#aldatmaca
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kasım Takım Hoca yine evrimcilerin içinden geçiyor:
youtube
0 notes
Text
Hani bazen "neden yaşıyoruz ki, amaç ne" tribine girer ya insan, herkes gibi bana da olmuştu. Tam tarih veremesem de önemli olan bu değil zaten. Şöyle ki; o anda ben sadece hayattaki güzel anlar için yaşadığımı fark ettim. Mutlu olduğum, bir şey başardığım, güldüğüm, eğlendiğim anlar. Sonra o güzel anları düşündüm, hangi sıklıkla güzel şeyler oluyordu hayatımda? Sanırım pek sık sayılmazdı. Tanıyorum kendimi az çok. Öyle mutlu olmak için kocaman mutlulukları beklemem. Ufak şeyler de sevindirir beni (herkese olduğu kadar), ama buna mutluluk demek kelimenin içini boşaltır biraz. İnsanın mutluluğu kendi içinde bulabileceği safsatalarına inanmam şahsen. Yok yani, bildiğin aldatmaca. Biraz kafası çalışan mutsuzların, mutluymuş gibi hissetmek için uydurdukları yöntemler, gerçek mutluluğun ��nünü tıkayanlar bir bakıma. Mutluluk dıştan gelen etkenlerle tetiklenen sonra da bünyenin mecburen verdiği bir tepkidir bana göre. Yine de bilimsel dayanağı yok, şu an uydurdum. Şimdi bakıyorum hayatıma, şöyle bir genel tarıyorum. Güzel şeyler var elimizde, efendim iyi okul, tam iyi diyemesek bile bir aile, iyi bir kaç arkadaş. Ama bunlar artık sindirilmiş şeyler. Mutluluk cepten yemek değildir, olmamalıdır. "Ne güzel her şey yolunda, hayat çok güzel" kandırmacasına doyuyorsun bir şeyden sonra. Her şey yolunda değil aslında, her şey sıradan. Depresif belirtiler gösterdiğimi fark ediyorum bazen. Tabi bunu kendi başıma keşfettiğim için yanılma payı da bıraktım. Olmaya da bilirim. "hayattan sıkıldım" çerçevesinde bir şeyler yazacaktım. mutluluktan girdim, çıkamadım bir yerden. Evet Mehmet Pişkin’e geldik. Uzun zamandır tasarladığım hayalimdeki şeyi yapmış adam. Kullandığı cümleler, motivasyonu, düşünceleri ve realizmiyle adeta kendimi ekranda izliyormuş gibi hissettim. Tam aklımdaki şey buydu aslında ve kendisine aşk olsun, benden daha önce davrandığı için. İnsanoğlunun bütün bu gerzek çırpınışlarına ve bir zavallı gibi mutlu rolü yapmaya çalışmasına inat, göte göt demiş ve gitmiş. Mutsuz olduğu her halinden belli ve bununla yüzleşebilecek kadar cesur. Her gün, bıkmadan usanmadan mutluluk rolü yapanlara ve mutsuz olduğunu anlayamayacak kadar moron olanlara inat. Hangimiz kaçıp gidebilme cesaretini gösterebiliriz bu adam gibi? Aslında hayat çok güzel bak kuşlar çiçekler böcekler zırvalıklarına kanmadan hepsine bir siktir çekip gidebiliyoruz? Birçok insanın cesaret edemediği şeyi gerçekleştirmiş, hayatına son verme hakkını kullanmış. İnsan için en iyi ikinci şeyi bir parça geç de olsa kendi isteğiyle yerine getirmiş, iyi de yapmış. Ve açıkçası şanslı bir ölüm olmuş onun için. Herkes, istediği şekilde, son kez bir kadeh şarap, bir sigara içerek ve en önemlisi en sevdiği şarkıyı son kez dinleyerek ölemez. Ve belki bu kadar zaman niçin dünyada var olduğunu öğrenmiştir ölünce. “İnsan için en iyisi hiç doğmamış olmaktır. ikinci en iyi şey ise hemen ölmek." Siyahtanbiiradam olarak eski hesabımla birlikte yaklaşık 6-7 yıldır buradayım. Bu platformda çok güzel dostluklar edindim çok güzel insanlar tanıdım eğer bilmeden istemeden birinizin kalbini kırdıysam af ola. Hep beraber, bir şeyler denemeye devam. Hoş çakalın aşkla yaşayın çok güzel olsun hayatınız. Genellikle derin bir ��stırap içinde olsam da içimde hâlâ sükûnet, kusursuz düzen ve ahenk var. Çiçekler solar, kitaplar biter, şiirler olur, bana da elveda demek düşer. Zamanınızı çaldığım için özür diliyorum.
142 notes
·
View notes
Text
Ne zormuş dayanmak; yokluğuna akşamları
Çekilip, için için ağlamak bir kenarda
Hatırlamak gözlerini, dalgın ve sevdalı
Özlemek sonra deliler gibi şarkılarda
Ansızın ��arpar kalbim bir vapur düdük çalsa
Sanırım ki geleceksin her zamanki gibi
Gözlerin duygularını ne kadar saklasa
Taşacak ellerinden alabildiğine sevgi
Hep bu aldatmaca kahreden beni; bu yokluk
Anılarımın bir bir nefes alıp verişi
Sonra apansız üstüme çöken o yorgunluk
Özlemek bir ömrün ağır ağır eriyişi
Karışması akıp giden zamana herşeyin
Susun anılarım susun! Beni kahretmeyin
~Ümit Yaşar Oğuzcan
#papatya#ümit yaşar oğuzcan#alıntı#şiirheryerde#şiir#geceye bir söz bırak#edebiyat#kitap#kitap alıntısı#quotes#quoteoftheday#book quote#poem#poetry
13 notes
·
View notes
Text
Bir At Masalı — Akıllı Hans Etkisi
1900'lerin başında,Alman William von Osten atı Hans’ı “Zeki Hans” olarak kamuoyuna takdim etti. İddia ettiği şey Hans’ın soruları ayaklarını yere vurarak cevapladığıydı.Sayılar ve alfabeyi kodlayarak cevap verdiğini iddia ediyordu William von Osten,tıpkı Mors alfabesi gibi.
Akıllı At Hans ve William von Osten
Von Osten hayvanlar ve insanların zeka seviyelerinin eşit olduğuna inanıyordu.
Bunu kanıtlamak için hayvanları eğitmeye başladı.Kediler,köpekler,ayılar ve daha nicelerine basit hesaplamalar yapmayı öğretmeye çalıştı. Fakat bu yeteneğe sahip olan tek hayvan Hans’tı.
Hans’ın yetenekleri sadece basit hesaplamalar yapmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda insanları adlandırabiliyor,zamanı tanımlayabiliyor ve müzikal aralıkları belirleyebiliyordu.
Sonralarda,Hans karekök hesaplamaları gibi daha karmaşık işlemleri de yapabilir duruma geldi. Elbette Hans her zaman doğru cevaplar vermiyordu fakat doğru cevapların sıklığı bunun bir tesadüften öte olduğunu kanıtlıyor ve soruşturulmasını gerektiriyordu.
Hans bir sürü insan tarafından test edildi,hatta birisi Hans’ın 14 yaşındaki bir çocukla aynı zeka seviyesinde olduğunu iddia etti. Fakat Hans üzerinde yapılan ilk bilimsel test Profesör Carl Stumpf tarafından 1904 yılında yapıldı.
Stumpf, Hans’ın yeteneğinde bir hile veya aldatmaca olduğuna dair bir kanıt aradı fakat hiçbir şey bulamadı. Sonrasında da Stumpf Hans’ın gerçekten yetenekli olduğuna karar verdi.
Bu bilimsel onayın ardından Hans halk arasında büyük sansasyon yarattı ve insanlar onun bu yeteneğini izlemek için akın etmeye başladılar.
Buna rağmen,diğer bilim insanları Hans konusuna hala şüpheyle yaklaşıyorlardı.
1907 yılında Oskar Pfungst,Carl Stumpf ile birlikte Hans’ı klasik bir psikoloji vakasında yeniden test etti. 13 bilimadamı “Hans Komisyonu” adı altında bir araya geldi ve araştırmalara başladılar.
Hans’ın bir yeteneği olduğu aşikardı ve psikologlar bu yeteneğin ne olduğunu bulabilmek için deneyler tasarlıyordu.
Yaşanan olaya dair bir cevap bulmuşlardı fakat aldatmaca veya bir kandırmaca olduğuna dair ortada hiçbir kanıt yoktu.
Hans,büyük bir çadırın içinde izleyiciler ve başka dikkat dağıtıcı unsurların olmadığı bir alanda test edidi.
Testler aşağıdaki şekilde tasarlanmıştı:
-Şans faktörünü ortadan kaldırmak için çok sayıda soru soruldu.
-Hans’ın Bay Von Osten’dan herhangi bir etkileşim almasına karşın farklı kişiler tarafından sorular soruldu.
-Sorulan soruların cevapları bazen biliniyordu,bazen bilinmiyordu.
-Soru soranların Hans’a olan mesafeleri her soruda farklıydı.
-Bazı sorular sorulurken Hans etrafı göremeyecekti.
Ortaya çıkan sonuçlara göre,belirlenen ilk şey Hans’ın doğru cevap verebilmesi için soru soran kişiyle görsel bir temas kurması gerektiğiydi.
Soru soran uzaklaştıkça,Hans’ın doğru cevap verme oranı da düşüyordu. Hans etrafı görmüyorken,doğru cevap verme oranı daha da azalmaya başladı.
Bulunan bir diğer önemli bulgu ise Hans’ın doğru cevap verebilmesi için soru soran kişinin sorunun cevabını bilmesi gerektiğiydi. Eğer soru soran kişi sorunun cevabını bilmiyorsa Hans’ta doğru cevap veremiyordu.
Hans ancak soruyu soran sorunun cevabını biliyorsa ve Hans o kişiyi görebiliyorsa doğru cevap verebiliyordu.
Bu gerçek göz önüne alındığı zaman;Hans’ın gelişmiş bir zekaya sahip olmadığı,aslında cevap verirken soruyu soranın farkında olmadan verdiğini görsel ipuçlarından yararlandığı belirlendi.
Soruyu soranlar farkında olmadan ipuçları veriyordu. Hans doğru cevaba yaklaştığı zaman azalan ve artan tansiyon,değişen yüz ifadeleri,gerginlik ve diğer istem dışı hareketlerde oluşan değişimleri gözlemleyip,onlara tepki veriyordu.
Ne zamanki bu hareketler yerini alkış ve kahkahalara bırakıyor, Hans doğru cevabı bulduğunu düşünüyor ve duruyordu.
Psikologlar bu olay sonrası bir şeyin farkına vardılar. Bir kişi veya canlının davranışı,soru soranın farkında olmadan verdiği ipuçlarından etkilenebiliyordu.
Bu ipuçları Hans olayında yaşandığı gibi gerginlik,azalan ve artan tansiyonlar,kahkahalar,mimikler ve istem dışı hareketlerdi. Sonrasında bu etki “Clever Hans Effect”(Akıllı Hans Etkisi) olarak literatüre geçti.
Bu etki tüm etkileşimli durumlarda gözlemlenebiliyordu. Bu nedenle bilimsel testler,özellikle klinik araştırmalar “Double Blind”(ne araştırmacının,ne de deneğin gereken bilginin/yapılan tedavilerin farkında olmaması durumu) adında bir yöntem izlenerek yapılmaktadır.
“Double Blind” yöntemi uygulanmayan testlerin pozitif sonuçlar vermesinin nedeni;”Akıllı Hans Efekti”dir. Bu nedenle bu testlerin güvenilirliği tartışmalıdır.
Deneyi yapan kişilerin,bilinçsiz bir şekilde ipuçları vermesi,testlerin önyargılı olmasına neden olur. Etki,takdir edilmesi gereken önemli bir faktördür.
Berk Buldanlı
26 notes
·
View notes
Text
Sonbahar yüzünü gösterdi, şehir yine o eski yalnızlığına döndü. Sokaklar sessiz, kaldırımlar yorgun. Mevsim, soğuk nefesiyle geçmişin izlerini süpürüp atarken, gökyüzü kararmış, umutlar sararmış. Yine yalnızım, yine aklımda binbir türlü düşünce; neyin doğru, neyin yanlış olduğunu çoktan unuttum. Öyle bir yerden geçiyorum ki, ne ileriye gidebiliyorum ne de geriye bakabiliyorum. Sanki bu mevsim benim için yaratılmış, sanki bu karanlık sokaklar sadece benim içimi dökmem için var.
Adımlarım ağır, ruhum darmadağın. Her şey bir sonbahar sabahında başlamıştı, hatırlıyor musun? Yüzüne düşen ilk yaprağı alıp avuçlarında ezerken, bana 'bu da geçer' demiştin. Ama geçmedi. Geçmediği gibi, zamanın içinden sürüklenip gelen bir fırtına gibi büyüdü, içimdeki boşlukları daha da derinleştirdi. Sen gittin, rüzgar gitti, geride sadece kurumuş yapraklar kaldı. Şimdi o yapraklar, her adımımda ayaklarımın altında eziliyor; tıpkı içimdeki umutlar gibi.
Bu şehir, bu insanlar, bu sokaklar... Hepsi birer aldatmaca. Kaçışların, yok oluşların ve yeniden doğuşların bir sahnesi gibi. Her köşede başka bir hikaye, başka bir acı var. Kimse gerçeği göremiyor, herkes kendi yalanlarında boğulmuş. Bense hala aynı sokakta, aynı soğukta yürümeye devam ediyorum. Sonbahar, bana her defasında hatırlatıyor: Hayatın anlamı yok, en azından bu boktan oyunun kurallarını öğrenmedikçe.
Geldi yine sonbahar, ama sen yoksun. Bu sefer gerçekten yoksun. Ne sen varsın, ne de o eski anılar. Her şey silinip gitmiş gibi, sadece bu mevsimin getirdiği keder kalmış geriye. Ve ben, her adımda biraz daha eksilerek, bu karanlık oyunun içinde kayboluyorum. Bir daha geri dönmemek üzere.
Ama belki de böyle daha iyidir. Belki de bu sonbahar, son vedanın habercisidir. Kim bilir, belki de sonbahar gerçekten bittiğinde, geride hiçbir şey kalmayacak. Belki de, bu karanlık gökyüzü altında yürüyen tek bir ruh bile kalmayacak. Belki de...
7 notes
·
View notes
Text
Anlamıyor muyum sanıyorsun? Sağlıklı rolü oynuyorsun. Herkes de sana inanıyor. Bir tek ben senin ne kadar çürümüş olduğunu biliyorum. Bu umutsuz varoluş rüyası. Görünüş değil, varoluş. Her an bilinçli. Uyanık. Aynı zamanda senin kendin için kim olduğunla başkaları için ne olduğun arasındaki uçurum. Baş dönmesi hissi ve en azından açık olmak için duyulan sürekli arzu. İçinin görülmesi için. Hatta parçalara ayrılmak ve belki de tümüyle yok edilmek için. Sesin her tonu bir yalan, her hareket yeni bir aldatmaca, her gülümseme aslında yüz ekşitme. İntihar etmek mi? Oh, hayır. Bu çok çirkin. Sen yapmazsın. Ama hareket etmeyi reddedebilirsin. Konuşmayı reddedebilirsin. O zaman en azından yalan söylemezsin. Böylece düşünceye dalıp, kendi içine kapanabilirsin. Artık rol yapmaz, herhangi bir maske takmaz ve yalancı davranışlarda bulunmamış olursun. Böyle olduğuna inanır insan. Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Hayat her şeyin içine sızar. Ve tepki vermek zorunda kalırsın. Hiç kimse de bunun gerçek olup olmadığını, sen içten misin yoksa yapmacık mısın diye sormaz. Bu soruların önemsendiği tek yer tiyatrodur. Hatta orada bile fark etmez.
21 notes
·
View notes
Text
Annem bugün bana evlilik hazırlığı yapan bir çiftten bahsetti, son zamanlarda çok gördüğümüz ama buralarda bahsetmedigimiz klasikleşen bir durum var ve her duyduğumda ifrit oluyorum.
Çocuk 23 yaşında ve babası yok, annesi çalışmıyor (kira ile geçiniyor), müstakbel partnerinin yaşını bilmiyorum. Kız ve ailesi nişanda set takılmasını talep etmişler, düğünde tekrar takmaları için nişan sonrası yine çocuğa verilecekmiş. Düğün biraz lüks standartlarda olsun istiyorlarmış. Çocuk da kıza demiş ki "ben bunları yapayım ama düğünden sonra takılara ihtiyacım olur", kız da kabul etmiş.
Özetle yeter ki millet biraz altın, biraz lüks, biraz şuursuz tüketim, imitasyon zenginlik görsün geriye kalan ilişki dinamikleri, yaşam huzuru, sevgi, saygı, şefkat vs çok da önemli değil. Instagram'a atılacak caka satmalık mutluluk, kimi zaman sosyal medya diliyle harmanlanır kimi zaman yapay zenginlik öğeleriyle harmanlanır ve adına güzel ilişki denir.
Böyle bir yüzeysellik, böyle bir aldatmaca yalnızca huzursuzluk, mutsuzluk, memnuniyetsizlik getirir, sürekli bir şeyler arar yetişmeye çalışır ama yetişemezsiniz, kendinizle bile aranız açılır. Zaten şartlar ruh sağlığını korumayı zorlaştırıyorken değer mi? Tamam güncel etkileşim alanlarından kopmamak da yabancılaşıp yalnizlaşmamak adına önemli fakat bu böyle bir şey değil ya.
En yakınındaki insanı bile tüketim işlevselliğiyle yanında tutan kişinin kendiyle nasıl bir ilişkisi olabilir ki...
Anlayamıyorum şu dünyada en azından bir kişiyi saymak, sevmek, merhametli, şefkatli olmak ne kadar zor olabilir?
22 notes
·
View notes
Text
Üstad Kadir Mısıroğlu (rahmetullâhi aleyh) anlatıyor:
"İnsanın kazandığı parasında şöyle bir sır vardır:
Para geldiği yere döner, yani kişinin parasına yalan ticaret, sahtekarlık, aldatmaca, faiz, yahut gayrı meşru şekilde kadın çalıştırmak, işyerinde müzik çaldırmak, yalan yere yemin etmek vs. karışıyorsa bu para haram yola gider ve bereketi olmaz.
Ancak kişi ticaretinde dürüst olup aynı zamanda helal harama dikkat ediyorsa, bu kişinin parası da en güzel yerlere nasîb olur ve dünyada da âhirette de kazancının bereketini görür.
İşte bu sırra binâen Sahâbe-i Kirâm Efendilerimiz ihtiyaç olduğunda mallarının tamamını İslâm dâvâsı uğrunda Rasûlullah Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem'in önüne koyabiliyorlardı. Onların gayretleri ile bu Dîn-i Mübîn-i İslâm günümüze kadar bozulmadan geldi.
Allâhü Teâla bizlere de hakkı ile din gayreti şuurunda bulunmayı, İslâm'ı hakim kılma uğrunda canla başla çalışmayı ikram eylesin."
#kadir mısıroğlu#insan#paea#ticaret#sahtekarlık#aldatma#faiz#kadın#müzik#yalan#yemin#para#helal#haram#sahabe#efendimiz#mal#islam#dava#gayret#niyet#Allah#infak
18 notes
·
View notes
Text
Her şey sadece İSLAM ile Güzeldir ( veya Güzelleşir ),
Hani her şey Güzel olacak diye Slogan atanlar var ya ... işte o öyle olmuyor ... Her şey ama her şey sadece ve sadece 'İSLAM' ile güzel olmaya mahkumdur ... İSLAM'ı yaşamıyorsan veya yaşamak için emek vermiyorsan ... o zaman her şey aldatmaca ( Sahte ) güzellikler ile süslüdür..
İSLAM = Huzur ( Güzellik ) ...
18 notes
·
View notes
Text
Hitler öncesi Almanya’nın panoramasını sunan Berlin’in ilk cildi, Shakespeare’in aldatmaca ve kandırmacalarla dolu Kuru Gürültü’sü ve bana Japon yalnızlığını yaşatan Louvre’un Koruyucuları’nı inceledim. İyi okumalar 🥰
Yazıyı okumak için tıklayınız
#Aruku hito#çizgi roman#berlin#City of Stones#Jason Lutes#Jiro Taniguchi#kuru gürültü#Louvre’un Koruyucuları#manga#Much Ado About Nothing#taş şehir#türkçe#türkçe grafik roman#türkçe manga#the walking man#tiyatro#William Shakespeare#Yürüyen Adam
4 notes
·
View notes
Text
Şhakespeare hak veriyor musunuz
Şhakespear bilmem ama, Bana göre aşk bir aldatmaca
5 notes
·
View notes
Text
🎯 Suriye Politikasında ki Tuzak Nedir? 🎯
Yakın tarihte bu bölgede yaşanan gerçeklere bakarak bunu anlamak mümkün.
İlk önce son günlerde sık sık hatırlattığım bir sözü yeniden bu yazının içine de bir tablo gibi asmak istiyorum.
Önümüzdeki günlerde bu sözün ne anlama geldiğini herkes çok iyi anlamak zorunda kalacak.
Bize saldırmak isteyen azgın batı çetesinin Ortadoğu bölgesinde dost görünümlü düşmanları, düşman görünümlü dostları var.
Günü geldiğinde birileri birilerini satacak.
Yüz yıl önce ki tecrübeler ve 1991 yılında Irak'ın Amerika tarafından işgal edildiğinde bunu gördük.
Önce Saddam Kuveyt'i işgal etmesi için kışkırtıldı. Bölgenin güçlü ülkesi sensin devrim muhafızların var falan.
Sonra Saddam Kuveyt'i işgal etti.
Sonra sahtekar Amerika Kuveyt'e yardım elini uzattı sizi kurtarabiliriz adı altında Irak'a girmenin bahanesini dost görünümlü düşmanları ve düşman görünümlü dostları sayesinde tereyağından kıl çeker gibi Irak işgal edildi.
Saddam'ı kimse savunmadı.
Bunu neden anlattım?
Bu azgın ve yalan din adına yüz yıl önce ki Anadolu'yu parçalama ve Anadolu'dan toprak koparma hayali hazırlığı içinde olanlar Mustafa Kemal Atatürk ve Türk ulusunun direnişi sonrası kaybetmiş yalnız kinlerini bugünlere saklamış ve büyütmüş bir şekilde Atatürk sonrası içimizden mandacı zihniyetleri satın almak yoluyla bu din adına terörü Türkiye Cumhuriyeti sayesinde koruyarak bugünlere gelmiştir.
İran sonrası hedefte biz varız.
Asıl hedef her zaman Türkler ve Anadolu olmuştur.
Çünkü dünyanın bakir bütün doğal kaynakları Türklerin yaşadığı Anadolu gibi jeopolitik ve stratejik öneme sahip toprakların bize ait olması bu azgınlığı her zaman çıldırtmıştır.
Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında halifeliğin bu topraklara getirildiği günden bugüne bu topraklar da kan ve savaş durmuyor.
Dini kullanarak ve sözde dini bahane ederek bu değerli toprakları batı çetesi ele geçirmek için her türlü hileyi kullanıyor.
Gelelim bugün ki Suriye de düşülen tuzağın ne olduğuna.
İlk tuzak nato ile gerçekleşti.
Sonrasında askeri darbeler peşpeşe geldi.
.
24 Ocak kararları sonrası tanklar yerine bankaları kullanarak özelleştirme talanı ile ekonomik tam bağımsızlığı hedef aldılar yerli tüm taşeronları ile yasal kılıf hırsızlığı yapıldı.
Son yirmi iki yılda ise son proje iktidar hem Cumhuriyet'in tüm birikimlerini satması ve Suriye de tuzağa bizi düşürmesi için bop eşbaşkanı yapıldı.
Projenin ülkemiz dahil 22 ülkenin sınırları değişecek Amerikan dış işleri bakanının ifadesi olduğu halde 22 yıldır üllemizi bu projenin eşbaşkanı hala her türlü hukuksuzluk ve talana rağmen yönetmeye devam ediyor.
Kitle imha silahları din ve medya ile cehalete mahkum edilen toplum bugüne kadar çok kolay aldatıldı.
Suriye'de ülkemiz bir hafta içinde siz yeni Osmanlı olacaksınız havucu ve müslüman ülkelerin halifesi yine siz olacaksınız ikinci havucu ve gazı ile hem sınırlar da mayın kalmadı mülteci adı altında terörün ülkemize sızmasının önü açıldı. Rusya tarihinde ilk kez sıcak denizlere Akdeniz'e inme başarısını bunlar sayesinde gösterdi. Bu projenin bir parçası da buydu. Sonra Suriye'nin kuzeyinde ki terörü topraklarımızı kullandırarak o bölgeye kendi çabaları ile yerleştirdiler. Amerika bize hem dost diyor hem bu teröre silah ve eğitim desteği vererek bize düşmanlık ettiği halde Kürecik ve İncirlik üssü ile gerek Filistin topraklarında işgalci olan terör yapısı istihbarat verilerek hala korumaya devam ediyor.
Sonra gidişatın bir ihanet ve aldatmaca olduğu iç piyasada anlaşılması sonucu Fırat kalkanı vb askeri harekat yapıldı yalnız Rusya engeli sonuç almayı önledi.
Bunun ileride bize saldırı yapılması için biz tuzak olduğunu biz yıllarca yazdık uyardık dinleyen olmadı.
.
Neydi o tuzak?
Suriye topraklarında işgalci devlet durumuna düşürmek ve bununla suçlamak.
Nitekim Rusya ağzı ile konuşan Esad ne diyor mülteci sorununu konuşuruz yalnız ülkemiz topraklarını işgal eden Türkiye Cumhuriyeti bu işgale son vermesi gerekir gibi önümüzdeki dönemde bize karşı kullanılacak suçlamayı dillendirdi.
Rusya ve Suriye yarın kiminle birlikte hareket edecek?
Bunu bizimle birlikte hareket eder diyebilir miyiz?
Diyemeyiz?
Rusya ne ister?
Taviz ister!
Gayriulusal bir zihniyet proje bir zihniyet bugüne kadar olduğu gibi taviz vermeden kendini iktidar da tutabilir mi?
Tutamaz.
Suriye'de görev yapan askerler ile zaman zaman karşılaştığımda soruyorum Suriye'de neler oluyor diye?
Bugün kadar tanımadığım askerlik görevini bırakmış askerler dahil kaç asker ile konuştum saymadım hepsinin ortak tespiti ve sitemi şuydu;
Biz Suriye de neye hizmet ettiğimizi bilmiyoruz.
Çünkü tek adam dışında Suriye politikasının neye hizmet ettiğini kimse bilmiyordu.
Gerçekleri tüm direnenler olarak ayrı ayrı yazarak Türk insanını bilgilendirmeye ve uyandırmaya devam ediyoruz.
Rusya 33 askerimizi vurdu yas ilan edilmedi Filistin topraklarında ki terörün kurduğu bir terör örgütünün bir mensubu öldürülüyor iç piyasada kendi kitlelerini diri tutmak için Türk ulusunun asla sahiplenmediği yas ilan ediliyor.
Kimin nereye hangi projeye hizmet ettiğini buradan görmek mümkündür.
Irkçı ve mezhepçi politikaların bu ülkeye verdiği zararı hiçbir politika vermemiştir.
Osmanlı imparatorluğu da bu sebeple tarih oldu. Selçuklu devleti de!
Türkiye Cumhuriyeti de aynı sonu yaşasın diye mücadele edenler ile mücadele etmeye devam ediyoruz.
Türk Fırtınası kasırgaya dönüştüğü gün bir asır önce ki tüm mandacı zihniyet sahipsiz ortada kalacak.
Mustafa Kemal Atatürk yüzünden Anadolu üzerinde plan ve proje yapanlar Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleri Türk'ün türküsünü hep birlikte söylemeye başladığı gün bu niyetlerini sonsuza kadar unutmak zorunda kalacaklar.
Bu çağa Türk çağı dememizin sebebi budur;
Asırlardır silah, düşman ve savaş üreten yeryüzü çetesinin kim olduğunu Türkler sayesinde tüm insanlık öğrenmiş olacak.
Türkler Türk Birliğini kuracak ve bütün dünyada silahların yok edilmesi gerektiği çağı insanlık adına ilk başlatan ulus olacağız.
Bunu silah, düşman ve savaş üreterek dünyanın yaşanmaz bir yer haline bu sebeple geldiğini anlayan her toplum sahiplenecek.
Yurtta barış dünyada barış insanlık siyaseti sayesinde bu zulmü yine Türkler adına beyin savaşları komutanı Mustafa Kemal Atatürk sayesinde kazanmış olacağız.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#Suriye politikasında ki tuzak#yurtta barış dünyada barış
1 note
·
View note
Text
Kendini bul," diyorlar; ama bulmak, genellikle kaybolmak anlamına geliyor. Her şey bir aldatmaca, bir sahne oyunundan farksız..
Saat 02:00
Ne kaybettik?
Neyi arıyoruz..
2 notes
·
View notes
Note
dəyməz, xoşdu. gecə özü ilə birlikdə hüzün və yalqızlıq gətirər. tamamlayım dedim bu mahnıyla, şən mahnıları heç sevmirəm. hər birində bir aldatmaca, yersiz pozitivlik olur. lakin əksi olanlar elə deyil, hüzün və yalqızlığı şillə kimi vurar üzümüzə. ağır da olsa sevirəm bu acı gerçəyi.
nəysə, boşboğazlığım tutu. gecən xeyrə əgər xeyir varsa🪂
Hər şey insanın öz əlindədir.. pozitivlik də, passivlik də. Sən çalış nə olursa olsun pozitiv olginən. Həyatı və özünü sev ki, həyat da sənə bata bilmədiyini görüb ancaq sənə xoş günlər nəsib etsin.
Mən nə olursa olsun çökən kimi özümü ayağa qaldırmağa çalışıram. Çünki məni məndən başqa heç kim xilas etməyəcək..sən də elə olginən. İnan mənə ki, həyatın az da olsa yaxşıya doğru dəyişəcək.
Sənin də gecən xeyrə. Xeyir düşünək ki, xeyirli olsun. 🫶🏼
7 notes
·
View notes
Note
Bitkin misin gerçekten
Yoksa
Bunlar bir aldatmaca mı
Kesinlikle aldatmaca, benim işim gücüm sizi aldatmak çünküü wkxjwjs
2 notes
·
View notes
Text
"Gün ışığında rüya mı görüyorum?" diye düşünürsün bazen...
Dünü unutalım, yarını düşünmeyelim ve bugünü birlikte yaşayalım. Ama tek bir kural var. Neşeyle yaşamak zorundasın. Yapabilir miydin? Herkes bunu yapamazdı galiba...
Hayatta güzel ve aldatmaca hikâyeler uyduran insanları dinlemeyi seviyorum. Anlattıkları hikâyelerin aslında basit bir yalandan ibaret olduklarını bildiğim halde onlara inanmak istiyorum. Kim sahip olmadığı hikâyeleri anlatmaktan hoşlanır ki! Asıl garip olan bence bu... Mutlu bir hikâye, mutlu bir son, mutlu bir hayat... Bildiğim bir sürü masal var bu hayatta ama sen daima gerçekleri söyle. Sana tüm iyilikleri sunacaktır hayat ve fark edecektir seni bir çağda. Unutma, gerçekleri söylediğinde sahte kelimeler aramak zorunda kalmazsın, içi boş sessizliklerden de uzak kalırsın...
Çok uzak günleri düşünüyorum bugün. Çocukluğumdan kalan eski bir fotoğrafda, birkaç eski dost, anılar ve türlü hikâyeler buldum. Benimse yüzümde solmuş bir hüzün var. Beni rahatız eden fotoğrafa sızmış, çok iyi gizlenmiş bir senaryo... Kendimizden çok emin ve iyimser hikâyeler anlattığımız bir ortam. Ne mutlu bir zaman, ne mutlu bir yaşam eski dostlarım için. Dün ki huzur, sanki fotoğrafa zincirlenmiş, sanki kopmaksızın birbirine bağlanmış her şey. Fotoğrafın bana dokunduğu kadar, benim fotoğrafa dokunmam, gün ışığında düşler görmemi sağladı. Biraz bakmaya çalıştım, incelemeye ve biraz da hatırlamaya. Eğer hafızam bana doğru hizmet ediyorsa, ne olduğunu hatırlıyorum evet. Zaten tam da o an hayatta bundan daha fazlasını isteyemezsin... Umutsuzca ve sessizce fotoğrafın bir parçası olmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Her şeyi söyleyen ve hiçbir şey söylemeyen kelimelerin sesiyle saklanıyorum. Hem de "Bugün" denilen o günü yaşamamış, yarını hayal eden biri olarak...
"Şimdi ve sonsuza dek!" Bu benim tüm kalbimle bir şeylere ihtiyacım olduğunda ettiğim sessiz duam... Olacaksa şimdi olsun istiyorum, çünkü çok bekledim bir şeyler iyi gitsin diye hayatta... Yarına kadar, haftaya kadar, bir sonraki aya, yıla kadar... Çok dinledim insanlardan hikayeler, çok kaldım umutsuzca ve sessizce fotoğraflarda, anılarda... Artık yarın yok, yarın çok geç... Yarın, artık benim için kaçan bir hayat demek... Kaçan bir dünyada, kaçan bir hayatım olsun istemiyorum. Eğer nereye gittiğini biliyorsan, yarını düşünmeden yaşa hayatı. Eğer biraz yalnızlık arıyorsan, yarını hayal ederek yaşa hayatını. Dünyayı saf gerçekliğiyle görmek yerine büyülü gözlerle ve düşlerle görmeyi tercih ediyorsan, elbette bu senin bileceğin bir iş...
Yarını beklersen eğer, bugün 24 saat ama bugünü yaşarsan, sınırsız... Sözüm o ki, sahip olduğun bugünün kıymetini bil ve neşeyle yaşa. Kalbin soğumasın, kalbinde ki umutlar solmasın, hüzün yağmuru yüzüne hiç uğramasın... Selam ve dua ile...
4 notes
·
View notes