#Grup Yorum
Explore tagged Tumblr posts
Text
🖤🎼🎼🎶🎶...
115 notes
·
View notes
Text
Turkish revolutionary musical group Grup Yorum reports from Donbass:
"After Donetsk and Lugansk declared independence, rocket fire by imperialist-backed neo-Nazi gangs and the Ukrainian army directed directly at the residents of these regions has never ceased.
"From 2014 to 2022, about 14,000 ordinary people were killed.
"We support the people of Donbass, who are resisting the imperialism of the US and EU and its accomplice, the fascist Ukrainian state."
#StandWithDonbass#Ukraine#proxy war#imperialism#Genocide Joe#Donetsk#Lugansk#antifascist#neo-nazis#Grup Yorum#Alexey Albu
26 notes
·
View notes
Text
youtube
Grup Yorum - Doğacak Güneş Gibi
3 notes
·
View notes
Text
Baharın ilk müjdesin verir gül ile nergis
Hayatımda yüz bahar olsa ne fayda sensiz
youtube
4 notes
·
View notes
Text
Kırmızı sabahta görüşürüz...
3 notes
·
View notes
Text
youtube
#hisse#bilanço#finans#sinerji portföy#temettü#analiz#stocks#teknik analiz#yatırım#borsa#hisse senedi#bist100#borsa istanbul#hisse analiz#hisse yorum#xu100#enflasyon#hisse analizi#yükselecek hisseler#enerji hisseleri#gayrimenkul hisseleri#hisse grup#hangi hisseler yükselecek#yatırım ve finans#finans ve borsa#borsa endeks#stock market#dzgyo#deniz gayrimenkul#dzgyo hisse analiz
0 notes
Text
SMedyaHizmeti ile Facebook takipçi, sayfa takipçi, sayfa beğeni, yorum, beğeni, emoji beğeni, canlı yayın izleyici, video izlenme hizmetlerimizden en uygun fiyatlara yararlanabilirsiniz.
www.smedyahizmeti.com
•
•
•
•
#facebook #facebookbeğeni #facebooktakipçi #facebookizlenme #facebookyorum #facebookgrup #takipçi #beğeni #izlenme #ucuztakipçi #ucuzbeğeni #takipçisatınal
#facebook#facebookbeğeni#facebooktakipçi#facebookizlenme#facebookyorum#facebookgrup#takipçi#beğeni#izlenme#ucuztakipçi#ucuzbeğeni#takipçisatınal#facebook beğeni#facebook takipçi#facebook izlenme#facebook yorum#facebook grup#ucuz takipçi#ucuz beğeni#takipçi satın al#beğeni satın al
0 notes
Text
Kocamla Fantazilerimiz! (Sinem 38 Y., İstanbul)
Merhabalar, ben Sinem. 12 senelik evliyiz. 4 yaşında oğlumuz ile güzel bir aile hayatımız var. Mehmet ile birbirimizi severek evlendik. Kendimden bahsedecek olursam, 38 yaşında, açık kumral, hoş bir bayanım. Kocam Mehmet 39 yaşında, 1.85 boyunda, koyu kumral ve çekici bir erkek. Ben bekaretimi kocamda kaybettim. Mehmet'ten önce hiç seks hayatım yoktu. Kocam Mehmet ile seks hayatımız da aslında güzeldi, fakat her evlilikte olduğu gibi biraz monotonlaştı. Biz de biraz eğlence ve heyecan katması için Mehmet ile boş vakitlerimizde internet sitelerinde araştırma yapıp kendimize uygun fantaziler arıyorduk.
Herşey bundan bir sene önce başladı. Mehmet sosyal medayada çift hesabı açtı, ben pek istekli değildim aslında. Ben hayatımda hiç, Swinger, eş değiştirme, üçlü ilişki, grup seks, Cuckold gibi kavramları dahi bilmiyordum. Mehmet ile beraber profilimizi oluşturduk. Mehmet bana, burdan evli çiftleri takip ederek, fotoğraf ve videoları izleyeceğimizi, bunun monotonlaşmış seks hayatımıza heyecan katacağını söyledi. Ben de kabul ettim. Seks yapmadan önce sosyal medyayı açıp önce videoları izliyorduk, sonra da orda gördüklerimizi uygulayarak ateşli anlar geçiriyorduk.
Aradan iki ay gibi bir süre geçtikten sonra artık sadece video izlemek ikimize de yetmiyordu. Mehmet'e, "Biz de sayfamıza güzel fotoğraf çekip koyalım!" diye teklif ettim. Sanırım o da bunu teklif etmemi bekliyordu ki, hemen kabul etti. Hoş bir bayan olduğum için, beğeniler çok, yorumlar da çok sert oluyordu. Her paylaştığımız fotoğrafın altına gelen yorumları okumaktan çok büyük bir zevk alıyorduk. Yorum yapan erkeklerin beni arzulayıp sikmek istemeleri Mehmet'i ayrıca delirtiyordu. O sert yorumları okuduktan sonra Mehmet beni daha ateşli ve istekli sikmeye başladı. Her seksten önce de bana, "Fantezilerinin arasında 3'lü seks, yada eş değiştirme var mı?" diye soruyordu. Ben de her defasında ondan başkası ile olamayacağımı söylüyordum. Ama her kadın gibi başkaları tarafından beğenilmek hoşuma gidiyordu.
Açtığımız sosyal medya hesabımızı ortak kullanıyorduk ve bize özel mesaj atanları ben de takip ediyordum. Birgün Mehmet bir çiftin erkeği ile DM'den konuştuktan sonra mesajı silmeyi unutmuş. Ben de girdiğimde mesajları bir açtım ki, okuduğum şeyler karşısında küçük dilimi yuttum. Karşı çiftin isimleri Cem ve Bahar, bizim gibi İstanbul'da yaşıyorlar. Yaşlarımız aynı sayılır, onlar da evli ve çocuklu bir çift. Profillerine baktığımda, ikisi de kültürlü bakımlı insanlardı. Mesajıın birinde, Mehmet bizim eş değiştirme yapmadığımızı, benim istemediğimi, ama kendisinin çok istediğinden bahsetmiş. Bahar Mehmet'ten çok etkilenmiş. Cem de beni sikmeyi çok istediğini yazmış. Mehmet de Cemin beni sikmesini ve bizi izlemeyi çok istermiş. Cem, Bahar'la birlikte plan yaparak beni ikna edebileceklerini yazmış. Yazılanları okurken ben de çok heyecanlandım. Birisinin beni arzulaması çok hoşuma gitmişti. Ben hiç birşey bilmiyormuş gibi mesajdan çıktım ve beni nasıl ikna edeceklerini beklemeye başladım.
Birgün gündüz Mehmet aradı. Akşama iş yerinden bir arkadaşının eşi ile yemeğe geleceğini söyledi. Ben arkadaşlarının isimlerini sorunca, tahmin ettiğim gibi "Cem ve Bahar!" dedi. Ben de, "Tamam gelsinler, ben güzel bir sofra hazırlarım!" dedim. Mehmet beni başkasına siktirmeyi kafasına koymuştu. Onların planı varsa benim de planım vardı. Ben yemek hazırlıklarımı yaptıktan sonra süslenmeye başladım. Güzelce kuaföre gidip, ağda, saç baş, manikür pedikür işlerimi hallettim. Sonra derin göğüs dekolteli, siyah mini bir elbisem vardı onu giydim. Göğüslerim karşıdakinin ağzına girecek gibi dimdik ve ortadaydı...
Akşam kapı çaldı ve misafirler ile Mehmet geldi. Beni öyle görünce Mehmet'in ağzı yere doğru düştü. Gelen misafirler de ağızları biraz açıktı tabi. Bahar da benim gibi göğüs dekolteli bir bluz ile, mini etek giymiş. Cem de çok yakışıklıydı. Kot pantolonundan kabarık aleti belli oluyordu. İçeride tanışma faslı başladı. Bahar ve Cem beni uzunca süzüyordu. Bütün yemek boyunca Cem beni izledi. Bir an önce beni sikmek için sabırsızlandığından emindim.
Yemek bitince salona geçtik. Ben sofrayı kaldırırken Bahar mutfağa yanıma geldi. Benimle samimi olmaya çalışıyordu. Ben de buna izin veriyordum tabi. Bahar bana yardım ederken mutfağa Cem girdi. Birkaç tabak getirmişti. Mutfak çok büyük olmadığı için zor sığıyorduk. Tabakları bırakırken Cem arkamdan birkaç kere bana abanmıştı. Üzerimizde kıyafetler olsa da, ilk defa Mehmet'tinkinden başka bir alet bana dokunuyordu. Çok heyecanlanmıştım. Herşey baharın önünde oluyordu. Ben Mehmet'in yalnız kaldığını, salona gideceğimi söyleyince, Bahar hemen, "Ben giderim!" dedi. Ben, "Olmaz..." falan dedim, ama Bahar gitti, Cem benim yanımda kaldı. Bana yardım ederken göğüslerimi dikizliyor, fırsat buldukça da bana arkadan sürtünüyordu.
Mutfakta işimiz bitince Cem'le salona geçtik. Baktım ki Mehmet ile Bahar kocaman salonda dib dibe oturmuş muhabbet ediyorlardı. Mehmet'in bakışları Bahar'ın dolgun göğüslerine kilitlenmişti. Ben Mehmet'in yanına oturdum, Cem de Bahar'ın yanına. Sohbetimiz koyulaşmıştı. Cem'le Bahar cinsellik üzerine, seks hayatları ile ilgili konuşmaya başlamışlardı. Ortam iyice yumuşamıştı. Sonra birden Bahar Cem'in fermuarını açıtı, aletini çıkarıp ağzına aldı ve saksoya başladı. Gözlerimi kırpmadan izliyordum. Profilinde yazdığı gibi iri bir aleti vardı. Hem kalın hem uzundu. Profilinde 19 cm yazıyordu. Mehmet'in aleti inceydi ve çok büyük değildi. Ben ölçmedim ama kendi söylemesine göre 15 cm idi.
İlk defa kocamınki harici canlı bir alet görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti. Bunu farketen Mehmet bana seslendi, "Gözlerini alamadın Sinem, sen de katıl onlara istersen!" dedi. Ben, "Saçmalama Mehmet!" deyip, onlara da, "Arkadaşlar ne yapıyorsunuz?" dedim. Bahar ile Cem tecrübeli oldukları için çok rahatlardı. Bahar, "Utanma Sinem, gel hadi, böyle bir fırsat herzaman karşına çıkmaz!" dedi. Sonra kalkıp benim yanıma geldiler. Ben oturuyordum, Cem ayakta karşımdaydı, aleti ile burun buruna gelmiştim. Yalan yok, çok güzel ve iri bir aletti. Ama utancımdan donup kalmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum. Kafamı yana çevirdiğimde, Bahar Mehmet'in aletini ağzına almıştı bile. Tam ğzımı açıp birşey söylecektim ki, Cem hızlı bir hamle ile aletini ağzıma sokuverdi ve "Artık konuşma zamanı bitti, şimdi eğlence zamanı!" dedi.
Artık iş çığrından çıkmıştı, ağzımdaki aleti yalayıp emmeye başladım. Hatta okadar iştahlı yalıyordum ki, bir an içimden kendime kızdım, Mehmet'in aletini hiç yalamamıştım. Sonra, acaba ben de bir sorun mu var, Mehmet fantazilere dalmakta haklımıydı yoksa diye kendime sordum. Mehmet kocam olmasına rağmen ve onu çok sevmeme rağmen, Cem'in aletini yalamak çok hoşuma gitmişti. Artık Bahar ile Mehmet'e hiç bakmıyordum. Cem'in aleti taş gibi olmuş, ağzıma sığmıyordu. Ben aletini yalamayı bırakınca, bu sefer Cem beni yatırıp külodumu çıkardı ve amımı yalamaya başladı. Mehmet te ara sıra amımı yalardı, ama bu kadar çok zevk aldığımı hiç hatırlamıyorum...
Sonra Cem yavaş yavaş içime girmeye başladı. Aleti okadar büyüktü ki, içime girerken ikimiz de zorlanmıştık. Biraz içimde bekledikten sonra sikmeye başladı. Aynı oda içinde, kocamın gözü önünde başkası ile sex yapmak inanılmaz bir duyguydu. Cem beni pozisyondan pozisyona sokarak yarım saatten fazla sikerken, ben kaç kere orgazm olduğumu sayamadım bile. En son Cem altta ben ben üstte iken Mehmet te arkadan götüme girmiş, beni tost yapmışlardı. Mehmet'in yıllardır beni götten sikmesine alışıktım, ama hem amdan, hem götten aynı anda sikilmek inanılmaz birşeydi. Ben içimden Mehmet'e teşekkür ediyor ve bu zevkli anların keyfini çıkarıyordum.
Gece geç vakte kadar sikiştik. Her sikişte orgazm oluyor, boşalıyorduk, ama biraz dinlenip tekrardan başlıyorduk. Bahar ile Mehmet'in de keyfi yerindeydi. Aynı bana yaptıkları gibi Bahar'ı da bir kere tost yapmışlardı. Hepimizin pili bitince gitmek istediler, ama misafir yatak odamızın müsait olduğunu söyledik, onlar da kabul etti. Odalarımıza çekildiğimizde, Mehmet ile yatakta konuşurken, Mehmet'e, "Çok haklıymışsın, keşke eş değiştirme fantazisini daha önce yapsaydık!" diye itirafta bulundum. Yatağımızda bile halen azgındık, bir posta da Mehmet sikti beni. İlk defa Mehmet ile bukadar ateşli bir sikiş yaşamıştım...
Sabah olduğunda hep beraber dışarda güzel bir kahvaltı yaptık ve tekrar görüşmek üzere sözleştik.
278 notes
·
View notes
Text
Oysa ben hiç insan
kaybetmedim.
Sadece zamanı geldiğinde
vazgeçmeyi bildim o kadar.
🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤����🖤
175 notes
·
View notes
Text
Mis gibi temiz havada bir bardak çay___!!☕
Her seven isimsiz bir kahramandır ve insan, sevebildiği kadar insandır! 💙🥀🕊️💙
Sevgiyle 💙
81 notes
·
View notes
Text
Dolar dolar da gözlerin
Dökülmez ki yüzüne
Varılmaz ki gizine
youtube
2 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
242. BÖLÜM - TaiChang dağının zirvesi - Binlerce çeşit tozun yere çöküşü -
Aniden tüm cennet mensuplarının ifadeleri Pei Ming’den daha okunamaz hale geldi.
Beyaz cübbe içinde, ifadesi sakin ve huzurlu, tavırları zarif ve yavaş biriydi. Xie Lian’di. Tüm grup onu selamladı, “Majesteleri”, “Ekselansları.”
İfadeleri ve sözleri çok dikkatli, kibar ve nazikti. Xie Lian da herkesi kibarca selamladı ve misafirperver bir jestle ileri gitti, “Lord Yağmur Ustası.”
Yağmur Efendisi, geçici olarak inşa edilmiş kulübenin önüne gelmiş, büyük, koruyucu siyah öküzün dizginlerini tutuyordu ve selamlamak için başını bu tarafa doğru eğdi.
O siyah öküzün sırtında, gelme sebebi olan devasa kutular dolusu ürün vardı ve görünüşe göre bunları yedikten sonra ruhani güçleri beslemenin inanılmaz bir etkisi vardı, bu yüzden cennet mensupları duyduklarında bir grup heyecanla paylarını bölüşmeye gitti. Hiç gitmeyen bir grup da vardı, Xie Lian da onlardan biriydi. Lord Yağmur Ustası konuştu, “Sizin için başka bir şey getirdim ekselansları.”
Xie Lian gülümsedi, “Ah, şimdiden teşekkürler! Nedir?”
Yağmur Ustası kolunun içinden küçük beyaz bir beze sarılı bir şey çıkardı ve açtığında Xie Lian'ın gözleri anında parladı, “Çok teşekkür ederim, Lord Yağmur Ustası! Her yerde bunu arıyordum!”
Feng Xin de bakmak için yanına geldi ve yorum yaptı "İnanılmaz nadir ipek! Bu mükemmel! Artık şu senin oyuncağını tamir edebilirsin!"
Xie Lian kolunu karıştırdı ve ikiye ayrılmış beyaz bir ipek kumaş parçası çıkardı, mutlulukla konuştu, “Evet, sonunda, RuoYe’yi tamir etmek için gerekli materyal bulundu! Hemen gidip onu dikeceğim!”
Ancak Feng Xin onu durdurdu, “Dikmek mi? Sen mi?! Unut gitsin, sen ne dikebilirsin? Yardım etmesi için başkasına sor.” Ardından kafasını çevirdi ve bağırdı, “MU QİNG! GEL VE İŞE KOYUL!”
Mu Qing tembelce yürüdü ve soğukkanlılıkla cevap verdi, “Ne? Ne demek istiyorsun? Onu dikmemi mi söylüyorsun?”
“Bu senin uzmanlığın değil mi?” dedi Feng Xin.
Mu Qing omuz silkti, “Siz ikiniz de insanları kullanma konusunda aşırı iyi değil misiniz? Beni hizmetçi olarak alıp emir vermeler falan, muhtemelen yarın da gelir yerleri silmemi istersiniz?”
Xie Lian kahkaha attı, “Boş ver, boş ver. Kendim yaparım.”
Ancak Mu Qing çoktan beyaz ipek bantları elinden almış, gözlerini devirerek iğne ve iplik aramaya koyulmuştu. Ardından Pei Ming de selam vermek için yanına geldi ve siyah öküzü okşamayı düşünüyordu ki öküz dişlerini gürültüyle sıkarak neredeyse Pei Ming'in parmaklarını kıracaktı. Hoş karşılanmadığını anladı ve dönmek için acele etti. Lord Yağmur Ustası sordu, “General Pei’nin kolu hala iyileşmedi mi?”
“Henüz değil.” Diye cevapladı Xie Lian, “O sırada Rong Guang ile kılıcı Ming Guang'ı kullanmak için bir anlaşma yaptı ve özür dilemesi dışında fiyat olarak da bir kol ödemek zorundaydı. Her ne kadar sonda Rong Guang'ın kırgınlığı dağılmış olsa da kolunu istemedi, hala ağır yaralıydı.”
“Anladım.” Dedi Yağmur Ustası. “General Pei'nin ifadesinin bu kadar tuhaf olmasına şaşmamalı.”
Xie Lian içinden mırıldandı, “Onun tuhaf ifadesi kesinlikle bu nedenle değildi.”
Anlaşılan Pei Ming, Yağmur Ustası'nın onu TongLu Dağı'nda ve Cennet Başkenti'nin büyük yangınlarında defalarca kurtarmış olduğu gerçeğini unutamamıştı. O büyük bir adamdı, kendinin göklere ve yere hükmettiğini düşünen iyi bir adamdı, bu yüzden bir kadının, özellikle de geçmişte husumet yaşadığı bir kadının önünde ufacık bir itibar kaybına dayanamazdı. Yağmur Ustasına kıyasla, muhtemelen Xuan Ji’nin davranışlarını daha fazla kabul edebilirdi. Her halükarda, buna izin veremezdi ve ne zaman Yağmur Ustasını görse çalkantılı hissederdi, bu da onun ifadesinin neden böyle tuhaf olduğunu gösteriyordu.
Ancak Yağmur Usta onun bu konuda ne hissettiğini hiçbir şekilde anlamadı, bu yüzden selamlarken her zaman kibarca gülümsemişti, iki üstüne iki tamamen farklı dalga boylarındaydı, gerçekten açıklanamayacak kadar saçma.
Yağmur Ustası, “Ah, doğru. Ekselansları, Xuan Ji nasıl?”
“Xuan Ji dağın eteklerine hapsedildi.” Diye cevapladı Xie Lian, “Onu görmeye gitmek istediniz mi?”
.
Büyük savaştan sonra, başlangıçta her yerden mühürlerinden kaçan tüm canavarlar ve iblisler TaiCang Dağı'nın eteklerinde geçici olarak kurulan bir zindanda geçici olarak alıkonuldu. Xie Lian yolu gösterdi, ancak zindana ulaşmadan önce bir dizi kaba küfür sesi duydular. Pei Su ve Ban Yue girişte oturmuştu, her ikisinin de ifadeleri boştu.
Şu anda yardımcı olabilecek çok kişi yoktu o yüzden ikisi üst mahkemeye yardım için zindanları korumaya gönderildiler. Zindanda kilitli Ke Mo düşmanlarını gördüğünde gözleri kızarmış, günlerini bu ikisine durmadan göklerin yukarısına ve aşağısına küfrederek ve bağırarak geçirmişti. İkisi onun sözlerini anlamamış gibi davrandılar ve tahta bebekler gibi sıra halinde birlikte oturdular. Yağmur Ustası ve Xie Lian’ın geldiğini görünce ayağa kalktılar, “Ekselansları, Lord Yağmur Ustası.”
Yağmur Usta onlara bir ürün kutusu uzattı. Xie Lian “İkinize de sıkı çalışmanız için teşekkürler. Lord Yağmur Ustası Xuan Ji’yi görmek istiyor.” dedi.
Ancak Pei su bir anlığına tereddüt etti, “Xuan Ji…”
Xie Lian bir şeyin yanlış olduğunu fark etti ve sordu, “Bir sorun mu var?”
İkili zindana girdi ve Xuan'ın Ji'nin gözaltına alındığı yeri buldular, ikisi de şaşkındı. Hücrenin içinde hiçbir şey yoktu ve geriye kalan tek şey yırtık pırtık, eski, kırmızı bir gelin sabahlığıydı.
Pei Su açıkladı, “Xuan Ji, dün gece çoktan dağılmıştı.”
Xuan Ji'nin kırgınlığı cidden dağılmıştı, ne kadar inanılmaz. Bu kadının takıntısı hala yakın zamana kadar çok fazlaydı, Pei Ming’i boğuyor ve bırakmayı reddediyordu. Xie Lian “Belki de sonunda her şeyi iyice düşünmüştür.” diye belirtti.
Geçtiğimiz yüzlerce yıl içinde nasıl olup da kahraman bir generalden, prestijli bir evin saygın bir hanımefendisinden böylesine çılgın, aşağılık, kinci bir kadına dönüştüğünü düşündü. Neler kaybettiğini neler kazandığını düşündü ve büyük bir utanç ve mahcubiyet içinde muhtemelen geriye dönüp bakacak yüzü yoktu.
Bunca zaman kendisini terk eden adamın gönlünü ya kalbini oynatarak ya da tehditlerle değiştirebileceğini ummuştu, ama sonra en başından beri işleri tersine çevirme şansının asla olmadığını şiddetle fark etti ve sonunda anladı.
Fakat bu dünyada kalabilmek için çalkantılı duygularına, Pei Ming'e boyun eğmeyi reddetmesine güveniyordu. Her şeyi enine boyuna düşündüğü anda, kalması için hiçbir neden kalmamıştı. Bunu düşünmek bile biraz saçmaydı.
Yağmur Ustası yerine oturdu, sanki onun için bir geçiş töreni yapacakmış gibi görünüyordu. Ne de olsa Xuan Ji, YuShi Krallığı'ndan kendisinden başka geriye kalan tek kişiydi. Xie Lian'ın onu rahatsız etmesi kabalık olurdu, bu yüzden ayağa kalktı ve gitti.
.
Çıktıktan sonra Pei Su ve Ban Yue’nin Yağmur Ustasının getirdiği meyveleri yerken Ban Yue'yi gördü böylece Xie Lian oraya gidip bir tanesini aldı, onlarla birlikte yemek için çömelmeye hazırdı. Ancak beklenmedik şekilde aniden bir şey hissetti ve bakmak için başını çevirdi, çalıların arkasında çok uzaklarda olmayan yarı adam kadar boyu olan bir şey gördü.
Xie Lian, meyveyi anında fırlattı ve hızlı adımlarla ilerlemeden önce sadece şunları söyledi, “Buradaki şeylere dikkat edin!”
Çalılıkların içindeki şey görüldüğünü fark etti ve daha da hızlı kaçtı. Xie Lian onu sekiz adımda yakalayabilirdi ama daha dördüncü adımda kim olduğunu fark etti. fikrini değiştirerek adımlarını yavaşlattı.
O yaratığın biraz kaçmasını bekledi ve aniden yandan girip diğer yolunu engelledi, “Jian Lan Hanım, veda etmeden gitmeyi mi planlıyorsunuz?”
Diğer taraf gerçekten de kollarında tuttuğu o cenin ruhuyla birlikte etrafta gizlice dolaşan Jian Lan'dı ve birdenbire ortaya çıkan Xie Lian karşısında şaşkınlığa uğradı, “SİZ!”
O bembeyaz cenin ruhu saldırmak istiyor gibi kollarındaki dişlerini gösteriyordu ama Jian Lan onu durdurdu, “Beni durdurmak için mi buradasınız?”
Xie Lian onun fazla paniğe kapılmasını istemedi ve konuştu, “Gerilmenize gerek yok, sadece size bir şey vermek istedim.”
Sonra bir eşya çıkardı, “Oğlunuz Cuo Cuo'nun kini oldukça güçlü, dizginlenmesi gerekiyor. Her ne kadar halihazırda arınma sürecinden geçiyor olsa da sizin xiulianınız onunki kadar yüksek değil yani sıfır kazayı garanti etmek zor olurdu. Size yardımcı olması için buna ihtiyacınız olacak.”
Bu eşya Xie Lian’in kendisinin yaptığı bir koruma büyüsüydü ve hatta hiçbir hilenin bulunmadığını kanıtlamak için bunun nasıl kullanılacağını bile gösterdi. Jian Lan onu izledi ve gerginliği gerçekten de rahatladı. Sonuçta bu şey faydalıydı. Biraz tereddüt ettikten sonra aldı, “Teşekkür ederim.”
“Teşekküre gerek yok.” Dedi Xie Lian, “Kullandığınız sürece üç kez bağırın ‘ekselansları lütfen beni kutsa’, ben de kutsayacağım. Böylece burası benim sarayımın adının altında işaretlenecek.”
“…”
Jian Lan birkaç adım attı, bir an duraksadı ama sonunda yine de kendini tutamadı ve kafasını çevirdi, “Beni durdurmuyorsunuz? Neden?”
Xie Lian onun geriye dönüp bakmasını bekliyordu ve cevap vermek yerine ona sordu, “Pekala, Jian Lan Hanım, neden gitmek zorundasınız? Feng Xin ikinizle de ilgileneceğini söyledi, sözünü tutacaktır.”
Jian Lan'in ifadesi titredi ama sonunda iç geçirdi, “Tutacağını biliyorum. Ama, unutun gitsin, en iyisi bu. Artık onunla birlikte olmak istemiyorum.”
Xie Lian biraz şaşırdı, “Artık onu… sevmiyor musunuz?”
Jian Lan muhtemelen koşmaktan yorulmuştu ve yol kenarına oturdu, “Bunun artık sevmekle ilgisi yok. Bizi kendisine bağlamaya kendisini zorlamasını istemiyorum.”
Xie Lian da onun yanına oturdu ve bir anlığına düşündü, “Gerçekten sizi seviyor olmalı. O zamanlar tamamen tükenmişti ama yine de gitmenize izin vermeyi reddetti.”
Bunu duyan Jian Lan sanki çok uzak bir geçmişten bir şeyler hatırlıyormuş gibi göründü ve güldü, “Siz bahsettiniz de şimdi hatırladım. O zamanlar hala küçük bir aptaldı, para kazanmak için uzun saatler harcıyordu ve para kazandıktan sonra bütün bir geceliğine beni satın alırdı ama yaptığı tek şey, bütün gece benimle oturmak için bir tabure getirmekti, sohbet etmekten başka bir şey yapmazdı. Herkes onu alaya alırdı, ne komik!”
Xie Lian da güldü, “Gördünüz mü, sizi sevdiğini söyledim.”
Ancak Jian Lan gülüşünü geri çekti, “Söylediklerinizin hepsi geçmişe ait şeyler. Aşkın bir kez olması, sonsuza dek süreceği anlamına gelmez. Bir hayır kurumu vakası ve baş belası olmakla ilgilenmiyorum.”
"Neden ikinizin de baş belası olduğunuzu düşünsün ki?" diye sordu Xie Lian. “Feng'in Xin'in nasıl bir insan olduğunu bilmiyor musunuz?”
“Siz, ekselansları veliaht prens, siz asla sıradan bir hayat yaşamadınız bu yüzden tabii ki bu şeylerin bu kadar kolay olduğunu düşünürsünüz. Artık yapmayacak, görünüşte de yapmayacak. Ancak zaman bir kez sürüklenirse, o zaman hiçbir şey kesin olamaz. Eğer onu aramak isteseydim bunu uzun zaman önce yapardım. Nan Yang Tapınağı'nı bulmak pek de zor değil. Her yerde oldukları bir dönem vardı ama ben yine de istemedim.”
“Yükseldi, her şeye sahip, muhteşem ve etkileyici görünüyordu ama biz çoktan iki hayalete dönmüştük, yani onu arayarak ne yapsaydım? Bir cennet mensubunun iki hayalet taşıması onun için tam bir bela değil mi?”
“En iyi halime baktığımda onu tekmeleyerek uzaklaştırdım, sanırım bu oldukça iyi, gururlu ve onurlu. Bu şekilde, onun kalbinde her zaman öyle kalırdım, bu şekilde değil, Ağır makyajlı ve pejmürde, gözlerimin çevresinde kaz ayakları.”
Kendi yüzünü çimdikledi, “Bizi gerçekten tanısaydı ve her gün benim ve Cuo Cuo'nun bu yüzüne bakmak zorunda kalsaydı, biz onu aşağı çekerken, sadece daha fazla yorulacak, sinirlenecek ve bir gün baş belası haline gelecektik. O zaman neden zahmet edelim? Bu çok trajik değil mi?"
O konuşurken, cenin ruhu ıslak, sürünen dilini yüzünü yalamak için kullanıyor, açıklanamayacak kadar iğrenç ama yaramazca sevimli görünüyordu. Ancak tipik diğerleri için bu muhtemelen sadece iğrençti ve kabul edilemezdi.
Jian Lan da oğlunun çıplak başını okşadı, "Her neyse, Cuo Cuo'ya sahip olmak benim için yeterli. Kim gençken dağlara ve denizlere söz vermemiş ya da yemin etmemiştir ki? Sevgiden, aşktan, önsözlerden bahsediyorum. Ama dünyada ne kadar uzun süre takılırsam, 'sonsuza kadar' gibi bir şeyin imkansız olduğunu o kadar çok anlıyorum. Asla mümkün olmayacak. Bir kez sahip olmak zaten yeterince iyiydi. Kimse bunu gerçekten başaramaz. Artık buna inanmıyorum."
Çaresiz bir sesle şöyle dedi, “Feng Xin iyi bir adam. Sadece… çok uzun zaman oldu. Her şey değişti, en iyisi bırakmak.”
Xie Lian tek kelime bile konuşmadan sessizce dinledi, ama yüreğinin derinliklerinde, dedi ki, ‘Hayır.’
Kalbinden gelen bir ses, “‘Sonsuzluk’ diye bir şey var. Bunu gerçekten başarabilecek tek bir kişi var. Ben inanıyorum" dedi.
.
Jian Lan Cuo Cuo’Yu aldı ve ayrıldı.
Xie Lian geri döndü ve Xuan Ji için geçiş törenini bitiren Yağmur Ustasını uğurladı, ardından TaiCang dağına geri döndü. Feng Xin’e Jian Lan ve Cuo Cuo’nun gittiğini söylemeyi düşündü ama onu göremedi. Tam da gürültücü kalabalığın arasında onu ararken birisi aniden bağırdı, “Harika zamanlama, TaiHua! Boş musun? Gel ve şunu hallet!”
Hâlâ muhasebe yapacak herkesi yakalıyorlardı ve Lang Qian Qiu kaçmak için çaresizdi, uzaktan yanıt verdi, “YIĞINI BURAYA GETİRMEYİN, YAPACAK İŞLERİM VAR, GİDİP BAŞKASINI BULUN!”
Xie Lian iç çekti, gidip kitaplara bir şans vermeli mi diye düşünüyordu, birkaç adım attı ki arkasından bir ses duydu, “Us… Guo… Ekselansları.”
Xie Lian arkasına baktı ve Lang Qian onun arkasında duruyordu, “Kenara çekilip konuşmak için bir dakikanız var mı?”
“Tabii ki.” Diye yanıtladı Xie Lian.
Böylece o ve Lang Qian Qiu birlikte bir sarayın o hüzünlü, dev kulübesinin dışında yürüdüler. Yürürlerken Xie Lian sordu, “Gu Zi ne yapıyor? İyi mi?”
Lang Qing Qiu çaresizce, biraz acı bir şekilde kıkırdadı, “Bunun iyi kabul edilip edilmediğini bilmiyorum. O çocuk bana her gün babasını soruyor, oldukça acınası, yani ben sadece... yeşil hayaletin ruh parçacıklarının bir kısmını toplayıp bir lambaya koydum. Şimdi de her gün önüme çıkıp lambaya sarılarak bana ne zaman lambanın içindeki ruhun daha çok büyüyeceğini sorup duruyor. Ben gerçekten…”
O sert, moralsiz yüze bakınca, sadece bunu düşünerek onu Xie Lian anlayabiliyordu. Neden tüm ailesini katleden Qi Rong için bunun gibi bir şey yapmak zorunda kalmıştı ki? Xie Lian bilinçaltından uzanıp omzunu okşamıştı ama sonra kendisinin Yong An'da ne yaptığını hatırladı ve geri durdu. Nazikçe “Sen elinden geleni yaptın. Pekala, bugün benimle ne hakkında konuşmak istedin?” dedi
Biraz tereddütten sonra Lang Qian Qiu cübbesinden bir şey çıkarttı ve ona uzattı, “Bu.”
Xie Lian o şeyi gördüğü anda nefesi kesildi.
Bu, gösterişli, pürüzsüz ve parlak, küçük, kızıl, mercan rengi bir inciydi. Tıpkı Hua Cheng’in saçında asılı olan gibi.
Sesi titredi, “Bu…?”
Lang Qian Qiu “Bu mercan inci Yong An'ın kurucu babası tarafından bırakılan gizli bir hazineydi.” dedi.
Bunu duyunca Xie Lian onun Hua Cheng’in saçının ucunda bağlanmış olan olmadığını anladı, Lang Ying’e hediye etmiş olduğu inciydi.
Hua Cheng’in değildi. Xie Lian hayal kırıklığına uğramış hissetti ama yine de inciyi aldı. Peşinden Lang Qian Qiu konuştu, “Kurucu baba bir keresinde şöyle demişti: Ona bu kırmızı inciyi veren kişi onun kurtarıcısı, ona yardım etmiş olan biriydi. Çok iyi bir adamdı.”
“…”
Lang Qian Qiu devam etti, “Ama yine de bir şeyler yaptı ve bu da adamın her şeyini kaybetmesine neden oldu. Kurucu baba, yaptığından pişman olmadığını, yapması gerekeni yaptığını söyledi. Ama daha sonra bu konuyu düşündüğünde hâlâ o adama haksızlık ettiğini hissediyordu.”
“…”
“Ve sonra?” Xie Lian sordu.
“Ve sonra,” Lang Qian Qiu devam etti, “O gün, Cennet Başkentinde, Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur’un saçlarının ucundaki o boncuğa dikkatlice baktım, ne kadar baktıkça incinin o kurucu babanın bıraktığına ne kadar çok benzediğini fark ettim. Daha sonra General Xuan Zhen ve diğerlerinin konuştuğunu duydum, o incilerin aslında bir çift olduğunu ve size ait olduklarını öğrendim. Yani sormaya geldim, bu sizin mi?”
Bir süre sonra Xie Lian yavaşça başını salladı, “Benim. Bu, ben gençken babamın ve annemin bana verdiği bir çift inci.”
Lang Qian Qiu kafasını kaşıdı, “O zaman… size geri veriyorum.”
Hala Xie Lian’a nasıl hitap etmeli bilmiyordu, inciyi geri verdikten sonra sessizce ayrılmadan önce bir süre tereddüt etti. Xie Lian aynı noktada duruyordu, o kırmızı mercan inci avucunun kalbine sıkıştı.
Sekiz yüz yıl olmuştu. Tüm olup bitenlerden sonra, kırmızı mercan inci çiftinin diğer yarısı küpeler ellerine geri dönmüştü. Onundu, yine onun.
Ama diğer incinin de burada olması gerekirdi. Çifti tamamlayabilmeleri gerekirdi.
Tam o sırada, Feng Xin'in yüksek, sevinçli sesi dağın alt tarafından geldi, “EKSELANSLARI, MİLLET! HEMEN GELİN!”
#tian guan ci fu#xie lian#jun wu#feng xin#ling wen#jian lan#hualian#hua cheng#heavenlyblessing#heaven official's blessing#lang qianqiu#mu qing#xuan zhen#hexuan#shi wudu#shi qingxuan#yushi huang#ban yue#pei su#peiming#pei ming#nan yang#mei nianqing
19 notes
·
View notes
Text
Senden ırak yaşamayı neylerim? '
#duygular#kendimce#edebiyat#kendine yazar#spotify#alıntı#sensedim#şiir#günün şarkısı#şarkı#senden ırak yaşamayı neylerim
41 notes
·
View notes