öyle bir tabiat vardı ki gövdemde
İnsanları görmezdim bile yanımdan
Bir hava bulutu gibi geçerlerdi
İçimden
Gidip dağlara
Kafa tutmak gelirdi
Bir gün ben
İri ve kaslı gövdem
Sapsarı kesildim
Hali harap bir dev çıktı önüme
Gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış
Sonra söyleştik
Bu bir nöbet devriydi kardeşlerim
Bizimle aşkta olanların
Eline su döksünler
Çadırlarının önüne o küçücük
kilimleri sersinler
V
Yedi güzel adam
Biri bir gün bir dağ gördü
Gereğini belledi.
Ki o dağ
Ağaçsız ve yalnız
Gökle alıp veriyordu.
Rüzgarla ürperir gibi olurdu
Beygirin derisi nasıl ürperirse boydan boya
Dokununca.
Yılanla akreple kertenkele
Tavşan keklik kurtla
Onlarla
Hayvanlarla kımıldanırdıı
Dağ bu
Serpilmiş atılmış yer kapmış
başa kuruluş.Böbürlenmeden iri kendiliğinden koca
Dağ bu
Devir. söz gelsin. kervan devri
Eteğinde ipek yolu zencefil yolu
Kara ve beyaz yolu zenci. Develer
İçerek karınlarından tüylerinden geçirerek
Dağı yiyerek. söz gelsin. beslenirlerdi
Dağ bu
Devir kuş devri
Geçerdi kartal
İşte o kartal
Renksiz ısıvermeden
Ürkmeden ürkütmeden
Kendinden geçerek süzülür
Dikine batar dikine çıkar
Coştumu
Vurur kendini dağa - ölürdü parçalanarak
Dağ bu
Devir aslan devri
Yer yer toplaşarak
erkekli dişili
Sık sık oynaşarak
Devir insan devri
Geçti geçti
İnsan geçti
Et geçti kan geçti
Göz geçti
Gelenler
Yeni gelen yeniden sonradan gelen
Geçti geçti
Dağ bu
Yılanla kımıldanırdı
Yılanla kımıldanırdı
Yedi güzel adamdan biri
Bir gün bir dağ göreni
Durdu sevmeden bilmeden devinirken
Durdu durdu seyreyledi
Sordu :
dağ nicesin
günde mi gecede misin
geçmişte şimdide
yoksa gelecek bir düşte misiin
Dağ serpildi
Atıldı yeniden yer tuttu
İlk kez yılanla kıpırdanmadı
Gözü görür görmez
Dağa göçtü güzel adam
Eteğinden yukarıya üç gün
Yürüdü.Bir yılda dolandı
Çevresini.Eğlenerek kayalarda geceleri
Yürüdü günde ve bir kuş gibi
Görerek de
Durmadan dolandı dağın çevresini
Artık dağ yılanla kımmıldamadı
Kımıldardı onunla
Hırçındı adam hep hırsla
Yaralıymışca inlerdi
Yüzü durgun gözler duru berrak
Hırslanırdı ayağıyla - avuçlarından ter akar
Omuzlarını burardı
Ola ki anlatsa dağ
Der hırçındı adam ince bilekli
Azgıın topuklu
İnce uzun parmaklı karınsız
Karşı koyan omuzlu
Yerken güzel yer doymadan kalkar
Oturarak ve hayvanlardan bile
Gizlenerek işerdi
Adam hırçındı - saçları uysal akardı
Rüzgarla kardı
Esinti olmadan zaten akmaktaydı
Uzun boylu değildi
Ama kendinden uzunu yoktu - yalnızdı
Geçince önünden
mağaralardan kuş tavşan kurt yavrusu
Dağa vururlardı
Serçe tohum düşürürdü ağzından
Tavşan yeşerince onu
Yerdi kökünden
Ot üremedi
Ağaç üremedi
Dağ ağaçsız ve yalnızca
Gökle alıp veriyorrdu
Adam küçük bir kaya düzlüğünde
Toprakta mağra içinde mağara kapısında
Kaynak başında kuru yamaçta
Dururdu
Eğilip alnını
Yaydıkça yere iki elinin arasına
Göğsü çatırdayarak eğilir
Parçalanarak doğruldukça
Dağ cezbelenir
En yüksek zirvesini kayalı alnını
Yamaçlar yamaçlara yayılan yüzünü
Adam eğilip koydukça yüzünü toprağa
Eğilip koyacak yer arardı
Dağ cezbelenince
Doğrulup eğildikce
Ovaya bir anda
Kentler serilir
Yollar fabrika çevrekleri bentler
Yedi adamdan biri
Bir gün bir dağ göreni
Yeni bir soluk çekti içine
Deeğişti aynı kalarak
İndi kente
Dağıyla
Esen başı
Serin başı geniş kollarıyla
Gözleri yüzünü kaplıyacak gibi büyüyerek
Ve şakaklarında
Avuçlarının arasında güçlükle tuttuğu
Bir şey duruyordu
Yedi adamdan bir dağ göreni
Buyruğu dağa diyeni
Dağdann buyrukla kente ineni
Suları yürüyerek geçeni
Çekip mavzerini çıkardı oyluk etinden
Durdu yarin kapısında
VI
Yedi güzel adam
biri bir gün
bir sofra gördü
gereğini belledi
Sağdan soldan
hoşça davetler gül kuyusu etler
mevkiler
sözümona kadın
entrika
tehdit
teklif pof pof
kazanç
savaş
tümü ölüm işaretleri
O ayrılmaz sofrasından.
Yedi güzel adamdan biri
Bir gün bir sofra göreni
Diğer kardeşleri gibi
tanrı adıyla başlansın cömertliğe
misillu
bir sözle
nalbantyani bıyıklarını çekerek
çöker
Mavi bir yemekle başlardı
bir kaçış
belleğime vur benim
az'ı vur debelensin
bir at ansanblesini
şaha kalkmışlığın psikodinamiğinden vurarak
çocuk avuçlarında tablolar
yalın kılıç ve ünleme isteği
ile
soy bir yanımı
uzat mahzenlerdeki ses bloklarının içine
hoyratken
ellerim birer oymak bir göçebelik
kız kazımağı
daha bayıltıcısı olmadı iliklerimde
Ha ben ha varlık göçmeni kalbimin şuuru
ağaçları dereye fırlatıtırır yamaca
bilinçle ürküp
evciliklerden
Gün - gün Gün - gün
Yar bu obada
evinde
bir laleler içinde
döşeğine ve uşkusuna
binilişine ve ekmeğine rahat
ulu önder mübareki
tasasız ve yavrusundan emin
iken
Yedi adam her biri
obalarda
bal kutusu kayalarağzında
toprağın
al suyu al tohumu
ya hak
insana doğru
kıvrımları kokuları
yükselir uçuşurken
herbiri bir bezirgan oku
bir kervan koruyanı
Her biri
bir yedi güzel adam bahadırı
beyi ya kılıççısı
olarak dolanırlar iken
obalarda
kentlerde
bahçelerde
evağızlarında
Bir gün bir sofra gören yiğit
bir kadın dövdü
elini bin tövbeyle yıkadı
Senin adınla başlarım ekmeğe
Senin izninle varsak yarenliğe
Dostluk olup yardan dostluk görerek
Göçer sözümüz dörtbaşlı ejdere
Bir gün bir sofra gören yiğit
Bir günah sevdi
Belini bin tövbeyle yıkadı
Senin adınla...
Senin izinle...
Dostluk olup...
Geçer sözümüz...
Gün - gün Gün - gün
Onlar o oada bu obada
Kan dolaşımı soluk hızlanışı safalarında
yavaşlayıp duran tunç kaplar
parmak uçlarında bakır oyukları
aşk var
ak bir mermer damarı yarıldı
toprağın derininde
üstünde
kızını ve oğlunu avutuyordu
Tayları deli dolu genç yalaz
Engin otluklarda
Bir milyar koyun keçi manda mecik
Uzaklaşıp sırlı başlardan
başıboş ve görevsiz
Çepeçevre sohbete oturmuş gibi
Dana irisi köpeklere
doğru
kuşku duymadan yaklaşarak
azgın dişleyicilerin önünden
bilmecesiz
bir köylü kalabalığı tavrıyla
geçerek
Sevgili anneciğim
Kemiğim
Uyanınca dağın bayrağını açarlar: ova
Güneş yine aynı eğriden görünür
ve sofralar binlerce
esenlik dolu kızlarla serilir
- ne de kuşlar sabırsızlanır -
Çocuklar
Anne
Ve peşlerinde
Uykunun ve yatağın çiçekleriyle
Süzülüp gelen yaşlılar
Sofranın eteklerinde
Çok oldu renk yollarını
Çatı kirişlerini
Değirmenin taşlarını
Onaran kişiler
Bileklerinde beylikleri
Sular geçirip ağızlarından
Seyirttiler
Onun sabah sofrasına
Sevgili dostum
etim
Cahit Zarifoglu
13 notes · View notes
seslimeram · 2 years
Text
Uçurumun Kıyısında Bir Ülke
Tumblr media
Duyulan ile görülen, bakılan ile fark edilen, sezilen ile yaşanan arasında uçurumun alenen her gün biraz daha açıktan var edildiği bir süreklilik ile sınanıyor bu sahne. Bütün bütün, doğrudan bir kara propagandanın esiri, muktedirin seslenişi dışında kalan hemen hiçbir şeyin güncellenmediği, duyulmadığı, konuşturulmadığı bir zemin var ediliyor. Her günü daha da karanlığa çıkartılan bir düzlem hali süreğen kılınıyor. Var edilmiş olagelen tüm o biyolojik politik deneyimleme ile mutlak iktidara biat hamlesi sürekli işlevsel kılınıyor. O nihai teslimiyet demokrasi mefhumunu hiçe sayarak onu artık gündem dışına iteleyip yeni ülke tahayyülünde gereksiz bir detay ilan ederek büyün yeniden bina ediliyor. Topyekun bir dönüşüm Orwellyen bir devinimi, fabl dahilinde dahi yok artık denilenlere sahip çıkıp, yeniden türeterek güncelleniyor artık. Yeni ülke bütün bu öğütücü mekanizmadır alenen, tamamen. Var edilen hayat akışındaki uçurum hali yeni ülkenin her nereye doğru meylini verdiğini de bildirir. Denetim, gözetim, tahakküm ekseninde yaşamın onarılması imkansız yaralara rehin edilmesi söz konusudur. Çukur dediğimiz bu hallerle birlikte güncellenen bir meseldir.
Duyulan, görülen ve bildirilen ile var edilen arasındaki uçurum derinleştikçe hayatın bir biçimde mahvına da zemin sağlama alınır. Geçtiğimiz günlerde doksan dokuzuncu yılı idrak edildiği zikredilen cumhuriyetin kazanımları diye çıkagelen şeyler reklamlarla bir biçimde sponsor addedilen eline kan bulaşmış sermaye nezdinde sunulurken, cerahatin hiçbir yere gitmediği bir zemini gerçek kılmaları söz konusudur. Bir hafta gibi bir süre içinde önce Kürd basınından dokuz gazeteci gözaltına alınır. Peyderpey var edilmiş olan bir soruşturma, birbirinden alakasız konuların bulup, birleştirip bir suç mesnedi olarak, örgüt üyeliği öne sürülerek dokuzu tutsak edilir. Memleketin tabipler odası başkanı bir insan hakları savunucusu olagelen, adli tıp uzmanı, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı önce malum medya, hemen ardından baş amir hedef kılar. Bu bahsin hemen üstünden bir an geçmeden soruşturma, gözaltına dönüştürülür. Kimyasal silahın, aması fakatı yokken, bunu PKK / HPG bilmiyoruz hangisine karşı kullanılmasının da insanlık suçu olduğuna dair kelam edilmesinin, bir yerde Cenevre konvasiyonuna göre, atılan anlaşmalardaki ol imzaların gerekliliği olarak soruşturulması söz konusu edilsin denildi diye Fincancı hoca mahpus edilir. Duyulan, görülen, anılan ile var edilen arasındaki devletle halkın arasında olagelen uçurum hali, Kürd toplumuna, onlarla birlikte hareket eden, lafta değil sahiden muhalefete bedel kılınır.
Bir tarafta pişirilip durulan, ya istibdat, ya hürriyet bahsinin aslında, İttihat ve Terakki’yi var eden bir oluşumun, bu ülkedeki Ermeniler başta olmak üzere gayrimüslimi daha sonra da Kürd halkının her kimliğinden çıkagelen suretleri, halkları yok etmek adına kullanıla geldiği bir figüratif slogan olduğu gözlerden kaçırılır. Cumhuriyet halk partisinin de temel odağı olarak kendisine yer bulan, kurucu önderin bu şerefli topraklar sizin (Türklerindir!), ermenilerin zerrece bu topraklarda hakkı / payı yoktur ile devam eden, sürekli güncelliği sağlama alınan bir nefret / ötekileştirme siyaseti o gümbürtü içerisinde baş amirin karşıtı olduklarını zikredenler eliyle yeniden piyasaya sunulur. Baş Amir, Kürd’ün özgürlüğüne karşıtlığı zikredip, eyleme dökerken, o muhalefet çatısı altından çıkagelen vatan bizim, böldürmeyeceğiz argümanları arasında altılı masa çoktan masal olur. Ağır ağabeylerin, hazır lokma yiyicilerin, götürelim abicim bahislerinin kıyısında bir avuç insanın muhalif olarak suna geldiği hayat böyle bir mesel değil sunumunun göz ardı edildiği zeminde ol istibdat zaten çoktan hayatı kuşatır. Görülen, duyulan, hayata dahil edilenlerle hakikatin arasındaki uçurum, bütün o iyi parti, saadet partisi, zafer partisi, memleket partisi diye bir biçimde muktedir emirleri doğrultusunda çoğalarak bölünerek her yere sirayet eden ırkçı akımlar / oluşumlar ile birlikte var edilir. Baş amirin yaptıkları neyse o adı anılanların bir biçimde suna geldikleri ülke perspektifinde, Ermeni’ye de yer yoktur, Kürd’e de, Alevi’yi de istemez, Ezidi’yi de diye devam eden bir süreklilik taşır. İyi de doksan dokuz yıldır hiç kimselerin kılınamayan, hala Türk’ün hangi kliğinin sahibi olduğuna karar verilemeyen bir menzilde adalet hiç söz konusu edilebilir mi?
Bianet’ten aktaralım: “Halkların Demokratik Partisi (HDP), Şırnak İl Örgütü’nün Cizre Belediyesi’ne kayyım atamasının yıl dönümünde düzenlenen protesto gösterisinde, kolluk güçlerince tehdit edildiklerini açıkladı:
“İktidardan aldığı talimatla daha önce milletvekillerimiz şahsında, halk ve meclis iradesine saldıran kolluk güçleri işi cinayet tehdidine vardırdı.”
“Polis, mermi çekirdeği fırlattı”
Partinin açıklamasında, HDP Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş konuşurken, polisin Özgüneş’e mermi çekirdeği fırlattığı belirtildi:
“Cizre Belediyesine kayyım atanmasının yıldönümünde milletvekillerimiz Hasan Özgüneş ve Nuran İmir’in de katıldığı basın açıklaması yapılmasında doğrudan “ölüm tehdidi” içeren son derece tehlikeli bir gelişme yaşandı. Polis ablukasında gerçekleştirilen basın açıklaması sırasında milletvekilimiz Hasan Özgüneş’e bir adet mermi çekirdeği fırlatıldı.
Kameralara yansıyan ve ekte paylaşacağımız görüntülerde mermi çekirdeğini kimin tarafından ve nasıl atıldığı net olarak görülüyor. Anayasayı, yasaları özellikle partimize ve halka karşı sistematik olarak çiğneyen AKP iktidarı ve güdümündeki silahlı yapıların tehdidinin ne anlama geldiğini kamuoyu biliyor. Bu duruma tepki gösteren milletvekilimiz Hasan Özgüneş, ‘Feriştahınız gelse bizi korkutamazsınız’ dedi.”
MA’nın haberine göre, HDP Şırnak İl Örgütü, Cizre Belediyesi’ne kayyım atamasının yıl dönümünde basın açıklaması düzenledi.
HDP Cizre ilçe binası önünde yapılan açıklamaya HDP Şırnak il ve ilçe örgütleri, HDP milletvekilleri Nuran İmir ve Hasan Özgüneş, Barış Anneleri Meclisi, Özgür Kadın Hareketi (TJA) yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
Açıklamada ilk olarak konuşan, görevden alınan Cizre Belediyesi Eşbaşkanı Berivan Kutlu, Cizre Belediyesi’ne daha önce de kayyım atandığını ama Cizre halkının her şeye rağmen kendi iradesinin ortaya koyarak yine HDP’li belediye eşbaşkanlarını seçtiğini söyledi.
Seçimlerden kısa bir süre sonra 29 Ekim 2019’da Cizre Belediyesi’ne tekrar kayyım atandığını hatırlatan Kutlu, “AKP iktidarı, seçimlerde kazanamadığı ve asla da kazanamayacağı belediyelere kayyım atamaları yaptı. Kayyım rejimiyle Cizre halkının iradesini almaya çalıştı” dedi.”
Duyulan ile görülen, bakılan ile fark edilen, anılan ile yaşatılan arasındaki uçurumu bir biçimde kestirmeden göstere gelen bir karşılaşmadır Cizre’de var edilen. Abluka güncesi dahilinde 2015 yılında yerle yeksan edilmiş bir kentte, temsili iradeye kayyım atanarak o iradenin yok sayıldığı bir zeminde bunun hukuksuzluk olduğunu zikreden bir vekil, kalan Halkların Demokratik Partisi üyelerine yönelik tehdit var edilir. Kürd sorununun varlığına dair kesintisiz kılınmış olagelen inkarla çıkılan düzlemde, aşk bodrumda yaşanıyor yazısı ile duvarlara zerk edilmiş nefretin, bodrum katlarında yakılarak katledilmiş insanların var edildiği Cizre’de iki satırlık itiraz hakkına yanıt yıllar sonra bir kere daha kurşun fişeğiyle çıkagelir. Demokrasi ediminden bunca kopuşun var edilebildiği bir zeminde hayatiyeti hiç addederek vekile kurşunla mesaj verip, halka gözdağını batının görmediği, fark etmek istemediği bir yıldırı halini yedi gün yirmi dört saat var ederek güncelleyen bir zeminde her nedir ki demokrasi, her ne haldedir, sahiden de insan hakları! Kurşun atarak bir şeyleri ama en çok da ölümü kutsayarak hangi gün var edilebildi, edilebilir ki sahiden de?
Diken.com.tr’den aktaralım: “Boğaziçi Film Festivali Komitesi, ‘Karanlık Gece’ filmiyle en iyi yönetmen ödülünü kazanan Özcan Alper’in ödül gecesinde Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkındaki söylemlerinden ‘rahatsız’ oldu. Komite, ‘törende ödül kazananların politik göndermelerini ve sloganlarını kınadıklarını’ açıkladı.
Senarist ve yönetmen Özcan Alper, bu yıl 10’uncusu düzenlenen festivalin önceki akşamki ödül töreninde ‘Karanlık Gece’ filmiyle en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştı.
Alper, ödülünü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini söyledikten sonra iktidar tarafından hedef gösterilerek tutuklanan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya ithaf ederek şu konuşmayı yapmıştı:
“‘Hep barış olsun, asla savaş olmasın’ diyen bir kadın Şebnem Korur Fincancı, yine sadece barış dediği için maalesef bir linç kampanyasına maruz kaldı. Umarım son olur. Umarım cezaevinden bir an önce çıkar. Bu ödülü ona ithaf ediyorum.”
O sırada salonda bulunan oyuncu Burak Haktanır, Alper’e ”O kadın TSK’ya iftira attı. Kaç gündür tüm PKK sayfaları onu destekliyor‘ diyerek tepki göstermişti.
En iyi film ödülünü kazanan ‘Kar ve Ayı’nın yönetmeni Selcen Ergün de ödülü almak için sahneye çıktığında Haktanır’ın çıkışını ”Çok eril bir dil kullanıyorsunuz” diyerek eleştirmiş, Haktanır’ın Ergün’e ”Hadi oradan” demesiyle salonda gerginlik oluşmuştu.
Festival komitesinin ödül gecesine ilişkin sosyal medya hesaplarından yapılan açıklamada isim vermeden Alper’in konuşması ‘kınandı’:
“On yıl boyunca herhangi bir ayrım yapmadan, hiç kimseyi ötekileştirmeden katılımcı bir festival olmak için çalıştık. 10. Boğaziçi Film Festivali kapanış gecesi ve ödül töreninde yaşanan istenmeyen olayların ve onaylanması mümkün olmayan siyasi söylemlerin meydana getirdiği etki bir yıllık uzun bir çalışma sonucunda ortaya koyduğumuz programın, filmlerin ve ödüllerin konuşulup tartışılamamasına sebep olmuştur. Her zaman sanatçıları ve filmleri önceleyen bir festival olarak ödül törenimizde ödül kazananların politik göndermeleri ve sloganlarını kınıyor, kültür sanat hayatımızın sağlıklı bir zeminde yükselmesi temennisinde bulunuyoruz.”
Görünen, anılan ve aksettirilen arasındaki derin uçuruma bir kısa kesit daha paylaştığımız şu yukarıdaki örnek. Hiçbir biçimde gerilla güzellemesi, örgüt propagandasına yer verme, bahis açma çabası gütmeden, bir insanlık suçu var edilmişse bunun akıbeti sorgulanması elzem olandır diyen bir hekim tutsak edilmiştir. Yönetmen Özcan Alper’de bunu, iki satır meramında, barışın egemenlerin elinde hiç edilmesine karşı yıllar yılıdır mücadele veren bir insana destek linç edilmek istenir. Festivalden çok devletten nemalanma, sponsorlarla hayatını idame ettirme telaşındaki yapının da mal bulmuş mağribi gibi atlaması ve bütün onların üstüne tüy diken resmi kanal palyaçosu tiplemenin vatan savunurken saçtığı tüm o salyalarla birlikte bir kere daha gösterilen / var edilen ile anlatılan arasındaki hakikatin ta kendisi tuzla buz edilir. Ezberden mavallar okunarak, kokuşmuş bir siyaset argümanına bir biçimde bir kere daha tutunup, kırk küsur yıldır devam olunan bir yok etme haline, bir savaş haline, en son eklenmiş kimyasal silah kullanıldığına dair tespit ve tanıklıklara karşı sözü çiğneyerek, vatan kurtarılmaya çalışılır. Oysa yer yerinden çoktan oynamıştır, Cizre ya da Amed’in Sur’u gibi gidenlerin, kaybedilenlerin hiçbiri için bir telafi yoktur. Ne asker ne gerilla ne köylü, ne korucu ne o ne bu hiçbir biçimde yıkım / ölüm sarmalından bir çıkışı bıraktırmayan bu kör karanlık sarmal, daha yeni yüzyılını ilan eden ülkede hiç ama hiçbir huzurun da kalmayacağını bir kere daha bildirir. Benzeri 2015’te yaşatılan o kara, kapkaranlık günlerin paralelinde, bir örnek tekrarında hangi istikamet var edilecektir ki hazandan gayri. Sorguluyor musunuz?
Birbirilerine değen, biri bitmeden bir başkası başlayan, hepten, her dem kötülüğün daimi kılındığı bir zeminde, görünen, gösterilen, anılan ve anlatılanların kıyısında olmakta olan yegane şey hayatın müşterek savunusunun da imkansızlığa demir attırılmasıdır. Bunca açık, bir o kadar kesintisiz bir biçimde devlet ister kendi yönetim katından olsun, isterse yol verdiği kolluğundan, işaret ettiği rehin aldığı temsilcilerine, ister eli kanlı sermayedar isterse her ne iş gördüğü kendisinin dahi bilmediği garabet tiplemelerin yekten var ettiği o naralarla şekillendirdiği hallere hep bir kısır döngü sürekli yinelene gelir. Biteviye bir hal, ki hep açmazlara çıkar. Biteviye bir yol ki hep derin çukurlara yollanan. Öylesine değil hiç ama hiçbir biçimde mübalağa değil doğrudan yıkımı arzulayan. Bitimsiz bir karanlık, biteviye bir kısır döngü dahilinde ne görülen, ne anılan, ne hakikat hakkaniyetle var ediliyor artık. Uçurumun kıyısında her anı daha da zifiri, her günü çok daha yıkıcı bir yer, bir menzilde hayat ne yana düşer, düşürülür sahiden?
Misak TUNÇBOYACI - İstan'2022
Görsel: Reuters via BBC Türkçe Servisi
8 notes · View notes
oakinci70tr · 2 years
Text
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
🌹❤💡❤🌹❤💡❤🌹♥️💡♥️🌹♥️💡♥️🌹
❤💡♥️👉AkpartiBizimSevdamızdır👈💗💡💗
🌹🕋🌹🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌙🌙🌙🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌹🕋🌹
🇹🇷⭐🌙🕋❤👉Vatan Sevgisi👈❤🕋⭐🌙🇹🇷
🌹🕋🌹🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌙🌙🌙🇹🇷⭐🌙🇹🇷🌹🕋🌹
🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹💗💡💗🌹
Vatan sevgisini içten duyanlar
Sıtkı ile çalışır benimseyerek
Milletine, Ulusuna uyanlar
Demez neme lazım, neyime gerek
Her ferdin hakkı var, bizimdir Vatan
Babamız, dedemiz döktüler al kan
Hudut boylarında can verip yatan
Saygıyla anarız, şehit diyerek
Vatan aşkı ile çalışan kafa
Muhakkak erişir öndeki safa
Tesir nüfuz olur her bir tarafa
Herkes onu büyük tanır severek
Olmak istiyorsan dünyada mesut
Hakka halka yarayacak bir iş tut
Çalıştır oğlunu, kızını okut
İnsan olmak için okumak gerek
Vatan bizim, ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ay yıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel öğünerek, överek
☆♡☆{[Aşık Veysel]}☆♡☆
OsmanlıAkıncıBülentErgincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-.
Tumblr media
3 notes · View notes