#bal mumu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Her Zaman Yanındayım Diyenlerden Koleksiyonum.
Seni seviyorum Diyenlerden Bal Mumu Heykellerim.
Biz Arkadaşız Diyenlerden Çini Vazolarım Var.
Seni Özlüyorum Diyenleri Dokuma Halılarına Çevirdim Şimdi En Büyük Sanatkar Benim.
İnsan İşliyorum…!
11 notes
·
View notes
Text
Her zaman yanındayım' diyenlerden, koleksiyonum var...
"Seni seviyorum" diyenlerden, Bal mumu heykellerim var...
"Biz Arkadaşız" diyenlerden çini vazolarım var...
"Seni özlüyorum" diyenleri dokuma halılarına çevirdim...
Şimdi en büyük sanatkar Benim..!...''
"İNSAN İŞLİYORUM''...
~
#Alıntı
22 notes
·
View notes
Text
Her zaman yanındayım' diyenlerden, koleksiyonum var...
"Seni seviyorum" diyenlerden, Bal mumu heykellerim var...
"Biz Arkadaşız" diyenlerden çini vazolarım var...
"Seni özlüyorum" diyenleri dokuma halılarına çevirdim...
Şimdi en büyük sanatkar Benim..!...''
"İNSAN İŞLİYORUM''...
26 notes
·
View notes
Text
Her zaman yanındayım' diyenlerden, koleksiyonum var...
"Seni seviyorum" diyenlerden, Bal mumu heykellerim var...
"Biz Arkadaşız" diyenlerden çini vazolarım var...
"Seni özlüyorum" diyenleri dokuma halılarına çevirdim...
Şimdi en büyük sanatkar Benim..!...''
Kır çiçegiM
2 notes
·
View notes
Text
insan hicbir sey hissetmedigi insana karsı nasıl da flörtöz oluyor hoslantıdan geberdiginin yanında nasıl da bal mumu heykeline dönüyor
7 notes
·
View notes
Text
Eğitimlerle Balmumu Bayanların Elinde Hayat Buluyor
Muğla Büyükşehir Belediyesi kırsalda bal mumu eğitimleri ile bayanların üretime katılmalarını ve toplumsallaşmasını sağlıyor. Muğla’da bayanların üretime katılması, bayan emeğinin üretimle buluşması için Büyükşehir Belediyesi kırsalda eğitimlere ve projelere devam ediyor. Bu kapsamda Büyükşehir Belediyesi tarafından Ula ilçesi Esentepe Mahallesi’nde bayanlara balmumu eğitimi verildi. Kırsalda…
0 notes
Text
biriciğime
ışıltılı bir far olsaydım keşke. simli bir kalem. çiçekli ferah bi parfüm. lavantalı bir oda mumu. balkanlarda bir kuru et paketi. minnoş bir ev kedisi. saksımdaki fesleğen olsaydım ve kendiminki dahil tüm gölgelere razı olanından. bir dizinin jenerik müziği olsaydım. çok sevilen bi yan karakter olsaydım. açan güneş, batan güneş; uçan kuş, yüzen balık olsaydım. göklerde bulut olsaydım. ağacın dalı, kasımın karı, o'nun yari olsaydım. ümitvar olsaydım. canlı, neşeli, ballı olsaydım. bal olsaydım. haziran denizinde sırt üstü durmak olsaydım. masmavi gözlerindeki ışık olsaydım. hayat olsaydım hayat dolu olsaydım. ben keşke keşkesiz olsaydım. aşık olsaydım aşk olsaydım aşık olunan olsaydım. sevgi dolsaydım başarı dolsaydım becerikli olsaydım. onu hayal kırıklığına... ben...
ben keşke onu hiç hayal kırıklığına uğratmasaydım. seni çok seviyorum , umarım bundan sonra hep gururlandırırım , mutlu ederim , canım canım canım
0 notes
Text
Bölüm 259: Baharın çiçekleri ve güzün ayı ne zaman son bulacak
Ç/N: Başlık《虞美人 Yú měirén ·春百花秋月何时了 Chūn bǎihuā qiūyuè hé shíliǎo》dan bir alıntı.
Bir daha asla dönme.
Önündeki raporlar dağ gibi yığılmıştı, fakat Nangong Jingnu her zamanki çalışma hızını değiştirmişti. Yaklaşık iki saattir imparatorluk masasında oturuyordu ama işaretlenmemiş raporların sayısında bir azalma yok gibiydi.
Bu raporların içinde bazen bir isim göze çarpıyordu. Ne zaman o ismi görse kalbi acı içinde kıvranıyor ve sancıyordu. Sanki birisi durmadan yaranın üzerindeki kabuğu yoluyor, en sonunda yara iltihaplanmaya başlıyor, ama yara ciddileştiği halde o kişi durmayı reddediyormuş gibi bir histi...
Üstelik, Nangong Jingnu'nun kalbindeki yara daha önce hiç iyileşmemişti. Li Qiaoshan idam edileli çoktan bir ay oluyordu.
Fakat şimdi de kabuslar Nangong Jingnu'nun peşini bırakmıyordu. Eskiden rüyaları hep güzel olurdu. Mest edici olurlardı ve Nangong Jingnu uyanmak istemezdi. Uyandığında da mümkün olan en kısa sürede o kişiyi görmek isterdi.
Aynı kişi, Nangong Jingnu'nun uyumak istememe sebebi olmuştu. Sanki her uyuduğunda ruhu bir kafese kapatılıyordu, cehennemin derinliklerinde mahkum oluyordu...
Rüyasında imparator babası hâlâ orada kalırken Ganquan Sarayı'nın sahip olduğu şekli görüyordu.
Nangong Jingnu yatak odasına girdiğinde imparator babasının derin nefeslerini ve telaşlı öksürüklerini işitti. Kalbi yerinden çıkacak gibi oldu, çabucak oraya gitti. Ama katlanır paravanın etrafından dolandığında ona arkası dönük, yatağın kenarında dikilmekte olan Qi Yan'la karşılaştı.
Rüyasında hep aynı şeyler oluyordu. Nangong Jingnu bundan sonra ne olacağını biliyordu.
"Hayır!" diye bağırdı, ama gözlerinin önündeki o tanıdık silüet, sesini duyamıyormuş gibiydi. O kişi yavaşça eğildi. Bir elini imparator babasının ağzına bastırırken diğer eli alçakça imparator babasının boğazını sıktırdı.
Qi Yan'ın ince bedeni Nangong Jingnu'nun görüş açısını tamamen kapatmıyordu. İmparator babasının çarpılan bacaklarını ve buruşmuş, bal mumu renkli ellerinin sahip olduğu son güçle Qi Yan'ın omzunu kavrayışını izledi. Ütülü düzgün kumaşı kırıştırdı, ardından bitap şekilde aşağı düştü.
Belki de bu bir rüya olduğundan, Nangong Jingnu Qi Yan'ın arkasında durduğu halde yüz ifadesini açık bir şekilde "görebiliyor"du. Öylesine vahşi, öylesine çarpıktı ki gözlerinde intikamın getirdiği zevk ışıldıyordu. Gülümsüyordu, fakat bu gülümseme yaydığı zalim havayı gölgeleyemiyordu. Tıpkı bir şeytan gibi görünüyordu.
"Çat" Eşyaların yere çarpıp çıkardığı sesler Nangong Jingnu'nun zihnindeki görüntüleri aniden sonlandırdı. Artık bunun kaç kere yaşandığını saymayı bırakmışlardı, Nangong Jingnu aniden krize giriyordu.
Çalışma odasının dışından Fanxing'in sesi geldi, "Majesteleri?"
Nangong Jingnu: "Defolun, hepiniz! Defol!"
Fanxing: "Anlaşıldı..."
Uzunca bir süre sonra Nangong Jingnu etrafa saçılan raporları toplamak için ayağa kalktı. Ama yere çömeldiği an, aniden güçsüzce yere çöküverdi. Sonra dışarıdan nasıl göründüğüne hiç aldırmadan yere uzandı. Kollarını ve bacaklarını iki yana açmış halde bir süre yerde yattı, ardından bir karides gibi kıvrılarak yerden kalktı.
Alnını buz gibi soğuk zemin karosuna bastırdı. Koyu siyah zemin karosunun yansıtıcı bir yüzeyi vardı ve Nangong Jingnu'nun keskin yüz hatlarını yansıtıyordu.
İyice zayıflamıştı. Yalnızca bir ay içerisinde hayat dolu ve sevimli bir kadının görünüşünden kağıt gibi, aşırı derecede incecik bir figüre dönüşmüştü. Bir rüzgar esse alıp götürecekmiş gibiydi.
Gözlerinin kenarlarından gözyaşları sessiz sessiz akıyordu. Durmaksızın akan yaşlar çabucak yerde ufak bir birikintiye dönüştü.
Nangong Jingnu: "Bir daha asla döneyim deme." Eğer onca şeye rağmen geri dönmeye cüret edersen yemin ederim seni öldüreceğim!
Dünyadaki en eziyet verici şey neydi? Herkes farklı bir cevap verirdi. Ama Nangong Jingnu için, şu anda en eziyet verici şey şuydu: her gün açık bir biçimde yıkımın kıyısında geziyordu, fakat yine de her zamanki kadar iyi görünmek zorundaydı. Başkalarının önünde asıl haline dair en ufak bir ipucu bile vermeye cesaret edemezdi.
Dışarıdan normal gözükme çabasının ne için olduğunu o da bilmiyordu. En yüksek mevkideki kişinin öz kontrolünden ötürü müydü? Yoksa... Davranışlarına en ufak bir anormallik bile yansısa meclis yetkilileri artık ona inanmayacağından dolayı mıydı?
Qi Yan'ın meseleleri... İnanılmaz kararlı bir tavırla çoğunluğun fikrine karşı koymuştu, böylelikle bazı meclis yetkilileri diğerlerine ayak uydurmamıştı. Tüm dünyanın duyduğu bir boyuta gelmemesi bu sayedeydi.
Asıl haline dair en ufak bir şey bile sezdirse o kişiler artık kendilerini tutmayı bırakırdı, değil mi?
Nangong Jingnu'nun yüzündeki kaslar seğirdi. Bir parçası, Qi Yan'ın geri dönmesini umuyordu, böylelikle onun ağzından da duyabilirdi. Ve sonra...
Sonra?
Ya kabul ederse?
Onu gerçekten de öldürür müydü? Ölen kişi geri hayata döndürülemezdi. Bir imparatorluk fermanı çıkardıktan sonra artık geriye dönüş olmazdı.
Ama o babasının katiliydi!
Nangong Jingnu Qi Yan'ın ellerinin temiz olmayabileceğini biliyordu. Az ya da çok, Nangong kraliyet ailesinin kanıyla lekelenmiş olabilirdi. Ama tam da er-jie'nin önceden söylediği gibiydi: ağabeylerine öz kardeşleriymiş gibi davranmıştı, fakat eğer onlar en yüksekteki mevkiye geçerse onu sağ bırakmayabilirlerdi.
İmparator babası farklıydı. Ona yaşam vermişti. Doğduğundan beri ona tüm ilgisini ve sevgisini göstermişti. Ayrıca onu adım adım kadın imparatorluk pozisyonuna çıkarmıştı. Babasının katiliyle aynı göğün altında yaşamasına imkan yoktu!
Qi Yan ölmeyi hak etmiyor muydu?
Hak ediyordu!
Nangong Jingnu birdenbire yerinden fırladı ve havaya doğru haykırdı, "Ölmeyi hak ediyorsun! Cesedini paramparça edeceğim!"
... ...
Dördüncü ayla birlikte çiçekler genel anlamda solmuş, tapınak tepesindeki şeftali çiçekleri ise açmaya başlamıştı. (Ç/N: 白居易 - 大林寺桃花 Bai Juyi: Dalin Tapınağı'ndaki Şeftali Çiçekleri'nden bir alıntı.)
Chengqi ikinci yıl, dördüncü ay.
Neredeyse altı ayın ardından "Zhengqian ordusu" meselesi nihayet kapanmış, bu da tarihe "Huainan çalkantısı" olarak geçmişti.
Qi Yan işlem yarı yoldayken ayrılmıştı. Fakat bu sorunun çözümünün temellerini o attığı ve meclis Qi Yan'a yönelik suçlamaları halka duyurmadığı için Huainan halkının övgüleri ve Du Zhong'un gizlice yaptığı vurgular sayesinde Qi Yan'ın başarıları kısa bir süre sonra Wei Krallığı'nda yankı buldu. Her ev bunu biliyordu.
Kitapçılardaki hikaye anlatıcıları Qi Yan için özel olarak "Yuanjun kayıtları" diye adlandırdıkları bir anlatı metni yazdı. Qi Yuanjun'un çok sayıdaki başarılarının titizlikle derlendiği bir koleksiyondu ve mütevazı bir Jin vilayeti talebesi olarak Qi Yan'ın nasıl zorlukların üstesinden geldiğini anlatıyordu. Qi Yan'ın doğal afet sonrası yıllarca azimle çalıştıktan sonra imparatorluk sınavı adayı olarak "İki Birincilik ile Bir Çiçek" unvanını aldığını. Sonrasında Qi Yan'ın nasıl efsanevi bir Fuma olduğunu, ardından saraylar bölgesinde bir ilk oluşturarak meclis yetkilisi olduğunu ve son olarak da çok yüksek bir rütbeye geldiğini.
Ayrıca, Qi Yan'ın Jin vilayeti genel valisi olarak yerli halk için yaptığı çok sayıdaki hizmeti ve nasıl Wei Krallığı imparatorluk sınavlarının tarihteki en genç Baş Gözetmen'i haline geldiğini de bir araya getirmişlerdi. Jin vilayeti grubunun bugün mecliste bir yerinin olması, Qi Yan'ın sıkı çalışmasından ayrı tutulamazdı...
Ve kim bilir bu bilgiyi nereden almışlardı ama: çelimsiz bir bilgin olan Qi Yan, zamanında yalnız başına on binlerce kişilik bir isyancı orduya karşı koymuştu. Etkili ve güzel konuşan diliyle isyancı ordusunu utançtan saklanacak yer arayana kadar eleştirmişti. Baş suçlu olan Beşinci Prens Nangong Da'yı gönüllü olarak teslim etmişlerdi. Qi Yan, kadın imparatorun başarılı bir şekilde tahta çıkmasının önündeki son engeli de bu şekilde ortadan kaldırmıştı.
Ve Huainan'daki bu olayda tek bir asker feda etmeden kaybedilen altı şehrin geri alınması, yozlaşmış yetkililerin düzgünce cezalandırılması, halkın yıkılan evlerinin yeniden inşası, vesaire, vesaire...
Krallığın dört bir yanındaki bilginler için Qi Yan'ın hizmetleri en iyi örnek ve yüreklendirme niteliğindeydi.
Hikaye koleksiyonu efsanevi ve kahramanca eylemlerdeki gibi bir tona sahip olduğundan, küçük esnaf ve şakşakçılar, hatta kendi çapında uzman kişilerce büyük talep görmüştü. Bu sayede "Yuanjun kayıtları" o kadar popüler oldu ki basacak kağıt bulmakta sıkıntı çekiliyordu. Paha biçilemez bir eserdi.
Birkaç iş insanı gözlerini bu piyasaya dikti ve büyük yatırımlar yaparak ilkel bir matbaa açtı. Devasa sayılarda "Yuanjun kayıtları" basıldı, ancak her gün stoklar tükeniyordu.
"Yuanjun kayıtları" hikaye anlatıcısının evinde farklı zaman dilimleri ve statülere göre dört kısma ayrılmıştı. Sırasıyla "Talebelik dönemi", "Fuma'lık dönemi", "Meclis yetkilisi dönemi" ve "İmparatorluk Eşi dönemi" şeklindeydi. Her kısımda dörder sahne vardı ve toplamda on altı sahne ediyordu. Her sahne için ev tam dolu oluyordu, bu yüzden çayhanenin sahibi daha fazla para kazanabilmek için duvarları ve özel odaları yıktırmıştı. Tüm çayhane büyük bir salona dönüşmüştü, fakat yine de her zamanki gibi bir insan denizi oluyordu. Görünürlerde hiç boş koltuk kalmıyordu.
Öte yandan, bir at arabası sakin sakin başkente giriş yaptı.
Araç sürücüsü genç bir adamdı. Bir eliyle dizginleri tutuyordu, diğer eliyle ise kılıcını kavramıştı ve seyahat tozu içerisinde kalmış gibi duruyordu.
O genç adam Qian Tong'du, aracın yolcu bölmesinin içinde oturan kişi ise Qi Yan.
O günden bahsetmişken; Qi Yan You vilayeti askerlerini kendini öldürmekle tehdit etmiş, fakat askerler de kendi kılıçlarını çekip kendi boyunlarına dayamışlardı.
You vilayeti askeri: "Genç efendi bizi zorlamasın. En kötü ihtimalle hepimiz birlikte ölürüz."
Nangong Jingnu'nun, altın yüklü aracı götürmesi ve işleri halletmesi için bu kişileri yollamasına şaşmamalıydı. Gerçekten de ölümüne sadıktılar.
Qi Yan'ın kolu güçsüzce aşağı düştü. You vilayeti askerleri ileriye doğru çevik bir adım atıp kılıcı elinden aldılar, fakat Qi Yan hafifçe kıkırdadı, "Size beni öldürme emri mi verdi?"
You vilayeti askeri: "Bu... Majesteleri bize sadece genç efendiye güvenli bir yere kadar eşlik etmemizi söyledi."
Qi Yan'ın dudaklarının kenarları bir miktar kıvrıldı. Nasıl da hata yapmıştı, o cümlenin içindeki kaçamak noktasını gözden kaçırmıştı. Neden bu kişilere karşı bir çaba içerisine girmişti ki?
Qi Yan: "Göreviniz tamamlandı artık. Gitmek istediğim güvenli yer burası."
You vilayeti askerleri şaşkınlık içinde bakıştı, "Bu..."
Qi Yan: "Ne? Olmak istediğim yer burası; tabii emre karşı çıkma gibi bir niyetiniz yoksa?"
You vilayeti askerleri: "Ne haddimize."
Qi Yan at arabasındaki altınları gösterdi, "Sizler, bunları alıp yanınızda götürün. Bana bir tanesini bırakın yeter. Size bizzat ben veriyorum. Geri You vilayetine dönmeyin. Bir yolunu bulup ailenizi oradan çıkartın ve bir yer bulup kalıcı olarak yerleşin. Bu altınlar da sadakatinizi takdir niteliğinde olsun."
... ...
Böylelikle Qi Yan imparatorluk emrindeki kaçamak noktasını fırsat bilip You vilayeti askerlerini yolladı. Yanına sadece bir külçe altın alıp Qian Tong'a aracı başkente doğru sürmesini emretti. Sifang bankasının iletişim noktalarından birine geldiklerinde Qi Yan araçtan inip Qian Yuan ve Gu Feng'e bir mektup yazdı. Onlara dedi ki bugünden tezi yok: Sifang bankasının tüm işletmelerini sayacak, ardından ikiye böleceklerdi. Gu Feng ile Qian Yuan eşit büyüklükte birer parçasına sahip olacaktı.
Sifang bankası bundan böyle onun görevlendirmelerini kabul etmeyecekti. İşletmedeki kardeşlerin hepsi artık o ikisinin idaresi altındaydı.
Qi Yan en son Gu Feng'e ve Qian Yuan'a ayrı ayrı teşekkür etti. Onca yıldır sağladıkları yardım ve destek için teşekkürlerini sundu. Dağlar yüksek ve yollar uzundu; bir gün elbet yine birbirlerini göreceklerdi.
Qi Yan Sifang bankası için olan tasdik simgesini çıkardı ve iki parçaya böldü. İki parçayı ayrı ayrı iki zarfa koydu.
... ...
Qian Tong: "Efendim, başkente vardık."
Qi Yan: "Aracı durdur."
Qian Tong: "Anlaşıldı."
Qi Yan Qian Tong'u yolcu bölmesine çağırdı ve ona bir kese uzattı. İçinde o altın külçesiyle takas ettiği gümüşler vardı, gerçi yolda yapılan harcamalardan sonra geriye pek bir şey kalmamıştı.
Qi Yan: "Elimde bir tek bu var, al bakalım."
Qian Tong: "Efendim?"
Qi Yan: "Al, git ve babanla buluş. Bundan sonrasında sana ihtiyacım yok."
Qian Tong hemen Qi Yan'ın önünde diz çöktü, "Efendim, bu kimse yanlış bir şey mi yaptı? Bu basit kimse biraz yavaş anlıyor, efendim lütfen açıkça söylesin. Dövün ya da cezalandırın, efendim neyi uygun görürse, ama lütfen bu basit kimseye bir şans daha verin."
Qi Yan başını iki yana salladı, "Gayet iyisin. Onca yıldır benim için tonla işi kurtardın, sadece..." Qi Yan buraya gelince Qian Tong endişe duymadan gidebilsin diye bir yalan uydurdu.
Gerçekten de saf bir çocuktu. Önlerindeki yolun engin bir tehlikeye açıldığını açık bir biçimde bildiği halde tek bir soru sormadan Qi Yan'la gelmişti. Qi Yan ona zarar gelmesine nasıl göz yumabilirdi ki?
Qi Yan: "Geçen sefer babanla bu konuyu çoktan tartıştım, bu iş bitince seni geri evine yollayacaktım. Sen aslında benim öğrencimin yaveriydin ve artık kabiliyetli biri oldun. Hem baban artık yaşlanıyor. Sadece bir oğlu bir de kızı var. Qian Bao... da evlenme yaşına geldi. İlk oğul olarak senin idare etmen gereken çok sayıda şey var. Artık burada senin ilgilenmene gerek olacak bir şeyim kalmadı, o yüzden evine dönmene izin veriyorum."
Qian Tong: "Öyleyse bu basit kimse tekrar ne zaman gelsin?"
Qi Yan kalbinde bir sancı duydu, ama alışıldık bir şekilde, "İhtiyaç duyduğumda elbet sana bir mektup yazarım," dedi, "Ağaç dinginliği düşler ama rüzgarlar dinmez, çocuk ilgi görmek ister ama yanında kalmaz ebeveynler. Ben daha gencim, ama baban artık iyice yaş aldı. Her şey öncelik sırasına göre ayrılmalı. Hem sen artık bir çocuk değilsin. Geri döndüğünde baban seni evlendirsin. Öncelikli olarak bir aile kur ve kendine bir kariyer oluştur. Hayattaki büyük işleri hallettiğinde tekrar benim yanıma gelmende bir sakınca olmaz."
Qian Tong doğal olarak buna gönülsüzdü. Ama Qi Yan'ın devamlı ısrarı sonucu gümüşleri kabul etti ve üç adımda bir dönüp arkasına baka baka yola koyuldu. Qi Yan Jinhuaiwu'yu da ona vermişti, Qian Tong atı yularından çeke çeke yürüyerek gözden kayboldu.
Qi Yan yolda satın aldığı bambu şapkayı çıkarıp başına taktı. Aracın yolcu bölmesinden çıktı, onun yerine sürücü levhasına oturdu, ardından dizginlere asılıp aracı hızla imparatorluk sarayına sürdü.
İmparatorluk sarayına yaklaştıkça etraf daha az kalabalık bir hal alıyordu. Yüz metre kala etrafta hemen hemen kimse gözükmez oldu, tek bir at arabası hariç.
Muhafızlar: "Hop! Kim o!"
Qi Yan bambu şapkayı çıkardı, "Benim."
Qi Yan birkaç yıl önce bir meclis yetkilisiydi, bu yüzden kapılardaki muhafızlar onu tanıdı. Zaten gözleri de sıra dışı bir renkteydi, tanınması gayet kolaydı.
Muhafız alışkanlıktan yere diz çöktü, "Ekselanslarına selamlar."
Ama diğer muhafız onu yukarı çekti, "O artık... Unuttun mu?"
Muhafız birden hatırladı, ardından tek başına dikilmekte olan Qi Yan'a garip bir şekilde baktı. Ellerini birleştirip selamladı, "Majestelerinin emrine göre siz... Efendi artık adında suç taşıyor, bağışlayın."
Qi Yan kayıtsızca gülümsedi. Muhafızların, kollarını arkasına bükmelerine ve iterek imparatorluk sarayına sokmalarına ses etmedi.
Kapının öteki yanından Fanxing'in aşırı telaşlı sesi duyuldu, "Majestelerine bildiriyorum, ciddi bir sorun var!"
Nangong Jingnu o sırada raporları işaretlemekteydi. Bileği sarsıldı, ardından mürekkeple dolu fırçanın ucundan kırmızı mürekkep damladı. Şans eseri rapordaki boş bir kısma denk gelmiş ve anında yayılmıştı. Kan gibi parlak bir kırmızı.
Nangong Jingnu: "Ne oldu?"
Fanxing: "Muhafızlardan biri saray kapılarında... Qi Yuanjun'u ele geçirdiklerini bildirdi."
Nangong Jingnu afalladı. Uzunca bir süre geçtikten sonra imparatorluk fırçasını bıraktı: demek yine de geri dönmüştü.
O an, Nangong Jingnu açıklanamaz derecede karmaşık hisler içindeydi. Bir isim veremiyordu.
Nangong Jingnu: "Onu Yüce Kurul zindanına atın."
Fanxing: "Anlaşıldı."
***
Yazarın notu:
İşte bugünün bölümü. Sıradaki bölümde herkesin uzun zamandır beklediği zindan oyunu olacak. Ama burada paylaşırsam kesinlikle kilitlenir, o yüzden herkese açık sayfada paylaşacağım: 艾文百合会 (Ç/N: Çeviriye dahil olacak)
0 notes
Text
0 notes
Link
Kuymak yiyen Cristiano Ronaldo heykelini görenler gerçek sanıyor
0 notes
Text
Helenik Samhain Ritüeli
Bu ritüel tam gökyüzü karardığında ve akşam yemeğinden önce gerçekleştirilmelidir. Sunağı siyah, beyaz ve kırmızı mumlarla hazırlayın. Sunağı, onurlandırmak istediğiniz ölülerin fotoğrafları, eşyaları veya sanat eserleriyle süsleyin. Mumları yakın ve ritüel için hazırlanın. Hades ve Persephone'ye adaklar sunarak başlayın. Bunlar nar, şarap, bal ve süt olabilir. Bunlar sunağın üzerine bırakılabilir, gömülebilir ya da yere dökülebilir. Sonra şöyle deyin:
“Hades, Yeraltı Dünyasının Efendisi ve Persephone, Ölüler Kraliçesi, bu gece aşağıdaki krallığınız Dünya üzerinde hüküm sürüyor. Size bu adakları sunuyor ve lütfunuzu diliyorum. Çağırmadığım ölülerin beni ve sevdiklerimi dokunulmadan bırakmalarını ve bu gece onurlandırdığım ölülerin de gelip koyduğum sunuları kabul etmelerine izin vermenizi istiyorum. Lütfen kaybettiklerime de bereket ile huzur getirin ve ölümden sonraki yaşamlarını neşeli kılın.”
Hekate için de bir sunu hazırlayın. Onun için şarap, bal ve süt libasyonu dökün, sarımsak ve çiğ yumurta sunusu bırakın ve onun için buhur, mür ve benzoin tütsüsü yakın. Sonra şöyle deyin:
“Tanrıça Hekate, Ruhların Sahibesi, Yeraltı Dünyasının Kapısındaki Bekçi, bu dünya ile öteki dünya arasında ruhları taşıyan, sana yalvarıyorum. Ölülerin tanrıçası olarak senin için kutsal olan bu gecede seni onurlandırmak için bu sunuları sunuyorum. Lütfen bunları kabul et ve bana kutsamaların ile lütfunu bahşet. Huzuruna geldim ve senden Yeraltı Dünyası'nın kapılarını açmanı, kaybettiklerimin ve onurlandırdıklarımın ruhlarını getirmeni istiyorum. Senin adına onları bu gece, ölülerin yaşayanlara en yakın olduğu bu gecede burada benimle birlikte olmaları için diğer taraftan çağırıyorum.”
Porsuk ağacı, pelin, buhur, servi ve sığırkuyruğundan oluşan bir tütsü karışımı yakın (porsuk zehirlidir, iç mekânda yakmayın) ve çağırdığınız ölülerin ruhları için süt, bal ve şaraptan oluşan libasyonlar dökün. Sonra şöyle deyin:
“Sevgili ve Kudretli Ölüler, aramızdan ayrılanlar, kanımın kanı, ruhumun ruhu ve kalbimin kalbi, size sesleniyorum. Bu sunuları önünüze koyuyor ve ruhlarınızı besliyorum. Dünyalarımız arasındaki perdenin en ince olduğu bu gecede, sizden bana yakın olmanızı ve bana varlığınızı ve rehberliğinizi bahşetmenizi istiyorum. Yeraltı Dünyası'ndan çıkın ve benimle iletişim kurun, yanınızda bereket ve iyi şans getirin. Ölümünüzde sizi onurlandırdığım ve bu hediyeleri sunduğum gibi siz de bu kutsal gecede bana lütfunuzu ve arkadaşlığınızı bahşedin.”
Zeytinyağına bulanmış ve üzerine pelin, buhur, selvi, porsuk ve sığırkuyruğu serpilmiş siyah ya da beyaz bir konik ya da sütun mumu yakın. Sonra şöyle deyin:
“Bu mumu aşağıdakilerin adına yakıyorum, öyle ki bu alev yandığı sürece çağırdığım ölüler benimle olsunlar, bitiminde öbür tarafa dönsünler. Benimle birlikte ziyafet çekip eğlensinler ve bir kez daha dinlenmeden önce bana kutsamalarını ve rehberliklerini sunsunlar.”
Bu ritüelden sonra, akşam yemeğinde yenen yemekten bir tabak yemeği ölüler için bırakmak iyi bir fikirdir, böylece onlar da sizinle birlikte ziyafet çekebilirler. Ayrıca bu gece mum hala yanarken büyü ve kehanetler yapmak da iyi bir fikirdir. Ertesi gün sunaktan aldığınız adakları bir mezarlığa ya da kavşağa bırakın.
Kaynak: https://www.tumblr.com/hekateanwitchcraft/632920738295316480/this-ritual-is-meant-to-be-performed-just-when-the?source=share
0 notes
Text
Şekerlenen Bal Hakkında
Şekerlenen Bal sahte midir?
Balın şekerlenmesi, olumsuz olarak görülen ve insanlarda sahte bal şüphesi uyandıran bir durum.
Şekerlenen bal hakkında doğru ve pratik bilgiye sahip olmaya ne dersiniz? Bal Dükkanı ailesi olarak aşağıda konuyu özetlemeye çalıştık.
ŞEKERLENMİŞ BAL NEDİR?
Bilinenin aksine, olgunlaşmamış balda ve şeker şurubu ile beslenmiş arıların ballarında sakkaroz miktarı yüksek olacağı için kristalleşme (donma-şekerlenme) geç olacaktır.
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, kristalleşen bal = şekerli bal yargısı tamamen yanlıştır. Aksine şeker şurubu verilerek elde edilen ballar daha geç kristalize olur.
BAL NEDEN ŞEKERLENİR?
Balın donması, muhtevasındaki doğal şekerlerin zamanla katı hale gelmesiyledir. Arının ve tabiatın bize sunduğu saf baldan bahsediyoruz.
Bilimsel olarak kristalizasyon; balda bulunan glikoz şekerinin zamanla doyma noktasına ulaşarak dibe çökmesi olayıdır. Çiçek balları zamanla mutlaka kristalize olur. Kristalleşmenin hızı baldaki doğal şekerler olan glukoz ve fruktoz oranına bir de su miktarına bağlıdır.
BAL ŞEKERLENMESİN DİYE NE YAPMALI?
Arılar, kışın havalar soğukken kovanlarını ısıtmaya çalışırlar ve sıcaklığı artırırlar, yazın ise kanatları yardımıyla pervane olur ve hava üfleyerek serinletirler. Arı kovanlarının iç sıcaklığını arılar yaklaşık 34-35 santigrat derecede sabit tutarlar.
Petek gözlerinin içinde bal mumu ve propolisle izole edilmiştir. Balın donması en aza indirilmiştir. Ancak bazı istisna balların, daha kovandayken bile donduğu görülebilmektedir.
Komik gelebilir belki ama isterseniz siz de arılar gibi, kapalı bir ortamda balınızı minik minik küplere doldurabilir, bal ortamını da kışın hafif ısıtarak, yazın ise vantilatör yardımıyla serinletmek suretiyle 30-35 derece sıcaklığa sabitleyerek, balınızı arı gibi saklayarak, donmasını geciktirebilirsiniz. :)
Sözün özü, buzdolabına koymayın. Oda ısısında bir rafta saklayabilirsiniz.
ŞEKERLENEN BAL YENİR Mİ?
Donmuş bal yenir. Lezzeti ve faydasından bir şey kaybetmemiştir. Akışkan olmadığı için tereyağı gibi sürülebilir, süte, çaya veya kahveye katabilirsiniz. Sek olarak kaşıkla yiyebilirsiniz.... Yazının tamamı: https://www.baldukkani.com.tr/makale/sekerlenen-bal
0 notes
Text
"Her Zaman Yanındayım" Diyenlerden Koleksiyonum,
"Seni seviyorum" Diyenlerden Bal Mumu Heykellerim,
"Biz Arkadaşız" Diyenlerden Çini Vazolarım Var..
"Seni Özlüyorum" Diyenleri Dokuma Halılarına Çevirdim,
Şimdi En Büyük Sanatkar Benim..
İnsan İşliyorum...nokta..
0 notes
Text
Her zaman yanındayım, diyenlerden, koleksiyonum var...
"Seni seviyorum" diyenlerden, bal mumu heykellerim var...
"Biz arkadaşız" diyenlerden çini vazolarım var...
"Seni özlüyorum" diyenleri dokuma halılarına çevirdim...
Şimdi en büyük sanatkar benim..!
0 notes
Text
Her zaman yanındayım, diyenlerden, koleksiyonum var...
"Seni seviyorum" diyenlerden, bal mumu heykellerim var...
"Biz arkadaşız" diyenlerden çini vazolarım var...
"Seni özlüyorum" diyenleri dokuma halılarına çevirdim...
Şimdi en büyük sanatkar benim..! İNSAN İŞLİYORUM..
6 notes
·
View notes