#rüzgar gülleri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim - leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişem ben seni...
Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.
Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...
Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamanı
Yarının çocukları, gülleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.
Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan - ter içinde asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni...
#Spotify#postlarım#aylakadaminiz#alıntı#edebiyat#books & libraries#müzikruhungıdasıdır#ahmet kaya#ahmet arif#uy havar#siirhayatta#siirhayattır#siirsokagi#siirheryerde#siir
24 notes
·
View notes
Text
Oyun Kartları | Gül ve Kayıp Çocuk (2)
<Bir süre sonra>
Mayoi: Daireler çizdiğimizi sanıyordum, ama tesadüfen gül bahçesine ulaştık bile.
Mayoi: Çiçeklerin yanında yazan açıklamaları okumaya o kadar dalmışım ki Aira ve Tatsumi'nin izini kaybettim...
Hiiro: Ben bir süredir takip ediyordum, ama etrafımdaki çiçekler dikkatimi dağıttı.
Mayoi: Aslında kaybolduk sayılmaz—sadece ikişer gruplara ayrılmış şekilde geziyoruz.
Mayoi: Eminim onlar da çevredeki çiçeklere hayran kalmıştır.
Hiiro: Haklısın. Zaten hepimiz gül bahçesine girmeyi planlıyorduk, yakında tekrar karşılaşırız.
Mayoi: Şu ileride bir çardak var. Biraz mola verip oturmaya ne dersin?
Hiiro: Ça... Ça-nak? Çay-lak?
Mayoi: Çardak. Özür dilerim, senin için anlaması zor olmalı. Etrafında bakıp çiçekleri izleyebildiğin ufak, çatısı olan bir bölge.
Hiiro: Ah, onların bir adı mı var?
Mayoi: Evet. Ama sadece bir çardak, yani bizi rüzgardan koruyabilecek duvarları yok.
Hiiro: Doğru, biraz rüzgar çıktı. Biz konuşurken daha da güçlendiğini farkettim.
Hiiro: Bak. Bazı çiçek yaprakları bile havada uçuşuyor.
Mayoi: Gerçekten birsürü çiçek açmış, hangi taraftan geldiğini çözemedim bile.
Hiiro: Güller, güller, her yerde. Kırmızı güller, beyz güller...
Mayoi: ...Hehe. Kırmızı ve beyaz güller, tıpkı Alice'in hikayesindeki gibi.
Mayoi: Ve bizler, ALKALOID olarak da asker olan iskambil kartlarından esinlenmişiz.
Hiiro: Alice? Alice Harikalar Diyarında'yı mı diyorsun?
Mayoi: Evet. O hikayeyi bildiğini farketmemiştim.
Mayoi: Özellikle de asker karakterleri, çünkü o kadar ön planda değiller.
Hiiro: Ah, tüm hikayeyi bilmiyorum. Geçen gün şans eseri karşıma çıktı, ilk başlarını okudum sadece.
Hiiro: Sen "Alice'in hikayesi" deyince emin olamadım, sormak istedim.
Mayoi: Ahh, anladım.
Mayoi: Şöyle anlatayım, hikayede beyaz gülleri kırmızıya boyamaya çalışan kart askerler bulunuyor.
Hiiro: Ha? Niye gülleri boyuyorlar ki?
Mayoi: Çünkü sadece kırmızı güllerin büyümesi gereken bir alana yanlışlıkla beyaz gül dikmişler.
Mayoi: Eğer birileri orada beyaz güller görseydi, Yürek Kraliçesi hepsinin kellelerini keserdi.
Hiiro: Ha... ama beyaz güller de çok güzel.
Hiiro: Hatta tüm çiçekler kendi arasında mükemmeldir. Onun güzelliğini kapatmak bir suç olmaz mı?
Mayoi: Sanırım, evet...
Mayoi: Ama olaya iskambil askerlerin gözünden bakarsak, kuralları çiğnediler ve beyaz gül diktiler.
Mayoi: Eminim o an odaklandıkları tek şey kraliçeyi sinirlendirmemek ve hayatta kalmaktı.
Mayoi: ...Yani, bu yalnızca bir hikaye. Gerçekten ne hissettiklerini bilemeyiz.
Hiiro: Eğer boyarlarsa güllerin kokusu da kalmaz.
Mayoi: Öyle olmalı. Maalesef boya hem rengini, hem de kokusunu kapatır.
Mayoi: Bu gül bahçesinin ortasında yürüken bile kokularını alıyorsun. Hatta yaklaştıkça gül kokusu daha da bol ve zengin geliyor.
Hiiro: Mm, aynen. Güçlü bir kokuları var. Yakında durup derin bir nefes alınca gül kokusu tüm vücuduma yayılıyor sanki.
Mayoi: Ne kadar hoş ve eşsiz bir koku. Özellikle kırmızı olanlarda daha keskin bir koku var.
Mayoi: Duyduğuma göre her renkli gülün kendine özel bir kokusu var.
Hiiro: Ah, öyle mi?
Mayoi: Evet. Eminim şu ötedeki beyaz güller daha farklı kokuyordur.
Hiiro: Hm. Rengine göre kokuları da mı değişiyor?
Mayoi: Aynen öyle. Güller oldukça çeşitliler. Sadece kırmızı ve beyaz değil. Pembesi, turuncusu, sarısı, moru bile var.
Mayoi: Güllerin renginden sayısına kadar, hepsi bir anlam taşıyor...
Mayoi: "Gül" terimini fazla geniş bir anlamda kullanıyoruz, aslında bu terim çok çeşitli çiçek şekillerini ve kokularını ifade ediyor.
Hiiro: Güllerin hepsi kendine özgü mü yani? Anladım!
Hiiro: Şimdi bunu öğrenince meraklandım. İlerlemeye devam edersek farklı çeşit güller mi göreceğiz?
Mayoi: Büyük ihtimalle. Ama ilerlemeden önce Tatsumi ve Aira'yı bulsak iyi olur.
Mayoi: Bildiğim kadarıyla gül bahçesinin ortasında bir labirent var, kaybolmak istemeyiz.
Hiiro: ...?
Mayoi: Hadi çardağa gidip onlara mesaj atmayı deneyelim.
Mayoi: Umarım eğlencelerini bölmüş olmayız...
Mayoi: Ayyyy!
Mayoi: Ö-Öyle aniden bağırdığım için üzgünüm! Rüzgar bir anda güçlenince saçım yüzüme geldi de... Ödüm koptu!
Hiiro: (...O ses de ne? Rüzgar sesinden başka bir ses geliyor gibi hissediyorum.)
Hiiro: (Gittikçe yaklaşıyor mu? Bir insanın veya hayvanın ayak sesine benzemiyor...)
Hiiro: ...
Mayoi: Şey, Hiiro?
Hiiro: (Rüzgar doğudan batıya doğru esiyor. O ses de doğudan geliyordu, ama şimdi tam yanımızda...)
Hiiro: Orada!
Mayoi: ?!
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
2 notes
·
View notes
Text
Ben ölürsem kara kutumu bulamayacaklar
ne bir aşk zerafeti
ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm
hep rüzgar gülleri kokacak!
50 notes
·
View notes
Text
*🌹❤️🌹O GELİYOR🌹❤️🌹*
İçim içime sığmıyor....
Açıp penceremi bir şeyda bülbül gibi
Haykırasım geliyor...
🌧Ey yağan yağmur,
💨Ey esen rüzgar
🌹Sizlerden onun kokusu geliyor…
🌴Ey ağaçlar,
🕊Ey kuşlar
Kendi lisanınızca selam verin.
🌹O GELİYOR...
🤲🏻İbrahim'in (as) duası
✨İsa'nın (as) müjdesi,
🌙Hz.Amine'nin rüyası geliyor
🌹O GELİYOR...
🌿SIDDIKI EKBER'in Yareni geliyor.
🌿Osmanı Zinnureynin Kayınbabası geliyor.
🌿Ebu Turab'ın Ahiret kardeşi geliyor.
❤️Hz. Hatice'nin sevdası geliyor.
🌹Hz. Fatıma'nın babası geliyor.
🌹Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in dedesi geliyor...
🔃Çıkıp sokaklarda dolaşasım geliyor..
İçim içime sığmıyor...
🌹O GELİYOR
İnsanların kulaklarına fısıldayarak,
🌹O GELİYOR
Diyesim geliyor.
❤️Bakışlarından deli divane demelerini umursamayarak ,
❤️Gönüllerine,
🌷Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım diyen Allah'ın (cc) habibi geliyor...
Vallahi bir elime Ay'ı 🌙bir elime Güneş'i ☀️verseniz ben davamdan vaz geçmem diyen Peygamber geliyor..🌹
🌹O GELİYOR...
❤️Alemlere Rahmet Geliyor...
Gel ki ...
🌹kokun heryanı sarsın.....
Gel ki ...
🌹mansurun gülleri açsın ....
Gel ki ...
☺️yetimlerin yüzü gülsün...
Gel ki ....
😌mazlumların çileleri bitsin.....
Gel ki ....
ayağının tozuyla kavlü mekan şerefgah bulsun....
Gel ki ...
Namus-u Ekber yeryüzüne insin.....
Gel ki ....
Allah (cc) sana vasıflarından versin...
Hoşgeldin Ya Rasulullah...🌹
Hoşgeldin Ya Habiballah...🌹
Hoşgeldin Ya Nebiallah...🌹
Selatu selam olsun sana...🌹
Umutlarım tükeniyor ...
Sonra kalkıp buldunduğum yerde secdeye kapanıp...
Allah'la aramızda hiçbir perde bırakmadan secdedeyim...
Yalvarıyorum...
Sonra şehadet parmağımı kaldırıp tecdidi iman niyetiyle...
🌷EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RESULUHU🌹
🌿Diyerek umutlarımı yeşertiyorum...
Gel ey gönüller sultanı gel....🌹
Sonra içime hüzün çöküyor...
Omuzlarım düşüyor...
Sesim kısılıp...
Olduğum yere yığılıyorum...
İçime baktıkça...
Kibir ve gururdan örmüş olduğum kisranın sarayını ...
Şehvett, arzu ve isteklerimle doldurmuş olduğum save gölünü ...
İçimde yanan mecusinin ateşini...
Putlaşan nefsimi görüyorum...
🌹Gel ki ...
içimizdeki kisranın sarayı nurunla yıkılsın....
🌹Gel ki ...
save gölü kurusun ...
Semave deresi taşsın...
🌹Gel ki ...
mecusinin ateşi sönsün...
Aşkın ateşi yansın...
🌹Gel ki ...
putlaşan nefsimiz yıkılsın...
🌹Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Rasulallah!
🌹Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Habiballah!
🌹Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Nûre Arşillah!
🌹Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Hayra Halgillah!
🌹Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin!
Amin velhamdülillahi rabbil’alemin🤲🏻
10 notes
·
View notes
Text
Buğusunu aldığım camlarda ardı sıra rüzgar gülleri.
14 notes
·
View notes
Note
Ağlama, gözleri kızarmış çocuk!
Tek damla yaşın düşmesin yere.
Bak, tek güzelliğimiz yokluk,
Sana bir öğüt; ağlama boş yere.
Ne olursa olsun hiçbir şey değmez,
Senin bir damla gözyaşına.
Ağlayana kimse boyun eğmez.
Kimse bakmaz kimsenin yaşına.
...
`` Ahmet Hamdi Tanpınar
Elyas&Taha - incinmesin kanatların
Melodisi de anlamı da güzel, sevdim.
Ağrıların dindi mi?
Sonra farkettim ki su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor. Herşey yine ve aynı şekilde oluyor. Öyle bir yere geldim ki sıcak ve soğuk, aşk ve nefret. Savaş ve barış, üşümek ve sonra ısınmak gibi... Gitsem ayrılık oluyor, kalsam çöl. Gidersem hasret olur ve belki beni sevenler de özler... Ama anladım ki özlemden de kimse ölmüyor..
Hiraizerdüş - kır gülleri
#Şarkıyı beğenmene sevindim.#Ağrılarım fazla olmuyor hastaneden de taburcu oldum hergün pansumana gitmek ve çok dikkat etmek şartıyla.#Sen nasılsın?
7 notes
·
View notes
Text
Mona roza
Mona roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla mona roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarından
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
SEZAİ KARAKOÇ
2 notes
·
View notes
Text
Açınca baharın rengarenk gülleri
Bir başka eser rüzgar geceleri
Karanlık çöktürecek üstüne dertleri
O zaman anlarsın kaybettiğin değeri...
2 notes
·
View notes
Text
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
Seni hatırlatır her zaman bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza.
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kuş tüyüne.
Bir tüy ki can verir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister,
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
2 notes
·
View notes
Video
youtube
Öğretmen ve öğrencisinden - Duydum ki Bensiz Yaralı Gibisin
Sözleri: Duydum ki bensiz yaralı gibisin Ne ağlar ne gülersin bir ölü gibisin Kanadı kırılmış kuşlar gibisin Beni bırakıp gittin böyle çekersin
Duydum ki bensiz yaralı gibisin Ne ağlar ne gülersin bir ölü gibisin Kanadı kırılmış kuşlar gibisin Beni bırakıp gittin böyle çekersin
Açınca baharın rengarenk gülleri Bir başka eser rüzgar geceleri Karanlık çöktürecek üstüne dertleri O zaman anlarsın kaybettiğin değeri
#müzik #şarkı #canlı #akustik #saz #bağlama #MeryemGürbüz #YakupPolat #DuydumKiBensizYaralıGibisin
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=I9nxF6NlkgI
0 notes
Text
Acımın Ağrımın Lirik Potkalı
✍🏻 Zeren Keziban Karaaslan
https://www.gundemarsivi.com/acimin-agrimin-lirik-potkali/
llerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsan, kopardığın yerler teker teker kanar.” diyordu Turgut Uyar. Duyarlılığımızın, duygusallığımızın, çaresizliğimizin kanayan yerlerinden bakıyorum. Kırmızıya uzanıyorum o kanayan noktalardan, sabahın saçlarına geceden bir tutam takıp günün bu ilk saatlerinde yazmaya başlıyorum. Bu yılın bir Ağustos sabahından…
Ağustos ayının kırılmış renkleri, kokusu ve içime işleyen acıtan şarkısı. Karıştırdığım küllerden yazacaklarımı toparlıyorum. Lilith’i, Havva’yı yeniden kutsuyorum; izlerini ve günahlarını öperek… Külkedisi halimi geride bırakarak… Kendimi kınayan yanlarımdan neler yazacağım, nasıl yazacağım? Yazdıkça kanayacağım, kanadıkça çoğalacağım… Yazdıkça koparacağım, kopardıkça ağlayacağım ve anlayacağım. Bir güne, bir aya, bir yıla, dört mevsime, sabahın aydınlığını getiren güneşe, yağmuru doğuran bulutlara, rüzgara, insana ve insan hallerine… Bu yılın iliklerine kadar işlediğimiz katliamlara, ayıplarımıza, günahlarımıza… Ağlamalıyım. Ağladıkça ölmeliyim, öldükçe dirilmeliyim, dirildikçe çoğalmalıyım. Ama artık öpecek günahlarımız da yok. Artık kahrolsun-lanet olsun diyecek günahlarımızla baş başayız. Kim kurtaracak bizi bu darlıktan, bu tıkanmışlıktan, bu ölmüş insanlıktan?
“Tek başına kalan bir insanın kapladığı o güçsüz yeri kaplamaya çalışıyorum.” Varlığım bir toz bulutu; sert bir rüzgar estiğinde dağılıp gidecek bir toz bulutu. Benim kalıbımda bir boşluk bu. Sıcağın, şehrin ve çölün ortasında, zamansız gibi duran bir boşluk. Ve o toz bulutunda ya el izimiz kalacak ya da ayak izimiz; biz insanların…
“Güllerin bedeninden dikenlerini koparırsan kanar,” diyordu ya üstat. Şimdi gülleri teker teker koparıyorlar… Gülleri koparıyorlar…
Bu ürkütücü çağda kaç kişi bir araya gelebiliyor aynı duyguyla? Duygudaşlığın bile parçalandığı bir zamandayız. Beni kışkırtan bir hüzünle bakıyorum çağlara…
Kurumuş bir dere yatağına bakar gibi bakıyorum insanlığa, insanlığımıza. Geçmişsizlik ve bağsızlık, bir sızıntı gibi akıyor kollarıma… Bunlara ihtiyaç duymamak, acımsı ya da tadı belli olmayan bambaşka bir şey olmalı. Geleceğini arayan insan, geçmişin olumsuzluklarını olumluya çeviremeyince, insan olma payesi elinden alınmış gibi. Bu ceza neyin nesi?
Geçmişini ve kendini çoğaltacak tohumlarını kabuğunun içine gizleyen ağaçlara ne oldu? Yeryüzü neden yeşilini kaybetmeye mahkum? İnsansızlığın rengini isteyen kim? Tüm bunlar insan eliyle mi yapılıyor insana, yoksa insan kılığında caniler mi üretilmiş, insan olmayan can(l)ı olmayanlar tarafından?
Hangi dönemlerin rüyasıyla benzerlik taşıyor rüyalarımız? Sahi, rüyalarımız kaldı mı ki? Hangi güzel kavramlar, hangi değerler kaldı ya da kalacak insanlık tarihine ait olan?
Bu Ağustos, belirginleştirilmiş belirsizliklere doğru gidiyor gibi geliyor bana. İletişim çağında bir iletişimsizlik, sonraki çağlara nasıl anlatılır? Ekranlar çok bilen insanlarla dolu. Kadını erkeğiyle herkes çok şey biliyor, öyle görünüyor… Ama aslında hiç kimse hiçbir şey bilmiyor, bunca anlatımın ve bilginin arasında… diyorum her ekran karşısına geçtiğimde. Küresel sermayenin ring seferinde asıl bilgi nerede? Gerçek ve bizim olmayan bu gerçekleri dizayn eden eller kimde? Kimlerde? O kadar çok şey var ki canımı acıtan, içimi yakan.
“Biri seni sevene kadar bir hiçsin,” diyor bir İngilizce şarkı. Yıllardır beynimde ve kalbimde dolaşan bir cümle… Bu hiçlik mi insandan insanlığını alan?
Yeryüzü ağlıyor: Gülleri koparıyorlar! Gülleri koparıyorlar…
Yeryüzünün güllerini…
Zeren Keziban Karaaslan
0 notes
Text
KIYMETLİ MEVSİMDİR HAZAN
– Söyle hangi mevsimin çocuğusun sen?
– Nerde bıraktın baharı, nasıl geçti sonbahar, kış rüzgarları nasıl çatlattı dudağını?
– Dil lal olsa kalp olmaz.
– Sen söylemesen halin söyler
– Aldım sakladım hüznünü yüreğime.
– İnan diye sevildiğine
Yeryüzüne nasıl yakışırsa sonbahar, hüzün de insana öyle yakışır.
Belli belirsiz utangaç bir güneş. Rüzgara teslim olmuş yapraklar. Göç eden kuşlar.
Bir gidiş gibi sanki oysa gelişe gebe. Geçiş mevsimi. Geçiciliğin habercisi.
Bir eli yazda bir eli kışta. Geleceği muştulayan sessiz bekleyiş.
“Sonbahar gizler, güzelleri ve çirkinleri” ( Mesnevi 2925) .
Giz mevsimidir sonbahar. Bekleme, Bekletilme vakti.
Toprak bekler. Sessizleşir. Hırpalar tabiatı hazan yağmurları. Koparır alır, savurur neyi varsa. Kuş yuvadan ayrılır, yaprak daldan, dal ağaçtan.
Ayrılma zamanıdır sonbahar. Yeniden kavuşana dek.
Gelene teslim olan bekler.
Neyi?
Önce uyku zamanı kışı, sonra deli baharı. Uyumak bahara uyanmaktır. Çünkü sonbaharı veren baharı getirmeye muktedir olandır.
Manevî bahar mevsimleri ve çiçekler, sonbaharların içinde gizlenmişlerdir. Sonbahar da ilkbaharın içinde saklıdır. Ve baharı olduğu kadar, mutlak bir sonbaharı da olacaktır her insanın.
“Tortuyu süzmek, sâfı meydana getirmek için aklımızın ne kadar zahmetler çekmesi lâzım. Kış ve güz imtihanlarıyla yazın harareti, can gibi olan bahar, yeller, bulutlar, şimşekler, hep hâdiselerin zuhur etmesi; rengi toprak olan yerin, yeninde, yakasında bulunan lâlle, âdi taşı meydana çıkarması içindir. Ey yiğit; Ulu Tanrı, sıcağı soğuğu, zahmeti, derdi bedenlerimize havale etmiştir. Bütün bunlar, korku, açlık,malların azlığı, bedenimizin hastalığı, hepsi can nakdinin meydana çıkması içindir.”
( Mesnevi 2950-2960)
Ruhu sonbaharla tanış, sonbaharı bir başka seven insanlar vardır. Hırpalanmayı, kendinden vermeyi, bir yaprak gibi dökülmeyi görmüş, örselenmeyi öğrenmiş, sezmiş tanımış. Bu insanlar sonbahar gelince sevinirler. Kendilerinden, eskilerinden izler taşıyan koca mevsim onlara kışa kadar eşlik eder. Halleşirler. Eskilerden konuşurlar. Ta ki ilk kar düşene, toprak ana uykuya dalıncaya dek.
Hüznü erken öğrenmiş çocuklardır onlar.
Azarlandığında, korktuğunda, hırpalandığında, kaybettiğinde başına gelen her şeyi, her sonbahar yeniden yaşar. Eski fotograflara bakar gibi bakar yaşanmışlıklarına. Ne yapması gerektiğini de yine sonbahardan öğrenir. İyice hırpalanınca toprak, nasıl karı yorgan yapıp uykuya dalarsa, bu çocuklar da öyle yapar. Korkulu gecelerde uykuyu yorgan yapıp hayallerini bahara saklar.
İnsan anlaşıldığı yere gider, kendini anlayana yakın hisseder. İşte sonbahar bu insanlara seni anlıyorum, bak ben de senin gibiyim, sendenim, gelir geçerim ama, bahar da, yaz da bizdendir diyen mevsimdir.
Sonbahar, ruhu hazanda kalmış çocuklar için gelir en çok.
Rüzgarı ve yağmuruyla sarsmak, onları kış uykusunda dinlendirip iyileştirmek ve bahara kavuşturmak için.
Her güz; bağı bahçeyi yakıp yandırmakta sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı gülleri yetiştirmektedir. Hazan kıymetli mevsimdir. Tarumar olan her bahçe için dua zamanıdır. Yoksa külhanda nasıl olur da gül bahçesi yetişir?
Ey hamuru toprak olan insan, yağmur da, kar da, rüzgar da, bahar da, yaz da hepsi senin için, hepsi sana. Madem topraktan yaratıldın toprak gibi yap. Ne hazandan kork, ne yazdan.Ne sadece güneş, ne de bulut.
Tevazu ile aç kollarını, gelen kimse, neyse, tohum gibi al içine, sen de başağa dönüşsün, ağaç olsun, meyve versin, sonra yine bir hazan gelir nasılsa, ardından başka bir bahar.
Ey toprak korkma, görkemli dallar yetiştir ve onları dua eden eller gibi gökyüzüne sal.Toprak olsan da uzan uzanabildiğin kadar. Ağacınla, dalınla, meyvenle. Hani analar vardır, bağrında yıldızlar yetiştirip tevazuyla gökyüzüne bırakır, işte o kudretli kadınlar gibi sen de bekle ve büyüt içindekini.
Ey toprak sevin. Hüzünlüyken de sevin. Sonbahar nasıl yakıştıysa sana, hazan nasıl girdiyse koynuna, yazın sıcağına da, baharın serinliğni de öylece aç kendini.
Ey toprak yumuşa, yumuşa ki kıvrımlarına yeni tohumlar atılsın artık.
Alıntı
0 notes
Text
Benden al ya-rab ,
Muradım dır …
Gülüşüne bir gülüş daha
Ömrüne bir ömür daha
Dert katmam derdine
Geçtim , göçtüm bir saadetti gözlerinden
Beni eylemedi hiç kimsenin söýgüsi.
Ne garip
Ne hüzün
Ne saçma
Ne güzel
Yüzüne bakıp ,
Hem acı çekip Hemde mutlu olmak .
Saçma .
Kokusu cennet
Huzuru zuhur
Yakını evim .
Oysa Ne anlar ne hissettiğini
Dünyamda olmayan .
Hiç ayrılmadım ki mesala;
Güne Doğanlar , rüzgar gülleri , her sarı papatya , benekli karanfiller .
Bir de kırmızı Şal hatta bir Sinop tütünü ;
Peki sen Hiç içtin mi mirim dünyada cehennem şurubu.
1 note
·
View note
Video
youtube
Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş - Işın Karaca ✩ Ritim Karaoke Orijinal... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 https://youtu.be/tJ0bzjzceJg ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş - Işın Karaca ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Rast Arap Arabesk) Neden saçların beyazlamış arkadaş sözleri kimin? "Deli Gibi Sevdim", Türk şarkıcı Hüseyin Altın'un 1975'te yayımlanan 45'lik plağı Deli Gibi Sevdim / Ayıp Vallahi Ayıp'ın ön yüzünde bulunan bir şarkı. "Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş" adıyla da bilinir. Şarkının sözü Cengiz Tekin'e, bestesi Rıfat Şallıel'e aittir. SESLENDİRENLER: Adnan Şenses, Işın Karaca C Neden saçların beyazlamış arkadaş F G C Sana da benim gibi çektiren mi var F C Görüyorum ki her gün meyhanedesin Dm G C Yasamaya küstürüp içtiren mi var C Bir zamanlar bende deli gibi sevdim F G C O bana dert, ben ona mutluluk verdim F C Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime Dm G C Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim Rast Saz Eserleri Rast Medhal (Refik Fersan) Rast peşrev, Nayi Osman Dede Rast Peşrev (Refik Fersan) Rast Saz Semaisi (Benli Hasan Ağa) Rast Saz Semaisi (Kemânî Tatyos Efendi) Rast Zeybek (Tanburi Cemil Bey) Rast Şarkılar Rast Fasıl Rast Kâr-ı Nâtık Açılan bir gül gibi gir kalbe gönül gibi Ağlasam her lâhza hakkım yok mudur Âmed nesîm-i sûbh-u dem Anlatayım hâlimi dildâre ben Âsûde fikrim âvârelendi Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cânanına Aşka düştüm âşık-ı âvâreyim Aşk denilen ateşe yanalım mı Aşkım güzel canânım güzel Aşkın içimde rüya kalbimde duya duya Ay gülsün ufuktan sana, sen bak ona gül de (Rakkase) Aylar geçiyor sen bana hâlâ geleceksin Bağdat Yolu Bahar gelir bülbül öter Baharın gülleri açtı yine mahzûndur bu gönlüm Bahçende safa hükmediyorken solayım Bahçeye indim ki asma salıncak (Rast istanbul Türküsü) Bais-i berbadım oldu can yakıcı gözlerin Bana nasıl vazgeç dersin gönül senden vazgeçer mi Belki bir sabah geleceksin lâkin vakit geçmiş olacak Beni bûyün ile gel mest-ü rehâvî ediver Ben kalender meşrebim güzel çirkin aramam (Rast kanto) Ben küskünüm feleğe Ben yaralı ceylanım yaralı ceylan Beni gönlüne alsan orda uyuyup kalsam Benim olsan seni bir gül gibi koklar sararım Bilmem ki nedendir, bana sen hor bakıyorsun Bin cân ile sevdim seni Bin dertle yanan gönlüme bir zerre deva yok Bir alevdir içimde sevgilinin özlemi Bir bakışla bağladın zülfüne şeydâ dili Bir dâme düşürdü ki beni baht-ı siyâhım Bir gece ansızın gelebilirim Bir gönlüme bir hâl-i perişanıma baktım Bir gönül vardı bende henüz aşkı tatmamış Bir görüşte sana ümit bağladım Bir göz aşinalığı var aramızda Biz âlûde-i sâgar-ı bâdeyiz Bu zevk u safâ sahn-ı çemenzâre de kalmaz Cevr olur imkân-ı vuslat vermeyen imâların Cümle şarkılar yarım gözlerinde bu akşam Darıldın mı gülüm bana Durgun suya mehtap gecenin hüznüne ağlar Erdi bahar sardı yine neşe cihanı Erler demine destur alalım - Rast İlahi Eski dostlar Esti nesim-i nev-bahar, açıldı güller subh-dem Ey benim nazlı cânânım severim kimse bilmez Ey rûh-i müşahhas ki bütün canlara cansın Fitneler gizlemiş mahmûr gözüne Gamdan âzâde heman dünyâda bir meyhânedir Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar Gel gör güzelim hâlimi gel gör neye döndü Gelse o şûh meclîse nâz ü tegâfül eylese Gezinirken rüzgar saçlarının her telinde Gitmesin gözlerinden pırıl pırıl arzular Gittiğin yolları yakın sanarak Gittin bırakıp sevgimi soldurmadı yıllar Gönlümü engin bakışlı gözlerindir bağlayan Gönlümün ezhâr içinde gül gibi dildârı var Gönül aşkınla gözyaşı dökmekten usandı artık Gözümde dâim hayâl-i cânâ (Rast Kâr-ı Nev) Gül ağacı değilem her gelene eğilem Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül Gülşende yine âh ü enin eyledi bülbül Güzel mevsimdir sonbahar Hâb-gâh-ı yâre girdim arz için ahvâlimi Hangi dağ ardına kaçıp gittiniz (Deli günler) Hatırımdan çıkmaz asla ahd-ü peymanın senin Hayal ufkunda uçan binbir renkler Her telden ol meh çalmıyor Hicran olacaksa bu aşkın sonu Hiçbir şey kâr etmez deli gönlüme Hülyama doğan son güneşim son hevesimdi İbrişim örmüyorlar (Rast Türkü) İçime hep hüzün doluyor Kalbim seni özler yollarını gözler Kara gözlüm efkârlanma gül
0 notes
Text
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları
#AidiyetDuygusu, #AkşamManzarası, #Avantajlar, #ÇanSesleri, #ÇocuklarVeDoğa, #DoğaDeneyimi, #DoğalYaşam, #DoğanınSundukları, #Dolunay, #ElektrikKesintisi, #GeceManzaraları, #Gökyüzü, #GüneşinDoğuşu, #HavaSıcaklığı, #KendiKendineYetebilmek, #KışSabahları, #Komşuluk, #KöyDüzeni, #KöyHayatı, #KöydeAidiyetDuygusu, #KöydeYaşam, #KöydeYaşamanınTemelKonuları, #KöydekiYaşam, #KöyeYerleşme, #KoyunVeInekler, #Mevsimler, #MutfakMaliyetleri, #ParkSorunu, #Podcast, #SebzeYetiştirme, #ŞehirdenKöyeKaçış, #Sis, #Sürdürülebilirlik, #SürdürülebilirlikVeKendiKendineYetebilme, #TazeOtKokusu, #TemizHava, #ToplulukBağları, #TrafikVeKalabalık, #TrafikVeKalabalıkGibiŞehirStresindenUzaklaşmak, #Yardımlaşma, #Yıldızlar https://is.gd/nXqCqf https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-koyde-yasamin-avantajlari/
Şehirden Köye Kaçış: köyde yaşamın avantajları ile ilgili hazırlamış olduğumuz podcaste hoş geldiniz. Herkese Merhabalar ben Selin. Bugün sizlere köyde yaşamın avantajlarından bahsedeceğim. Bu avantajlar, kişinin yaşam tarzına, önceliklerine ve beklentilerine göre değişebilir.
Spotify üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
Youtube üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
youtube
Bizimde köye yerleşirken beklediklerimizle karşılaştıklarımız farklıydı. Podcastin sonunda amma köy güzellemesi yapmış ha demeyin başak burcuyum mükemmeliyetçi olmam gerekir ama bende aşırı polyannacılık var. Öyle ki aronyaları ilk diktik keçiler girip bir kısmını yedi. Başkası olsa aşırı tepki verirdi. Ben yine sakin kalarak ya olsun vardır bir hayır dur bakalım falan dedim. Yani deseler ki ekmek kalmadı unda yok durun pilav yapayım ekmek yerine geçsin derim o kadar uyumlu bir tipim.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları
Gelelim konumuz olan köyde yaşamanın avantajlarına.
Şehirden buraya geldiğimizde ilk büyülendiğim ve hala etkisi aynı olan güneşin doğuşu, kavuşması ve gece manzaraları.
Mevsim Yaz ise hava sıcaklığından dolayı gündüz dışarıya çıkarılmayan koyun ve inekler gece 3 civarı yayılmaya çıkarılıyor. Her gece 3-5 koyun ve inek çanlarının sesi benim için eşsiz bir deneyim. Sabah güneş doğmaya başlamış, ortalıkta kuşların ötüşü arıların vızıldaması, pencereden dışarı ilk baktığımda rüzgar gülleri, öyle bir manzara düşünün.
Bir kış sabahında çiğ yağmış, yoğun bir sis var. Hatta geçen gün paylaştım sırlar dünyası diye kimi zaman sisten karşımızdaki direk bile gözükmüyor öyle bir sis var. Bu yaşıma kadar hiç bu kadar yoğun bir sisle karşılaşmadım. İlk karşılaşmamda nefesim daraldı gibi hissettim ama artık alıştım. Kış sabahları, doğmaya çalışan bir güneş sis, çiğ, yoğun bir temiz hava, her yerde taze ot kokusu.
Güneşin akşam üzeri kavuşması bulutların kızıllı turunculu renklere boyaması, akşamın vermiş olduğu bugünü de bitirdik çok şükür hissi ile dinginliğin zirvede yaşanması.
Yaz akşamları efsaneydi. Yıldızlara bakıp tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Nasıl bu kadar çok ve parlak olabilir nasıl bu kadar güzel olabilir. Her gökyüzüne baktığımda gezegenin sonsuzluğu büyüler ve görebildiklerim için şükrederim. Hatta bir keresinde tam böyle mitolojik olaylardan bahsediyoruz, bir göktaşı düştü. Şahitlik ettiğimiz anlar çok özeldi. Yeni ayın başlangıcından, dolunay olana kadar döngüsünü şehirde hiç bu kadar net yaşamamıştım. Dolunay olduğu gecelerde bir kaç kez elektrik kesildi ve sonraki dolunaylarda keşke elektrik kesilse dedim. Bu kadar aydınlık muazzam yani. İşin özeti köye yerleşince gecenin, gündüzün, güneşin, ayın döngülerine şahit olmak çok güzel bir deneyim.
Bu kadar doğadan bahsetmişken hava kalitesinden bahsetmemek olmaz. Köyümüz yaklaşık 600 rakımda anayola baya uzak. Yerleşim çok dağınık. Tarım yapmaya başlamadan öncede tarlanın konumundan dolayı en çok sevindiğim kısım yola ve evlere uzak oluşumuzdu. 10 km’lik ilçeye bile inip çıktığımızda o aldığımız havadaki temizlik hissi fark ediliyor. Ayrıca köyde en dikkat ettiğim şey uzun yaşam.. Allah uzun ömürler versin yaşı oldukça ilerlemiş komşularımız var.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları – Komşuluklar
Yani köye yerleştiğinizde her sabah temiz havayla uyanma garantiniz var ama sıcak havalarda gelen bir esintiyle tezek kokusu almanızda mümkün. Bu arada bu tezek mevzusu şöyle biz bu konudan rahatsız değiliz ama özellikle Muğla’nın köylerinde ahır ve ağıların kaldırılmasını isteyen kokudan rahatsız olan bir kesim varmış. Ya ben bu konuda çok netim kimi köyler dışardan insan kabul etmiyormuş bence haklılar. Sen yıllardır alışılagelmiş düzenleri olan bir köye son sistem bir ev yaptırıp etrafına uzun uzun duvarlar örüyorsun, köye yerleşmişsin. Zaten var olan düzende önümden hayvan geçmesin, işte bu tezekte çok kokuyor diyemezsin. O zaman yerleşemeyecektin şehrinde avm‘ye gitmeye devam edecektin.
Burada köyün düzenin den bahsetmişken köyde insanlar genellikle birbirini tanır ve birbirine yardım eder. Bu, güçlü topluluk bağları oluşmasına ve insanların yalnızlık hissetmemesine yardımcı olur. Öyle ki bizim burada da komşularımız sağ olsunlar bizi benimsedi ve kısa sürede kendilerinden biri gibi gördü. Bir podcastte bahsetmiştim bizi soğansız sarımsaksız ıspanaksız hiç bırakmadılar. Bir gün evde görmeyince hemen arayıp neredesiniz bugün sizi görmedik diyorlar. Tabi bunu bu şekilde değil şiveyle söylüyorlar duysanız anlamazsınız. “Hihihi” Bizde artık dama gitmeyen teyzelerimizi görmeyince onların verdiği tepkiyi verip neredesiniz diye arıyoruz. Yani büyük şehirlerde de eskiden komşuluk vardı. Şimdilerde yan komşusunu tanımıyor insanlar. Biz evimizin etrafına uzun uzun duvarlar örmedik çünkü yeterince beton gördüğümüzü düşünüyoruz. Evin etrafı sadece tel çevrili.
Şu anımı da anlatmadan geçemeyeceğim. Bir gün sarımsak istedik bir teyzemizden misafir gelecek aniden bitmiş. Ahırdan alın dedi. gittik ahırdan hemen iki baş aldık. Tabi teyzede az aldığımızı fark etmiş. Akşam üstü ahırdan dönerken kapının önüne bir demet sarımsak atıp gitmiş benim dediğim bir demette şehirde pazarda satılan küçük demetler değil baya büyükçe bir bağ sarımsak. ben köyde komşuluk temalı bir sohbet oldu mu hep bunu anlatırım “Eyy şehirliler size böyle bir iyiliği hangi komşunuz yapar” diye “Hihihi”
Komşulardan söz açılmışken köyde olmanın bir güzel yanı da üstteki komşu ses mi yaptı alttaki müziğin sesini çok mu açtı falan gibi dertleriniz yok. Evler zaten müstakil olduğu için ben sabahtan açıyorum müziği akşama kadar çalıyor ya da başka bir komşunun yaptığı ses sizi rahatsız etmiyor. Çünkü evlerin mesafesi birbirine uzak olmasa açık havada rahatsız etmiyor ya da kışa yakın dönemlerde herkes mesela kışlık odununu ayarlamaya çalıştığından ağaç motoru sesi çıkıyor ama o bile rahatsız etmiyor yani çünkü açık havadasınız ve biliyorsunuz ki mecburiyetten o ses o an orada çıkmak zorunda. Çünkü aynısını bizde yapmak zorunda kalacağız. Bu bence yaşam alanımızda özgür olmak özellikle çocuklu aileler bana hak verecektir çok büyük bir lüks. Mesela şehirdeyken çocuğun uyumaya çalıştığında dış ses sorunu kadar, ağladığında veya herhangi bir durumda gece uykusundan uyanıyor rahatsız oluyor falan televizyonu açıyorsunuz ses olur mu aman sesi kısalım üste kata gitmesin alta kata gitmesin ama burada böyle bir şey yok gayet rahatız.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları – Mutfak Maliyetleri
Mutfak maliyetlerinin köyde nasıl düştüğünden bahsedelim. Bu sene ilk yılımız olduğundan kışı kaçırdık demiştim. Yaz mevsimine başlamadan tohumlar çıktı meydana hepsi viyollere, yeterli seviyeye gelince toprağa alındı. Kabak, kabak çiçeği, domates, salatalık, biber, patlıcan, dolmalık biber gibi çeşitleri yetiştirdik. Kabak çiçeği bilmiyorum daha önce duyanınız var mı ama bizde dolması çok yapılır. Bu sene kabak verimi çok olduğundan yumurtalı olarak kahvaltıda bolca yedik. Bu saydığım sebzelerin hiç birini pazardan almadık. Sadece pazardan alınan sebze vesaire de değil aslında ekmek yapılacak yak odunu at taş fırına, yemek yapılacak kuzineli sobada pişsin. Kışlık hazırlıklarımızı biz hep dışarda odun ateşinde yaptık buda bir takım maliyetlerin ortadan kalkması demek .
Bir başka maliyet kalemi bence şehirde çocuk olmak. Şehirde kızımızla beraber yapabileceklerimiz kısıtlıydı parka git markete git avmye git. Oyun alanı varsa oyun alanına dünyanın parasını öde yarım saat içeride dönsün oynasın yada oynadığını sansın diye. Zaten pandemiden dolayı elimizde dezenfektanla gezer olduk. Aman çocuk suratına mı hapşırdı ağzını salıncağa mı sürttü derken iyice paranoyak olduk. Son dönemde sanırım oyun alanlarının da fiyatı oldukça artmış. Birde kum alanları çıkarmışlar inşaat kumunu dökmüşler iki kamyon iki kepçe 1 saati dünyanın parasını alıyorlar. şimdi böyle konuşuyorum ama şehirde olsam bende dünyanın parasını verenlerden olacaktım. Köyde hiç bir oyuncak olmasa dahi çocukların hayal gücünü kullanacağı bir sürü alan var bir defa toprak var. Biz sürekli bir şeyler diktiğimiz için kızım kendine sağda solda duran dalları bulup onlarla bahçe yaptım diyor. Kendince alanlar kuruyor. Uzun tahtaları alıp denge kurup üzerinde yürümeye çalışıyor.
Hiç bir şey bulamasa 4 köpek , 5 keçi, 20 den fazla tavuk, 2 ördek 1 hindili çiftliğinde oynayacak bir canlı buluyor. Bunu böyle söylediğimde de çocuk insan istiyor falan deniyor. Haklı yanları olabilir ancak ben şimdiki halinden memnunum en azından toprağı tanıyor bir şeyler yetiştiriyor. Çocuklarla, oyuncaklarla oynayıp sonu kavgayla biten bir durumun içinde olmasındansa böyle doğaya saygılı bir birey yetiştirmek daha çok işime geliyor.
Şehir köy karşılaştırması yaparken bizim en çok kıyas konumuz trafik ve kalabalık. Burada park sorununuz yok. Trafik yok. Yollarda birbirine çarpan insanlar yok. Özellikle park sorunu şehirdeki yaşamın son zamanlarında oldukça problemdi yaşadığımız bölgede. Şimdi kişinin evinin önüne duba şise taş gibi şeyleri koyup park yerini kendine ayırması hakkı olan bir şey değil ama bir şey söylemeye kalksanız haybeden tartışma çıkacak. Trafikte yine aynı şekilde yol vermedi, yan baktın, yeşil yandı neden bekliyorsun kavgalarını hep duyuyoruz.
Şehirdeki son zamanlarımda şehirler mi daha kalabalık oldu yoksa ben taşınıyorum diye mi bana kalabalık gelmeye başladı aşırı bunalmıştım. Markete giriyorsunuz uzunca kuyruklar, yolda yürüyeceksiniz insan kalabalığı insan kendini unutuyor şehirde. Burada maksimum gördüğümüz taşıt traktör. Ben bu halimden memnunum bir yıl olacak geçen traktörün kime ait olduğunu tanıyoruz artık, köye yabancı mı gelmiş kim bu diye en ufak farklı araç sesinde dışardayız. İlk geldiğimizde bize herkes tuhaf bakarken şimdi biz dışardan gelene ne işi varmış burada diyoruz. Şehirde olmayan aidiyet duygusu burada var.
Bence bu aidiyet duygusu burayı her şeyiyle tanıdıkça gelişiyor. Boş vakitlerimizde dağlarında gezip, köy çeşmelerine gidiyoruz. Sabahları tarlaya giderken böğürtlenimizi yiyoruz. En iyi böğürtlen hangi kısımda, hangi yoldan nereye gidersek daha iyi olur gibi çevreyi tanımamız bizi köye daha ait hissettiriyor. Şu aralar mantar sezonu çokça paylaşımda yaptım instagramda.. Burada melki deniyor, kanlıca mantarı, çıntar gibi her yörenin kendine göre söyleyişi var. Mantar aramak, toplamak farklı bir pencere açtı mesele bende. Oturduk eşimle mantar belgeseli izledik, mantar türleri hakkında bilgi sahibi olduk. Eşim mantara ikinci gidişinde köylülerimizden daha çok şey biliyordu “Hihihi”. Dağlarda mantarın nerelerde olduğunu keşfettik önümüzdeki sene daha bir hazırlıklıyız mantar sezonuna mesela. Kendi arayıp bulduğunuz, topladığınız doğanın size sunduğu bir ürünü tüketmek çok keyifli. Bunu biz sebzelerimizde de yaşadık bal kabaklarımızın gözünün içine baktık büyüsünler diye. Balkabağından bir tatlı yaptım daha önce o kadar leziz bir tatlı yememiştim.
Köyde doğanın bize sunduklarına daha yakınız. Havaya, toprağa, güneşe, aya daha yakınız. Ben hep şöyle düşünüyorum. Hayata bir kere geliyorsun ve çalışmaktan güneşin doğuşunu, yıldızların ışığını fark edemeden ömür geçip gidiyor. Ekonomi, yaşam koşulları, bakmakla yükümlü olduklarımız sorumluluklar belki hepsi elimizi ayağımızı bağlayan şeyler. Köyde yaşamı herkes sevmeyebilir kendini ait hissetmeyebilir, yapamayabilir yani o zamanda zorlamanın alemi yok. Ama köye yerleşmek isteyen insanlara da lütfen köstek olmayın, yapamazsın, ne işin var gibi söylemlerde bulunmayın. Yapamazsa da kendi tecrübe etsin. Kendi yaşasın.. Bunu sadece doğal yaşam tutkusuyla söylemiyorum. Önümüzdeki yılların konusu sürdürülebilirlik, kendi kendine yetebilmek. En önemlisi tarım olacak diyerek bir sonraki podcastin konusunda ipucu vermiş olayım . Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Yeni bölümlerden haberdar olmak için abone olmayı, takip etmeyi zili falan açmayı unutmayın.
#aidiyet duygusu#akşam manzarası#avantajlar#çan sesleri#çocuklar ve doğa#doğa deneyimi#doğal yaşam#doğanın sundukları#dolunay#elektrik kesintisi#gece manzaraları#gökyüzü#güneşin doğuşu#hava sıcaklığı#kendi kendine yetebilmek#kış sabahları#komşuluk#köy düzeni#köy hayatı#köyde aidiyet duygusu#Köyde yaşam#köyde yaşamanın temel konuları#köydeki yaşam#köye yerleşme#koyun ve inekler#mevsimler#mutfak maliyetleri#park sorunu#podcast#sebze yetiştirme
1 note
·
View note
Text
Rüzgar Gülleri Türleri Nelerdir?
Yatay Eksili Rüzgar Türbinleri (HAWT), en yaygın ve tanınan rüzgar gülü türüdür. Bunlar yüksek hızlı rüzgarlardan en iyi şekilde yararlanabilir ancak yüksek başlangıç hızına ihtiyaç duyarlar ve dönme hızları kuşlar ve diğer yaban hayatı için potansiyel bir risk oluşturabilir.
Dikey Eksili Rüzgar Türbinleri (VAWT), rüzgarın yönüne bakılmaksızın enerji üretebilirler. Düşük hızlı rüzgarlardan bile enerji üretebilirler ve genellikle daha düşük yerlerde yerleştirilirler. Ancak, genellikle HAWT'lere göre daha düşük enerji verimliliğine sahip olabilirler.
Kısmen Dikey Eksili Rüzgar Türbinleri, yatay ve dikey eksili türbinlerin özelliklerini birleştirirler. Rüzgarı her yönden etkili bir şekilde yakalayabilirler ve genellikle hafif ve kompakt bir tasarıma sahip olurlar.
Hangi rüzgar gülü türünün seçileceği, yerel rüzgar koşulları, kullanılabilir alan, enerji ihtiyaçları ve çevresel etkiler gibi faktörlere bağlıdır. Rüzgar gülleri, enerji ihtiyaçlarımızı sürdürülebilir bir şekilde karşılamada kritik bir rol oynarlar ve iklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir bir enerji geleceğine geçişin önemli bir parçasıdırlar.
Daha detaylı bilgi için aşağıya tıklayabilirsiniz.
0 notes