#Fontamara
Explore tagged Tumblr posts
pier-carlo-universe · 2 months ago
Text
Una nuova vita di Valentina Cebeni: l'epopea della famiglia Fontamara. La saga dei Fontamara, tra amore, segreti e lotte per il riscatto, in una nuova emozionante opera di Valentina Cebeni. Recensione di Alessandria today
Valentina Cebeni, nota autrice di romanzi storici ed emozionali, torna con Una nuova vita, il primo volume di una saga familiare intensa e coinvolgente: la saga dei Fontamara.
Valentina Cebeni, nota autrice di romanzi storici ed emozionali, torna con Una nuova vita, il primo volume di una saga familiare intensa e coinvolgente: la saga dei Fontamara. Ambientato in Italia durante gli anni tumultuosi del primo Novecento, il romanzo intreccia le vite di donne coraggiose che affrontano le sfide della vita, lottando per l’indipendenza, l’amore e la sopravvivenza in una…
0 notes
donaruz · 9 months ago
Text
Leggere muri ("Fontamara" di Ignazio Silone abbellisce Aielli)
youtube
Una grande iniziativa! Leggere muri.
Aielli (Aq)
4 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
Sabahattin Ali 2 Nisan 1948
Daha yaşadığı dönemde yapıtları yabancı dillere çevrildi. Sovyetlerde onun kadar tanınmış bir başka yazar daha yoktu özellikle daha 40’lı yıllarda Sovyetlerde Sabahattin Ali ölçüsünde tanınmış başka bir Türk yazarı yoktur. Daha hayattayken Sabahattin Ali hakkında tez yazılmış, yapıtları üzerine araştırmalar yapılmıştır. Bundan sonra iki romanının çevirileri, öykücülüğünün en önemli yanlarını inceleyen makaleler ve ayrı ayrı monografiler yayınlanmıştır. Böylece yalnız uzmanlaşmış Türkologlar değil, genel olarak Sovyet okurları da bu büyük yazı ustasının yapıtlarını yakından tanımışlardır.
Yalnızca yurtdışında değil memleketinde de dikkatleri üzerinde toplamış bir yazardı. Kemal Bayram Çukurkavaklı’nın Sabahattin Ali Olayı kitabında Bekir Semerci ve Mehmet Başaran’dan öğrendiğimize göre Carl Ebert  Hasanoğlan Köy Enstitüsüne ziyarete gelir. Konuşmasını yapar. Sonra öğrenciler Sabahattin Ali’yi de ısrarla dinlemek ister. Sabahattin Ali onlara “Rüzgâr” şiirini ve başka bazı şiirlerini okur.
Öğrencilerden birisi bir şiirinde geçen “Zaman zaman mağlup olsam bile betime/ İnsan olmak dokunuyor haysiyetime” dizelerini anımsatarak “Hocam insan olmak haysiyetinize dokunuyor mu?” deyince, o hemen:
“Bakın bir açıklama yapma gereği duyuyorum burada. Ellerinizle yükselttiğiniz yapıları, diktiğiniz ağaçları gördük yetiştirdiğiniz bağı, açık hava tiyatronuzu, çalışmalarınızı gördük. Bambaşka bir hava esiyor Hasanoğlan’da. Kişi kendini, dünyasını yeniliyor, mutluluk duyuyor…O dizeyi şöyle düzeltmek istiyorum sizin önünüzde ‘Gayrı insan olmak dokunmuyor haysiyetime.’” Bir alkıştır kopuyor. Gençler Sabahattin Ali’yi çok seviyor ve bu da fincancı katırlarını ürkütüyor: “Nitekim CHP ve Demokrat parti dönemlerinde bakanlık müfettişleri bu şiiri okutmaktan bizleri defalarca sorguya çekmişlerdir.”
Kuyucaklı Yusuf romanı 14 Haziran 1937’de toplatılarak roman, aile hayatı ve askerlik aleyhinde olduğu gerekçesiyle mahkemeye verilir. Mahkeme bilirkişi oluşturur. Bilirkişi heyetinde ünlü romancı Reşat Nuri Güntekin de vardır. Güntekin şöyle der:
“Sabahattin Ali kanaatimce son neslin hikayecilerinin en kuvvetlisidir. Ve Kuyucaklı Yusuf romanı memleketimiz ve edebiyatımızın yüzünü ağartacak kıymetli bir sanat eseridir” Sabahattin Ali’nin dayısının oğlu olan M.Reşit Ertüzün’ün Sabahattin Olayının Gerçeği kitabının önsözünde İlhami Sosyal şöyle bir anısını nakleder:
“Ataç bir gün sınıfta, öğrencilerine ders kitapları dışında neler okuduklarını sormuş ve tümüne yakınından ‘Pol ve Virjini’ yanıtını alıp pek çok öfkelenmişti. Bir tek ben, nasılsa elime geçirdiğim Ignazio Silone’nin Fontamara romanını okuduğumu söylemiş de Hoca’nın öfkesini yatıştırmış, ‘Sen onu çevireni tanıyor musun?’ sorusuyla karşılaşıştım. Evet biliyordum, Sabahattin Ali idi…Günün politik ortamı, bir lise öğrencisinin öyle şeyler okuduğunu söylemesine uygun değildi. Ataç’a bunu dersten sonra söyledim, güldü, ‘iyi’ dedi, ‘akşam birlikte çıkalım, seni bir kitapçıya götüreceğim’. Sonra da, raflardan arayıp bulduğu, Akba yayınevinin çıkardığı Değirmen, Kağnı, Ses adlı üç hikaye kitabıyla Kuyucaklı Yusuf adlı romanını alıp bana hediye etti, ‘al bak bunları oku, bunlar Pol ve Virjini’ye benzemez, doğru dürüst şeylerdir’”  Benzer bir anıyı Sabahattin Ali’nin kız kardeşi Süheyla Conkman’dan aktaralım:
“Sık sık Nurullah Ataç da gelir, annemin yaptığı ev eriştesini pek severdi. Bir gün Nurullah Bey anneme “Oğlunuzda namütenahi bir zeka var, bunu biliyor musunuz?” demiş, annem de teşekkür etmişti.”
Konya’da “Yeni Anadolu” adında bir gazete çıkmaktadır. Gazetenin sahibi Cemal Bey’dir. Kuyucaklı Yusuf romanı bu gazetede tefrika edilmeye başlanmıştır. Sabahattin Ali bu gazetenin aynı zamanda başyazarlığını da yapmaktadır Mehmet Emin Soysal da “Terbiye Postası” isimli bir gazete çıkarmaktadır. Cemal Bey, Remzi Bey ve Eyüp Hamdi Bey, gazeteleri aracılığıyla Mehmet Emin Sosyal’la dosttur. İki gazete de Cemal Beyin matbaasında basılmaktadır ve “Terbiye Postası” gazetesinin sahibi Soysal İle “Yeni Anadolu” gazetesinin sahibi Cemal aynı zamanda ortaktır:“Ben, bu adamların ahbabı ve dostuyum. Benim hakkımda güzel güzel yazılar yazıyorlar ve gazetelerinin en ehemmiyetli yerlerini bana veriyorlar”Peki ne oluyor da bu ahbaplık bozuluyor?“Bir gün fikirlerine uymadığım için ve maddi menfaat temin edemedikleri için bunlardan ayrılıyorum”Sabahattin Ali burada iki şey öne sürüyor fikir olarak uyuşamamak ve maddi menfaat temin edememeleri.Zaten o dönemde ‘‘sol’‘ a vurmak isteyen Ali’ye vuruyordu, Ali’nin koruyucusu ise Hasan Ali Yücel idi ancak Avrupada yükselen faşizm rüzgarları elbette Türkiye yi de etkileyecek ve ‘‘sol’‘ bir tehlike olarak görülecek Sabahattin Ali de DEĞERLİ BİR HEDEF OLACAKTI... 
V FOR VANDETTA dan hatırladığım bir replik 
HİKİRLER ASILAMAZ MAJESTELERİ 
FİKİRLER KURŞUN GEÇİRMEZ...
Sokrat’ın savunmasından bir söz:’’Hükümetin benim fikirlerimle bir derdi yok, onların yayılmasıyla derdi var’’
BUGÜN SİZLERE SABAHATTİN ALİ’DEN SEÇTİĞİM KISA - İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN ADLI ESERİNDEN OLACAK
'İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin: daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...'
Sabahattin Ali’nin kitaplarında  fark ettiğim önemli bir yön var. Her yazar insanı nefreti, sevinci, arayışı, hüznü, dürtüleri ve diğer yönleriyle bütünsel olarak ele almayı başaramıyor. Ama Sabahattin Ali, kendi kurguladığı karakterlerle insana has dertleri okuruna net bir şekilde aktarabiliyor. İçimizdeki Şeytan bana hangi kitabı hatırlatır ? Fyodor Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler kitabındaki Ivan Karamazov'un kendi şeytanı ile  olan mücadelesini gördüm bu kitapta. Ivan sanki Türkiye'ye gelmiş, adını Ömer olarak değiştirmiş ve yepyeni bir çevre oluşturmuş gibi geldi. Ama değişmeyen tek bir şey vardı bu iki karakter için: İnsanın dünyada bulunuş biçiminden dolayı çektiği evrensel varoluş sıkıntısı.
Kitabı okurken aklımdan hep Ingmar Bergman’ın PERSONA  filmindeki "Başkalarına karşı sen ile yalnızkenki sen arasındaki uçurum" repliği geçti. Ömer'in başkalarına karşı rol yaptığı Ömer ile kendi içiyle yaptığı diyaloglar arasında uçurum kadar fark vardı. Macide'nin de öyle. Keza bizlerin de... Zaten bu kitabı okuyan herkes kendisini ya Ömer ya da Macide gibi hissetmemiş midir? Çünkü Ömer gibi ben de başkalarından çok kendimle konuşurum. Macide gibi ben de arkadaşlarımla konuşurken ortak bir nokta bulamamaktan şikayetçiydim, arkadaş çevremi değiştirdim. Bedri gibi ben de kafamdan bir türlü atamadığım insanlara sahiptim. İşte Sabahattin Ali bu yüzden Sabahattin Ali... Onun karakterlerinde hep kendi hayatımızdan izler bulabildiğimiz için. Ömer karakteriyle vurgu yapılan maddi bağımsızlık ve iletişimsizlik konularının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Maddi bağımsızlık olmadan manevi bağımsızlığın da gelmediğini düşünmüşümdür hep. Ömer'in roman boyunca içinden çıkamadığı yegane konu parasının olmaması aslında. Bu yüzden insanın öncelikle kendi tutkusunun ona sağladığı maddi bir kaynağı olacak ki, sonrasında bu alıntıda olduğu gibi yaşamaya değer daha büyük bir sebep bulabilsin: "İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı! Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı." [s. 188] Ayrıca Ömer -yani size dediğim evrensel varoluş sıkıntısı olan dünya insanı-, birisini seviyor ama onunla daha sağlıklı iletişim bile kuramıyor. Böyle bir sevginin ne anlamı var? Karşındakini beklentiler içinde bırakıp ona zarar vermektense içindeki bütün suçları üzerine attığın o meşhur şeytanınla konuşup barışmak daha iyi değil mi? Her ne kadar Sabahattin Ali "içimizdeki şeytan" benzetmesiyle özeleştiri yapmamıza engel olan bencil kısmımıza vurgu yapsa da, toplumun da kendisine has bazı şeytanları olduğunu düşünüyorum. Eylemsizliktir onun bir şeytanı, körü körüne bir fikre bağlanmaktır diğer bir şeytanı, sorgulamadan batıl inançların peşinden gitmektir hiç bırakamadığı başka bir şeytanı...
Hatalarımızı sürekli içimizdeki şeytana yüklersek hiçbir yol alamayız bu hayatta. Başarısızlıklarımızı kadere yükleyip dururuz sonra. Önlem almayışlarımızdan mağduriyetler yaratırız. O şeytanla ya tamamen barışmalı ve beraber yürümenin bir yolunu bulmalı ya da tamamen yok etmeli bir şekilde. Bir başka konu olarak, romandaki karakterlerin Türk edebiyatındaki bazı isimleri ve özellikle de Nihat karakterinin Hüseyin Nihal Atsız'ı temsil ettiğinin bilincindeyim. Sabahattin Ali ve Atsız arasında geçen atışmalardan da haberdarım. Yazarların edebi karakteri ve kalitesiyle ilgilendiğiniz zaman bu tür magazinsel polemiklerden uzak durup yazarları tamamen yazdıklarıyla değerlendirebilmek de büyük bir özgürlük oluyor bence. İnsanlar genel olarak kaos görmek ve ülkemizde yaşanan kutuplaştırma ortamını edebiyata da yansıtmak istiyorlar. Ama ben, yazarları edebi içerikleriyle değerlendirmeye devam edeceğim.
İÇİMİZDEKİ ŞEYTANLARLA BAŞA ÇIKABİLMEK ÜMÜDÜYLE
ANISINA SAYGIYLA 
Tumblr media
11 notes · View notes
blog-aventin-de · 1 year ago
Text
Ignazio Silone
Tumblr media
Ignazio Silone ⋆ Schriftsteller Politiker Sozialist ⋆ Antifaschismus
Ignazio Silone - eigentlich Secondino Tranquilli (* 01.05.1900 in Pescina, Italien; † 22.08.1978 in Genf) war ein politisch engagierter italienischer Schriftsteller. Zudem war er Journalist, Politiker, Essayist und Dramatiker. Seine Werke gehörten zu den meistgelesenen der damaligen Zeit. Sie wurden in unzählige Sprachen übersetzt und zwischen 1946 und 1963 erhielt er zehn Nominierungen für den Literaturnobelpreis. Als Sohn von Paolo, einem Kleinbauern und Ex-Emigranten und Marianna Delli Quadri, einer Weberin, verbrachte Secondino seine Kindheit in seiner Heimatstadt Pescina in den Abruzzen in der Gegend von Marsica. Es ist sehr wahrscheinlich, dass der erworbene Nachname (Pseudonym) Silone seine Wurzeln in der Antike des Volkes der Marsi hat, die als Erinnerung an antike Charaktere gelten. Als sein Vater (1911) starb, übernahm der älteste Sohn Domenico die mühselige Aufgabe seinen Vater bei der harten Arbeit auf den Feldern zu ersetzen. Seine Mutter arbeitete als Weberin und der kleine Secondino besuchte das Gymnasium. Er war im örtlichen Diözesanseminar untergebracht. Das Studium musste Secondino allerdings wegen der schlechten Lebensumstände seiner Familie bald wieder aufgeben. Am 13. Januar 1915 geschah ein schreckliches Erdbeben in der Gegend, das allein in der Heimatstadt des Schriftstellers mehr als 3.500 Opfer forderte. Seine Mutter und zahlreiche andere Familienmitglieder starben unter den Trümmern. Secondino selbst konnte sich nur mit Mühe mit seinem kleinen Bruder Romolo retten. Dieses pers��nliche Drama des noch nicht fünfzehnjährigen Secondino hat ihn sein ganzes Leben lang geprägt und kommt in seinem literarischen Schaffen immer wieder zum Vorschein. Richard WB Lewis sagte einmal: «Die Erinnerung an das Erdbeben bricht aus Silones Werken mit derselben Macht und Bedeutung hervor, wie es für Dostojewski eine Erfahrung war, gerade noch in letzter Minute der Hinrichtung entkommen zu sein.« Als langjähriger Antifaschist nahm Silone aktiv an verschiedenen Phasen des politischen Lebens in Italien teil und belebte das kulturelle Leben des Landes. Er war Gründungsmitglied der Kommunistischen Partei Italiens. Später wechselte er wegen Dissidenz zu Positionen des demokratischen Sozialismus. Der Bruch mit der Kommunistischen Partei Italiens führte dazu, dass er von italienischer Kritik hart bekämpft und erst spät rehabilitiert wurde. Im Ausland dagegen wurde er immer sehr geschätzt. Das war eine sehr dunkle Zeit für Silone. Außerhalb der Partei, für die er so viele Jahre verbracht hatte, krank, als Exilant gejagt, gesucht und ohne Unterhaltsmittel. Dann findet er unerwartet einen Ausweg aus seinem Zustand der Niederwerfung, in die er gefallen war. Er wurde Schriftsteller und widmete sich der Literatur. Von 1929 bis 1930 hielt er sich in der Schweiz, in Davos und in Ascona, auf. 1931 verbrachte er einen guten Teil des Jahres zwischen Davos und der Comologno. Im Sommerhaus »La Barca« eines Schweizer Ehepaares erfreute er sich wie andere antifaschistische Exilanten auch der Gastfreundschaft. Für die Hauseigentümer, Anwalt Vladimir Rosenbaum und Pianistin, Übersetzerin und Schriftstellerin Aline Valangin, schrieb er in wenigen Monaten sein großes literarisches Meisterwerk »Fontamara«. Dies ist der Name eines imaginären Dorfes in den Abruzzen, den Kindheitserinnerungen des Autors entnommen, das die Geschichte einfacher Bauern, der Cafoni erzählt. Silone schreibt: »Ich dachte, ich hätte nicht mehr lange zu leben und so fing ich an, eine Geschichte zu schreiben, der ich den Namen Fontamara gab. Ich habe mir aus dem Stoff bitterer Erinnerungen und Einbildungen ein Dorf gemacht, und ich selbst habe begonnen, darin zu leben. Das Ergebnis war eine ziemlich einfache Geschichte, tatsächlich mit ehrlich gesagt groben Seiten, aber aufgrund der intensiven Nostalgie und der Liebe, die sie belebte, bewegte sie Leser aus den verschiedensten Ländern in einem für mich unerwarteten Ausmaß.« Von 1931 bis 1933 leitete er einen Verlag, die »Zeitschrift«, um die er über siebzig illustre Namen aus Literatur und Kunst versammelte. Dies erlaubte ihm auch, sich für neue Strömungen in Architektur und Design-Avantgarde zu interessieren und mit Künstlern des Bauhaus-Stils in Kontakt zu kommen. Während seines Aufenthaltes in Zürich war Silone kulturell ebenfalls sehr aktiv. Er arbeitete mit dem Verlag (Le nuove Edizioni di Capolago) zusammen, der hauptsächlich Schriften von Emigranten veröffentlichte. 1934 veröffentlichte Silone »Der Faschismus - Entstehung und Entwicklung«, ein politisches Essay und im Folgejahr »Eine Reise nach Paris«, eine für eine Schweizer Zeitung verfasste Sammlung satirischer Erzählungen. 1936 wurde von ihm der Roman »Pane e vino« veröffentlicht, in dem der Schriftsteller eine höchst emblematische Geschichte präsentiert, die zahlreiche autobiografische Kontakte aufzeigt. »Ich bin Sozialist ohne Partei und Christ ohne Kirche« »Der neue Faschismus wird nicht sagen: Ich bin der Faschismus. Er wird sagen: Ich bin der Antifaschismus.« »Freiheit ist die Möglichkeit zu zweifeln, Fehler zu machen, Alternativen zu suchen, zu experimentieren und nein zu sagen zu jeder Autorität, egal ob literarisch, philosophisch, religiös, sozial oder politisch.« Ignazio Silone ⋆ Schriftsteller Politiker Sozialist ⋆ Antifaschismus Read the full article
0 notes
Text
La voce del cafone, su Rai5 un ritratto di Silone
“Che fare?”. Se l’è chiesto molte volte Ignazio Silone nella sua lotta per i diritti dei più poveri, così tante volte che è proprio quella domanda a chiudere Fontamara, il romanzo di maggior successo. Forse non ha mai trovato la risposta, di certo l’ha sempre cercata: come scrittore, politico, giornalista e drammaturgo, in prima linea per difendere i più umili, i cafoni come amava chiamarli. A…
View On WordPress
0 notes
fontamaraescursioni · 2 years ago
Video
youtube
SELVA DI VAL GARDENA
Incastonata nel suggestivo paesaggio dolomitico tra i massicci del Sassolungo e del Puez del gruppo del Sella, è una delle mete più ambite per le vacanze sia invernali che estive. 
 50 SENTIERI PIU' BELLI DELLE DOLOMITI: https://amzn.to/42erRj2 
VAL DI FUNES, VAL GARDENA, ALPE DI SIUSI - ESCURSIONI: https://amzn.to/43eBBem 
FONTAMARA ESCURSIONI SHOP: www.fontamaraescursioni.it/shop
  #dolomiti #valgardena #nature #selvadivalgardena #mountains #dolomites #mountain #vallunga #photooftheday #travel #trekking #sudtirol #adventure #photography #love #naturephotography #instagood #travelgram #summertime #italy #hiking #photo #naturelovers #instadaily #südtirol #landscape #wolkenstein #mountainbike #food #liveoutdoors
0 notes
Text
Ignacio Silone, unas notas biográficas •
Ignacio Silone seudónimo de Secondino Tranquilli (1900-1978) fue uno de los grandes escritores revolucionarios del siglo XX, celebre especialmente por su novela Fontamara que dio nombre a la casi mítica editorial que se reprodujo en México. — Leer en kaosenlared.net/ignacio-silone-unas-notas-biograficas/
View On WordPress
0 notes
Text
La mia prof di italiano, storia e geografia ci fece leggere circa 17 libri tra quarto e quinto ginnasio (la denominazione del primo e secondo anno di superiori al liceo classico, nel caso qualcuno non fosse familiare con la dicitura), da Novecento di Baricco a La leggenda del santo bevitore di Roth a Fontamara di Silone. Per ogni libro guardavamo anche il film e poi facevamo un compito in classe.
È stata l’unica che ci abbia obbligati a leggere. Io personalmente gliene sarò sempre grata, leggere certi libri a 14/15 anni non è considerata una cosa usuale perché si pensa che i ragazzini non abbiano le capacità per affrontare i testi di Carlo Levi o Giorgio Bassani (per citare altri due che abbiamo letto), o che si annoieranno perché sono troppo giovani, e invece non è vero. Si dovrebbe spronare questo tipo di letture fin da giovanissimi. A volte le persone semplicemente non incontrano i libri che potrebbero avvicinarli alla letteratura per i più svariati motivi e, sebbene non sia utile neanche sommergere un ragazzino di classici, un approccio equilibrato potrebbe far scoprire anche solo a 2 o 3 di loro che la letteratura è una gran cosa, e sarebbe già qualcosa.
Parentesi: io sono laureata in lettere, quindi magari sono leggermente di parte.
com'è stata la vostra esperienza con i libri al liceo? i prof vi davano liste di classici da leggere per forza da cui siete rimasti traumatizzati? stamattina dibattito con un'amica su questa cosa. io non ricordo mai nessuno dei miei prof che ci abbia dato liste, i classici che ho letto al liceo li ho letti perché la mia prof era super appassionata quando spiegava e mi andavo a cercare io quello che mi ispirava di più
15 notes · View notes
gregor-samsung · 5 years ago
Text
“  La terra da lavorare in montagna restava poca, arida, sassosa, il clima sfavorevole. Il prosciugamento del lago di Fucino, avvenuto circa ottanta anni fa, ha giovato ai comuni del piano, ma non a quelli della montagna, perché ha prodotto un notevole abbassamento della temperatura in tutta la Marsica, fino a rovinare le antiche colture. Gli antichi uliveti sono così andati interamente distrutti. I vigneti sono spesso infestati dalle malattie e l’uva non arriva più a completa maturazione: per non farla gelare dalle prime nevi, dev’essere raccolta in fretta alla fine di ottobre e dà un vino asprigno come la limonata. Se lo devono bere, per lo più, gli stessi che lo producono. Questi danni sarebbero stati largamente compensati dallo sfruttamento delle fertilissime terre emerse dal prosciugamento del lago, se la conca del Fucino non fosse stata sottoposta a un regime coloniale. Le grandi ricchezze che annualmente da essa si ricavano, impinguano un ceto ristretto di indigeni e per il resto emigrano verso la metropoli. Bisogna infatti sapere che, assieme a vaste estensioni di terre dell’Agro Romano e della Maremma, i quattordicimila ettari del Fucino sono proprietà di una famiglia di sedicenti principi Torlonia, calati a Roma ai primi del secolo scorso al seguito di un reggimento francese. Ma questa sarebbe una tutt’altra storia. E forse, dopo aver narrato il triste destino dei Fontamaresi, per consolare i lettori scriverò un’edificante vita dei Torlognes, come in origine essi si chiamavano. La lettura ne sarà certo più divertente. L’oscura vicenda dei Fontamaresi è una monotona via crucis di cafoni affamati di terra che per generazioni e generazioni sudano sangue dall’alba al tramonto per ingrandire un minuscolo sterile podere, e non ci riescono; ma la sorte dei Torlognes è stata proprio il contrario. Nessuno dei Torlognes ha mai toccato la terra, neppure per svago, e di terra ne possiedono adesso estensioni sterminate, un pingue regno di molte diecine di migliaia di ettari. I Torlognes arrivarono a Roma in tempo di guerra e specularono sulla guerra, poi specularono sulla pace, quindi specularono sul monopolio del sale, poi specularono sui torbidi del ‘48, sulla guerra del ‘59, sui Borboni del regno di Napoli e sulla loro rovina; più tardi hanno speculato sui Savoia, sulla democrazia e sulla dittatura. Così, senza togliersi i guanti, hanno guadagnato miliardi. Dopo il ‘60 riuscì ad un Torlogne di impadronirsi a poco prezzo delle azioni di una società finanziaria napoletana-franco-spagnuola che aveva fatto perforare l’emissario per il prosciugamento del Fucino e che si trovava in difficoltà per la caduta del regno: secondo i diritti riconosciuti alla società dal re di Napoli, Torlogne avrebbe dovuto godere l’usufrutto delle terre prosciugate per la durata di novant’anni. Ma, in cambio dell’appoggio politico che egli offrì alla debole dinastia piemontese, Torlogne ricevette le terre in proprietà perpetua, fu insignito del titolo di duca e più tardi di quello di principe. La dinastia piemontese gli regalò insomma una cosa che non le apparteneva. I Fontamaresi assisterono a questo spettacolo svoltosi nella pianura e, benché nuovo, lo trovarono assai naturale, perché in armonia con gli antichi soprusi. Ma in montagna la vita continuò come prima. “
Ignazio Silone, Fontamara (brano tratto dalla prefazione dell’autore) [Libro elettronico]
[1ª ed. originale: Verlag Dr. Oprecht & Helbling AG., Zurigo, maggio 1933;
1ª ed. italiana: Editore Faro, Roma, 1947]
5 notes · View notes
comeilsoletramonta · 5 years ago
Text
È apparso un libro selvatico
Ogni tanto scopro qualcosa di nuovo in casa: un soprammobile sulla mensola o una foto in una cornice diversa, il legno della credenza segnato da un piatto rotto o una tazza spostata dalla vetrinetta. Oggi mi sono accorta di avere un nuovo libro sul ripiano più alto della libreria in camera mia: Fontamara di Ignazio Silone. Non mi ero mai accorta di averlo: a giudicare dalla costa, è un’edizione degli anni ‘70, forse appartenuta ai miei genitori. Curioso come sia finito fra i miei classici, perchè non ricordo di averlo ricevuto da qualcuno. È semplicemente lì, tra la copia rilegata di Romeo e Giulietta e Il birraio di Preston. Forse è stato uno dei miei a riporlo lì oppure è arrivato sulla mensola da solo con le sue pagine, sarebbe divertente. In ogni caso, c’è e non può che essere una bella scoperta. E sicuramente non mancherò di leggerlo.
1 note · View note
netalkolemedia · 2 years ago
Text
Moun Fontamara yo anonse yon mach pasifik nan memwa Raymonica J. Felix anvan antèman li 
Nan sousi pou denonse lanmò trajik jenn demwazèl 21 lane a, Raymonica Jean Felix, premye oktòb pase a, ki te resevwa yon bal mawon nan do nan enpas “Lakou Mango” zòn Fontamara, pandan l ta pral achte, plizyè sitwayen nan zòn sa a anonse yon mach pasifik jou kap vandredi 7 oktòb 2022 a.  Nan okazyon mach sa a, plizyè jenn fanm ak jenn gason ap ofri Raymonica yon dènye omaj nan respè ak lanmou, men…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
affascinailtuocuore · 2 years ago
Text
I.Silone - FONTAMARA. Dalla parte dei cafoni. Sul Fatto Quotidiano di oggi 19 Settembre 2022 Incipit e "utili" riflessioni per il presente.
I.Silone – FONTAMARA. Dalla parte dei cafoni. Sul Fatto Quotidiano di oggi 19 Settembre 2022 Incipit e “utili” riflessioni per il presente.
Incipit dal Fatto Quotidiano e altre idee… Non si finisce mai di scoprire nuove meraviglie in un vecchio libro, letto nel passato e messo lì sul vecchio scaffale a riposare in attesa di un risveglio, di un tocco gentile che lo prenda tra le sue mani e cominci ad accarezzarlo e a ripercorrerlo pagina dopo pagina, parola dopo parola, rallentando le emozioni e i tempi di lettura per non arrivare…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
makeabruzzofregnoagain · 6 years ago
Photo
Tumblr media
(più di 50000 parole, scritte a mano, sul muro di Aielli (AQ), di "Fontamara", di Ignazio Silone)
5 notes · View notes
blog-aventin-de · 2 years ago
Text
Ignazio Silone
Ignazio Silone ⋆ Schriftsteller Politiker Sozialist ⋆ Antifaschismus
Ignazio Silone ⋆ Schriftsteller Politiker Sozialist ⋆ Antifaschismus
Ignazio Silone - eigentlich Secondino Tranquilli (* 01.05.1900 in Pescina, Italien; † 22.08.1978 in Genf) war ein politisch engagierter italienischer Schriftsteller. Zudem war er Journalist, Politiker, Essayist und Dramatiker. Seine Werke gehörten zu den meistgelesenen der damaligen Zeit. Sie wurden in unzählige Sprachen übersetzt und zwischen 1946 und 1963 erhielt er zehn Nominierungen für den Literaturnobelpreis. Als Sohn von Paolo, einem Kleinbauern und Ex-Emigranten und Marianna Delli Quadri, einer Weberin, verbrachte Secondino seine Kindheit in seiner Heimatstadt Pescina in den Abruzzen in der Gegend von Marsica. Es ist sehr wahrscheinlich, dass der erworbene Nachname (Pseudonym) Silone seine Wurzeln in der Antike des Volkes der Marsi hat, die als Erinnerung an antike Charaktere gelten. Als sein Vater (1911) starb, übernahm der älteste Sohn Domenico die mühselige Aufgabe seinen Vater bei der harten Arbeit auf den Feldern zu ersetzen. Seine Mutter arbeitete als Weberin und der kleine Secondino besuchte das Gymnasium. Er war im örtlichen Diözesanseminar untergebracht. Das Studium musste Secondino allerdings wegen der schlechten Lebensumstände seiner Familie bald wieder aufgeben. Am 13. Januar 1915 geschah ein schreckliches Erdbeben in der Gegend, das allein in der Heimatstadt des Schriftstellers mehr als 3.500 Opfer forderte. Seine Mutter und zahlreiche andere Familienmitglieder starben unter den Trümmern. Secondino selbst konnte sich nur mit Mühe mit seinem kleinen Bruder Romolo retten. Dieses persönliche Drama des noch nicht fünfzehnjährigen Secondino hat ihn sein ganzes Leben lang geprägt und kommt in seinem literarischen Schaffen immer wieder zum Vorschein. Richard WB Lewis sagte einmal: «Die Erinnerung an das Erdbeben bricht aus Silones Werken mit derselben Macht und Bedeutung hervor, wie es für Dostojewski eine Erfahrung war, gerade noch in letzter Minute der Hinrichtung entkommen zu sein.« Als langjähriger Antifaschist nahm Silone aktiv an verschiedenen Phasen des politischen Lebens in Italien teil und belebte das kulturelle Leben des Landes. Er war Gründungsmitglied der Kommunistischen Partei Italiens. Später wechselte er wegen Dissidenz zu Positionen des demokratischen Sozialismus. Der Bruch mit der Kommunistischen Partei Italiens führte dazu, dass er von italienischer Kritik hart bekämpft und erst spät rehabilitiert wurde. Im Ausland dagegen wurde er immer sehr geschätzt. Das war eine sehr dunkle Zeit für Silone. Außerhalb der Partei, für die er so viele Jahre verbracht hatte, krank, als Exilant gejagt, gesucht und ohne Unterhaltsmittel. Dann findet er unerwartet einen Ausweg aus seinem Zustand der Niederwerfung, in die er gefallen war. Er wurde Schriftsteller und widmete sich der Literatur. Von 1929 bis 1930 hielt er sich in der Schweiz, in Davos und in Ascona, auf. 1931 verbrachte er einen guten Teil des Jahres zwischen Davos und der Comologno. Im Sommerhaus »La Barca« eines Schweizer Ehepaares erfreute er sich wie andere antifaschistische Exilanten auch der Gastfreundschaft. Für die Hauseigentümer, Anwalt Vladimir Rosenbaum und Pianistin, Übersetzerin und Schriftstellerin Aline Valangin, schrieb er in wenigen Monaten sein großes literarisches Meisterwerk »Fontamara«. Dies ist der Name eines imaginären Dorfes in den Abruzzen, den Kindheitserinnerungen des Autors entnommen, das die Geschichte einfacher Bauern, der Cafoni erzählt. Silone schreibt: »Ich dachte, ich hätte nicht mehr lange zu leben und so fing ich an, eine Geschichte zu schreiben, der ich den Namen Fontamara gab. Ich habe mir aus dem Stoff bitterer Erinnerungen und Einbildungen ein Dorf gemacht, und ich selbst habe begonnen, darin zu leben. Das Ergebnis war eine ziemlich einfache Geschichte, tatsächlich mit ehrlich gesagt groben Seiten, aber aufgrund der intensiven Nostalgie und der Liebe, die sie belebte, bewegte sie Leser aus den verschiedensten Ländern in einem für mich unerwarteten Ausmaß.« Von 1931 bis 1933 leitete er einen Verlag, die »Zeitschrift«, um die er über siebzig illustre Namen aus Literatur und Kunst versammelte. Dies erlaubte ihm auch, sich für neue Strömungen in Architektur und Design-Avantgarde zu interessieren und mit Künstlern des Bauhaus-Stils in Kontakt zu kommen. Während seines Aufenthaltes in Zürich war Silone kulturell ebenfalls sehr aktiv. Er arbeitete mit dem Verlag (Le nuove Edizioni di Capolago) zusammen, der hauptsächlich Schriften von Emigranten veröffentlichte. 1934 veröffentlichte Silone »Der Faschismus - Entstehung und Entwicklung«, ein politisches Essay und im Folgejahr »Eine Reise nach Paris«, eine für eine Schweizer Zeitung verfasste Sammlung satirischer Erzählungen. 1936 wurde von ihm der Roman »Pane e vino« veröffentlicht, in dem der Schriftsteller eine höchst emblematische Geschichte präsentiert, die zahlreiche autobiografische Kontakte aufzeigt. »Ich bin Sozialist ohne Partei und Christ ohne Kirche« »Der neue Faschismus wird nicht sagen: Ich bin der Faschismus. Er wird sagen: Ich bin der Antifaschismus.« »Freiheit ist die Möglichkeit zu zweifeln, Fehler zu machen, Alternativen zu suchen, zu experimentieren und nein zu sagen zu jeder Autorität, egal ob literarisch, philosophisch, religiös, sozial oder politisch.« Ignazio Silone ⋆ Schriftsteller Politiker Sozialist ⋆ Antifaschismus Read the full article
0 notes
juno7haiti · 3 years ago
Text
Fontamara 27 ak 29, Matisan 23 ak 25 toujou bloke
Fontamara 27 ak 29, Matisan 23 ak 25 toujou bloke.- #Juno7 #J7Sep2021
Zòn Fontamara 27 ak 29, Matisan 23 ak 25 toujou bloke Wout Nasyonal nimewo 2 a toujou bloke nan nivo Fontamara 27 ak 29 epi Matisan 23 ak 25. Mouvman mobilizasyon sa se sitwayen zòn yo ki ap fè l pou denonse akò politik ki siyen ant pouvwa a ak manb opozisyon yo samdi ki sot pase a. Selon kèk abitan pwotestatè, akò sa pa gen anyen pou wè ak koze pèp, moun Fontamara ak Matisan p ap benefisye ladan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
fontamaraescursioni · 2 years ago
Video
youtube
CORFU', TOUR E TRAIL: https://amzn.to/3zXmYPE
CORFU' POCKET GUIDE: https://amzn.to/3ME1DlQ
ISOLE DELLA GRECIA: https://amzn.to/43yFOui
FONTAMARA ESCURSIONI SHOP: https://www.fontamaraescursioni.it/shop/
0 notes