Tumgik
#Dr. Ahmet Kurtuluş
sakaryamilat · 2 years
Text
Acil Sağlık Hizmetleri Haftası kutlandı
Acil Sağlık Hizmetleri Haftası kutlandı
Sakarya İl Sağlık Müdürlüğü İl Ambulans Servisi Başhekimliği tarafından 1-7 Aralık Acil Sağlık Hizmetleri Haftası dolayısıyla Reisoğlu Tesislerinde personele yönelik program düzenlendi. Meslekte 20. Onur Yılı kapsamında gerçekleştirilen geceye Adapazarı Belediye Başkanı Mutlu Işıksu, Başkan Yardımcısı Fatih Çelikel, Adapazarı Belediyesi AK Parti Meclis Üyesi Besim Kıratlı, İl Sağlık Müdürü Prof.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
pazaryerigundem · 29 days
Text
İzmir 9 Eylül’e hazır
https://pazaryerigundem.com/haber/187311/izmir-9-eylule-hazir/
İzmir 9 Eylül’e hazır
Tumblr media
İzmir’in kurtuluşunun 102’nci yıl dönümünü kutlama etkinlikleri 9 Eylül sabahı Zafer Yürüyüşü ile başlayacak. Saat 09.00’da Basmane Karakolu önünden başlayacak yürüyüş, tarihi güzergâhında yapılacak. İzmirliler akşam da Fener Alayı ve Haluk Levent konseriyle coşacak. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, tüm İzmirlileri sabah yapılacak Zafer Yürüyüşü’nden başlayarak tüm güne yayılan etkinliklere davet etti.
İZMİR (İGFA) – Kuruluşun ve kurtuluşun şehri İzmir, özgürlük ve bağımsızlığın sembolü 9 Eylül’ü görkemli bir program ile kutlayacak. İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun 102’nci yıl dönümü, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenecek çok sayıda etkinlikle kutlanacak. Zafer yürüyüşü, fener alayı ve Haluk Levent konseri gibi organizasyonlara İzmirliler de Türk bayrakları ile katılacak. 
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, “İzmir’in kurtuluş günü 9 Eylül 1922, Türkiye’nin talihinin döndüğü tarihtir. 102. yılında İzmir’in kurtuluş, cumhuriyetin kuruluş bayramı 9 Eylül kutlu olsun! Zafer Yürüyüşü ile başlayacak 9 Eylül kutlamaları gün boyu devam edecek. Tüm İzmirlileri bayraklarıyla bu coşkuyu birlikte yaşamaya davet ediyoruz. Gelin, 9 Eylül’ü İzmir’e yakışan bir görkemle kutlayalım” dedi.
KUTLAMALAR ZAFER YÜRÜYÜŞÜ İLE BAŞLIYOR
9 Eylül kutlamaları, saat 09.00’da Basmane Karakolu önünden Zafer Yürüyüşü ile başlayacak. Anafartalar Caddesi, İkiçeşmelik Caddesi ve Cumhuriyet Meydanı güzergâhında düzenlenecek Zafer Yürüyüşünde 350 metrelik dev Atatürk posteri taşınacak. Korteje İzmir Büyükşehir Belediye Bandosu da eşlik edecek. Saat 10.00’u gösterdiğinde Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan Atatürk Anıtı’na çelenk sunulacak.
HÜKÜMET KONAĞI’NDA BAYRAK TÖRENİ
İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunu canlandıran süvari birlikleri, saat 10.30’da Konak Atatürk Meydanı’nda bulunan Hükümet Konağı’na gelecek ve Yüzbaşı Şerafettin’i canlandıran bir asker tarafından göndere Türk bayrağı çekilecek.
CUMHURİYET MEYDANI’NDA KUTLAMA
9 Eylül kutlamaları, 11.15’te yine Cumhuriyet Meydanı’nda devam edecek. Meydandaki kutlamada İzmir Büyükşehir Belediyesi Dans ve Ritim Topluluğu sahne alacak, ayrıca zeybek gösterisi yapılacak ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Bandosu tarafından marşlar çalınacak.
SÜVARİ BİRLİKLERİNDEN YÜRÜYÜŞ
Hükümet Konağı önünde İzmir’in kurtuluşunu canlandıran süvari birlikleri, saat 17.00’de Cumhuriyet Meydanı ve 1. Kordon Gündoğdu Meydanı güzergâhında yürüyüş yaparak 9 Eylül coşkusunu doruğa çıkaracak.
Tumblr media
FENER ALAYINDA 350 METRELİK TÜRK BAYRAĞI TAŞINACAK
Her yıl 9 Eylül’de düzenlenen fener alayı, bu yıl da İzmirlilere unutulmayacak bir gün yaşatacak. Saat 20.15’te başlayacak fener alayının güzergâhı Cumhuriyet Meydanı ve Kültürpark Lozan Kapısı olacak. Fener alayı yürüyüşünde 350 metrelik Türk bayrağı taşınacak. Fener alayına da İzmir Büyükşehir Belediyesi Bandosu eşlik edecek.
HALUK LEVENT KONSERİ
9 Eylül kutlamaları, ünlü sanatçı Haluk Levent’in konseri ile sonlanacak. Sevilen sanatçı, en güzel şarkılarını 21.00’de Kültürpark Çim Alanı’nda seslendirecek.
İZMİR’İN KURTULUŞ BAYRAMI SERGİSİ
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kurtuluşun 102’nci yılı kutlamaları kapsamında hazırladığı “İzmir’in Kurtuluş Bayramı” sergisi de Vasıf Çınar Meydanı’nda 9 Eylül’de saat 16.00’da açılacak. Sergide, 1923 yılından başlayan ve yıllar boyunca “Kurtuluş Bayramı” olarak adlandırılan 9 Eylül’ün, Cumhuriyet’in ilk yıllarında nasıl kutlandığı, dönemin ruhunu yansıtan fotoğraf ve gazete manşetleriyle anlatılıyor. Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) Arşivi’nden fotoğrafların yanı sıra özel koleksiyonlardan fotoğraflarla zenginleşen sergi, 9 Eylül kutlamalarının ilk yıllarındaki büyük coşku ve duygu selini yansıtmayı amaçlıyor. Bugüne kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin birçok sergisine ev sahipliği yapan Vasıf Çınar Meydanı’nda bu kez, “İzmir’in Kurtuluş Bayramı” sergisi ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
veganlogicdinamo · 3 years
Text
KIŞLALI HOCAM, GELECEĞE IŞIK TUTUYOR!
Yarın, öğrencilik hayatımın en değerli anıları arasındaki dersleri veren Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın dinci faşistler tarafından katledilişinin 22. yılı...
….
Biz, yaşadığımız topraklarda Atatürk önderliğinde verilen antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nı ve devrimci kuruluş mücadelesini, Kışlalı Hocamızın öğrencileri olarak sahipleneceğiz.
Emperyalizme karşı bağımsızlık diyeceğiz.
Padişahçılığa karşı cumhuriyetçiliği savunacağız.
Bireysel çıkarlara karşı kamuculuğu destekleyeceğiz.
Şeriata karşı laiklik, tutuculuğa karşı devrimcilikten yana olacağız!
Bu, Türkiye’nin yaşanabilir bir ülke olabilmesi için ödün vermememiz gereken yaklaşımdır.
Ne yazık ki onun gibi gerçekleri ısrarla söyleme cesaretine sahip fazla insan yok. Kimisi dönek, kimisi susuyor, kimisi de satılık. Az sayıda aydında olan cesaretiyle tarihe geçti Kışlalı Hocam.
O, örnek bir Cumhuriyet aydınıydı; kendini toplumundan sorumlu sayıyordu; Atatürk ilkelerini çok iyi özümsemiş ve sahiplenmişti. Bu nedenle “Kemalizm, geçmişin bekçiliği değil geleceğin öncülüğüdür” derdi.
1 Ocak 1997’de Cumhuriyet’te yayımlanan makalesinden bir alıntıyla bitiriyorum yazımı:
“Devletin kendi eliyle laikliğe ve demokrasiye karşı kuşaklar yetiştirme aymazlığına son verilmelidir. Devlet aygıtı, laikliğe ve demokrasiye karşı olanların işgalinden kurtarılmalıdır. Partilerin yeniden halkın sözcüleri olabilmesi ve demokrasinin işleyebilmesi için rejim, parti genel başkanları diktatörlüğü olmaktan çıkarılmalıdır.
Ve de yolsuzluklar, görevi kötüye kullanmalar -ne kadar üst düzeylerde olurlarsa olsunlar- yapanların yanlarına kâr kalmamalıdır. Suçluların cezalarını mutlaka bulacakları inancı, toplumsal bilince yeniden yerleştirilmelidir.”
Prof. Kışlalı, her zaman olduğu gibi geleceğe ışık tutuyor; izlenecek yolu belirliyor!
2 notes · View notes
hbkultursanat · 5 years
Text
DEMOKRATİK TÜRKiYE İÇİN TOPLUMSAL SÖZLEŞME
21-22 Eylül`de yapılacak DEMOKRATİK TÜRKiYE İÇİN TOPLUMSAL SÖZLEŞME konferansı sekretaryası tarafından kamuoyuna deklere edilen basın açıklamasının metnini sizlere gönderiyoruz.
Toplumsal barışa inanan, eşit, adil, özgür bir ülke ve dünya isteyen herkese çağrımızdır.
Bizler, hayatlarının bir noktasında sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış ama doğup büyüdüğümüz topraklara ve bir zamanlar içinde yaşadığımız topluma dair umudunu kaybetmemiş insanlar olarak, uzaklardan ülkemizi seyretmeye razı değiliz. Kürt sorununa şiddeti çözüm gören bir anlayışla, savaşlarla ve savaş tehdidiyle bütün yaşam alanlarımız yerle bir ediliyor, her gün evlerinde, işyerlerinde ya da sokaklarda kadınlar katlediliyor, çocuk istismarı normalleşiyor, etnik kimliği sebebiyle insanlar linç edilip, cinsel kimliği nedeniyle yok sayılıp yok ediliyor. Munzur... Kaz Dağları... Salda Gölü... Cerattepe.. Hasankeyf... Doğa ve tarih adeta işgal altında bir ülkedeymiş gibi talan ediliyor, insanlar yer ve yurtlarından ediliyor. Bunlara gözümüzü kapamamız mümkün değil. Ancak farklılıklarımızın bir suç unsuru olarak görülmediği, hiçbir kişi ya da topluluğun ötekileştirilmediği, toplumun tamamının kendi renkleriyle bir arada kardeşçe yaşayacağı bir ülke ve bir dünyayı kurmak mümkün. Bunun için bir araya gelmemiz, tartışmamız ve yarınları kurmamız gerekli. Gelecekte farklı bir Türkiye düşleyen, buna katkı yapmak isteyen, savaşa karşı barışı, erk ve erkek şiddetine karşı kadın mücadelesini, homofobi, transfobi ve bifobiye karşı aşkın cinsiyetsizliğini, doğanın talan edilmesine karşı tabiatı, belirli bir zümrenin din istismarıyla iktidarını perçinlemesine karşı tüm inançlara eşit mesafeyi ve fırsat eşitliğine dayanan eğitimi önceleyen bir toplumu ve bilcümle kötülüğün karşısında iyiliği savunan herkesi birlikte hareket etmeye çağırıyoruz. Türkiye dışında ve Türkiye’de her şeye rağmen mücadeleye devam eden tüm arkadaşlarımızdan ilham alıyor onların açtığı yola gücümüzü katıyoruz. Köklerimizden, sevdiklerimizden, yerimizden yurdumuzdan edildik ama biliyoruz ki bir gün geri döneceğiz ve o gün gelene kadar umudumuzla, neşemizle, öfkemiz ve direncimizle bir arada olmanın, söz söylemenin, eylem üretmenin yollarını arayacağız. Çağrımız Türkiye’nin geleceğini birlikte düşlemek isteyen herkese: Gelin toplumsal barışı birlikte inşa edelim. Gelin Anayasası insan haklarından referans alan, parlamenter demokrasi yanlısı, yerel özerklikleri tanıyan, sosyal devlet anlayışına dayalı, insan, hayvan ve tüm doğanın kendi habitatında yaşam hakkını önceleyen, farklı kimliklerin hak ve gereksinimlerini gözeten, eşitlikçi, aydınlanma yolunda ve seküler bir toplumu nasıl kuracağımızı birlikte tartışalım. Gelin bundan sonra beraberce nasıl bir Türkiye’de yaşamak istediğimizi konuşalım. Gelin özgür bir Türkiye’nin ihtiyaçları hakkında sözlerimizi birleştirelim.
KONFERANSI ÇAĞRICILARI: 1. Dr. MUSTAFA ALTIOKLAR (Yönetmen) Yazar 2. PROF. NEŞE ÖZGEN (Akademisyen- Selanik) 3. CELAL BASLANGIÇ (Gazeteci) 4. BARBAROS ŞANSAL (Yazar, Modacı) 5. LATİFE AKYÜZ (Bilim İnsanı -Sosyolog-FRANKFURT) 6. HATİP DİCLE (Siyasetçi) 7. DOC. NAZAN ÜSTÜNDAĞ (Barış Akademisyeni) 8. RAGIP DURAN (Gazeteci) 9. ASLI TELLİ (Barış Akademisyeni) 10. RAGIP ZARAKOLU (Gazeteci) 11. HAYKO BAĞDAT (Gazeteci) Yazar 12. FERHAT TUNÇ (Sanatçı) 13. DOC. Dr. ENGİN SUSTAM (Barış Akademisyeni) 14. PINAR SENOGUZ (Barış Akademisyeni) 15. Doc. Dr. Selim Eskiizmirliler (Baris akademisyeni) 16. AHMET NESİN (Gazeteci) 17. MUSTAFA SARISÜLÜK (Gezi Ailesi) 18. ERK ACARER (Gazeteci) 19. İSMAİL ÖZEN OTTO (Sporcu) 20. NAZMİ KIRIK (Sinemacı) 21. ÖNDER CAKIR (Sinemacı) 22. RUŞEN BUDAK (Sendikacı) 23. MUZAFFER KAYA (Barış Akademisyeni) 24. UTKU SAYAN (Barış Akademisyeni) 25. GÖKAY AKBULUT (Federal Almanya Milletvekili) 26.SERDAR BENLI (Danimarka Sosyalist Halk partisi Genel Başkan Yardımcısı) 27. HAKAN TAŞ (Berlin Eyalet Parlamenteri) 28. BERİVAN ASLAN (Avusturya Yesiller Partisi Adina Siyasetci ve Hukukcu) 29. MEMET KILIÇ (Avukat ve Federal Almanya Parlamentosu Yeşiller Eski Milletvekili) 30. İBRAHİM DOĞUŞ (Londra-Lambeth Belediye Başkanı) 31. KEMAL HÜR (Gazeteci) 32. SAFTER CINAR (Sendikacı) 33. NURSEL AYDOĞAN (HDP Önceki Dönem Milletvekili) 34. MEHMET ALİ CANKAYA (AABK- Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu 2. Baskani) 35. MUTI SUMAKOGLU (AAAF- Avrupa Arap Alevi Federasyonu) 36. AZMİ BERBEROGLU (Avrupa Demokratik Çerkes Platformu 37. SAYAD TEKIN, ERMENİLER (NOR-ZARTONK Sözcüsü) 38. LATİFE FEGAN (İsveç Kadın Barış Hareketi Sözcüsü) 39. FATOŞ GÖKSUNGUR (Avrupa Demokratik Kürdistanlılar Toplum Kongresi Eşbaşkanı) 40. YÜKSEL KOÇ (Avrupa Demokratik Kürdistanlılar Toplum Kongresi Eşbaşkanı) 41. A. MAHİR OFCAN (ALTERNATIF/Avrupa Karadenizliler İnisiyatifi) 42. AZİZ GERGIN (ESU- Avrupa Süryaniler Birliği) 43. TUNCAY YILMAZ (SYKP Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi Kurucu Es Baskani) 44. BESİME KONCA TJK-E (Avrupa Kadın Hareketi) 45. AVRUPA HALKEVCİLER 46. İRFAN KESKİN (Türkiye Yeşil Sol Parti Temsilcisi) 47. METİN AYÇİÇEK (ASM (Avrupa Sürgünler Meclisi) 48. MEMİLİ GÜNGÖR (Dersimi Yeniden İnşa Kongresi) 49. KEMAL KIRAN (FİDEF -Federal Almanya İşçi Dernekleri Federasyonu) 50. SÜLEYMAN GÜRCAN (ATİK -Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) 51. SÜLEYMAN SEVER (Kurdische Gemeinde Stutgart e.V) 52. AZİZ TUNÇ, (Yazar ve MARDEF-Maraş Demokratik Dernekler Federasyonu Eşbaşkanı) 53. KULTİST (Kültür İnisiyatifi İstanbul Sanatçılar Derneği) 54. SERHAT ÇETİNKAYA (KKP-Kürdistan Komünist Partisi Temsilcisi)
3 notes · View notes
yilmazkaragol · 5 years
Text
TÜRKÇE İSTİKLAL MARŞI
TÜRKÇE İSTİKLAL MARŞI
Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN​
BAĞIMSIZLIK ÇIĞIRISI​
Korkma, sönmez bu tan yerlerinde yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim ulusumun yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim ulusumundur ancak,
Çatma, yulun olayım, yüzünü ey baylan ay(ça) !
Batur soyuma bir (kez) gül! Ne bu kızgınlık, bu (ne)öfke?
Yaramaz sonra senin için dökülen kanlarımız
Kazanımıdır, Tanrıya tapan, ulusumun özgürlük!
Ben geçmişten beridir özgür yaşadım, özgür yaşarım.
Kaysa çılgın bana ildirme (zincir) vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, engelleri çiğner, aşarım
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım
Batının çevrenlerine sarmışsa çelik örgülü duvar,
Benim inanç dolu göğsüm gibi sınırlarım var.
Ulusum, korkma! Nasıl böyle bir inancı boğar,
Uygarlık! dediğin tek dişi kalmış yırtıcı?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Kalkan et gövdeni, dursun bu utanmazca akın.
Doğacaktır sana söz verdiği günler Tanrı’nın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce beleneksiz(kefensiz) yatanı
Sen süyek(şehit) oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, eygeyi(dünyayı) alsan da bu uçmak yurdunu.
Kim bu uçmak yurdun uğruna olmaz ki yulu?
Süyekler(şüheda) fışkıracak toprağı sıksan, süyekler!
Beni, sevdiğimi, bütün varımı alsın da Tanrı
Etmesin tek yurdumdan beni asla ayrı
Tinimin senden, Tanrım, şudur ancak isteği
Değmesin gömütümün göğsüne (o) pis eli
Bu kutsal çağrılar ki inancın kökleşmişliğinin tanıkları
Ölümsüz yurdumun üstünde benim inlemeli
O durumda Tanrı sevgisine dalarak bin kez eğilir –varsa-taşım,
Bütün yaralarımdan, yakarışlar, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır tinim(ruhum) gibi yerden arınık ölüm;
Sonra, yükselerek göğün tepesine değer belki başım.
Dalgalan sende tan yerleri gibi ey ünlü ay!
Yarasın artık tüm senin için dökülen kanlarımız
Sonsuza dek sana yok, soyuma yok ortadan kalkmak
Kazanımıdır, özgür yaşamış, bayrağımın özgürlük,
Kazanımdır, Tanrıya tapan, ulusumun bağımsızlık !
MEHMET AKİF ERSOY
TÜRK İSTİKLAL MARŞININ YAZIMINDA MEHMET AKİF ERSOYUN KULLANDIĞI ARAPÇA SÖZLERİN TÜRKÇE KARŞILIKLARI
afak: çevrenler
şafak: tanyeri
hür: özgür
millet: ulus
hak: Tanrı
hakkı: edinimi, edin, kazantı, üleş, kazanım
hilal: ay, ayça
şanlı: ünlü
arş: gök
istiklal: bağımsızlık, kurtuluş
hürriyet: özgürlük
ebediyen: süregen, sonsuza dek
izmihlal: yok olma, dağılma, göçme
zaman: uçur
marş: ezgi
kurban: adak
çevre: yüz
ey: ulan
nazlı: baylan
kahraman: alp
ırk: soy
şiddet: yeğin, azış, kıykım
celal: büyüklük, ululuk, kızgınlık
helal: doğru, doğruç, uygun, turfa, yararlı
ezel: geçmiş
zincir: bağgen
bend: büvet
zırh: savaş giysisi
na’ş: salaca ölü içinde
serhaddim: sınır
iman: inanç
medeniyet: uygarlık
canavar: yırtıcı
siper: kalkan
hayasızca: utanmadan
va’dettiği: söz verdiği
kefen: ölü giysisi
şehit: ülkün
dünya: yalçuk
cennet: uçmak, asman
vatan: yurt
şuheda: şehitler, ülkünler
can: dirlik, öz, kişi
canan: sevgili
hüda: Tanrı
cüda: ayrı
ruh: tin
ilahi: oğan
emel: amaç
namahrem: sakınçlı
ezan: çağrı
din: öke, inanç
şahadet: ülkün
temel: taban
ebedi: bengi, ölümsüz, sonsuz
vecd: dalgınlık
secde: eğilmek
ceriha: yara
ruhi mücerred: arı tin
1 note · View note
ibokumus · 5 years
Text
HANGİ TARİH ? - AVRUPA,TÜRKİYE VE ATATÜRK
AHMET TANER KIŞLALI
Kışlalı'nın, 11.7.1997 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bu makalesi güncelliğini koruduğu için 21.10.2000 tarihinde bir kez daha yayımlanmıştı.
Şu sözler daha çok yeni. Prof. Justin McCarty'ye ait:
"...Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan'da olurdu, ama Trakya ve Anadolu'da kalmazdı. 100 yılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası'ndan sürülmeleri ve atılımları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz?"
Ve Amerikalı tarihçi devam ediyor:
"...Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini de kurtardı!"
Bu sözler İstanbul'da, Haliç Rotary Kulübü'nün düzenlediği bir toplantıda edildi. Konuşmacı somut konuştu. Rakamlar verdi. Kanıtlar gösterdi.
Tarihin nasıl tersyüz edildiğini sergiledi.
Ama basın, numaracı cumhuriyetçilerden esirgemediği ilgiyi, bu olaydan esirgedi.
Prof. McCarty'ye göre, Türkler Hıristiyanları katletmedi. Tersine, Hıristiyanlar Türkleri ve Müslümanları katlettiler.
1821'de patlak veren Yunan milliyetçiliği; bulunan, yakalanan her Türkün öldürülmesine neden olmuştu. Yunan etkisiyle, Arnavutluk ve Romanya'da da ele geçen tüm Müslümanlar katledilmişlerdi.
O dönemde öldürülen Türklerin sayısının 25 bin dolayında olduğu tahmin ediliyordu.
Bulgaristan'daki 1876 ayaklanmasında da Türkler kitle halinde yok edilmişlerdi. Türk köyleri yakılıp yıkılırken bir-iki kişinin kaçmasına izin veriyorlardı. Amaç, onların olanları diğer köylerde anlatmaları ve Türklerin kaçıp topraklarını terk etmelerinin sağlanmasıydı.
Savaş bittiğinde 675 bin Türk sürgüne zorlanmış ve yüzde 17'si yollarda ölmüştü. Manastır'da ve Kavala'da yapılan katliamı, İngiliz elçileri de raporlarında doğruluyorlardı.
Ermeni katliamını ise Fransız kaynakları belgeliyordu.
Prof. McCarty'ye göre, Doğu Anadolu'daki nüfusun yaklaşık yüzde 7-9'u Ermenilerce öldürülmüştü.
Amerikalı tarihçinin kanıtlara dayanarak çizdiği tablo çok açık.
19'uncu yüzyılın başlarından 20'nci yüzyılın başlarına kadar, Balkanlar'dan Kafkaslar'a kadar 5 milyon 60 bin Türk öldürülmüş. 5 milyon 381 bini de sürgün edilmiş, yerinden yurdundan olmuş.
Peki bu vahşet ne zaman ne kadar sürmüş?
Yanıtını Prof. McCarty çok net veriyor:
"...Türk bağımsızlık savaşında bir şey oldu ve plan artık yürümedi!.. Yunanlılar bozguna uğrayınca, kaçarken her yeri yaktılar, yıktılar, herkesi öldürdüler. Amerikan elçisi ve Amerikan kaynakları bu olayı doğruluyorlar... Sadece Batı'da Rumlar tarafından 1 milyonun üzerinde Türk öldürüldü, 1-2 milyonu da sürgüne zorlandı."
Ve ekliyor:
"...Çok kötü bir yüzyıl olmuştur. Müslüman ülkesi yok edilmiştir. 1800-1922 arasında Yunanlılar 950 bin göçmen, 320 bin ölü verdiler. Ermeniler 910 bin göçmen ve 580 bin ölü verdi. Oysa aynı dönemde 5 milyon Müslüman göç etmek zorunda kaldı, 5 milyondan fazlası da öldü."
Sonuç?
"...Bu ibret tablosunun karşısında, kim suçlu diye sormak gerekiyor. Mustafa Kemal'in itildiği Konya Ovası'nı gözler önüne getirin. Bir yüzyılda nereden nereye gelinmiş! Ben size diyorum ki, Atatürk olmasaydı, Türk kalmazdı... Diyebilirdi ki, ben Selanik'e kadar gidiyorum. Herkes arkasından giderdi. Hayır, büyük önder Türklerin ne kadar acı çektiğini, ne bedel ödediğini biliyordu. O tam tersine düşmanlıkları, nefreti unutmasını ulusa telkin etti. Ve sadece büyük bir insanın söyleyebileceği 'Yurtta barış, dünyada barış' dedi."
Prof. McCarty, "Kürt sorunü'na da -alışılmış Batı'dan- farklı bir açıdan bakıyor.
1926'dan sonra "Kürt liderler'in güçlerini korumalarına izin verilmesinin hata olduğunu söylüyor. Kürtlerin Türkiye'de cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, general bile olabildiklerini Batı'ya anlatmak gerektiğini savunuyor.
Ve konuşmasını noktalarken şöyle diyor:
"...Yüzyıllık tarihte Türkler hakkındaki yalanların iki kaynağı var. Misyonerler ve İngilizler. İngilizler -propaganda büroları aracılığı ile- bugün bile inanılan yalanlar yayıyorlar... Benim söylediklerimi bir Türk söylese, kimse inanmaz. İnsanlar dışarıda Türklere karşı önyargılılar."
Amerikalı tarihçi, Atatürk'ün diktatör olduğunu söyleyenlere de karşı çıkıyor. Ve Attilâ İlhan'ın "Hangi"li kitap dizisine bir yenisini eklemek gerektiğini düşündürüyor:
Hangi Tarih?
1 Eylül 2000 tarihli Müdafaa-i Hukuk gazetesinin birinci sayfasına, vaktiyle Atatürk'ün Hâkimiyeti Milliye gazetesinde neşredilen şu sözlerini koymuşlar. Atatürk diyor ki: "Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan istiklal aşkı ile yaratılmış bir adamım. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın kalıcı olması, mutlaka o milletin istiklale sahip olmasıyla mümkündür. Ben şahsen bu saydığım niteliklere çok önem veririm. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli istiklal benim için bir hayat meselesidir. Milletimin menfaatleri gerektirdiği takdirde her milletle medeni ölçüler içinde dostluk yapmaya özen gösteririm. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanı olurum."
Necip Mirkelâmoğlu, adı geçen eserinde şu bilgileri de veriyor:
Atatürk, henüz yirmi üç yaşında bir yüzbaşıdır, bir toplantıda arkadaşlarına, "Bu bedbaht memlekete karşı mühim vazifelerimiz vardır, onu kurtarmak yegâne hedefimizdir" sözleriyle "tarihi misyonunun" ilk işaretlerini verdikten sonra, 1907 yılında, 27 yaşında, 'kolağası' (ön yüzbaşı) rütbesinde iken "yegâne hedefimiz" dediği "misyon"un detaylarını, Bulgar Türkologu İvan Manolov'a, şu sözlerle açıklamıştı:
"Gün gelecek, şimdi hepinizin hayal sandığınız reformları ben gerçekleştireceğim. Mensup olduğum millet bana inanacak. Sultanlık kaldırılmalıdır. Devletin yapısı mütecanis (tek türlü) bir temele dayanmalıdır. Din ve devlet birbirinden ayrılmalıdır. Doğu medeniyetinden ayrılıp Batı medeniyetine yönelmek zorundayız. Erkekle kadın arasındaki farkı kaldırmalıyız. Böylece yeni bir toplum düzeni kurmalıyız. Batı medeniyetine girmemizi zorlaştıran yazıyı kaldırmalıyız. Latin alfabesini kabul etmeliyiz. Kıyafetimize kadar her noktada Batıya yönelmeliyiz. Emin olunuz ki, bir gün, bu hedeflere ulaşacağız." (Atatürk Bir Çağın Açılışı, Prof. Dr. Sadi Irmak, s. 5.)
1951'de Amerika'da yayımlanan Caucasus dergisinde "Hayret verici siyasi kehanetler" başlığı altında bir yazı yayımlanıyor. Bu yazı Atatürk'le General McArthur arasında 1932 yılında yapılmış olan bir konuşmayı naklediyor. Generalin sorusu üzerine Atatürk, yakın gelecekteki savaş ihtimalleri üzerine şu tahlil ve tahminlerde bulunuyor:
"Almanya, kısa sürede büyük bir ordu meydana getirebilecek ve İngiltere ile Rusya hariç, bütün Avrupa'yı işgal edebilecek yetenektedir. Savaşın patlaması 1940-1945'ten daha sonraya kalmayacaktır. Fransa büyük bir askeri güç oluşturma yeteneğini kaybetmiştir. İngiltere artık, adalarının savunması bakımından Fransa'yı hesaba katamaz. İtalya Mussolini'nin yönetiminde şüphesiz önemli ölçüde yükselmiş ve ilerlemiştir. Mussolini, gelecek savaşa katılmaktan kaçınırsa, İtalya'nın dış görünüşündeki büyüklüğün yarattığı tehditten yararlanarak, barış konferansı masasında ana rollerden birini oynayabilir. Ama, korkarım ki, İtalya'nın bugünkü şefi, bir Sezar rolü oynamanın cazibesine dayanamayacak ve İtalya'nın bir askeri güç olma yeteneğinden uzak olduğu gerçeğini hemen ortaya koyacaktır. Amerika, tıpkı geçen savaşta olduğu gibi, tarafsız kalamayacak ve Almanya, Amerika'nın savaşa katılması sonucu yenilecektir. (...) Avrupa'da patlayacak savaşta, zafer kazanacak olan İngiltere, Fransa ve Almanya değil, fakat, Bolşevik Rusya olacaktır." (Cemal Erginsoy, Atatürk'ü Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 2, s. 538.)
Amerikan dergisi, bu konuşmayı "hayret verici kehanet" olarak vasıflandırıyor. Sonradan gelişen olayların, bu yorumları 'yüzde yüz' oranında doğrulamış olması karşısında, dergi, daha başka nasıl bir niteleme yapabilirdi?
Arnold Toynnbee diyor ki:
"Bir an için tahayyül ediniz ki: Batı dünyasındaki rönesans, reformasyon, bilim ve düşünce ihtilali, Fransız inkılabı ve sanayi devrimini, Atatürk, bir insan ömrüne sığdırmıştır." (s.559)
Prof.Dr. Herbert Melzig diyor ki:
"Büyük Yunan filozofu Platon'un, 'Krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtında otursaydı...' şeklindeki dileği, iki bin yıllık tarihte gerçekleşmedi. Halbuki, 20. yüzyılda ilk defa olarak Atatürk'ün şahsında Platon'un istediği gibi kelimenin tam anlamıyla bunu görmekteyiz. O, dâhi bir fikir adamı olarak bir miletin, yani Türk milletinin mukadderatını ele almış ve bu milletiyle atıldığı Kurtuluş Savaşı, bu milletin medeni durumunu değiştirmiş bir inkılap ve diğer milletlerin haklarını da koruyan barış ile insanlığa muhteşem bir örnek vermiştir."
Kaynak : Bilimbilmek
2 notes · View notes
aydinrehberi · 2 years
Text
Milli Çaba yıllarında düşmana karşı gösterdiği kahramanlık münasebetiyle "Efeler Efesi" ismiyle anılan Yörük Ali Efe, vefatının 71. yılında memleketi Aydın'da gururla anılıyor. Milli Gayret yıllarında düşmana karşı gösterdiği kahramanlık münasebetiyle "Efeler Efesi" ismiyle anılan Yörük Ali Efe, vefatının 71. yılında memleketi Aydın'da gururla anılıyor. Aydın'ın Sultanhisar ilçesi Kavaklı köyünde 1895 yılında dünyaya gelen Yörük Ali Efe, 19 yaşında Aydın dağlarındaki Alanyalı Molla Ahmet Efe'nin zeybek kümesine katıldı.Kısa müddette herkesin itimadını ve sevgisini kazanan Yörük Ali Efe, Alanyalı Molla Ahmet Efe'nin hayatını kaybetmesinin akabinde kümenin başına geçti.İzmir, Aydın ve Nazilli'nin düşman işgalinden kurtarılması için gayrette yer alan Yörük Ali Efe, 16 Haziran 1919'da Batı ve Güney Anadolu'da tertipli, şuurlu ve ulusal şuurla düşmana yapılan birinci baskın olarak tarihe geçen Malgaç Demiryolu Köprüsü yanındaki tam teçhizatlı düşman karakoluna baskını gerçekleştirdi. Yörük Ali Efe, yaptığı baskınlarla düşmanı büyük ziyana uğrattı.İzmir'de 1951'de geçirdiği tramvay kazasında bacaklarını kaybeden Yörük Ali Efe, tedavi için gittiği Bursa'da 23 Eylül 1951'de hayatını kaybetti. Yörük Ali Efe'nin bir periyot karargah olarak da kullanılan, daha sonra müzeye çevrilen meskeni, Aydın'ın Yenipazar ilçesinde bulunuyor. Müzede, Yörük Ali Efe'nin kıyafetleri, silahları, yazışmaları, mektupları ve o periyoda ilişkin eşyaları sergileniyor.İl Kültür ve Turizm Müdürü Doç. Dr. Umut Tuncer, kent aydın haberleri muhabirine, bu sene tadilattan geçirdikleri Yörük Ali Efe Müzesi'nin bugünden itibaren ziyarete açılacağını söyledi.Yörük Ali Efe ve devrine ilişkin tüm yepyeni yapıtların müzede yer aldığını aktaran Tuncer, "Müzede çok kapsamlı bir tadilat çalışmasını da tamamlamış olduk. Yaklaşık 1 milyon lira fiyatındaki bu tadilatla konutun tüm ıstırap ve risk taşıyan noktalarında müdahale gerçekleştirildi. Bugün Yörük Ali Efe yaşasa ve anahtarıyla gelip kapısını açsa meskeni bıraktığı günkü üzere kullanabilirdi. Müzeye ziyarete gelen turistlerimize, kültürün peşinde koşanlara hoş bir an yaşatıyoruz. Bilhassa kurtuluş uğraşının o hazzını, dokusunu ve hissini hissetmek isteyenleri kesinlikle bekliyoruz." diye konuştu.Malgaç baskınıYörük Ali Efe'nin Ulusal Uğraş devrinin kıymetli isimlerinden olduğunu belirten Tuncer, bilhassa Malgaç baskınının kesinlikle hatırlanması gerektiğine işaret etti.O devir Yunan ordusunun Ege'nin iç bölümlerine ilerlediğini vurgulayan Tuncer, şöyle konuştu: "Yunan ordusu ilerledikçe şiddeti artan sistematik bir soykırım f kent aydın haberleri liyeti yürütmeye başlıyor. Bunda da Aydın en çok etkilenen, 100 bine yakın şehit verdiğimiz ilimiz oluyor. Yörük Ali Efe'nin kahramanca direnişi, Malgaç baskını ile bir dönüm noktası olarak ortaya çıkıyor. Demir yoluyla Nazilli'ye kadar ikmal yapmak isteyen ağır silahla donatılmış Yunan müfrezesini ve oradaki karakolu Yörük Ali Efe ve silah arkadaşları yok etmeyi başarıyor."Tuncer, Yörük Ali Efe'nin unutulmaz bir paha ve Ulusal Gayret kahramanı olduğuna dikkati çekerek, Yenipazar Kaymakamlığı ve Yenipazar Belediyesi iş birliğiyle müzenin bahçesinde anma aktifliği gerçekleştirileceğini kelamlarına ekledi.Kaynak: kent aydın haberleri / aydın'da son dakika haberleri - Yeni Yörük Ali Efe,Baskın,Aydın,Yörük Ali Efe,Tuncer,Dönem,Düşman,Mücadele ve daha fazla aydın haber yazıları okumak için Vilayet Haberleri > Aydın sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://rehberaydin.com/yoruk-ali-efenin-muze-evi-vefatinin-71-yilinda-yeniden-ziyarete-aciliyor/
0 notes
drakifakca · 2 years
Video
youtube
Geçtiğimiz günlerde İzmir'in kurtuluş kutlamalarında konuşan, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer'in Osmanlı hakkında sarf ettiği sözler büyük tepki çekmişti. Bunun üzerine Tarihçi İlber Ortaylı'nın son Padişah Sultan Vahîdeddin (VI. Mehmed) hakkındaki konuşması sosyal medyada viral oldu. Türk Tarih Kurumu Şeref Üyesi, Akademisyen ve Yazar Prof. Dr. İlber Ortaylı kendisine sorulan soru üzerine son Padişah Vahideddin hakkında şunları söylüyor: “Osmanlı İmparatorluğu çökmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu bir rejim olarak kendisini fesh etmiştir, çok açık bir şekilde. Son padişah bu feshi kabul etmiştir. Yani milletin içinden çıkan bir umumi meclis monarşiyi lav etmiştir, padişah da bu feshi kabul etmiştir. Çünkü hadise çıkarmadan, kendisine sadık kuvvetlerle direnebilecekken direnmeden, kan dökmeden ülkeyi terk etmiştir. Bu durumu fazla büyütmenin anlamı yok. Çünkü sıkıntılar içinde, sefaletle, parasızlıkla ve yaşlılıkla yaşamını yitirmiştir. Bu kadar basit! Tacirler kendilerine borçlu olduğunu söyleyip cesedini haczetmeye çalışmışlardır. Kızı Rukiye Sabiha Sultan, getirdiği pırlantalarla hacizi kaldırtmıştır. Bu sefer de kim gömecek kavgası başlamıştır. Kimse cesedine sahip çıkmamıştır. Ta ki Ayşe Sultan'ın o zamanki eşi (Abdülhamid Han'ın damadı olan) Ahmet Nami Bey, cesedi kabul edene kadar. Sultan'ın cesedi, Lübnan üzerinden Şam'a getirilip orada gömülmüştür.” Prof. Dr. Ortaylı, sözlerine şöyle devam ediyor; “Bu görüldüğü kadar basit bir tarihtir. Bunu çeşitli şekillerde yorumlayabilirsiniz ama kusura bakmayın bu tarihçilik olmuyor!” https://youtu.be/57N6mE1Z2fA
0 notes
hetesiya · 3 years
Text
Hasan Hayri Bey I. Mecliste vekil (3)
Tumblr media
Birinci Meclis'te yer alan altı milletvekili (solbaştan sağa) Abdulhaluk Tevfik (Gençtürk), Diyap Ağa (Yıldırım), Hasan Hayri (Kanyo), Mustafa Ağa (Öztürk), Mustafa Zeki (Saltuk) ve  Ramiz (Tan) / Kolaj: Independent Türkçe
Celalettin Can
Hasan Hayri Bey'in mebusluğu son dönem Osmanlı Mebusan Meclisi ile başlıyor. Ancak kış koşulları gerekçesiyle Mebusan Meclisi'nin oturumlarına katılmıyor ya da katılamıyor.
İşgal güçleri Osmanlı Mebusan Meclisi'ni çalışamaz hale sokuyor. Buna karşın Mustafa Kemal'in öncülüğünde Ankara'da Büyük Millet Meclisi (Birinci Meclis) kurulunca, Hasan Hayri Bey 1 Haziran 1920'de buna katılıyor.
Birinci Meclis'te ikinci dönem de aday gösterilmeyince milletvekilliği sona eriyor ve memleketi Dersim'e dönüyor.
Dersim'in meclisteki yerellik oranı tam ama…
1919 yılında başlayan Kurtuluş Savaşı devam ederken öte yandan yeni bir rejimin temelleri atılmaktadır.
Kurtuluş Savaşı'nı merkezileştirme, 'yeni bir rejimin temelleri atma' çerçevesinde Erzurum ve Sivas Kongreleri yapılıyor.
1920 yılında Koçgiri Halk Hareketi patlak veriyor.
1 Kasım 1922 yılında saltanat kaldırılıyor.
Hemen akabinde aynı yıl Lozan görüşmeleri başlıyor ve 1923 yılında Lozan Antlaşması herhangi bir muhalefetle karşılaşmadan mecliste onaylanıyor.
Hasan Hayri Bey böylesine savaşlı çalkantılı bir dönemde, 1920-1923 yılları arasında Birinci Meclis'te Dersim'in temsiliyetini üstlenen altı vekilden biri olarak yer alıyor.
1920'de gerçekleşen Birinci Meclis seçimlerinde Dersim bölgesi, Dersimli altı vekille temsil ediliyor.
Bunlar, Abdülhaluk Tevfik (Gençtürk), Diyab Ağa (Yıldırım), Hasan Hayri (Kanyo), Mustafa Ağa (Öztürk), Mustafa Zeki (Saltuk), Ramiz (Tan) adlı vekillerdir.
Dersim'in meclisteki yerellik oranı tamdır.
Bu seçimlerde sadece Dersim'in değil, meclisin genelinin yerellik düzeyi yüzde 50'yi aşıyor.
Birinci Meclis'te Dersimli vekilleri, bu dönemde siyasal tercihlerini kendi illerinde Kurtuluş Savaşı'nın gerçekleşmesi ve başarıya ulaşmasından yana kullanıyor.
Bu vekillerin hemen hepsi Dersim'in güçlü aşiretlerinin okuma ve yükselme olanaklarına ulaşmış şahsiyetleridir. Kürt siyasal örgütlenmesinin ilişkileri içinde değillerdir. Çok azı, cumhuriyetin kuruluşundan sonra Kürt siyasal hareketleri içinde yer alıyor.
Hasan Hayri Bey'in "İkinci Grup"ta yer aldığına dair görüşler var olduğu gibi, "Bağımsızlar" içinde yer aldığına dair görüşler de var.
Anlaşıldığı kadarıyla Hasan Hayri Bey'in vekil olmama diye bir eğilimi yok.
Tumblr media
Hasan Hayri Bey / Fotoğraf: Dr. Yalçın Çakmak arşivi
"Kız gibi bir meclis kuracağım" deyince …
Kuruluş süreci yaşayan Türkiye'nin geleceğine dönük rol oynamanın, Dersim halkının kimliğinin ve geleceğinin güvence altına almanın yolunun kurucu siyasetten geçtiğinin çok farkında. Bu bağlamda aktif siyaset yapma eğilimi ziyadesiyle güçlü.
Birinci Meclis'te bu farkındalığa tekabül eden siyasi duruşu net. Çok da cesur, gözü kara…
Dersim'de sevilen, sayılan ve yüksek derece de destek gören bir şahsiyet.
Seyit Rıza'nın desteği de çok açık. Aslında onu vekilliğe öneren Seyit Rıza.
Mustafa Kemal bunları gören bir yerden onu vekilliğe öneriyor.
Ancak Birinci Meclis işlevini tamamlamıştır.
Mustafa Kemal bu aşamada "Kız gibi bir meclis kuracağım" dediğine göre Hasan Hayri Bey'in yeni mecliste yeri olmayacaktır.
Aslında bu, farklılıkların olmayacağı, tekçi bir gelişmenin sürece hâkimi olacağı anlamına gelmektedir.
İşte 1923'te yapılan yeni seçimlerde Hasan Hayri Bey'in gösterilmemesinin manası budur…
Hasan Hayri Bey'in yeğeni ve onunla aynı dönemde Birinci Büyük Millet Meclisi'nde milletvekilliği yapmış olan Ahmet Ramiz'in torunu olan Abbas Tan'ın bugün hayatta olmayan 94 yaşındaki amcası Süleyman Tan'ın ile 7 Aralık 2013 tarihinde yapılan görüşmede;
'Hasan Hayri Bey'in Trablusgarp'ta Mustafa Kemal ile birlikte savaştığını; ancak meclise girdiği andan itibaren Kemalizmle sürtüşme içinde olduğunu, özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamasında yaşanan tartışmalarda, Türkiye Cumhuriyeti'nin ismi ve cumhurbaşkanlığı konusunda anlaşmaya varılamadığını, Hasan Hayri Bey'in cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklayacağını' belirtiyor.
Fakat 'esas problemin, Koçgiri Halk Hareketi ile başladığını' vurguluyor.
Hasan Hayri Bey'in politik duruşu hakkındaki temel fikirlerin de Koçgiri Halk Hareketi'ni etrafında şekillendiği anlaşılıyor.
Devam edecek...
1. Ahmet Demirel, İlk Meclisin Vekilleri Milli Mücadele Döneminde Seçimler, İstanbul: İletişim Yayınları, 2010 2. Mehmet Ertan, "Tek Parti Döneminde Dersim/ Tunceli'nin Meclis'te Temsili" 3. İsmail Göldaş, a.g.e.
https://www.indyturk.com/node/444991/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/hasan-hayri-bey-i-mecliste-vekil-3
0 notes
pazaryerigundem · 3 months
Text
NNYÜ İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi yeni mezunlarını verdi
https://pazaryerigundem.com/haber/182845/nnyu-iktisadi-ve-idari-bilimler-fakultesi-yeni-mezunlarini-verdi/
NNYÜ İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi yeni mezunlarını verdi
Tumblr media
Nuh Naci Yazgan Üniversitesi (NNYÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, İşletme ve İktisat bölümlerinde lisans eğitimlerini tamamlayan öğrenciler için mezuniyet töreni düzenlendi.
KAYSERİ (İGFA) – NNYÜ Süleyman Çetinsaya Kültür Merkez’inde düzenlenen törene Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Üyesi Prof. Dr. Derviş Karaboğa, NNYÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Fazıl Özsoylu, Kayseri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, NNYÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Neriman İnanç ve Prof. Dr. Erkan Köse, dekanlar, öğretim üyeleri, öğrenciler, aileler ve davetliler katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan törende İİBF 2023-2024 Akademik yılı birincisi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğrencisi Asya Beyza Şahin mezunlar adına bir konuşma yaptı. Fakülte birinciliği payesini dünya genelinde var olma mücadelesi veren kadınlara adadığını belirten Şahin, “Hayatımızda önemli bir yön verecek Nuh Naci Yazgan Üniversitesi’nden çok güzel anılarla ayrılıyoruz. Nuh Naci Yazgan Üniversitesi ailesinden edindiğimiz kazanımlarla geleceğe umutla bakıyoruz.” dedi. Konuşmasından sonra Şahin’e YÖK Üyesi Prof. Dr. Derviş Karaboğa tarafından çiçek ve hediye verildi.
Daha sonra kürsüye çıkan İİBF Dekanı Prof. Dr. Ali Kaya da dünyadaki hızlı değişim döneminde ayakta kalabilmek için değişimin hızına uyum sağlamak, rekabet üstü kalmak, inovasyonu, yeniliği, değişimi hayata aktararak marka olmak gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Esas olan sadece okul hayatında başarılı olmak değil onun yanında hayat okulunda da başarılı olmaktır. Bundan sonra yapacağınız her hatadan ders alıp düştüğünüz yerden kalkmasını bileceksiniz. Çünkü hayat okulunda silgi kullanma şansınız olmayacak.  Hangi mesleği hangi işi yapıyorsanız en iyisini yapınız. Başarıya giden yolda kişiliğinizden asla taviz vermeyiniz. Adil, dürüst, ahlak ve vicdan sahibi olunuz.   Doğruluktan dürüstlükten ve adaletten asla ayrılmayınız. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve adalet düsturunuz olsun”dedi.
NNYÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Fazıl Özsoylu ise konuşmasında, “Bugün burada toplanmamızın gayesi çok kıymetli gençlerimizi hayat mücadelesinin içine dua ve başarı dilekleriyle uğurlamaktır. Kuşkusuz bu bizim için bir ayrılık değil. Evlatlarınız, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi mezunu olarak her zaman aramızda olacaklar. Sizlerin evlatları olan öğrencilerimiz bizim gözbebeğimiz, can dostlarımız paydaşlarımızdır.” dedi. Mezun öğrenciler Nuh Naci Yazgan Üniversitesi’nin daima guru olacağını kaydeden Özsoylu konuşmasında şu ifadelere yer verdi. “Bugün bir ayrılık değil bir başlangıç olacağını düşünüyorum.  Artık eğitim hayatınızdaki önemli dönüm noktalarından olan yüksek öğreniminizi başarıyla tamamladınız. Önünüzde kendiniz, aileniz ve ülkenize karşı sorumluluklarınızın olduğu bilinciyle yapacağınız çok şey var. Her son yeni bir başlangıçtır bilinciyle kariyer basamaklarını hızla tırmanacağınıza olan inancım tamdır. Bu süreçte elde edeceğiniz başarı ve toplumsal katkı siz ve aileniz kadar Üniversitemizi de yüceltecek ve bizleri onurlandıracaktır. Sizleri bugün hayatınızın yepyeni bir dönemine uğurluyoruz. Yaşamınız boyunca devletimize, bayrağımıza, vatanımıza sahip çıkın, ihanet etmeyin. Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine bağlı kalın. Şayet biz insanlık değerlerini, kardeşliği, sevgiyi, barışı öğretebilmiş isek, güzel vatanımızın sevgisini öğretebilmiş isek kendimizi bahtiyar addedeceğiz. Gönlümüz, dualarımız hep sizlerle olacak. Yolunuz hayırlı ve uğurlu, bahtınız açık, kısmetiniz bol, başarınız daim olsun”
Konuşmalardan sonra dereceye giren öğrencilere plaket ve ödülleri verildi. İİBF 2023-2024 Akademik yılı birincisi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğrencisi Asya Beyza Şahin’in mezuniyet kütüğüne plaka çakarak bayrak devir teslimi ile devam eden törende fakülte öğretim üyeleri tarafından mezun öğrencilere mezuniyet belgeleri verildi. Mezuniyet töreni öğrencilerin kep atmasıyla sona erdi.
Tumblr media
  BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
denizlionlinehaber · 4 years
Text
REKTÖR AHMET KUTLUHAN; "ATATÜRK'ÜN DENİZLİ'YE GELİŞİNİN 90. YILDÖNÜMÜ'NDE AYNI SEVİNCİ YAŞIYORUZ!"
REKTÖR AHMET KUTLUHAN; “ATATÜRK’ÜN DENİZLİ’YE GELİŞİNİN 90. YILDÖNÜMÜ’NDE AYNI SEVİNCİ YAŞIYORUZ!”
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, Atatürk’ün Denizli’ye gelişinin 90. yıl dönümü münasebetiyle bir mesaj yayımladı.     Pamukkale Üniversitesi Rektörü prof. Dr. Ahmet Kutluhan 4 Şubat mesajında; “Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, vatanımızın kurtuluş mücadelesinde üstün askeri bilgi ve ileri görüşlülüğü ile dahi bir komutandır.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
ETKİN PİŞMANLIK UYGULAMASI BİR ÇOK YÖNÜYLE EVRENSEL HUKUKA VE AHLAKA AYKIRIDIR
GİRİŞ / ÖNSÖZ
Tumblr media
Ülkemiz, başta Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, Adalet Bakanımız Sayın Gül ve aralarından Yüksek Yargı Organları mensuplarının da bulunduğu pek çok kişi tarafından dile getirildiği üzere, milletimizin Yargı ve Adalete olan güvenlerinin cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesine gerilemiş olduğu, halkımızın Adalete büyük özlem duyduğu bir dönemden geçmektedir.
Bu öyle bir dönem ki; Hukukun işleyiş ve uygulanışındaki hata ve haksızlıklardan kaynaklı olarak, kimi azılı suçluların hatta cinayet işlemiş katillerin ellerini kollarını sallayarak tahliye olup serbestçe sokaklarda dolaşabildikleri, ancak buna karşın masum oldukları ispatlanmış kişilerin ise çeşitli hukuksal yorum ve bahaneler üretilerek cezaevlerinde tutulmaya devam edilebildiği, hakim ve savcıların bir karar vermeden önce “vereceğim karar yüzünden, yarın başıma bir şey gelir mi? görevden alınır mıyım? bu kararımdan dolayı ben de yargılanır mıyım?” şeklinde düşünerek hareket ettikleri, sert rüzgarların günden güne yön değiştirdiği çok huzursuz ve riskli bir dönem.
Böyle dönemlerden en çok etkilenen mekanizmalardan birinin adalet sistemi olduğu ise Türkiye’nin acı gerçeklerinden biri. Ortada suç veya suça dair somut bir delil olmadığından, kumpaslar ve komplolarla oluşturulan dava dosyalarının en önemli unsurları ise etkin pişmanlık ve gizli tanıklık müessesleri. Her ikisi de hukukun dışına kolaylıkla çıkılabilen alanlar olmakla birlikte, etkin pişmanlık -kendini sözde kurtarabilmek adına- kişiye yapmadığı eylemleri ve işlemediği suçları yüklenmeyi de beraberinde getirdiği için “pişmanlık” adı altında kişinin kendisini mahvedecek bir yolun seçilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ortada bir “kurtuluş değil”, zamana yayılmış bir nevi işkence ile işlenmemiş suçu üstlenme ve “kendi eliyle kendini yok etme” vardır.
DİĞER BİR DEYİŞLE ETKİN PİŞMAN OLAN İNSANLAR KURTARILMAMAKTA, BİR TUZAĞIN İÇİNE ÇEKİLMEKTEDİRLER.
Etkin pişmanlık, kişiyi küçük düşürmek, aşağılamak için uygulanan ilkel, acımasız, gayri ahlaki bir metottur. Sevgiyi, sadakati, sabrı, vefayı, yiğitliği yok eden; korkaklığı, vefasızlığı, sadakatsizliği, kalleşliği, teşvik eden bir sistemdir. Kumpasçıların kendilerince zayıf halka tabir ettikleri, karakteri zayıf, egoist, bencil, korkak, vefasız, sadakatsiz, imanı zayıf kişilerden elde ettikleri insan tiplemeleridir.
Adaletten beklenen hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen deliller ışığında maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu göz ardı edilerek, sadece kamuoyundaki galeyanın veya sosyal medyadaki kontrolsüz yaygaraların tatmin olmasını esas alıp sözde suç ve suçlular tespit edilerek cezalandırılmaları yoluna gidilmesi hakka ve vicdana uygun değildir.
İçinde bulunduğumuz dönemde, hukukun işleyişine ve adaletin tecellisine en büyük zararı veren uygulamaların neler olduklarını sorduğumuzda, değerli ceza hukukçularımız bunlardan birisinin de “ETKİN PİŞMANLIK” yasanın, yanlış yorum ve pratikteki hatalı uygulamaları olduğu konusunda hemfikirdirler.
Etkin pişmanlıktan faydalananların ifadesi bir beyan delilidir. Günümüz modern ceza hukukunda mağdur beyanları bile tek başına yan deliller ile desteklenmedikçe şüpheli olarak nitelendirilmektedir.
Beyan delilleri ile ilgili Prof. Dr. Ahmet Gökçen tarafından hazırlanan Ceza Muhakemesi Hukuku kitabının 356 sayfasında;
“Beyan delilleri arasında özellikle mağdur beyanının doğruluğu, tarafsızlığı veya gerçeği yansıtmama ihtimali daha ağırlıklıdır. Zira mağdurun şüpheli ve sanık gibi muhakeme süjelerinden biri olması, dahası şüpheli ve sanık ile menfaat çatışması içerisinde olması, maddi vakıanın doğrudan tesiri altında bulunması ve doğruluğu güvence altına alan yemin verdirilmeden beyanının alınması gibi nedenlerle tarafsız beyanda bulunması beklenemez ve kabul edilemez. Bu nedenle mağdurun, öç alma duygusuyla hareket edebileceği, sanığa daha çok zarar vermek amacıyla isnadı ağırlaştırmaya çalışabileceği veya gerçekte işlenmiş bir suç olmamak la birlikte nefret, intikam, menfaat temini gibi sebeplerle gerçeğe aykırı beyanda bulunabileceği göz önünde bulundurularak beyan değerlendirilmelidir.” denilmektedir.
Bu gerçek ışığında değerlendirildiğinde etkin pişmanlık beyanlarının delil değeri taşımayacağı açıkça görülmektedir. Etkin pişmanlık beyanları tamamı soyut olmakla beraber modern hukuk görüşünde artık itirafçı adı altında alınan beyanlarla mahkûmiyet kurulamayacağı anlaşılmıştır. “Ya birilerini suçlarsın ya da 20-30 yıl hapis yatarsın” uygulamasının adil yargılamaya uygun olmadığı açıktır.
Bu sebeple maddi delillerin tek başına ispat gücü bulunduğu halde, beyan delili sübjektif, göreceli, yanılgılı veya taraflı olabileceğinden tek başına ispat için yeterli değildir. Bu nedenle, mutlaka yan delille desteklenmelidir
Etkin pişmanlık müessesesi, ülkemizde çok yanlış yol ve metotlar kullanılarak uygulanmakta, normalde adalet sağlaması gereken sistem bunun tam aksine, yeni yeni mağduriyetlere ve adaletsizliklere sebebiyet vermektedir. Bu sistemin ülkemizdeki olağan hale gelmiş bulunan hatalı uygulamasındaki mantıksızlığı bir örnekle açıklamak gerekirse;
Yapılan bir operasyonla on kişinin yakalandığını varsayalım, öncelikle bu on kişi içerisinden, diğerlerine göre güçsüz veya zayıf olduğu düşünülen beş kişi ayrılıyor. Ayrılan bu beş kişi tutuklanarak korkunç ortamlara sokulup canları yakılıyor, ömür boyu buradan çıkamayacakları, bir daha ailelerini göremeyecekleri, mallarına mülklerine el konulacağı ile tehdit edilip korkutularak dehşete düşürülüyor ve biran evvel bu ortamdan kurtulabilmek ümidiyle, diğer beş kişi aleyhinde gerçek dışı, uydurma ifadeler vermek zorunda bırakılıyorlar. Bunun sonucunda beş kişi tahliye edip, diğer beş kişi ise mahkum ediliyor ve buna da SÖZDE “ADALET” denilerek insanların da buna inanmaları bekleniyor.
Böyle bir uygulamanın adalet değil, aksine bir zulüm ve aleni bir kumpas olduğu, bu kumpasın dünyanın hangi ülkesinde, hangi masum insanlara uygulanırsa uygulansın, mutlak surette aynı neticelerin vereceği, ancak bu neticeye ASLA ve ASLA “ADALET” DENİLEMEYECEĞİ de ortadadır.
Dolayısıyla vatandaşlarımızın hukuka ve adalete derinden sarsılmış olan güvenlerinin yeniden tahsis edilmesi için acilen atılması gereken adımlardan birisi de, Etkin Pişmanlık yasasının yanlış ve hatalı uygulamalarının biran evvel önüne geçilmesi ile bundan kaynaklı mağduriyetlerin telafisi olmalıdır.
Bu yazımızda “Etkin Pişmanlık Yasası” ile yasanın suistimale açık olarak, yanlış ve hatalı uygulamalarından kaynaklanan hukuksuzlukları ve mağduriyetleri, Sayın Adnan Oktar ve TBAV camiası mensubu arkadaşlarımızın yargılanmakta oldukları dava özelinde incelemek istemekteyiz.
Ayrıca bizzat bu davanın yargılananları arasında bulunmamız ile polis operasyonun düzenlendiği tarihinden bugüne değin yaşanılanların en yakın şahitleri de olmamız sebebiyle, Etkin Pişmanlık Yasası'nın art niyetli, yanlış ve hatalı uygulamalarının belki de ülkemizdeki en bariz örneklerinin bu davada yaşandığını söylersek haksız da sayılmayız.
0 notes
yusufserkan · 4 years
Text
HİNDİSTAN'DA RAHMET, TÜRKİYE'DE LANET!
Türkiye'den kilometrelerce uzakta Hindistan'da Muhammed Ali Cinnah'ın çağrısıyla 18 Kasım 1938 Cuma günü tüm camilerde cuma namazında Atatürk rahmetle anılmıştı.
AKP'li Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş 24 Temmuz'da Ayasofya'daki ilk cuma hutbesinde elinde bir kılıçla “Vakıf mallarına, vakfiyelere dokunanlar yanar, lanetlenir” dedi. Böylece Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyette, Atatürk'ün kurtardığı İstanbul'da, Atatürk'ün kurduğu Diyanet'in başkanı, isim vermeden Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ün “lanetlendiğini” ima etti.
İşte bugün, Türkiye'de Atatürk'ü “lanetle” anan Diyanet İşleri Başkanı'na, bir zamanlar İslam dünyasının Atatürk'ü nasıl “rahmetle” andığını anlatacağım.
MAZLUM MİLLETİLERİN KURTULUŞ ÖNDERİ
Atatürk, 1921'de aynen şöyle demişti: “Anadolu, bu müdafaası ile yalnız kendine ait vazifeyi yapmıyor, belki bütün Şark'a yönelik saldırılara bir set çekiyor. Efendiler, bu saldırılar elbette kırılacaktır… İşte Ancak o zaman Batı'da, bütün dünyada gerçek sükûn, gerçek refah ve insaniyet hüküm sürebilecektir.”
Atatürk önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı gerçekten de ezilen, sömürülen mazlum milletlere yol gösterici oldu. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun ifadesiyle “Atatürk, her şeyden evvel yeryüzünün bütün mazlum, mağdur milletlerine ‘kalk borusunu' çalan ve onlara tam kurtuluş yolunu gösteren bir hürriyet ve istiklal örneğidir.” Atatürk, kazandığı zaferlerle ezilen, sömürülen milletlerde büyük bir heyecan uyandırdı. Prof. Dr. Mohammed Sadıq'ın ifadesiyle “Sömürge yönetimleri altında ezilen herkese ilham verdi. Asya ve Afrika'da büyük bir uyanışın habercisi oldu; Türkiye'nin kurtuluş hareketi, sömürgeciliğin ölüm çanını çaldı.”
Türk ordularının büyük zaferini duyan Hint Müslümanları, 5 Eylül 1922'de Bombay'dan çektikleri telgrafta “Mustafa Kemal Paşa'yı ve muzaffer ordusunu” kutladılar ve 8 Eylül'de Türk ordusunun kesin zaferi için dua edeceklerini belirttiler. Gerçekten de Hindistan'da 8 Eylül 1922 günü cuma namazından sonra Türk ordularının kesin zaferi için dualar edilmiş ve bazı camilerin duvarlarına “Zindebad Mustafa Kemal” (Yaşasın Mustafa Kemal) yazılmıştı. O günlerde Hindistan'da bulunan Zeki Velidi Togan, gözlemlerini şöyle anlatmıştı: “Bombay'da bir camiye girmiştim. Duvarına ‘Zinde Bad Mustafa Kemal' diye yazılmış bir levha asılmış olduğunu gördüm. Yani, ‘Yaşasın Mustafa Kemal'… Hindistan Müslümanları, Mustafa Kemal'i kendi milli kahramanları sayıyordu.”
Hindistan'da basılan Atatürk'lü pullardan biri.
Mustafa Kemal'in askerleri 9 Eylül 1922'de İzmir'i kurtardılar. İzmir'in kurtuluş haberini alan Hint Müslümanları, 13 Eylül 1922'de İzmir'in kurtuluşunu kutlamak için bir telgraf daha çektiler. Telgraf, “Yaşasın Gazi Mustafa Kemal Paşa ve muzaffer orduları” diye bitiyordu. Bombay'dan gelen bu telgrafı Delhi'den gelen başka bir telgraf izledi. Delhi halkı, Türkiye'den binlerce kilometre uzakta büyük Türk zaferini kutlamak için bir miting düzenlemişti. Atatürk'ün İzmir'e girdiği 10 Eylül 1922'de yapılan bu mitingde bazı kararlar alınmıştı. Bu kararlardan biri İngiltere'yi tehdit niteliğindeydi. İngiltere, Yunan yanlısı tutumunu sürdürürse sadece Hindistan değil, bütün İslam dünyasının İngiltere'ye karşı çıkacağı belirtilmişti.
Atatürk'ün önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı sadece Hint Müslümanlarını değil, Hinduları da derinden etkiledi. Mahatma Gandi, başından sonuna kadar Türk Kurtuluş Savaşı'nı yakından takip etti. Atatürk'ün mücadelesine elinden geldiğince destek verdi. Falih Rıfkı Atay'ın aktardığına göre Gandi, Atatürk'ün emperyalizm karşısındaki zaferi için şöyle demişti: “Biz bir Aysa memleketinin kapitalist bir devlet hâkimiyetinden tamamıyla kurtulup bağımsız olacağını düşünmezdik. Bizim parolamız otonomi idi. Böyle bir memleketin, kapitalist bir devlet değil, bütün devletler hâkimiyetinden kurtulup tamamıyla bağımsız olabileceğini Atatürk ispat etti. Bizi, bağımsızlığımıza kavuşabileceğimize inandıran odur.”
Hindistan Bağımsızlık Savaşı önderlerinden Pandit Jawaharlal Nehru, Atatürk'ün kazandığı Büyük Zaferin Hindistan'da yarattığı etkiyi şöyle anlatmıştı: “Mustafa Kemal'in Yunanlara karşı zaferini duyunca ne büyük bir neşeyle kutlamıştık! Şimdi hatırlıyorum: Pek çoğumuz Lucknov District Goal Hapishanesi'ndeydik. Türk zaferini, hapishane barakalarını süsleyerek kutlamış, hatta o gece ışıklandırmaya bile girişmiştik.” Nehru, ayrıca şöyle demişti: “Mustafa Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı… Onun en büyük hayranları arasında bulunmaya devam ediyorum.” Nehru'ya göre Atatürk, sadece emperyalizme karşı kurtuluş savaşları çağını açan lider değil, aynı zamanda yaptığı toplumsal devrimlerle “Doğu'da modern çağın yapıcısıdır.”
Atatürk'ün önderliğindeki Türk zaferi Afganistan'da da büyük coşku yarattı. Afgan Kralı Amanullah Han, sarayında verdiği büyük bir şölenle Türk zaferini kutladı. Atatürk'e iltifatlar etti.
Türk zaferinin sesi ta Güney Afrika'dan bile duyuldu. Johannesburg'dan gönderilen bir telgrafta “İslam düşmanlarına karşı kazanılan Kemalist zafer için Allah'a şükürler olsun! İslam'ın onurunu kurtardıkları için İslam'ın savunucusu Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya ve kahraman ordusuna derin minnettarlığımızı sunarız. Allah sizin asil fedakârlığınızı ve çabalarınızı karşılıksız bırakmasın!” deniliyordu.
Tüm Afrika kıtası Atatürk'ün zaferini konuşuyordu. Kenya'nın başkenti Nairobi Müslümanları Birliği gönderdiği bir telgrafla Türk zaferini kutluyor ve “Mustafa Kemal'in kahraman ordusunun daha nice zaferler kazanması için yürekten dua ettiklerini” belirtiyordu. Etiyopya'da Türk zaferini kutlamak için şenlikler düzenlenmişti. İngiltere'nin Addis- Ababa Temsilcisi Hugh Dods, 7 Ekim 1922 tarihli raporunda “Etiyopya'da Mustafa Kemal'in zaferini kutlamak için şenlikler düzenlendiğini” anlatıyordu.
Mısır Kadınlar Derneği Kurucu Başkanı Lebibe Ahmed doğrudan Atatürk'e gönderdiği uzun bir mektupta Atatürk'e şükranlarını sunuyordu. Mısır basını Atatürk'ü “İslam'ın şampiyonu”, “Doğu'nun kahramanı” diye alkışlıyordu. İskenderiye'den gönderilen 14 Eylül 1922 tarihli bir telgrafta “Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinden Allah razı olsun” deniliyordu.
Fas'ın Rif dağlarında İspanyol ve Fransızlara karşı savaşan Rif savaşçıları da Türk zaferini örnek almıştı. Rif savaşçı şeflerinden Caid Hadoum ben Hamou, 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtuluşu üzerine gönderdiği telgrafla “Türk ordularının parlak zaferini” kutluyordu.
Tunus Devlet Başkanı Habib Burgiba 1965'te şunları söylemişti: “Sakarya Zaferi 20 yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemez miyim; onun ruhuna bu kurtarıcı hamleyi, dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?”
Atatürk'ün önderliğinde kazanılan Türk Kurtuluş Savaşı Asya'dan Afrika'ya bütün Doğu'da, özellikle İslam dünyasında hem büyük bir coşku yarattı, hem de kurtuluş umuduna yol açtı. Ezilen, sömürülen Doğu halkları Atatürk'ü “Doğu'nun kahramanı”, “İslam'ın kahramanı”, “İslam'ın kılıcı”, diye alkışladılar.
İslam dünyasının büyük din adamları ve şairleri, Atatürk'e büyük hayranlık besliyordu. Örneğin Muhammed İkbal, “İslamiyet'in Uyanışı” ve “Mustafa Kemal Paşa'ya Sesleniş” adlı şiirleriyle Atatürk'ten övgüyle söz etti. Mısırlı ünlü şair Ahmet Şevki, Atatürk'le ilgili çok sayıda şiir yazdı; Atatürk'ü ünlü İslam komutanı Halid Bin Velid'e benzetti. Libyalı şair Ahmet Ginabe 1921'de yazdığı bir şiirde Atatürk'ü “zulüm ve kahra karşı Müslümanların fedaisi” olarak adlandırdı.
Sözün özü şu ki, Kurtuluş Savaşı sonrasında Atatürk, İslam dünyasında yaşayan bir efsane haline gelmişti.
Kemal Günü (18 Kasım 1938)
Atatürk'ün erken ölümü, İslam dünyasını derin bir yasa soktu. Atatürk'ün ölümü nedeniyle İslam ülkeleri bayraklarını yarıya indirdiler, okulları tatil ettiler, günlerce yas tuttular, camilerde Atatürk'ün ruhuna dualar okuttular.
Pakistan'ın milli kahramanı Muhammet Ali Cinnah, başkanı olduğu İslam Ligi örgütüne hemen bir çağrıda bulundu. 18 Kasım 1938 Cuma gününün bütün Hindistan'da “Kemal Günü” olarak anılmasını istedi. “İslam'ın en büyük evladı” diye adlandırdığı Atatürk'ün kaybı nedeniyle Hindistan Müslümanlarının derin üzüntülerini beyan etmeleri için Hindistan'da il, ilçe ve köy teşkilatlarının toplantılar yapmasını istedi.
18 Kasım günü, bütün Hindistan'da ‘Kemal Günü” olarak anıldı. Bütün Müslüman dükkânları, okulları ve kamu kuruluşları, Atatürk'e saygı amacıyla kapatıldı. Camilerde Atatürk'ün ruhuna dualar okundu.
M. Ali Cinnah
Örneğin, Hindistan Biher Eyaleti Sarasam İslam Ligi, 18 Kasım 1938 “Kemal Günü” anmasında Hasan Shah Sur Camisi'nde Kuranlar okutarak, hatimler indirterek Atatürk'ü saygıyla andı. Cuma namazında camideki toplantıda Atatürk'ün önemli özellikleri anlatıldı. “Yeri doldurulmaz bu kayıp” nedeniyle Türklere baş sağlığı mesajı gönderildi.
Doğu Bengal'de Daulatpur Publa Union İslam Ligi ise “Kemal Günü” anmasını Daulatpur Cami Okulu binasında gerçekleştirdi. Burada cuma namazından sonra cami imamı Maulvi A.K.M. Abdur Rahman, Atatürk'ün ruhuna Fatiha okudu. Ardından da mevlit okundu.
Hindistan Bengal Teppera Eyaleti Rupsa İslam Birliği Sekreteri, Türkiye'nin Kalküta Başkonsolosluğu'na gönderdiği bir telgrafta şu bilgileri veriyordu: “Bölgemizde bulunan 300'den fazla cami yetkilisine, 18 Kasım gününü ‘Kemal Günü' olarak anmalarını, o gün cuma namazından sonra mevlit okutmalarını ve açık toplantılar düzenleyerek İslam'ın şerefli çocuğunun ruhu için dua etmelerini rica etmiştim. Bütün bu camilerde dua edilmiş olduğu bana bildirildi “ (Kemal Günü hakkındaki detaylar için bkz. Şimşir, s. 236, 436-438,454-474)
Anlaşılan o ki, Hindistan'da “Kemal Günü” diye adlandırılan 18 Kasım 1938 Cuma günü bütün camilerde Atatürk'ün ruhuna Fatihalar okundu. Hindistan camilerinde Atatürk için gıyabi cenaze namazı (guhbana namazı cenaze) kılındı. Hindistan'ın bütün eyaletlerinde günlerce “Atatürk yası” tutuldu. Atatürk'ün ölümü nedeniyle Mısır'da 7, İran'da da 11 gün yas ilan edildi.
Sözün özü: Türkiye'den kilometrelerce uzakta Hindistan'da Muhammed Ali Cinnah'ın çağrısıyla 18 Kasım 1938 Cuma günü tüm camilerde cuma namazında Atatürk rahmetle anılırken, Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde 24 Temmuz 2020'de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, camide cuma namazında Atatürk'ü “lanetle” andı.
0 notes
vetrehberi · 5 years
Text
Virolog Veteriner Hekimler Covid 19 Aşısı ve Serumunu Kısa Sürede Üretmeye Hazır
Tumblr media
Virolog Veteriner Hekimler Covid 19 aşısı ve serumunu kısa sürede üretmeye hazır, Veteriner Hekimler evcil, yabani ve egzotik hayvanlar gibi birçok türün hastalıklarının tanı tedavi ve korumalarını içeren kapsamlı bir eğitim almaktadırlar. Veteriner hekimler yine hayvanlardan insanlara geçen zonooz infeksiyonlar konusunda daha geniş bir bilgi birikimine sahiptirler. Veteriner hekimler farklı türlerdeki birçok hayvanı hastalıklardan koruyarak toplum sağlığını, gıda güvenliğini de sağlamaktadırlar. Şu an bilinen en az 1415 enfeksiyöz ajandan yaklaşık 868’i (%61’i) ve yeni ortaya çıkan etkenlerin %75’i zoonoz olarak tespit edilmiştir. Bunlardan bir tanesi ise COVID-19 hastalığına neden olan SARS-COV-2 virüsüdür. İnsanlarda görülen hastalıkların büyük bir kısmının hayvanlardan kaynaklandığı düşünüldüğünde, gıda güvenilirliği ve sürdürülebilir gıda güvenliği ancak hayvan sağlığı ve refahının güvence altına alındığı ve sürdürülebilir hayvan yetiştiriciliğinin tesis edildiği bir ortamda temin edilebilir. Bu bağlamda düşünüldüğünde bugün dünyada tek sağlık konseptinin önemi her geçen gün artmaktadır. “Sağlıklı İnsan İçin Sağlıklı Hayvan” gerekliliği üzerine kurulu “Tek Sağlık Konsepti” yaklaşımında, çevrenin korunması, hayvan sağlığı ve refahı, gıda güvenliği ve halk sağlığı konuları da önem kazanmaktadır. Tek Sağlık konsepti çerçevesinde; Sağlık Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığının ortak yönetiminde, veteriner hekimleri ve tıp doktorlarını içerisine alan ve başta hayvanlardan insanlara bulaşabilen ve halk sağlığını tehdit eden Koronavirüs benzeri salgın zoonoz hastalıkların kontrolü ve eradikasyonu olmak üzere, halk sağlığı ve hayvan sağlığı konusunda çalışmalar yapacak ve stratejiler oluşturacak bağımsız bir “Zoonotik Hastalıklar Araştırma Enstitüsü” ile Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde müstakil bir “Veteriner Otoritesi veya Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü”nün kurulması gelecekte olası halk sağlığı ve hayvan sağlığı konusundaki bir takım risklerin bertaraf edilmesine ciddi katkılar sağlayacaktır. Dünyada ilk kez hayvan hastalıkları ile organize mücadele sığır vebası hastalığı ile başlamıştır. Sığır vebası virüsü yüzyıllar boyunca dünyanın birçok yerinde sığırlarda korkunç kayıplara neden olmuştur. Hastalık ilk kez 4. yüzyılda tanımlanmış ve 19. yüzyıla kadar Avrupa’dan elimine edilememiştir. Sığır vebası ile mücadele için 1792 yılında Fransa’nın Lyon şehrinde ilk veteriner fakültesi kurulmuştur. Henüz virüs kavramı bilinmediği yıllarda Sığır vebasının virüsünü filtreleri geçtiğini ispat eden, virüsü izole eden ve sığır vebasına karşı serumu dünyada ilk kez üreten (1897) bir Türk bilim insanı Veteriner Hekim Adil Mustafa Şehzadebaşı’dır. Sığır vebası ile mücadelede dünyada olduğu kadar ülkemizde de Veteriner hekimlerin rolü oldukça büyüktür. Örneğin; kurtuluş savaşı sırasında sığır vebasına karşı üretilen sığır vebası serumları gizlice cepheye gönderilmiş, az sayıdaki veteriner hekiminin üstün gayretleri ile öküzler ve mandalar aşılanmıştır. Bu suretle sığır vebası salgını kontrol altına alınmış ve ordunun lojistik gücünü yeniden kazanması sağlanmıştır. Bu çabalar, Mareşal Fevzi Çakmak’a “Eğer Türk veteriner hekimleri olmasaydı istiklalimizi kazanamayacaktık” sözünü söyletmiştir. İnsanlık tarihi boyunca hekimler birçok hastalığın insan ve hayvanlarda oluşturduğu zararları, hijyen tedbirleri gibi biyogüvenlik kurallarından ilaçlar, aşı, serum uygulamaları gibi veya daha karmaşık yöntemler kullanarak kontrol altına almışlardır. Fakat ne yazık ki insanlık bu zamana kadar sadece, 1980 yılında insan çiçek hastalığını, 2011 yıllında ise sığır vebası hastalığını aşı ile eradike edebilmiştir. Orta ve düşük gelirli 94 ülkede aşı yatırımı için harcanan 34 milyar dolar sayesinde, hastalıkların yol açacağı 586 milyar dolar zararının engellenmiş ve ülke ekonomilerine 1.53 trilyon dolar katkı sağlamıştır. Aşılamalar ile 3 milyon çocuk her yıl ölümden kurtulmaktadır. Aşılamalar ile hayvanlarda birçok hastalık kontrol altına alınmış ve kuduz gibi sıcakkanlı memelilerden insanlara geçen öldürücü hastalık vakası azaltılmıştır. Aşı ve bilim tarihinde insanlığa çok büyük katkılar yapmış olan Türk bilim insanları ve veteriner hekimlerin de içerisinde ağırlıklı olduğu kurumlar, aşı üretme kapasitelerini AR-GE yaparak sürekli geliştirmişler ve yaklaşık 119 yıldır aşı üretmeye devam etmektedirler. Tarım ve Orman Bakanlığının bünyesinde bulunan Veteriner Hekimler viral hastalıklara karşı aşı ve serum üretmede büyük tecrübe ve sahada uygulanabilen bilgi birikimine sahiptirler. Ülkemizde veteriner aşı ve serum üretiminde özel sektörün yine bilgi birikimi ve tecrübesi fazladır. Hatta ülkemiz kimi dönemler özel ve kamu sektörü tarafından üretilen aşıyı başka ülkelere ihraç etmektedir. Bu bilgi birikimi ve tecrübe ile viral ve diğer hastalıklar ile başarılı bir mücadele yürütülmektedir. Ülkemizde büyük çapta aşı ve serum üretebilecek tesisler mevcuttur ve bu biyoteknoloji tesislerinde veteriner hekimler büyük bir özveri ile çalışmaktadırlar. Ülkemizde bulunan veteriner fakültelerinin 25’nde yaklaşık 51 öğretim üyesi Viroloji Anabilim Dallarında görev yapmaktadır. Bu bilim insanları, gerek hayvanlarda bulunan viral gerekse zoonotik karakterdeki viral hayvan hastalıkları ile mücadele, koruma kontrol, tanı için klasik ve modern moleküler virolojik metotları başarılı biçimde kullanmaktadırlar ve bu konuda yoğun bilgi birikimine ve araç- gereç açısından donanımlı laboratuvarlara sahiptirler. Veteriner Hekimler hali hazırda hem hayvan sağlığı için hem de insan sağlığı için 50 farklı aşı ve biyolojik (Viral, bakteriyolojik) madde üreterek ülkemizin hayvan sağlığı ve halk sağlığına çok önemli hizmet etmektedir. Veteriner hekimler ve virolologlar, nitelikli insan kaynağı, aşı ve serum geliştirilmesi konusunda son derece güçlü altyapılara sahiptirler. Bu bağlamda veteriner hekimler SARS-CoV-2 virüsünün izole edilmesinde, inaktif (ölü), rekombinant aşı ve serum üretilmesi için imkan verilmesi durumunda bütün bilgi ve laboratuvar deneyimlerini paylaşmak için göreve hazır beklemektedirler. Tarım ve Orman Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, hali hazırda aşı üreten özel sektör ve üniversite iş birliği ile veteriner hekimlerin inaktif(ölü) aşı üretim işini en kısa zamanda yapacaklarına inancımız tamdır. Virüs izolasyonu, karakterizasyonu, inaktif aşı, rekombinant aşı ve serum üretilmesi gibi birçok işlemin ilgili kamu ve kuruluşları tarafından dikkate alınması önem arz etmektedir. Virolog Veteriner Hekimler Covid 19 Aşısı ve Serumu Ayrıca; Veteriner hekimlik mesleğini serbest olarak icra eden veteriner hekimler, hizmetlerini muayenehane, poliklinik ve hayvan hastanelerinde vermektedirler. Bu hizmetler, başta zoonoz nitelikli olan hastalıklarla mücadele (Brusellozis, Tüberkülozis, salmonellozis vb.) acil doğum, cerrahi müdahale veya diğer tedavi hizmetleri ile gıda güvenliğinin temini şeklinde gece gündüz demeden sürdürülmek durumundadır. 65 yaş ve üstü kişiler ile kronik hastalığı olan şahısların sokağa çıkma yasağını düzenleyen İçişleri Bakanlığı’nın Genelgesinde, kamu görevlileri ve eczacılar yasaktan muaf tutulmuştur. Genelgede sağlık çalışanları adı altında veteriner hekimlerin de kastedildiği düşünülmekle birlikte bu hususa açıklık getirilecek bir şekilde sağlık hizmeti sunan Serbest Veteriner Hekimlerin de ilgili genelge kapsamına alınarak sokağa çıkma yasağından muaf tutulmaları hayvan sağlığı, gıda güvenliği ve kamu yararı açısından zaruri görülmektedir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. Ali EROĞLU Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Virolog Veteriner Hekimler Covid 19 Aşısı ve Serumuna KATKI SAĞLAYAN VE DESTEK VEREN ÖĞRETİM ÜYELERİMİZ Prof. Dr. Harun ALBAYRAK 19 Mayıs Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıProf. Dr. Ahmet Kürşat AZKUR Kırıkkale Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıProf. Dr. Hakan BULUT Namık Kemal Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıProf. Dr. Mustafa HASÖKSÜZ İstanbul Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD Öğretim ÜyesiProf. Dr. Aykut ÖZKUL Ankara Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıProf. Dr. Atilla ŞİMŞEK Selçuk Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıProf. Dr. Tolga TAN Adnan Menderes Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıProf. Dr. Şükrü TONBAK Fırat Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıProf. Dr. Hüseyin YILMAZ İstanbul Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıDoç. Dr. Ayşe GENCAY Erciyes Üni.Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıDr. Öğretim Üyesi Nurettin ÇANAKOĞLU Muğla Üni. Milas Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıDr. Öğretim Üyesi Hakan IŞIDAN Sivas Cumhuriyet Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD BaşkanıDr. Öğretim Üyesi. İbrahim SÖZDUTMAZ Erciyes Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD Öğretim ÜyesiDr. Öğretim Üyesi Turhan TURAN Sivas Cumhuriyet Üni. Veteriner Fakültesi Viroloji AD Öğretim Üyesi Read the full article
0 notes
kocaalihaber · 5 years
Text
0 notes
bayrampasatv · 5 years
Text
GELENEKSEL BÖREK GÜNÜ - VİDEO HABER
Tumblr media
Pirlepeliler Kültür ve Dayanışma Derneği’nin “Geleneksel Börek Günü” Golden Tulip Hotel’de gerçekleştirildi.  Çok yoğun bir katılımın olduğu geleneksel börek gününe bir çok STK ve dernek yöneticilerinin yanı sıra siyasi parti temsilcileri, bürokratlar, spor ve sanat dünyasından bir çok davetli katıldı. Yöresel böreklerin ikram edildiği programda protokol konuşmalarının ardından Vardar’ın Üstünde Rumeli Folklor ekibi ve Pirlepeliler Kültür ve Dayanışma Derneği folklor ekibinin sergilediği halk oyunları ve Rumelili sanatçı Cüneyt Şentürk söylediği şarkılarla davetlilerden büyük beğeni topladı.  İRFAN BEŞKARDEŞ: ÇÜNKÜ BİZ ÜLKEMİZİ ÇOK SEVİYORUZ Programın açılış konuşmasını yapan Pirlepeliler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı İrfan Beşkardeş, Derneğimizin temel amacı; milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak geleneklerimizi yaşatmak ve gençlerimize kültürümüzü miras bırakarak onlara örnek olmaktır. Türk milletinin en değerli varlığı özgürlük ve egemenliğimizin güvencesi olan Cumhuriyetimizi sonsuza dek yaşatmaya kararlı gençlik yetiştirilmesine maddi ve manevi katkıda bulunmaktır. Bugün dünyamızda ve ülkemizde olup bitenlere baktığımızda zor bir süreçten geçtiğimizi, ülke olarak her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuzu görüyoruz. Çünkü biz ülkemizi çok seviyoruz.” dedi. PROTOKOLDEN DERNEK YÖNETİMİNE TEBRİK Pirlepeliler Kültür ve Dayanışma Derneği Geleneksel Börek Günü’nde, Rumeli Türkleri Vakfı Başkanı Kemal Baltepe, Rumeli Balkan Dernekler Federasyonu Başkanı Kamuran Atakan, eski Eyüpsultan Belediye Başkanı ve derneğin eski başkanlarından Eyüp Uçak, İBB İtfaiye Daire Başkanı Remzi Albayrak. TEK Rumeli TV Yönetim Kurulu Başkanı Atila Baykal, eski Bayrampaşa Belediye Başkanı ve eski AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge ile Bayrampaşa Kaymakamı Dr. Soner Şenel de bir konuşma gerçekleştirerek, Pirlepeliler Kültür ve Dayanışma Derneği’ni düzenledikleri bu etkinlikten dolayı tebrik ettiler. “GELENEKSEL BÖREK GÜNÜ”NE YOĞUN KATILIM Pirlepeliler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı İrfan Beşkardeş’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Geleneksel Börek Günü”ne Bayrampaşa Kaymakamı Dr. Soner Şenel, eski AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge, Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı Ekrem Eray Arda, eski Eyüpsultan Belediye Başkanı Eyüp Uçak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Başbakanı Ali Fethi Okyar’ın torunu Yeditepe Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcısı Öğretim Üyesi Dr. Fethi Okyar, Bayrampaşa Belediye Başkan Yardımcıları Gökhan Can Balekoğlu, Naser Şimşek ve Ahmet Tüfekçi, AK Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Ersin Saçlı, CHP Bayrampaşa İlçe Başkanı Hasan Mutlu, İYİ Parti Bayrampaşa İlçe Başkanı Raif Güler, Saadet Partisi Bayrampaşa İlçe Başkan Yardımcısı İbrahim Hacıoğlu, AK Parti Bayrampaşa Belediye Meclis Üyeleri Recep Kurtuluş, Kenan Bıçak, Tolga Güneş ve Ceyhun Çalışkan, CHP Bayrampaşa Belediye Meclis Üyesi Kadri Sancaktar, İYİ Parti Bayrampaşa Belediye Meclis Üyeleri Tufan Babar ve Ömer Faruk Parmak, AK Parti Bayrampaşa Gençlik Kolları Başkanı Halil İbrahim Çabuk, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İtfaiye Daire Başkanı Remzi Albayrak, Rumeli Balkan Dernekleri Federasyon Başkanı Kamuran Atakan, Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Adnan Şahinler, Rumeli Türkleri Vakfı Genel Başkanı Kemal Baltepe, Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Bayrampaşa Şube Başkanı Metin Altıntaş, Balkan Stratejik Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Süheyl Çobanoğlu, Türkiye Bosna Sancak Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkan Vekili Hilmi Erdem, TEK Rumeli TV Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Baykal, Türkiye Emekliler Derneği Bayrampaşa Şube Başkanı Fettah Deniz, Kırçovalılar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Bayrampaşa Şubesi Başkanı Nusret Aras, Gostivar ve Köyleri Derneği Bayrampaşa Şubesi Başkanı İlker Türkoğlu, Kanatlar ve Çevre Köyleri Kültür Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Caner Çokçeken, Bayrampaşa Manastırlılar Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı Mülayim Yapıcı, 28 Giresunlular Derneği Başkanı Murat Cenğer, Yeminli Mali Müşavirler Derneği Başkanı Süleyman Bilge, Bayrampaşa Teknikspor Başkanı Ülkü Gürkan, Terazidespor Başkanı Fuat Paşalı, Elele Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Şengüler, Kütükler Yapı İnşaat Yönetim Kurulu’ndan Sinan Kütük ve Muammer Kütük, Beşkardeş İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serkan Beşkardeş, Şehitler Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Şehitler, Balkan Sürücü Kursu Kurucularından Fatih Bayraktar, İsmetpaşa Mahalle Muhtarı Semih Çelebi, Altıntepsi Mahalle Muhtarı Selahattin Beyler, Terazidere Mahalle Muhtarı Başkim Kosova, Yenidoğan Mahalle Muhtarı Ramadan Bayraktar’ın yanı sıra çok sayıda davetli katıldı.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Read the full article
0 notes