#Berabergezsek
Explore tagged Tumblr posts
Text
GÖKÇEADA TURU
Güneşin en yavaş battığı yer: Gökçeada (İmroz)
Gökçeada, Kuzey Ege’nin incisi
Türkiye'nin en büyük adası olan Gökçeada (İmroz) mitolojide Poseidon’un adası olarak anılıyor. Türkiye’de güneşin en son battığı yer olan İmroz bakir kalmayı başarabilmiş yerlerdendir. 95 km uzunluğundaki kıyı şeridinde Yuvalı, Aydıncık, İnceburun ve Uğurlu gibi el değmemiş birçok plaj var. Türkiye'nin tek sualtı milli parkı da burada, Yıldızkoy ile Yelkenkaya arasındadır.
Bademli, Zeytinli, Tepeköy ve Dereköy; Gökçeada’nın Rum köyleri kökeni yüzyıllar öncesine dayanan yerleşim yerleri. Gökçeada’yı tam anlamıyla hissetmek için mutlaka gezilmesi gereken, nostaljik havalarıyla büyüleyici yerler!
Gökçeada denizinin bu kadar temiz olmasının bir kaç nedeni var. İlk olarak kuzey ege hem yunanistan hemde Türkiye açısından sanayileşmemis bir bölge dolayısı ile denizleri kirletecek herhangi bir sanayi bölgesi veya büyük liman bulunmuyor.Karadenizden gelen akıntılarda kirliliği açık denizlere taşıyor. Hakim rüzgar yönüde kuzeyli olduğu için havasıda denizide çok temizdir.
1960’lı yıllara kadar adanın nüfusunun %95’ini Rumlar oluşturuyormuş. Bu dönemde Kıbrıs sorununun yarattığı gerginlik yüzünden Rumlar evlerini ve topraklarını bırakıp, adayı terk etmiş. Şimdi yaklaşık 10 bin kişinin yaşadığı adada 150 civarında Rum kalmış, üstelik bunların çoğunun yaşı yetmişin üzerindedir
Rumlar ilçe merkezi (Panagia) dışında, Kaleköy (Kastro), Tepeköy (Agridia), Dereköy (Schinoudi), Zeytinliköy (Aya Todori) ve Bademli (Gliki) köylerinde yaşıyor. Rumların yaşadığı köyler Kaleköy dışında kıyıdan içeride. Adaya yerleşen Türkler için kurulan köylerden Uğurlu ve Şahinkaya’da Karadenizliler, Yeni Bademli ’de Ispartalılar, Eşelek ve Şirinköy’de de Bulgaristan göçmenleri yaşıyor.
İmroz
"Çorak Topraklarda Bereket" tanrısı olarak adlandırılan Imbrasos'un bolluk diyarı olarak bilinen Imroz; bugünkü adıyla Gökçeada, Homeros'un Ilyada destanında deniz tanrısı Poseidon'un adası olarak geçmektedir. Ada, 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorlugu topraklarına katılmıştır. Ada halkının Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa'ya gösterdigi ilgiyi duyan Kanuni Sultan Süleyman adayı vakıf ilan etmiş ve ada halkından vergi alınmaması hakkında ferman çıkartmıştır. Balkan Savaşı yenilgisi sonucu ada, Yunanistan'ın egemenligine geçmiş, 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından hava ve deniz üssü olarak kullanılmıştır. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile ada tekrar ülkemiz topraklarına katılmıştır. Adanın fiilen Türkiye topraklarına katılması, 22 Eylül 1923'tür. Bu tarih adanın kurtuluşu olarak kutlanır.
Türkiye'nin en büyük adası. Kendi suyunu kendi karşılayan bir ada.
Türkiye'nin en batı ucu, güneşin en son battığı yer.
Doğal su kaynakları açısından Ege'nin en zengin adası.
Deniz kenarındaki tek düzenli yerleşim yeri Kaleköy Limanıdır.
Gezi Planı
1. Gün 30.08.2019 Cuma Günü
KEFALOS-Aydıncık Plajı (Yüzme Molası)
TUZ GÖLÜ (Çamur Banyosu)
LAZ KOYU (Yüzme Molası)
DEREKÖY - Tarihi Çamaşırhane-Kilise-Köy Sokakları
2. Gün 31.08.2019 Cumartesi Günü
GİZLİ LİMAN (Yüzme Molası)
TEPEKÖY - Agridia Kilisesi
ZEYTİNLİ KÖYÜ-Greek-Orthodox-Madamın Yeri-Köy Meydanı-Kahvesi-Kilise
GÖKÇEADA MERKEZ - Alışveriş-Kilise-Tarihi Cami
3. Gün 01.09.2019 Pazar Günü
BADEMLİ
KALEKÖY - Tarihi Kilise-Mustafanın Kayfesi-Kale
KUZULİMANI PLAJI (Serbest Zaman)
Kefaloz – Aydıncık Plajı
Adanın en geniş en meşhur plajı
Aydıncık plajı, adanın en meşhur ve kalabalık plajıdır. Halk arasındaki adı Kefaloz’dur. İncecik kuma ve dalgasız denize sahiptir. Aydıncık (Kefaloz) Plajı Gökçeada’nın günübirlik tesisi olan tek plajı olması nedeniyle dikkat çekiyor. Plaj 1200 metre uzunluğundadır. Konaklama tesisleri ve yemek servisi de bulunmaktadır. Kuzeyden esen rüzgarlara açık olduğu için serin bir hava sunuyor. Lodos çıktığında ise sörf yapmak isteyenler bu sefer Aydıncık’ın hemen bitişiğindeki Kefaloz koyuna yönelebiliyor.
Gökçeada Surf Inn Murat bey 0532 220 26 24, 0533 293 22 08
Tuz Gölü
Aydıncık ve Kefalos plajının ortasında yer alan Tuz Gölü, her iki taraftan rüzgarın yığdığı kum seddinin ortasında oluşmuş. Gölün derinliği ortalama 1 mt. , genişliği 1 km. Göle boşalan bir dere yok, tamamen deniz suyu ve yağmurlarla oluşuyor.
Gölden çıkan siyah çamur bazı hastalıklara iyi geldiği düşünülerek turistler tarafından vücuda sürülüyor. Yapılan analizlerde, içerisinde bol miktarda kükürde rastlanmış olup çamur kürü tedavisi yapıldığında, romatizma, sedef, kireçlenme gibi hastalıklara iyi geldiği görülmüş.
Aydıncık’ta Tuz Gölü olarak adlandırılan lagün ve biyolojik üretim sağlayan ekosistem düzeniyle adanın en önemli sulak alanlarından biridir. Aralarında koruma altında bulunan flamingolar başta olmak üzere pelikan, yaban ördeği ve kaz gibi göçmen kuşlara da bahar aylarında ev sahipliği yapmaktadır.
Şiddetli rüzgarlar sonucunda yığılan kum seddinin deniz ve yağmur suyu ile dolması sonucu oluşan göl, yaz aylarında ise suyun buharlaşmasıyla geriye ince bir tabaka tuz bırakarak süper bir manzara oluşturur.
Laz Koyu
Laz Koyu, Gökçeada'nın güney kıyısında, ufak, şirin bir koy. Asfalt yoldan sola doğru tabela işareti bulunuyor. Toprak yoldan 300 metre ilerledikten sonra sizi şaşırtacak güzellikte bir koya ulaşıyorsunuz.
Koyda bir tesis bulunuyor. Burada şemsiye şezlong kiralayabilir, yemek yiyebilirsiniz. Aklınızda bulunsun, kuzey rüzgarı ne kadar kuvvetli olursa olsun Laz Koyu'nu etkilemiyor, deniz yine süt liman...
Dereköy
Tarihi Çamaşırhane, Kilise ve Köy Sokakları
Dereköy adanın en batı kısmında yer alan bir Rum Köyü. Stratejik konumu ve Pirgos Limanı sayesinde, geçmişte diğer köylere göre ekonomik ve sosyal açıdan daha fazla gelişim göstermiş. Zamanında 1950 hane ile adanın hatta Türkiye'nin en büyük ve kalabalık köyüymüş şimdi hayalet bir kasaba gibi, yalnızca kahvehanesi açık. İçerisinde 22 kahve, 2 sinema, çok sayıda berber, bakkal, terzi gibi dükkanlar ve 3 zeytinyağı imalathanesi bulunurmuş.
Şimdi ise köyün iki kilisesiyle, çamaşırhanesi ve yeni okulu ayakta duruyor.
Günümüzde yaz-kış köyde 140-150 hanede yaşam sürmekte. Nüfusun yarısını Rumlar yarısını güneydoğu'dan yerleşen Türkler oluşturmakta.
Köyde ibadete açık iki kilise bulunuyor. Köyün girişindeki Hagia Marina Kilisesi ve çarşıdaki Koimesis Tis Theotokos Kilisesi. İkisi de 1800’lü yılların başında inşa edilmiş. Yakın zaman önce köyün papazı ölünce yenisi tayin edilmemiş. Pazar günleri ibadeti merkezden gelen papaz yönetiyor.
Tarihi Çamaşırhane
Adadaki sosyal hayatı yansıtan bir diğer yapı grubudur. Anadolu’da “yunak” olarak da adlandırılan çamaşırhaneler, kadınların belirli günlerde toplanıp çamaşır yıkadıkları ve sonrasında kapılarını kapatarak yıkandıkları yapılardır.
Ada’daki hemen her köyde birden çok çamaşırhane bulunmaktadır. Bunlar bir cephesi açık veya kapalı dikdörtgen planlı basit yapılardır. Geleneksel yığma taş duvarla inşa edilen yapıların üzerleri kiremit kaplı kırma çatılarla örtülüdür. İçerisinde yer alan çeşmeler, kazanlarda suların ısıtıldığı ocaklar, çamaşır yıkama tekneleri, sekiler, malzemelerin konduğu nişler ve suların atıldığı açık kanallar bu yapıların temel unsurlarıdır.
Dereköy’deki Hagia Panaghia Kilisesi yanında yer alan çamaşırhane bunların anıtsal bir örneğini teşkil eder. Kilise ile aynı yıllarda inşa edildiği düşünülen yapı doğu-batı yönünde uzanan dikdörtgen planlıdır. Kapalı bir özellik gösteren çamaşırhanenin kısa cephelerinde birer kapı yer alır. Kuzey duvarında belirli aralıklarla yerleştirilen dokuz ocak bulunur. Kemerli ocakların hemen önünde çamaşır yıkama tekneleri yer alır. Suyun temin edildiği iki çeşme, güney duvarına yerleştirilmiştir.
Gizli Liman
Adanın en batı ucudur. Doğal olarak ülkemizin en batı coğrafi koordinatlarına sahip noktadır. Dalganın olmadığı, bakir uzun bir plaja sahip akvaryum gibi berrak denize sahiptir. İncecik kumdan oluşan kumsalı çam ağaçlarının önünde uzanan, cennet gibi bir koy. Koyda köylüler tarafından büfe, tuvalet ve duş hizmeti veriliyor.
Tepeköy
Agridia Kilisesi, Çınaraltı
Rum Köylerinden en yüksekte olanıdır. Eski ismi Agridia dır. Agridia Yunanca'da küçük tarlalar anlamına geliyor. Köy, volkanik Aya Dimitri tepesinin yamacına kurulmuş. Manzarası, tahmin edeceğiniz üzere çok etkileyicidir.
1964 senesinden önce 1200 olan köyün nüfusu şimdi sadece 60. Bir hayalet köyüne dönmüşken 15 sene önce uzun yıllar yaşadığı İstanbul'dan doğduğu köye dönen Barba Yorgo'nun girişimleriyle canlanmaya başlamış. Kendisi önce köy meydanında ufak bir Rum tavernasını işletmeye başlamış. Ürettiği ev şarapları Gökçeada'nın ismiyle anılır olmuş. Son yıllarda köylerine geri dönen Rumlar çoğalmış. Köy kahvesi artık sürekli dolu. Burada frappe içebilir, ünlü yunan tatlısı tatlı süt böreğinden yiyebilirsiniz. Köyde, 1832 tarihli Evangelismos Teotoku Kilisesi ve eski Rum mezarlığı gezilebilir. Zamanında köyde 2 zeytinyağı ve sabun imalathanesi, 9 dokuma atölyesi, 3 kaşar peyniri imalathanesi, 4 marangoz atölyesi bulunuyormuş.
Çınaraltı: Adada koruma altına alınmış 6 adet çınar ağacının en yaşlısının bulunduğu Tepeköy Çınaraltıdır. 625 yaşındaki çınar ağacı herkesi büyüleyecek güzelliktedir. keyifli bir piknik alanı. En sıcak günlerde bile bunaltmayan havası ile bu alan aynı zamanda tepede yer alan konumu sayesinde eşsiz bir manzaraya sahiptir. Ağacın dibinde tarihi bir çeşme bulunuyor.
Zeytinli
Greek - Orthodox Church, Madam’ın Yeri-Dibek Kahvesi-Sakız Muhallebesi,
Köy Meydanı, Köy Kahvesi, Kilise
Rum mimarisi taş evleri, birbirinden şirin kafeleri, her taraftan fışkıran rengarenk çiçeklerle adeta bir film platosunu andırıyor.
Yapısı hiç bozulmamış taş sokakları, eski Rum evleriyle merkeze yakın bir köydür. En önemli özelliği harika şarapların burada yapılmasıdır. Sakızlı muhallebisi ve Dibek kahvesiyle ünlü Zeytinli köyü diğer Rum köylerine göre daha bakımlıdır.
Zeytinliköy zamanında adanın en sosyal yerlerinden biriymiş. Şimdi de çok sayıdaki kafesi sebebiyle en sık ziyaret edilen köylerden. Yaz-kış sürekli yaşayan kişi sayısı 50-60 civarında. Adından da anlaşılacağı gibi etrafı çok sayıda zeytin ağacıyla çevrilidir. Adanın en eski kilisesi olan Agios Georgios Kilisesi bu köydedir.
Dünyadaki 300 milyon ortodoks Hiristiyanın ruhani lideri olan 1.Bartholomeos 1940 yılında Zeytinli'de doğmuş. 1991 yılında Patrik ilan edilen Bartholomeos, senede birkaç kez doğduğu evi ziyarete geliyor. Zeytinliköy'de kafeler dışında 3 butik otel ve 2 meyhane de bulunuyor.
Mina Cafe 0534 389 85 02
Gökçeada Merkez
Kilise, Tarihi Merkez Cami, Kent Müzesi, İş bankasının sokağı (trafiğe kapalı olan yer mutlaka gezilmeli-kokina)
Adanın tüm bankaları, mağazaları ve devlet binaları günümüzde ilçe merkezi olan Çınarlı’da (Panagia) yer alıyor. Merkezde Osmanlı döneminden kalma iki tarihi cami de var. Adadaki Rumların dini temsilcisi olan metropolit de buradaki konutunda oturuyor. Metropolithane olarak adlandırılan bu iki katlı binanın bitişiğinde İmroz’un katedrali olan Panagia Kilisesi yer alıyor. İlçe merkezindeki Yeni Mahalle’de (Evlampiyo) Hagia Barbara adında büyük bir kilise, çevrede de otuzdan fazla şapel bulunuyor.
Trafiğe kapalı tek sokak olan İş Bankası sokağı son yıllarda dükkanları, kafeleri ve restoranları ile canlandı. Ada merkezinin bu en sempatik sokağına uğramadan dönmeyin...
Merkezdeki eski hamam restore edilerek 2017 yılında Kent Müzesi olarak açıldı. Adayı yakından tanımak ve adalıların hikayelerini öğrenmek için mutlaka uğrayın. Müzenin bahçesindeki kafe, merkezin kalabalığından sıyrılacağınız bir vaha gibi, burada çok lezzetli ev yapımı limonata da içebilirsiniz.
Bademli
Bademli de kilisesi, çamaşırhanesi ve güzel evleriyle ünlü bir başka Rum köyü. Köyde şimdi çok az Rum yaşıyor, kahvehane dışında açık hiçbir dükkan kalmamış. Köyün altındaki ovaya Yeni Bademli köyü kurulmuş. Artık adanın en kalabalık köyü olan Yeni Bademli’de ev pansiyonculuğu yaygındır.
Bademli koruma altında olan 4 köyden biri. İsmini etrafını saran çok sayıda badem ağacından alıyor. Zamanında adanın en zengin köyü olarak, meyvecilik, süngercilik ve hayvancılıkla uğraşıyormuş köy halkı. Bu ufak köyde ara sokaklarda dolaşırken köy meydanını kendi kendine buluyor ayaklarınız. Burada sizi köyün eski kahvehanesi karşılıyor. Üzerinde 1903 tarihli bir güneş saati bulunuyor. Son yıllara kadar kullanılan saat, binanın yanındaki dut ağacının büyümesi ve güneşi engellemesiyle işlevini kaybetmiş. Meydanda Rum bir aile tarafından açılan bir kafe daha bulunuyor. Köyün imece usulüyle, kendi olanaklarıyla inşa ettiği ilkokul bir süredir otel olarak hizmet veriyor. Artık okula ihtiyaç duyan çocuklar yok köyde. Köyde anıt niteliğinde yaşlı bir çınar ağacı bulunuyor. Çınar ağacının yanında da yarı açık bir çamaşırhane yer alıyor.
Eski Bademli'de Gökhan'ın Bal Çiftliğine * Arıların şaşırtıcı dünyasıyla ilgili bir sürü ilginç şey öğrenecek, organik ve ödüllü balının tadına bakabileceksiniz.
Kaleköy
Mustafanın Kayfesi, Tarihi Kilise, Kale, Kaleköy Çarşı, Kaleköy Liman
Tepede kurulmuş, eski bir Rum köyüdür. Limanı var. Yunanistan’ın Semadirek adası en güzel buradan izlenir. Tepede her yere hakimsinizdir. Havaalanı da buradadır.
Eskiden adanın limanı Kaleköy’müş ve burası deniz kıyısındaki tek yerleşimiymiş. Köyün üstündeki tepede de bir kale kalıntısı var. Köyde birkaç kilise var.1974 yılında Rumların tümü köyü terk etmiş. Adadaki otel ve lokantaların çoğu Kaleköy’de.
Kaleköy eski ismiyle Kastro, antik dönemden kalma bir yerleşim yeri. Bir tepe üzerine kurulu olan köy, kentsel sit alanı ilan edilmiş. Mimari projeler önce anıtlar kurulunun onayından geçiyor ve sadece taştan binalar yapılabiliyor. Köyde yaşayan hiç Rum kalmamış. Sadece 20-30 sene önce Doğu Anadolu'dan göçmüş aileler ve son yıllarda yerleşmiş şehirliler yaşıyor.
Kalenin çevresinde antik yazıtlara, mermer mimari kalıntılara ve heykel parçalarına rastlanıyor. Ayrıca burada yaşayanlar su gereksinimlerini karşılamak üzere tepe üzerine Roksades isimli bir sarnıç yapmışlar. Bu vadinin önemi, dinsel törenlerin merkezi olması. Burada bir Hermes tapınağının kalıntılarından bazı parçalar ayaktadır. Kalenin civarındaki evlerin duvarlarında eski taşlar kullanılmış.
Ada zeytinyağından, yağmur suyundan, keçi sütünden yapılan İmroza Sabunları'ndan almak için Kaleköy'deki atölyelerine uğrayın. Hem böylece köyün en güzel manzaralı bahçesini de görmüş olacaksınız.
Mustafa'nın Kayfesi: (0286) 887 20 63 dibek kahve+sakızlı muhallebi
Gökçeada Ne Yapmadan Dönme?
Gökçeadanın Temiz Berrak ve Buz Gibi Denizine Girmeden Dönmeyin
Zeytinliköyün de Dibek Kahvesini İçmeden
Efibadem Kurabiyesini Tatmadan Hediyelik Almadan Dönmeyin. (Gökçeada merkezde meydan pastahanesinden) karadut dondurması tavsiyeli
Kefaloz Tuz Gölünde Çamur Banyosu Yapmadan
Gökçeada Koyunu Ve Keçisinin Tadına Bakmadan Dönmeyin.
Yukarı Kaleköyde gün batımı mutlaka izleyin
Rum Köylerini gezmeden
Ev yapımı Rum şarabı almadan
İmroza sabunlarından alınmadan, dönmeyin.
Ne Alınır?
Efibadem kurabiyesi
Ne Yenir?
Oğlak tandır, buharda oğlak, kuzu kapama gibi.
#gökçeada#imroz#kefaloz#tuzgölü#lazkoyu#dereköy#tarihi çamaçırhane#gizli liman#tepeköy#zeytinli#bademli#kaleköy#efibadem#berabergezsek
2 notes
·
View notes
Photo
#bilecik #söğüt #bozhöyük #berabergezsek (Bilecik) https://www.instagram.com/p/B6FpFM2FRxB/?igshid=1rypwjwlc8ca
0 notes
Text
PAMUKKALE & SALDA GÖLÜ & LAVANTA TARLALARI TURU
Türkiye’mizin beyaz cenneti ve Harikalar diyarı Pamukkale, Bembeyaz kumuyla Türkiye'nin Maldivleri olarak adlandırılan Salda gölü ve Lavanta kokusuyla huzur dolu Kuyucak Köyünün güzelliklerini keşfe gidiyoruz.
Gezi Planı:
1. Gün 13.07.2019 Cumartesi Günü
HİERAPOLİS ANTİK KENT
PAMUKKALE TRAVERTENLER
LAODİKEİA ANTİK KENT
ÖĞLEN YEMEK MOLASI-GÜL TOST-YEŞİLOVA
SALDA GÖLÜ- GÖL ETRAFINDA TAM TUR-YÜZME MOLASI
LİSİNA DOĞAL YAŞAM KÖYÜ
BURDUR AKŞAM YEMEĞİ-TOROS-ŞİŞ KÖFTE
2. Gün 14.07.2019 Pazar Günü
BURDUR ARKEOLOJİ MÜZESİ
SAAT KULESİ
ULU CAMİ
BURDUR DOĞA TARİHİ MÜZESİ
İNSUYU MAĞARASI
SAGALASSOS ANTİK KENTİ
BURDUR GÖLÜ
KUYUCAK KÖYÜ LAVANTA TARLALARI
Hierapolis Antik Kenti
Derman Aranılan Şehirdir.
Pamukkale Travertenleri’nin hemen arka tarafında bulunan antik bir Frigya kenti. Tam kuruluş tarihi belirsiz olsa da MÖ 2. yüzyılda Bergama Krallığı zamanında 2. Eumenes tarafından kurulduğu, ismininse Yunan Mitolojisi’ne göre Bergama’nın kurucusu sayılan Telephos’un karısı Amazonlar Kraliçesi Hiera’dan geldiği tahmin ediliyor.
Hiera”. “Polis” ise bilindiği üzere şehir demek. Yani Hierapolis: Hiera’nın şehri. Rivayete göre Hiera bir Amazon, yani savaşçı bir kadın. Truva Savaşı esnasında Yunanlı bir savaşçı tarafından öldürülüyor ve eşi Telephus, Hiera’nın ölümüne o kadar kederleniyor ki savaşa devam etmeden önce eşinin cenazesini kaldırmak için ateşkes ilan ediyor ve Hiera’yı unutulmaz kılmak için şehre ismini veriyor.
Hierapolis antik kentinin Arkeoloji literatüründe “Holy City” yani Kutsal Kent olarak adlandırılması, kentte bilinen bir çok tapınak ve diğer dinsel yapının varlığından kaynaklanmaktadır.
Hierapolis Antik Kenti, Büyük Konstantin döneminde Frigya bölgesinin başkentliğini yapmış, Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olmuş. MÖ 133 ve MS 60’ta meydana gelen korkunç depremler, şehri yıkarak Helenistik dokusunu kaybettirse de sonrasında Romalılar tarafından yeniden inşa edilmiş. Pamukkale, Antik dönemde hem şifalı suları hem de Aziz Philip’ten derman arayanların akınına uğruyormuş. O dönemin zenginleri yaşamlarının sonlarına doğru gelip buraya yerleşmiş ve burada ölmüş. Şehrin nekropolü bu yüzden oldukça görkemli anıt mezarlarla dolu.
Hierapolis, Hıristiyanlık inancı için de önemli bir merkez sayılmaktadır. İsa peygamberin havarilerinden olan Aziz Philip, bu şehirde Hz. İsa’ya benzer bir şekilde çarmıha gerilerek öldürülmüştür. Daha sonraları pagan inancı terk edilip Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesiyle burada Aziz Philip için kutsal bir alan ve ortasına da bir mezar yaptırılmıştır. Bu olaydan sonra şehir Hıristiyanların ziyaret etme yarışına girdikleri yerlerden biri olmuştur.
Tüm şehir 1988 yılından beri UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış.
Hierapolis Bizans Kilisesi
Hierapolis Bizans Kilisesi antik kentin ana caddelerinden olan Sütunlu Cadde ve Erken Bizans Sur Duvarının kuzeyinde yer alıyor.
İlk inşası MS 5. ve 6. yüzyıla ait olan kilise, çeşitli düzenlemelerle MS 10. yüzyıla kadar kullanılmış. Kuzey duvarı üzerinde iki azizin betimlendiği bir fresk var. Azizlerin, sağ elleri göğüslerinde duruyor, baş kısımları korunamamış.
Cehennem Kapısı
Cehennem Kapısı “Pluto’s Gate” veya “Ploutonion” adıyla tanınan mağara Hierapolis’te yer alıyor. Burası Tanrı Plouton ve eşi Persophone’nin hüküm sürdüğü yeraltı dünyasının giriş kapısı olarak kabul ediliyordu. Mağaradan sızan karbondioksit gazıyla boğulan hayvanlar rahipler tarafından kurban ediliyordu. İçeri girenlerin kısa sürede ölümüne yol açacak kadar yoğun olan bu gazdan korunmak için bu kapı günümüzde kapalı tutulmaktadır.
Rivayetlere göre Hades’in bu ölüm kapısından geçip sağ çıkanların suçlarının affolduğu anlatılıyor.
Apollon Tapınağı
Cehennem Kapısı Plutonium’un yanında büyük bir kutsal alandır. Tapınak, eski ve dini mağara olarak bilinen Plutonion üzerinde kurulmuş. Mitolojik hikayelerede Apollon’un bölgenin ana Tanrıçası Kybele ile tapınakta buluştuğu geçiyor. Eski kaynaklar, Ana Tanrıca Kybele rahibinin bu mağaraya indiğini ve zehirli gazdan etkilenmediğini bildiriyor.
Mermer giriş basamaklarından tanınan 70 metre uzunluğundaki Tapınak, temenos duvarı ile çevrili kutsal alan içinde yer alıyor. Tapınağın arkasındaki merdivende, Apollon Tapınağından alınan parçalar, sütun gövdeleri, başlıklar, kaideler ile doldurulan bir alan var. Apollon Tapınağı’nda restorasyon çalışmasını sürdüren İtalyan kazı heyeti, tapınaktaki sütunları yerleştirerek tekrar tapınağı ayağa kaldırmayı planlıyor.
Hierapolis Anfitiyatro
MS 60 yılında meydana gelen büyük depremden sonra MS 62 yılında yapımına başlanan tiyatronun inşası MS 206 yılında tamamlanmış.
Hierapolis Antik Tiyatro’da bulunan sütunların arasında dönemin estetiğini yansıtan heykeller var. Kentin antik tiyatrosunun sahnesinin önemli kısmı hâlâ ayakta. Tiyatro sahnesinde ve çevresinde bulunan kabartma frizlerde ise Apollon ve Artemis’in doğuşundan tutun, tanrılar ve devler arasındaki savaşlara kadar bir çok mitolojik olayın tasviri yer alıyor.
Kleopatra Havuzu
Romalı komutan Marcus Antonius’un Mısır Kraliçesi Kleopatra için yaptırdığı iddia edilen Kleopatra Havuzu 7. yüzyılda yaşanan depremle harabe haline gelmiş. Deprem sonrası oluşan ve içinde tarihi sütun başlıkları ve mermer parçalarıyla inanılmaz etkileyici bir görünüme sahip. Havuzun içinde yer alan 2 bin yıllık tarihi eserlerin arasında yüzüyorsunuz. Günde yaklaşık 2 bin kişinin girdiği antik havuzun suyu her mevsim 36 derece.
Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip, birçok hastalığın tedavisi konusunda da faydalı olduğu söyleniyor. Havuz girişi 50 tl
Hierapolis Antik Kenti’nin Bölümleri
Frontinus Caddesi: Mimari özelliklerinden dolayı, kapı ile birlikte yapıldığı düşünülen 14 metre genişliğindeki bu cadde (plateia), kentin ana caddesini oluşturmaktadır.
Agora: MS 60 yılında meydana gelen depremden sonra Frontinus Caddesi, ile doğudaki tepenin yamaçları arasında geniş bir alanda değişim sonucu Hierapolis Ticaret Agorası olarak düzenlenmiştir.
Kuzey Bizans Kapısı: Hierapolis kentinde yapılan sur sistemine dahil olan Kuzey kapı MS IV. yüzyıl sonuna tarihlenmektedir. Kuzey Kapı, Güney Kapı’ya simetrik olarak Bizans Dönemi’nde kentin anıtsal girişini oluşturur.Devşirme malzeme ile inşa edilen kapı, kare planlı iki kule ile desteklenmiştir.
Güney Bizans Kapısı: MS IV. yy' da inşa edilmiştir. Traverten bloklar ve içinde mermerinde bulunduğu devşirme malzeme ile yapılmıştır.
Gymnasium: Sütun dizisi üzerinde yapının gymnasium olduğuna işaret eden yazıtlı bir arşitrav parçası dikkat çeker.
Tritonlu Çeşme Binası: Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Tapınağı'nın yakınlarındaki çeşme binasıyla beraber şehirdeki iki büyük anıtsal binadan biridir.
İon Sütun Başlıklı Ev: Ev Tiyatro'ya giden ikincil uzun bir yol üzerinde bulunmaktadır. Orijinal yapı MS II. yüzyıl olarak tarihlenmektedir.
Latrina: Deprem de yıkılmış olan bu yapı yıkıntı halinde tüm parçaları ile günümüze ulaşmıştır. Uzun mekânın tabanında lağım sularını caddedeki kanalizasyona taşıyan kanal bulunmaktadır. İç duvar boyunca oturmak için yapılmış, üzerinde delikler bulunan bir seki yer alır, pis suları taşıyan kanalın önüne sıhhi ihtiyaçlar için bir temiz su kanalı yapılmıştır.
Apollon Kutsal Alanı: Anıtsal yapı Hierapolis'in en önemli tanrısına adanmıştır. Podium da işaret edilen iç kısımdaki yapı daha önce tapınak şeklinde tanımlanmıştı ancak daha sonra yapılan çalışmalar neticesinde kehanet merkezi olduğu anlaşılmıştır.
Su Kanalları ve Nympheumlar: Çevredeki tepelere inşa edilmiş kanallardan oluşan iki aquadükt kente içme suyunu sağlamaktadır.
Plutonium: Plutonium'un girişi, tapınağın sağ tarafındadır. Hierapolis Antik Kenti içerisinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda Ploutonium Kutsal Alanı (Cehennem Kapısı) ve antik dünyada“ölüler ülkesine geçiş kapısı” olarak kabul edilen mağaranın girişi gün yüzüne çıkarılmıştır.
Surlar: MS V. yüzyılda, Roma İmparatorluğu'nun diğer kentlerinde de olduğu gibi, Hierapolis de MS. 396'da çıkarılan bir kanuna göre kuzey, güney ve doğu yönlerinde surlarla çevrilmiştir. Büyük kısmı bugün yıkılmış halde olan surlara, 24 adet kare planlı kule yerleştirilmiştir. İki anıtsal kapı ve iki küçük kapı olmak üzere 4 girişi vardır.
Pamukkale Travertenleri
Türkiye’nin beyaz cenneti
Pamukkale Travertenleri, kaynak sulardan ve traverten teraslı tepelerden meydana geliyor. Çökelez Dağının eteklerinde yer alan ve ovadan 100–150 m. yükseklikte uzanan bu terasta yaklaşık 6 km. uzaklıkta Pamukkale’yi var eden, travertenlerin oluşumunu sağlayan termal kaynaklar yer alıyor.
Travertenler Kadı Deresi yakınındaki Domuzçukuru adı verilen alandan başlayarak kuzeydeki Nekropol’ün son mezarının yanından akan Çaltık Deresine kadar uzanıyor. 50 metre yüksekliğinde yaklaşık 3 km uzunluğunda ve 250–600 metre genişliğindeki bu travertenlerin oluşumunu termal sular sağlıyor.
Travertenler çeşitli kimyasal reaksiyonların çökelmesi sonucunda oluşuyor. Aslında bir çeşit kayadır. Pamukkale bölgesinde travertenlerin olduğu alanda 17 adet sıcaklığı 35-100 derece arasında değişin sıcak su kaynağı bulunuyor. Bu termal su kaynağından ��ıktıktan sonra travertenlerin başına geliyor ve travertenlerin katlarında çökelmeye başlıyor. Termal su kaynağından çıkarken 35 derece civarında oluyor. Suyun içerisinde bol miktarda Kalsiyum Hidrokarbonat bulunuyor. Kaynaktan çıktıktan sonra oksijen ile temas ettiğinde Karbondioksit ve Karbon Monoksit uçuyor. Geriye de Kalsiyum Karbonat kalıp çökelmeye başlıyor. Aslında ilk olarak jel halinde oluşuyor. Zaman içinde sertleşerek kaya formuna giriyor.
Kaplıcalar ve mineralli kaynak sularınca zengin olan bölgenin en ikonik doğal oluşumu, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale Travertenleri geliyor.
Açılış-Kapanış Saati: 06:30-19:00
Giriş: 50 tl-Müze kartı geçiyor.
Laodıkeıa Antik Kenti
MÖ 3. yüzyılın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kuruldu. Helenistik kent, MÖ. 130’da ise bölge tamamen Roma’ya bağlanan ve Hristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birine sahip olan kent, Erken Bizans Dönemi’nde metropollük seviyesinde dini bir merkez haline geldi.
UNESCO Dünya Doğal ve Kültürel Mirası Geçici Listesinde yer almaktadır.
Anadolu’nun en büyük stadyumu, 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 nymphaeumu, 2 anıtsal giriş kapısı, Bouleuterionu, tapınakları, Peristylli Evleri, Latrina, kiliseleri ve anıtsal caddeleri yer alıyor. Kentin dört tarafını ise nekropol alanları çeviriyor.
Tel: 0258 265 54 48
Açılış-Kapanış Saati: 08:00-19:00
Giriş: 15 tl-Müze kartı geçiyor.
Yeşilova
Yeşilova’da zaman 1980’lerde durmuş. Hem görsel olarak, hem de insanlık olarak bir zaman kapsülüne girmiş gibi. 80’lerin grafik anlayışının devam ettiği tabelalar, ters çevrilmiş su bardaklarının içine konan kese kağıtları, keza kese kağıdına sarılarak yenen burma kadayıf, üzerine kilim örtülmüş eski tip motorsikletleri ve eski zamanlardaki gibi misafirleri el üstünde tutan sıcakkanlılıkları ile kimilerine göre geri kalmış, kimilerine göre nostaljik bir yer.
Gül Tost
Süleyman bey-Fadime Hanım
0248 618 25 85
sade tost 5 tl, yumurtalı kıymalı 7 tl, yumurtalı kıymalı kaşarlı 8 tl, ayran, gazoz 1,5 tl
Salda Gölü
Türkiye’ nin Maldivleri
SALDA GÖLÜ’NÜN ÖZELLİKLERİ
Salda Gölü, Burdur’un Yeşilova İlçesi’nde 1.180 metrede bir krater gölü. Kar beyaz kumu, cam gibi turkuaz suyu ile Türkiye’nin Maldivler’i olarak biliniyor. İşte Salda’yı Salda yapan özellikleri:
✔ Öncelikle Salda, Türkiye’nin en temiz dünyanın beşinci en temiz gölü! Suyu o kadar berrak ki rengi Maldivler ile yarışır turkuazlıkta.
✔ Hatta 184 metreye varan derinliğiyle Türkiye’nin en derin tatlı su gölü.
✔ Kumu da rengi gibi Maldivlerle yarışır beyazlıkta. Zaten burayı böylesine cennet bir yer yapan da aslında bu talk pudrası kıyıları. Ona bu beyaz rengi veren de magnezyum minerali. Hatta gölde uzun süre bir şey bırakıldığında zaman geçtikçe beyaz bir tabaka oluşuyormuş. Bu da gölün hala magnezit ürettiğini gösteriyormuş.
✔ Çevresindeki alan sadece Salda Gölü’ne özgü endemik bitki ve hayvan türlerine sahip. Göl içinde 3 endemik tatlı su balığı, göl çevresinde ise yaban domuzu, tilki, kaplumbağaların değişik cinsleri var. Burası, kışın da soyu tükenmekte olan dikkuyruk ördeklerinin yaşam alanı oluyor.
✔ Sit alanı olduğundan çevresi imara açık değil. Bu nedenle de henüz (!) el değmemiş güzellikte
✔ Tektonik bir krater gölü olduğundan Salda’nın suyu soda, magnezyum açısından oldukça zengin. Zaten o eşsiz beyaz kumsalının sırrı da yine magnezyum. Hepsi cilde saça iyi gelen şeyler.
✔ Kumu da killi yapıda olduğundan cilde çok iyi gelen çamur banyosuna çok müsait.
Salda Gölünün Oluşumu
Salda, aslında volkanik etkilerle oluşan bir krater gölü. Aynı zamanda, suyla buluşan kalkerli (yani kireçtaşlı) doğal yapısı ve oluşumundaki tektonik özellikler nedeniyle karstik göllerin ülkemizdeki bir örneği olarak kabul ediliyor. Salda’nın binlerce yıl önce jeolojik bir çökme sonucu meydana geldiği düşünülüyor; ancak gölün içindeki hareketlenmeler halen durmuş değil. Dip kısmında çökmeler olduğu ve bu çökmelerin devam ettiği söyleniyor.
Salda Gölü Neden Beyaz Salda, son yıllarda Türkiye’nin Maldivleri olarak ünlenmiş durumda. Nedeni ise Salda’nın göllerde pek rastlanmayan özellikteki cam göbeği ve turkuaz tonlarda giden rengi ve şaşırtıcı derecede beyaz olan kumsalı. Kumsalın bu beyaz rengi içindeki tatlı soda suyunda yer alan magnezyumun gölde yaşayan bakteriler tarafından minerale çevrilmesiyle oluşuyormuş.
Mars’ı Görmenin En Kısa Yolu Salda
Mars’ı merak edenin gitmesi gereken yerlerden biri Salda. Yüzey oluşumlarının benzerliği nedeniyle ‘Mars’ta Yaşam’ sorularının cevaplarını arayan bilim adamları için Salda, dünya üzerinde doğal laboratuvar olarak kullanılan iki yerden biri olma özelliği de taşıyor. Diğer yer ise Kanadadır.
Lisinia Doğal Yaşam Köyü
Burdur gölünün batı sahilinde, Karakent köyü sınırları içinde bulunuyor, Lisinia Doğal Yaşam Köyü. Kurulması ve yaşatılması epey zorluklarla geçmiş. Bir veteriner hekim olan Öztürk Sarıca, kendisine ait bu arazide mesleği ile ilgili olarak, bir yaban hayatı rehabilitasyon merkezi kurmuş. Burdur gölü çevresi RAMSAR uluslararası sözleşmesi kapsamında olduğu için, yapılaşma izni verilmemiş. Daha sonra uygulamaya konulan projelerle, hem Burdur halkının desteğini kazanmış, hem de kamunun Lisinia Doğal Yaşam Köyüne bakışı yavaş yavaş değişmeye başlamış.
Uygulama Yaban Hayatı Rehabilitasyon Projesi. Hasta, sakat, yaralı yaban hayvanlarının tedavisi, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi işbirliği ile yapıldıktan sonra, doğaya salınıyor.
Lisinia; Pisidia döneminde yöredeki antik kentin adı. Anlamı da, ”Doğan ve Batan Güneşin Ay ışığı misali pırıltısı” demekmiş. Antik Lisinia kentinden pek bir şey kalmamış ama, Lisinia Doğal Yaşam Köyü aracılığıyla Lisinia adı yaşatılmaya çalışılıyor.
Lisinia’nın içindeki yaban hayat rehabilitasyon merkezinde, ücretsiz doğa kampları, lavanta bahçeleri, ekolojik tarlalar yer alıyor. Burada doğal ürünler satınalabilirsiniz.
Tel: 0533 359 33 93 Öztürk Sarıca
Açılış-Kapanış Saati: 09:00-20:00
Giriş Ücretsiz
Burdur Arkeoloji Müzesi
Bu müzede, Burdur ve çevresinde gerçekleştirilen kazılar ve antik kentlerden çıkan kalıntılar sergileniyor. En az 60 bin parçalık bir koleksiyona sahip. Burası Anadolu’nun en gezilmeye değer arkeoloji müzelerinden biri. Müze binası da bir o kadar tarihi. 1956’de, 18. yy’dan kalma bir Osmanlı yapısı olan Bulguroğlu (Pirkulzade) Medresesi’nin sağ kalan tek bölümü olan kütüphane binasının müzeye dönüştürülmesiyle oluşturulmuş ama müzenin halka açılması 1969 yılını bulmuş. Daha sonra müzeye yeni ek binalar da yapılmış. Başta Pisidia Bölgesi olmak üzere, müzedeki koleksiyon M.Ö. 7000’lerden günümüze kadar bir zamanın kültür varlıklarını kapsıyor.
Tel: 0248 233 10 42
Açılış-Kapanış Saati: 08:30-19:00
Giriş: 6 tl Müze kartı geçiyor
Burdur Saat Kulesi
Burdur’un orjinal saat kulesi, 19. yüzyılda, aslen Burdurlu olan Konya Valisi Tevfik Paşa tarafından yaptırılmış ama bu kule, 1914 depreminde yerle bir olmuş. 25 metre yüksekliğindeymiş ve üzerinde saat başı çalan analog bir saati varmış. Daha sonra 1936’da tam yerine olmasa da asıl yerine 20 metre mesafede yeniden inşa edilmiş.
Burdur Ulu Cami
Pazar Mahallesinde bulunan Burdur Ulu Camisi, vakıf kayıtlarına göre Hamitoğullarından Dündar Bey tarafından 1300 yılında yaptırılmıştır. Sonraki yıllarda harap olan bu camiyi Çelik Mehmet Paşa 1749 yılında ikinci kez yaptırmıştır. Ancak bir deprem sonucu yıkılan cami l935 yılında Neo-Klasik üslupta yeniden yapılmıştır.
Burdur Doğa Tarihi Müzesi
İlimiz Zafer Mahallesi’nde bulunan Rum Ortodoks Kilisesi 19. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. Kilisenin dar cepheleri doğu ve batı cephesidir. Doğu cephesinde, ortasında büyük yanlarda birbirinin aynı iki küçük yarım oval üç apsis vardır. İç kısmı altılı iki sıra ağaç sütun dizisi ile üç nefe bölünmüştür. Orta nef daha geniştir. Altışar adet ve iki sıra sıva ile kaplı sütunların kaideleri silindirik yivli taştır.
Kilise, restore edilerek Doğa Tarihi Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Güney Fili (Mammuthus Meridionalis)
Dünyada nadir bulunan, 10 milyon yıllık bir dev Güney filinin 3.30 metre uzunluğundaki savunma dişi ve kürek kemikleri Kemer ilçesi Elmacık köyünde gün yüzüne çıkarılmıştır. Doğa Tarihi Müzesi'nde sergilenmektedir.
Tel: (0248) 234 22 21
Açılış-Kapanış Saati: 08:30-17:30
Giriş: 6 tl Müze kartı geçiyor.
İnsuyu Mağarası
Torosların arasında kalan içerisinde küçük gölcüklerin yer aldığı bir mağaradır. İnsuyu, ülkemizde turizme açılan ilk mağara olma özelliğinin yanı sıra şeker ve mide rahatsızlıkları olanlar için ziyaret etmeleri gereken bir yer olarak tavsiye edilmektedir. Burdur’un gerekli su ihtiyacını karşılamak açısından içerisinden su çekilmiş, etraftaki patates tarlalarını sulamak için bilinçsizce artezyen kuyuları açılmıştır. Bu iki sebep yüzünden mağara içerisindeki 9 adet göl zamanla kurumuştur; fakat ne hikmettir ki yağan aşırı yağmur sonucunda mağara içinde tekrar sular birikmiştir.
Mağaranın İçerisinde sarkık ve dikitler mevcuttur. Bunlar karstik arazi şekillerinden dolayı damlataş oluşumu şeklindedir. Oluşumları belki 10.000 belki 15.000 yılı almıştır.
597 metre uzunluğunda olan mağara yaz ve kış mevsimlerinde 14 santigrat derecede kendini sabitler. İçinde serin bir hava akımı vardır.
Tel: 0248 232 22 10
Açılış-Kapanış Saati: 08:30-17:30
Giriş: Tam 5 tl Öğr.3 tl Müze kartı GEÇMİYOR
Sagalassos Antik Kenti
Aşkların ve imparatorların şehri
Sagalassos Antik Kenti, antik dönemde Pisidia olarak bilinen bölgede yer almaktadır. Dağlık bir alanın bitişiğinde yer alan kentte ilk yerleşim izleri günümüzden 12.000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Sagalassos Antik Kenti, orijinal yapı taşlarının neredeyse tamamının bulunabildiği anıtsal yapıları ile son derece iyi korunmuş durumdadır. Diğer yandan, kentin planı, üzerinde kurulmuş olduğu teraslı yapı düşünüldüğünde oldukça çarpıcıdır ve bu yapı ile uyumlu ve etkileyici bir anıtsal merkez yaratılmıştır. Ayrıca, en az bin yıllık seramik üretimi ile Sagalassos antik dönemlerdeki en uzun seramik üretimi merkezi olarak biliniyor.
· Büyük İskender'in almakla zorlandığı önemli kentlerden biri olarak bilinen Sagalassos, Roma dönemi mimarisinin en iyi örneklerini yansıtıyor.
Döneminin 5 büyük seramik üretim merkezinden biri oluşuyla da öne çıkan antik kentteki kazı çalışmaları, Leuven Katolik Üniversitesinden Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında 1989 yılında başladı.
UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ne 2009'da girmiştir.
Tel: 0248 233 10 42
Açılış-Kapanış Saati: 08:30-19:00
Giriş: 12 tl Müze kartı geçiyor
Burdur Gölü
Burdur Gölü Söğüt Dağı ile Sulu dere Yayla dağ kütleleri arasında kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan oluk şeklindeki tektonik çöküntünün sularla dolması ile oluşmuştur. Gölün batı kesimi boyunca uzanan fay hattı nedeniyle bu kısımda kıyı çizgisi çok dardır. Bu dar bölgelerde göl birden derinleşir. Gölün güney ve kuzeyinde ise alüvyonların birikmesi ile sazlarla kaplı ve delta oluşumu başlamıştır. Kapalı bir havzada yer alan gölün akıntısı yoktur. Göl suyu oldukça tuzlu olup ülkemizin en derin göllerinden birisidir. Derinlik bazı bölgelerde 100 metreyi bulur. Göl su seviyesinin son yıllardaki aşırı düşüşüne gölü besleyen dere ve çaylar üzerinde yapılan barajlar ve son yıllardaki bölgede yaşanan aşırı kuraklığın neden olduğu sanılmaktadır. Göl üzerinde yapılan araştırmalara göre besin maddeleri yönünden çok zengin olmadığı belirtilmektedir. Buna karşılık gölün yüze yakın kuş türüne ve yaklaşık olarak 300 bine yakın su kuşuna ve özellikle Dünyada nesli tükenmekte olan "dikkuyruk" ördeklerinin % 70'ine ev sahipliği yapmaktadır. Endemik kuş türlerinin barınma alanı olan Burdur Gölü uluslararası öneme sahip bir sulak alandır. 85 kuş türü yaşamaktadır.
Kuyucak Köyü-Lavanta Tarlaları
Türkiye’nin Mor Cenneti Lavanta Diyarı
Temmuz’da Mor Rüya: Lavanta Kokulu Köy
Lavanta tarlaları. Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı Kuyucak Köyü, her sene Temmuz ayındaki hasat öncesi adeta kozasından çıkan bir kelebek misali morlara bürünüyor ve mis kokulu bir yere dönüşüyor. LAVANTA’NIN HİKAYESİ Isparta’da gül ticaretiyle uğraşan Zeki Konur, 1975 yılında Fransa’nın Provence bölgesine bir ziyaret düzenlemiş ve ziyaret sonrasında bölgeye lavantalar getirilmiş. Lavanta ilk olarak 1975 yılında Kuyucak Köyü’ne getirilmiş ve 30 aileye 15’er kök dağıtılarak üretime başlanmıştır. İlk olarak gül bahçelerinin yanına ve evlerin bahçelerine dikilen lavantalar 1990’dan sonra ticari olarak üretilmeye başlamış ve günümüzde Isparta Keçiborlu ilçesinin Kuyucak Köyü başta olmak üzere birçok köyde lavanta üretimi yapılıyor.
Kuyucak Köyünde Ne Yapmadan Dönme?
Lavanta Kokulu Köyde lavanta yağı almadan dönme.
Lavanta Dondurmasının tadına bakmadan dönme
Lavantalı Türk Kahvesi içmeden dönme.
Lavantalı Çayı içmeden dönme.
Lavanta Yastığı almadan dönme…
Lavantalı Lokum almadan dönme…
Lavanta parfümü almadan dönme…
Lavantalar arasında fotoğraf çekmeden dönme…
Ne Yenir?
Şiş Köfte, Ceviz ezmesi, Gölhisar’ın kavurması, Yeşilova’nın kıymalı tostu meşhur!!!
#pamukkakel#saldagölü#burdur#ısparta#lavanta tarlaları#Hierapolis Antik Kenti#Hierapolis#Apollon Tapınağı#Kleopatra Havuzu#Pamukkale Travertenleri#Laodıkeıa Antik Kenti#Lisinia Doğal Yaşam Köyü#Burdur Arkeoloji Müzesi#Burdur Saat Kulesi#İnsuyu Mağarası#berabergezsek#Sagalassos Antik Kenti#Kuyucak Köyü
2 notes
·
View notes
Photo
#bilecik #berabergezsek #söğüt #bozhöyük (Bilecik Province) https://www.instagram.com/p/B6FobrcFi-J/?igshid=1ag3xp3ikmt0z
0 notes
Text
KAZDAĞLARI
Bir Doğa Harikası: Kazdağları Kaz Dağları; yeşillik, huzur ve bol oksijen demekmiş.
1774 metre yüksekliktedir. Kazdağları 3 tepeden oluşmaktadır. Bunlar Babatepesi, Karataş Tepesi ve Sarıkız Tepesidir. Dünyada en çok endemik bitki barındıran ve oksijen bakımından da ikinci en zengin yer olması nedeniyle Milli Park olarak korunuyor. Bu yüzden dağı ve milli parkı gezmek sadece Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün kılavuzları eşliğinde mümkün.
Alpler'den sonra dünyada oksijen yoğunluğunun en fazla olduğu 2. yer olduğu söyleniyor.
Kaz Dağları, ülkemizin en önemli zenginliklerinden biridir. Kendine özgün zengin doğası, kültürel zenginlikleri, kanyon ve şelaleleri, derin vadi ve nehirleriyle ekoturizm adına tam bir cennet.
Antik dönemlerden bu yana pek çok efsaneye konu olan ve İda Dağı olarak da bilinen Kazdağları, “Tanrıların armağanı” olarak tasvir edilen tam bir doğa harikası.
İzmirli Şair Homeros İlyada adlı eserinde Kazdağları’ndan “Bol pınarlı vahşi hayvanların anası” olarak söz etmiş.
Afrodit, Hera ve Athena’nın katıldıkları, Truva Savaşı’na yol açan o meşhur güzellik yarışması burada yapıldı. Dünyanın ilk güzellik yarışması Kazdağları’ndaydı. Kazdağları’nın çok bilinen birkaç tane efsanesi var. İlki ve en çok kulaklarımıza çalınanı Zeus hakkında olanlar. Efsaneye göre Zeus Kazdağları’nda doğmuş, Truva Savaşı’nı buradan izlemiş ve sonra da Hera ile yine bu dağda evlenmiş. Yani Zeus’un hayatındaki köşe taşları hep Kazdağları -diğer adıyla İda Dağı-’nda yaşanmış.
Troya Savaşı’nın baş aktörlerinden Paris bu dağlarda çobanlık yaparmış. Nuh’un gemisinin İda’da olduğunu söyleyenler de var. Sarıkız efsanesi ise bugün hala dilden dile dolaşıyor.
Üçgüzeller hakkında Zeus, düzenlediği bir toplantıya tanrıça Eris’i çağırmaz. Bunun üzerine Eris, toplantıya altın bir elma gönderir ve bunun “en güzel tanrıçaya” verilmesini ister. Athena, Hera ve Afrodit altın elmanın kime verilmesi gerektiği konusunda anlaşmazlığa düşünce Zeus, tanrıçaları Paris’e gönderir ve en güzel tanrıçayı Paris’in seçmesini ister. Afrodit, Paris’e kendisine eş olacak en güzel kadını (Helen) bulacağını vadeder ve Helen’i Paris’e aşık eder. Paris, altın elmayı Afrodit’e verir. Paris, Sparta’yı ziyaretinde Helen’e âşık olur ve iki âşık birlikte Truva’ya dönerler. Helen evlidir ve bu durum bir savaşı başlatmış olur.
Gezi Planı
1. Gün 15.06.2019 Cumartesi Günü
ASSOS
ASSOS ANTİK KENTİ
ATHENA TAPINAĞI
BEHRAMKALE KÖYÜ-avcı böreği-dondurma
ANTİK LİMAN
YEŞİLYURT KÖYÜ-kahve
ZEYTİNYAĞ MÜZESİ
ZEUS ALTARI
ADATEPE KÖYÜ-öğlen yemeği
MIHLIÇAY
KÜÇÜKKUYU SAHİL
2. Gün 16.06.2019 Pazar Günü
KAFE ZİRVE-kahvaltı
MEHMET ALAN KÖYÜ
AKALEOS KAMP-atıştırma öğlen
HASANBOĞULDU ŞELALESİ
SÜTÜVEN ŞELALESİ
ŞAHİNDERE KANYONU
İSTANBUL
Assos
Tanrıça Athena’nın Şehri Assos
Behramkale Köyü'nde yer alan bir antik kent. Antik Çağda Troas diye adlandırılan bölgenin güney ucunda volkanik bir tepenin zirvesi ve yamaçlarında, Midilli adasının karşısında kurulmuştur. Tarihte, Assos Kenti Edremit körfezinin en önemli limanıydı ve Roma ve Hellenistik dönemde de ticaret ve kültür merkezi olarak kullanıldı.
Dondurması, Taze Balığı ve kalamarıyla ünlüdür Assos, filozof Aristo’nun burada evlenmesine neden olacak güzellikte bir cennettir.
Assos Antik Kent
Tarihi M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzanan Assos Antik Kenti, sönmüş bir volkanik tepenin yamacına kurulmuş. Antik kentte ilk kazılar, 1881-1883 yılları arasında Amerika’dan gelen bir arkeoloji grubu tarafından yapılmış. Tapınak içerisinde keşfettikleri Athena Heykeli’ni ve başka eserleri ülkelerine götüren bu grubun gerçekleştirdiği kazılar sonucunda ilk olarak Nekropol alanı ortaya çıkartılmış. Günümüzde yaşamın yan tarafındaki köyde devam ettiği antik kenti ziyaret ederseniz agora, amfitiyatro, tapınak ve agora kısımlarını inceleyebilirsiniz. Tiyatro Athena Tapınağı’nın güneyinde kalan Tiyatro, M.S. 2. yüzyılda inşa edilmiş. Yapım tekniğine ve planlamasına bakıldığında tipik Roma dönemi amfitiyatrosunun tüm özelliklerini taşıdığı kolayca anlaşılan yapının 2.500 kişilik kapasiteye sahip olduğu düşünülüyor. Geçmişte meydana gelen bir deprem sonucu yıkılmasının ardından taş ocağı olarak kullanılan tiyatro yakın tarihte aslına uygun restore edilmiş. Kültürel alan günümüzde 1.500 kişilik oturma alanıyla konserlere ve festivallere ev sahipliği yapıyor. Nekropol
Assos Antik Kenti’nin sınırları içerisinde 900 yıl boyunca ölüleri defnetmek için kullanılmış 2 Nekropol alanı bulunuyor. Bu iki alandan sadece kentin batı kapısına giden ana nekropolde araştırmalar yapılmış. Gerçekleştirilen bu araştırmalar sonucunda kentte uygulanan defin yöntemlerinin tarih ilerledikçe farklılaştığı görülmüş. İlk başta yakılarak, külleri küçük kaplara boşaltılan cesetler sonraki dönemlerde büyük küplere cenin pozisyonunda yerleştirilmişler. Daha da yakın dönemde ise farklı ölçü ve özelliğe sahip lahitler kullanılmaya başlanmış.
Hüdavendigar Camii ve Köprüsü
Birinci Murat tarafından on dördüncü yüzyılda, tek kubbeli ve kare planlı olarak inşa edilen Hüdavendigar Camii’nin girişini eski Cornelius kentinin kapısı oluşturuyor. Antik kent sınırları içerisindeki tepede yer alan caminin içinde yer alan kadırga resimlerinin Osmanlı cami mimarisinde pek karşılaşılmayan bir örnek olduğu biliniyor.
Yine 1. Murat tarafından on dördüncü yüzyılda inşa edilen ve Tuzla Çayı üzerinde yer alan Hüdavendigar Köprüsü’nün kemerleri halen orijinalliğini koruyor. Araç trafiğine kapalı olan köprü yaklaşık 600 yıldır ayakta duruyor.
Agora
İnsanları güneşten ve yağmurdan koruyan, farklı dönemlerde inşa edilmiş 2 stoa ile çevrelenmiş olan Agora, tiyatronun hemen batısındaki konut bölgesinin ortasında bulunuyor. Kentin siyasi ve ticari hayatının merkezi konumundaki yapının çevresinde ayrıca spor eğitiminin verildiği gimnazyum ile kentin idaresinin yapıldığı meclis binasına yer verilmiş. Girişinde Bizanslılar’ın kiliseye dönüştürdüğü küçük bir tapınak bulunan tarihi alanının güneyine doğru Roma hamamının kalıntılarını görebilirsiniz.
Athena Tapınağı
Zeus’un kızı kentin koruyucusu sayılan Tanrıça Athena’ya adanan tapınak, M.Ö. 530 yılında dor düzenli olarak inşa edilmiş. Bazı parçaları yurt dışındaki müzelerde sergilenmekte olan tapınağa ait eserlerin bir kısmını İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret ederek inceleyebilirsiniz. Assos Antik Kenti’nin en yüksek noktasına inşa edilmiş.
Athena Tapınağı; Zeus’un kızı ve 12 Olimpos Tanrısından biri olan Athena, babası Zeus’un kafasından silahlı ve elinde kargası ile doğmuş bir savaşçı. El emeğini ve el sanatlarını koruyan tanrıça olarak da biliniyor. Mitoloji’ye göre kadınlara dokumayı ve işlemeyi o öğretmiş. Behramkale ve çevresindeki halı ve kilim dokumacılığı, Athena sayesinde gelişmiştir. Athena Tapınağı,Anadolu’da dor üzerine yapılmış tek örnek olması nedeniyle büyük önem taşımaktadır.
Behramkale Köyü
Taş döşenmiş sokakları, yerel taşlardan yapılmış evleriyle Osmanlı döneminde kurulmuş eski bir köy olan Behramkale Köyü, antik kent surları içinde yer alıyor. Tamamı sit alanı olarak koruma altında olan Behramkale, Assos mimarisinin taş işçiliğinin güzel örneklerini barındıran ve tarihi dokusunu koruyan sokaklarında keyifle dolaşılan şirin bir yerleşimdir. Ören yerine çıkan yokuş üzerinde, köylü kadınların evde ürettikleri çeşitli malzemeleri sağlı sollu sattıkları tezgâhlar bulunuyor. Bu tezgâhlardan, yöreye özgü otlar, zeytinyağı, tarhana ile dantel ve şal gibi el işi ürünleri alabilirsiniz. Behramkale köyünde Avcı böreği ve dondurma tavsiye ederim.
Antik liman
Bozulmamış mimarisi, restoran, bar ve otelleriyle bölgenin kalbi olan Antik Assos Limanı, Assos bölgesinin en çekici yerlerinden biridir. Daracık taş sokaklardan oluşan bu bölgede yüzyıllık taş yapılar restore edilerek turistik tesislere dönüşmüştür. Tarihi dokusu ve samimi atmosferiyle, ahşap iskelelerden denize girilen, dondurmacıları olan şirin bir yerdir. Antik Liman mendireği, kırmızı ve yeşil fenerleri antik kentin sütunlarının üzerine konmuştur. 2000’de genişletilen mendirek ise, birçok balıkçı teknesine barınak olmuştur.
Yeşilyurt Köyü
Yeşilyurt Köyü’nün de Hem Ruhunuzu, Hem Ciğerlerinizi Doyurun
Taş evleri, patika yolları Arnavut kaldırımı sokakları, geniş köy meydanı, tarihi camii ve zeytin ile çam ağaçlarıyla kaplı bir köy.
Eski ismi Büyük Çetmi olan Yeşilyurt Köyü’nün 700 yıllık bir geçmişi olduğu tahmin ediliyor. Köye 1993’te köyün ilk butik oteli Çetmihan açıldıktan sonra köy içinde açılan kafeler, dükkânlar, bakımlı tarihi evler, sıcakkanlı insanlarla burası kafa dinlemek için gözde bir yer haline gelmiş.
Yüzyıllar boyu Rumlar ve Türklerin birlikte yaşadıkları köy, dağ ve deniz havasının birlikte yaşanabileceği ender yerlerden biri.
Denilene göre zeytin ve çam ağaçları ile çevrili olan köyün dünyada oksijen oranı en yüksek ikinci yer olduğu saptanmış. Buraya kadar gelip de şu şehir hayatının keşmekeşinde boğulan bedenlere oksijeni köklemeden dönmek de olmaz, o zaman YEŞİLYURT köyüne hoşgeldiniz J
Zeytinyağ Müzesi
2001 yılında Küçükkuyu‘daki tarihi bir sabunhanenin dönüştürülmesiyle oluşturulmuş çok derli toplu, hoş bir müze burası. Müzede civar köylerden toplamış zeytin, zeytinyağı ve sabun üretimine ilişkin presler, taşıma saklama toplama aletleri gibi çeşitli araç – gereçler sergileniyor. Aynı zamanda kuru baskı tarzında zeytinyağı üretimine de devam ediyorlarmış. Müzenin yanında bir de zeytin ve zeytinden üretilen yağ, sabun gibi ürünleri alabileceğiniz tatlı bir dükkan var. Taze köy ekmeğiyle tadım yapmak da cabası.
Giriş ücreti yok.
Tel: (0286) 7521303- 7521330 Haftanın yedi günü 08.30-18.30
Zeus Altarı
Eski Yunanlılar, savaşlarda galip gelmek, kuraklıktan, hastalıktan kurtulmak, bereketli ürün almak, felaketlerden korunmak için burada tanrılara ve Zeus’a kurban verirlerdi. Zeus'un bu tepede Afrodit'le aşk yaşadığına ve aynı zamanda savaşları buradan yönettiğine dair söylentiler de varmış…
Zeus Altarı, hem Adatepe’nin hem de köyün sırtını yasladığı, mitolojideki adı İda olan, Hera, Afrodit ve Athena’nın katıldıkları güzellik yarışmasının yapıldığı yer. Kazdağları’nın en tepe noktalarından birinde bulunuyor. Burası tıpkı Assos Athena Tapınağı’nda olduğu gibi denize nazır konumuyla nefes kesen manzarası olan bir tepe. Tüm Küçükkuyu, Edremit Körfezi ve Midilli ayaklarınızın altında! Mitolojiye göre, Zeus Truva Savaşı’nı bu tepeden izlemiş.
Altar, kelime anlamı ile sunak demektir. Tanrı Zeus, Troy ile Akha’lar arasındaki savaşı bu sunaktan izlemiştir. Sunağın altında bulunan oda büyüklüğündeki, içinde su bulunan sarnıça Zeus Mağarası denmektedir.
Adatepe Köyü
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan mübadeleler sırasında Rumlar tarafından boşaltılıp Türkler tarafından yerleşilen köylerin, hem en eski hem en özgün bir örneğidir Adatepe Köyü.
Rum nüfusu ağırlıklı olmakla beraber, Türklerin de yaşadığı köyde Türkler ve Rumlar Kurtuluş Savaşı’na kadar ahenk içine yaşamışlar. Mahallenin üst kısmında Türkler, aşağıda da Rumlar yaşarmış.
Köy zamanla tenhalaşarak terk edilmiş: Kurtuluş Savaşı sonrası önce mübadele ile Rumlar gitmiş. Yerlerine Girit ve Midilli’den Türkler gelmiş. Sonra nüfus 1950’lerde iyice seyrelerek 1960’larda neredeyse heyalet bir köy haline gelmiş. 1980’lerde İstanbullu bir grup yazar çizer arkadaş, Kazdağ gezileri sırasında, Adatepe’yi keşfederler. Devletten hiç bir destek alamadan, buradaki evleri satın alıp restore etmeye başlarlar. 100’ü aşkın ev şu an mükemmel şekilde restore ederek hem tarihe, hem de sosyal hayata kazandırılmışlar.
İda Dağının batı yamaçlarında kurulu, taş işçiliğinin en zarif örnekleriyle süslü mimari dokuya sahip yıldızı parlayan bir köy. Mübadele ile Midilli ve Girit’ten gelen Türklerin yerleştiği Adatepe, oksijen yoğunluğunun dünyada en fazla olduğu yerlerden biri. Zeytincilik ve zeytinyağı ile bilinen köyde bulunan tarihi eserler Çanakkale Müzesi tarafından koruma altına alınmış.
Restore edilmiş taş evler, rengarek köy kahvesi, yokuşlu yollar, zeytinyağı satan dükkanlar, sanat galerileri ve butik oteller göreceksiniz. Bir de Refika ismini çok duyacaksınız Adatepe'de.Refika, zamanında Adatepe Köyü'nde yaşayan bir Rum güzeli. Sesi de kendi gibi güzel; tüm düğünlerde, eğlencelerde şarkılar söylüyor, herkes tarafından çok seviliyor. Fakat 1. Dünya Savaşı sırasında Türkler ile Rumların arası açılıyor ve savaşın sonunda Refika Yunanistan'a gitmek zorunda kalıyor. Refika'nın gidişi köyde kalan Türkleri derinden etkiliyor, köylüler Refika'yı unutamadığından Refika ismi Adatepe sokaklarında karşınıza çıkar.
ADATEPE’DE GEZİLECEK YERLER
1. Köy Sokaklarını Turlayın
2. Taş Mektep
Taş Mektep’e… 1947-1985 yılları arasında hizmet veren okul, 1985 yılında öğrenci azlığından dolayı kapatılır. Bina atıl kalır. Sonra bu köyü keşfedenlerce valilikten kiralanıp, restore edilerek felsefeyi, sanatı, tarihi, edebiyatı barındıran bir düşünce ve atölye merkezine çevrilir. Amacı “okulu uluslararası platforma oturtarak, bilgi zenginliğine ve düşünce çeşitliliğine ulaştırmak”. Kurucuları arasında akademisyenlerden, sanatçılara ağır toplar yer alıyor. Okul daha çok yazın faaliyet gösteriyor. Biz gittiğimizden okul kapalı ve kapısında bir özel mülktür uyarısı vardı. Ama o kadar güzel ki burnumuzu camına dayayıp içeriye bakmaktan kendimizi alamadık.
3. Köy Kahvesi’nde Çay
Köye girer girmez karşınıza üzerine koca ağlar gerilmiş, yaprakların gölgesinde, hoşsohbet işletmecisi Ahmet Bey’in çay bahçesi çıkacak. Bir çay içmeden asla gitmek olmaz.
4. Zeytin Yağı Gereçleri 5. Zeus Altarı 👑 6. Otlu Dondurma Yiyin 🍦
Köyde muhakkak yapılması gereken birşey otlu dondurma yemek. Zencefil, kekik ve lavanta, köy kahvesinin orada 1-2 dondurmacı var. Hurmalı Kahve: Köyün ortasinda kır kahvesi. Yazın naneli, kekikli, ısırganlı gibi değişik Ege otlarından dondurmaları oluyor. Israrla isteyiniz Tel: (0286) 752 10 21
Mıhlı Şelalesi
Roma döneminden kalma kemerli köprüsü, yemyeşil doğası, göletine akan Mıhlı Şelalesi ile burası tam anlamıyla gizli bir cennet.
Çevresi çam, çınar, zeytin, tesbih, defne, incir, ayva, armut ağaçları, kekik ve böğürtlenle çevrilidir. Patika yolun aşağısında Başdeğirmen’e var. Oldukça zarar görmüş olsa da değirmen taşları, çarkı ve su yolları duruyor. Değirmenin yanı başında Romalılardan kalma olduğu söylenen köprünün suya yansıyan manzarası şahanedir.
Ceneviz Köprüsü
Mıhlı Çay ’dan kısa bir yürüyüşle gelebileceği tarihi Ceneviz Köprüsü . Bir zamanların St. Paul Yolu yada Yağcı Yolu üzerindeki en önemli geçitlerden biri ve Ege’den Marmara’ya, Mıhlı çayı üzerindeki tek geçiş noktasıdır.
Küçükkuyu Sahil
Küçükkuyu Çanakkale'ye bağlı, klasik bir kuzey Ege kasabasıdır.
Rum mübadelesinin yoğun yaşandığı bir yer, sahilde bir mübadele anıtı görürsünüz. Heykellerin yüzü karaya, sırtı denize bakıyor. Yunanistan'a gitmeden yaşadığı topraklara son kez bakan bir aile canlandırılmış. Küküçkuyu’ da Mitoloji tanrıları balaylarını geçirmiş, Afrodit Hermes aşk yaşamış.
Dünyanın en nefis, düşük asitli ve kendine has güzel kokulu zeytinyağı bu bölgede yetişen zeytin ağaçlarından çıkar.
Mehmet Alan Köyü
Kazdağlarının en zengin sularından biri olan Ayı Deresi kenarına kurulmuş.
Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı, 200 yıllık köklü bir tarihe sahip olan bir köy Mehmetalan. Kazdağları'nın en eski köylerinden biridir. Köyün içerisinde modern standartlara sahip 3-4 tane butik otel bulunuyor. Yürüyüş ve bisiklet parkurları, gözlem ve kültür noktaları ile ekoturizme kazandırılmaya çalışılan köylerden biridir.
Akaleos Kamp
Akaleos Kamp Alanı Kaz Dağları'nda Zeytinli Köyü'nden 3-4 km uzaklıkta, Zeytinli Deresi'nin hemen kenarına kurulmuş bir kamp alanıdır.
Hasanboğuldu Şelalesi
Bir efsaneye göre bu gölette boğulan Hasan adlı aşık gençten ismini almış.
Hasan Boğuldu şelalesinin efsanesi, filmlere ve Sabahattin Ali’nin öykülerine de konu olmuş. Hasanboğuldu'nun hüzünlü bir aşk hikayesi var:
Emine obada dağda yaşayan bir köylü kızı, Hasan ise ovada yani Zeytinli Köyü'nde yaşayan bir genç delikanlı. Emine ovaya indiğinde tanışıp aşık oluyorlar. Ancak Emine'nin zorlu şartlarda çalışmaya alışmış ailesi ovada çalışan Hasan'ı tabiri caizse "hanımevladı" buluyorlar ve Emine'yi ona vermek için zorlu bir sınavdan geçmesi gerektiğini söylüyorlar.
Emine ile evlenmek isteyen Hasan sınavı kabul eder ve 60 kiloluk tuz çuvalını obaya çıkarmak için yollara düşer. Çay kenarında yürürken yorgunluğa yenik düşen Hasan nehre düşüp boğulur. Emine de su kenarında Hasan'ın gömleğinden bir parça bulup bir ağaca bağlar ve kendini asar. Hasanboğuldu Göleti'nin yanında Emine'nin kendini astığı ağaç da "Emine'nin Çınarı" olarak işaretlenmiş.
Sütüven Şelalesi
Sarıkız Yaylası’ndan doğan ve Kızılkeçeli Çayı üzerinde yer alan Sütüven Şelalesi, yakınındaki Hasan Boğuldu Göleti ile Kaz Dağları’nın ormanları içerisinde şahane manzarasıyla ziyaretçilerini ağırlayan bir doğa harikası.
İsmini sıçrayan su anlamına gelen “tüvleyen” sözcüğünden alan şelale, yemyeşil doğası, pınarı, küçük göletleri ve şelalesiyle doğayla bütünleşmek için muazzam güzellikte bir alan.
Şahindere Kanyonu
26 kilometre uzunluğundaki Şahindere Kanyonu, dağdan çektiği çam kokulu havayı ovaya dağıtırken, denizden aldığı iyot kokulu havayı da Kaz Dağlarına çıkartarak bir çeşit baca görevi gören bir bölgedir. İşte bu dağların temiz havası ile denizdeki iyotlu havayı karıştırıp dağdaki hava ile vakumlayarak pompalayan bir kanyon yapısına sahip Şahin deresi Kanyonu.
#berabergezsek#kazdağları#assos#antik kent#athena#behramkale#antikliman#yeşilyurt köyü#zeytinyağı müzesi#zeus altarı#ege#tatil#adatepe köyü#mıhlıçay#küçükkuyu#akaleos kamp#şahindere kanyonu#gezi
0 notes
Text
BİLECİK
Bilecik, Osmanlı İmparatorluğu'nun doğduğu topraklardır. Her yıl Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt şenlikleri, Bilecik iline bağlı Söğüt'te yapılmaktadır. Bölgede zengin mermer ocakları mevcuttur. Sakarya ırmağının etrafında kurulan ve göletleri ve derelerinin zenginliği ile tanınan yöre antik çağlardan günümüze tarihin izlerini taşır.
Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı Boyu'nun Orta Asya'dan 400 çadırla gelip Söğüt'te, Osmanlı Devletinin kuruluş merkezliğini yaptığı yerdir. İlin tarihçesinin çok eskilere dayanması ve Osmanlının kurulduğu yer olması ayrıcalığı yanında, Kurtuluş Savaşı'nda verdiği çetin mücadeleler ve kazanılan zaferlerle Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir role sahip olmuştur. Üzerinde çok sayıda arkeolojik ve tarihi eser bulunan, Bilecik'teki tarihi eserlerin çoğunu Osmanlı döneminde yapılan camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, sivil mimari örnekleri , imaret ve benzeri yapılar oluşturmaktadır.
Gezi Planı
Pelitözü Göleti Bilecik Müzesi Osmanlı Padişahları Tarih Şeridi Saat Kulesi Üç Boyutlu Osmanlı Devlet Arması Şeyh Edebali Türbesi Dursun Fakıh Türbesi Ertuğrul Gazi Türbesi Ertuğrul Gazi Müzesi Söğüt Müzesi Kaymakam Çeşmesi Çelebi Sultan Mehmet Cami Metristepe Zafer Anıtı İnönü Şehitliği Cennet Vadi Rest.
Pelitözü Göleti
Etrafı çam ağaçları ile kaplı olan Pelitözü Göleti, il merkezine 7 km uzaklıktadır. 213.50 hektar alanı olan gölet sulama amaçlı oluşturulmuştur.
Bilecik Müzesi
Bilecik Müzesi 1794’te iki katlı jandarma binası olarak inşa edilmiş, daha sonra alt kat hapishane yapılmıştır.1921-1922 yıllarındaki Yunan işgalinde tamamen yanmış olan binanın enkazı üzerine işgalden sonra iki kat olarak adliye binası inşa edilmiş, alt katı hapishane olarak kullanılmıştır. 1996 yılında cezaevinin yeni yapılan binasına taşınmasıyla birlikte Müze olarak kullanılmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edilen bina 2005 yılındaki restorasyon-teşhir-tanzim ve çevre düzenlemesi çalışmalarından sonra 2006 yılından itibaren müze olarak hizmet vermektedir. Müzede arkeolojik ve etnografik eserler yer almaktadır.
Ziyaret Saatleri: 08:00 – 17 :30
Giriş Ücretsiz
Osmanlı Padişahları Tarih Şeridi
36 Osmanlı Devleti padişahının, dedeleri Şeyh Edebali Hazretleri'nin huzurunda buluşacağı ve Osmanlı Padişahlarının hayatının görsel ve işitsel teknolojilerle anlatılacağı 200 metrelik Osmanlı Padişahları Tarih Şeridi projesi, ülkemizin ve dünyanın en uzun tarih şerididir.
Saat Kulesi
Osmanlı’ da, saat kulesi yapma geleneği oluşmaya başlamıştır. Saat kulelerinin Anadolu’ nun içlerine kadar yayılmasının en önemli sebebi, II. Abdülhamid 1901 yılında valilere, saat kulesi yapımıyla ilgili göndermiş olduğu fermandır. 1907 yılında, Bilecik’ te bu emir doğrultusunda, Ertuğrul Mutasarrıfı Musa Kazım Bey tarafından bir saat kulesi yaptırılmıştır.
On beş metre yüksekliğinde olan kule, İstasyon Caddesinde bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabede 1997-2008 yılları arasında restore edildiği yazılıdır. Kule, yukarıdan aşağıya doğru genişleyen dört dikdörtgen prizmadan oluşmaktadır. Alttaki iki katın köşeleri kesme, cephesi moloz taştandır; üstteki katlar ise ahşaptandır. En alt kısmında yuvarlak kemerli kapı ve onun üzerinde aynı şekilde bir pencere bulunmaktadır. İkinci katta balkonu vardır. Balkon üzerindeki ahşap bloğun dört cephesinde, kare kadranlı birer saat yer almaktadır. Üzeri piramidal külahla örtülmüştür.
Üç Boyutlu Osmanlı Arması
OSMANLI DEVLET ARMASINDA BULUNAN REMZ VE ALAMETLERİN ANLAMLARI Güneş halifeliği, ay padişahlığı, silahlar devlet gücünü, çiçekler sevgi ve muhabbeti, terazi adaleti, kitap hukuku ve Allah'ın kanunlarına bağlılığı, en alttaki yuvarlak şekiller başarılı kişilere verilen devlet nişanlarını ifade eder. En üstteki yuvarlak içindeki tuğra devrin padişahının tuğrasıdır. Hilal Ay içindeki yazı: Osmanlı Devletinin Padişahları Allah-ü Tealâ'nın Muaffak kılması ve yardım etmesine dayanırlar.
Şeyh Edebali Türbesi
OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN MANEVİ KURUCUSU ŞEYH EDEBALI
Şeyh Edebali, 1206 yılında doğmuş İslam ilahiyatçısı, din bilgini, Ahi şeyhi, Osman Gazi’nin kayınbabası ve hocasıdır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş zamanlarını yaşamış olan Şeyh Edebali, Osmanlı Devleti’nin manevi kurucusu ve fikir babası olarak kabul edilmektedir.
Tefsir, hadis ve İslam hukuku konularında uzmanlaşan Edebali, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi dönemin büyükleri ile aynı zamanda yaşamıştır. Bilecik’te bir dergah yaptırmış olan Şeyh Edebali, öğrenci yetiştirmekle ve halkı aydınlatmakla uğraşmıştır.
Türbede Şeyh Edebali ile birlikte, şeyhin neslinden altı büyük ve dört küçük sanduka vardır. Sanduka odasının haricinde iki oda daha bulunmaktadır. Türbe ve dergâh, Sultan II. Abdülhamid döneminde ve son olarak da 2012 yılında tadilat görmüştür.
Türbenin hemen yanında aynı tarihlerde inşa edildiği tahmin edilen, Osman Gazi’nin eşi Bala Hatun ve annesinin sandukalarının bulunduğu bir türbe daha bulunmaktadır.
Dursun Fakıh Türbesi
Dursun Fakih, Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna şahitlik etmiş bir Türk bilgini. Karaman doğumlu olan Dursun Fakih, Şeyh Edebalı'nın öğrencisi olup, tefsir, hadis ve fıkıh bilimlerini okumuş. Daha sonrasında ise Şeyh Edebalı'nın kızıyla evlenerek hem kendisinin damadı hem de Osman Gazi ile bacanak olmuş. 1299 yılının Eylül ayında Karacahisar'ın fethedilmesinin arıdndan Osman Gazi adına Cuma Hutbesi'ni okuyan ve Cuma namazını kıldıran Dursun Fakih, bu sayede hem Osman Gazi'nin hür ve istiklal sahibi bir devlet başkanı olduğunu hem de Osmanlı Devleti'nin istiklalini tüm dünyaya ilan etmiş oldu.
Dursun Fakih, Osmanlı Devleti'nin ilk imam hatibi ve ilk kadısıdır. Anadolu'da milli birlik ve milli kültür birliğinin oluşmasına hizmet eden bir Türk büyüğü olarak 1327 yılında hayata gözlerini kapamıştır.
Ertuğrul Gazi Türbesi
1231’de Söğüt’e yerleşmiş 1281’de ise vefat etmiştir. Babası oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı boyundan Süleyman Şah’tır,annesi Hayme Ana,eşi ise Halime Hatun’dur.Ertuğrul Gazi’nin,Sungur,Tekin,Gündoğdu ve Dündar isimli üç kardeşi,Osman,Saru Batu(Savcıbey) ve Gündüz isimli üç oğlu vardır.Selçuklu ordusunun Sivas yakınlarında büyük Moğol birliği ile savaşında Ertuğrul Gazi’nin Selçukluların yardımına koşması ve zaferdeki katkısı nedeniyle Selçuklu hükümdarı Alaeddin tarafından kendisine Ankara tarafındaki Karadağlar mıntıkası ikta olarak verildi. Ertuğrul Gazi daha sonra aşiretiyle beraber Söğüt ve Domaniç’e yerleşti(1230).Ertuğrul Gazi,çevresinde bulunan beylik ve devletlerin durumlarını,siyasi şartlarını iyi değerlendirdi.Komşularıyla daima iyi geçinerek aşiret ve tebaasını güçlü bir durumda rahat ve huzur içinde yaşattı.Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra,küçük oğlu,Osman Gazi kavim ve kabilesinin reisi oldu.Osman Bey’in bağrından çıkarak denizleri,diyarları,kıtaları ve ülkeleri muhteşem dalları arasına alacak olan çınarın kökü toprağa yayılmaya başladı.Öyle ki,bu çınarın gölgesi altında bütün insanlık Asr-ı Saadetten sonra,bir daha görüp hayal edemediği bir şekilde tam altı asır yaşadı
Ertuğrul Gazi,kuruluş döneminde Ahi Şeyhi olan Edebalı’dan büyük yardımlar görmüş ve oğlu Osman Gazi’ye vasiyetinde’de bunu açıkça dile getirmiştir.
ERTUĞRUL GAZİ'NİN OSMAN BEY'E VASİYETİ
Bak oğul!
Beni kır; Şeyh Edebalı'yı kırma
O bizim boyumuzun ışığıdır
Terazisi dirhem şaşmaz.
Bana karşı gel; ona karşı gelme!
Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim.
Ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz olur.
Baksa da görmez olur.
Sözümüz Edebalı için değil,
Senceğiz içindir.
Bu dediklerimi vasiyetim say...
Ertuğrul Gazi Türbesi
Türbe 1737’de III. Mustafa tarafından restore ettirilmiştir. Daha sonra II. Abdülhamid zamanında da onarım görmüştür. Bu onarımlar esnasında mezarlığın giriş kısmına iki adet çeşme yaptırılmıştır.
Türbenin yanı başında Ertuğrul Gazi’nin eşi Halime Hatun ile oğlu Savcı Bey’in mezarları yer almaktadır.Türbede ayrıca kardeşi Dündar Bey‘in ve silah arkadaşlarından Abdurrahman Gazi, Konur Alp, Karamürsel, Hasan Alp, Saltuk Alp, Kaplan Çavuş ve yine Osman Gazi’nin silah arkadaşları olan Akbıyık Bey, Aydoğdu Bey, Hamit Bey, Emir Ali, Yorgan Ata, Aykut Alp, Gündüz Bey, Aktimur Bey, Pazarlı Bey ve Çoban Mirza Bey’in mezarlarıda burada yer almaktadır.
Türbenin yanında Osmanlı Beyliği’nin kurucusu ve Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Gazi’nin makam mezarıda burada yer almaktadır.
Ertuğrul Gazi Türbesi, Yunan işgalinde tahrip edilmiş, mezarı parçalanmış ve kurşunlanmıştır. Türbenin duvar ve pencerelerindeki kurşun izlerini bugün dahi görebilmeniz mümkündür.
Ertuğrul Gazi Müzesi
Söğüt Ertuğrul Gazi Müzesi’nin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte belediye reisi Memiş Ağa tarafından 1900’lü yılların başlarında “sargı evi” olarak inşa edildiği bilinmektedir. Ahşap işçiliğiyle dikkat çeken yapının ön cephesinde yan yana iki yuvarlak kemerli kapı, iki yan duvarlarda ise dikine dikdörtgen birer pencere ve üstlerinde üçgen alınlılar yer almaktadır. Ahşap kırma çatılı olup çatı alaturka kiremitle kaplıdır.
Eski Türk evi mimarisiyle restore edilerek 2001 yılında hizmete açılan Müze’de Söğüt ve civarı ile yakın çevrede yaşayan Yörüklere ait etnografik eserler ve eşyalar sergilenmektedir. Müzede ayrıca sancak, eski giyim ve kuşamlar, el dokuması kilim ve halılar, silahlar, ölçü ve tartı aletleri, peşkir ve para keseleri, arkeolojik de mevcuttur.
Ziyaret Saatleri: 08:30 – 17 :30
Giriş Ücretsiz
Kaymakam Çeşmesi
Söğüt ilçe merkezinde bulunan, 1919 yılında Kaymakam Sait Bey tarafından yaptırılmış Neo-Klasik üsluptaki çeşme, Osmanlı mimarlık sanatı son döneminin önemli bir örneğidir. Çeşmenin üç kenarının ortalarında dilimli vazo biçiminde yalakları, yalakların iki yanında kabartma yaldız motifleri bulunmaktadır. Yüzeyler ve sivri kemerler niş biçiminde olup, nişin içi ve üstü renkli çinilerle kaplıdır. Çeşme dört cephelidir ve Kütahya çinileri ve mermerden yapılmıştır.
Çelebi Sultan Mehmet Cami
1414—1420 yılları arasında Sultan I. Mehmet Çelebi tarafından yaptırılmış olup, Osmanlı Mimarlık Sanatının kubbeli yapılar türündeki ilk örneklerindendir. Dikdörtgen görünümlü olan ve 12 kubbesi bulunan Camii, Sultan II. Abdülhamit tarafından onarılmış ve onarım esnasında genişletildiğinden bazı değişikliklere uğramıştır.
Metristepe Zafer Anıtı
İnönü Savaşlarının kazanıldığı ve büyük önder Atatürk'ün İsmet İnönü'ye gönderdiği kutlama telgrafında "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz" diye belirttiği yer olan Metris Tepe'de şehitlerimizin yüce anılarını yaşatmak amacıyla inşa edilmiş, görünüşüyle Türk'ün yenilmezliğini simgelemektedir.
İnönü Şehitliği
İstiklâl Savaşı’nın Metristepe-İnönü istikametinde gelişen ve tarihimizde İnönü Savaşları olarak bilinen savaşların geçtiği cephedir. 844 mezardan oluşmaktadır ve 1930 yılında Milli Savunma Bakanlığınca yaptırılmıştır.1981 yılına kadar Haziran ayı içinde yapılan şenlikler bu yıldan itibaren İnönü Savaşı’nın kazanıldığı tarih olan 1 Nisan günü yapılmaya başlanmıştır.
Dikdörtgen duvarlarla çevrili olan mezarların ayakuçlarında Türk bayrakları resmedilmiştir. Burada 4 200 şehit’in kaydı olmasına rağmen isimleri bilinemediğinden sadece 141 mezar vardır. Şehitliğin ortasında küçük boyda mermerden bir anıt vardır. Üzerindeki pirinç levhada ise şu sözler yazılmıştır:
"Ey Yolcu burada şu gördüğün mezar
Türklerin İstiklâl abidesidir.
Bir gökten bir göğe haykıran rüzgâr
İnönü Cengi'nin Zafer Sesi'dir."
İlçe merkezinde İsmet İnönü Anıtı, I. ve II. İnönü Savaşları’nın simgesidir. Geniş ve yüksekçe bir platform üzerinde büyük bir ay-yıldız onun yanında da asker kıyafeti ile İsmet İnönü’nün heykeli vardır. Anıtın ön tarafında ise savaşı simgeleyen rölyefli kabartmaların bulunduğu geniş ve alçak bir friz yer alır. İlçe merkezindeki karargâh binası restore edilmiştir. Ayrıca Çukurhisar Köyü’ndeki kerpiçten basit bir köy evini de İsmet İnönü ikinci bir karargâh olarak kullanmıştır.
#berabergezsek#bilecik#bilecikmüzesi#saat kulesi#Şeyh Edebali Türbesi#Dursun Fakıh Türbesi#Ertuğrul Gazi Türbesi#Ertuğrul Gazi Müzesi#Söğüt Müzesi#Kaymakam Çeşmesi#Çelebi Sultan Mehmet Cami#Metristepe Zafer Anıtı#İnönü Şehitliği#Cennet Vadi Rest.
0 notes
Text
BOZCAADA
Huzurlu ve Küçük bir kaçamak…
Hakkında?
Heredot “Tanrı; İnsanlar Uzun Ömürlü Olsunlar Diye Bozcaada’yı Yaratmış” demiş ve sonuna kadar haklı… Antik çağlardaki adı Tenedos olan Bozcaada, her adımınızda rüzgarın eşlik ettiği küçük bir balıkçı kasabası havasında. Mübadele öncesi Rum nüfusun çoğunlukta olduğu belde; denizi, kumsalı, yeşili, insanı, meyhaneleri, dondurmacısı, reçelleri, kahvaltıları, taş sokakları, Rum evleri, Akdeniz iklimini andıran kendine has havası, lezzetli yemekleri ve şarapları ile cennetten bir köşe gibidir.
Sahip olduğu tarihi, kültürel ve doğal mirası nesilden nesile aktarmayı başarmış, eşsiz güzelliklere sahiptir.
Bozcaada (Yunanca: Tenedos demektir.), Türkiye'nin 3. büyük adasıdır.
Bozcaada, Türkiye'nin köyü olmayan tek ilçesidir.
Bozcaada, dışı boz ama içi üzüm kokan İnsanın ömrüne ömür katan güzel bir adadır . İlk giderken feribotla yaklaştığınızda “Nasıl yani Bozcaada bu mu? diye düşünebilirsiniz. Yeşil bir ada bekliyordum” diye hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Ancak bu hayal kırıklığınız adaya ayak basıp Kale’yi, Rum Mahallesi’ni, görüp, güzel yemeklerinden ve şarabından tadıp, buz gibi denizinde serinledikten sonra değişecektir. İnsanın burada gerçekten ömrü uzar, hayat sessiz-sakin akar ve herkes her şeyi tam tadında ve kıvamında yaşar.”
Bozcaada'nın Mitolojik İsmi TENEDOS'un Hikayesi…
Yunan mitolojisine göre deniz tanrısı olan Poseidon'un oğullarından biri de Kyknos adında bir kralmış. Şimdi Çanakkale'ye bağlı Lapseki'de - o zamanki adıyla Kolonai - Miletos kolonisini yönetirmiş. Kyknos'un karısı hastalanıp öldüğünde Tenes adındaki oğlu için zor günler başlamış. Çünkü Kyknos başka bir kadınla evlenmiş. Üvey anne de Tenes'ten nefret edermiş. Ondan kurtulmak için Tenes'e iftira atmış. Kyknos'u iftiraya inandırabilmek için de kendine yalancı bir kavalcıyı şahit yapmış.
Karısının güzelliğinin esiri olan kral iftiraya inanmış ve Tenes'i bir sandığa koyarak denize attırmış. Sandık günlerce suda dalgalara boyun eğerek yol almış. Uzun zaman sonra bir adanın sahiline vurmuş sandık. Sandıktan burada çıkan Tenes bu ada sayesinde ölmekten kurtulmuş. Bu adaya bağlanmış ve burada yaşamaya başlamış. O zamandan beridir bu adaya Tenes'in Adası, yani Tenedos denmiş.
Tenes'in babası Kyknos bir süre sonra üvey annenin yalanını anlamış. Çok üzülmüş oğluna yaptıkları için. Bir gemiye binmiş, Tenedos'a gidip bulmuş oğlunu. Tenes babasına öfke duyuyormuş. Geminin iplerini kesmiş ve geminin açık denizde kaybolmasına göz yummuş. Baba Kyknos'a bundan sonra ne olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz iki şey var: Bririncisi ada sayesinde Tenes hayatta kalmış, ikincisi de orada uzun yıllar yaşamış. İşte bu yüzden Homeros "Tanrı insanlar uzun yıllar yaşasınlar diye Tenedos'u yarattı" demiş.
Unutmadan, o gün bugündür iftiraya şahitlik eden kavalcı yüzünden Bozcaada'ya kavalcıların girmesi yasaktır. Bozcaada'yı görmeye giderseniz kavalınızı yanınıza almayı aklınızdan bile geçirmeyin. Çünkü Tenes geldiğiniz geminin iplerini kesip Ege'nin sularında uzun bir yolculuğa uğurlayabilir sizi...
Ayazma Manastırı
Ortodoks inancında önemli yeri olan Aya Paraskevi, M.S 138-161 yılları arasında yaşamış bir azizedir. Rum azize Aya Paraskevi adına yapılan Ayazma Manastırında; çift oluklu tarihi bir çeşme ( Ayazma Çeşmesi ) ve küçük bir şapel ( dua, ibadet alanı ) , 8 yaşlı çınar ağacı ve 2 tane tek katlı yapı ile birlikte adanın güney kısmında yer almaktadır. Yunanca “hagiasme” kelimesinden gelen ayazma kutsal su anlamına geliyor. Türkiye’nin çoğu bölgesinde doğal su kaynaklarının bulunduğu bölgelere ayazma deniyor.
Rum Ortodoks cemaatine ait olan manastır, 1734 yılında Manolaki Manolidis tarafından yaptırılmış. Manastır sadece özel günlerde ibadete açılır. Tarihi çeşmeden bir kez su içenin artık adalı olacağına dair bir inanış da bulunuyor. Manastırın alt kısmında ise bir dilek mağarası yer alıyor.
Ayazma Plajı
Poyraz zamanı denize girmek için tercih edebileceğiniz Ayazma Plajı turkuaz rengi denize eşlik eden incecik kumları ile büyüleyici bir güzelliktedir. Günübirlik tesislerin olduğu tek koy olan Ayazma Plajı, adanın en kalabalık ve popüler plajı olma özelliği de taşıyor.
Polente Feneri ve Rüzgar Gülleri
Belki de hayatınızda seyredebileceğiniz en büyüleyici gün batımları adanın batı ucunda bekliyor sizi. Önünüzde uçsuz bucaksız Ege Denizi, yanınızda ihtişamlı duruşlarıyla rüzgar gülleri ve terkedilmiş bir deniz feneri. Burnunuzda yabani kekik kokuları ve yüzünüzü okşayan vazgeçilmez ada rüzgarı…
2000 yılında adanın en ucunda kurulan 17 rüzgargülü gün batımını izlemeyi çok daha anlamlı kılıyor. Gündüze son noktayı koymak için Batı Burnu’ nda ada şarabı eşliğinde muhteşem bir gün batımı seyredebilirsiniz. . Polente fenerinin yüksekliği 32 metredir ve ışığını 15 deniz mili yani yaklaşık 28 kilometreye kadar göndermektedir.
Meryem Ana Kilisesi
Bozcaada’da ibadete tek açık olan kilise olma özelliğini taşıyan Meryem Ana Kilisesi Rum Ortodoks cemaatine aittir. 1869 yılında yapılmış olduğu bilinen kilisenin yapılışı Venedikliler zamanına kadar uzanmaktadır. 1869 yılında yapıldığını kilisenin girişinde kuruluş tarihinin yazmasından anlayabiliyoruz. Bahçesinde 1895 yılında yapılmış 4 katlı çan ve saat kulesi bulunmaktadır.
Yapısındaki bozukluk sebebiyle yer yer dökülmelerin olduğu bu kule 1980 yıllarında metal bir kafes içine alınmıştır. Bulunduğu konum ise Rum Mahallesinin tam ortasıdır. Meryem Ana Kilisesi’nin tam adı Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi’dir. 2006 yılında kilisede başlayan restore çalışmaları 1 yıl kadar sürmüş ve günümüzdeki şeklini alarak ada merkezi eski görünümüne kavuşmuştur.
Kilisenin çan kulesi 23,8 metre olup devasa büyüklüğü sayesinde adanın merkezinde gözde durumdadır. Kilisenin içini görmek için tek fırsatınız Pazar sabahları 8‘de yapılan ayindir. Onun dışında ziyarete kapalıdır. Eğer Bozcaada’da tatilinizi sürdürürken kiliseyi ziyaret etmek istiyorsanız belirttiğimiz saatlerde ziyaretinizi yapmanızı tavsiye ediyoruz.
Bozcaada Müzesi
Her geçen gün genişleyen koleksiyonu ile Bozcaada Müzesi, Bozcaada kültürünü yakından tanımak için ziyaret etmeniz gereken yerlerin başında geliyor. 2005 Yılında, M.Hakan Gürüney‘in kişisel girişimleri ile kurulan müze eski Bozcaada fotoğraflarından Osmanlı döneminden kalma obje ve evraklardan bağcılıkta kullanılan en eski aletlere kadar geniş bir koleksiyon sergiliyor. UNESCO ödülü de bulunan müzede dilerseniz replika Tenedos sikkelerinden yapılan takı ve süs eşyalarından hatıra olarak satın alabilirsiniz.
Bozcaada müzesi şehir merkezine uzaklığı 2 km ve bağ evi şeklindedir. Bozcada’nın geçmişinden bir çok eserin sergilendiği bu müze 23 Nisan-29 Ekim tarihleri arasında hizmet vermektedir. Giriş ücreti siviller için 10 tl öğrenciler için 5 tl.Giriş saatleri ise 10.00-20.00 olarak belirlenmiş. Bozcaada müzesinde sergilenen eserler ise şu şekilde;
Rum Mahallesi'nde bulunan Bozcaaada Yerel Tarih Müzesi adanın geçmişini günümüze taşıyan ve mutlaka gezilmesi gereken yerlerdendir.
Rum Mahallesi
Nostaljik görünümü ile sizi içerisine çeken Rum Mahallesi; sokakların birbirlerini dik kesmesi nedeniyle oldukça düzenli görünüyor. Mahallenin tam ortasında bir kilise ve bir de saat kulesi yer alıyor. Zamanında kahvehane, taverna ve meyhane olarak kullanılan pek çok yapı günümüzde turistik dükkan, kafe ve restoran olarak hizmet veriyor. Ada sokaklarını turlarken yorulduğunuzda gelincik şurubu içerek ferahlayabileceğiniz Rum Mahallesi, enfes sakızlı muhallebi ve kahve satan pek çok dükkanı da barındırıyor.
Ada Sokakları
Bozcaada’nın bir zamanlar ortasından geçen bir dere adada birlikte yaşayan Rum ve Türklerin mahallelerini ayıran doğal bir sınır görevi görüyormuş. Dere kaybolmuş olsa da mimari yapıdaki değişiklik sizlere Türk tarafında mı Rum tarafında mı olduğunuzu hissettiriyor. Kıvrımlı sokakları ve ahşap evleri ile kendini belli eden Türk tarafının karşısında bakımlı evleri ve yeşil ağırlıklı sokaklarıyla Rum kesimi bulunuyor. Eskilerde ağırlıklı olarak balıkçılıkla uğraşan ada; Arnavut kaldırımlı taş sokakları, dört mevsim dinmeyen rüzgarı ve rengarenk çiçekleri ile halen şirin bir balıklı kasabası görünümünü korumaktadır.
Bozcaada Kalesi
Bozcaada’nın en güzel tarihi yerlerinden biride adanın kalesidir. Bozcaada’nin zengin geçmişinin bir nişanesi olan Bozcaada Kalesi, feribotla yaklaşırken sizi ilk selamlayan yapı oluyor. Fenikeliler, Cenevizliler ve Venedikliler tarafından da kullanılan kale, Türkiye’nin en iyi korunan kalesi olmasıyla da tanınıyor. Bugünkü haline Fatih Sultan Mehmet zamanında yıkıntılar üzerine inşa edilmesi ile ulaşan kale en çok zararı Osmanlı–Venedik arasında geçen mücadeleler sonunda almış. Köprülü Mehmed Paşa döneminden sonra büyük bir onarımdan geçmiş ve 2. Mahmut zamanında neredeyse yeniden inşa edilmiş. Bozcaada gezilecek yerler listesinde ilk sıralarda yer alan kale, festival zamanlarında konser mekanı olarak kullanılıyor. Geçmişte Bozcaada’da yaşayanlara güven verdiği gibi günümüzde de ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.
Şarap Fabrikaları
Şarapçılık geleneği çok eskilere dayanan Bozcaada’da şarap fabrikaları adanın vazgeçilmez yapıları arasında geliyor. Bozcaada'da dört adet şarap fabrikası bulunmakta olup, eski 3 tanesi merkezde, yeni olan 4. ise Tuzburnu mevkisindedir. Buralarda gezerken şarap ve yapımı hakkında bilgi edinebilir, yanınıza hediyelik şarap da alabilirsiniz.
Yapmadan Dönme
Rüzgar güllerini görmeden, polente fenerinde günbatımını izlemeden, Gelincik ve incir reçelinin tadına bakmadan, Ayazma ve Mermerburnu’nda (akvaryum koyunda) denize girmeden, Göztepe’ye çık adayı yüksekten seyret (çok yüksekte, uzunca bir kısmını yürüyerek çıkmak gerekiyor) Şaraplarından içmeden, Cafe Fuska’da deniz kenarında içeceğini kale manzarası eşliğinde yudumlamadan, Bozcaada kalesini gezmeden, Ayazma Manastırında keyif yapmadan Adanın en iyi tostlarını yapan Kaan Abi tekrar mendirekte, ismi Bizbize Kafe... Ayazma plajındaki lokantalarda patlıcan-biber kızartması ve zeytinyağlıları yemeden, Ayazma Plajı dönüşü, yol üstünde Manastır kafe var. Mutlaka durun ve bir frappe içmeden, Ada sokaklarında kaybolmadan, sokaklardaki duvar sanatlarını keşfetmeden,
Ne alınır?
. Üzüm ve domates reçeli. . Bez bebek, etnik kıyafetler, rüzgar gülü. . Veli Dede'den damla sakızlı ve bademli kurabiye. . Taze dağ kekiği.
#bozcaada#tenedos#ayazma manastırı#ayazma plajı#polente feneri#rüzgar gülleri#meryem ana kilisesi#bozcaada müzesi#rum mahallesi#ada sokakları#bozcaada kalesi#şarap fabrikaları#berabergezsek#deniz#kum#ege
0 notes
Text
AMASRA
Hakkında?
Doğadan İnsana Armağan Amasra
Amasra, Batı Karadeniz Bölgesinde, Bartın iline bağlı şirin mi şirin minik bir ilçedir. Denize doğru uzanmış bir burun, burnun iki yanında korunaklı birer liman görevi gören iki koy ve ana karaya bağlı ve bağımsız adaları ile eşsiz bir görsel güzelliğe de sahip olan Amasra hem 3000 yıllık tarihi, hem çekicilik ve balıkçılığa dayanan yerel sanatları, hem de kendini çevreleyen ormanlık alanları ile görülmeye değer yerlerden biridir.
Sakin, huzurlu bir beldedir. Fatih Sultan Mehmet'in ’LALA LALA ÇEŞM-İ CİHAN DEDİKLERİ BU MU OLA’’ SÖZÜ BİR AN KULAKLARIMIZDA ÇINLAYACAK VE BÜYÜLENECEKSİNİZ DÜNYANIN GÖZÜNÜ GÖZLERİNİZLE GÖRÜNCE.... çok beğeneceksiniz.
Bozulmamış doğal güzellikleri içinde kalesi, müzesi ve Cenova şatosuyla Batı Karadeniz Turlarının vazgeçilmez rotası Amasra. Gittiğiniz andan itibaren o kadar benimseyeceğiniz bir ortam kucaklıyor ki yabancılık hissettirmeyen inanılmaz güzel bir yer burası. Muhabbeti hoş sımsıcak halkıyla sevimli mi sevimli keyifle tatil arayanlar için tam bir sahil kenti. Ahşap ürünlerden hediyelik eşyaları bulunan çarşısından doyasıyla alışverişinizi yapabilir, sevdiklerinize hediyelikler alabilirsiniz.
Güzelcehisar Plajı
Güzelcehisar Bartın’a 17 km. uzaklıkta bir saklı cennet. Turizmin gelişmesinden kaynaklanan olumsuzluklardan kendini gizlemiş bakir bir konumdadır. Boğaz- İnkum güzergahını takip ederek 15.km de ayrılan yoldan 2 km.lik yemyeşil sakin bir yoldan bir tarafında Karadeniz’in eşsiz manzarasını seyrederek ulaşabilirsiniz.
Güzelcehisar Lav Kayaları
Amasra'da bulunan ve 80 milyon yıllık tarihiyle Güzelcehisar'ı anlamlı kılan, ülkemizin nadir güzelliklerinden biridir Lav Sütunları. Çapları 50 – 100 cm, boyları ise 30 metre üzerinde olan Lav Sütunları, dünyanın ender gelişmiş doğal oluşumlarından biridir. Güzelcehisar Lav Sütunları'nın çok eski bir yanardağın lav akıntıları olduğu biliniyor. Bununla birlikte, dünyada en eski 3 yanardağı kalıntısından biri de burada bulunuyor.
Güzelcehisar'ı 80 milyon yıllık "Lav Sütunları" daha da anlamlı hale getirmiştir. Bugün bilinen Karadeniz dağ kuşağı, günümüzden 80 milyon yıl önce volkanların yer aldığı bir yay şeklinde idi. Bölge derin bir vaziyette Tetis Okyanusu ile kaplıydı. Anılan okyanus tabanının kuzey yönünde dalıp batması, her iki tabanın yerin derinliklerinde eriyip yüzeye çıkması sonucunda, Bulgaristan sınırında başlayıp Gürcistan'a kadar varan bir alanda, volkanlar serisine sebep olmuştur. Volkanlardan akan lavlar soğuyup kristalleşerek kaya haline dönüşürken, soğuma ve katılaşmanın doğal sonucu olarak büzülmüştür.
İşte bu büzülme kayada gerilim yaratmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak çatlaklar meydana gelmiş ve bu çatlaklar giderek büyümüştür. Altıgen, beşgen ya da dörtgen biçimli bir yapıya dönüşen bu düzgün geometrik yapıya Lav Sütunu adı verilmektedir. Güzelcehisar lav sütunlarının çapları 50-100 cm olup, boyları 30 mt.nin üzerindedir. Kuzey İrlanda, İskoçya ve Kalifornia'da bulunan lav sütunları koruma altına alınarak doğal miras kabul edilmişlerdir. Türkiye'de Jeolojik Miras Envanteri Önerileri içersinde bulunan Güzelcehisar lav anıtları, dünyanın ender gelişmiş doğal oluşumlarındandır.
İnkum Plajı
Yeşil ile mavinin eşsiz bir şekilde bütünleştiği bir Karadeniz rotası; İnkumu…
Amasra'nın en özgür kasabalarından biri olarak tanımlayabiliriz İnkumu'nu. Masmavi bir çarşaf misali uzanan uçsuz bucaksız bir deniz, nerede biteceğini asla tahmin edemeyeceğimiz yemyeşil ormanlar ve ciğerlerimize çek çek bitiremeyeceğimiz oksijen dolu mis gibi bir hava. Burada sadece gözler ve ciğerler bayram etmiyor, ruhumuz da bu sevince ortak oluyor.
Kuşkayası Yol Anıtı
Kuş kayası Yol Anıtı, Amasra’ya gelmeden 4 Km. mesafede, Amasra-Bartın yolu üzerinde yer almaktadır.
Roma İmparatoru tarafından Bitinya Valisine yaptırılan anıt, kral heykeli, iki kitabe ve kartal figüründen oluşmaktadır. Kuşkayası Yol Anıtı Roma askerlerinin dinlenme ve su ihtiyaçlarını giderme yeri olarak kullanılıyormuş. Anıtın bulunduğu alandaki kayaların oyulmaya uygun olması sayesinde yapılan Kuşkayası Yol Anıtı’nın en önemli özelliği dünyada tek olması.
Amasra Müzesi
Amasra Müzesi’de Amasra gezilecek yerler listemizde bulunuyor.Arkeolojik ve etnografik eserlerin yer aldığı müzedeki eserlerin neredeyse tamamı Amasra ve civarında çıkan eserlerdir. Amasra’nın sahip olduğu binlerce yıllık tarih Amasra’da bir müze kurulmasını şart koşmuş ve müzenin temelleri 1955 yılında atılmıştır. En son 1982 yılında yapılan genişletme çalışmaları ile bugünkü haline gelmiştir.
Amasra’nın dayandığı tarihi kökleri görmek adına kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden birisidir.
Adres Kum Mahallesi, Çamlık Sok. No:4, 74300 Amasra Ziyaret Saatleri 08.00-17.00 Giriş Ücreti 5 ₺ Telefon 0378 227 61 01-02 *315 10 06
Çekiciler Çarşısı
Geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan Amasra’nın ağaç oymacılığı geleneğini yaşatan yerel esnaf, ürettikleri el emeği ürünleri Çekiciler Çarşısı’ndaki dükkânlarında sunuyor. Oldukça egzotik olan çarşıyı gezerken özgün nitelikteki yazılı levha, resim, resimlik, figür çeşitlerine rahatlıkla denk gelebilirsiniz.
Amasra Kalesi
Küçük Liman’dan Boztepe’ye doğru yol alırken kemere köprüsüne varmadan yolun sağ tarafında yukarıya doğru uzanan yokuşlar ve merdivenler göreceksiniz. Bu yolların her biri sizi kalenin içine götürür. Amasra Kalesinin içerisinde Cenevizlilerden kalma bir “küçük kilise”, kiliseden camiye çevrilme “Fatih Camisi” ve kale surlarının üzerinde bir çok figür halen belirgin bir şekilde durmaktadır. Burada gözünüze çarpacak ilginç olaylardan biri de yerli halkın ayakkabıları değerlendirme şeklidir. Ayakkabılar çaydanlıklar, yoğurt kapları ve tencereler saksılara dönüştürülmüş.
Bizans döneminde inşa edilen Amasra Kalesi, biri eskiden ada olan Boztepe’deki “Sormagir” ve diğeri Amasra’daki “Zindan” olmak üzere 2 kısımdan oluşuyor. Cenevizliler ve Osmanlılar zamanında büyük çaplı onarımlardan geçerek kullanılmaya devam edilen askeri yapı, manzarası nedeniyle ilçeye gelen gezginler tarafından sıkça ziyaret ediliyor. Kale kalıntılarını ziyaretiniz sırasında Cenevizliler’den kalan, Fatih Sultan Mehmet döneminde camiye çevrilen dini yapıyı inceleyebilirsiniz.
Cenova Şatosu
Amasra Kalesinin iç kale olarak bilinen kesimidir. Büyük Liman tarafındaki basamakları çıkarak ulaşabileceğiniz ana kapısında ilçeye geçmişte egemen olmuş ailelerin armalarını görebileceğiniz Cenova Şatosu, Amasra Kalesi’nin içerisinde bulunuyor. İlk inşa edildiği dönemde iç kale olarak kullanılan yapı, Cenovalılar tarafından şato haline getirilmiş. Yapının geneli günümüzde harabe durumunda olsa da taşıdığı tarihi önem nedeniyle ziyaret edilmeyi hak ediyor.
Direkli Kaya
Amasra Küçük limanda bulunan Direkli Kayaların üst üste dizilmesi ile oluşturulmuş 7 metre boyunda tarihi kalıntılardan biridir uç kısmında kayanın içi oyularak yapılmış bir havuz göze çarpmaktadır bu havuz halk arasında Amasrist`in havuzu olarak bilinmektedir. İlçenin Cenevizliler tarafından yönetildiği dönemde inşa edilmiştir. Asli görevi denizi aydınlatmak ve gözetlemektir. Tarih meraklılarının ilgisini çekebilecek iskele, Amasra’da gün batımının en iyi izleneceği yerlerden birisi olarak anılıyor.
Kemerdere Köprüsü
Amasra`daki Sormagir mahallesi ile Boztepe-Zindan Mahallesini birbirine bağlayan köprüdür eski zamanlarda köprünün altı çakıl taşları ile kaplı idi Amasra deniz temizliğinde köprünün altından deniz akımı sağlanmıştır köprüye ulaşım iki ayrı ufak geçit den geçilerek sağlanmaktadır köprü Roma İmparatorluğu’nun sınırlarını genişleten Claudius’un yaptırdığı tahmin ediliyor. köprü kenarları toprak kayması nedeni ile günümüzde restore edilmiştir.
Ağlayan Ağaç
Amasra Ağlayan Ağaç Çay Bahçesi
Boztepe Adası’nın Doğusunda bulunan “Ağlayan Ağaç” denizden ve havadan aldığı nemi bünyesinde toplayan bir selvi ağacıdır.
Ağlayan Ağaç topladığı nemi ilkbahar ve sonbahar aylarında yağmur damlası olarak geri verirken görmeye doyulmaz görüntüler ortaya çıkartıyor. Ağlayan ağaç tepesinden Amasra Tavşan Adası’nın en iyi manzarayla görebildiğiniz gibi Boztepe’nin zirvesine doğru çıkmaya devam ederseniz Amasra’nın en iyi panoramasını da görebilirsiniz.
Amasra Plajları
Tarihi ve kültürünün yanı sıra ilçenin sizlere tadına doyulamayacak tatil deneyimi yaşatacak bir başka özelliği ise plajları. Çünkü 100 kilometrelik bir alana yayılmış olan Amasra Plajları, yapıları itibariyle batıdakilerden ve güneydekilerden hiç de aşağı kalmıyor. İlçe merkezine yakın Küçük Liman ve Büyük Liman bölgelerindeki plajları tercih edebilirsiniz; ancak bölgenin denize girmek için öne çıkan yerleri Çakraz, Bozköy, Akkonak ve İnkumu. Üstelik Amasra çevresindeki denize girilebilen koylara tur tekneleri aracılığıyla kolayca ulaşabilirsiniz.
#amasra#bartın#güzelcehisar#lav kayaları#inkum plajı#kuşkayası#amasra müzesi#çekiciler çarşısı#amasra kalesi#Cenova Şatosu#Direkli Kaya#Kemerdere Köprüsü#Ağlayan Ağaç#Çakraz#Bozköy#Akkonak#İnkumu#berabergezsek
0 notes
Text
Yedigöller Milli Parkı
Bir Sonbahar Masalı!...
Yedigöller, doğanın tüm renklerini içinde barındırıp dört mevsim ayrı tonlarda, renk şöleni yaşatan saklı cennettir. Rengarenk ağaçlarda ve göllerde farklı bir anlam ve güzellik saklı. Güneşin doğayla yaptığı renk sarmalı, kuşların ve derelerin sesleri sizi huzura götürüyor.
Nasıl Gidilir
Ulaşım olarak, Ankara-İstanbul karayolunun 152. Km’sinden Yeniçağa ve 190. Km’sindeki Bolu il merkezinden kuzeye ayrılan yollarla ulaşılabilir. Bolu iline 42 km uzaklıkta yer almaktadır.
Hakkında
Batı Karadeniz Bölgesinde, Bolu il sınırları içinde, oldukça engebeli bir yörede bulunan Yedigöller Milli Parkı, heyelanın oluşturduğu gölleriyle “Orman Denizini andıran zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. 7 adet göl, kayan kütlelerin vadilerin önünü kapatması ve suların arada birikmesi ile oluşmuştur. Bulunduğu yöreye ismini veren Yedigöller 1965 yılında Milli Park ilan edilmiştir.
Büyüklüğü 2019 hektarı bulan alanda heyelan sonucu oluşan göller peş peşe sıralanmaktadır. Yürüyüş patikaları, ahşap verandaları, kamelya ve platformlarla düzenlenen park alanında göllerin etrafında yürüyüş yapmak en keyifli aktivitelerden biridir.
Yer altından geçişlerle birbirine bağlanan göllerin çevresinde, köknar, kayın, çam, meşe, gürgen gibi ağaç türleri bulunuyor.
Yedigöller havzası; güneyden kuzeye 1500 metrelik bir alan içinde sıralanan Sazlıgöl, İncegöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl ve Seringöl gibi yedi heyelan gölünden oluşmuştur. Bu göller aralarında 100 m. yükselti farkı bulunan iki plato üzerindedir. Ortalama 780 m. yükseklikte olan platodaki göllerin en büyüğü Büyükgöl’ dür. En derin yeri ise 15 m’dir. Büyükgöl’ün güneydoğusundaki Deringöl, 20 m. uzunluğundaki akan bölümü ile Büyükgöl’ e bağlıdır.
Türkiye’ de ilk alabalık üretme istasyonu 1969 yılında Yedigöller Milli Parkında kurulmuştur.
Yedigöller Milli Parkı bilimsel inceleme ve araştırmalar için de kuvvetli bir altyapıya sahiptir. Zambak, sıklamen, çiğdem ve orkide olmak üzere 236 adet bitki türünü içeren milli park, yurdumuzun en güzel, karışık doğal ormanlarına sahiptir. Başlıca ağaç türleri olan kayın, gürgen, meşe, kızılağaç, akçaağaç, karaağaç, titrek kavak, sarı ve kara çam, köknar, fındık, ıhlamur ve dişbudak ağaçları yüksek boylu ve düzgün gövdelidir. Yedigöller bölgesi barındırdığı ölü ağaçlarla da biyolojik çeşitliliğin devamını sağlamaktadır.
Yaban hayvanlarından ayı, domuz, kurt, tilki, sansar, sincap, geyik, karaca ve tavşan ile kuşlardan yabani ördek, yabani güvercin ve keklik vardır. Milli Park sahasında 100’ün üzerinde kuş türü tespit edilmiştir. Bu özellikleriyle Yedigöller Milli Parkı tam bir doğa cenneti durumundadır.
Yedigöller Milli Parkı içerisindeki “Kapankaya Manzara Seyir Yeri”ne çıkılarak gölleri ve eşsiz peyzaj güzelliklerini görmek mümkündür. Bu güzergâh üzerinde bir de anıt ağaç bulunmaktadır.
Ekim ayının ortasından itibaren ve Kasım ayı ortalarına kadar güzel bir renk cümbüşü içinde bulabilirsiniz. Tıpkı bir tablo gibidir...
Bol bol göl manzaraları ile gözümüz gönlümüz doyacak. Göllerin etrafında yürüyüş yaparken tahta köprülerde resim çekilmek anılarımızı güzelleştirecek. Şelaleye doğru yürüyüş yapıp, dilek çeşmesinde su içip, kalbimizdeki dileği fısıldayacağız. Günümüzü dopdolu ve hareketli geçireceğiz. Yedigöller görülmesi gereken bir doğa harikası. fotoğraf çekmek, doğa gezisi yapmak ve bu eşsiz güzelliği görmek size çok huzur verecek.
Not: Rahat spor ayakkabı giymenizi tavsiye ederim.
Fotoğraflarımız için canlı renkli giysiler giyerseniz iyi olur.
Yedigöller serin olacağı için hırka vs alınız.
Yedigöller Gezi Programı:
01:00-07:00 İstanbul – Yedigöller
07:00-08:30 Sabah Kahvaltısı Göl Kenarında (Kahvaltıyı ben organize edeceğim-Piknik masalarında)
08:30-10:00 Nazlıgöl, Sazlıgöl, İncegöl ve Kurugöl Gezisi
10:00-11:00 Şelale ve Dilek Çeşmesi Gezisi
11:00-12:00 Seringöl Gezisi
12:00-13:00 Öğlen yemeği (Patatesli Börek, Peynirli Börek, Patlıcan Kızartması, Makarna Salatası, Havuç Salatası, Fırında Mücver, Islak Kek)
13:00-14:00 Deringöl ve Büyükgöl Gezisi
14:00-15:00 Büyükgöl kenarında kahve molası
15:00-15:30 Kapankaya Seyir Terası Gezisi
15:30-20:30 İstanbul dönüş
#Yedigöller Milli Parkı#Sazlıgöl#İncegöl#Nazlıgöl#Küçükgöl#Deringöl#Büyükgöl#Seringöl#Berabergezsek#Doğa#Huzur#Sonbahar#Yeşil#Bir Sonbahar Masalı
0 notes
Text
BATA ÇIKA ÇAMUR YARIŞI **MACERAYA HAZIR MISINIZ?
LÜTFEN LİNKLERİ İNCELEYİN.... ,
http://www.batacika.com http://www.batacika.com/mudrace-tanitim.php
5K Mud Race Koşusu :
5K parkuru, yaklaşık 5km uzunluğundaki rotada yapılır. Parkur kum, çimen, toprak, stabilize ve çamur zeminde, geniş yollar ve zaman zaman kenarlarında çalılar olan dar patikalarda geçer. Kısa yokuş tırmanış ve inişleri içerir.
Adı çamur yarışı olsa da Bata Çıka Çamur Yarışı sürekli çamur içinde koşulan bir yarış değildir. Yer yer yarışa ismini veren çamur etapları olacaktır. Su geçişi planlanmaktadır.Aşağıda örnekleri olan çeşitli engeller sayesinde koşu monoton olmaktan çıkacak, keyifli bir eğlence olacaktır. Engelleri geçerken başka yarışmacılarla yardımlaşmak serbesttir.
Örnek etaplar şu şekilde olacaktır:
- Kaygan Tepe
- Alçak Duvar
- Merdiven Duvar
- Çamur Havuzu
- Dik Tepe
- Lastik Yol
- Tünelde Sürün
- Su Yılanı
- Sürpriz Etaplar
0 notes
Text
YALOVA
Yalova benim kentimdir!.. M.Kemal ATAÜRK
Yalova'nın termal ilçesine bağlı milli parkın içerisinde yer alan köşke (ki şu an adı da yalova Atatürk köşkü diye geçer) Atatürk 1929 yılından itibaren düzenli olarak gelmekteydi ve hastalığının son dönemlerinin önemli bir kısmını da burada geçirmişti. Ayrıca Atatürk'ün bizzat kendi projesi olan yürüyen köşk de yine yalova' da yer almaktadır ve oranın da güzel bir hikayesi vardır. Malum söz tam olarak Atatürk'ün ağzından çıkmış mıdır, yoksa şu yukarıda anlattıklarımdan sonra illa ki çıkmasına gerek var mıdır bilmem, ama evet yalova buram buram Mustafa Kemal Atatürk kokan bir şehirdir ve sözün doğruluğu da fazlasıyla olasıdır..
Nasıl Gidilir?
İstanbul’dan arabayla giderseniz Eskihisar’dan arabalı vapura binip, ya da Yenikapı’dan veya Pendik’ten feribotla Yalova’ya varabilirsiniz.
Hakkında?
Doğanın en güzel renklerini üzerinde çok güzel bir elbise gibi taşımasını bilir ve her mevsim bambaşka güzellikler sunar Yalova. Marmara’nın en güzel kıyılarından birine sahiptir ve kıyı turizmi, av turizmi, termal turizmi, doğa turizmi açısından önemli bir liman kentidir. Özellikle son yıllarda şehrin ününü ülke sınırlarına taşıyan Termal kaplıcaları ve Armutlu kaplıcaları Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun sağlık, şifa ve dinlence merkezi haline gelmiştir.
Masal Köy
Doganın kucağında, Rengarenk masalarda, Taş fırından doğal lezzetler ve sıcak köy ekmeğiyle, güne huzurlu bir başlangıç için Türkiye'nin İlk Ekolojik Köyü, Doğal Yaşam alanı olan Masal köyde ruhumuzu dinlendireceğiz.
Atatürk Köşkü
Ziyaret Saatleri: 09:00-16:00
Termal - Yalova Tel: 0226 675 80 00 Tam 5tl Öğr.2,5tl
Termal tesisleri Yalova’ya 12 km uzaklıkta, Karaca Arboretum’ dan sonra 8–9 km’lik mesafede. Termal banyolarıyla ünlü bir ilçedir. Tesis bünyesinde saunalar, banyolar, termal açık havuzlar, oteller, lokantalar, gezi parkurları, içmeler ve Atatürk’ün müze köşkü var. Atatürk’ün Köşkü, Atatürk’te çıkan siroz hastalığına iyi geleceği söylenmesi üzerine Prof. Mimar Hakkı Eldem tarafından tasarlanmış ve 1929 yılında 38 günde inşa edilmiş. İçindeki eşyaların bir kısmı İstanbul’daki çeşitli saraylardan getirilmiş. 4 kabul salonu ve 11 odası bulunan köşkün her yanında çok az eşya ile sağlanmış sadelik esas. Eşyaları İstanbul'daki çeşitli saraylardan getirilmiştir. İlk konuğu İran Kralı Rıza Pehlevi'dir. Bir çok önemli karar burada alınmıştır. Serbest Fırkanın kurulması, Yerli Malı Haftası gibi... 1984 yılına kadar bu şekilde hizmet vermiştir. İkinci katta Atatürk’ün kahvaltı etmek için kullandığı bambu takım, yatağı, banyosu, Afet İnan’ın ve manevi kızlarının kaldığı odalar var. Özellikle üst kattaki odaları gezerken Atatürk’ün manevi varlığını hissetmemek imkânsız. Bina Cumhuriyetin ilk yıllarında hükümetin yaz dönemi çalışmalarını yaptığı yer halini almış, Ulu önderin vefat ettiği Dolmabahçe Sarayı’na gidişinden önce en son burada Termal Atatürk Köşkünde kalmıştır.
Aşıklar Yolu & Aşıklar Merdiveni & Aşıklar Çeşmesi
Özellikle çiftlerin nikâh sonrası gelerek fotoğraf çektirdikleri ve uğuruna inandıkları bir yerdir. Devamında bulunan Aşıklar Yolu ve yeni yapılan Aşıklar Çeşmesi ile birbirlerini tamamlayan yerlerdir.
Ata Park
Mustafa Kemal Atatürk’ ün anısına yapılmış olan park Cumhuriyet dönemine aittir.
Ayak Suyu
İrili ufaklı bir çok kaynağın, kademeli olarak kullanılması sonucu romatizma ve kırık tedavilerinde ilerleme kaydedilmektedir.
Göz Suyu
Ulu Önde Atatürk’ ün emri ile faaliyet alınan bu kaynak, fiziki sorunlar ve çeşitli göz hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.
Memba
Suyun çıktığı kaynaktır. Su 62 - 65 derece, saniyede 35 litre olarak çıkmaktadır.
Astım Buharı
Kaynaktan çıkan ve iyon yapısı incelenmiş buhar, nefes darlıkları, kan dolaşımı, astım ve solunum yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.
Mide Suyu
Çınar Otelin yanında büvet şeklindedir. Doğrudan kaynaktan gelmektedir. İnsanlar kaynak suyunu içerek şifa aramaktadırlar. Kronik gastrit nezlêvi bağırsak hastalıklarına, kolit kabızlık gibi hastalıklara iyi gelmektedir. Suyun bir başka özelliği de soğutularak maden suyu gibi içilmesidir. Her yıl milyonlarca insan bu kaynaklardan şifa bulmaktadır.
Tarihi Sinema
19. asrın sonlarında yapılmış ve halen kullanılmaz haldedir. 1. derece tarihi eserdir. Türkiye'nin ilk sinema binalarından birisidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir süre restaurant (Park Restaurant) olarak hizmet vermiştir. Restorasyonu için projelerin çizimi bitmiş ve Bursa Kültür ve Tabiat varlıklarına Koruma Kurulundan onayı alınmıştır.
Yaver Köşkü
Tesisimizde yer alan ve en çok ilgi çeken köşkler arasında yer almaktadır. Cumhuriyet dönemine ait olan köşk koruma altındadır.
Sudüşen Şelalesi
Termal İlçesi Üvezpınar Köyü’nden 8 km uzaklıkta bulunan Sudüşen Şelalesi ve çevresi doğa tutkunlarına muhteşem bir şölen sunar. Şelaleye giden yol, rahat ve doğal bir yürüyüş parkurudur.
Yalova’nın değerli parçalarından biri olan Sudüşen Şelalesi, Termal ilçesinin sınırları içinde bulunmaktadır. Samanlı Dağları'nın kalbinde yer alan şalelerden birisidir.
Doğal bir güzelliğin tam ortasında sadece yanınızda bulunan önemli insanlarla eğlenceli vakitler geçirmek için fazlasıyla çekicidir.
Karaca Arboretumu
Ziyaret Saatleri: Cumartesi günleri 10:00 - 12:00 ve 13:00 - 17:00 saatleri arasında Karaca Arboretum: (226) 833 77 67
Gezi rehber eşliğinde 1,5 saat sürer
Karaca Arboretum, Yalova-Termal karayolu üzerinde, il merkezine 5 km mesafede Samanlı Köyü içerisinde yer almaktadır.
Arboretum, Latince kökene dayanan kelime anlamıyla 'Ağaç Evi' demektir. Arboretumların genel kuruluş amacı, orijini ve yaşları belli, çoğunluğu ağaç ve diğer odunsu bitki taksonlarından oluşan türleri bir araya getirip sergilemektir. Ağaç müzesi olarak da adlandırabileceğimiz arboretumlarda, büyük bir emek, özen ve özveri ile oluşturulan bu koleksiyonlar, bilimsel, eğitsel ve rekreatif alanlar olarak toplumun hizmetine sunulur.
Karaca Arboretum, Türkiye'nin bu amaçla oluşturulmuş ilk özel arboretumlarından biridir. Karaca Arboretum'un öncelikli amaçları arasında dünyamızdaki ağaç ve odunsu bitki türlerine, şartlar elverdiğince barınak olmak, bunların varlığını sürdürmesi için uğraş vermek, bir gen merkezi gibi çalışarak bunların üremesine ve uygun şartlarda yayılmasına olanak sağlamaktır. Tüm bunların yanı sıra Arboretum, ilk ve orta öğretimden üniversite düzeyine kadar tüm öğrencilere ve çevre halkına otsu ve odunsu bitkiler hakkında bilgi veren, onları yetişme alanlarında tanıtarak, çevre ve doğa sevgisi aşılayan ve en önemlisi koruma bilincinin gelişmesine katkıda bulunan bir merkezdir.
Yalova’da yer alan ve birçok bitki çeşidine ev sahipliği yapan Karaca Arboretumu, özellikle bitki bilimciler tarafından ilgi görse de şehre gelen turistlerin de dikkatini üzerine çekmeyi başaran noktaların başında geliyor.
Karaca Arboretumu, toplam 135.000 metrekarelik bir alanı kapsayan arboretum iris bahçeleri, bitki bahçeleri, bonsai bitki koleksiyonları ve gül bahçeleriyle çevrili… Bunların yanı sıra 5 bin odunsu bitki mevcuttur..
Hayrettin Karaca tarafından kurulan Karaca Arboretumu’nun içerisinde yine Hayrettin Karaca’ya ait bir yazlık köşk bulunuyor.
Karaca Arboretum Haziran 2004 de Uluslararası Dendroloji (Ağaç Bilimi) Cemiyeti tarafından bir ödüle layık görülmüş ve 27 Haziran 2004 de bu ödül Uluslararası Dendroloji Cemiyetinin Başkanı tarafından Karaca Arboretum da düzenlenen törenle Sn. Hayrettin KARACA’ya takdim edilmiştir. Bu ödül dünyada şimdiye kadar 14 Arboretum ya da Koleksiyon bahçesine verilmiştir. Karaca Arboretum da bu ödülü alan 15. Arboretum olmuştur.
Yürüyen Köşk
İşte “Ağacın dalını kesmeyin, köşkü kaydırın.” cümlesinin kurulduğu efsanevi yer. Evet, kulağa ilk başta bir efsane gibi gelse de, Atatürk tarafından bu emrin verildiği gerçektir ve hayata da geçirilmiştir. Bir ağacın dallarını kesmekle meşgul olan bahçıvanı gören Mustafa Kemal, bahçıvana neden böyle yaptığını sorar. Sebebinin ağacın dallarının köşkün duvarına dayandığını öğrenen lider, ağaca ve yeşile olan saygısının bir nişanesi olarak meşhur “Köşkü kaydırın.” emrini verir. Dönemin şartlarına göre oldukça ütopik bir istekmiş gibi görünmesine rağmen, bu emir uygulanır ve köşkün altına yerleştirilen raylar ile yaklaşık 5 metre kaydırılır.
Yalova’da bulunan Yürüyen Köşk, yapıldığı dönemde yaşanan hikâyesiyle ünlüdür. Yürüyen Köşk, Atatürk’ün isteği üzerine yapılmaya başlanmıştır.
Bunun üzerine Atatürk’ün isteği İstanbul Belediyesi’ne intikal eder. Sonrasında mühendis olan Ali Galip Alnar teknik elemanlarıyla Yalova’daki köşke gidip çalışmalara başlar. 1930 yılında çalışmalara başlanmış, köşkün çevresindeki toprak titizlikle kazılıp temeline kadar inilir. İstanbul’dan gelen tren rayları yine büyük bir titizlikle yerleştirilir. Sonrasında köşk 4.80 metre kadar kaydırılır. İşte Yürüyen Köşk’ün hikayesi böyle…
Atatürk’ün yaptırdığı ev, günümüzde Yalova Atatürk Köşkü olarak bilinse de, tarihinde yaşadığı olaydan dolayı Yürüyen Köşk olarak ünlenmiştir.
Köşk ve çınar ağacının hikâyesi şöyle:
Yalova’da o devirde bulunan Millet Çiftliği içinde 1929 yılında Atatürk’ün ikameti için mütevazı bir köşk yapılmış. Atatürk Yalova’ya 1936 yılındaki gelişinde Millet Çiftliği’ndeki köşkün pencerelerini zarar vereceği için yanındaki çınarın dalını kesileceğini öğrenmiş. Ağacın bir dalının bile kesilmesini istemeyen Atatürk köşkün ağaçtan uzaklaştırılmasını istemiş. Binanın temelleri açılıp ve temellerin altına zor ve çok yavaş ta olsa raylar döşenmiş. Bina rayların üzerinde doğuya doğru 4 m kaydırılmış. 11 Ağustos 1936 günü yapılan bu işlemi yanında bulunan kız kardeşi Makbule Hanım, Affet İnan, Yunus Nadi, Muhafız ve yakın arkadaşları izlemiş. Atatürk 11 Haziran 1937’de şahsına ait bütün taşınamaz mallar gibi bu köşkü de Türk Milletine bağışlamış. Diğer tüm köşkler gibi Yürüyen Köşk de halen müze olarak korunuyor. Atatürk’ün bir dalının bile kesilmesini istemediği Ulu Çınar ve yanındaki köşk, ağaç sevgisi ve çevre bilincinin de bir anıtı olarak ziyaretçilerini bekliyor. Yürüyen Köşk ‘Atatürk bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü’ arazisi içinde bulunuyor.
Kara Kilise
İlk yapıldığında Roma’ya ait bir su yapısı olan, Bizans döneminde ise kiliseye çevrilen Kara Kilise, Yalova’nın Çiftlikköy ilçesinde bulunmaktadır.
Sahil Mahallesi’nde yer alan yapı, il merkezine 3 kilometrelik bir mesafededir. Diğer kiliselerden farklı yönlere doğru uzanır. Yönü kuzey-güney eksenindedir.
Bölgede, antik liman ve su kemeri parçaları da görülebilmektedir.
Atatürk ve Yalova
Yalova’ yı ilk ziyareti:
Atatürk Yalova’yı ilk kez 19 Ağustos 1929 Pazartesi günü saat 16:00′da ziyaret etti ve halkın yoğun ilgisi ile karşılaştı. Kaplıcaları gezdi ve buranın iyileştirilmesi ile ilgili talimatlar verdi. Baltacı çiftliğine giderek buradaki göçmenlerin durumu ile ilgilendi. 20 Ağustos 1929′da tekrar Yalova’yı ziyaret eden Atatürk, 21 Ağustos’ta Yalova üzerinden Bursa’ya gitti.
29 Ağustos Cumartesi günü, Başbakan İsmet İnönü ile tekrar Yalova’ya geldi. Bundan sonra Yalova, artık Atatürk’ün yazlık çalışmalarını yaptığı, dinlendiği ve önemli kararlar aldığı bir yer oldu.
Yalova’yı tekrar yapılandırdı:
Atatürk Yalova’yı keşfinden hemen sonra (5 gün), yaklaşık 400 kadar sanatkarı (Demirci, Elektrikçi, marangoz, duvarcı) Yalova’ya getirtir ve şehrin ihyası için seferber eder. Termal Kurşunlu Banyo’nun onarımını yaptırır. Yalova Termal yolu düzeltilir, Samanlı ve Yalova dereleri temizlettirilir. Yalova’nın ilk imar planı Atatürk’ün direktifiyle yapılır.
#YALOVA#berabergezsek#Masal Köy#Atatürk Köşkü#Aşıklar Yolu & Aşıklar Merdiveni & Aşıklar Çeşmesi#Ata Park#Ayak Suyu#Göz Suyu#Memba#Astım Buharı#Mide Suyu#Tarihi Sinema#Yaver Köşkü#Sudüşen Şelalesi#Karaca Arboretumu#Yürüyen Köşk#Kara Kilise
0 notes
Text
POYRAZLAR GÖLÜ & ACARLAR LONGOZU & MADEN DERESİ
POYRAZLAR GÖLÜ
DOĞA HARİKASI
Nasıl Gidilir?
İstanbul’ dan 150 km 1s 47 dk dır.
Otobandan Adapazarı yönünden devam ediniz, Karasu kavşağından ayrılınca poyrazlar gölü'ne ulaşıyorlar.
Hakkında?
Adapazarı'nın kuzey doğusunda Sakarya Irmağı'nın yakınındaki 60 hektarlık bu göle yanındaki Poyrazlar Köyü nedeniyle bu ad verilmiştir. Gölün başka bir adı da Teke Gölü'dür.
Toprağı bereketli, yamaçları çam ve meşe ağaçlarıyla kaplı, baharda kır çiçekleriyle daha da renklenen, kuğuların uğrak noktası, nilüferlerle kaplı Poyrazlar Gölü huzurlu bir doğa cenneti. Tertemiz havada yürüyüş, piknik yapıp kafa dinlemek isteyenlerin gözdesidir.
Yeşilliklerin arasında kaldığı için, girdiğiniz anda başka bir diyara girmiş gibi hissedersiniz. Sakinliğiyle sizi cezbedecektir ve huzurun adresini bulduğunuzu fark edeceksiniz. Gölün en derin yeri 12 metredir ve dibi bataklıktır. Bu sebeple gölde yüzmek yasaktır. Poyrazlar Gölü'ne günübirlik kullanım alanı dahilinde 8 tane yağmur barınağı (Kamelya), bir tane büfe, çocuk oyun alanları, 14 tane halka açık çeşme ve 180 sabit masa bulunuyor. Göl çevresinde tam tur 5 km. dir. Tam tur için tren mevcuttur. Tren kişi başı 3 tl dir. Yarım saatte tur atılır. Bisiklet kiralayarak gölün çevresindeki parkurda dolaşabilirsiniz. Gölde deniz bisikletine binebilirsiniz.
Poyrazlar Gölü'ne, düzlük, düzgün yollardan ulaşabiliyorsunuz göle. Milli parklar kapsamında olduğu için girişte ücret alınıyor.
ACARLAR LONGOZU
Nasıl Gidilir?
İstanbul’ dan 203 km 2s 23 dk dır.
İstanbul tarafından gelecek olanlar, TEM otoyolunu kullanıp Adapazarı, karasu tabelalarını devam ettirecek. Karasu tabelalarından sonra Karamüezzinler Köyü tabelasına geldiğinizde sol tarafa dönerek Acarlar Longozu’na ulaşım sağlamış olacaksınız.
Hakkında?
Dünya'da beş tane bulunan ve Türkiye'de ki ikinci Longoz olan (su basar ormanı) Acarlar Longozu hem flora hem fauna açısından son derece zengindir. Yaklaşık 10 km uzunluğundaki Acarlar Longozun'da, 150'den fazla ağaç türü yaşıyor. Burada iyi gelişmiş tırmanıcı kızıl ağaç, söğüt türleri ve diş budak baskın olarak bulunur. Farklı sualtı canlılarında yaşadığı Acarlar Longozu biyolojik çeşitlilik açısından ülkemizin en önemli doğal değerleri arasında yer almaktadır. Türkiye'de "Yeryüzündeki cennet burası dedirtecek" kadar güzel Acarlar Longoz'u keşfedilmeyi bekliyor. Acarlar Longozu deniz, göl, kumul ve orman eko sistemlerini bir arada barındıran dünyanın nadir tabiat köşelerinden biridir.
Acarlar Longozu güzelliği ile görenleri kendine hayran bırakıyor. Seyri doyumsuz bir tabiat güzelliğine sahiptir. Su menekşesi Türkiye'de sadece Acarlar Longoz'unda yetişirken, nilüferlerin su üzerindeki muhteşem görüntüsü de hafızalardan silinmiyor. Longoz; su içine batmış orman anlamına gelmektedir ve Acarlar Longozu, içinde fazlasıyla balık türlerini barındırmaktadır.
MADEN DERESİ
Nasıl Gidilir?
İstanbul’ dan 208 km 2s 47 dk dır.
TEM Otoyolundan İstanbul tarafından geliyorsanız Hendek Adapazarı çıkışından çıkarak, Adapazarı’na varıyorsunuz. Buradan Karasu istikametine devam ediyorsunuz. Adapazarı Karasu sapağı 50 km. Karasu’yu geçip Kocaali’ye devam ederken sağda bulunan Maden Deresi/Şelale tabelası ile Kuyumculu Köyü’ne dönüyorsunuz. Kuyumculu Köyünden itibaren Maden Deresi/Şelale tabelasını takip edebilirsiniz.
Hakkında?
Sakarya-Karasu'da bulunan, yeşil alanlarıyla büyüleyen, deresinin sesiyle doğanın sesini birleştirip hiç duyulmamış bir melodi fısıldayan Maden Deresi, doğa harikasıdır.
Maden Deresi, yürüyüşler yapmak, fotoğraflar çekmek, dostlarınızla birlikte piknikler gerçekleştirmek için oldukça ideal bir nokta. Üstelik Ekim ve Kasım aylarında giderseniz eğer kestane toplayabilme imkanınız da bulunuyor.
Bölge adını ortasından geçen dereden almakta. Ama o dereye de adını veren yıllar önce bu bölgede maden çıkarılmış olmasıdır. Maden Deresi’nin olduğu bölgede bir zamanlar Fransızlar tarafından işletilen madenler varmış. Fakat 1914 yılında Fransızlar bu bölgeyi terk etmiş. Bu sebepten dolayı bu nokta Maden Deresi olarak anılıyor.
0 notes
Text
ESKİŞEHİR
Porsuk Çayı Kıyısında Bir İnci ESKİŞEHİR!...
Nasıl Gidilir?
İstanbul - Gebze - Bilecik - Bozüyük - Eskişehir 322 km ( 4 saat )
Hakkında?
Geçmişini yaşayan ama bir o kadar da yeni kalan güzel şehir… Yunus Emre’ nin yurdudur. Nasrettin Hoca’nın mirasıdır. Kuruluşa ve kurtuluşa şahit olmuş şehrin tarihini mutlaka gezmelisiniz.
Tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Eskişehir, gelişen sanayi ve şehircilik anlayışıyla ülkemizin en önemli kentlerinden biridir. Eskişehir, bünyesinde barındırdığı iki üniversitesi, kültürel mirasları, sanat yapıları ve planlı sanayisi ile Avrupalı kentler görüntüsüne ulaşmış, eğitim ve bilim kenti olmuştur.
İsa'dan önce birinci bin yılda Porsuk Nehri kıyılarında Frigyalılar tarafından kurulan Eskişehir Türkiye'nin en önemli yol kavşaklarından birisidir. Yunus Emre, Nasrettin Hoca gibi tarihi kişileri yetiştiren Eskişehir Lületaşı, çeşitli haslıklara iyi gelen sıcak su kaynakları ile de ünlüdür. Eskişehir kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, mutfağı ve alışveriş olanakları ile önemli bir turizm çekim merkezi olmayı hedeflemektedir.
KENTPARK
Kentpark, Eskişehir’in en güzel ve popüler parklarından biri. Gökmeydan Mahallesi’ndedir. Türkiye’nin ilk yapay plajına sahip olması ile ünlü.
Toplam 300.000 m2 lik alana sahip olan parkta yapay plaj dışında, açık yüzme havuzları, restoran ve kafeler, hediyelik eşya satışı yapılan büfeler, at binme alanları, çocuklar için oyun grupları ve büyük bir yapay gölet bulunuyor.
Kentpark’ın Türkiye çapında ünlü olmasının nedeni ise park içerisinde inşa edilen Türkiye’nin ilk yapay plajı. Denizi olmayan bir şehirde plaj yapılması fikrinin ardından yer olarak içinden Porsuk Çayı da gelen Kentpark seçilmiş ve çaya yakın bir alanda gerçek deniz kumu kullanılarak plaj yapılmıştır.
ŞELALE PARK
Eskişehir’in en önemli parklarındandır. Şehrin en eski yerleşim yeri olan Odunpazarı Semti’nde yer alıyor. 38.000 m2 alana sahiptir. Park içerisinde yer alan 1400 m2 lik yapay şelale parka adını veriyor. Yapay şelale, yel değirmeni, Don Kişot ve Sanço Panço Heykelleri, çocuk oyun grupları, mini amfi tiyatro, yürüme yolları, seyir terası yer alıyor.
ODUNPAZARI _ ODUNPAZARI EVLERİ
Osmanlı örneklerini koruyan kent, kıvrımlı yolları, çıkmaz sokakları, ahşap süslemeli bitişik düzenli, cumbalı evleri ile örf, adet ve geleneklerini koruyarak bir bütün olarak günümüze kadar gelmiştir. Osmanlı sivil mimarisi yapılarının en güzel örneklerini görebileceğiniz Odunpazarı Evleri ilk kez görenleri çok etkileyen bir bölge. Eskişehir’e gelenlerin ilk görmeleri gereken yerlerdendir.
ÇAĞDAŞ CAM SANATLARI MÜZESİ
Çağdaş Cam Sanatları Müzesi, Eskişehir Odunpazarı Evleri bölgesinde kurulmuş ilgi çekici bir cam müzesidir. 2007 yılında hizmete açılan müze üç tarihi evin restore edilmesiyle oluşan bina içinde yer almaktadır.
Türkiye’nin ilk cam müzesi olarak geçen müze, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ve Cam Dostları Grubu‘nun ortak çalışmasıyla meydana gelmiştir. 58 yerli, 10 yabancı sanatçının eserlerini inceleyebileceğiniz müze Eskişehir’de gezip görmeniz gereken birçok önemli yere yakın konumda yer alıyor.
Balmumu Heykelleri Müzesi’nin sırasında.
Tel: 0(222) 234 37 34Tam 5tl Öğr.2tlCumartesi:10:00-17:00
CUMHURİYET TARİHİ MÜZESİ
Eskişehir'in Odunpazarı ilçesinde bulunan, 1916 yılında Mimar Kemalettin tarafından yaptırılan Turan Numune Mektebi, şimdiki dönemde Eskişehir Anadolu Üniversitesi tarafından 1994 yılında tekrar restore edilmiştir. Ardından Cumhuriyet Tarihi müzesi olarak açılmıştır. Açılmasının asıl amacı, Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomi, siyasi, kültürel ve sosyal değişimlerini belgelerle halka anlatılmasıdır. Atatürk'ün; masa saati, tabak, bıçak, kahve fincanları, ağızlığı, bastonu, tespihi, tabancası ve kılıcının yanı sıra; İnönü Savaşlarına, Sakarya Savaşlarına, Çanakkale Savaşına ve Büyük Taarruza ait 131 fotoğraf sergilenmektedir. O dönemlerde çok büyük önemi olan Yavuz, Muavebet-i Milliye, Bandırma Vapuru ve diğer önemli gemilerin maketleri de müzeye ayrı bir tarihi hava katmaktadır. Yakın tarihimizi araştıranlara ve tarihe ilgi duyanlara muhteşem bir müze gezisi. Kurtuluş Savaşı dönemlerini yaşayacak ve o tarihlerin havasını soluyacaksınız.
Balmumu Heykelleri Müzesi’nin sırasında.
Tel: 0(222) 234 37 34 Cumartesi:10:00-17:00
KURŞUNLU CAMİ ve KÜLLİYESİ
Kanuni Sultan Süleymanın’ın vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından 1525 yılında Mimar Acem Ali’ye yaptırılan Kurşunlu Camii ve Külliyesi, Odunpazarı’nda yer alan en önemli yapılardan. Yüzyıllar boyunca cami ve külliye olarak hizmet veren yapı günümüzde turistik amaçlarla da hizmet veriyor. Külliyenin cami dışındaki bölümleri günümüzde El Sanatları Çarşısı, Sıcak Cam Üfleme Atölyesi, Lületaşı Müzesi ve Evlendirme Dairesi olarak hizmet veriyor.
Odun pazarında
LÜLETAŞI MÜZESİ
Kurşunlu Külliyesi içinde yer alan Lületaşı Müzesi, alanında dünyanın önde gelen müzelerinden. Eskişehir’in simgelerinden olan lületaşı’ın ham halinin ve çeşitli sanatçılar tarafından işlenerek birbirinden güzel objelere dönüştürülmüş hallerini bu ufak müzede inceleyebilirsiniz.
Kurşunlu Külliyesinin içinde.
Tel: (0222) 233 77 57-233 05 82 Giriş ücretsiz.
OSMANLI EVİ
Osmanlı Evi ya da asıl adı ile Yeşil Efendi Konağı, 1890 yılında bölgenin ileri gelenlerinden Halil İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün Eskişehir’i ziyareti sırasında burada konaklaması evin tarihsel olarak önemli özelliklerinden biridir. Evin mimarisi oldukça etkileyicidir. Kurşunlu Külliyesi’ne yakın bir konumda yer alan günümüzde Odunpazarı Belediyesi turizm ofisi olarak kullanılıyor. Dilerseniz evin içerisini ziyaret edebilirsiniz.
Kurşunlu Külliyesine yakın.
KIRIM KÜLTÜR EVİ (Tatar)
Hem bir müze, hem de kırım türkülerinin buluştuğu bir mekan durumuna gelen kırım tatar kültür evi aynı zamanda lezzetli çibörek ve samsa tatlısı mutlaka denenmelidir.
ATLIHAN EL SANATLARI ÇARŞISI
Bölgedeki bir diğer tarihi yapı olan Atlıhan El Sanatları Çarşısı, 1850’li yıllarda bölgenin ileri gelenlerinden Takattin Bey tarafından han olarak yaptırılmış. Zamanında Eskişehir’e gelenlerin hem kendilerinin hem de hayvanlarının konakladıkları han günümüzde turistik bir çarşı olarak hizmet veriyor. Başta lületaşı olmak üzere şehre özgün yöresel hediyeliklerinin satışının yapıldığı çarşıda kendinize ve sevdiklerinize birçok hediye bulabilirsiniz.
YILMAZ BÜYÜKERŞEN BALMUMU HEYKELLER MÜZESİ
Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi, yurt dışında bulunan ünlü MadameTussauds Müzeleri’nin bir benzeri. 2013 yılında Odunpazarı evlerinin bir tanesinde hizmete açılan müzede 160 adet balmumu heykelinin yanı sıra Kurtuluş Savaşı ve çeşitli dönemlere ait bazı objeler de sergileniyor. Müzede; Kemal Sunal, Barış Manço, Şener Şen, Cüneyt Artkın gibi birçok önemli şahsın balmumu heykellerini inceleyebilir, heykellerle birlikte fotoğraf çektirebilirsiniz.
Odun pazarında
Tel&Faks: 0 222 234 37 34Tam 5tl Öğr.2tl
Cumartesi 10:00-12:00 / 14:00-17:00
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM KARİKATÜRLERİ MÜZESİ
Tarihi Odunpazarı Evleri’nin birinde kurulu olan Anadolu Üniversitesi Eğitim Karikatürleri Müzesi içerisinde yerli yabancı karikatüristin yüzlerce eseri sergileniyor. Müze içerisinde bir de kütüphane yer alıyor.
Odun pazarında
ARASTA ÇARŞISI
İki katlı Arasta çarşısı içerisinde cam, çini ve seramik eserleri sergilenip satışı yapılıyor. Cam, Çini ve Seramik Çarşısı Arasta; 2012 yılında Kentsel Sit Alanı dâhilinde bulunan bir yapı grubunun yıkılıp yeniden yapılması ile Odunpazarı Belediyesi tarafından oluşturulmuş turistik çarşıdır.
Odun pazarında
SAZOVA PARKI (Bilim, Sanat ve kültür Parkı)
Sazova Parkı ya da tam adı ile Bilim, Sanat ve Kültür Parkı, Eskişehir başta olmak üzere Türkiye’nin en büyük ve en güzel parklarından birisi.
Eskişehir-Kütahya yolu üzerinde yer alan 400.000 m2 üzerine kurulu olan yer sahip olduğu tasarım ve içinde barındırdığı yapılar ile ülkemizin en özgün parkları arasında gösteriliyor. .
Masal Şatosu, Korsan Gemisi, Bilim Deney Merkezi,Sabancı Uzay Evi, Maket Müzesi,
Sazova Parkı’nda dikkat çeken bir diğer yapı ise yapay gölet yanında yapılan bulunan Korsan Gemisi. Atlas Okyanusu’nu aşan gemilerden olan May Flower’ın tasarımına sahip olan gemiyi gezerken kaptan köşkü, zindan, mürettabatın hamakları ile kileri görebilirsiniz.
Masal Şatosu: Sadece dışardan göreceğiz, Haziran ayına kadar tadilatta.
Eti Su Altı Dünyası: 0222 300 00 66 Tam 5tl Öğr.2tl Giriş Saati: 10:00-17:30
Bilim Deney Merkezi ve Sabancı Uzay Evi: Etkinlik atölyeleri var, geziye izin vermiyorlar.
Korsan Gemisi: Giriş 1 tl
PORSUK ÇAYI VE ADALAR BÖLGESİ
Sakarya Irmağı’nın en uzun kolu olan Porsuk Çayı, Eskişehir’in önemli simgelerinden biridir. Şehrin ortasından geçen Porsuk’un kuzeyinde Tepebaşı; güneyinde ise Odunpazarı ilçeleri yer alıyor. Şehir merkezinde kabaca, Atatürk Caddesi, Şair Fuzili Caddesi ile Doktorlar Caddesi arasında kalan ve Porsuk Çayı’nın geçtiği alan ise halk arasında “Adalar” olarak adlandırılıyor. Bot turlarına Porsuk ile Doktorlar Caddesi birleşimi olan noktadan da binebilirsiniz.
DOKTORLAR CADDESİ
Doktorlar Caddesi ya da resmi adıyla İsmet İnönü Caddesi, Eskişehir‘in en merkezi yerleri arasında yer alan önemli merkezlerden biridir. Üzerinde birçok mağazanın yer aldığı ve araç trafiğinin olmadığı bu cadde İstiklal Caddesi’ni andırır.
Eskiden beri cadde üzerinde çok sayıda doktor muayenehanesi ve ofisinin bulunması bölgeye bu adın verilmesine neden olmuştur. Porsuk Çayı’nın hemen paralelinde yer alan Doktorlar Caddesi üzerinde Kanatlı Alışveriş Merkezi, şehrin yöresel markalarından PinoFastFood restoranı, çeşitli heykeller, butik dükkanlar, birkaç restoran bulunur. Bu caddenin paralelinde yer alan Barlar Sokağı ise şehrin gece yaşantısının hareketli mekânlarındandır.
HALLER GENÇLİK MERKEZİ
Haller Gençlik Merkezi, Eskişehir Eskibağlar Mahallesi içinde Cengiz Topel ve Üniversite Caddesi arasında kalan tren geçidinin Üniversite Caddesi tarafında kalan güzel bir mekandır. Eskiden sebze ve meyve hali olarak kullanılan yapının belediye tarafından restore edilmesiyle bina bir gençlik merkezine dönüştürülmüştür.
İki katlı olan Haller Gençlik Merkezi’nin içinde; hediyelik eşya dükkanları, büfeler, kafeler ve barlar yer alıyor.
ESKİŞEHİR AÇIK HAVA MÜZESİ
Eskişehir Havacılık Müzesi ya da Havacılık Parkı, Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü’nün karşısında yer alan bir park. 1998 yılında ziyarete açılan parkta çeşitli tip ve modellerde sivil ve savaş uçakları görülebilir. Parkın içinde yer alan kapalı müze alanında ise pilot giysileri, rozetler, maket uçaklar ve çeşitli uçak motorları yer alıyor.
Not: Programın yoğunluğuna göre yolda karar vereceğiz.
Eskişehirde Ne Yenir
Kırım Tatar yemekleri, düğün yemekleri şeklinde kategorize edilebilir. Çiğbörek şehrin en ünlü yemeği. Balaban Köfte ise bir diğer lezzetli yemek. Kuzu sorpa, sütlü ovmaç, toyga, göceli tarhana, bamya çorbası nuga helvası ve met helvası gibi lezzetleri Eskişehir gezisinde tadına bakabilirsiniz.
Atalar cd de ,Kırım çiğ börekçisi – Papağan iyi mekanlardır.
Papağan Çiğbörek Salonu : Tel: 0222 231 43 62 3 Adet Çibörek 6 tl
#berabergezsek#eskişehir#porsuk çayı#kentpark#şelalepark#odunpazarı evleri#cam sanatları müzesi#cumhuriyet tarihi müzesi#kurşunlu cami#külliye#lületaşı müzesi#osmanlı evi#tatar#kırım kültür evi#atlıhan#yılmaz bükükerşen#bal mumu#müze#eğitim karikatürleri#arasta çarşısı#sazova parkı#bilim sanat kültür parkı#doktorlar caddesi#haller gençlik merkezi#açık hava müzesi#kırım çiğ börek#kültür#gezi
0 notes
Text
RAFTİNG
Haydi Çılgın İnsanlar Maceraya !...
Hakkında?
Rafting, akış hızı ortalamanın üstünde olan nehirler üzerinde yapılan ekstrem bir spordur. Kabaca “Raft” adı verilen basit bir bot ile, oldukça azgın bir şekilde akan nehre karşı verilen bir mücadeledir.
Parkur 3+1 zorluk derecesine sahiptir. Parkur 13 km uzunluğundadır. İlk 2 km. acemi parkuru diye adlandırılmaktadır. Diğer 11 km. lik alan ise dalgalarla mücadele edilen alandır.
Rafting. 6 – 8 kişi arasında oluşan ekipler ile yapılan bu spordur. Sonunda ıslanmadan karaya çıkmak istiyorsanız, ekip arkadaşlarınız ile tam bir uyum içerisinde olmanız gerekiyor.rafting sporu diğer ekstrem sporlara nazaran daha kolaydır, uzunca bir eğitim gerektirmez. Sonuçta sudan çıkınca çok eğlenmiş olacaksınız, konuşacak çok anımız olacak. J Yüzme bilmeyen herkes rafting yapabilir.
Tur Nasıl İşliyor?
Belirtilen saatlerde buluşma noktalarından sizleri alıp;
Melen çayı tesiste buluşma
Köy kahvaltısı ve keyif saati,
Suya düştüğümüzde üşümemek için Balıkçı kıyafeti giyinme,
Rafting brifing,
Rafting Start, başlasın heyecan J
Rafting Bitiş, heyecan dolu dakikalar, anlatılacak güzel anılar J
Servisle tesise dönüş,
Duş-Giyinme,
Dönüş yemeği (Öğlen)
Serbest zaman
Yüzme bilen yada bilmeyen herkes can yeleği takmak zorundadır.
Yolculuğumuz başladı dalgalarla boğuşuyorsunuz. Uzun yolculuktan sonra bayağı efor sarf ettiniz. Gitmeden açık büfe dönüş yemeğinizide yedikten sonra bu günü sizin için kalıcı kılan fotoğrafların bulunduğu dvdyi alarak sağ salim evinize varmanızı sağlıyoruz.
0 notes
Text
CUMALIKIZIK & SAİTABAT ŞELALESİ
Nasıl Gidilir
Cumalıkızık,
Bursa ili Yıldırım ilçesi sınırları içerisindedir. Kendi aracınızla, Bursa şehir merkezinden Ankara istikametinde ilerlediğinizde yolun sağındaki Cumalıkızık tabelalarını takip ederseniz, yol ayrımından bir kaç kilometre sonra Cumalıkızık'a ulaşabilirsiniz. İstanbul'dan, otoyol ile Darıca, Bayramoğlu sapağından çıkıp dolunca kalkan feribotla Eskihisar'dan Topçular'a geçiliyor. Yalova'dan Bursa'ya, nihayet genişletilen geliş-gidiş ayrı yol ile iki saatte varabilirsiniz. Göbekten Ankara-Eskişehir yoluna dönerseniz, 9 km sonra "Bursa bitti" yol tabelasına gelmeden sağa ayrılan iki yanı ağaçlı asfalt yol 2 km sonra sizi Cumalıkızık Köyü'ne getirecek. Cumalıkızık meydanına veya köy girişine park yapabilirler, parke taşlı ve yokuşlu, daracık köy sokakları araçla dolaşmaya pek uygun değil.
Cumalıkızık daracık sokakları, olağanüstü evleri, kapı tokmakları ve sokak çeşmeleriyle sizi bugünden geçmişe taşıyacak bir ortam. Sıcacık, dost insanlar ve ekşi maya ile yapılmış ve odun ateşinde pişirilmiş nefis ekmeği ile Cumalıkızık Köyü sizi bekliyor. Bu şirin, Osmanlı izlerini taşıyan köyde dolaşanlar, kendilerini sanki bir açıkhava müzesinde zannediyor. Uludağ eteklerinde yer alan Cumalıkızık Köyü'nün kuruluşu ise çok eskilere dayanıyor. Orhan Gazi Bursa'ya girmeden önce bir çok yerleşim alanı kurmuş: Bayındırkızık, Derekızık, Hamamkızık, Değirmenlikızık, Fidyekızık. Bunların arasından topluca gidilip cuma namazı kılınan köye de Cumalıkızık denmiş. Köyler birbirine yakın olduğu için, bir sigara içimi kadar sürede birinden çıkıp diğerine ulaşılıyormuş. Köylerin birbirine yakın olması gibi, evler de adeta içiçe inşa edilmiş. Şimdi tamamı sit alanı olan 350 haneli Cumalıkızık Köyü'nün evleri Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örnekleri olarak kabul ediliyor.
Cumalıkızık Köyü bir yamaca kurulmuş ve sokakları, ancak yaya ve at arabalarının geçebileceği genişlikte. Kaldırımsız olan sokakların tamamı taş döşeli. Evler genellikle üç katlı ve yüksek avlu duvarları ile çevrili. Birbirine yakın ve akraba olan aileler iç içe olan ve birbirine dar geçitlerle bağlanmış evlerde yaşıyor. Eskiden, bir saldırı anında bu geçitleri kullanarak evden eve geçen köy sakinleri böylece canını kurtarıyormuş.
Evlerin yapımında güneşte kurutulmuş tuğla, ağaç ve kerpiç kullanılmış. Çamur sıvalı duvarlar, mavi, mor, koyu sarı, açık yeşil gibi renklere boyanırken, ahşap kısımlar kendi rengine bırakılmış. Depreme çok dayanıklı olan evlerin sakinleri "Uyandığınızda herhangi bir ağırlık, halsizlik hissetmez, yattığınız gibi kalkarsınız" diyor.
Cumalıkızık'ta, ana cadde ve köy meydanı bulunmuyor ama kapı tokmakları kadar ilgi çekici olan ve gürül gürül soğuk su akan sokak çeşmeleri köye ayrı bir güzellik veriyor. Üzerinde Saldede, Köyüstü, Cin aralığı gibi isimlerin yazıldığı sokak levhalarıysa ahşaptan yapılmış. Köy sokaklarında dolaşırken, kendinizi bir tiyatro dekoru yada film platosunda sanabilirsiniz.
Kaldırımsız sokaklar, sokaklardan akan sular, zamana yenilmiş evler…işte Cumalıkız.
SAİTABAT ŞELALESİ
Bursa’ dan sola Ankara yönüne dönerken 9 km sonra Cumalıkızık, 12 km sonra Kestel'e girmeden Saitabat girişini takip ederek çimento fabrikasının arkasındaki yoldan hafif meyilli rampayı birkaç keyifli virajla çıkarak, önce Derekızık Köyü'nü geçerek şelale bölgesine ulaşabilirsiniz.
Şelale Dere Restoran'a gitmek isteyenler, köprüyü geçip sola aşağı dönerek restoranın içine kadar araçlarıyla girebilirler.
Şelale Pikniği,
Bursa'nın Osmanlı izlerini taşıyan Cumalıkızık Köyü'nün biraz ilersindeki Saitabat Şelalesi'nde sakin, serin ve tarihi bir yolculuğa çıkıyoruz...
Coşkun bir şelale... Gürül gürül sesi ile akarak önünüzden koşarcasına geçiyor. Su sesine karışan alabildiğince kuş sesi... Yemyeşil çimenler ve çınar ağaçlarıyla çevrili bir alan... Saitabat Şelalesi işte böyle bir atmosfer sunuyor sizlere...
Uludağ eteklerindeki bu mekan büyük bir bahçe görüntüsünde. Şelalenin aktığı kanyon ve suyun yarattığı serinliği yaşamak insanın yaşama arzusunu da artırıyor.
0 notes
Text
DÜZCE
DÜZCE
Düzce yaklaşık 220 kilometre(km) mesafede ve araçla yaklaşık 3 saat kadar sürmektedir.
Ne Yenir
Düzce ilinde yöresel yemeklerden bazıları : Çerkez tavuğu, Arnavut böreği, şıl börek, göbete mantısı, katlama, sarı burma, su böreği, Boşnak böreği ve tatlısı, gözleme, höşmerim, tavuklu keşkek, lepsi, mamursa, haluj, kara lahana yemeği, mısır ekmeği olarak sayılabilir.
Samandere Şelalesi
Nasıl Gidilir: (Tabiat Anıtı) Düzce'nin güneydoğusunda, il merkezine 26 km. mesafede Samandere Köyü sınırları içinde bulunur. Samandere Şelalesi, Düzce'nin güneydoğusunda, Beyköy beldesi Samandere Köyü sınırları içinde yer almaktadır. Beyköy beldesine 15km. Düzce’ye 24 km. TEM Otoyoluna 20km. D-100 Karayoluna 26km.uzaklıktadır.
3 adet şelale ve 1 de Cadı Kazanı adı verilen derin bölüm bulunmaktadır. Samandere Şelalesinde, büyük ağaçların arasından şiddetle akan sular, beyaz köpükler halinde dökülerek “Cadı Kazanı” içinde, derin kayalıkların arasında adeta kaynamaktadır.
Samandere Şelalesinde, mesire ve piknik alanları, doğa yürüyüş parkurları, kamp alanları, orman içi dinlenme yerleriyle muhteşem bir doğa güzelliğine sahiptir.
Efteni Gölü
Nasıl gidilir: Düzce Gölyaka Efteni Gölü Düzce’nin 14 km. güney-batısında, Elmacık Dağı silsilesinin eteğinde, Düzce Ovasına ait akarsu ağının birleştiği ve Büyük Melen kanalıyla Karadeniz’e döküldüğü ekolojik bir ağın düğüm noktasındadır. Gölyaka ilçesine 2 km. D-100 Karayoluna 15km. TEM Otobanına 10km.mesafededir
Efteni Gölü 100 metre yükseklikte, Küçük Melen sularının ve yan derelerin oluşturduğu tatlı su gölüdür. Efteni Gölü, göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan önemli ve ender merkezlerden biridir. Göl, 1992 yılında Orman Bakanlığı, Milli Parklar, Av-Yaban Hayatı Koruma Genel Müdürlüğü tarafından koruma statüsüne alınmış olup, avlanmak yasaktır.
Yaklaşık 150 çeşit su kuşu türüne ev sahipliği yapan gölde, kuğu, karabatak, flamingo, su tavuğu, boz kaz, yeşilbaş ördek, sakar meke, sumru, kız kuşu, çulluk, balık kartalı, balıkçıl, yılan boyun, angıt ilk göze çarpan kuş türleridir. Efteni Gölü çevresinde gölün izlenebilmesi için kuş seyir terasları ile ziyaretçilerin bilgi alabileceği bir de tanıtım merkezi bulunmaktadır.
Efteni Gölü koruma alanında bulunan diğer kuş türleri ise; nesli tükenme tehlikesi altında olan Kuğu, Turna, Mezgeldek, Toy, Sibirya Kazı, Küçükkarabatak, Bozördek, Çıkrıkçın, Kaşıkçın, potansiyel tehdit altında olanlar, Yeşilbaş, Fiyu, Bekri, Kılkuyruk,Mazar, Pasbaş, Elmabaş’dır. Efteni Gölü kuş türlerinin yanı sıra bünyesinde ender bitki türleri barındırmaktadır. Nilüfer, süsen, düğün çiçekleri, kamış, nane, su mercimeği bitkilerinin yanı sıra; söğüt, dişbudak, kızılağaç, çınar gibi sucul karakterli ağaçlar da göze ilk çarpan bitkilerdendir.
Güzeldere Şelalesi
Nasıl gidilir: İstanbul tarafından gelenler; TEM otoyolunda Hendek çıkışından sonra Düzce İli sınırları içerisinde Gümüşova-Gölyaka TEM Otoyolundan ayrılın. Gölyaka tabelasını takip ederek Gölyaka’ya ulaşın. Gölyaka`nın içinden güney istikametine gidilir ve Açma Köyü sapağından doğu istikametine doğru Hacı Yakup Köyünde güneye doğru sapılarak “Güzeldere” tabelaları takip edilir. Güzeldere Tabiat Parkı Düzce’den 18, Gölyaka’dan ise 11. km. uzaklıktadır.
Güzeldere Şelalesi, Düzce'nin Gölyaka ilçesinin sınırları içerisinde Düzce'ye 28, Gölyaka'ya ise 16 km mesafededir.Güzeldere Şelalesi 135 m. yüksekliktedir ve estetik yönden yörede ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.
Her mevsim ayrı bir hoşluğa bürünen şelale, özellikle sonbahar aylarında üzerine sar rengini örter ve diğer pastel renkleri küçük detaylarında ustalıkla kullanır adeta. Güzeldere Şelalesi, gürgen ağaçları arasında şahane bir görsel şov yapar. Köpük köpük akan suların sesini duydukça ruhunuz okşanır. Tüm stresleriniz bir anda yok olur ve kendinizi bir kuş kadar hafiflemiş hissedersiniz. Tabiatın insanlara büyük bir armağanı olan Güzeldere Şelalesi, piknik alanlarında yaşanan keyifli vakitlere eşlik ediyor.
Şelale, düzenlenen üç ayrı patika ve merdivenler sistemiyle gezilebiliyor. En görkemli zamanı ilkbahar ve güz mevsimi. Güzeldere Şelalesi, doğal peyzaj bitki örtüsü, Piknik alanları, düzenlenmiş orman içi dinlenme yerleri ve yürüyüş parkurları ile bölgenin önemli doğal değerlerindendir.
Yapmadan Dönme
Akçakoca Ceneviz Kalesi'ni gezmeden, Akçakoca'da balık yemeden, Konuralp Müzesi'ni gezmeden, Efteni Kuş Cenneti ile Güzeldere Şelalesi'ni görmeden, Dönerken alabalık yemeden, Kaynaşlı’da mangalda et yemeden, Fındık ve tütün kolonyası almadan, Düzce köftesi, külbastı, Arnavut ciğeri yemeden ve şıra içmeden, dönmeyin.
Düzce Çevresi Düzce İstanbul ……215 km Düzce Ankara …....235 km Düzce İzmir ……....550 km Düzce Adana …….720 km Düzce Antalya ……645 km Düzce Bursa ……...230 km Düzce Nevşehir …..510 km Düzce Trabzon …...865km Düzce'nin çevre illere olan uzaklıkları Düzce Akçakoca ….37 km Düzce Cumayeri …..20 km Düzce Çilimli ……...15 km Düzce Gölyaka ……20 km Düzce Gümüşova…..19 km Düzce Kaynaşlı ……15 km Düzce Yığılca ……...36 km
2 notes
·
View notes