#Cumhuriyete oy verin
Explore tagged Tumblr posts
Text
13 Şubat 2024 akşamı Tele1 TV’deki programda çok çok güzel ifade etti Prof. Dr. Emre Kongar. “Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkın. Demokrasiye oy verin! Cumhuriyete oy verin!” Cumhuriyeti ve demokrasiyi savunan herkesin aklında bulunması ve dile getirilmesi gereken cümleler... * * * “Önümüzde yerel seçimler var. Bırakın şimdi CHP şu ilçede bu adayı çıkarmış bu ilçede bu adayı çıkarmış filan. Burada bir ülkenin nüfusunun ve coğrafyasının, toprağının ve insanının savaşı veriliyor. Ve 31 Mart seçimlerinde buna göre oy kullanın. Bırakın Ahmet’i Mehmet’i Zehra’yı Ayşe’yi Fatma’yı, bırakın bunları. Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkın. Bugünkü işte bu siyanürle altın arama, işte emperyalizmin etkisi, iktidarla ilişkisi ve ortaya çıkan facia, sizin 31 Mart’ta sandığa gittiğinizde vereceğiniz oyun rengini tespit etmelidir. Demokrasiye oy verin! Cumhuriyete oy verin! Gidiyor, ne insanımız kaldı ne coğrafyamız ya. Yani, insan isyan ediyor böyle bir şeye. Bırakın Ahmet’i Mehmet’i Zehra’yı Fatma’yı Ayşe’yi! Kim olursa olsun!” - Prof. Dr. Emre Kongar (Tele1 TV, 18 Dakika Programı, Dr. Merdan Yanardağ, 13 Şubat 2024)
#Cumhuriyet#Demokrasi#Cumhuriyete oy verin#Demokrasiye oy verin#Emre Kongar#Prof. Dr. Emre Kongar#Merdan Yanardağ#Dr. Merdan Yanardağ#Tele1#Tele1 TV#Oy#Seçim#18 Dakika#Seçim Sandığı#Yerel Seçimler#Seçimler#Ülke#Memleket#İnsan Hakları#insan hakları#Oy Kullanmak#Yürekbalı#TV Programı#Televizyon#31 Mart#31 Mart Seçimleri#Siyaset#Politika#İktidar#iktidar
11 notes
·
View notes
Text
Yıllarca şöyle kötü böyle kötü diye algı oluşturuldu. Şu Kemal Kılıçdaroğlu'nu bi tanıyalım bakalım. Kemal Kılıçdaroğlu, Alevi bir ailede tapu memuru Kamer Beyin yedi çocuğundan dördüncüsü olarak 1948′de Tunceli'nin Nazımiye ilçesine bağlı Ballıca köyünde dünyaya geldi.
1967 yılında 163 numarayla okuduğu Elazığ Ticaret Lisesi'ni "birincilikle" bitirdi.
1971'de ise yükseköğrenimini tamamlamak için girdiği Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinin Ekonomi-Maliye Bölümü'nden (günümüzdeki adıyla Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü) lisans mezunu oldu. Lisans öğrenimini tamamladığı 1971 yılında girdiği hesap uzman yardımcılığı sınavının ardından Maliye Bakanlığında göreve başladı. Daha sonra hesap uzmanı olan Kemal Kılıçdaroğlu, Fransa'ya gitti. Hesap uzmanlığını 1983'e kadar sürdürdü. Aldığı diğer görevleri kısaca yazayım. Gelirler Genel Müdürlüğünde daire başkanı, genel müdür yardımcılığı, 1991 yılında Bağ-Kur'da genel müdürlük, 1992 yılında ise SSK'da Genel Müdürü oldu. Daha sonra kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında müsteşar yardımcısı olarak görev yaptı. 1994 yılında Ekonomik Trend dergisi tarafından kamuda en başarılı bürokrat ödülünü alarak "Yılın Bürokratı" seçildi. Daha sonra kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında müsteşar yardımcısı olarak görev yaptı. 1994 yılında Ekonomik Trend dergisi tarafından kamuda en başarılı bürokrat ödülünü alarak "Yılın Bürokratı" seçildi. Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi grup başkanvekili görevini üstlendi. Parti içinde daha görünür oldu ve yolsuzluk dosyaları üzerine gitmesi, kitaba uygun konuşması ve söz düellolarındaki galibiyeti sebebiyle dikkat çekti. İBB başkan adayı oldu ve oyların %36,80'ini aldı CHP Genel Başkanı seçildi. Seçildiği günden beri partiyi kendi stratejik hamleleri ile değiştirmeye başladı önünde uzun bir yol vardı. Hatalar yapmadı mı yaptı ama sadece belirli bir kesime değil de tüm Türkiye'nin oy verebileceği bir parti haline çevirmeye çalıştı. Arada kaybedilen seçimler, gezi parkı, adalet yürüyüşü ve bir sürü kronolojik olay var fakat yavaştan kendi siyaset tarzının değiştiği yıllara, günümüze gelelim. 2018'de parti içindeki en büyük adayını Cumhurbaşkanı olarak gösterdi. Kimilerine göre 0 ego kimilerine göre tuzaktı. - 2019 Partinin yarısı diğer yar��sına tv önünde sövüyordu. Kendi istediği isimler Ataşehir Maltepe Bakırköyde aday yapılmadı diye il başkanı Canan K. istifa etmişti. Kimse oy vermeye gitmeyecekti. İmamoğlu’nun 100k takipçisi vardı. Ankara'dan Mansur Yavaş'ı, İstanbul'dan kimsenin tanımadığı Ekrem İmamoğlu'nu aday gösterdi ve kazandı. Şimdi önünde büyük bir seçim var. Aday olur ya da olmaz. Belki olur, belki bildiğimiz ya da yine bilmediğimiz birini çıkarır. Ben Kılıçdaroğlu'nu bir figür olarak üç dönemde inceliyorum. İlk dönem çok parlak. Sonra bir çöküş. Son dönemde ise en iyi dönemi. Sonuç olarak; Kemal Kılıçdaroğlu, 30 yılını devlette geçirmiş bir bürokrat. Farklı parti başkanları ile çalışmış. Özal'ın üç yıl bütçesini hazırlamış. Devletin en gizli ödemelerini görmüş, görüşmelerine katılmış biri. Bir gün siyaseti bırakır. Ben onu her zaman efendiliğini hiçbir zaman bozmayan(belki de sırf bu yüzden çok eleştirilen), hep sakin bir güç kalan, harama el uzatmayacağından çoğu kişinin emin olduğu nadir siyasetçilerden biri, bir "devlet adamı" olarak hatırlayacağım.
"Ben ne ağzımda gümüş kaşıkla doğdum ne de saraylara yerleşip sefa içinde yaşadım" - diyen Kemal Kılıçdaroğlu
Not: SGK yı batırdı söylemi-
1-Hiç bir sosyal devlette sosyal sigortalar kar elde etmez - kar amaçlı bir kurum değildir- sgk ya ilk darbe sgk yı özelleştirmeye çalışan Özal dönemi hükümetlerinin sgk nın mallarını kamulaştırıp nakdi kıymetlerini bankalarda değerlendirmesini engelleyenlerdi
2-sgk kurumu tarihin en büyük kayıplarını bu dönemde yaşamıştır Sayıştay raporlarını okuyunuz
3-hakkında karınca kadar yolsuzluk dosyası olsaydı günümüzde savcılar vb nasıl hareket ederdi sorunun cevabını siz verin
Bu söylemle istanbul seçimlerinin tekrarına neden olan ancak tekrar edildikten sonra bir tane dava dahi açılmayan ‘’oylar çalındı’’ söylemiyle veya gezi parkı taksim bacısı söylemiyle aynıdır...
16 notes
·
View notes
Text
CHP lideri Özel'den Buğday mesajı
https://pazaryerigundem.com/haber/177634/chp-lideri-ozelden-bugday-mesaji/
CHP lideri Özel'den Buğday mesajı
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Tekirdağ, Hayrabolu’da Buğday Mitinginde gerçekleştirdiği konuşmada, “2002 yılında 67 milyon nüfusumuz vardı. AK Parti iktidarı geldiğinde, o tarihte 20 milyon ton buğday üretiyorduk. Şimdi nüfusumuz 84 milyon, yine 20 milyon ton buğday üretiyoruz. Ama o günden bugüne 48 milyon ton buğday ithal ettik. Türkiye kendi kendine yeten, kendi karnını doyurabilen bir ülkeyken, şimdi buğdayı bile, samanı bile ithal eden bir ülke haline geldi” ifadelerini kullandı.
TEKİRDAĞ (İGFA) – Buğday Mitingi için Tekirdağ’ın Hayrabolu ilçesinde bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, ilk olarak iktidara sesini duyurmak isteyen çiftçilerin gerçekleştirdiği traktör konvoyuna katıldı. Kendisine kasket hediye eden ve “Bizim sesimiz oldunuz” diyen çiftçilerin ardından söz alan Özel, “Biz, alım fiyatlarını duyduğumuzda Rize’deydik. Rize’de çay üreticisine maliyetin 2 lira altında fiyat vermişlerdi. 19 lira maliyet, 17 lira çay fiyatı. Rize’de isyan vardı. Çay mitingi yapıyorduk. Oradan Adana’ya gittik. İlk buğdaylar orada oluyor malum güneyde. Orada büyük bir isyan vardı. Hatta biz orada halk buluşması diye belediyeye gittik ama bir anda buğday mitingine döndü. O sırada buraya fiyat geldiği ve yavaş yavaş artık burada buğday hasadı başlayacak” dedi.
“BÜYÜK İSYANI DUYDUK”
Özel, “Buradaki büyük şikayeti, büyük isyanı duyduk. Geçen hafta yaptığımız bütün görüşmelerde buğdaya tamam böyle bir fiyat verdiniz ama hiç olmazsa 4 lira destekleme vermeniz lazım, onu da hızlı ödemeniz lazım. TMO’nun bunu mutlaka yapması lazım. Ayrıca önceki dönemlerden silolarda buğday dolu, toprak altında buğday dolu. Bu bütün alışveriş rejimini bozuyor diye söyledik ama kimse oralı olmadı. Biz de bugün sizin sesinizi duyurmaya geldik. Aslında miting alanına doğru geçtik ama burayı kapattığınızı söylenince, ürünlerini yola döktüler, tepki göstermek için. Basını da buraya getirdik. Şimdi hep beraber miting alanına geçeceğiz. Ümit ediyorum. Tüm Türkiye’ye sesinizi duyuracağız. Hakkınızı almanız için mücadele edeceğiz” ifadesini kullandı. Özel, konuşmasının ardından konvoyda bulunan bir traktörü kullanarak miting alanına geldi.
“HARAMDAN VE YALANDAN KORKAN ÇALIŞKAN İNSANLAR”
Özel, mitingde yaptığı konuşmaya, “Hayrabolu’nun, Tekirdağ’ın, Trakya’nın güzel insanları, alnının terini toprağa damlatanlar, o topraktan bereket fışkırtanlar, çoluğunun çocuğunun rızkını kazananlar, haramdan ve yalandan korkan çalışkan insanlar, hepiniz hoş geldiniz” sözleri ile başladı. “31 Mart seçim sürecinde Türkiye’nin dört bir yanındaydık. Tekirdağ’ımıza da geldik. Trakya’mıza geldik. 105 yerde miting yaptık” diyen Özel, “O mitinglerde hep bir tek şeyi söyledik. Gelin CHP’ye oy verin. Gelin Türkiye ittifakına katılın. Türkiye’nin sosyal demokratları, muhafazakar demokratları, milliyetçi demokratları, Türkiye’nin bütün demokratları birleşin ve sesinizi duyurun dedik. Eğer siz, birlikte olursanız, yan yana durursanız, hep beraber olursak bizi kimse yıkamaz, biz kazanırız, biz başarırız dedik. Geldiniz, beraber oldunuz. Omuz omuza verdiniz. Yan yana durdunuz. Sesinizi bütün Türkiye’ye duyurdunuz. Bütün dünyaya duyurdunuz. 47 yıl sonra mavi gözlü Selanik doğumlu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini birinci parti yaptınız. Anneannesi Selanikli, babaannesi Kırçovalı, dedesi Üsküplü bir evladınız olarak hepinizi saygı ile selamlıyorum. Hoş geldiniz” dedi.
“KÖYLÜLERİN İKTİDARINI KURACAĞIZ”
Özel, “Biz demiştik ki bize güç verin, sizi unutmayacağız. 10 bin lira geçinmek zorunda bırakılan emeklinin sesiniz duyuracağız. Asgari ücretine zam yapılmayan işçinin sesini duyuracağız. Ürünü para etmeyen, desteklemelerini, hakkını alamayan, alnının terinin karşılığını alamayan çiftçilerin sesini duyuracağız dedik. 31 Mart’ta sizin bize verdiğiniz güçten, destekten sonra biz asla bir zafer sarhoşluğuna kapılmadık. Dedik ki bu bir zafer değildir. Bu sadece bir vazifedir, görevdir. Belediye başkanlarımız işlerini iyi yapacaklar. Hepsi çok çalışacaklar. Biz çok çalışacağız ve biz bu ülkede bir kez daha halkın iktidarını, CHP iktidarını, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün milletin efendisidir dediği köylülerin iktidarını kuracağız” diye konuştu. Özel, Buğday Mitingi’nde gerçekleştirdiği konuşmasını şöyle sürdürdü:
“SİZİN SESİNİZİ DUYURACAĞIZ”
“Bakın orada ne yazıyor? Bugünlerde birilerinin köylüye al ananı da git demesine bakmayın, siz şanlı bayrağın yanındaki yazıya bakın. Köylü milletin efendisidir. 6 Haziran günüydü, hububat alım fiyatları açıklandı. Fiyatları görünce üretici feryat etmeye başladı. Daha önceden kendisi de Ziraat Odası Başkanı olan, 31 Mart tarihinde kendisine Hayrabolu’nun beş yıl boyunca hizmet etmek için yetkisini verdiğiniz başkanımız bize seslendi. Genel Başkan buraya gel, sesimizi Türkiye’ye duyur dedi. Tekirdağ’da sizin evladınız Candan Yüceer büyükşehir belediye başkanı. Yine çalışkan, gayretli, tarladan gelen çiftçi kardeşim, çok sevgili dostum, sizin evladınız İlhami Özcan Aygun. Partimizi Türkiye’nin değil dünyanın dört tarafında temsil eden, son göreviyle hepimizi gururlandıran NATO-PA’nın Başkan Yardımcısı Sayın Faik Öztrak. Hepsi birden dediler ki Hayrabolu’nun, Tekirdağ, Trakya ve Türkiye’nin dört bir yanındaki buğday üreticisinin sesini duyurmalısınız. İşte çıktık ve geldik. İl başkanımızla, ilçe başkanlarımızla birlikte buradayız. Hepiniz bize sahip çıktınız. Biz sizin sesinizi duyuracağız.”
“BUĞDAY FİYATININ 15 LİRA OLMASI LAZIM”
“Biz bu rakamları duyduktan sonra tam iki hafta boyunca herkesle görüştük. En son geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığımız görüşmede şunu söyledim. ‘Geçen hafta Rize’de memleketinizdeydim, çaya verilen fiyat 17 lira. Maliyetin 3 lira altında. Buğdaya verilen fiyat 9 lira 25 kuruş. Ziraat odalarının hesapladığı maliyetin 2,5 lira altında. Yarın fındık gelir, üzüm gelir. Diğer ürünler gelir ama çiftçiye bu hesap doğru gelmez. Bu hesap tutmaz. Bu borçlar ödenmez. Bu iş böyle yapılmaz. Çiftçiye bunu yaparsanız bu memleketin beli doğrulmaz dedim. Mutlaka taban fiyatların maliyetlerin çok üzerinde, makul bir karla belirlenmesi lazım. Desteklemelerin zamanında verilmesi gerekiyor.’ Bugün mademki böyle bir taban fiyat açıklandı, hiç değilse kilo başına 4 lira destekleme verilerek, bu fiyatın telafi edilmesi ve buğdayın gerçekten para kazandırması için, çocukları okutması, karınları doyurması, borçları ödemesi için buğday fiyatının 15 lira olması lazım. Bakınız, Türkiye kişi başı yıllık ekmek tüketiminde 200 kilo ile dünya birincisi. Bu bir realite, gerçeklik. Bunun bir sebebi alışkanlıklarımız ama önemli bir sebebi de yoksulluğumuz. Ekmek, garibanın katığı. Ekmek fiyatları bu Türkiye’nin en önemli meselelerinden bir tanesi.”
“48 MİLYON TON BUĞDAY İTHAL EDİLDİ”
“Buğdayın ekim alanları 1998’de 9,8 milyon hektarken, bugün 6,8 milyon hektara geriledi. Yani 25 yıl geçti. Nüfusumuz 25 milyon arttı ama buğday tarımı yaptığımız alan 3 milyon hektar azaldı. 3 milyon hektar alan ne demek? 5 tane Tekirdağ demek. 5 Tekirdağ büyüklüğünde toprağımızda 25 yıl öncesine göre daha az buğday ekiliyor. Oysa nüfus arttı. Boğaz arttı. İhtiyaç arttı. 2002 yılında 67 milyon nüfusumuz vardı. AKP iktidarı geldiğinde, o tarihte 20 milyon ton buğday üretiyorduk. Şimdi nüfusumuz 84 milyon, yine 20 milyon ton buğday üretiyoruz. Ama o günden bugüne 48 milyon ton buğday ithal ettik. Türkiye kendi kendine yeten, kendi karnını doyurabilen bir ülkeyken, şimdi buğdayı bile, samanı bile ithal eden bir ülke haline geldi. 2023 yılında, geçen sene 11,7 milyon ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek buğday ithalatı gerçekleşti. 11,7 milyon ton buğdayı ithal etmek yerine o buğdayı iç piyasadan karşılamak, o parayı size vermek, destekleme yapmayı tercih etseler 5 Tekirdağ büyüklüğündeki alan buğday ekilebilir. Herkes para kazanabilir, memleket de boşu boşuna dünyanın parasını kaybetmezdi. Maalesef Trakya’da tarım geriliyor. Gayri safi milli hasıla içinde tarımın payı AKP geldiğinde yüzde 13,9’du. Oysa bu sene 6,3’e geriledi. Yani esas bütün paradan yüzde 14’ü tarıma giderken, şimdi yüzde 6’sı tarıma gidiyor. Ekmeklik buğdayın taban fiyatını yüzde 12’lik artışla, geçen sene 8 lira 25 kuruştu, 9 lira 25 kuruş yaptılar. Makarnalık buğdayı yüzde 11’lik artışla 10 lira 25 kuruş yaptılar. Arpanın zammı ise yüzde 3,5 ile sadece 7 lira 50 kuruş oldu.”
“TWEET ATARAK FİYAT VERİYORLAR”
“Eskiden taban fiyatları Başbakanlar açıklardı. Tarım Bakanları açıklardı. Benim memleketim Manisa’da gelirdi Tarım Bakanı ya da Başbakan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal. Allah hepsine rahmet eylesin. Milletin gözünün içine bakardı. Böyle otobüsün üstüne çıkardı. Milletin gözünün içine bakardı ve tütün taban fiyatını açıklardı. Üzüm taban fiyatını açıklardı. Millet beğenirse kasketi alır havaya atardı. Gazeteler havadaki kasketin fotoğrafını çekerdi. Taban fiyat beğenildi kasketler havada diye. Oradan güle oynaya dağılınırdı. Yok fiyat yeterince iyi değilse alırdı çiftçi kasketini yere çalardı. Bu sefer yerdeki kasketin fotoğrafı çıkardı. Fiyat beğenilmedi denirdi. Hafta içinde fiyata ilave düzenleme yapılırdı. Çünkü o günküler devlet adamıydı. Gözünüzün içine bakarlardı. Ecevit bakardı gözünün içine, İnönü bakardı gözünün içine. Fiyatı onlar açıklardı. Şimdi gecenin 11.30’unda tweet atıyorlar. Tweet atarak fiyat verenlerin, mazot yüzde 110 artmışken gübre yüzde 35 artmışken bütün masraflar ikiye katlamışken, buğdaya yüzde 10 zam verenlere ve bunu da tweet atarak söyleyenlere yazıklar olsun.”
“7 ÇEYREK ALTIN KAYIP”
“Bakın geçtiğimiz günlerde, dedim ki bu fiyat üreticiyi güldürmez ağlatır. Tuttu birisi dedi ki bu fiyat iyi fiyat. Para kazandırır. Bu fiyat eskisinden iyi. Ben diyorum 20 yıl önce buğday para kazandırıyordu, o diyor ki hayır. Şimdi Hayrabolu’da gelin bakalım bir hesabı birlikte yapalım. Her hesap şaşar, bir hesap şaşmaz. Hangi hesap şaşmaz? Altın hesabı şaşmaz. Bakın şimdi buradan bütün Türkiye’ye ilan ediyorum ki 2005’te bir ton buğday 9,5 çeyrek altın alıyordu. Hesap ortada. Şu açıklanan fiyatla sadece 2,5 çeyrek altın alabiliyor. Yani bir ton buğdayı koy önüne, içinde yedi tane çeyrek altın kayıp. Her bir Trakyalının, Tekirdağlının, Hayrabolulunun bir ton buğdayın içinden 7 çeyrek altın çaldılar. Alnınızın terini çalanlara, evladınızın rızkını çalanlara ve size bunu reva görenlere yazıklar olsun. Hakkınızı hep beraber arayacağız. Altın hesabından anlamayan, ekmeğe baksın. 200 gram ekmek geçen sene 6,5 liraydı. Doğru mu? Şimdi 10 lira yanı yüzde 54 arttı. Geçen sene 1 kilo buğday satıp, bir ekmek alıyordunuz. Ama artık bir kilo ile bir bardak çay içilemiyor. Geçen yıl bir ton buğday 375 litre mazot alırdı, şimdi bir ton buğday 225 litre mazot alıyor. Bir yılda çiftçinin deposundan bir ton buğday için 150 litre yani 2 depo mazot çalındı. Bir ton buğdayda, 2 traktör deposu mazot kayıptır. Geçen yıl 52 ton buğday satan bir traktör alabiliyordu. Şimdi aynı traktörü almak için 110 ton buğday satmak lazım. 110 ton. Bir yılda gübre yüzde 35, mazot yüzde 109, yem yüzde 49, ilaç yüzde 57 zam gördü ama hükümetimiz size yüzde 12’lik fiyat artışını yeterli gördü. Bunu kabul etmiyoruz. Buna itiraz ediyoruz. Sesimizi hep birlikte yükselteceğiz. Çiftçi örgütleri 11 lira diyor maliyete. Ziraat Odaları Birliği 10 lira 87 kuruş hesap çıkarmış. Aynı hesap. Ancak Toprak Mahsulleri Ofisi dün yaptığı açıklamada buğday fiyatı ile birlikte destekleme de eklense maliyetin altında kalıyor. Bu açıklama çiftçimizle alay etmektir. Bu fiyat kesinlikle 15 liranın altında olmamalıdır. Tarımda kendi kendimize yetiyorduk. Şimdi ithalata muhtaç hale geldik. 2003’te çiftçi sayısı 2,8 milyondu. Bugün 2,3 milyon. AKP döneminde nüfusumuz 20 milyon arttı ama 500 bin yani yarım milyon çiftçi kayıp.”
“MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
“AKP döneminde nüfusumuz 20 milyon arttı ama 500 bin yani yarım milyon çiftçi kayıp. Normalde bir o kadar daha çiftçi gelmesi gerekirken o kadar eksilmiş. Bugün Türkiye’nin en büyük sorunu daha önce tarım yapılan 25 milyon hektar alanın, Hollanda devletinin toprakları kadar alanın artık ekilemez, dikilemez hale gelmesidir. Çiftçilerin bankalara borcu bir yılda yüzde 88 artmıştır. Hep beraber görüyoruz ki 670 milyar lira çiftçilerin bankalara borcu vardır. Ortalama çiftçi yaşı 58’dir. Yani gençler artık tarımla geçinemiyor. Gençler gidiyorlar fabrikalara, gençler gidiyorlar madenlere, gençler gidiyorlar hamallık yapmaya. Gençler aç kalmaya, işsiz kalmaya, büyükşehirlere gidiyor. Her dört gençten üçü, gelecek sene fırsatım olursa tarlada çalışmam, fabrikada işe girerim diyor. Ben hepinizi saygı ile selamlıyorum. Sesinizi duyurmaya ve sonuna kadar sizin için mücadele etmeye devam edeceğiz. Hepinizi saygı ile selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Gürsel Erol: ‘’Değişim Dayatmalarla Olmaz!’’
Cumhuriyet Halk Partisi Elazığ Milletvekili Gürsel EROL, partisinin Elazığ İl Kongresinde önemli açıklamalarda bulundu. Gerçekleşen kongrede Divan Başkanı olarak da bulunan Milletvekili EROL, kongrenin demokratik bir süreç içerisinde geçtiğini kaydederek, kongre seçimlerinin blok liste yerine çarşaf liste ile gerçekleştiğini ifade ederek sözlerine şöyle devam etti; ‘’Her ortamda ve konumda bana destek olan dostlarımla ve İl başkanımızla oturduk, konuştuk ve çarşaf listeyi değerlendirdik. Ben, eğer bir anahtar listeyle, bir blok listeyle seçime gidersek dostlarımızın arasında tercih etme durumuyla karşı karşıya geliriz, kendimizi ifade edemeyiz ve herkesin bize karşı bir gönül kırıklığı olur dedim, çarşaf listenin en uygun olduğunu belirttim.‘’ Dedi. “GÖNÜL BİRLİKTELİĞİ OLUŞMUŞKEN NİYE GÖNÜL KIRIKLIĞI YARATALIM!” Elazığ’da kongre sürecinin ardından yerel seçimlerde CHP’nin tüm örgütle birlikte, ‘birlik ve beraberlik duygusu’ ile yürüyeceğinin altını çizen EROL, Elazığ İl Kongresi’nin olağan kongre sürecinde yapılan ilk kongre olduğunu da dile getirdi. Delegeler ve üyelere de birliktelik mesajı veren EROL açıklamasını şöyle sürdürdü: ‘’Biz Elazığ’da bir gönül birlikteliğinin oluşturmuşken niye gönül kırıklığı yaratalım? Kim seçilirse seçilsin bizim başımızın üstünde yeri var, hepsi bizim dostumuz dedik. Birlikte yürüdüğümüz ve hepsi de yıllardır partiye emek veren arkadaşlar. “CHP ELAZIĞ KONGRESİ, TÜRKİYE’DE YAPILAN İLK KONGRE!” CHP Elazığ kongresi Türkiye’de yapılan ilk kongre. Yani olağan kongre sürecinde CHP Elazığ İl Kongresi Türkiye’de yapılan ilk kongre. İl Başkanımız Av. Coşkun Çağlar DURAN’a ‘’öyle bir şey yapalım ki hem dostlarımızın arasında tercih edip kırgınlık yaratmayalım. Hem de Türkiye’ye örnek olalım’ dedim. Ne yapalım Sayın Milletvekilim dedi; çarşaf liste yapalım dedim. Herkes özgürce aday olsun, herkes özgürce kulisini yapsın, herkes gitsin istediği kişiye oyunu versin ve kim çıkarsa da başımızın üstünde yeri olsun ve bu kongreye çarşaf liste ile gitme kararı aldık.‘’ “DEĞİŞİM DAYATMA LİSTEYLE OLMAZ!” Kongrede il örgütünün anahtar liste çıkarmayacağının da altını çizen EROL, değişim isteğinin dayatma ile olmayacağını da belirterek: ‘’Ama bir şartla ben bir tek kişiye şuna oy verin demeyeceğim ve kesinlikle il örgütümüz anahtar liste çıkarmayacak, Gençlik kolları başkanı asla anahtar liste dağıtılmayacak. Delege girsin kabine aday olana baksın elini vicdanına koysun bu partiyi kimin iyi temsil edeceğine inanıyorsa oyunu ona versin. Değişim mi istiyoruz, değişim dayatma listeyle olmaz. Eğer biz burada blok liste çıkarsaydık değişim süreci ile söyleyecek hiçbir sözümüz olamazdı. Anahtar liste çıkarsak delegenin özgür iradesine müdahale etmiş olacağız. Seçimin sonucuna da hepimiz hayırlı olsun diyeceğiz bende bu ilin Milletvekili olarak Elazığ’ın bu demokratik anlayışını uygulamasını her yerde anlatacağım. Değişim dayatmalarla olmaz. Değişimi tabandan delen delegelerle onların iradesiyle oluşacak süreç olmalı diyeceğiz ve inanın bu partiye çok şey kazandıracak. Bakın bugünden sonra iddia ediyorum Türkiye’de yapılacak kongreler çarşaf olacak. Ne olacak; herkes kendisinin seçilmesini istediği adamın seçilmesini tercih etmeyecek, herkes özgürce oy kullanacak, parti için emek veren insanlar seçilecek. Parti kültür ve geleneğini ortaya koyacağız. Bu örneği oluşturmak Elazığ örgütüne yakışır. Çünkü artık Elazığ İl Örgütü denildiği zaman inanın Türkiye’nin 81 ili arasında CHP’de parmakla gösterilen bu başarı hikâyesi anlatılan bir il olacak. Hepinize teşekkür ederim, bunda hepinizin emeği var, katkısı var.’’ Diye konuştu. Read the full article
0 notes
Text
Ekrem İmamoğlu İsviçre’de yaşayan gurbetçilere seslendi
İSTANBUL- İsviçre’deki gurbetçilere seslenen Ekrem İmamoğlu, kullandığınız oylarla Türkiye’ye nefes aldırın çağrısında bulundu. https://youtu.be/S-BlqoYb7QI Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İsviçre’de yaşayan Türkiye vatandaşlarına oy kullanma çağrısı yaptı. “Sizin azim ve inancınıza yürekten inanıyorum. Kullandığınız oylarla Türkiye’ye nefes aldırın” dedi. Ekrem İmamoğlu İsviçre’deki gurbetçilere şu açıklamalarda bulundu: İsviçre’de yaşayan Kıymetli Gurbetçi Kardeşlerim. Siz emeğinizle, birikimizle, bulunduğunuz ülkeye yaptığınız katkılarla, büyük başarılara imza attınız. Her zaman sizler başarılı oldukça, burada Anadolu’daki akrabalarınız, yakınlarını da rahat etti. Sizlerle gurur duydu. O yüzden sizin azim ve inancınıza yürekten inanıyorum.. Kıymetli Dostlarım. Türkiyemiz inanın irtifa kaybediyor. Ekonomide kaybediyor, Uluslararası politika da kaybediyor, milyonlarca kaçak mülteci ve sığınmacıyla kaybediyor. Demokrasi de kaybediyor. Adeta gülmeyi unuttuk. Birbirimize sarılmayı özledik. Gelin! 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimi için oylarınızla Türkiye’ye nefes aldırın. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verin. Türkiye gerçekten nasıl şahlanır, size hep birlikte ispat edelim. İnancım ve karanlığım tam. Sizlere çok güveniyorum. Demokrasi kazansın. Bu cennet vatan Türkiyem kazansın. Read the full article
0 notes
Text
Musa Anter’in anılarında Dersim Katliamı
“Adana'da bulunduğum sıralarda beni etkileyen iki büyük siyasi olay geçti. Biri Hatay meselesi, diğeri Dersim isyanıdır.
O vakit, Suriye Fransızların müstemlekesiydi. Ancak bu müstemleke, Fransa’nın diğer müstemlekelerine benzemiyordu. Çünkü Birinci Dünya Harbinden sonra Suriye Osmanlı Imparatorluğu’ndan koparılınca, o zamanki Cemiyeti Akvam, yani Milletler Cemiyeti idaresince, yirmi yıl müddetle ve emaneten Fransızlara verilmişti. Buna Antakya ve İskenderun da dahildi. Fransızların bu müddeti 1938 yılında bitmek üzereydi.
Rivayet olunur ki, Fransızlar bazı dostluk avantajları karşılığında Türkiye’ye göz kırpmış. Bunu doğrularcasına Türkiye de, “Hatay bizimdir” diye tutturmuştu. O güne kadar hiçbir tarihte ve halk arasında buraya Hatay denmemiştir. Aynen, “Kürtler Türktür” mantığı ile buradaki Araplara da, “Siz Türksünüz, Orta Asya’da Moğolistan bölgesinde Hatay diye bir yer var, siz buradan gelmişsiniz” deniyordu. Tabii buradaki Fellahlar, bu söylenenden birşey anlamıyorlardı.
Hatta bir gün bir miting düzenlenmişti. Mitingde, Adana Çiftçi Fabrikası sahibi Mustafa Bey’i kürsüye çıkardılar. Adamcağız kürsüye çıktı. Türkçeyi iyi bilmiyordu, ancak üç-dört defa göğsüne elini vurarak, “Vallah biz Türktür, billah bir Türktür, Kuran hakkı biz Türktür” dedi ve kürsüden indi. Önceden kendisine, “Türküz” demesi için telkinde bulunulduğu her halinden belliydi.
O ara Atatürk iki kere Adana’ya geldi. Yakından görmemiz mümkün oldu. Hatay denilen bölgede plebisit yapıldı. Fransızların da göz yummasıyla, sayımda Türkler Araplardan daha fazla oy elde ettiler. Antakya, İskenderun ve diğer etraf bugünkü Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti gibi, ‘bağımsız’ oldu. Bu cumhuriyete Tayfur Sökmen cumhurbaşkanı, Abdurrahman Melek de başbakan seçildi. Bunlara uygun olarak da parlamento ve kabine kuruldu. Anayasa yapıldı. Anayasanın bir maddesinde; “Hatay, parlamentosunun rey çokluğuyla istediği devletle birleşebilir” denmekteydi. Tabii burada zımnen Türkiye kastediliyordu. Kısa bir müddet sonra da böyle bir karar alındı ve Hatay, Türkiye’ye ilhak etti. Sonradan öğrenildi ki, Tayfur Sökmen Türkiye Gizli Emniyeti mensubuydu.
Aynı yıl Dersim isyanı başladı. Bu hususta, bilhassa yurtdışında epey kitap yazıldı. Tabii Türkiye’de bu konu saptırılarak ele alındı. Bu hadiseyle ilgili Adana Lisesi’nde okurken başıma gelen bir olay aynı zamanda ilk gözaltına alınmamın nedeni oldu.
Dersim isyanının lideri Seyit Rıza’ydı. Saygın hatunu Bese de gerilla savaşında bir birliğe komuta ediyordu. Hemen her gün İstanbul basınında Bese adice saldırılara uğruyordu. Bu saldırılar beni çok üzüyordu. Olay karşısında delikanlıca tepkiler gösteriyordum. Arkadaşlarım bunun farkındaydı. Yarı şaka yan ciddi bana, “Bese’nin torunu” diyorlardı. Yine bir gün derste, “Bese’nin torunu” yazılı kağıdı arkama iliştirmiş ve hoca dersten çıkınca, kahkahalar atarak benimle alay etmişlerdi. Bir gece de, sınıf mümessili olduğum gece mütalaasına girdiğimde sekiz on arkadaşım hep bir ağızdan tempo tutarak, “Bese’yi …m” diye bağırmaya başladılar. Ben de öğretmen kürsüsüne çıkarak “Zübeyde’yi …m” diye tempo tuttum. Olayı şaka diye bıraktık. Ama aramızda bulunan Adana Kuruköprü Karakolu komiserinin oğlu Kenan, hemen gidip hadiseyi babasına anlatmış. Daha sonra bir polis ekibi okula gelip beni emniyet merkezine götürdü. Orada onbeş gün gözaltında tutuldum. Bu benim ilk gözaltım olacaktı….
Bir süre sonunda öğrendim ki, okul müdürümüz valiye gitmiş ve demiş ki, “Vali Bey, çocuklar Musa’nın Kürt olduğunu bildikleri için, Bese’yi onun ninesi kabul etmiş ve hakaret etmişlerdir. O da, onları Türk kabul ederek ve Atatürk’ün annesini onların ninesi sayarak karşılık vermiştir. Bu harekette Atatürk’e kasıt yoktur. Arkadaşlarına aynen aide ettiği imajdır.” Vali Tevfik Hadi’nin iki oğlunun da okulumuzda talebe oluşları da buna eklenince, Vali müdürümüzü kıramamış ve emir vererek gözaltımı kaldırmış. O zamanlar Polis Vazife ve Selahiyet Kanununa dayanarak herhangi bir vatandaşı hakim huzuruna çıkarmadan altı ay gözaltında tutmak mümkündü.
Müdürümüz, bizzat kendisi gelerek beni polis emniyetinden aldı. Yolda bana iki tembihte bulundu. Biri, bu olayı hiç kimse ile konuşmamam; diğeri, kaybettiğim dersleri telafi etmek için çok çalışmamdı.
Okula geldiğimde, o olayda yer almış dokuz arkadaşım, o zamanki adıyla mecburi tasdikname verilerek okuldan uzaklaştırılmıştı. Ben olayı kapandı zannediyordum. Aradan iki ay geçmişti. Bir gece müdür odasına çağrıldım. Gittiğimde, yabancı bir adam oturuyordu. Meğer Adana Başsavcısıymış. Bir kağıt çıkarıp okudu, bana imza ettirdi. Atatürk’e davacı olup olmadığını sormuşlar, davacı olmadığını söylemiş. Savcı, “Bak oğlum Atatürk seni affetmiş. Bir daha böyle bir çocukluk yapma” diye tembihte bulundu. Savcıya soğukça teşekkür ettim ve Müdür Bey’in elini öperek oradan ayrıldım.
Dersim olayları, namuslu tüm Kürtleri etkilemişti. O kadar çok cinayet ve katliam işlenmişti ki üzülmemek mümkün değildi.
Bu olayın faillerinden iki tanesinden burada kısaca bahsettikten sonra, üniversite öğrenciliğim sırasında yaşadığım bir hatıramı da anlatmak istiyorum.
İlk değinmek istediğim, Hava Kuvvetleri eski komutanı Muhsin Batur’un Milliyet Yayınları arasında 1985 yılında çıkan “Anılar ve Görüşler-Üç Dönemin Perde Arkası” adlı kitabında bu konuda söyledikleridir. Batur, kitabında özetle diyor ki, “1938’de teğmen olarak Elaziz’de bulunuyordum. Ankara’dan gelen bir emirle, birliğim ile Dersim olaylarına katıldım. Ama okuyucularımdan özür dilerim; hayatımın bu safhasını yazmayacağım..”
Paşa çok haklı. Çünkü, hayatının o safhasındaki kanlı elleriyle, bugüne ne yüzle çıkabilir ki!
İkincisi, Türkiye’nin ilk askeri kadın pilotu ve Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in 15 Şubat 1990 günü televizyondaki bir programda hatıralarını anlatırken, Dersim olaylarını kastederek, “bir olaya katıldığı”m söyleyip konuyu geçiştirmeye çalışmasıydı. Oysa, katıldığı hareket, Dersim olaylarında acımasızca çoluk-çocuğu bombardıman edişiydi. Hatırlıyorum, o zamanki gazeteler hemen her gün “Kahraman Pilot” Sabiha Gökçen’e ait çarşaf çarşaf, askeri pilot kılığında resimleri yayınlıyorlardı. Atatürk’ün 1938’de Adana’ya gelişinde Sabiha Gökçen’i de yakından görme fırsatı bulmuştum.
Eskiden lisede üç yıl ve üniversitede de iki yıl, ders yılı sonunda tam teçhizatla yirmi gün boyunca piyade askerlik kampı yapılırdı. 1941 ders yılı, üniversite kampını Pendik’te yaptık. Pendik, o vakit küçük bir muhacir köyü idi. Tüm etrafı, Rumlardan kalma zeytin ormanlan ile kaplıydı. Kampa gittiğimiz gün, kamp komutanı binbaşı bizi topladı ve karargah dahilinde defi hacet, yani büyük abdest yapmamamızı tembihledi. Arkadaşlar arasında, binbaşının adı, bu olaydan sonra Defi Hacet oldu. Adam bunu duydu, önleyemedi. Hasta oldu, bir hafta sonra da gitti. Onun yerine, sertliği ile Alman Generali Rommel’e benzetilen Rommel Asım Eren bize kumandan geldi. Bizi, harp halindeki erler gibi çalıştırıyordu. Sırt çantalarımıza taş koyarak yükümüzü otuzbeş kiloya çıkarıyordu. Bir gün uzun yürüyüşe çıktık. Yakacık’ta mola vermiştik. Kurmay yüzbaşı ve daha sonraları orgeneral olup İstanbul Sıkıyönetim komutanı olan Refik Tulga ata binmişti. Arnavut Süleyman adlı, hukuktan arkadaşım, hemen yanımda mükemmel bir at taklidi ile kişnedi. Yüzbaşının atı şaha kalktı. Yüzbaşı, az daha atından aşağı düşüyordu. Bu nedenle üzerimize yürüyerek “Ver ulan kimliğini” dedi, kimliğimi aldı.
Ben o vakit Layka fotoğraf makinamla Vakit gazetesinin muhabirliğini de yapıyordum. Gazete Asım Us’undu. Bu Us’lar üç kardeştiler ve hiçbirinin çocuğu olmamıştı. Neyzen Tevfik, Us kardeşlere ‘ekaniyi selase’ yani ‘üç helalar’ derdi. Ordu komutam Fahrettin Altay’m bir kamp ziyaretini fotoğraflayıp, dalkavukça bir haberle gazeteye bildirmiştim. Bu yüzden Asım Eren beni severdi.
Arkadaşım Süleyman’ın ödü kopmuştu. Akşam olunca komutanlığa çağrıldım. Arkadaşlar benim için, adeta mateme girmişlerdi. Çünkü Asım Eren meydan dayağı çekmesiyle meşhurdu. Gittim. Asım Eren beni görünce, “Vay sen ha!” dedi. “Ben değilim” dedim, “inanın ki, beni idam bile etseniz at gibi kişnemesini beceremem.” Bunun üzerine “Peki kimdi?” diye sordu. Ben “Komutanım müsaade edin de söylemeyeyim. Siz burada bize, askerlik, mertlik ve erkeklik terbiyesi veriyorsunuz. Muhbirlik bize yakışır mı? Ben yapmadım ama ne ceza verirseniz verin, ben askerce arkadaşımı ihbar etmeyeceğim!” deyince; “Aferin oğlum. Ama o eşeğe söyle bir daha yapmasın” yollu tembihte bulundu.
Kampta bulunduğumuz bir gün, ağaçların altında istirahat ediyorduk. Bölük komutanımız üsteğmen Secaettin, Dersim olayındaki hatıralarım kendisinden geçmiş bir coşku ile anlatmaya başladı.
Anlattığı birçok olaydan bir tanesini sizlere aktarmak istiyorum: “Biz Dersim’de temizlik hareketine başlamıştık. Bir mağarada bir aile bulduk. Dede, baba, anne ve 5-6 yaşlannda bir çocuk. Büyükleri orada süngüleyerek temizledik. Çocuğun ağzından birşey alırız diye öldürmedik. Çünkü biz Dersimli yetişkinlerin ağzından birşey alamıyorduk. Onları hemen kesiyorduk. Biliyorduk ki yine de bir şey söylemiyecekler. Çocuk korkmasın diye, anasını, babasını ve dedesini keserken onu uzaklaştırmıştık. Çocukla dost olmaya çalışıyorduk. Yemek verdik, şeker verdik; yemiyordu. Bir ara üzerimizden bir uçağımız geçti. O tuttuğumuz ve kasılı vaziyette bulunan çocuk hemen olduğu yerde gerildi, bir sopa aldı ve tıpkı bir tüfek gibi uçağımıza nişan aldı. Bu hareketine oldukça kızmıştım. Emir verdim, ‘temizleyin bu piçi’ diye. Askerler süngülediler ve kayalıktan aşağıya attılar.
“Yine geniş bir sahada manevra yapıyorduk. Binlerce Kürdü mağalardan, in ve oyuklardan topladık. Komutanımız, bunları öldürmek için oldukça çok mermi harcanacağını, bunun yerine hepsini Munzur Çayı’na atıp boğmamızı emretti. Topladığımız Kürtleri Munzur Köprüsü’nün arkasına götürdük. O noktada Munzur suyu derinleşip vahşileşiyordu. Bunları götürüp oradan nehre sürdük. Girenler giriyordu, girmeyenleri sürükleyip nehre atıyorduk.
“Bir aralık can havli ile birbirlerine öylesine tutundular ki, köprünün gözlerini tıkadılar. Ben aradaki uzun meşe ağaçlarından birkaç sırık kestirdim. Erlere, bunlarla onlara vurmalarını ve böylece köprünün gözlerinden aşağıya yuvarlamalarını emrettim. Zaten köprünün altına her ihtimale karşı silahlı askerler yerleştirmiştim, yüzüp kurtulmak isteyenleri vuruyorlardı.”
Rûdaw
Dayanamamış, zübeyde'yi şey etmiş. Hem de öğretmen masasında
7 notes
·
View notes
Text
Herkes milyon kere okumalı.....
‘Her şey çok güzel olacak’ diyorlar...
Evet, tabi, Allah’ın izniyle inşâallah öyle olacak ama Kimler için?
*
13 Nisan 1909’da ‘Her şey çok güzel olacak’ diye geldiler Selanik’ten İstanbul’a…
Osmanlı Ordusu’na sızıp kendisine Hareket Ordusu diye bir isim uyduran Yabancı Devlet bağlantılı ve Yahudi ağırlıklı çete, Osmanlı Devlet Başkanı’na darbe yaparak indirdi, 14 gün sonra Selanik’e sürgün etti.
Sonraki 10 senede vatan topraklarının 4’te 3’ü yani Milyonlarca km² elimizden uçtu gitti, 40 sene geçmeden Filistin aynı Darbeciler’in ihanetiyle Yahudilere verildi ve İsrail kuruldu. ‘Her şey çok güzel olacak’ dediler ama hiçbir şey güzel olmadı. Bu topraklara bir daha asla huzur, güven ve itibar gelmedi.
*
24 Temmuz 1923’te ‘Her şey çok güzel olacak’ diye imzaladılar Lozan’ı…
İsmet İnönü bir kaç sene sonra Ege ziyaretine çıktığında kıyıdan bakınca kedilerine kadar görünen adanın güzelliğinden bahsetmeye kalktı ki lafını kestiler, Lozan’da Yunan’a verdiniz dediler, bu kadar yakındakini bile mi, dedi, kendi ihanetine kendi bile inanamadı.
Millete ‘Denize Döktük’ diye yutturdukları herifler ‘Höyt’ dediler, bunlar da sırf iktidar olmak için kanla alınmış vatan toprağını peşkeş çekip 'Alın Size Adalar, Musul, Kerkük’ dediler.
*
29 Ekim 1923’te ‘Her şey çok güzel olacak’diye Cumhuriyet’i ilan ettiler.
Cumhuriyet, Cumhur’un dediğinin olması demekti.
Zira Cumhur, halkın salt çoğunluğuna yani %51’ine verilen isimdi.
Bunu anlamanın tek yolu seçim yapmaktı.
1923’ten 1950’ye kadar Türk Milleti’nden kaçtılar.
Bir (yazıyla 1) tane bile seçim yapmadılar, yapamadılar.
Cumhuriyet’i ‘yalan bir proje’ olarak ortaya koyup iktidar oldular.
1923, 1927,1931 ve 1935 seçimlerinde Millet’in %89’una varan kısmı tarafından boykot edildiler. Geriye kalanlarsa zaten Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerdi.
Şimdi ağzına kadar yalanlarla doldurulmuş, şahitsiz bir tarih anlatıldığına bakmayın.
Mustafa Kemal, Millet’in kendisine yapacağından korkmayıp sadece 1 tane çok partili seçim yapsaydı, şimdi adı zor hatırlanan bir işbirlikçiden başka biri değildi ama Cumhur’a gidemedi, yapmadı ve zaten yapamazdı.
1924’te Kazım Karabekir’in açtığı TCF’yi 1925’te kapattı.
1930’da Fethi Okyar’ın açtığı SCF’yi 3 ay sonra kapattı.
Mustafa Kemal’in kim olduğunu ve neler yaptığını o zaman herkes bildiği için, asla seçime cesaret edemedi.
Hem kendine Türk’ün Atası yani Atatürk dedi hem de 15 sene Türk Milleti’nden köşe bucak kaçtı, Dolmabahçe’ye sığındı, kendini içkiye ve eğlencelere (!) verdi.
15 sene boyunca kendi kurduğu partiyle, yani CHP ile tek başına tam 4 kez seçime (???) gitmeye yüzü kızarmadı.
En son 16 Mayıs 1919'da 'Ben çeyiz düzücem' diye İstanbul'da kalıp Samsun'a veya Yunan'ın işgal ettiği İzmir'e gitmeye tenezzül etmeyen İsmet İnönü bile 'Memleket içki masalarından idare ediliyor! Böyle olmaz!' diye postasını koyup kalkıyor, gidiyordu. Kur'an da Ezan da Arapça diye yasaklandı, Kemal olan isim Arapça diye Kamâl'e çevrildi, memleket komple kliniğe evrildi, seçimsiz referandumsuz harflerinden giyimine kadar her şeyine saldırılan Millet, resmen açık hava hapishanesine hapsedildi.
'Her şey çok güzel olacak' dediler, tek bir şeyin bile güzel olmasına izin vermediler.
*
Büyük bir yalanı devamlı söylersen sana inanırlar derdi Hitler’in Propaganda Sorumlusu Dr.Goebbels ve Mustafa Kemal tam da bunu yaptı. Zaten Hitler de Milliyet’e verdiği demeçte onun için 'örnek aldığımız yıldız’ diyordu.
Bir Yahudi vatandaşımız olarak kendine Ulu Önder AtaTürk dedirtti, Kemalist medya tarafından Türk’ün babası diye manşetlere çekildi, Millet isyan etti ama ne fayda, o büyük isyanın sonuç bulmasına yani Cumhur’un konuşmasına asla izin vermedi, verilmedi. Darağaçları kuruldu ama sandık asla…
*
1960’ta 'Her şey çok güzel olacak' diye geldiler.
Adnan Menderes daha ilk seçimde Ulu Önder'in partisi diye etiketlenen ama hiç seçime sokulmayan CHP’yi tarihe gömmüştü, fark bile atmıştı ama 27 sene seçim yapmayanlar, 1960’ta onu devirip 1961’de öldürdüler. Yanında 2 Bakanı’da asarak katlettiler. Sandıktan dar ağacı yaptılar.
*
1980’de 'Her şey çok güzel olacak' diye geldiler.
Bir sağdan bir soldan öldürdüler. 1925’te, 1930’da, 1960'ta olduğu gibi yine partileri kapattılar.
Mamak’ta, Diyarbekir’de işkence merkezleri kurdular, 1920’lerde olduğu gibi yine yakaladıklarını inlettiler, 1930’larda olduğu gibi yine Milleti ezdiler.
*
28 Şubat 1996’da ‘Her şey çok güzel olacak’ diye geldiler, Seçilmiş Başbakan Erbakan’a Pezevenk deyip seçilmiş partiyi silah tehdidiyle indirdiler, milletin seçmediği partiye milleti yönetme yetkisi verdiler.
Askerin anasını başında örtüsü var diye kışladaki oğlunun yemin törenine almadılar, okuldaki kızı okula, fabrikadaki işçiyi fabrikaya…
'Her şey çok güzel olacak' diyenler daima çirkinleştiler...
*
Gezi’de 'Her şey çok güzel olacak' diye sokağa çıktılar, önce ağaç dediler, sonra mesele ağaç değil diye itiraf ettiler, Londra’dan yönetilen senaryoyu hayat geçirip İstanbul üzerinden Ankara’ya darbe yapmaya kastılar, başbakanlık konutunu bastılar, On binlercesi birleşip Erdoğan'ın ölmüş anasına kadar sövdüler saydılar, polislerin anasına avradına küfrettiler, istedikleri olmayınca bakkala ekmek almaya gidiyorduk dediler.
*
17-25 Aralık’ta ‘Her şey çok güzel olacak’ diye sözde Hırsızlık özde Darbe Operasyonu yaptılar. FETÖ’cüsü, Kemalisti, Komunisti, Saadetçisi hepsi birleştiler, Fetullah Gülen’in Askeri oldular, FETÖ nasıl istiyorsa öyle, yani Hırsız Tayyip diye bağırdılar, Devlet’in ekonomik sırlarını Cohen’lere verdiler ve daha nicesi… Ertesi hafta MİT Tırları'nı durdurdular, MİT elemanlarını yerlerde dövdüler. Fetullahçı Terör örgütü bastı, Kemalist Terör Örgütü yayınladı. FETÖ ve KETÖ olarak Fuat Doğu'nun başlattığı yarım asırlık işbirliğine devam ettiler.
*
Aralık 2013’te ilk kez açıktan açığa Emre Uslu 'Her şey çok güzel olacak' diye yazdı.
FETÖ bunu yazdığında daha 17-25 Aralık'a günler vardı...
Bu slogan o gün bu gün FETÖ’nün mottosu oldu.
15 Temmuz’a kadar sosyal, sonrasında askeri olarak geri dönüşlerinin, yani Devlete ve Millete tehditlerinin parolası olarak bu mottoyu kullandılar. İmamoğlu boşuna mı arkasına Kuleli Askeri Lisesi’ni alarak 'Her şey çok güzel olacak' dedi sanıyorsunuz? Kuleli'den çıkanların Çengelköy’de 13, toplamda 251 vatandaşımızı şehid ettiklerini bilmiyor mu sanıyorsunuz?
Hayır, biliyorlar. 'Her şey çok güzel olacak'diyerek FETÖ’cülere selam gönderiyor, oy istiyorlar.
*
15 Temmuz’da 'Her şey çok güzel olacak'diye çıktılar, insanları bağırsakları çıkana kadar ezdiler, gençleri kırmızı lazer noktalayıcılar tam da tazecik göğüslerde gezerken öldürdüler.
100 senedir Cumhur’a küfür edenler o gece ‘Yaşasın Tayyip’i öldürüyorlar’ diye çığlık çığlığa birbirine sarılıp bayram ederken, cezaevlerindeki PKK koğuşlarında halaylar çekilirken, Camiler basılıp imamlar müezzinler "SELA OKUMAYACAKSIN ULAN!" diye dövülürken, Cumhur bunlara aldırmayıp sokağa çıktı, Cumhur kükreyince FETÖ yani Amerikan Tetikçisi Yeşil Kemalistler teslim olmak zorunda kaldı, darbeyi daha ziyade elmacık kemiklerinde hissettiler.
*
31 Mart’ta 'Her şey çok güzel olacak'dediler, oyların daha %10’u yeniden sayılmışken farkın %50 kapandığını kendileri itiraf ettiler, Ak Parti 'Oyların hepsi baştan sayılsın' deyince delirdiler, sonunda ‘Yeniden Seçim’ kararı alındı ve Kazan/Kazan durumuna geldikleri için yine sevindiler.
Seçimi kazansalar: Kazan.
Kazanamazlarsa ‘Türkiye’de Demokrasi Yok! Seçim Yapılamıyor! Başkanlığı elimizden aldılar!’ algısı yaparak Batı’daki sahiplerinin ayaklarını yalayabilecekleri ve yeni kemikler/görevler isteyebilecekleri için yine: Kazan.
CHP Adayının girmediği hiçbir konu kalmadı, Türkiye'nin Akdeniz'de petrol aramasına da karşı çıktı, Rusya'dan S-400 alınmasına da...
15 Temmuz'da belki de izleyicileri, takipçileri, hayranları, okurları yani kendilerini o yerlere getiren insanlar tek tek ve topluca katledilirken 1 harf bile yazmayan sözde Sanatçı özde Soytarılar, aldıkları tek talimatla bir anda CHP tetikçileri kesildiler. Milletçe kınandılar ama emir/arpa büyük yerden, utanmadılar, sıkılmadılar, geri adım atmadılar.
Velhasıl, yine 'Her şey çok güzel olacak' dediler, yine Cumhur'un iradesini ezdiler, tarihin gördüğü en büyük oy hırsızlığını yapıp üstüne Mazbatayı verin diye tehdit ettiler, oylar sayıldıkça fark azalıyor, böyle galibiyet istemeyiz demek erdemini zaten düşünmediler ve yine yeni yeniden çirkefleştiler.
*
Kısacası;
'Her şey çok güzel olacak' dedikleri her gün, her sene, her olay, Millet’in aleyhine oldu.
'Her şey çok güzel olacak' dedikleri her konuda sonradan anlaşıldı ki, bunlar başkalarının adına konuşuyorlardı.
Bunlar aslında ABD, Avrupa, İsrail, Yunanistan, Ermenistan, FETÖ adına 'Her şey çok güzel olacak' diyorlardı.
Çünkü sadece kendilerini düşünüyorlardı ve hedeflerine ulaşmaları için Yabancılarla veya Düşmanlarımızla işbirliği yapmaları onlara göre İhanet değil stratejiydi, normaldi, sıradandı.
Onlar aslında ’BİZ VE PATRONLARIMIZ İÇİN Her şey çok güzel olacak’ diyorlardı ama CHP’li Canan Kaftancıoğlu’nun da itiraf ettiği gibi, sağdan oy almak için takiye yapmak zorundalardı.
Şimdilik ‘Her şey çok güzel olacak’ deyip geçiştiriyorlardı.
*
23 Haziran’da İstanbul’da yeniden seçim var.
*
Bir yanda ‘Her şey çok güzel olacak’ deyip duvarlara ‘Zulüm 1453’te Başladı’ diye yazanlar var;
Diğer yandaysa, 'CHP kazandıysa neden Yunan Medyası bayram ediyor' veya 'YSK Seçim yenilenmeli deyince Almanya neden Savaş İlanıdır diyor ABD neden tehdit ediyor' diye düşünüp “‘Hainler İçin Her şey çok güzel olacak’ ise benim ecdadım da evladım da bana lanet okur”deyip, zamanın ve mekanın kendisine yüklediği görevi Darağacından bozma Sandıkta yapacak olanlar!..
*
‘Her şey çok güzel olacak’
Evet, tabi, Allah’ın izniyle inşâallah öyle olacak ama Kimler için?
'Karar sizin!'
F.Fâtih Tezcan
16 notes
·
View notes
Photo
☯️ Özelleştirme Soygunu ve Talanın Sonuçları
12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi milli gelir düşük olsa bile gelirin % 80'i bize % 20'i yerli işbirlikçi sermayeye aitti.
Bu tarihten sonra serbest piyasa ekonomisi ile özelleştirme talanı sonrası milli gelir artsa bile gelirin % 20'i bizim % 80'i yabancıların ve yerli işbirlikçilerin eline geçti.
Yirmi yıldır özelleştirmeye bu soygunu ve talanı durdurmak için karşı çıkıyorum. Suçlandık, işimizden olduk. Bedeller ödedik. Hala ödüyoruz.
Bu tabloyu her hangi bir siyasi parti gündeme getiriyormu?
Hayır. Neden? Çünkü hepsi sömürgeci düzenin partileri de ondan.
Neden sizden oy istiyorlar biliyor musunuz?
Yetki verin birazda biz sizi soyalım ve soyduralım.
Özellikle Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti Cumhuriyet Halk Partisi bunu gündeme getiriyor mu? Hayır!
Bilderberg toplantılarına katılmış kişileri bünyesinde vekil yaparak siyaset yaptıran bir zihniyet bunu söyleyebilir mi?
Halktan yetki alırsa küresel tefecilerin emrine girecekler.
Cumhuriyet Halk Partisi bile işgale uğramış bir ortamda Sümer atasözünün dediği gibi kasaplar arasında taraftar seçen koyunların sonunu yaşıyor toplum.
[] Önder KARAÇAY []
#önderkaraçay #mobbingbank #cumhuriyethalkpartisi #özelleştirme #milligelir #talan #soygun #partisizparlamentersistem https://www.instagram.com/p/CXM1ctSIV_0/?utm_medium=tumblr
#önderkaraçay#mobbingbank#cumhuriyethalkpartisi#özelleştirme#milligelir#talan#soygun#partisizparlamentersistem
1 note
·
View note
Text
MİLLET DÜŞMÜŞ CANININ DERDİNE BUNLAR IŞIĞIM YANDI SÖNDÜ DERDİNDE
https://qoshe.com/turkish-forum/temel-sagiroglu/millet-dusmus-caninin-derdine-bunlar-isigi/88151672
Bu ülkede;
• Caddeler, sokaklar, mahalleler 1700 lü yılların Teksasına dönmüş ve herkes kendi kanunu uyguluyor.
• Millet açlık, yokluk ve çaresizlikten usanmış, kendi canına kıyarak intihar ediyor.
• Virüs bile Wuhan’ı terkederek sözde sağlıkta çağ atlayan Türkiye’yi yeni merkez üssü olarak seçiyor.
• İş yerleri kapanmış, aileler dağılmış, her gün her saat yeni yeni ocaklar batıyor.
• Türk Lirası Amerikan doları karşısında tüm tarihinin en aciz durumuna düşüyor ve dünyanın en değersiz paraları arasına giriyor…
• İşsiz sayısı Cumhuriyet tarihinin rekorunu alt üst ediyor, inanılmaz ve akılalmaz rekorlar kırıyor…
Tüm bunlar olurken;
Beyefendilerin derdi benim ışığım yandı senin ışığın söndü
---
Uğaştığımız şeylere bakın lütfen…
Bir Anayasa Mahkemesi üyesi “Işığımız Yanıyor” diye sosyal medya hesabından paylaşım yapıyor.
İçişleri Bakanlığı bunun altında kalır mı?
Hemen “Bizimki Sizinkinden Daha Harlı Yanıyor” diyerek karşılık veriyor.
Gündemi değiştirmek isteyen yandaş medya için ise bu bulunmaz bir fırsat…
“Yetişin Dostlar Darbe Girişimi Var” diye çığırtkanlık yapmaya başlıyor.
Işık yakmak darbe girişimi midir yoksa değil midir bilinmez ama bilinen tek şey sizler her ışığı yakıp veya söndürdüğinüzde anası ağlayanın bu millet olduğu gerçeğidir.
---
Siz bu boş hamasetleri bırakında işinizi yapın işinizi…
~ Vesayet altında bitkisel hayata girmiş hukuku yeniden dirilterek ayağa kaldırın.
~ Anayasa mahkemesi kararlarını tanımıyorum diyerek açık açık görev suçu işleyen mahkemeye haddini hududunu bildirin.
~ Sokaklarımızı Sicilya’ya cevirmiş eli kanlı mafya babalarına ve onların paralı tetikçilerine hakettikleri cezaları verin.
~ İnternette peynir ekmek gibi satılan silahların aldığı masum canların hesabını ödeyin.
~ 5 tane müteahhidin hangi sebeple Türkiye Cumhuriyeti’nın en ayrıcalıklı vatandaşları muamelesi gordüklerini açıklayın.
~ Ekonomiyi düzeltin, onurumuzu İngiliz, Çinli, Amerikalı tefecilerin ayakları altında ezdirmeyin.
~ Gözyaşları ile taş kaynayan mutfaklarda karın tokluğuna olsa bile aş kaynamasına vesile olun.
~ Hatalı politikalarınızla Suriye’de daha güvenli bir alana silah ve mühimmatları ile birlikte geçerek Amerika ve Rusyanın kucağında büyüyen terör örgütünü çökertin.
~ El kadar sabilerimizi yobazların taciz ve tecavüzünden koruyun.
~ Emekliyi çöplükten, memuru krediden, işçiyi icradan, asgari ücretliyi ölümden kurtarın.
---
Bu milleti daha fazla aldatmayın…
Seçim sürecinde “Bana oy verin, sizlere Dolar ve faizle nasıl baş edilir göstereceğim” diyerek iktidar olduktan sonra Dolar ve faizle neden baş edemediğinizi bize açıklayın.
Çalışma Bakanının emekli maaşları hakkındaki çıkışının altında yatan gerçeğin 2021 yılında memura, işçiye ve emekliye sadaka misali zam vermenin alt yapısını yapmak için verilen bir emiri uygulamaktan ibaret olduğunu anlatın.
Artık yönetemediğinizi, her alanda dibe vurduğunuzu ve akibetinizden korktuğunuz için ise iktidarı kaybetme kabusu ile yatıp kalktığınızı itiraf edin.
Kabul edin artık…
Her saat her dakika her saniye biraz daha tükeniyor ve bitiyorsunuz
Siz tükenip bittikçe Türkiye Cumhuriyetinde umutlar yeşeriyor.
0 notes
Text
Kılıçdaroğlu, ODTÜ Rektörüne seslendi
Türkiye’de değişimin adresi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kimsenin ötekileştirilmesini istemedik. 82 milyonu kucaklayacak bir iktidara ihtiyacımız var. Çiftçinin, emeklinin, esnafın derdi var. Bunları çözme kapasitesine sahibiz. Yeter ki siyaseti zenginleşme aracı olarak kullanmayın. İnsana hizmet istiyoruz, birilerinin cebine değil vatandaşa hizmet etmek istiyoruz. SREBRENİTSA KATLİAMI Bizim gibi düşünmeyen insanlara da saygı göstermemiz gerekiyor. İnsana dünyanın her yerinde sevgi ve saygıyla yaklaşmalıyız. Katliam yapmak, etnik kimliğe düşmanlık beslemek insanlıkla bağdaşmaz. Srebrenitsa 21. yüzyılın en büyük ayıplarından birisidir. Srebrenitsa’yı unutmamız gerekiyor. "ÇORLU TREN FACİASI ARAŞTIRILSIN İSTEDİK KAVGA İSTEMEDİK” 8 Temmuz 2018’de Çorlu Tren faciasını yaşadık. 25 vatandaşımız hayatını kaybetti. Aileler sadece adalet istiyorlar. Duruşma günü geldi, biber gazları, polis copları… Ne yapıyorsunuz siz? Zaten bu aileler acılı. Arzu ettikleri sadece adalet. Biber gazlarını sıkarak insanları adalet arayışından vazgeçiremezsiniz. Biz bu olayın takipçisi olacağız. Ölen çocuklar için, adalet için… Hak arayan insanlar için. Bu afet beklenen bir şeydi. Meteoroloji yağış için uyarmıştı. Önlem alan olmadı. Bütün belgeleri raporlaştırdık. Meclis’te araştıralım dedik. AK Partili ve MHP’li kardeşlerime sesleniyorum, Çorlu Tren faciasının araştırılmasını istedik. Kavga, intikam istemedik. Bir daha benzer olaylar olmasın, önlem alalım dedik. AK Parti ve MHP’lilerin oylarıyla bu önerge reddedildi. Yazıklar olsun. Meclis’in görevi nedir? 25 kişi hayatını kaybetti. Hangi ihmallerin sonucu bu insanlar yaşamını yitirdi? Meclis bunu araştırmayacak da ne yapacak? "SAYIN REKTÖRE SESLENİYORUM ÖĞRENCİLERİNİZİ DİNLEYİN" Bir ülkeyi büyüten, bir ülkeye saygınlık kazandıran kurumların başında üniversiteler gelir. Bütün İslam dünyasındaki üniversite sayısı ABD’deki üniversite sayısından daha az. Üniversite kurmak bir toplumu aydınlık geleceğe taşımak demektir. Daha sağlıklı düşünen ve hayatı sorgulayan insanlar yetiştirmek demektir. ODTÜ de bizim göz bebeğimiz üniversitelerden birisi. Hepimiz gençliğimizi yaşadık. Onlara hoşgörülü yaklaşmak lazım. Anlamak lazım. Onların söylemlerine kulak kabartmamız lazım. Çocuklar, yurt istiyorlar. Ama ‘Buraya 1500 kişilik yurt yapacağız, dışarıdan adam getireceğiz’ diyorlar. ‘Ağaçları keseceğiz’ diyorlar. Gençler de buna itiraz ediyor. Biber gazı, coplar doğru değil. Bunlar geleceğimiz; yarının mimarı, mühendisi, akademisyeni olacak. Olay büyüyünce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, rektöre telefon açıyor, ‘Ben size yurt yapacağım, ODTÜ’ye bağışlayacağım’ diyor. Çankaya Belediye Başkanımız gidiyor, kaçak yapı. Buradan Sayın Rektör’e sesleniyorum; öğrencilerinizi dinleyiniz. Öğrencilerini nitelikli öğrencilerdir. Benden ve senden daha iyi dünyayı sorgulayan çocuklarımızdır. Onlar bizim evlatlarımız. Onlar bizi geçecek. Mansur Başkan’ın sesine kulak verin, öğrenciler nereye yurt istiyorsa, öğrencilerin tüm ihtiyaçlarını karşılayan yurdu size verecek. Öğrencilerin burnu kanamasın istiyoruz. Biz kavgadan yana değiliz, kinden, öfkeden yana değiliz. Evlatlarımız bizim evlatlarımız. Üniversiteler bilgi üreten kurumlardır, şiddet olmaz. Tartışma olur; bilgilerini, dünya görüşlerini paylaşırlar. Gençler heyecanlıdır, daha çabuk tepki verirler. Gençlere saygılı olmak, taleplerini dikkate almak ve onlara anlatmak gerekiyor. Gördüğümüz tabloda bir yanlışlık var. "SETA’NIN RAPORU MEDYA TARİHİMİZİN YÜZ KARASI" 21’inci yüzyılın en etkin güçlerinden birisi de medyadır. Ülkemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri de medyadan izleriz. Doğru bilgiye ulaşmak, doğru haberi yakalamak bizim sağlıklı yorum yapmamızı sağlar. Eleştiririz veya överiz. Haber dediğimiz olayın medya aracılığıyla objektif olarak yansıtılması lazım. Demokrasinin dördüncü gücü olarak da medyadır. Ama medyayla ilgili rapor yazacak olan STK’ların da medyanın bu gerçeğini bilerek yola çıkması gerekir. SETA diye bir kurum var, bir rapor yayınladı. Bu rapor medya tarihimizin yüz karası raporlarından birisidir. Siz gazeteciyi fişlerseniz, gazeteciyi ötekileştirirseniz doğru haberi kimden alırsınız? SETA dediğimiz kuruluş iktidardan beslenen biri kuruluştur. Gazeteciler Sendikası bu raporla ilgili suç duyurusunda bulundu. Medyanın yüzde 95’i kontrol altında diye. Gazeteci halkın gözü, kulağı ve sesidir. Şimdi medyanın yüzde 95’ini kontrol altına aldılar, SETA aracılığıyla gazetelerinden atılanları da suçlar noktaya geldiler. Böyle bir rapora ihtiyaç var mıydı? Bu SETA’nın araştıracağı başka bir şey yok muydu? Mutfaklarda yangın var. İnsanlar evine et alamaz duruma geldi. Bebeğine mama yediremeyen binlerce aile var. Bu sorunları niye araştırmıyorsun? Türkiye’nin dış politikası paramparça, niye araştırma yapmıyorsun? Bu gazetecilerin çok çalışkan ve yetkin gazeteciler. Bu gazeteciler kendi gazetelerinde niye çalışamadılar? Bunları araştırmadılar. SETA dediğimiz kuruluş bir düşünce kuruluşu değildir. TÜRKİYE'DE NAMUSLU SİYASET EKSİK Üreten bir ülke güçlü bir ülkedir. Hiç aklınıza gelir miydi bir gün patates ve soğan ithal edeceğimiz. Emin olun benim aklımın köşesinden geçmezdi. 32 milyon dolar ödendi mayıs ayına kadar. Bizim çiftçimize verilseydi o para bütün ülkeyi patatese boğarlardı. Türkiye’de toprak mı bitti, çiftçi mi yok, traktör mü kalmadı? Hepsi var, ama bir şey eksik… Namuslu siyaset eksik. Ekonomiyi tefecilere teslime ettiler. Ne oldu da Türkiye 160 milyar faiz ödedi? Bu para Türkiye’de harcansaydı işsizlik ne olurdu? Evlerde huzur, bereket olurdu. Biz faize karşıyız diyorlardı, sen onu benim külahıma anlat. 160 milyar dolar faizi bu milletin 82 milyon vatandaşı ödedi. Su içerken, mama alırken, bulaşık yıkarken vergi ödüyorsunuz. Eliniz titremedi mi bu faizi öderken? MERKEZ BANKASI BAŞKANININ GÖREVDEN ALINMASI Merkez bankası bağımsız değil ki. Erdoğan sıkıştı. Faizler sıkıştı. En iyisi merkez bankası başkanını suçlu ilan edelim ve onu görevden alalım. Erdoğan ilk toplantıda faizi sıfırladık desinler, Erdoğan dünya ekonomi tarihine girsin diye özel bir kampanya açacağım. Bütün beceriksizliğin suçlusu Merkez Bankası başkanı oldu. Sorumlu Merkez Bankası Başkanı değildir, sen kalkınma planı getirmedin. Bey efendinin hiçbir sorumluluğu yok. Elektriğe, doğalgaz zammı MB başkanı mı yaptın hayır sen yaptın. Erdoğan, 19 Haziran 2018’de ‘Siz bu kardeşinize yetkiyi verin ondan sonra dolarla faizle nasıl uğraşılır göreceksiniz.’ dedi. İşsilik 8.5 milyona dayandı, her eke vatandaştan biri icralık oldu. Sorumluluk Merkez Bankası’nın mı? Sen bu ülkeyi yönetmiyor musun? 28 Mart 2019’da Türkiye ekonomisinin sorumlusu benim ben diyor. Bu sorumlu bir kibir abidesi gibi tepede oturuyor. Bu bizi rahatsız ediyor, karnını doyuruyoruz o bize oy vermiyor diyor, sen kimsin ya, 82 milyon vatandaş senin karnını doyuruyor. Faizi indirmedi diye MB başkanını aldık diyor. Son 10 ayda gecikme faizi yüzde 78 arttı. MB başkanını görevden aldın ama sen çıktın gecikme faizini 10 ayda yüzde 78 arttırdın. Sen o koltukta ne yüzle oturuyorsun. Read the full article
0 notes
Photo
Chpli Gökçe Seçim Çalışmalarına Devam Ediyor Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Malatya Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Soner Gökçe seçim çalışmalarına devam ediyor. Zaviye Mahallesindeki pazarcı esnafını ziyaret eden ve yoğun ilgi gören Gökçe, “Pazarcı esnaflarımızın sorunlarını ve sıkıntılarını dinleyerek istişarelerde bulunuyoruz. Seçimler önemli vatandaş olarak sandık başına gidin ve tercihinizi yapın, oy verirken elinizi vicdanınıza koyun projelere oy verin. Göreve geldiğimiz andan itibaren Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığın seçilirsek hizmet gitmeyen mahalle kalmayacak her kesimi kucaklayacağız. Bu şehri ortak akılla yöneteceğiz” diye konuştu.
#Çalışmalarına#CHP#Chpli#devam#ediyor#Gökçe#Kemal KILIÇTAROĞLU#Malatya#Malatya Haber#Malatya Platformu#Seçim
0 notes
Text
Lütfen 16 Nisan'da OY VERİN!
"Demokrasi". Dilimize yunancadan geçmiştir. "Halk" anlamına gelen "dēmos" ve "hüküm, iktidar" anlamına gelen "kratós" sözcüklerinden oluşmuştur. Bir Demokrasi ancak ve ancak halkın katılımı, ilgisi ve alakası ile yaşama tutunabilir. Eğer HALK sahip olduğu hakları kullanmaz ise, bu haklara sahip çıkmaz ise, DEMOKRASİMİZ ELLERİMİZDEN KAYIP GİDER! O yüzden LÜTFEN OY VERİN! Oy vermek hakkımızdan ziyade vazifemizdir. Halk'ın hükmü olmadan, demokrasi olmaz. O yüzden kim olursan ol, düşüncelerin ne olursa olsun, bu devlet'e olan vazifeni yerine getir, ve oy ver! Oy vermek halkın vazifesi. Bu vazifeyi yerine getirmek, atalarımıza en büyük borcumuzdur. Bu vatan onların bize emanetidir. Cumhuriyet; oy verme hakkı, bunlar bize gökten hediye edilmedi. Bir nesil savaştı bunun için. Biz oy verebilelim diye, bizim sesimiz duyulsun diye, ne canlar gitti, ne kanlar döküldü. Bukadar zorluklarla sahip olduğun hakkı kullanmamak yapabileceğin EN BÜYÜK SAYGISIZLIK olur. O yüzden lütfen oy ver. Mutlaka oy ver. Oyunu ver. Vazifeni yerine getir. Atalarının aşkına, bu vatan için canını verenlerin aşkına, al bayrak aşkına... Oy ver.
4 notes
·
View notes
Text
Kılıçdaroğlu Elazığ’da Esnaf ve Vatandaşlarla Buluştu
Programları çerçevesinde Elazığ’a gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısının ardından esnafları ziyaret ederek vatandaşlarla bir araya geldi.
Vatandaşlara seslenen Kılıçdaroğlu, öz eleştiri yaptı. Kılıçdaroğlu açıklamasında, “Elazığ’ın bu bölge için ne kadar değerli bir kent olduğunu biliyorum. Elazığlıların gücünü ve çalışkanlığını da biliyorum. Burada oyumuzun düşük olduğunu da biliyorum. Oyumuzun düşüklüğü kabahati sizlerde değil bizde. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'ndedir. Gelmedik, oturmadık, konuşmadık, çayınızı içmedik, yemeğinizi yemedik. Ankara'da oturduk, nutuklar attık 'bize oy verin' dedik. Siz de vermediniz, haklısınız. Şimdi Türkiye coğrafyasını adım adım geziyorum. Şimdi geliyorum, oturuyorum, konuşuyorum, dertleşiyorum. Her bir sorunuza samimi olarak cevap veriyorum” dedi. Kılıçdaroğlu’na, CHP Genel Başkan Yardımcıları Ali Öztunç ve Muharrem Erek, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, CHP İstanbul milletvekilleri Gürsel Tekin ve Mahmut Tanal, CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, CHP Elazığ İl Başkanı Çağlar Duran ve parti üyeleri eşlik etti. Read the full article
0 notes
Photo
Mihail Aleksandroviç Bakunin (1814-1876 ) Tanınmış bir Rus devrimci ve kolektivist anarşizm kuramcısıdır. Anarşist düşünürlerin ilk kuşağının temsilcilerindendir ve Anarşizmin babaları olarak anılan düşünürlerden biridir. Vikipedi
Mihail Bakunin Sözleri: (1814-1876) Hukuk, iktidarların fahişesi'dir. Mihail Bakunin İtaat olmadan iktidar mümkün olamaz. Mihail Bakunin Olumlular, olumlu kaldıkça, ben olumsuzum. Mihail Bakunin Yıkma güdüsü, aynı zamanda yaratıcı bir güdüdür. Mihail Bakunin Tüm dinler zalimdir, hepsi kan üzerine kurulmuştur. Mihail Bakunin Her emir özgürlüğün suratında patlayan bir tokattır. Mihail Bakunin İktidar, en akıllı ve en fedakâr olanları bile yozlaştırır. Mihail Bakunin Eğer tanrı gerçekten varsa, onu yok etmemiz gerekir. Mikhail Bakunin Biz materyalist ve ateistleriz ve gerçeklerle övünürüz. Mihail Bakunin Hiç kuşkusuz idealistler haksız, materyalistler haklıdır. Mihail Bakunin Dizlerinin üstünde yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir. Mihail Bakunin Gerçek bir teori değildir, bir eylemdir, hayatın kendisidir. Mikhail Bakunin Ezilenlerin kurtuluşu yalnızca onların kendi eseri olabilir. Mikhail Bakunin Toplum şuçu hazırlar, bireye düşen ise o suçu işlemektir. Mihail Bakunin Sömürücüler halklarına korku ve güvensizlikle bakıyorlar. Mihail Bakunin Eğer insan ahlağının bir temel ilkesi varsa, o da özgürlüktür. Mihail Bakunin İnsan ancak kendi kadar özgür insanların arasında özgürdür. Mihail Bakunin Derin, ciddi, tutkulu insan sevgisine her zaman kin eşlik eder. Mihail Bakunin Bilimin tek görevi yaşamı aydınlatmaktır. Onu yönetmek değil. Mihail Bakunin Kutsallık ne kadar büyürse, insanlığın durumu o kadar kötüleşir. Mihail Bakunin Tavsiyelerinizin, talimatlarınızın, hizmetlerinizin canı cehenneme! Mihail Bakunin Eğer oy hakkı bir şeyi değiştirebilecek olsaydı, o hak da verilmezdi. Mihail Bakunin Halk için kilise bir çeşit tanrısal meyhaneden başka bir şey değildir. Mihail Bakunin Her devlet, tıpkı her teoloji gibi insanı temelde kötü ve günahkar sayar. Mihail Bakunin Cennette bir efendimiz olduğu sürece, dünyada köle olmaya mahkumuz. Mihail Bakunin Özgürlüğün eşitlikle gerçekleşmesi, hem ilkece hem de gerçekte, adalettir. Mihail Bakunin En içten demokratı tahta oturtun, hemen inmezse kesinlikle hainleşecektir. Mihail Bakunin En başta, ilâhiyatın ilâhî zorbalığına, Tanrı’nın hayaline başkaldırmak gerekir. Mihail Bakunin Fetih üzerine kurulmuş bir toplum mutlaka içten içe köleleşmiş bir toplumdur. Mihail Bakunin Herkesin özgürlüğü bu nedenle yalnızca herkesin eşitliği halinde gerçekleşebilir. Mihail Bakunin Özgürleşen insanlığın tümünü örgütle, bütün canlılar için yepyeni bir dünya yarat. Mihail Bakunin Gökyüzünde bir efendimiz bulunduğu sürece yeryüzünde kölelikten kurtulamayız. Mihail Bakunin Bir insanın özgürlüğünün bir başka insanın özgürlüğüyle sınırlandığı doğru değildir. Mihail Bakunin Otoritenin tüm uygulamaları alçaltıcıdır ve otoriteye her boyun eğiş, aşağılanmadır. Mihail Bakunin Bir insan hem dışarda devrimi kışkırtıp hem içerde despotizmiyle gurur duyamazdı ! Mihail Bakunin Bu insanlar için acilen birşeyler yapılmalıdır, yoksa her an yıkıcı bir öfkeye kapılabilirler. Mihail Bakunin Aslında eski baskı ve eski kölelik, yeni biçimler altında varlığını sürdürmeye devam eder. Mihail Bakunin Dinlerin insanı ne derece ve ne ölçüde aşağılayıp yozlaştırdığını belirtmeye gerek var mı? Mihail Bakunin Şimdi bütün bu satılmış gevezeler tekrar milliyetçi oldular ve bununla övünmeye giriştiler. Mihail Bakunin Bir tek insanın bile köleliği tüm insanlığı çiğner ve herkesin özgürlüğünü etkisiz hale getirir. Mihail Bakunin En ateşli devrimciyi alın, ona mutlak iktidar verin, bir yıl içinde çar'dan daha beter olacaktır. Mihail Bakunin Ekonomik eşitlik olmaksızın verilen politik eşitlik bir teranedir, bir sahtekarlıktır, bir yalandır. Mihail Bakunin Bütün devletleri yerle bir et, burjuva uygarlığını yut, özgür birlikler yoluyla özgürce örgütlen. Mihail Bakunin Tanrı varsa, insan köledir; insan özgür olabilirse ve olmak zorundaysa, o zaman tanrı yoktur. Mihail Bakunin Çocuklar gibi, olgun adamlar da yalnız kendi deneyimlerine akıllanırlar, başkalarınınkiyle değil. Mihail Bakunin Voltaire'in sözünü tersine çevirerek diyorum ki, eğer tanrı gerçekten varsa, onu yok etmek gerekir. Mihail Bakunin Üstünlük eşitlik kabul etmez. Eşit güçlerden biri zorunlu olarak parçalanacak ve diğerine tabi olacaktır. Mihail Bakunin Bilimin mutlak otoritesini kabul ediyoruz, ama bilginlerin yanılmazlığını ve evrenselliğini reddediyoruz. Mihail Bakunin Ucuz kahramanların aşağılık yaygaralarını kim dinler; onların daha dünkü alçaklıklarını kim unutturabilir? Mihail Bakunin Maalesef halk cahildir ve hükümetin sistematik çabalarıyla cehalet içinde tutulmaya devam edilmektedir. Mihail Bakunin Tanrı varsa ve insan özgürlüğüne hizmet etmek istiyorsa, bunu, ancak var olmaktan vazgeçerek yapabilir. Mihail Bakunin Devletin halkı özgürleştirebileceğini ve halkın koşullarını iyileştirebileceğini düşünmek düpedüz saçmalıktır! Mihail Bakunin Cumhuriyet sisteminde hayali bir halk sözüm ona devletin temsil ettiği "yasal halk" yaşayan gerçek halkı bogazlar. Mihail Bakunin Hemcinslerinin özgürlüğüne saygı duymak görevdir, onları sevmek, onlara yardım etmek, hizmet etmek ise erdemdir. Mihail Bakunin Ekonomik eşitlik olmaksızın verilen politik eşitlik bir teranedir, bir sahtekarlıktır, bir yalandır; ve işçiler yalan istemiyorlar. Mihail Bakunin Devler devliklerini ancak suç işleyerek sürdürebilir, zayıflar ise devlerin gözünde zayıflıkları ölçüsünde erdemli kabul edilirler. Mihail Bakunin En demokratik kılığa da bürünse, on kez halktan yana olduğunu da söylese devlet devlettir, yani proleteryanın hapishanesidir. Mihail Bakunin Devlet, özgürlüğü ortadan kaldıran soyut bir canavar ve acılara yol açtığı için evrensel birliği yok eden insanlık dışı bir kurumdur. Mihail Bakunin İnsanları köleleştiren, baskı altına alan, sömüren ve mahveden otorite ilkesine ve devletin koruyuculuğunun yıkılmasını istiyorum. Mihail Bakunin Dinler, insanın aklını, insanın kurtuluşunun temel aracını dumura uğratır ve onu, köleliğin en temel koşulu olan aptallığa mahkum eder. Mihail Bakunin Var olan tüm dinsel, politik, ekonomik ve sosyal kurumlar yıkılmalı. Özgürlük, akıl, adalet ve emek temelinde evrensel toplum kurulmalı. Mihail Bakunin Ne zaman bir devlet başkanı Tanrıdan söz etse, halk sürüsünün bir kez daha koyun gibi kırkılmaya hazirlanildigindan hemen emin olabilirsiniz. Mihail Bakunin Bir insan ne kadar çok şeye inanırsa o kadar az şey bilir. Ne kadar az şey bilirse o kadar aptal olur. Ne kadar aptal olursa o kadar kolay yönetilebilir. Mihail Bakunin Ben bir komünist değilim, çünkü komünizm toplumun tüm mülkiyetin devletin elinde toplanmasına yol açar, bense devletin yıkılmasını istiyorum. Mihail Bakunin Kimsenin bir diğerini baskı altına almasının imkansız hale gelmesini mi hedefliyorsun? Öyleyse, kimsenin iktidara sahip olmamasını sağlaman gerekir. Mihail Bakunin Çünkü biz bir devletin, her ne şekilde olursa olsun dayandığı ilkenin, halkı köleleştirip yoksulluğa mahkûm etmek için baskı uygulamak olduğunu çok iyi biliyoruz. Mihail Bakunin Köleliğin olduğu yerde, yalnızca sefalet ve zulüm değil, hem ayrıcalıklı sınıflar hem de kitleler arasında hüküm süren, gerçek bir toplumsal materyalizm de ortaya çıkar. Mihail Bakunin Bütün dinler zalimdir, hepsi kan üzerine kurulmuştur, çünkü tümünün dayandığı fikir, kurban fikri, kutsalın intikam duygusunu tatmin için insanlığın boğazlanmasıdır. Mihail Bakunin Bir efendi, her kim olursa olsun ve kendini ne kadar liberal gösterme arzusu taşırsa taşısın, her zaman efendidir. Onun varlığı, tüm altındakilerin köleliğini zorunlu yapar. Mihail Bakunin Bu sistemde halk, sürekli olarak, bir çömez, bir öğrenci olarak kalacak ve kendisine ait olmayan düşüncelerin,isteklerin ve nihayet çıkarların aracı olmaya devam edecektir. Mihail Bakunin Bütün dinler; tanrıları, yarı tanrıları, peygamberleri, mesihleri ve azizleriyle birlikte, kendi yeteneklerinin tam tekamülünü ve aidiyetini idrak edememiş safdiller tarafından yaratılmıştır. Mihail Bakunin Çocukların tüm eğitim ve öğretimi, inanç değil aklın bilimsel gelişimi, dindarlık ve itaat üzerine değil, kişisel haysiyet ve bağımsızlık ve hepsinin üzerinde, her yerde ve her zaman kutsala tapınmayla yer değiştirecek olan insanlığa saygı üzerine kurulmalıdır. Mihail Bakunin Bir halk hangi bahane ile olursa olsun ,tiranliğa bir kez boyun eğdi mi, ayaklanma alışkanlığını, hatta ayaklanma içgüdüsüñü büyük ölçüde yitirir, bununla kalmaz özgürlük duygusunu da yitirir ve bir halk bunları bir kez yitirdi mi artık yalnızca dış koşulların zorlamasiyla değil, kendi içinde varlığının özünde de kölelerden oluşan bir halk haline gelir. Mihail Bakunin
................................................ ╚► Tumblr: https://pusulaolumsuzsozler.tumblr.com/search/+Mihail+Bakunin++ ╚►Twitter: https://twitter.com/pusula1sozler ╚►Pinterest: https://tr.pinterest.com/szler/ ╚►Site arşiv: https://pusulasozler.tr.gg/ ╚►Sözler Gif: https://i.resmim.net/SMjWFQ.gif ..............................................#Mihail_Bakunin_Sözleri #PusulaÖlümsüzSözler
youtube
1 note
·
View note
Text
AĞBABA "ORTAĞINIZ PENSİLVANYA"
TBMM Genel Kurulunda Konuşan Ağbaba; “FETÖ’NÜN Üst Düzey Yöneticilerini Göz Yuma Yuma Kaçırdınız” “BALYOZ, ERGENEKON, ODA TV DAVALARI BİRER SİYASİ KATLİAMDIR” CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba,TBMM’de görüşülmesi devam eden İnfaz Yasası ile ilgili konuştu.AKP’nin 18 yıldır yaptığı yanlışları sıralayan Ağbaba, şimdi de İnfaz Düzenlemesinde yanlış yapıldığını, gazeteciler,yazarlar,düşünürlerin içerde kalırken,mafya babaları serbest bırakılacağını söyledi. 301 MADEN EMEKÇİSİ KALDIRDIĞINIZ ELLER SAYSEİNDE KATLEDİLDİ CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, “Bugün burada yeni bir yanlış yapmamanız için sizi uyarmaya çalışıyoruz. On sekiz yıllık AKP iktidarında maalesef muhalefetin, konunun muhataplarının görüşünü ve rızasını almadığınız için yaptığınız yanlışların sayısını hatırlamıyoruz ve bu hatalarınızın sonucunu sadece AKP çekmiyor, bütün ülke çekiyor. Bugün de bu uyarıları yapıyor ve tarihe not düşüyoruz. Birkaç örnek vermek isterim: “Soma konusunda sevgili Grup Başkan Vekilimiz, o dönem ki Manisa Milletvekilimiz Özgür Özel kalktı bu kürsüden dedi ki: "Soma'da cinayetler olacak, Soma'da tedbir alın." dedi AKP tarafından araştırma komisyonu kurulması reddedildi ve 2014 yılında 301 tane fakir fukara çocuğu,maden emekçisi kaldırdığınız eller sayesinde katledildi” dedi. ORTAĞINIZ PENSİLVANYA “Bir başka örnek de, 12 Eylül 2010 referandumu” diyerek konuşmasını sürdüren CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba “Cumhuriyet Halk Partisinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekilleri, aydınları, "Bu referanduma oy vermeyin, "evet" çıkmasın, çıkarsa yargı, cemaatin eline geçer ve o cemaat yarın gelir ülkeyi alt üst eder" dendi ama sizler, ortağınız Pensilvanya'yı yanınıza aldınız, yazarınızı çizerinizi aldınız, basını aldınız, "evet" çıkmasını sağladınız. Ne oldu? 15 Temmuz gecesi darbe oldu, 250 tane şehit, binlerce yaralı ve ülkenin kaybolan itibarı” dedi. BALYOZ, ERGENEKON, ODA TV, ASKERÎ CASUSLUK DAVALARI BİRER SİYASİ KATLİAMDIR Yargı eliyle yüzlerce katliam yapan bir siyasi anlayışla karşı karşıya olduklarını belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Cezaevleri İzleme ve İnceleme Komisyonu Sözcüsü Ağbaba, “Balyoz, Ergenekon, Oda TV, askerî casusluk davaları bir siyasi katliamdır. Sadece askere değil Deniz Kuvvetlerine, Hava Kuvvetlerine yapılmış bir darbedir.Şimdi, o süreç devam etseydi, Balyoz davasından İlker Başbuğ yatmış olsaydı, İlker Başbuğ bu düzenlemeden yararlanamayacaktı. Mehmet Haberal yararlanamayacaktı, Engin Alan yararlanamayacaktı. Bunu vicdan kabul etmez, bunu ahlak da kabul etmez” dedi. ‘DÜNYANIN EN PAHALI CUMHURBAŞKANI BİZDE’ DEDİ 2 YIL 4 AY CEZA ALDI Ağbaba, “Barış Pehlivan'ın, Barış Terkoğlu'nun, Murat Ağırel'in, Hatice Kılıç'ın, Ferhat Çelik'in, Aydın Keser'in tutuklu olduğu bu düzenleme vicdana, ahlaka sığmaz. Diyorsunuz ya "'Tweet' atan içeride mi?" Hakan Aygün geçtiğimiz günlerde tutuklandı. Fatih Portakal hakkında soruşturma açıldı. "Benzini boş verin, dünyanın en pahalı cumhurbaşkanı bizde." diyen Bitlisli bir fakire iki yıl dört ay ceza verildi. Bu ülkenin yetiştirdiği Zuhal Olcay'a ceza verildi. Bu ülkenin şehit anası Pakize Akbaba mahkeme salonundan sürüldü. Metin Akpınar'a, Müjdat Gezen'e yurt dışı yasağı koydunuz. Şimdi bu değişiklikle Ali İsmail'in katilleri, Ethem Sarısülük'ün katilleri dışarıda olacak, "tweet" atanlar içeride kalacak; Ahmet Altanlar içeride kalacak, mafya babaları dışarıda kalacak; eli silah tutmamış, eli silah görmemiş, ömrü şiddetle mücadeleyle geçmiş insanlar içeride kalacak; bu, kabul edilemez.” Şeklinde konuştu. FETÖ’NÜN ÜST DÜZEY YÖNETİCİLERİNİ GÖZ YUMA YUMA KAÇIRDINIZ CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba konuşmasının sonunda ; “AKP sözcüsü diyor ki: "Bizden FETÖ'ye merhamet beklemeyin." diyor.FETÖ'nün üst düzeyi kaldı mı? Ya kaçtı gitti ya da kaçırıldı göz göre göre. Kim? Zekeriya Öz, gözünüzün önünde göz göre göre kaçtı, göz yuma yuma kaçırdınız. Kim var içeride FETÖ'den? O hâkimler, savcılar yok, hepsi etkin pişmanlıktan şimdi dışarıdalar. Kim var biliyor musunuz? Parası olmayan fakir fukara çocukları var, eli silah tutmamış öğretmenler var. Kim var Milletvekili akrabası olmayan fakir fukara çocukları var.Meclise bomba atan tümgeneralin kardeşi Lahey Büyükelçisi, kardeşi cezaevinde olan birisi bakan”dedi. Read the full article
0 notes
Text
YILMAZ ÖZDİL: Liyakat, biat
1933.
Cumhuriyet on yaşına gelmişti.
Onuncu Yıl Marşı için yarışma açıldı.
Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar'ın yazdığı sözler seçildi, Cemal Reşit Rey besteleyecekti.
★
Mustafa Kemal güfteyi görmek istedi.
Getirdiler.
★
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan
Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan
Bir baca yükseliyor, durmadan her yamaçtan
★
Okudu.
Son dizenin üstünü çizdi.
“Demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan” yazdı.
★
Sonra da Behiç Erkin'e döndü.
Çanakkale'den beri arkadaşıydı.
İstiklal Madalyalı milli mücadele kahramanıydı.
Devlet demiryollarının kurucusu ve ilk genel müdürüydü.
“Sizlerin bu on senedeki emeğiniz iyi ifade edilmiyordu, o nedenle o mısrayı değiştirdim” dedi.
★
Türkiye Cumhuriyeti'nin on yıllık mucizevi kalkınma hamlesine imzasını atan Mustafa Kemal… Zihinlere mıh gibi çakılan “demir ağ” metaforuyla, Onuncu Yıl Marşı'na da imzasını atmıştı.
★
Behiç Erkin…
İstanbul doğumluydu.
Mustafa Kemal'den beş yaş büyüktü.
Kurmay subaydı.
Lojistik dehasıydı.
Çanakkale'ye asker ve mühimmat sevkiyatında inanılmaz işler yapmıştı.
Memleket işgal edilince saniye tereddüt etmeden Anadolu'ya geçti, milli mücadeleye katıldı.
★
Anadolu'ya geçtiği gün, Mustafa Kemal çağırdı.
“Ben cephede ne yapılması gerektiğini biliyorum, sen cepheye askerin mühimmatın erzağın nasıl getirilmesi gerektiğini biliyorsun, demiryolları işin ehli biri tarafından yönetilmezse bu işi yapamayız, demiryolları sana emanet” dedi.
★
Behiç Erkin, Mustafa Kemal'i yanıltmadı.
“Türkler demiryolu işletemez” önyargısını tarihe gömdü.
Savaştan sonra demiryolu okulu açtırdı, uzman personel yetiştirdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları'nın kurucusu ve ilk genel müdürü oldu.
O yokluk döneminde memleketin demirağlarla örülmesinde birinci derecede katkısı oldu.
İşletme dilini Fransızca'dan Türkçe'ye çevirdi.
Demiryolları müzesi kurdu.
Sonradan İstanbul Teknik Üniversitesi adını alacak olan Mühendis Mektebi'ne özerklik kazandırdı.
Milletvekilliği yaptı, bakanlık yaptı, büyükelçilik yaptı.
★
Kurtuluş Savaşı'nın en kritik günlerinde, Mustafa Kemal acil ibaresiyle bir telgraf göndermişti.
“Sevkiyatı hızlandırın, trenleri son sürate çıkarın, geciktiren idamla cezalandırılır” diyordu.
Behiç Erkin derhal cevap telgrafı gönderdi.
“Bu hat 40 kilometreden süratli gitmeye müsait değildir, hızlandıralım derken tek bir sevkiyat bile yapamayabiliriz, emrinizi aldım, bu nedenle uygulamadım, ikinci emrinizi bekliyorum” dedi!
Mustafa Kemal'den tekrar telgraf geldi:
“Sen nasıl uygun görürsen Behiç…”
★
İşte bu diyalog ve bu omurgalı karakter nedeniyle, Mustafa Kemal tarafından Behiç'e Erkin soyadı verildi.
Mustafa Kemal kendi el yazısıyla Behiç'e gönderdiği mektupta, Erkin'in anlamını şöyle yazmıştı: “Her şart altında kendi doğrularını dile getirme cesaretini gösteren, bağımsız kişi.”
★
Behiç Erkin gerçekten her şart altında kendi doğrularını gerçekleştiren, bağımsız kişiydi.
İkinci Dünya Savaşı'nda Fransa nazi işgali altındayken, Paris Büyükelçimiz'di.
Müthiş bir insanlık örneğine imza attı, 20 bine yakın Yahudi'ye Türk pasaportu vererek, Türk vatandaşı gibi göstererek, ölümden kurtardı.
“Türk ulusu adına konuşuyorum, Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde din, dil, ırk ayrımı yoktur, vatandaşlarımıza dokunamazsınız” dedi.
20 bin insanı kurtardı.
★
1961'de rahmetli oldu.
Vasiyet etmişti…
“Beni, ilk demiryolu genel müdürlüğü görevini üstlendiğim Eskişehir'e, İzmir-İstanbul-Ankara hatlarının birleştiği yerde toprağa verin” dedi.
Orada yatıyor.
★
Albay rütbesiyle emekli olan Behiç Erkin, ömrü boyunca not tutmuştu, yaşadıklarını gün gün kaydetmişti.
900 defterden oluşan notlarını 29 Ekim 1958'de Türk Tarih Kurumu'na teslim etti.
Devlete millete tek kuruş yük olmamak amacıyla, yayın masrafları için 10 bin lira bağış yaptı, o günün parasıyla çok ciddi paraydı.
★
Pür dikkat okumanızı rica ederim…
★
Kelimenin tam manasıyla “yurtsever devrimci” olan Behiç Erkin, Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan “Hatırat” isimli kitabının son paragrafında kelimesi kelimesine şunları söylüyor…
★
“Yukarılarda beyan ettiğim veçhile ben, 1920-1928 seneleri arasında demiryollarını idare ederken, ihmale hiç tahammül edemezdim.
Aldığım ve aldırdığım tertibat sayesinde bu sekiz sene içerisinde hiçbir yolcu telef olmamış ve yaralanmamıştır.
Alelhusus, 1922 büyük taarruzu sırasında Yunanlıların tahrip ettikleri demiryollarının ilk tamiri, iki metre boyunda ray parçalarıyla yapılmış ve demir köprüler gelinceye kadar ahşap köprülerle hat işletmeye açılmış iken, bu sırada dahi bir kaza kaydolunmamıştır.”
★
Kurtuluş Savaşı…
Büyük Taarruz…
Kaza bile yok!
★
“Liyakat aşığıyım” diyen Mustafa Kemal'in, devlete yönetici seçerken ne kadar isabetli tercihlerde bulunduğunun kanıtlarından biriydi.
★
Ve dün…
Devlet demiryolları genel müdürü görevinden alındı.
★
Alt tarafı üç yıl görev yaptı.
★
2016'da 67 ağır kaza oldu.
95 kişi hayatını kaybetti.
2017'de 45 ağır kaza oldu.
54 kişi hayatını kaybetti.
Kimisinde tren trene vurdu, kimisinde hemzemin geçitte tren insana vurdu, kimisinde tren raydan çıktı.
★
2018…
Edirne'den İstanbul'a giden tren Çorlu'da devrildi, cinayetten farksızdı, raylar çamaşır ipi gibi havada asılı duruyordu, altında toprak yoktu, çünkü kontrol eden yoktu, kontrol etmesi gereken işçileri işten çıkarmışlardı, bir ay önce yapılması gereken bakım-onarım ihalesini iptal etmişlerdi, yedisi çocuk, 25 insanımız hayatını kaybetti, 328 insanımız yaralandı.
Seçim şovu yapmak için, oy toplamak için, eksikleri tamamlanmadan açılan, sinyalizasyonu bile olmayan tren hattında, Ankara garından çıkan hızlı tren, karşı yönden gelen kılavuz lokomotifle kafa kafaya çarpıştı, dokuz insanımız hayatını kaybetti, 86 insanımız yaralandı.
★
Geçen hafta…
Kılavuz tren tünelde duvara çarptı, iki makinist hayatını kaybetti.
★
Liyakat var.
Kurtuluş Savaşı'nda bile kaza yok.
Biat var.
Trene binerken helalleşiyoruz.
★
Devletin her kurumunda böylesine yeteneksizleri bulup biraraya getirmek, özel yetenek olsa gerek!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/liyakat-biat-5346475/
0 notes