#çocuklar ve doğa
Explore tagged Tumblr posts
tibbivearomatikbitkiler · 1 year ago
Text
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları
#AidiyetDuygusu, #AkşamManzarası, #Avantajlar, #ÇanSesleri, #ÇocuklarVeDoğa, #DoğaDeneyimi, #DoğalYaşam, #DoğanınSundukları, #Dolunay, #ElektrikKesintisi, #GeceManzaraları, #Gökyüzü, #GüneşinDoğuşu, #HavaSıcaklığı, #KendiKendineYetebilmek, #KışSabahları, #Komşuluk, #KöyDüzeni, #KöyHayatı, #KöydeAidiyetDuygusu, #KöydeYaşam, #KöydeYaşamanınTemelKonuları, #KöydekiYaşam, #KöyeYerleşme, #KoyunVeInekler, #Mevsimler, #MutfakMaliyetleri, #ParkSorunu, #Podcast, #SebzeYetiştirme, #ŞehirdenKöyeKaçış, #Sis, #Sürdürülebilirlik, #SürdürülebilirlikVeKendiKendineYetebilme, #TazeOtKokusu, #TemizHava, #ToplulukBağları, #TrafikVeKalabalık, #TrafikVeKalabalıkGibiŞehirStresindenUzaklaşmak, #Yardımlaşma, #Yıldızlar https://is.gd/nXqCqf https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-koyde-yasamin-avantajlari/
Şehirden Köye Kaçış: köyde yaşamın avantajları ile ilgili hazırlamış olduğumuz podcaste hoş geldiniz. Herkese Merhabalar ben Selin. Bugün sizlere köyde yaşamın avantajlarından bahsedeceğim. Bu avantajlar, kişinin yaşam tarzına, önceliklerine ve beklentilerine göre değişebilir.
Spotify üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.

Youtube üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
youtube
Bizimde köye yerleşirken beklediklerimizle karşılaştıklarımız farklıydı. Podcastin sonunda  amma köy güzellemesi yapmış ha demeyin   başak burcuyum mükemmeliyetçi olmam gerekir ama bende aşırı polyannacılık var. Öyle ki aronyaları ilk diktik keçiler girip bir kısmını yedi. Başkası olsa aşırı tepki verirdi. Ben yine sakin kalarak ya olsun vardır bir hayır dur bakalım falan dedim. Yani deseler ki ekmek kalmadı unda yok durun pilav yapayım ekmek yerine geçsin derim o kadar uyumlu bir tipim.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları
Gelelim konumuz olan köyde yaşamanın avantajlarına.
Şehirden buraya geldiğimizde ilk büyülendiğim ve hala etkisi aynı olan güneşin doğuşu, kavuşması ve gece manzaraları.
Mevsim Yaz ise hava sıcaklığından dolayı gündüz dışarıya çıkarılmayan koyun ve inekler gece 3 civarı yayılmaya çıkarılıyor. Her gece 3-5  koyun ve inek çanlarının sesi benim için eşsiz bir deneyim. Sabah güneş doğmaya başlamış, ortalıkta kuşların ötüşü arıların vızıldaması, pencereden dışarı ilk baktığımda rüzgar gülleri, öyle bir manzara düşünün.
Bir kış sabahında çiğ yağmış, yoğun bir sis var. Hatta geçen gün paylaştım sırlar dünyası diye kimi zaman sisten karşımızdaki direk bile gözükmüyor öyle bir sis var. Bu yaşıma kadar hiç bu kadar yoğun bir sisle karşılaşmadım. İlk karşılaşmamda nefesim daraldı gibi hissettim ama artık alıştım. Kış sabahları, doğmaya çalışan bir güneş sis, çiğ, yoğun bir temiz hava, her yerde taze ot kokusu.
Güneşin akşam üzeri kavuşması bulutların kızıllı turunculu renklere boyaması, akşamın vermiş olduğu bugünü de bitirdik  çok şükür hissi ile dinginliğin zirvede yaşanması.
Yaz akşamları efsaneydi. Yıldızlara bakıp tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Nasıl bu kadar çok ve parlak olabilir nasıl bu kadar güzel olabilir. Her gökyüzüne baktığımda gezegenin sonsuzluğu büyüler ve görebildiklerim için şükrederim. Hatta bir keresinde tam böyle mitolojik olaylardan bahsediyoruz, bir göktaşı düştü. Şahitlik ettiğimiz anlar çok özeldi. Yeni ayın başlangıcından, dolunay olana kadar döngüsünü şehirde hiç bu kadar net yaşamamıştım. Dolunay olduğu gecelerde bir kaç kez elektrik kesildi ve sonraki dolunaylarda keşke elektrik kesilse dedim. Bu kadar aydınlık muazzam yani. İşin özeti köye yerleşince gecenin, gündüzün, güneşin, ayın döngülerine şahit olmak çok güzel bir deneyim.
Bu kadar doğadan bahsetmişken hava kalitesinden bahsetmemek olmaz. Köyümüz yaklaşık 600 rakımda anayola baya uzak. Yerleşim çok dağınık. Tarım yapmaya başlamadan öncede  tarlanın konumundan dolayı en çok sevindiğim kısım yola ve evlere uzak oluşumuzdu. 10 km’lik ilçeye bile inip çıktığımızda o aldığımız havadaki temizlik hissi fark ediliyor. Ayrıca köyde en dikkat ettiğim şey uzun yaşam.. Allah uzun ömürler versin yaşı oldukça ilerlemiş komşularımız var.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları – Komşuluklar
Yani köye yerleştiğinizde her sabah temiz havayla uyanma garantiniz var ama sıcak havalarda gelen bir esintiyle tezek kokusu almanızda mümkün. Bu arada bu tezek mevzusu şöyle biz bu konudan rahatsız değiliz ama  özellikle Muğla’nın köylerinde ahır ve ağıların kaldırılmasını isteyen kokudan rahatsız olan bir kesim varmış. Ya ben bu konuda çok netim kimi köyler dışardan insan kabul etmiyormuş bence haklılar. Sen yıllardır alışılagelmiş düzenleri olan bir köye son sistem bir ev yaptırıp etrafına uzun uzun duvarlar örüyorsun, köye yerleşmişsin. Zaten var olan düzende önümden hayvan geçmesin, işte bu tezekte çok kokuyor diyemezsin. O zaman yerleşemeyecektin şehrinde avm‘ye gitmeye devam edecektin.
Burada köyün düzenin den bahsetmişken köyde insanlar genellikle birbirini tanır ve birbirine yardım eder. Bu, güçlü topluluk bağları oluşmasına ve insanların yalnızlık hissetmemesine yardımcı olur. Öyle ki bizim burada da komşularımız sağ olsunlar bizi benimsedi ve kısa sürede kendilerinden biri gibi gördü. Bir podcastte bahsetmiştim bizi soğansız sarımsaksız ıspanaksız hiç bırakmadılar. Bir gün evde görmeyince hemen arayıp neredesiniz bugün sizi görmedik diyorlar. Tabi bunu bu şekilde değil şiveyle söylüyorlar duysanız anlamazsınız. “Hihihi”  Bizde artık dama gitmeyen teyzelerimizi görmeyince onların verdiği tepkiyi verip neredesiniz diye arıyoruz. Yani büyük şehirlerde de eskiden komşuluk vardı. Şimdilerde yan komşusunu tanımıyor insanlar. Biz evimizin etrafına uzun uzun duvarlar örmedik çünkü yeterince beton gördüğümüzü düşünüyoruz. Evin etrafı sadece tel çevrili.
Şu anımı da anlatmadan geçemeyeceğim. Bir gün sarımsak istedik bir teyzemizden misafir gelecek aniden bitmiş. Ahırdan alın dedi. gittik ahırdan hemen iki baş aldık. Tabi teyzede az aldığımızı fark etmiş. Akşam üstü ahırdan dönerken kapının önüne bir demet sarımsak atıp gitmiş benim dediğim bir demette şehirde pazarda satılan küçük demetler değil baya büyükçe bir bağ sarımsak. ben köyde komşuluk temalı bir sohbet oldu mu hep bunu anlatırım “Eyy şehirliler size böyle bir iyiliği hangi komşunuz  yapar” diye “Hihihi”
Komşulardan söz açılmışken köyde olmanın bir güzel yanı da üstteki komşu ses mi yaptı alttaki müziğin sesini çok mu açtı falan gibi dertleriniz yok. Evler zaten müstakil olduğu için ben sabahtan açıyorum müziği akşama kadar çalıyor ya da başka bir komşunun yaptığı ses sizi rahatsız etmiyor. Çünkü evlerin mesafesi birbirine uzak olmasa açık havada rahatsız etmiyor ya da kışa yakın dönemlerde herkes mesela kışlık odununu ayarlamaya çalıştığından ağaç motoru sesi çıkıyor  ama o bile rahatsız etmiyor yani çünkü açık havadasınız ve biliyorsunuz ki mecburiyetten o ses o an orada çıkmak zorunda. Çünkü aynısını bizde yapmak zorunda kalacağız. Bu bence yaşam alanımızda özgür olmak özellikle çocuklu aileler bana hak verecektir çok büyük bir lüks. Mesela şehirdeyken çocuğun uyumaya çalıştığında dış ses sorunu kadar, ağladığında veya herhangi bir durumda gece uykusundan uyanıyor rahatsız oluyor falan televizyonu açıyorsunuz ses olur mu aman sesi kısalım üste kata gitmesin alta kata gitmesin ama burada böyle bir şey yok gayet rahatız.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde yaşamın avantajları – Mutfak Maliyetleri
Mutfak maliyetlerinin köyde nasıl düştüğünden bahsedelim. Bu sene ilk yılımız olduğundan kışı kaçırdık demiştim. Yaz mevsimine başlamadan tohumlar çıktı meydana hepsi viyollere, yeterli seviyeye gelince toprağa alındı. Kabak, kabak çiçeği, domates, salatalık, biber, patlıcan, dolmalık biber gibi çeşitleri yetiştirdik. Kabak çiçeği bilmiyorum daha önce duyanınız var mı ama bizde dolması çok yapılır. Bu sene kabak verimi çok olduğundan yumurtalı olarak kahvaltıda bolca yedik. Bu saydığım sebzelerin hiç birini pazardan almadık. Sadece pazardan alınan sebze vesaire de değil aslında ekmek yapılacak yak odunu at taş fırına, yemek yapılacak kuzineli sobada pişsin. Kışlık hazırlıklarımızı biz hep dışarda odun ateşinde yaptık buda bir takım maliyetlerin ortadan kalkması demek .
Bir başka maliyet kalemi bence şehirde çocuk olmak. Şehirde kızımızla beraber yapabileceklerimiz kısıtlıydı parka git markete git avmye git. Oyun alanı varsa oyun alanına dünyanın parasını öde yarım saat içeride dönsün oynasın yada oynadığını sansın diye. Zaten pandemiden dolayı elimizde dezenfektanla gezer olduk. Aman çocuk suratına mı hapşırdı ağzını salıncağa mı sürttü derken iyice paranoyak olduk. Son dönemde sanırım oyun alanlarının da fiyatı oldukça artmış. Birde kum alanları çıkarmışlar inşaat kumunu dökmüşler iki kamyon iki kepçe 1 saati dünyanın parasını alıyorlar. şimdi böyle konuşuyorum ama şehirde olsam bende dünyanın parasını verenlerden olacaktım. Köyde hiç bir oyuncak olmasa dahi çocukların hayal gücünü kullanacağı bir sürü alan var bir defa toprak var. Biz sürekli bir şeyler diktiğimiz  için  kızım kendine sağda solda duran dalları bulup onlarla bahçe yaptım diyor. Kendince alanlar kuruyor. Uzun tahtaları alıp denge kurup üzerinde yürümeye çalışıyor.
Hiç bir şey bulamasa 4 köpek , 5 keçi, 20 den fazla tavuk, 2 ördek 1 hindili çiftliğinde oynayacak bir canlı buluyor. Bunu böyle söylediğimde de çocuk insan istiyor falan deniyor. Haklı yanları olabilir ancak ben şimdiki halinden memnunum en azından toprağı tanıyor bir şeyler yetiştiriyor. Çocuklarla, oyuncaklarla oynayıp sonu kavgayla biten bir durumun içinde olmasındansa böyle doğaya saygılı bir birey yetiştirmek daha çok işime geliyor.
Şehir köy karşılaştırması yaparken bizim en çok kıyas konumuz trafik ve kalabalık. Burada park sorununuz yok. Trafik yok. Yollarda birbirine çarpan insanlar yok. Özellikle park sorunu şehirdeki yaşamın son zamanlarında oldukça problemdi yaşadığımız bölgede. Şimdi kişinin evinin önüne duba şise taş gibi şeyleri koyup park yerini kendine ayırması hakkı olan bir şey değil ama bir şey söylemeye kalksanız haybeden tartışma çıkacak. Trafikte yine aynı şekilde yol vermedi, yan baktın, yeşil yandı neden bekliyorsun kavgalarını hep duyuyoruz.
Şehirdeki son zamanlarımda şehirler mi daha kalabalık oldu yoksa ben taşınıyorum diye mi bana kalabalık gelmeye başladı aşırı bunalmıştım. Markete giriyorsunuz uzunca kuyruklar, yolda yürüyeceksiniz insan kalabalığı insan kendini unutuyor şehirde. Burada maksimum gördüğümüz taşıt traktör. Ben bu halimden memnunum  bir yıl olacak geçen traktörün kime ait olduğunu tanıyoruz artık, köye yabancı mı gelmiş kim bu diye en ufak farklı araç sesinde dışardayız. İlk geldiğimizde bize herkes tuhaf bakarken şimdi biz dışardan gelene ne işi varmış burada diyoruz. Şehirde olmayan aidiyet duygusu burada var.
Bence bu aidiyet duygusu burayı her şeyiyle tanıdıkça gelişiyor. Boş vakitlerimizde dağlarında gezip, köy çeşmelerine gidiyoruz. Sabahları tarlaya giderken böğürtlenimizi yiyoruz. En iyi böğürtlen hangi kısımda, hangi yoldan nereye gidersek daha iyi olur gibi çevreyi tanımamız bizi köye daha ait hissettiriyor. Şu aralar mantar sezonu çokça paylaşımda yaptım instagramda.. Burada melki deniyor, kanlıca mantarı, çıntar gibi her yörenin kendine göre söyleyişi var. Mantar aramak, toplamak farklı bir pencere açtı mesele bende. Oturduk eşimle mantar belgeseli izledik, mantar türleri hakkında bilgi sahibi olduk. Eşim mantara ikinci gidişinde köylülerimizden daha çok şey biliyordu “Hihihi”. Dağlarda mantarın nerelerde olduğunu keşfettik önümüzdeki sene daha bir hazırlıklıyız mantar sezonuna mesela. Kendi arayıp bulduğunuz, topladığınız doğanın size sunduğu bir ürünü tüketmek çok keyifli. Bunu biz sebzelerimizde de yaşadık bal kabaklarımızın gözünün içine baktık büyüsünler diye. Balkabağından bir tatlı yaptım daha önce o kadar leziz bir tatlı yememiştim.
Köyde doğanın bize sunduklarına daha yakınız. Havaya, toprağa, güneşe, aya daha yakınız. Ben hep şöyle düşünüyorum. Hayata bir kere geliyorsun ve çalışmaktan güneşin doğuşunu, yıldızların ışığını fark edemeden ömür geçip gidiyor. Ekonomi, yaşam koşulları, bakmakla yükümlü olduklarımız sorumluluklar belki hepsi elimizi ayağımızı bağlayan şeyler. Köyde yaşamı herkes sevmeyebilir kendini ait hissetmeyebilir, yapamayabilir yani o zamanda zorlamanın alemi yok. Ama köye yerleşmek isteyen insanlara da lütfen köstek olmayın, yapamazsın, ne işin var gibi söylemlerde bulunmayın. Yapamazsa da  kendi tecrübe etsin. Kendi yaşasın.. Bunu sadece doğal yaşam tutkusuyla söylemiyorum. Önümüzdeki yılların konusu sürdürülebilirlik, kendi kendine yetebilmek. En önemlisi tarım olacak diyerek bir sonraki podcastin konusunda ipucu vermiş olayım . Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Yeni bölümlerden haberdar olmak için abone olmayı, takip etmeyi zili falan açmayı unutmayın.
1 note · View note
haberiler · 5 months ago
Text
SEVİMLİ HAYALET - GOLD
Tumblr media
Sevimli Hayalet, çocukların hayal gücünü ve yaratıcılığını besleyen eşsiz bir oyuncak dünyası sunuyor. Ahşap oyuncaklarıyla hem eğlenceli hem de öğretici bir deneyim sağlayan Sevimli Hayalet, güvenli ve kaliteli malzemelerle üretilmiş ürünleriyle ebeveynlerin de gönlünü kazanıyor. Çocukların ince motor becerilerini geliştirmelerine yardımcı olan Tak çıkar kirpi oyunu gibi özgün tasarımlarıyla, eğlencenin yanı sıra öğrenmeyi de teşvik ediyor. 
Oyuncak
Oyuncaklar, çocukların gelişiminde hayati bir rol oynayan önemli araçlardır. Özellikle ahşap oyuncaklar, sağlam yapıları ve doğal malzemeleri sayesinde hem eğitici hem de güvenli bir oyun deneyimi sunar. Ahşap oyuncaklar, çocukların motor becerilerini, el-göz koordinasyonunu ve yaratıcılığını geliştirmelerine yardımcı olur. Aynı zamanda hayal gücünü besleyerek çocukların sosyalleşmelerine katkıda bulunur.
Tak çıkar kirpi oyunu gibi oyuncak, çocukların problem çözme yeteneklerini geliştirmelerine imkan tanırken, farklı şekil ve renklerle oynanarak motor becerilerin pekişmesine yardımcı olur. Ahşap oyuncaklar, doğa dostu olmaları nedeniyle ebeveynler arasında da oldukça popülerdir. Hem çevreye saygılı hem de uzun ömürlü olmaları, bu oyuncakların tercih edilmesinin başlıca nedenlerindendir.
Özellikle farklı yaş gruplarındaki çocuklar için tasarlanmış ahşap oyuncak çeşitleri, ailelerin beklentilerini karşılayacak geniş bir yelpazeye sahiptir. Bu oyuncakları seçerken, çocuğun yaşına, gelişim seviyesine ve ilgi alanlarına uygun olanları tercih etmek önemlidir.
Sonuç olarak, oyuncaklar sadece eğlence aracı değil, aynı zamanda eğitim ve gelişim için kritik bir unsurdur. Ahşap oyuncaklar ve özel oyun setleri, çocukların sağlıklı bir şekilde büyümelerine yardımcı olurken, keyifli vakit geçirmelerini sağlar.
Ahşap Oyuncak
Ahşap oyuncaklar, çocukların gelişiminde önemli bir rol oynayan geleneksel oyuncaklardır. Bu oyuncaklar, hem dayanıklı yapıları hem de sağlıklı malzemeleri ile öne çıkar. Çocukların motor becerilerini geliştirmeleri, hayal güçlerini kullanmaları ve sosyalleşmeleri için mükemmel bir fırsattır. Özellikle,
Doğal malzemelerden üretildikleri için çevre dostudur.
Farklı renk ve tasarımlarıyla görsel estetik sunar.
Sesli ve hareketli olmaları, çocukların ilgisini çeker.
Ahşap oyuncak, çocuklara ayrıca rol yapma ve hayali oyunlar kurma fırsatı verir. Tak çıkar kirpi oyunu gibi interaktif ahşap oyuncaklar, çocukların el becerilerini geliştirmeleri için harika bir seçenektir. Bu tür oyuncaklar, çocukları pasif bir şekilde oynamaktan ziyade aktif katılıma yönlendirir. Bu da onların bilişsel gelişimlerini destekler.
Ayrıca, ahşap oyuncakların kalitesi, uzun ömürlü olmalarına katkı sağlar. Bu sayede aileler, çocukları için güvenli ve sağlıklı bir oyun alanı oluşturmuş olurlar. Hem eğlenceli hem de öğretici özellikleri ile oyuncak kategorisinde önemli bir yer tutar.
Tak Çıkar Kirpi Oyunu
Tak çıkar kirpi oyunu, özellikle çocukların gelişimine önemli katkılarda bulunan eğlenceli ve öğretici bir ahşap oyuncaktır. Bu oyunda çocuklar, renkli ve farklı şekillerdeki kıymetli parçaları bir araya getirerek kirpi figürünü oluştururlar. Ahşap oyuncaklar olarak bilinen bu tür ürünler, doğal malzemelerden üretildiği için hem güvenli hem de çevre dostudur.
Oyun, motor becerilerin gelişmesine yardımcı olurken, aynı zamanda el-göz koordinasyonunu da artırır. Çocuklar, parçaları takıp çıkarırken mantıksal düşünme yeteneklerini geliştirirler. Farklı şekillerin ve renklerin bir araya getirilmesi, yaratıcılıklarını da teşvik eder.
Tak çıkar kirpi oyunu, sosyal oyun deneyimleri sunarak çocuklar arasında etkileşimi artırır. Çocuklar bu oyunu oynarken arkadaşlarıyla birlikte çalışabilir, birlikte karar alabilir ve paylaşımda bulunabilirler. Bu nedenle, hem bireysel hem de grup aktiviteleri için mükemmel bir seçimdir.
Sonuç olarak, Tak çıkar kirpi oyunu sadece eğlenceli bir aktivite değil, aynı zamanda çocukların çok yönlü gelişimi için önemli bir ahşap oyuncak seçeneğidir. Çocukların fiziksel ve zihinsel becerilerini geliştirmek için bu tür oyuncakları tercih etmek, onların sağlıklı bir şekilde büyümelerine katkı sağlar.
436 notes · View notes
bigcollections · 1 year ago
Text
SOSYOLA - GOLD
Tumblr media
Sosyola.com: Sağlıklı ve Doğal Yaşamın Adresi! Sosyola, sağlıklı yaşam ve doğal ürünler konusunda bilgi veren, kaliteli ürünleri bir araya getiren bir platformdur. Bu platformda yer alan ürünler arasında öne çıkan Terapix Jel, Benzoxin ve Polivit Şurup gibi sağlığınıza katkı sağlayacak ürünleri bulabilirsiniz. Terapix Jel: Cilt Bakımında Doğanın Gücü! Terapix jel, cilt bakımında doğanın gücünü kullanarak formüle edilmiş bir üründür. Doğal içeriği ile cilde nem kazandırır, canlandırır ve tazelik sağlar. İçeriğindeki özel bitkisel özler sayesinde cildinizi besler ve korur. Terapix Jel'i düzenli olarak kullanarak cildinizdeki farkı hissedeceksiniz. Benzoxin: Doğal ve Etkili Temizlik! Benzoxin ne işe yarar konusuna karşılık olarak Benzoxin, ev temizliği konusunda doğal bir alternatif arayanlar için ideal bir çözümdür. Doğa dostu içeriği ile evinizdeki yüzeyleri temizlerken kimyasal kalıntılardan kaçınmanıza yardımcı olur. Benzoxin, etkili temizlik sağlarken çevreye saygılı bir seçenek sunar. Polivit Şurup: Sağlıklı Yaşamın Tamamlayıcısı! Polivit Şurup, vitamin ve mineralleri içeren bir takviye üründür. Özellikle günlük beslenme alışkanlıklarını tamamlamak isteyenler için ideal bir tercihtir. Çocuklar ve yetişkinler için uygun olan Polivit Şurup, vücudu destekleyerek günlük enerji ihtiyacını karşılamaya yardımcı olur. Neden Sosyola.com? Kaliteli Ürünler: Sosyola, doğal ve kaliteli ürünleri bir araya getirerek müşterilerine en iyiyi sunar. Güvenilir Alışveriş: Platform, müşterilerinin güvenliğini ve memnuniyetini ön planda tutar. Güvenilir alışveriş deneyimi sunar. Doğa Dostu Ürünler: Sosyola.com, çevreye duyarlılık konusunda önemli bir duruş sergileyerek doğa dostu ürünleri kullanıcılarına sunar. Geniş Ürün Yelpazesi: Sağlık, güzellik, temizlik ve daha birçok kategoride geniş bir ürün yelpazesi ile müşterilerine çeşitlilik sunar. Sağlıklı ve doğal yaşamın anahtarı için Sosyola.com'u ziyaret edin. Terapix Jel, Benzoxin, Polivit şurup gibi ürünleri inceleyerek sağlığınıza katkıda bulunun ve doğal yaşamın tadını çıkarın!
579 notes · View notes
caykoyvillakiralama · 6 months ago
Text
Tumblr media
Çayköy Villa Kiralama
Şehir yaşamının karmaşasından ve stresinden uzaklaşmak, doğanın kucağında huzurlu bir tatil geçirmek herkesin hayalidir. İşte tam bu noktada çayköy villa kiralama devreye giriyor. Türkiye'nin en güzel köşelerinden biri olan Çayköy, sunduğu eşsiz doğal güzellikler ve konforlu villalarıyla size unutulmaz bir tatil vaat ediyor. Çayköy'de villa kiralamak, hem ruhunuzu hem de bedeninizi dinlendirecek benzersiz bir deneyim sunar.
Çayköy'ün Büyüleyici Atmosferi
Çayköy, yemyeşil doğası, temiz havası ve huzur dolu atmosferiyle bilinir. Burada, doğanın kucağında kendinizi yenilenmiş hissedeceksiniz. Çayköy'de villa kiralama, size hem modern konforun tadını çıkarma hem de doğayla iç içe olma fırsatı sunar.
Doğal Güzellikler
Yeşilin Her Tonu: Çayköy, zengin bitki örtüsü ve temiz havasıyla size doğanın tüm güzelliklerini sunar. Orman yürüyüşleri yapabilir, kuş sesleri eşliğinde huzur bulabilirsiniz.
Temiz Hava: Şehrin kirli havasından uzak, mis gibi dağ havasını soluyabilirsiniz.
Sakinlik ve Huzur
Çayköy, kalabalık tatil yerlerinden farklı olarak size tam anlamıyla bir huzur vadediyor. Burada, sadece siz ve doğa var. Günlük hayatın koşuşturmasından uzaklaşıp, tamamen dinlenebilir ve yenilenebilirsiniz.
Çayköy Villa Kiralama Avantajları
1. Mahremiyet ve Özel Alan
Çayköy'de villa kiraladığınızda, size özel bir alanın tadını çıkarırsınız. Kendi bahçenizde kahvenizi yudumlayabilir, özel havuzunuzda serinleyebilirsiniz. Bu mahremiyet, özellikle kalabalık otellerde bulamayacağınız bir konfor sağlar.
2. Konfor ve Lüks
Çayköy villaları, modern yaşamın gereksinimlerine uygun olarak dizayn edilmiştir. Tam donanımlı mutfaklar, geniş yaşam alanları, lüks banyolar ve özel havuzlarla donatılmış bu villalar, size evinizde gibi hissettirecek.
3. Esneklik ve Özgürlük
Otel kurallarına bağlı kalmadan, kendi villanızda istediğiniz gibi zaman geçirebilirsiniz. İstediğiniz saatte yemek yapabilir, dilediğinizce dinlenebilirsiniz. Bu özgürlük, tatilinizi daha da keyifli hale getirecektir.
Çayköy Villa Seçenekleri
Çayköy'de farklı ihtiyaçlara yönelik birçok villa seçeneği mevcuttur. İşte bazıları:
1. Aile Villaları
Aileler için ideal olan bu villalar, geniş yaşam alanları ve çocuklar için güvenli oyun alanları sunar. Ayrıca, çocuk havuzları ve oyun odaları gibi özel imkanlar da mevcuttur.
2. Balayı Villaları
Yeni evli çiftler için romantik bir kaçamak sunan balayı villaları, özel jakuziler, romantik dekorasyonlar ve muhteşem manzaralarla doludur.
3. Lüks Villalar
Lüks ve konforu bir arada sunan bu villalar, özel hizmetler ve üst düzey donanımlar ile tatilinizi unutulmaz kılar. Özel aşçılar, spa hizmetleri ve daha fazlası ile lüksün tadını çıkarın.
Çayköy'de Yapılacak Aktiviteler
1. Doğa Yürüyüşleri ve Trekking
Çayköy'ün çevresindeki doğa yürüyüşü parkurlarında, muhteşem manzaralar eşliğinde yürüyüş yapabilirsiniz. Bu parkurlar, her seviyeden yürüyüşçü için uygundur.
2. Kültürel Turlar
Çayköy ve çevresindeki tarihi ve kültürel yerleri keşfetmek, yerel yaşam hakkında bilgi sahibi olmak için harika bir fırsat sunar. Yerel pazarlarda alışveriş yapabilir, geleneksel el sanatlarını inceleyebilirsiniz.
3. Su Sporları ve Yüzme
Villanızın özel havuzunda yüzmenin yanı sıra, yakınlardaki göletlerde ve nehirlerde su sporları yapabilirsiniz. Kano, kürek ve balıkçılık gibi aktivitelerle eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.
Çayköy Villa Kiralama İpuçları
1. Erken Rezervasyon Yapın
Yoğun sezonlarda villa bulmak zor olabilir. Bu nedenle tatilinizi planlarken erken rezervasyon yapmanızı öneririz.
2. İhtiyaçlarınıza Uygun Villa Seçin
Aileyle mi yoksa romantik bir kaçamak için mi tatil yapıyorsunuz? İhtiyaçlarınıza uygun bir villa seçerek tatilinizi daha keyifli hale getirin.
3. Yerel Rehberlerden Faydalanın
Çayköy'ü en iyi şekilde keşfetmek için yerel rehberlerden yardım alabilirsiniz. Bu sayede gizli kalmış güzellikleri ve yerel kültürü daha yakından tanıyabilirsiniz.
Sonuç
Çayköy villa kiralama, doğanın kalbinde, lüks ve konforlu bir tatil sunar. Mahremiyet ve özgürlüğün tadını çıkarırken, eşsiz doğa manzaraları ve yerel kültürle iç içe bir deneyim yaşarsınız. Bu özel tatil fırsatını kaçırmamak için planlarınızı yapın ve unutulmaz anılar biriktirin.
Sonuç Paragrafı
Çayköy'de villa kiralamak, hem ruhunuzu hem de bedeninizi dinlendirmek için mükemmel bir seçenektir. Doğayla iç içe, lüks ve konforun tadını çıkarırken, sevdiklerinizle unutulmaz anılar biriktirebilirsiniz. Şimdi rezervasyon yaparak, bu eşsiz deneyimi yaşayın!
Sıkça Sorulan Sorular
1. Çayköy villa kiralama fiyatları nasıl?
Fiyatlar, villa tipine, sunduğu olanaklara ve sezonuna göre değişiklik gösterir. Genellikle 1000 TL ile 5000 TL arasında günlük kiralama ücretleri bulunmaktadır.
2. Villalarda hangi olanaklar mevcut?
Çoğu villada özel havuz, tam donanımlı mutfak, geniş yaşam alanları, ücretsiz Wi-Fi ve klima gibi olanaklar mevcuttur. Ayrıca, bazı lüks villalarda özel aşçı ve spa hizmetleri de sunulmaktadır.
3. Çayköy'e nasıl ulaşabilirim?
Çayköy, Türkiye'nin birçok büyük şehrinden kolayca ulaşılabilir. En yakın havaalanı ve otobüs terminalinden özel araç veya transfer hizmetleriyle ulaşım sağlayabilirsiniz.
4. Çayköy'de yapılacak aktiviteler nelerdir?
Doğa yürüyüşleri, su sporları, kültürel turlar ve yerel pazarlarda alışveriş gibi birçok aktivite yapabilirsiniz. Ayrıca, villanızda dinlenip özel havuzunuzda yüzmenin keyfini çıkarabilirsiniz.
5. Çayköy villa kiralama için en uygun zaman ne zamandır?
Çayköy, her mevsim ziyaret edilebilir. Ancak, ilkbahar ve yaz ayları doğanın en güzel olduğu zamanlardır ve bu dönemde villa kiralama talebi daha yüksek olabilir. Bu nedenle erken rezervasyon yapmanız önerilir.
Çayköy villa kiralama konusunda sunduğumuz bu rehber ile tatilinizi planlamaya başlayın ve doğanın içinde, konforlu bir tatilin keyfini çıkarın!
45 notes · View notes
susanbiradam · 26 days ago
Text
evet!(niçin evet dedim?) ölme kararımı onayladığım için mi? az sonra hayatıma son noktayı koyacağım. hemen hemen her intihar eden insan gibi bende arkamda bir işaret bırakmak istedim. bunun için mektup yazmaya karar verdim. ama kime yazıyorum! hem merak ta etmişimdir neden yazarlar? biraz kendimden bahsedeceğim. haliyle mektup uzun olabilir. bu sizi yanıltmasın, bilerek uzatmıyorum yazmayı. çünkü ölümden korkum yok, yalnızca şu ana kadar kimsenin beni tam olarak dinlediğine inanmadığım düşündüğüm için yazıyorum, evet şu anda herkesin beni anlayacağı inancındayım. aslında beni dinlemekten ısrarla kaçınanlara inat biraz kendimi anlatayım.
bir bahar günü doğdum bundan yirmi yedi sene önce. tarih hesabını siz yaparsınız. orta halli bir ailenin ortanca çocuğuydum. küçüklüğüme dair pek bir anım yok. sıfır-altı yaş arasını her yetişkin gibi ben de hatırlamıyorum. aslında bundan dolayı da pek bir pişmanlık hissetmedim. ilkokula erken denilebilecek yaşta gittim. her zaman sınıfın en küçüğüydüm. hem fiziksel olarak hem de yaşça..kırmızı kurdeleyi hiç takmadım. okumayı zor öğrenmiştim. oysa ki şimdilerde yapabildiğim tek ve en iyi şey. hayatımda bu tür çelişkiler beni her şeyden bezdirdi. babamın tayini çıktıktan sonra başka bir ilkokula gittim. “çocuklar bugün aranıza yeni bir arkadaş katıldı, adı bilmem ne hadi tanışın” saçmalıkları. kulağımdan çok sık hasta oluyordum. öğretmenlerim benim kulağımı hiç çekmediler. uslu sayılmazdım ama her zaman benim yerime dayak yiyecek günah keçisi bulunurdu. çünkü ben başarılı bir öğrenciydim. artık hangi başarı benim için önemliyse?! orta okulda karşı cinsi fark etmemle beraber din korkusu da hissetmeye başladım. sınıfın en çalışkanıydım ve aynı zaman da en sevilmeyen öğrencisiydim. hoca kararıyla sınıf başkanı olurdum. sonra seçim yapılırdı ve bana benden başka hiç kimse oy vermezdi. aslında kötü birisi değildim. kimseyi şikayet filan etmezdim. ama bende insanların sinirlerini bozan bir şeyler vardı. lise yılları benim için bir dönüm noktasıydı. ilk aşk, ilk hüsran, ilk öpücük ve daha nice ilkler...o zamanlar espri anlayışım bayağı ilerlemişti. çevremde komik, neşe dolu olarak tanımlanırdım. kızları çok güldürürdüm ama gülünç duruma düşmekten korkardım. oysa içim bambaşkaydı. kızlar beni sevmezlerdi .çalışkanlık huyum devam ediyordu ve ben ilk defa çılgınca aşıktım. tüm saflığımla tam bir aptal aşıktım ama o aptal aşığı hiç görmedim. cinsel sohbetler,futbol sohbetleri ve kahve kültürü-benim gibi iyi eğitim almış insanlar yadırgayabilirler beni ama birçok gencin geçmesi gereken bir yol-gençlik yıllarımın önemli bir bölümünü oluşturuyordu. her türk genci gibi bende kahve kültürü ve arabesk müzik eğitiminden başarıyla geçtim. liseyi bitirdiğim senede bir takım sorunlarım oldu. niçin yaşıyorduk diye düşünmeye başlamıştım. tamamen oyun oynuyorduk. yalnız çok ciddi bir oyundu bu. kurallar koymuşuz ve onlara tapmışız. kurallara uymayanları cezalandırmışız. belki ben de daha önce kurallara inanıyordum ve uymayanların cezalandırılmasından yanaydım. ama şimdi bundan öyle bir pişmanlık duyuyorum ki! bir şeyler icat edilmiş, doğa kanunları keşfedilmiş adına bilim denmiş. sonra okullarda çocukların beyni “bilim” le doldurulmuş. yüzyıllarca aynı döngü olmuş ve olacak. peki ya sonra? evet sonra ne olacak? sadece temel ihtiyaçlarımızı karşılayarak yaşasak daha mutlu olmaz mıydık? ölmeden önce felsefe yapmak istemiyorum. üniversite yıllarım...sözde özgürlük yılları. herkesin katı bir disiplin döneminin ardından düştüğü kocaman boşluk üniversite. ama yine de yüzümün güldüğünü hatırlıyorum. mutlu sayılmazdım. her şey benim için anlamını yitirmişti. nedenlerin bir önemi yoktu. ölümümü düşünüyordum. cenazemi,tabutumu, ölümden sonrasını...düşünmek için oldukça fazla zamanım vardı fakat cesaret yoktu! mutsuz ve umutsuz geçen, kahredici yıllar. başarısız aşk maceraları ve başarısız bir üniversite eğitim hayatı. daha önceki halime inat denilecek kadar başarısız. sonra bu başarısızlıklar bende alışkanlık haline dönüştü. ilişkilerime, kısa iş yaşantıma,aşk oyunlarına...kısacası her şeyimde başarısız. başarısızlıkta başarılıydım. sebeplerim vardı. hiç bir şeyi umursamıyordum. nasıl olsa yakın bir zamanda ölmek vardı aklımda. artık doktorum bile bana inanmıyordu. herkesin başına gelebilecek olan depresyondaydım ona göre ve yüzde seksen tedavi ediliyordu. benim yüzde yirminin içinde olduğuma inanmıyordu yada ben inandıramıyordum. her şey benim üzerime dönmüştü! ne oluyordu bu insanlara. benimle ne diye uğraşıyorlardı ?
oysa ki, ben bir köşede unutulup gitmeyi, fark edilmeyen insan olmayı özlüyordum. aynı zamanda ben herkesin önem verdiği bir insan olmayı da istiyordum. bu çelişkiler arasında gidip geldim, gel-gitlere kapıldım.ama şimdi her şeyi çözdüm. çözüm tabi ki ölüm. bu sizin elinizden olmalı, yoksa diğer şekilde bir anlam yok. gördüğünüz gibi ben çelişkilerin adamıyım ve onları yaşamaktan korkuyordum. hayır şimdi hiçbir korkum yok. artık hazırım. az sonra derin bir uykuya dalacağım. ilaçla intihar edeceğimi düşünenler yanılıyorlar. şimdi veda etmek istediklerim var !..
annem’ e
ben gidiyorum diye sakın üzülme demiyorum. nasıl olsa üzüleceksin. daha mürüvvetimi göremediniz.( bu mürüvvetten de oldum olası nefret etmişimdir). oysa, ben üniversiteye giderken sende iyi aile kızı arıyordun. ama evlenmeyi beceremeyecek kadar korkağım. hem her zaman senin öleceğin, ömrünün sonuna yaklaştığın düşüncesi beni deli ediyor. hesaplar yapıyorum. ortalama insan ömrü 70 yıl. az kaldı yirmi yıl. ya daha önce bir şey olursa, hastalanırsan ben ne yaparım diye üzüldüm durdum.. en iyisi o günü hiç görmeden ben gideyim. her beraberliğin bir sonu varmış anne. hastalıklı bir ruha sahip olduğumun anlaşıldığı yıllarda, geceleri birlikte yatardık.. korkardım, hem de çok korkardım. ama şimdi korkmuyorum. sende korkma anne! hiçbir zaman senin istediğin gibi bir çocuk olamadım. diğer ailelere göre daha tuhaf bir anne-oğul ilişkimiz vardı. her şeyimi öğrenmek istedin. israrla bundan kaçındım. tam sana her şeyi anlatacak olduğumda, verdiğin cevaplar beni hayal kırıklıklarına uğrattı. hiçbir zaman yaşıma göre davranmadın.senin gözünde hep on dört yaşında yatılı okula giden çocuğun vardı. oysa anne ben artık kendi kararlarımı kendim verebilecek yaştayım. bu ölüm kararım olsa bile! bana kızma anne ve benim için dua et! seni seviyorum anne !
babam’ a
çocukluk yaşlarımın kahramanı, ergenlik çağımın hayal kırıklığıydın sen baba. yaşım ilerledikçe sana daha çok benziyordum ama buna bir türlü engel olamadım. akşam eve geldiğinde televizyon karşısında uyuklamana, annemle hiç bir şey konuşmamana, kendi başına iş yapmana hep kızdım. sonra konuşmandan hareketlerine kadar sana benzedim. ama benim için yaptıklarını nasıl unutabilirim. okumam için onca masraf yaptın.bana fazla karışmadın. (nasıl olsa sana benzeyeceğimi biliyordun.) yatılı okula ilk gittiğim günde annemin ağlamasını beklerken senin ağlaman, sonra ruhum hasta iken sana sarıldığımda ağlaman beni nasıl da duygulandırmış ve etkilemişti. cebinde paran yokken, yıllardır aynı takım elbiseyi giymene rağmen, çocuğum iyi giyinsin diye kaliteli elbiseler aldığında hep içimde garip bir hüzün oluşurdu. ve babamın oğlu olmalıyım derdim kendi kendime. bütün bunlara rağmen sana çok bağırdım, seni çok üzdüm. bir kez daha üzüleceksin ama bu son olacak! baba, babacığım senin de başına bir şeyler gelmesinden korktuğum için, bu acıya dayanamayacağımı bildiğim için erkenden gidiyorum. artık her telefon çalışlarında seninle ilgili kötü haberler alacağım diye tehlikeli ve tedirgin bekleyişlerim olmayacak. seni çok sevdim. hatalarımı bağışla benim. oğlun.
ablam’ a
sana anne ve babana yazdığım kadar uzun yazmayacağım. yeryüzünde hiç bir kardeş bizim kadar kavga etmemiş, bizim kadar zıt kutuplarda olmamıştır. buna rağmen her zaman birbirimizin başına bir şeyler gelmesinden hep korktuk. defalarca beni öldürme planları yaptığını günlüğünden biliyorum. bunu senin yapmana izin veremezdim. elveda!
ahmet’ e
sevgili arkadaşım sana anlatmak istediğim o kadar çok şey vardı ki...bunların hiçbirinin bir önemi yok artık. sadece bu yaşıma kadar beni hiç yalnız bırakmamana teşekkür etmek istiyorum.
lisede başlayan ve hala devam eden bir arkadaşlık. birbirimizin hayatını o kadar iyi bilmememize rağmen yaşadıklarımızı her anlattığımız zaman sanki ilk defa dinliyormuşuz gibi heyecanlanırdık. seninle bir çok şeyi paylaştık, çok güldük, ağladığımız zamanlarda olmadı değil. zaman zaman birbirimizi aldattık. hoşlandığın kızla konuşabilmek için benim ona karşı hissettiklerimden bahsetmen doğru değildi ama benim de seçeneğim yoktu. o anda çok açtım ve çaresizdim.senin hakkındaki bilgileri nefret ettiğin insana vermek zorunda kaldım. ama sonuçta bir şeyi başardık seninle. hep beraber kaldık. bütün bunlar ilişkimizin yolunda gittiğini gösterebilir. ama son zamanlarda artık tatmin olmuyordum. sanki birbirimizi hiç tanımamış gibiydik. birbirimizi tüketmiştik ve seninle paylaşacaklarımın sonuna gelmiştim. meğer bu da benim hayatımmış! sebebini ben de bilmiyorum ama yaşadıklarıma bir anlam veremiyorum. bundan dolayı ilişkilerimin de devam etmesinin nasıl bir anlamı olabilir. artık hayattan zevk almıyorum. (arkadaşlarımla beraber birçok eğlenceye katıldım ama orada nasıl eğleneceğimi bilemedim hiç bir zaman) her zaman sana örnek olmaya çalışmıştım. okuyacağın kitaplardan giyim tarzına kadar...bu sefer sana iyi örnek olamayacağım için üzgünüm. ölümümden sonra mezarıma gel, ölüm yıl dönümlerimde tanıdıklarıma beni hatırlat. çocuğunun ismine benim adımı vermen çok büyük bir incelikti. umarım kaderi bana benzemez. şimdilik ben den bu kadar. sonra görüşürüz. (iyi oğlan)
adı önemli olmayan sevdiklerime ve seveceklerim’ e
sizler, hiç biriniz beni tanımak ve kabullenmek istemediniz. bir kısmınız benim kişiliksiz olduğumu. beni benden daha iyi tanıdığınızı iddia ettiniz. ama sonunda “seni tanıyamamışız, o kadar ilginçsin ki hayatımda tanıyamadığım tek insan sensin” dediniz. aslında tüm suç benimdi. size layık olduğunuzdan daha fazla sevdim. bir kısmınıza delice aşık oldum. beraber olabilmek için her türlü senaryolar yazdım, provalar yaptım ve takip ettim. ama başaramadım hiç birinde. ya başkasını seviyordunuz ya da bir sevgiliniz vardı.-sevdiğim kızların nasıl sevgilisi olabilir. çirkin sevdiğim söylenir. zaman zaman aşağılandım bu huyumdan dolayı- kendinizi yalnız hissettiğiniz zaman benimle konuşmaya yanaşıyordunuz. herkese akıl veriyordum ve verdiğim fikirler çoğu zaman işe yarardı. mantıklı olduğum söylenirdi. kendim için mantıklı olamıyordum. sonra işiniz bittiği zaman beni yüzüstü bırakıp giderdiniz. beni değiştiğiniz erkekleri tanıyınca deli olurdum. cahil, sanattan anlamayan çam yarmaları! ama çok şaşırdığım bir şey var. aranızdan bazıları da beni severdi. beni neden sevsinler ki! mutsuz olmak için mi, yoksa bunalım edebiyatı yapmamı dinlemeleri için mi? bense karşılık verdim sizin beni yüzüstü bırakmanıza rağmen. halbuki ben aşık olduğum hiç bir kızla beraber olamadım. bu çelişki sizi delirtmez mi? kısacası her zaman mutsuz oldum sizin yüzünüzden. “mutlu aşk yoktur” cümlesinin inatla ispatını yaptım ve bu işten bıktım artık. biliyorum ölüm haberim bazılarınızın umurunda olmayacağı gibi bazılarınıza da çok etkileyecek. benden hoşlandıklarını iddia edecekler. genellikle fırsatı kaçırdığım söylenirdi. bu sefer onlar zamanı kaçıracak. garip ama benim için üzülecekler, arkamdan ağlayacaklar ve yas tutacaklar düşüncesi beni mutlu ediyor. aşık olmaya aşık olan bir insan olarak söylediklerim garip gelebilir ama gerçek aşkı bulmak için acı çekmek gerekiyorsa yeterince çektim. artık o iri, yarı çam yarmalarıyla mutlu olursunuz. elveda selvi, gülen, emel ve yasemin! (bu isimlerim benim için özel bir anlamı yok. aklıma ilk gelenler. hiç bir kızın benim için önemi olamaz bu andan sonra) hepinizin canı cehenneme!
yazmaya devam edersem intihar etmekten vazgeçeceğim. bu işi bu gece mutlaka bitirmeliyim. ama şimdi de hangi yolu seçeceğime karar veremiyorum. intihar etmemim sebebi, artık seçim yapabilme şansımın olamamasıydı. meğer ölmek için ne kadar çok yol varmış. karar vermekten nefret etmişimdir ve hep zorlanmışımdır. mektubuma son vermeliyim artık.
mektubuma son verirken beni tanıyan tüm insanların, sevenlerin beni affetmesini umuyorum.
bu yolu seçtiğim için benim hayattan kaçan korkağın teki olduğumu düşünmelerini istemiyorum. ben kendimi öldürebilecek kadar cesaretli biriyim. bu mektubu okuyan her kim olursa olsun-herkesin intiharımdan haberdar olmasını istediğimi düşünmeyin. tanıdıklarımı kastediyorum- benim için üzülmelerini istemiyorum. sadece bu gecenin tarihini hatırlasınlar ve her sene yaşadıkları müddetçe beni anımsasınlar istiyorum. her ne hata yaptımsa affedin. affetmeyenlerin bana bir zararı dokunamaz. nasıl olsa benden sonra hiç bir şeyin önemi yok! önemli olmayan, başarısızlığın olmadığı, gülünç duruma düşülmeyen bir yere gidiyorum yada yok olacağım. mektubu okuyanlar neden öldüğümü düşünmesinler. bu ne bir aşk intiharıdır ne de hayatta terkedilmiş birinin ölümü. bu alışıla gelmiş dünya düzeni ve döngüsüne bir başkaldırının ve isyanın sesidir ve umudun çözüme kavuştuğu bir ölümdür.
elveda dünya!
bir bahar günü
8 notes · View notes
tozluhayaller · 2 months ago
Text
Gece uyku ile uyanıklık arasında sesler duydu. Ne olduğunu tam anlayamadığı için belki rüya görüyorum diye düşündü ama değildi. Gerçekten sesler geliyordu. Yeri geliyor ağlama yeri geliyor ağlayarak gülme. Tuhaf seslerdi. Açıkçasını isterse korkmuştu. Ama korkmak erkek adama yakışmazdı. O yüzden gecenin karanlığında kapattığı gözlerini açtı ama etraf tahmin ettiği kadar karanlık değildi. Aksine hafif bir pembelikle birlikte sanki gün doğar gibiydi. Önce gözlerini ovuşturdu sonra tekrar etrafa baktı gerçekten de karanlık değildi. Bu yaşadığı ufak şaşkınlığı bırakıp uykusundan uyandıran sese dikkat kesildi. Oturma odasından geliyordu ses. Yataktan kalktı, önce kendine gelmeyi bekledi. Sonra komodinin üzerinde duran saate baktı gece 2 buçuğu gösteriyordu. Besmele çekerek terliklerini giydi ve yavaşça ayağa kalktı. Gelen sesi takip ediyordu. Odadan hafif bir serinlik geliyordu ama odaya yaklaştıkça gelen ses serinliği bile unutturacak cinstendi. Artık sesler daha bir anlamlı gelmeye başladı. Çünkü 1 haftalık evlendiği eşi dışarıda gayet sesli bir şekilde hem şükürler ediyor hemde bir gülüp bir ağlıyordu. Merakı daha da artınca hızla odanın kapısını açtı. Ama eşi kapının sesini duymamıştı bile. Bir müddet odanın kapısında bekledi eşinin neye bu kadar sevindiğini anlamaya çalışıyordu. Daha sonra gözleri beyazlığa daldı. 2 gün önce günlük güneşlik olan şehirde şimdi lapa lapa kar yağıyordu. Üstelik her yeri doldurmuştu. Buna kendi bile şaşırdı. Aslında şaşkınlığı kendineydi. 28 yıldır bu şehirde yaşıyordu ama eşinin sevincine neden olan bu rahmeti hiç bu şekilde fark etmemişti. Ona göre kar yada yağmur hayatı durma noktasına getiren bir doğa olayıydı. İşleri aksıyor, işyerinde verimli olamıyor, kapalı havalar çoğu zaman onu boğuyordu. Ama şimdi bakınca aslında ne kadar muhteşem olduğunu daha iyi anlıyordu. Bir süre kapının önünde eşini ve ardında parlayan beyazlığı seyretti. Sonra içinden kendini bile şaşırtacak dualar ettiğini fark etti. Ve yine kendini şaşırmaktan alıkoyamadı. Bir insan bir kar için hem gözyaşı döküp hem de gülebilir miydi? Bir kadın bir kar için çocuklar gibi sevinebilir miydi? Oysa şimdilerde insanlar bırak karı yağmurdan bile nefret eder olmuştu. Bırak ufacık şeylerle mutlu olmayı, her anları kendilerine zehrediyorlardı. Her an bir depresif haller, her an bir can sıkıntısı.. Gözleri hep yükseklerdeydi insanın, bir saatlik mutlu edecek hazlar peşinde ömürlerini heba ediyorlardı. Kimsenin bir kar tanesine, bir kediye, bir insana bile tahammülü kalmamış, hılza geçip giden hayatlarında küçücük güzellikleri bile fark edemiyorlardı. Oysa balkonda izlediği eşi yağan kar için gözyaşı döküp, şükürler ediyordu. Bu devirde hala eşi kadar mutlu olan insanlar var mıydı? Yoksa o böyle bir eşe sahip olan nadir insanlardan mıydı? Bu onun için bir şükür sebebi olabilir miydi? Hayatı daha yaşanılır kılan bir nimet olabilir miydi? Bilmiyordu.. Geleceği düşünmeyi şimdilik bir kenara bıraktı. Dışarıda inanılmaz güzel olan kar yağışına ve eşine eşlik etmek için askıdan ceketleri aldı ve eşinin yanına ağır adımlarla ilerledi. Balkon kapısına vardığında eşi sanki bekliyormuşçasına arkasını döndü ve yaşlı gözlerle tebessüm ederek konuştu: Bak, ne kadar güzel yağıyor değil mi? Sabah olsa da kar topu oynasak. Benimle kar topu oynar mısın? :)
Ne diyebilirdi ki bu güzel teklif karşısında.. Tebessüm ederek başını olur anlamında salladı ve elindeki ceketi büyük bir nezaketle eşinin omuzlarına bıraktı...
11 notes · View notes
by-hulusi · 1 year ago
Text
Kızılderililerin Şeref Yasaları
1 – Dua etmek için güneşle birlikte kalk. Tek başına dua et, sık sık dua et.
Büyük Ruh dinler..
2 – Yollarında kaybolmuş olanlara karşı anlayışlı ol.
Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük, kayıp bir ruhtan kaynaklanır.
Rehberlik bulmaları için dua et.
3 – Kendini, kendi kendine araştır, keşfet.
Başkalarının senin yolunu senin için belirlemelerine izin verme.
O senin, sadece senin yolundur.
Diğerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler,
fakat hiç kimse o yolu senin için yürüyemez.
4 – Misafirlerine evinde saygıyla davran.
Onlara en iyi yiyeceklerini ver, en iyi yatağı ver ve onlara saygı ve onurla muamele et.
5 – Herhangi bir kişiden, bir topluluktan, bir çölden ya da bir kültürden olsun, senin olmayan şeyi alma.
O ne kazanılmıştır, ne de verilmiştir. Senin değildir.
6 – Yeryüzü üzerindeki her şeye saygılı ol – ister insan, ister hayvan veya bitki olsun.
7 – Diğer insanların düşüncelerini, isteklerini ve sözcüklerini onurlandır.
Başka birinin sözünü asla kesme, alay etme ya da taklidini yapma.
Herkese kişisel ifadeleri için izin ver.
8 – Başkalarına asla kötü bir şekilde konuşma.
Evrene bıraktığın negatif enerji, sana katlanmış olarak geri döner.
9 – Herkes hatalar yapar. Ve tüm hatalar bağışlanabilir.
10 – Kötü düşünceler zihinsel, bedensel ve ruhsal hastalıklara neden olur. İyimser ol.
11 – Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır.
Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.
12 – Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır.
Onların yüreklerine sevgi ek ve bilgelik ve hayatın dersleriyle sula.
Onlar büyürken, onlara büyümeleri için yer bırak.
13 – Başkalarının kalplerini incitmekten kaçın. Verdiğin acının zehiri sana geri döner.
14 – Her zaman dürüst ol.
15 – Kendini dengede tut. Senin Zihinsel ben ‘in, Ruhsal ben ‘in, Duygusal ben ‘in ve Fiziksel ben ‘in – hepsinin güçlü, saf ve sağlıklı olmaya gereksinimi var.
Zihnini güçlendirmek için bedenini çalıştır.
Duygusal rahatsızlıkları iyileştirmek için ruhsallıkta büyü.
16 – Kim olacağını ve nasıl davranacağını belirlerken bilinçli kararlar ver. Kendi eylemlerinin sorumluluğunu üzerine al.
17 – Başkalarının mahremiyetine ve kişisel yerlerine saygılı ol.
Başkalarının kişisel eşyalarına dokunma, – özellikle kutsal ve dini eşyalarına.
Bu yasaktır.
18 – İyi talihini başkaları ile paylaş.
19 – Başkalarının dini inançlarına saygı göster. Kendi inancını başkalarına kabul ettirmeye çalışma.
Tumblr media
20 – Önce kendine karşı dürüst ol.
Önce kendini besleyemezsen ve kendine yardım edemezsen,
başkalarını besleyemezsin ve onlara yardım edemezsin…
16 notes · View notes
hisboslugu · 1 year ago
Text
birlikte oturduğumuz parklara senden sonra da gittim. epeyce vakit geçirdim ve kaybettim ve üzgündüm. bitiremediğim şarapları diplerine boşalttığım mavi ladinler, büyümüş. çocuklar gördüm, oyunlarına büyük bir ciddiyetle devam eden. bağ değil, büyü bozulmuş köpek gibi pişmanım... aynı anda hem sana, hem kendime, hem tabiata yerli yersiz küfürler sıralarken bir taraftan öptüğüm diğer kızlar da aklımdan geçmedi değil ama sen başkaydın. şarabın içinde aspirin baş ağrısına engel olur diyen tıp öğrencisi... niye yalan söyledi? olsaydın da konuşsaydık... hiçbir yere sığamıyorum, oh mu olsun ki bana? gidenler bildiklerini de beraberinde götürür. ay tutuldu misal dün, sıradan bir doğa olayı ama aklım ermedi, boş boş baktım havaya. olsaydın da anlatsaydın, kafam böyle karışmazdı. olmadı öpüşürdük, aklıma takılmazdı...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
11 notes · View notes
aynodndr · 8 months ago
Text
2. Dünya savaşıyla ilgili bir belgesel seyrettim şimdi.
Belgeselde 2. Dünya savaşına katılan ülkelerin erkek nüfusunda büyük oranda azalma olmuş.
Fakat aynı ülkelerin savaştan sonraki doğum oranları incelendiğinde, erkek çocuk doğum oranlarının kız çocuk oranına göre iki kat fazla olduğu tespit edilmiş.
On yıl içinde, savaşta ölen erkek nüfusu açığını kapatacak kadar erkek çocuklar doğmuş.
Ve bilim adamları çok şaşırmış.
"Doğal seleksiyondur. Doğa yaşamak için kendine yol buluyor" demişler.
Belgesel devam etti ama ben bilim adamlarının söylediklerinde takılı kaldım.
Sanki doğa dediğimiz otun, çöpün, ağacın, böceğin vs. aklı var da, bunları düşünebiliyor!!!
Düşüne düşüne hareket ediyor ve kendine yol buluyor!!!
"Savaşta erkekler çok öldü, ben biraz erkek çocuk doğmasını sağlayayım" mı dedi doğa 😤
Arkadaşım sen ottan, çöpten medet umana kadar "Kudreti sonsuz Yaratıcı insanlığın nüfus oranını dengeliyor" desene...
Bunu görmek ve demek çok mu zor?
Herşeye bilimsel gözle bakacağız diye inancımızı da kaybediyoruz.
Bazı şeyler bilimle açıklanmaz.
Safiye Çetinkaya
2 notes · View notes
antiatuz · 1 year ago
Text
Alilerin koleje geldikleri ilk hafta...
"O varoşları göndereceksin bu okuldan baba!"
"Ha'di ama," dedi Kenan. "Sanki kırk yıldır burslu yok okulumuzda..."
"Ama onlar farklı! Anlamıyor musun baba ya, görmüyor musun, Vefa için gelmişler bu okula! Ve bu okul bitene kadar da bize rahat vermeyecekler!"
"Zaten şur'da mezun olmanıza iki sene kaldı!" dedi babası. "Şımarıklık yapma Berk, iki sene sık dişini, mezun ol, git!"
"Ben şımarığım öyle mi, bunların hiçbiri senin suçun değil!"
"Bir düşün," diye oğlunun ellerini elleri arasına aldı Kenan. "Çocuklar bu sınava girmişler, haklarıyla kazanmışlar. Tıpkı benim gibi... ben buralara, senin aksine, baba parasına konarak gelmedim. Dişimle, tırnağımla kazıdım. O yüzden, o çocukların tek şansını ellerinden alamam...!"
"İyi ki de ölmüş o çocuk!"
Kenan, kaldırmak üzere olduğu elini yumruk yapıp kendini oğluna tokat atmaktan alıkoydu. Bu zamana kadar bir fiske dâhi vurmamıştı. "Bunları kızgın olduğun için söylüyorsun," diye dişlerini sıktı. "Seni anlıyorum... Bak Berk, burası bizim okulumuz... Sen kendi eğitiminle ilgileneceksin. İstesem seni yatılı okula da verebilirdim. Ama burada kal istiyorum, çocukluk arkadaşların seni adam etsin istiyorum. Ner'de! Belki yıllardır, onların yapamadığını; bu çocuklar yapar ha? Belki bu çocuklarla arkadaş olursun, ha?"
"İki sene!" diye anlamsız bir şey söyledi Berk. Sadece babasına itiraz etmek istiyordu. Ondan sonra da çekip kapıyı çıktı zaten. Kenan, Berk'i böyle olduğu için suçlayamazdı. Bir annesi yoktu ki çocuğun. "Nereye gidiyorsun?" diye bir mesaj attı oğluna. Bu yöntemi, Çağrı'nın babası Önder hoca önermişti:
"Gençlerin dilinden anlamasaydım bu koleje beden eğitimi hocası olmazdım; sen de biraz gelenekçi eğitim anlayışını bi' kenara bırak da, Z jenerasyonuna uyum sağla..."
"Oğlum yaşında oğlun olmasa, sen de biraz zor anlardın dillerinden Önder Bey," diye cevap vermişti Kenan.
"Evlat sahibi olmak meselesi değil Kenan, bu... çocuk sevgisi meselesi."
Kem-küm etmişti Kenan. Önder hep kendisini tuşe ediyordu çünkü. Kenan, kimseye itiraf edemese de, Çağrı'nın kendininkinden daha iyi bir evlat olduğunu kabullenmek de zorundaydı. Bir onun tek başına yetiştirdiği çocuk, Çağrı'ya bakın!... bir de kendisinin tek başına yetiştirdiği çocuk, Berk'e bakın!... Kenan, bir şansı daha olsa, daha iyi bir çocuk yetiştirmek için çabalar mıydı, kim bilir...
Yağızoğlu Koleji'nin züppeler ve burslular ikilemini, Ali fark etmişti. Fark edilmeyecek gibi değildi ki, her özel okulda olan, doğal şeylerdi bunlar. Berk gibi zengin çocukları için beş yıldızlı bir otele benziyordu lise; kendisi gibi burslular içinse, bir taşraya. Bu kolejin manzarasını gören, üstüne tırmandığı bu ağaçtan bile nefret etme noktasına gelmişti; çünkü Vefa'yı kaybetmişti ve okulunda olmasının gerektiği bu saatlerde, Arap'la Zeyno'nun mesajlarını umursamıyordu, hatta bu mesajlar kendisini daha çok sinirlendirerek havaya taşlar fırlatmasına neden oluyordu. Eğitim için bu okulda değildi ve bir haftadır, kendisine soruları verenden ses-seda çıkmadığı için geriliyordu. Fırlattığı taşlar, yeşil zemine düşüyor, Doğa sanki Vefa hiç ölmemiş gibi kaldığı yerden devam ediyordu. Bütün bu doğal ortam bir Cehennem gibi görünüyordu Ali'ye, sanki Vefa öldü diye bütün Doğa akışını durdurmalıydı, Güneş Batı'dan doğmaya karar vermeliydi.
"Şimdi kim bilir gittiğin nasıl bir Cennet'tir Vefa'm," diye konuştu. Ondan sonra dilini ısırarak ağaçtan inmeye başladı. "Burada kafayı yiyeceğime gidip o ah'rın hayvanlarını kontrol ederim daha iyi." Okula giderken, peşi-sıra uzanan sahile kafası dönük yürüyordu, alnını elinin tersiyle sildi. Aslında hava o kadar sıcak değildi ama, yeni okulunun yolu gerçekten bir Cehennem gibi geliyordu Ali'ye, gitmek istemiyordu, ama gitmek mecburiyetinde olmak tam bir işkenceydi. O okula giderken çevrilecek her bir pedal bile ziyandı, o yüzden o gün bisikletini getirmemişti. Yürüdüğü için nefretle dolduğunu itiraf etmek zorundaydı. Gerçi o okula kendisini bir helikopter bile atsa, bu nefreti geçmezdi. Oysa eski okulu ne güzeldi... Eski sınıf arkadaşlarını hatırladı. Her sabah okulda, Gentha müzikleri dinleyerek güne başlarlardı. Arap tarzındaki bir sürü çocukla, her gün Beşiktaş'ı konuşurlardı. Heyhat, Vefa'yla birlikte, bütün eski hayatını kaybetmiş gibi hissediyordu. Okula yakın yerlerde park edilen lüks arabaları görünce daha bir keyfi kaçtı. "Lüks arabaların sürücüsü ahır hayvanları..." diye dişlerini gıcırdattı. "Gerçi hepsi hayvan değil, ama birçoğu yine de hayvan, nefret ediyorum hepsinden."
"Geç kâğıdını müdürden alacaksın evladım," dedi güvenlik de küfürlerini tahmin ederek.
"Selamını da söyleyeyim mi Veysel Efendi?"
"Geç bakayım hergele!" dedi adam. "Kenan müdürün yanında da böyle zevzeklik yapabilecek misin bakalım!"
"Tamam, bugünlük iznini benden alsın," diye lafa karıştı biri.
"Aaaaa, Önder hoca, yani müdür yardımcımız!"
"Benim ilk dersim boştu... ben de biraz tembellik yaptım. Bu nedenle geç kâğıdı almana gerek yok. Sınıfına git, hangi öğretmenin dersiyse, ona anlat benden vize çıktığını. Ama bir kereye mahsus bir şey, anlaştık mı?"
"Evet, hocam, emin olun bu iyi niyetinizi bir daha suiistimal etmem," diye homurdandı Ali. Teşekkürü bile bir küfür gibiydi. Çünkü kimsenin dikkatini çekmemek için bu kadar geç kalmıştı, yine de Önder hocaya enselenmişti. Müdür yardımcısını atlattıktan sonra koridorlarda biraz aylaklık etmeye karar verdi, o sınıfa öldürseler girip, o öğretmene Önder hocanın kendisine torpil geçtiğini söylemeyecekti. Dolaşırken, panolarda fotoğraflar gördü. Ve bu fotoğraflardaki müdür,
"Haydi, kaytarma, sınıfına," dedi Ali'ye, sanki Önder'le arasında geçen konuşmadan jet hızıyla haberi olmuş gibi. Bu okulda posta güvercinleri mi vardı ne? Anında Kenan'a haberi uçuruyorlardı sanki. Ama bundan da ilginci, bugün karşılaştığı her yetişkinin tavırlarındaki yumuşaklıktı. Hepsi de, Ali'nin işini zora koşmamak için anlaşmış gibilerdi.
"Ben de başka bir yere gitmeyi düşünmüyordum hocam," diye bilmiş bilmiş cevap verdi Ali.
Ali, sınıftan içeri girdiğinde, neler olduğunu anladı. Sınıfın en gözde üç öğrencisi de firardı şimdi. Önder'le Kenan, kendi oğullarının yularını tutamamış olmalıydı ki, eşitsizlik olmasın diye geç kalan burslu öğrencilere nazik nazik davranmıştılar. Ali, "Geç kaldığım için özür dilerim hocam," dedi. Pes etmişti. "Gerçekten geçerli bir sebebim vardı... Önder hocanın bilgisi dâhilinde..."
Öğretmen daha fazla üstelemedi. "Peki, yerine geç bakayım çocuğum..." dedi.
Beş dakika geçmemişti ki, kapı filan tıklatılmadan, paldır-küldür Berkler girdi. "Hocam pardon," dedi Berk. "Bizim bindiğimiz otobüsün tekeri patladı da..."
"Ya, öyle mi..." dedi hoca. "Hangi tekeriydi peki?"
"Hangi tekeriydi ya?" diyen Berk, arkadaşlarına döndü. "Sol ön tekerdi galiba..."
"Yok, sağ arka tekerdi ya..." diye güldü Ege.
"Yok, yok, sağ ön tekerdi..." dedi Çağrı.
"Geçin yerinize be cıvık herifler, çocuk yok karşınızda kandıracağınız!"
Öğretmen kızmıştı ama, Berkleri herhangi bir konuda tehdit edemiyordu, çünkü o, meslektaşları gibi "atanmış" değildi. Evet, maalesef, kendileri devlet kadrolarında şu anda ense yapmaktayken, kendisi böyle bir özel kolejde zengin piçlerinin envaiçeşit nazını, niyazını, şımarıklığını çekmek zorundaydı; üstüne üstlük, sözünü geçiremeyince de kendisini sınıf yönetimi konusundaki beceriksizliğiyle suçlamaya hazır ve nazır bir ordu veli vardı.
Dersin bitmesine çok az zaman kalmış olduğundan, öğretmen son anlattıklarını, dinlemeyeceğini bildiği yeni gelenler için son bir kez özet geçti, ve zil çalar çalmaz, sınıftan çıkan ilk kişi oldu. Sınıfta sadece, üç zengin züppe, Hazal ve de Tozluyakalılar kalmıştı. Berk önce, bir Ege'nin, bir de Çağrı'nın kulağına bir şeyler fısıldayarak gülüştü. Ondan sonra sesinin biraz daha işitilmesine müsaade ederek, "Neydi lan bu çocuğun adı?" diye sordu.
"Hangi herifin ismi?" diye güldü Ege.
"Canım, şur'daki esmer, kavruk olan var ya..."
"Ben de hatırlamıyorum valla', bir hafta geçmiş, ama bir haftada sineğin bile adı öğrenilirdi, demek ki bunun sinek kadar önemi yok!" diye bir kahkaha patlattı Çağrı. Ege, beşlik çakması için elini uzatırken, Berk, "İş başa düştü," diye mırıldanarak, öğretmen kürsüsüne gitti. Sanki ilk kez tanışıyorlarmış gibi, "Demek adın Ali..." dedi. "Benden özür dilersen bu ismi unutur ve sen bana bir yanlış yapmadığın sürece yine hatırlamam Ali."
"Neden özür diliyormuşum anlamadım," dedi Ali. Arap, zaten gergin olduğunu hissettiği arkadaşının omzundan tutarak, olası bir kavgaya karşı önlem almaya çalıştı.
"Bu zamana kadar yaptıkların için," dedi Berk. "Bundan bir yıl kadar önce benim mekânımda bana posta koydun, bundan bir altı ay kadar önce de senin mekânında bana posta koydun. Bi' dak'ka ya, ikincisi pek de özürlük bi' davranış değilmiş ama, yine de özür istiyorum. Haksız mıyım Ege?"
"Hayır, haklısın bro."
"Haksız mıyım Çağrı?"
"Hayır, haklısın bro," dedi Çağrı da papağan gibi.
"Bana bak..." diye ayağa kalktı Ali, artık Arap'ın bile durduramayacağı bir vaziyette; ama bir "ses" onları durdurdu...
"Bırak onu Berk."
"Cemre, sen buna karışma," dedi Berk, tedavisi nedeniyle yine geç kalan sevgilisine.
"Bırak, dedim. Ne istiyorsun ya? Bu okulun yeni gelenleriyle derdin bitmedi mi? Ne istiyo'sun, daha fazla intihar eden öğrenci falan mı?"
Cemre'nin sözleri, herkeste soğuk duş etkisi yaratmıştı. Berk, "Sen Cemre'ye dua et..." diye geri çekilmek zorunda kaldı.
"Ben kimseye dua etmem, istediğin kavga olsun, her zaman hesaplaşabiliriz," diye cevap verdi Ali. Berk, kapıya doğru giderken, parmağını sallamaya devam ediyordu.
"Senin adın Ali, değil mi?" diye sordu Cemre.
"Sen ve senin tayfanın hafıza problemleri varsa, kafanıza Yangın Ali diye de yazabilirsiniz..." diye çıkıştı Arap. "Böyle hatırlaması daha kolay olur."
"Arap, kıza sataşma..." dedi Ali. "Bizi savundu, asıl hafıza sorunları olan sen olmayasın?"
"Nihayet yaptıklarımı takdir eden biri çıktı ya, ölsem de gam yemem artık..."
"Ner'de o günler..." diye homurdandı Zeyno ve Arap'ın çimdiğiyle, küçük bir çığlık ortaya koydu.
"Kimmiş senin yaptıklarını takdir etmeyen?" diye sordu Ali.
"Sence de belli olmuyor mu..." diye ofladı Cemre.
"Berk..." diye ellerini iki yana açtı Arap.
"Yani sevgilin..." diye düzeltti Zeyno.
"Eski sevgili adayım."
"Ne?!"
Hazal güldü. Cemre'nin Berk'ten ayrılma niyeti, sessizliğini bozmuştu. Bunun detaylarını öğrenmek için, seyirciliği bir kenara bırakıp, sınıftaki bu sabah şenliğinin ortasına attı kendini. "Haydi, gel Cemre. Seninle kız-kıza laflayalım biraz..."
"Evet, biz hiiiiiç tutmayalım sizi, size bol dedikodular!" diye bağıran Zeyno, bir taşla iki kuş vurduğu için, yani aynı anda iki yılışık şıllıktan birden kurtulduğu için mutluydu.
*****
15 EKİM 2022
"Ali'ye...
Bu yazdıklarımı, asla yüzüne bakarak söyleyemezdim...
Ben, Cemre Yılmaz; Vefa Akın'ın katiliyim. Kenan amca ve Vedat abinin hiçbir suçu yoktu...
O'nu, çatıdan atmak suretiyle ben öldürdüm. Çünkü onu seviyordum ve, kıskandım. Çatıdan itmeden önce de, daha evvel ona hediye etmiş olduğum anahtarlığı zorla almıştım geri. Ve onu Kenan Yağızoğlu'nun evine ben bırakmıştım...
Bütün bu yaptıklarım için senden bağışlanma dilemeyeceğim. Ama sana olan aşkımın gerçek olduğunu bil.
Buna inansan yeter...
Gerisi, bu mektubu Ali'den sonra okuyan kişilere...
Biliyorum, beni anlamıyorsunuz, ama herhangi birinizde, sevdiği kişiyi öldürecek cesaret var mı ki?
Bende vardı. Eğer evimi araştırsanız, bir sürü kırılmış oyuncak bulurdunuz... hepsini ben kırmıştım küçükken. Çünkü bize misafirliğe gelen çocukların, onlarla oynamamasının tek yolu buydu... onları kırıyor ve, onların kıymetini sadece ben biliyordum. Başka hangi çocuk, kırılmış bir oyuncağı sevebilir ki?
Ben seviyordum. Çünkü Beth March gibi, onları tamir eden de bizzat bendim...
Benim bir tek sağlam kalan oyuncağım, o devasa tavşan. Yeri gelmişken, bir şeyden daha bahsetmek istiyorum. Annem küçükken çok güzel kekler yapardı ve beni yardım etmem için mutfağa çağırırdı. Bile bile yumurta kabuğu düşürürdüm o bulamacın içine, kimse yemesin diye. Sonra da, kabuklu keki bir tek ben yerdim, eee, gülü seven dikenine katlanmaz mıydı...?
Sadece kek de değil... Annemin yaptığı bütün güzel yemeklere burun kıvırırdım. Çünkü onları översem bilirdim ki, başkalarına da ikram edecekti. Başkaları da onları sevecek ve, benim elimden alacaktı.
Hiçbiriniz, aranızda bir kişi bile, bu kadar kıskanmanın, bu kadar paylaşamamanın nasıl bir duygu olduğunu bilemez.
Çok klişe olacak ama... sizler bu mektubu ele geçirdiğinizde, ben çok uzaklarda olacağım.
Ali'ye çok âşığım, ve hep de öyle kalacağım,
Cemre..."
Ali, elindeki bu mektubu ucundan tutuşturarak yakmaya başladı. Bir yandan da, "Cemre Vefa'yı seviyormuş, Cemre Vefa'yı seviyormuş..." diye kendi kendine mırıldanıyordu. Kıskançlık mıydı bu belli değildi, kıskançlık olsa bile, zaten halen kendini iğrenç hissediyordu... bulunduğu mekân, yakma-yıkma işlerine de uygundu zaten. Etraf, lastik yakan TOFAŞ'çılardan geçilmiyordu, bu kadar "keko" arabasının yanında, Ali'ninki çok lüks kalıyordu. *
Aslında bunu Kenan Yağızoğlu'nun garajından kaçırdığının kimse farkında değildi. Kenan Bey bilse, asla izin vermezdi oğlunun ehliyetsiz araba kullanmasına, bir de yarışlara katılmasına... Ali, başı ağrıyarak direksiyona geçti. Herkes, kazanacağını düşünerek ona bahis oynamıştı, böyle ortamlarda sürücünün yaşına çok dikkat edilmiyordu, Ali'nin 16-17 yaşlarında olduğunu tahmin edememişlerdi, en önemlisi de, Ali her zamanki gibi Kenan Yağızoğlu'nun adını verebilirdi.
Fakat son anda, Ali'nin sağında lüks bir araç belirdi. TOFAŞ'çılardan biri, "Senin yarışacağın araç değişti, sorun olur mu?" diye sordu.
Omuz silkti Ali. "Benimkinin dişine göre bir rakip... açıkçası zoru severim."
Fakat rakip aracın şoförünün başında, tıpkı rallicilerinki gibi bir kask vardı, tanınmasına engeldi bu. "Emin misin," diye sordu adam. "Kaybedersen... kaptırırsın arabanı ha..."
"Bana ne," diye yeniden omuz silkti ve gözleri, iki aracın arasındaki kumral saçlı kızı kesti. Onun işaretiyle, arabanın gazına öyle bir bastı ki, adam neredeyse cama takılıp gidecekti onunla.
Rakip, kendisi kadar sert bir çıkış yapmamıştı ama, kendisine yetişmesi saniyelerini aldı. Ali, arada bir bu rakibe bir bakış atıyordu ama, aralarında bir burundan fazla bir fark oluşmuyordu. Yarış berabere sonuçlanacak gibiydi, ta ki Ali baş ağrısına yenilene kadar. Ali, bu yenilgiyi, rakibine karşı bir yenilgi olarak görmemişti, kendine karşı bir yenilgi olarak görmüştü, kaybedeceği arabayı da önemsemiyordu. Zaten para, Kenan Yağızoğlu'nun cebinden çıkıyordu.
"Kaybeden olmaya bi' türlü doyamadın..." diyen tanıdık bir ses, kaskın altından sahibini gösterdi. Ali, Çağrı'nın durumunda olsa, bunun bir halüsinasyon olduğundan şüphelenirdi ama, Berk'e, "Bur'da da mı?" diye sordu. "Bur'da da mı beni buldun?"
"Bizim garajdan araba çalıyorsun ve, özellikle benim 11111 plakalı aracın torpidosundan çıkan kasetlerden sonra, sahip olduğumuz her araca takip cihazı koydurduğumu hesaplayamıyor musun?"
"İyi de, buna ne gerek var? Bu dava kapanmadı mı? Vefa'nın katili..." Son zamanlarda, Cemre konusunu açmaya çalışan Berk'ti ama; ilk defa Ali'nin dilinin ucuna gelmişti. Berk,
"Şimdi de 'Hızlı ve Öfkeli'ye mi özendin?" dedi. "Sırada ne var? Kafes dövüşlerine mi katılacaksın?"
Ondan sonra beklenmedik bir şey oldu. Ali, gülmeye başladı. Sarhoş gibi kahkaha atıyordu. Fakat alkollü olmadığına emindi Berk. Bugün, bir önceki günün antitezi gibi bir şeydi... dün ağlayan, bugün gülüyordu. Beş dakika, on dakika... bir türlü bitmeyen bu kahkahalar, artık Berk'in sinirine dokunmaya başlamıştı.
"Ali, oğlum..." dedi. "Aramızda bir akıllı sen kalmıştın, sen de aklını yitirirsen n'aparız biz?"
"Tok-Tok..." hecesinden başka bir şey çıkmıyordu Ali'nin ağzından. Berk, anlamak için kulak kabartmaktan daha fazlasını yapması gerektiğini anladı. Gerilip gerilip, beşkardeşi aşk ettirdi Ali'nin yüzüne. Afallayan Ali, artık ödeştiklerini düşünemeyecek vaziyetteydi, ama gülmesi sona ermişti nihayet. "Tokyo Drift gibi ha..." diye mırıldandı. "Bu çok komikti."
"Espri olsun diye söylememiştim."
"Adrenalin..." diye konuştu Ali. "Sadece adrenalin unutturuyor bana Cemre'yi... Ege'yi her geçen gün daha iyi anlıyorum..."
Ali, her baktığı yerde Cemre'yi görüyordu. Yarışa "start" veren kızı bile O'na benzetmişti. Ve şimdi de, sembolik olarak arabalarını yarıştırmışlardı Berk'le, Cemre için. Ve Berk kazanmıştı... ama ortada Berk'e bırakılacak ne bir araba vardı, ne de Cemre.
İkisi de ona aitti zaten.
"Söylemeden geçemeyeceğim..." dedi Berk. "En azından dinlediğin müzik kalitelileşmiş. WWE giriş müziği gibi şarkı çalmaya başlamışsın lan, aferin, yakında kekoluğun tarihe karışacak...!"
"Hey, bana baksana sen!" diye bir ses gürledi. "Sana söylüyorum, on altı yaşındaymışsın sen! Ehliyetin de yokmuş!"
"Bu şimdi mi sorun olmaya başladı?" diye kardeşini savundu Berk. "Canın levye çekiyor galiba..."
"Sen niye rakibini savunuyorsun lan? Yoksa birbirinizi tanıyor musunuz...! Bu, yarışma kurallarına aykırı biliyorsun değil mi sarı oğlan?..."
"Benden iyi bilen olmaz..."
"Bu durumda, araba kasanın olur... yani bizim... hiçbir hileci bizden çalamaz!"
"Birader sen Süleyman Çakır'a özendin galiba..." diyen Berk, arabasının anahtarını uzattı. "Al benim arabayı, Ali'ninkinden daha lükstür ha."
"Lan, ne haliniz varsa görün!" diyen Süleyman Çakır kılıklı, yine de anahtarı almayı ihmal etmedi...
"Yaptığını beğendin mi?" diye sordu Berk, Ali'ye. "Senin yüzünden bir araba kaybettik!"
Fakat Ali yerine, "Bakın buraya ikizler!" diyen birinden ses geldi...
"Biz ikiz değiliz," diye cevap verdi falcı kadına Berk.
"Değilsiniz, ama kardeşsiniz. Doğru bildim mi?"
"Evet... benzemesek de öyleyiz," dedi Ali.
"Bilirim ben... başka şeyler de bilirim. Ver elini bakayım kara oğlan."
Ali, kadının hitabına ister istemez gülerek elini uzattı. Kadın, izin istemeden Berk'in de elini kaptı. "Okurum ben, her şeyi okurum..." dedi. "Sizin kaderinizde var, aynı anda ölmek."
"Ne saçmalıyo'sun sen ya," diyen Berk, hızlıca elini çekti. "Para kazanmamak için ekstra çaba gösteren falcıyı da ilk kez görüyorum!"
"Parası önemsiz, bu söylediğimi iyi yazın aklınıza..." diye arkasından seslendi falcı. "Siz ikiniz de aynı anda öleceksiniz, hem de iki kere!"
Berk, Ali'yi uzaklaştırmayı başarmıştı ki, "Bu böyle olmayacak..." dedi, damdan düşer gibi. "Cemre'yi polise teslim etmeye karar verdim."
"Ne?"
"Zaman kazanmaya çalıştığımızın farkındayım. Sen de ben de... Ama emin misin? Son kararın mı, sormak zorundayım. Cemre'yi satma işini bana bırakıyor musun? Bu hikâyedeki kötü çocuk rolünü, Berk Yağızoğlu'na bırakıyor musun...?"
"Berk..." dedi Ali. "Bunu neden yapıyorsun?"
"Çünkü Cemre seni çok seviyor. Ve o aramızda paylaşabileceğimiz bir araba değil... O'nun kimi seçtiği önemli..."
"Berk..." Ali dudağını ısırdı, sanki kelimeleri o zikretmiyor da, daha çok, kelimeler kendilerini zorla atıyorlardı ağzından dışarı... "Cemre'yi polise teslim et. Bunu, ben vazgeçmeden yap!"
"Tamam, ama yarın yapacağım..."
"Berk bir de..." dedi Ali. "Mail kutunu açık tut."
*****
Kader, kapısında kuş taklidi yapan birinin sesiyle yatağından sıçradı. Pencereden, Bilal'in ağacın tepesine kadar tırmanmış olduğunu gördü. "Şimdi de Kibar Feyzoluğa mı özendin Bilal, Allah canını almasın!"
"Madem sen gelmiyorsun, Ben geleyim, dedim..."
"İn lan aşağı, tamam geleceğim, Zeyno uyanacak, in ha'di!"
Bilal, Kader'in dediğine uyarken, Kader de üzerine geceliğini alarak, Zeyno'nun odasını kontrol etti. Zeyno ne uyanmıştı, ne de ağır uykusundan uyanacağa benziyordu. Kader, bir de kapı önünü yoklayarak Bilal'e, "Kardeşin evde mi?" diye sordu.
"Hayır, gizli bir şeyler çeviriyor ama... ben anlarım onun oyununu. Biz kendi oyunumuza bakalım."
"Baban içer'de, sen halen oyun mu düşünüyorsun ulan hayvan?!"
"Yas da bir yere kadar, matem de... ben seni özledim kızım, ha'di düş önüme..."
Bilal, Kader'i önüne kattıktan sonra, Ali sarhoş bir biçimde Zeynoların evinin önüne geldi. Berk'le "Tokyo Drift" macerasından sonra içmeye başlamıştı, ve şimdi zil-zurna haldeydi. Şimdi de, Peter Pan gibi Zeyno'nun penceresinden içeri girdiğinin farkında bile değildi. Tozluyaka çok güvenli bir mahalle olduğu için, Zeyno penceresini açık bırakarak uyumuştu...
"Zeyno..." diye seslendi öncelikle. "Sana bi' itirafta bulunacağım... Şimdi uyuyo'sun, o yüzden söyleyebiliyorum böyle kolaylıkla... Vefa'nın katilini biliyorum. Ama O'nu ele veremem... Çünkü O, sevdiğim biri... bunu Berk yapacak. Yine de... birine söylemek istedim... Arap'a ya da sana... Şimdi Midas'ın eşekkulaklarını ispiyonlayan kuyuyu o kadar iyi anlıyorum ki... Ama çok geç kaldım. O yüzden, bu saatten sonra ne senin yüzüne bakabilirim, ne de Arap'ın... Osman amcanın, Bilal abinin, annemin... hatta bütün mahallenin yüzüne bakamam asla..."
Ali kendinden nefret ediyordu.
16 EKİM 2022
"Neden ya?" diye dişlerini gıcırdatıyordu Mavi. "Neden bu Cemre halen içer'de değil?"
Mavi'nin istediği, Cemre'nin cezasını çekmesi, Vefa için adaletin sağlanması değildi, o bu ihbarı yapmıyordu çünkü, Cemre'nin ölümü Ali'yle Berk'in elinden olsun istiyordu... aynı anda. Gönderdiği mailin Ali'ye ulaşıp ulaşmadığını teyit etmeliydi. Soluğu onun evinin yakınlarında aldı, ama Ali'nin çoktan çıkmış olduğunu gördü. Belki de polise gidiyordu şimdi... Üzerindeki kot ceket, beyaz tişört ve siyah ayakkabıyı ona çok yakıştırmıştı Mavi. "Benim gibi mavicisin ha..." dedi kendine. "Sen de hiç fena değilsin Ali... bunu yeni mi fark ettim?" Ve,
"Bak Ali, ne yaptım," diye sol kolunu sıyırdı. "Güzel mi?"
Ali, sol kolunda boylu boyunca uzanan, "It's a mad, mad world that we're living in..." sözlerini okudu. "Bana ne bu dövmeden?" diye sordu.
"Seni akıllı biri sanırdım..." dedi Mavi de cevaben, Ali'ye. "Blue Jasmine rumuzunu çoktan çözeceğini düşündüm..."
"Çok fazla sabretmek sana göre değil sanıyorum..." dedi Ali.
"Haddinden fazla sabrettim zaten..." dedi Mavi de.
"Sana çok teşekkür ederim Mavi. Olmasaydın, elimizdeki tek kanıt da gitmişti... o kanıt olmadan, Cemre en fazla Vedat abi kadar suçlanabilirdi..."
"Bu teşekkür yeter mi sence?"
"Ne istiyorsun?"
"Çok bir şey değil canım... sadece bir 'selfie'cik," diyen Mavi, telefonunun kamerasını açtı. Ali, her olaya magazin muamelesi yapan ve canlı yayın açan Duru'yu aklına getirerek, "Saatçi Niko senin neyin oluyor?" diye sordu Mavi'ye.
"Dedem. Anne tarafından Musevi'yim ben. Bilirsin, Musevilikte anne kutsaldır... Baba tarafından da Müslüman'ım, e İslam da babayı kutsayınca... arada kaldım. Ama dedemi çok severim, hayattaki tek varlığımdır o. Saatçilik yapar, geçinir gideriz... bir de Serdar abi vardır, mahalleden, bilirsin, zaten tanışmışsın kendisiyle... benim bu hikâyeden bu şekilde haberim oldu işte... Ama senin bunları şimdi öğrenmen ne garip öyle değil mi? Aylardır aynı sınıftayız ve, sen beni bayağı uzun bir süredir unutmuştun..."
"Bunun için özür dilerim..."
"Cemre'yi ne zaman ihbar etmeyi düşünüyorsun?"
"Acelem yok. Bak, yardımların için gerçekten çok teşekkür ederim, ama bu mesele artık Berk'in meselesi. Cemre'yi ihbar etmek, onun kararı olmalı..."
"Yani Berk'in onayı olmadan, adalet yerine gelemez öyle mi...?"
Mavi, yanlış kişiye geldiğini anladı.
Ali'nin akıllı olduğunu düşünerek gerçekten hata yapmıştı.
*****
Cemre, öylece yürüyordu sahilde. Burası, birlikte simit yedikleri yerdi... ama Ali'yi bulamadı bu sabah burada. O da, elindeki simitleri martılara fırlatmaya başladı. "Ne kadar garip öyle değil mi..." diye bir ses geldi. "Sen bir insanın canına kıy, ama hayvanları bu kadar umursa..."
"Kapa çeneni Mavi," dedi Cemre. "Sana daha önce de söylemiştim. Kimse Cemre olamaz...!"
"Ya ben sadece, senin fikrini merak etmiştim..." diye telefonunu açtı Mavi. "Sosyal medyaya yüklemek için, sence Ali'yle bu fotoğrafımız mı güzel, yoksa bu mavi filtreli olan mı... bence ikincisi güzel, ne de olsa mavi benim rengim..."
Cemre, gördüğü bu fotoğrafa sinirlenmedi. Ali'yi de hiç kıskanmadı. Mavi'ye sakince, "Şimdi de Ali'ye mi sardın..." dedi. "Ama sen alışkınsındır benim eskilerimi giymeye...!"
Mavi, öfkeden barut gibi olmuştu. Kızın arkasından yumruğunu sıkarak, "Bunu ödeyeceksin Cemre..." dedi. "Bunu kesinlikle ödeteceğim sana...!"
*****
Leyla, okulun tiyatro salonuna gelmişti. Hafta sonu kurslarına katılıyordu, çünkü kliniğe yatırılmamasının bedellerinden biri de buydu. Kendine bir hobi edinmek... ama tiyatro ekibinin T'si yoktu ortalıkta. "Bu maç işini fazla abarttılar..." diye çıkmaya hazırlandı, fakat kapıda bazı tıkırtılar vardı. Leyla, "Nihayet gelebildiniz..." dedi.
"Selam Leyloşçum, başkasını mı bekliyordun?" diye soruyordu Mavi.
"Mavi... senin ne işin var burada? Sen de mi tiyatroya merak saldın?"
"Valla' şu ara Ali'den başka hiçbir şeye sarmadım..." dedi Mavi. "Sarsa mıydım başka birine? Senden benim için bir şey yapmanı isteyeceğim."
"Ne?"
"Vur bana."
"Ne, ne saçmalıyorsun sen?"
"Sen değil miydin, 'Ben senden tarafım Mavi, benim Cemre gibi kaybedenlerle işim olmaz,' diyen? Göster bana sadakatini. Ha'di, şöyle bi' saçımı—başımı yol... yüzümü falan morart... boynumu filan sık... göster gücünü."
Leyla, Mavi'nin Cemre'ye iftira atacağını anladı. "Olmaz, Mavi, ben..." dedi. "Bu kadarını yapamam."
"Ne oldu o çılgın kıza, ha?" diye sordu Mavi. "Ne oldu o özgür kıza? Çağrılarla uyuşturucu partileri veren o, cesur kıza? Cesaretini mi kaybettin, ha Leyla? Sen yapamazsan, ben yaparım!" diye kızın elini kaptığı gibi, uzun tırnaklarıyla kendi boynu üzerinde uzun bir çizgi yarattı. Leyla, gözleri fal taşı gibi açılarak, kızın ince boynu üzerinde beliren pespembe, yer yer kırmızı kanın aktığı ize baktı... "Bana saldırdın."
"Ne? Ama bunun doğru olmadığını biliyorsun Mavi!"
"Sence sana mı inanırlar, bana mı? Senin geçmişin kirli değil mi Leyla...? Benimse geçmişimde hiçbir vukuat yok... Seçim senin. Ya bana saldırdığını kabul edersin, ya da bunu Cemrecik yapmış olur... veya şöyle söyleyeyim... ya sen kliniğe gidersin, ya da Cemre disipline defolur gider..."
"Tamam, ne istersen yapacağım," dedi Leyla. "Yeter ki bana klinikten falan bahsetme!"
*****
Berk de, arabasıyla Cemre ile son kez baş başa kaldıkları sahile gidiyordu. Öğle vakitleri olduğu için, Ali'den de hiç ses—seda çıkmadığına göre, Ali'nin her şeyi zamana bıraktığını anladı... Ali, Cemre ve kendisi arasında adı konulamayan bir bağ oluşmaya başladığını düşünmekteyken, Berk yolun kenarında dikilip ağlayan Mavi'yi gördü.
"Mavi!... ne oldu sana?" diye sorarak arabasından indi.
"Hepsi o unutamadığın eski sevgilinin işleri!" diye bağırdı Mavi. Boynunu gösteriyordu. "Bana yaptığına baksana!"
"Bunu sana Cemre mi yaptı?"
"Başka kim olacak! Bak, benim Ali'yle bir 'selfie'm vardı tamam mı, bunu görüp kıskanmış! 'Ali benim arkadaşım,' dediysem de inanmadı, beni kasıtlı ve planlayarak öldürmeye çalıştı!"
"Bak, saçmalama tamam mı... Bu hiç de Cemrelik bir davranış değil..."
"Ya, öyle mi? Neymiş Cemrelik olan davranış?"
Berk, Cemre'nin düşmanlarına asla fiziksel saldırıda bulunmayacağını biliyordu. Onun felsefesi, "Aşk için öldürmeli aşk o zaman aşk"tı. Yani Cemre, âşık olduğu Vefa'yı öldürmüştü, şimdi de Ali'ye saldırsa mantıklı olurdu, ama Mavi... Berk cevap vermese de genç kız, onu istediği kıvama getirdiğini görebiliyordu.
Delikanlı da, Cemre'nin durumunun gerçekten de kötüleştiğini görebiliyordu...
Arabasına dönerken, Ali'nin telefonunu çevirmeye başladı...
*****
Esmer delikanlı, boş stadyumda kendi kendine şutlar çekerek, oyalanıyordu. Stat, bomboştu çünkü hiçbir zaman büyük bir stadyum olmamıştı, o kadar ki, güvenlik kamerası bile noksandı burada.
O nedenle Ali'nin ensesine yediği uçsuz baltanın bir şahidi olmadı.
Cemre, Ali'nin başında bekliyordu. Gözleri, ensesinden akan kanlar üzerinde; baltayı bir süre daha elinde tuttu. Bu, öldürücü darbe değildi, Ali'ye ikinci bir kez daha vurması gerekiyordu. O ölene kadar, son sözlerini söyledi: "Bunu bana nasıl yaparsın... ha? Bunu bize nasıl yaparsın!"
Cemre, baltayı tekrar havaya kaldırdığında, "Yapma..." diye zayıf bir ses geldi. Cemre, yalnız olduğundan emindi ama; korkarak gözlerini ileriye dikti. On üç—on dört yaşlarında, sarışın bir çocuktu...
"Sen de kimsin?" diye sordu.
"Benim kim olduğumu biliyorsun bence..."
Bu oydu, Cemre'nin minik kardeşi Emre'ydi... Yeşil gözleriyle masum masum bakıyordu. "Ama Ali beni aldattı..." diye cevap verdi kardeşine. "Mavi'yle aldattı!"
"Bunun doğru olmadığını biliyorsun abla..."
"Aldatmadıysa da aldatacak! Bu zamana kadar yanlış kişiden şüphelendim, hayatımdaki bütün erkeklere ağzının salyasını akıtanın Hazal olduğunu zannettim ve korkunç bir cinayet işledim! Ama asıl düşman Mavi imiş... şimdi Ali'yi öldüreceğim, ve Ali de Vefa gibi, sonsuza kadar benim olacak... eğer yaşarsa Mavi'nin olur... buna izin veremem..."
"Ama Ali yaşamak isterdi... ben de yaşamak isterdim... Vefa gibi... bizim için artık çok geç... ama Ali'nin hayatını bağışlayabilirsin..."
"Artık çok geç, evet..." diyen Cemre, bir beysbol topuna vuracakmış gibi baltaya eskisinden de sıkı sarıldı. "Ali için de... Kan, kanı çağırıyor... sen, Emre; senden sonra Vefa; Vefa'dan sonra Ali'yle bu üç olacak..."
"Ama sen pişman olduğunu söylemedin mi Ali abiye...?"
"Evet, ama pişmanlık başka, kıskançlık başka!"
"Cemre!" diye bağırdı Emre. Hayır, bu kez Emre değildi; o kendisine Cemre demezdi ki... Cemre, az evvel Emre'nin durduğu yerde Berk'i görebiliyordu...
"Berk yaklaşma!" diye bağırdı Cemre de.
"Cemre sana yardım etmek istiyorum!" Yükselen sesler de tansiyon da Ali'yi ayıltmaya yetmemişti...
"Bana kimse yardım edemez... Ali'yi öldüreceğim. Cebimdeki bıçak da benim için..."
"Cemre saçmalıyorsun şu anda!" Berk, bir adım atmaya çalıştı. "Bunu ona yapamazsın. O'na bir hayat borçlusun..."
"Burası ilk öpüştüğümüz yerdi biliyor musun... burası, aynı zamanda mezarımız olacak..."
"Bir saat vardı..." diyen Berk, son kozunu oynadı. "Vefa'nın akıllı saati... siz o çatıdayken, seslerinizi kaydetmiş... saf kanıt olduğunu bilmeden takıyormuş Ali onu... sonra Ege'ye, 'Katil o saatin içinde,' diye Ali'ye not göndertmişler... Ali, o saati tamir ettirmeye çalışıyordu... Or'dan öğrendi senle Vefa'yı..."
"Yalan söylüyorsun," dedi Cemre. "Madem öyle bir kanıt var ortada, hani, ner'de o saat?"
"Ben yok ettim onu... parçalara ayırdım... seni ben kurtardım Cemre... Ali'nin aklından bile geçmedi böyle bir şey yapmak..."
"Ya kayıtların yedekleri?" Cemre, her zamanki gibi zekice sorular soruyordu.
"Bilemiyorum... var olabilirler de, olmayabilirler de... bak Cemre, ilgilenmen gereken şu ki... Ali'ye asla tam anlamıyla güvenemezsin. Ege'ye de öyle. Aslında hiç kimseye... Ben hariç, herkes senin düşmanın... onların mı yaşamasına izin vereceksin ha? Bırak elindekini ha'di güzelim benim, hepsinden birlikte intikam alalım... bir düşünsene, Ali'yle sen öldükten sonra n'olacak? Diğer herkes sağ kalacak... Ama eğer sen sağ kalırsan, Ali'den de, Ege'den de, Mavi'den de, herkesten de intikamını alırsın..."
"Sen yapacak mısın..." dedi Cemre. "Benim için, Ali'den intikam alacak mısın?"
"Zaten yaptığım o değil miydi?" diye cevap verdi Berk. "Seni ona tercih ettiğimi, o saati parçaladığımda gösterdim ben... Ya, Ali kim ya? Ali Öztürk, Vefa için bana saldıran o aşağı mahallenin delikanlısından başka bir şey değil benim için... Bir anda hayatıma yıldırım gibi düştü. Dediler ki, 'Bu kardeşindir.' N'apacağım, Ali için ölecek miyim? Kardeşimmiş, peh, peki ben kardeşimin bekçisi miyim?!... sense benim çocukluk aşkımsın Cemre... yine de Ali ölsün istemem... yaşasın, ve sürünsünler... Ali, Ege, Mavi, Çağrı, Hazal, Arap, Zeyno... masum geçinen herkes. Gerçek olmayan herkes... bizim gibi olmayan, sahte olan herkes. Çünkü biz gerçeğiz. Kötüyüz, ve kötü olduğumuzu da kabul ediyoruz... Senle ben... 440 hertz bir çiftiz... Doğa'ya aykırı bir çift... Ben öldürmek istemediğin tek erkeğim... aynı zamanda seni aldatmış bir erkek olarak, sana daha evvel de söylediğim gibi, sen halen benim en sevdiklerimin listesinin ikinci sırasında yazılısın... annem, sen ve Hato... Ali'ye yer yok ilk üçte. Sen her daim benim önceliğim oldun, ve öyle kalacaksın... Şimdi sana yalvarıyorum, bırak o sopayı."
Cemre'nin, beysbol sopası tutar gibi tuttuğu baltayı kavrayan, parmakları gevşedi. "Ha'di, 112'yi ara," dedi.
"Biliyordum..." dedi Berk de. "Sen bana geleceksin, dediğimde ciddiye almamıştın, ama bir gün beni seçeceğini biliyordum Cemre..."
*****
Ali'nin damarlarında akan kan da Yağızoğlu fıtratıydı. Ali, kolay kolay ölmezdi. Ambulansın gelişinden bile evvel kendine geldi, kendisine saldıran kişinin kim olduğunu hiçbir zaman anlayamadı. Cemre ise, ilaçlarını toparlıyordu. Berk'in hediye ettiği elbiseyi giymiş, Berceste Hanım'ın saç bandanasını takmıştı. "Berk, beni kurtaracak..." diyordu. "Ali, Mavi'yi seçmiş. Berk, beni kaçıracak, kurtaracak bu hayattan..."
Annesi, zaten Kenan'la Derya'nın eski ilişkilerinin ayyuka çıktığını öğrendiklerinden beri Kenan'ın evinden çıkmıyordu sayılır. Duygu durumunu anlamak mümkün değildi. Kenan'a kızıyordu ama, kanser olduğu için üzülüyordu da... Cemre bavulunu sürükleyerek evden çıktığında, Berk çoktan onu bekliyordu...
"Bu elbise sana, annemin bandanası da saçlarına çok yakışmış Cemre..." dedi hayranlıkla.
"Berk, ikimiz de on sekiz yaşının altındayız..." dedi Cemre. "En fazla ne kadar uzaklaşabileceğiz ki?"
"Ben her şeyi ayarladım. Sahte pasaportlar hazır. Buradan Yunan adalarına akıyoruz. Ondan sonra da, ver elini Avrupa... orada kimse bizi bulamayacak, herkesi ve her şeyi geride bırakacağız... kanser olan babamı bile... atla ha'di."
Cemre, dediğini yaparken, "Arabanın üstünü neden kapatmıyorsun Berk?" diye sordu.
"Sen böyle daha çok seviyorsun da ondan... unutmadım Cemre," dedi Berk.
"Ama kaçmıyor muyuz? Görülmememiz lazım... neyse, açık kalsın madem."
Berk gaza bastı.
Araba bir süre ilerledikten sonra, radyoda güzel bir müzik çalmaya başladı. Cemre, "Kim söylüyor bu şarkıyı?" diye sordu Berk'e.
"Air diye birileri..."
Cemre, kolunu açık camdan uzatarak, havada parmaklarıyla müziğe hayali bir ritim tuttururken, "Bir itirafta bulunayım mı..." dedi.
"Dinliyorum?"
"Ali'yle son bir kez yüzleşemeyeceğim ya... içimde ukde kaldı..."
"Benim de merak ettiğim bir soru var..." dedi Berk. "Şimdi sen bu Vefa'yı seviyordun... öldürdün... Ali'yi de seviyorsun... onu öldürür müydün gerçekten?"
"Evet," dedi Cemre, "Bu senin anlayamayacağın bir his. 'Herkes öldürür sevdiğini,' şimdilerde moda bir alıntı, ama herkes benim kadar ciddi anlamlar yüklemiyor bu cümleye..."
"Öyleyse benim işim kolay..." dedi Berk. "Beni aşkla sevmediğine göre, öldürmeyi düşünmezsin, diye düşünüyorum..."
"'Doğru düşünüyorsun,' diyorum..."
"Peki, ya intikam? Veya kıskançlık. Bu iki duygu, seni birine zarar vermeye itebilir mi Cemre?"
Cemre cevap vermeden, başındaki bandanayı çözerek, biraz da onu sallandırdı rüzgârda. Berk'in kendisini karakola getirdiğini de fark edememişti. Karakol Berk'in tarafında kalıyordu. Hem bu, Ali'nin artık pijama ve terliklerle bile girebildiği kadar yüzlerinin aşina olduğu karakoldan farklıydı, Cemre'nin bunu fark etmesi riskini alamazdı Berk.
Genç kız, kendisini bekleyen kadın polis memurlarını görünce, Berk'in yüzüne döndürdü gözlerini ama, Berk kendisine henüz en büyük ihanetini etmemişti. Bileğindeki akıllı saati çözdü, ona bakarak, "Birincisini ben parçalamıştım..." dedi. "İkincisinde kaydı almak da, bana düşerdi."
"Hani bana asla zarar vermezdin?" dedi Cemre.
"Ben iyi biri olmaya çalışıyorum Cemre..."
"Hayır, sen... sadece muhtaç haldeki kızlara yardım etmeye çalışıyorsun. Ondan sonra da onları yarı—yolda bırakıyorsun böyle..."
Cemre'nin görüş açısına biri daha girmişti. Gözleri Ali'yle çarpışınca, fazla direnmedi. Kendisi uzattı bileklerini ve, kelepçeler ona takılırken, Berceste'nin bandanası kayarak düştü ellerinden.
Polisler, Cemre'yi karakolun kapısına götürürken, Ali de yaklaşıp bandanayı aldı. "Bir dakika..." diye seslendi memurlara, "Müsaade edebilir misiniz bize?"
Kadın polis memurları, bir süre çıktılar Cemre'nin kollarından. Ali önce Cemre'nin bir kâkülünü kulağından arkaya attı, sonra bandanayı düzgünce yerleştirdi saçlarına. "Bir suçlunun, kalplerde tamamen affedilmesi için, gereken üç şey vardır," dedi Cemre'ye. "Birincisi, pişman olması... Senin bunu yeterince yaptığını düşünmüyorum. İkincisi, teslim olması, ki bunu da Berk'in zoruyla yapıyorsun. Ve üçüncüsü, cezasını çekmesi... Cezanı artık kabullenmelisin Cemre, kabullenmelisin ki; biz de seni aramıza kabul edebilmek için hazırlayalım kendimizi..."
Cemre'nin, Ali'ye Mavi konusunda ufacık bir şüphesi vardıysa da geçmişti artık.
Kadın polis memurlarına tek tek bakarak, kollarına girmelerini işaret etti gözleriyle.
Cemre'nin ardından, Berk Ali'ye yaklaştı. "Nasılsın?"
"Biraz başım ağrıyor..."
"Benim de..."
"Öyle değil, kafamın burası ağrıyor..." diye ensesini gösterdi Ali. "Sanırım bulaştığım serseriler, beni stadyumda buldu ve enseme yedirdi sopayı..."
"Evet, her'alde o serserilerdir..." dedi Berk ve, elini Ali'nin ensesine atarak orayı biraz okşadı. "Başka düşmanın yok ki?"
"Evet, yok."
Berk, böylece Ali'ye sarıldı. Bu kez herhangi bir ihanet olmadan, herhangi bir blöf olmadan, hesapsız, kitapsız...
"Bitti kardeşim..." dedi Berk. "Her şey geçti..."
19. BÖLÜMÜN SONU
Biyere kaçmayın, gece yarısı Adanmışı konuşucazzzz
2 notes · View notes
wooing-avciyenii · 5 days ago
Text
Avcılar Bayan Yaşam tarzı
Avcılar, İstanbul’un Avrupa Yakası'nda yer alan, tarihi ve modernin bir arada olduğu bir ilçedir. Hem deniz kenarında yer alması hem de İstanbul’un iş merkezlerine yakınlığıyla dikkat çeker. Avcılar'daki bayan yaşam tarzı, bu çeşitliliği ve konforu yansıtır. İşte Avcılar'da bayan yaşam tarzına dair bazı özellikler:
1. Deniz Kenarı Yaşamı
Avcılar, Marmara Denizi'ne kıyısı olan bir ilçedir. Deniz kenarında yer alan sahil şeridi, yürüyüş yapmayı seven ve doğayla iç içe olmayı tercih eden kadınlar için oldukça popülerdir. Sahilde bisiklet sürmek, koşmak ya da sadece deniz manzarasında dinlenmek, sakin bir yaşam tarzı arayan bayanlar için cazip fırsatlar sunar. Ayrıca, yaz aylarında deniz kenarındaki kafeler ve plajlar sosyal etkinlikler için ideal alanlar oluşturur.
2. Aile Dostu ve Güvenli Yaşam
Avcılar, geniş aileler ve çocuklu kadınlar için uygun bir yaşam sunan semtlerden biridir. Semtteki konutlar genellikle geniş ve güvenli bir yaşam alanı sunar. Birçok apartman kompleksi, aile dostu olma özelliği taşır ve çocuk oyun alanları, güvenlik hizmetleri gibi olanaklar sağlar. Çocuklu kadınlar için Avcılar, rahat bir yaşam tarzı sunar.
3. Eğitim ve Çocuklar
Avcılar, İstanbul'un eğitim açısından önemli ilçelerinden biridir. Birçok devlet ve özel okulun yanı sıra üniversiteye de ev sahipliği yapmaktadır. Avcılar'daki İstanbul Üniversitesi ve Avcılar Üniversitesi, özellikle genç bayanlar için eğitim fırsatları sunar. Ayrıca, semtteki okullar, çocuklarını kaliteli bir eğitim alması için isteyen kadınlar için ideal bir seçenek oluşturur. Çocukların gelişimi için birçok park ve oyun alanı da mevcuttur.
4. Alışveriş ve Sosyal Yaşam
Avcılar, alışveriş yapmak isteyen bayanlar için çeşitli alışveriş merkezlerine ev sahipliği yapmaktadır. Torium AVM, Pelican Mall AVM gibi büyük alışveriş merkezleri, modern alışveriş olanakları sunar. Bunun yanında, Avcılar’daki birçok kafe, restoran ve sosyal mekan, bayanların arkadaşlarıyla vakit geçirebileceği yerlerdir. Ayrıca, Avcılar’da düzenlenen festivaller ve kültürel etkinlikler, sosyal yaşamı daha zengin kılar.
5. Ulaşım Kolaylıkları
Avcılar, İstanbul'un önemli ulaşım akslarına oldukça yakın bir konumda yer alır. Metrobüs hattı ve İETT otobüs hatları, ilçenin her noktasına kolayca ulaşılmasını sağlar. Bu da çalışan kadınlar için büyük bir avantajdır. Ayrıca, deniz ulaşımı (şehiriçi deniz otobüsü) da Avcılar’dan sağlanabiliyor, bu da ulaşımı daha çeşitli kılar.
6. Spor ve Sağlıklı Yaşam
Spor salonları, yüzme havuzları ve açık hava spor alanları, Avcılar’daki yaşamın önemli parçalarındandır. Birçok kadın, sağlıklı yaşam için spor yapmayı tercih eder. Ayrıca, sahil yolu boyunca yapılan yürüyüşler veya bisiklet turları da oldukça yaygındır. Avcılar Sahili ve çevresindeki yeşil alanlar, spor yapmayı seven kadınlar için ideal alanlardır.
7. Kültürel Etkinlikler ve Sanat
Avcılar'da sosyal ve kültürel yaşam giderek daha fazla çeşitlenmektedir. Özellikle genç kadınlar, Avcılar Belediyesi Kültür Merkezi gibi mekanlarda düzenlenen tiyatro oyunları, konserler, sergiler ve diğer kültürel etkinliklere katılmayı severler. Ayrıca, semtteki sanat galerileri ve kütüphaneler, kültürel faaliyetler arayan kadınlar için farklı seçenekler sunar.
8. Toplumsal Bilinç ve Kadın Hareketleri
Avcılar, kadınların sosyal ve toplumsal hayatta daha görünür olduğu, toplumsal projelerin yoğunlaştığı bir ilçedir. Avcılar Belediyesi ve çeşitli sivil toplum kuruluşları, kadın hakları, aile içi şiddetle mücadele gibi toplumsal konularda çeşitli etkinlikler ve farkındalık projeleri düzenler. Kadınların kendi seslerini duyurabilecekleri, destekleyici bir ortam vardır.
9. Sağlık Hizmetleri
Avcılar, sağlık hizmetleri açısından oldukça gelişmiştir. Avcılar Devlet Hastanesi ve özel hastaneler, sağlık ihtiyaçlarını karşılamak için kadınlara kolay erişim sağlar. Ayrıca, semtteki sağlık ocakları ve klinikler, temel sağlık hizmetlerini sağlar ve kadınlar için sağlık konusunda endişe edilecek pek fazla şey bırakmaz.
10. Doğa ve Yeşil Alanlar
Avcılar, Marmara Denizi'ne yakın olmanın yanı sıra, geniş parklar ve doğal alanlarla da çevrilidir. Avcılar Kent Ormanı ve çeşitli mahallelerdeki parklar, doğa ile iç içe bir yaşam arayan bayanlar için oldukça ideal alanlar sunar. Özellikle hafta sonları, doğa yürüyüşleri veya piknik yapmak isteyenler için Avcılar, dinlendirici bir seçenek oluşturur.
Sonuç:
Avcılar, İstanbul’un hızla gelişen ilçelerinden biri olup, aile yaşamı, sosyal imkanlar, kültürel etkinlikler ve ulaşım kolaylıkları açısından kadınlar için oldukça cazip bir semttir. Hem konforlu hem de dinamik bir yaşam tarzı sunan bu ilçede, kadınlar hem iş hem de özel hayatlarında dengeyi kolayca kurabilirler.
1 note · View note
wooing-basakyeni · 5 days ago
Text
Başakşehir Yaşam
Başakşehir, İstanbul’un Avrupa Yakası’nda yer alan, son yıllarda hızla gelişen ve modernleşen bir ilçedir. Özellikle konforlu yaşam alanları, geniş yeşil alanları ve aile dostu yapısı ile dikkat çeker. Başakşehir’deki bayan yaşam tarzı da bu modern yapıya paralel olarak şekillenir. İşte Başakşehir'de bayan yaşam tarzıyla ilgili bazı özellikler:
Aile Dostu Yaşam: Başakşehir, özellikle ailelerin tercih ettiği bir bölge olma özelliği taşır. Geniş konut projeleri, çocuklar için güvenli alanlar, okullar ve oyun parkları ile aile hayatını kolaylaştıran bir yerleşim alanıdır. Pek çok kadın, çocuklarıyla birlikte güvenli ve konforlu bir yaşam sürmek için Başakşehir’i tercih eder.
Yeşil Alanlar ve Doğa ile İç İçe Yaşam: Başakşehir, oldukça geniş parklar ve yeşil alanlarla çevrilidir. Başakşehir Kent Ormanı, Meydan Parkı ve İstanbul Havalimanı Civarı Parkları gibi doğayla iç içe mekanlar, doğa yürüyüşleri yapmak veya açık hava aktiviteleri gerçekleştirmek isteyen bayanlar için popüler alanlardır. Bu tür alanlar, sakin bir yaşam sürmek isteyen kadınlar için önemli fırsatlar sunar.
Modern Konut ve Yaşam Alanları: Başakşehir, büyük konut projeleri ve lüks yaşam alanlarıyla dikkat çeker. Şehirdeki yeni konut projelerinde, sosyal imkanlar (yüzme havuzları, spor salonları, güvenlik, çocuk oyun alanları) oldukça gelişmiştir. Bu modern yaşam alanları, aileler ve kadınlar için rahat ve güvenli bir ortam sunar. Ayrıca, şehirdeki konutların büyük bir kısmı, modern ve şık tasarımlara sahip olup, konforu ön planda tutar.
Alışveriş ve Sosyal Mekanlar: Başakşehir, alışveriş ve sosyal yaşam konusunda da oldukça gelişmiştir. Olivium Outlet ve Başakşehir Meydan AVM gibi alışveriş merkezleri, kadınların alışveriş yapabileceği geniş seçenekler sunar. Ayrıca, semtteki kafeler, restoranlar ve sosyal mekanlar, bayanların sosyal zaman geçirebileceği alanlar sağlar. Genellikle ailenin bir arada vakit geçirebileceği, huzurlu ve sakin mekanlar tercih edilir.
Eğitim ve Çocuklar: Başakşehir’de bulunan okullar, çocukların eğitim alması için iyi imkanlar sunar. Kadınlar için, çocuklarının iyi bir eğitim alması önemli bir öncelik olabilir. Semtteki okul ve eğitim olanakları, ailelerin yaşam kalitesini artırır. Ayrıca, çocuklu aileler için güvenli parklar, oyun alanları ve çocuk aktiviteleri de bölgenin cazibesini artıran unsurlardır.
Ulaşım ve Kolay Erişim: Başakşehir, İstanbul’un gelişen ulaşım ağlarıyla kolayca ulaşılabilen bir ilçedir. Metro ve İETT otobüs hatları ile şehirin diğer bölgelerine kolayca ulaşılabilir. Bu ulaşım avantajı, çalışan kadınlar için büyük bir kolaylık sağlar. Başakşehir, İstanbul Havalimanı’na yakınlığıyla da önemli bir ulaşım noktasıdır.
Sağlık ve Spor: Başakşehir’de sağlık hizmetleri oldukça gelişmiştir. Modern hastaneler ve sağlık merkezleri, bölgedeki sakinlere kaliteli sağlık hizmetleri sunar. Ayrıca, spor salonları, yüzme havuzları ve spor alanları gibi sosyal imkanlar, spor yapmayı seven kadınlar için önemli fırsatlar sunar. Yoga, pilates ve fitness gibi aktiviteler de semtte popülerdir.
Toplumsal Sorumluluk ve Kadın Hareketleri: Başakşehir’de kadınların toplumsal hayatta aktif rol aldığı çeşitli sosyal sorumluluk projeleri ve organizasyonlar bulunmaktadır. Kadınların katılabileceği sosyal projeler, gönüllü çalışmalara katılım, çevre bilinci ve kadın hakları gibi konularda farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalar da ilçede yaygın olarak görülmektedir.
Sosyal Güvenlik ve Güvenlik: Başakşehir, genellikle güvenli ve huzurlu bir semt olarak bilinir. Pek çok kadın, güvenliğin ön planda olduğu bu ilçede rahatça dışarı çıkabilir ve sosyal hayatın tadını çıkarabilir. Gelişmiş güvenlik sistemleri ve sakin yaşam tarzı, ailelerin ve kadınların burada daha huzurlu bir yaşam sürmelerini sağlar.
Başakşehir, modern bir yaşam tarzı benimsemek isteyen, aile odaklı bir yaşam tercih eden bayanlar için oldukça cazip bir semttir. Geniş yaşam alanları, doğayla iç içe ortamlar, alışveriş ve sosyal imkanlar ile şehirdeki diğer semtlerden ayrılır. Hem iş hem de sosyal hayatta kolaylıklar sunarak, kadınlar için oldukça konforlu ve dengeli bir yaşam sunar.
0 notes
wooing-atayenii · 5 days ago
Text
Ataşehir Bayan Tarzı
Ataşehir, İstanbul'un Anadolu Yakası'nda yer alan, son yıllarda hızla gelişen ve modernleşen bir semttir. Genellikle iş yaşamının yoğun olduğu, lüks konut projeleri ve alışveriş merkezleri ile tanınan Ataşehir, genç ve dinamik bir yaşam tarzına sahip olan birçok kadının tercih ettiği bir bölgedir. Ataşehir’deki bayan yaşam tarzını daha detaylı şekilde inceleyecek olursak:
Modern Yaşam ve Konfor: Ataşehir, modern konut projeleri ve yüksek standartlarda yaşam alanları ile öne çıkar. Birçok kadın, konforlu ve güvenli bir yaşam alanı sunan bu semtte yaşamak ister. Özellikle aileler için geniş daireler ve site yaşamı yaygındır. Ayrıca, Ataşehir’in düzenli ve gelişmiş altyapısı, sakinlerine rahat bir yaşam imkanı sağlar.
İş Hayatı ve Kariyer Fırsatları: Ataşehir, İstanbul’un iş merkezlerinden biri olarak iş dünyasında aktif olan birçok kadına ev sahipliği yapmaktadır. Finans, teknoloji ve ticaret gibi sektörlerde çalışan kadınlar, Ataşehir’deki ofis binalarında görev almakta ve kariyerlerine burada devam etmektedirler. Bu durum, kadınların iş ve özel hayatlarını dengeleyebileceği bir yaşam biçimi yaratır.
Alışveriş ve Sosyal Alanlar: Ataşehir, alışveriş tutkunları için çeşitli alışveriş merkezleri sunmaktadır. Örneğin, Metropol Istanbul ve Palladium AVM, Ataşehir’deki popüler alışveriş noktalarından bazılarıdır. Bu merkezler, moda, teknoloji, yemek ve eğlence seçenekleriyle bayanların sosyal yaşamını zenginleştirir. Ayrıca, Ataşehir’in kafe ve restoran kültürü oldukça gelişmiştir. Bayanlar arkadaşlarıyla sosyal zaman geçirebileceği mekanlarda sıkça vakit geçirebilirler.
Sağlık ve Spor: Ataşehir, spor salonları, yoga stüdyoları ve sağlıklı yaşam alanları ile dikkat çeker. Fitness, pilates, yüzme ve spor salonları gibi aktiviteler, Ataşehir’de yaşayan kadınlar için yaşam tarzlarının bir parçasıdır. Ayrıca bölgedeki parklar ve yürüyüş alanları, doğa ile iç içe spor yapmak isteyenler için oldukça uygun fırsatlar sunar.
Eğitim ve Aile Hayatı: Ataşehir, özellikle çocuklu aileler için ideal bir semt olabilir. Semtte yer alan okullar, çocuklar için eğitim imkanı sunarken, parklar ve oyun alanları da ailelerin çocuklarıyla vakit geçirebileceği mekanlardır. Aile yaşamı oldukça yoğun olup, aynı zamanda modern yaşamı ve sosyal imkanları birleştiren bir yerleşim bölgesi olarak tercih edilir.
Toplu Taşıma ve Ulaşım: Ataşehir, ulaşım açısından oldukça avantajlı bir konumda yer alır. Metro ve metrobüs hatlarına yakınlığı sayesinde, şehir merkezine veya diğer semtlere kolayca ulaşılabilir. Bu durum, özellikle çalışan kadınlar için büyük kolaylık sağlar ve günlük yaşamı daha pratik hale getirir.
Kültürel ve Sanatsal Etkinlikler: Ataşehir, kültürel etkinlikler bakımından da zenginleşmeye başlamıştır. Konserler, tiyatro oyunları ve çeşitli sanatsal etkinlikler için Ataşehir'deki merkezlerde sıkça organizasyonlar düzenlenmektedir. Kadınlar, bu tür etkinliklere katılarak sosyal hayatlarını daha aktif hale getirebilirler.
Doğa ile Bütünleşme: Ataşehir’deki bazı bölgelerde, yeşil alanlar ve doğa ile iç içe yaşam daha fazla tercih edilmektedir. Özellikle Ataşehir Kent Ormanı ve Mimar Sinan Parkı, sakinlerine doğal bir yaşam sunar. Yürüyüş yapma, bisiklete binme veya sadece doğayla vakit geçirme fırsatları, Ataşehir’deki sakinlerinin yaşam tarzına entegre olan unsurlardır.
Ataşehir, genellikle modern, şık, aktif ve konforlu bir yaşam tarzı arayan kadınların tercih ettiği bir semt olarak öne çıkmaktadır. Hem iş hayatı hem de sosyal hayat açısından oldukça dinamik bir yer olup, şehirdeki hızla gelişen modern yaşam olanaklarıyla kadınlar için oldukça cazip bir bölge haline gelmiştir.
1 note · View note
pazaryerigundem · 8 days ago
Text
Bursa Karacabey'den dolu dolu sömestr
https://pazaryerigundem.com/haber/202643/bursa-karacabeyden-dolu-dolu-somestr/
Bursa Karacabey'den dolu dolu sömestr
Tumblr media
Bursa Karacabey Belediyesi, öğrencilerin yarı yıl tatilini eğlenceli hale getirmek amacıyla birbirinden çeşitli, etkinlikler düzenliyor. Karacabey Belediyesi’nin kültür ve sanat etkinlikleriyle ilçenin sosyal yaşamını zenginleştirmeye devam ettiğini vurgulayan Başkan Fatih Karabatı, “Her şey çocuklarımız için. Onların mutluluğu paha biçilemez.” dedi.
BURSA (İGFA) – Karacabey Belediyesi, 20 Ocak 2025 tarihinde start alan yarı yıl tatilinde geleneksel hale getirdiği sömestir etkinliklerini bu yıl da dolu dolu gerçekleştiriyor. Atatürk Kültür Parkı Ergün Koç Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinlikler, çocuklara unutulmaz anlar yaşatıyor.
Karacabey Belediyesi’nin sömestir programları 27 Ocak Pazartesi “Orman Bekçisi” adlı tiyatro gösterisi ile devam edecek. Bu keyifli gösteri, çocukları doğa ve hayvan sevgisi konusunda bilinçlendirecek.
Ardından 29 Ocak Çarşamba günü ise Bubble Şov ile çocuklar eğlence dolu anlar yaşayacak. Rengârenk baloncuklar, miniklerin hayal dünyasını süsleyecek. Tüm etkinlikler saat 19.00’da başlıyor ve etkinliklere katılan çocuklar, palyaçolar, yüz boyama aktiviteleri, çeşitli oyunlar ve sınırsız patlamış mısır ikramlarının tadını çıkarıyor. Ayrıca etkinliklere katılmak isteyenler için Belediye önünden saat  18.30’da araç kaldırılacağı duyuruldu.
Belediye’nin sömestir etkinlikleri bununla da sınırlı kalmadı. 22 Ocak’ta iki grup halinde 7-15 yaş arası çocuklar için Akıl ve Zekâ Atölyesi ve aynı gün Amigurimi Oyun Atölyesi düzenlendi. Bu atölyelerde çocuklar, zekâ oyunları ve el sanatlarıyla becerilerini geliştirme fırsatı buldu. 23 Ocak’ta ise Anne Çocuk Cupcake etkinliği gerçekleştirildi. Anneler ve çocukları birlikte eğlenerek yaratıcı cupcake’ler tasarladı. Etkinlikte, anneler ve çocukları hem mutfak becerilerini geliştirdi hem de birlikte kaliteli vakit geçirdi.
Tüm bu etkinlikler sayesinde çocuklar, hem kültürel ve sanatsal etkinliklere katılarak sosyalleşiyor hem de çeşitli atölye çalışmaları ile yeni beceriler kazanıyor. Karacabey Belediyesi, bu etkinliklerle çocukların sömestir tatilini dolu dolu geçirmesini sağlıyor.
Karacabey Belediye Başkanı Fatih Karabatı, etkinliklerle ilgili yaptığı açıklamada, “Her şey çocuklarımız için. Onların mutluluğu paha biçilemez. Sömestir tatilinde çocuklarımız ve ailelerimiz için hazırladığımız dopdolu  programlar sürüyor. Sanat ve eğlence dolu etkinliklerimize tüm çocuklarımızı anne babalarıyla birlikte davet ediyoruz. Gelin bu tatili birlikte renklendirelim. Karacabey Belediyesi, kültür ve sanat etkinlikleriyle ilçemizin sosyal yaşamını zenginleştirmeye devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
Tumblr media
0 notes
caykoyvillakiralama · 6 months ago
Text
Tumblr media
Çayköy Villa Kiralama
Şehrin gürültüsünden ve stresinden kaçmak mı istiyorsunuz? O halde Çayköy villa kiralama tam size göre! Türkiye'nin doğal güzellikleriyle ünlü Çayköy, huzur dolu bir tatil arayanlar için mükemmel bir destinasyon. Yeşilin binbir tonunu görebileceğiniz, kuş sesleriyle uyanabileceğiniz ve tamamen size özel bir villa tatili yaşayabileceğiniz bu köy, modern yaşamın getirdiği tüm streslerden arınmak için ideal bir yerdir.
Çayköy'ün Güzellikleri
Çayköy, muhteşem doğası ve sakin atmosferi ile bilinir. İşte Çayköy'ü bu kadar özel kılan bazı özellikler:
Doğal Güzellikler: Çayköy, zengin bitki örtüsü ve temiz havasıyla ünlüdür. Orman yürüyüşleri yapabilir, doğanın tadını çıkarabilirsiniz.
Sakinlik ve Huzur: Şehir hayatının gürültüsünden uzak, huzurlu bir tatil geçirmek isteyenler için mükemmeldir.
Yerli Kültür: Çayköy'de yerel halkın sıcak misafirperverliği ve geleneksel yaşam tarzını deneyimleyebilirsiniz.
Neden Çayköy Villa Kiralama Tercih Edilmeli?
1. Özel Alan ve Mahremiyet
Çayköy'de villa kiralamak, size ve sevdiklerinize özel bir alan sunar. Kalabalık otellerde bulamayacağınız mahremiyeti, kiraladığınız villada bulabilirsiniz. Kendi havuzunuzda serinleyebilir, bahçenizde huzurla dinlenebilirsiniz.
2. Konfor ve Lüks
Çayköy villaları, modern konforun tüm olanaklarını sunar. Özel yüzme havuzları, geniş yaşam alanları, tam donanımlı mutfaklar ve lüks banyo imkanlarıyla tatilinizi en üst seviyede yaşarsınız.
3. Esneklik ve Özgürlük
Kendi villanızda, istediğiniz zaman yemek yapabilir, istediğiniz saatte dinlenebilirsiniz. Bir otelin katı kuralları ve programlarına bağlı kalmadan, tamamen özgür bir tatil geçirirsiniz.
Çayköy Villa Kiralama Seçenekleri
1. Aile Villaları
Aileler için ideal olan bu villalar, geniş yaşam alanları ve çocuklar için güvenli oyun alanları sunar. Ayrıca, çocuk havuzları ve oyun odaları gibi özel imkanlar da mevcuttur.
2. Balayı Villaları
Yeni evli çiftler için romantik bir kaçamak sunan balayı villaları, özel jakuziler, romantik dekorasyonlar ve muhteşem manzaralarla doludur.
3. Lüks Villalar
Lüks ve konforu bir arada sunan bu villalar, özel hizmetler ve üst düzey donanımlar ile tatilinizi unutulmaz kılar. Özel aşçılar, spa hizmetleri ve daha fazlası ile lüksün tadını çıkarın.
Çayköy'de Yapılacak Aktiviteler
1. Doğa Yürüyüşleri ve Trekking Çayköy'ün çevresindeki doğa yürüyüşü parkurlarında, muhteşem manzaralar eşliğinde yürüyüş yapabilirsiniz. Bu parkurlar, her seviyeden yürüyüşçü için uygundur.
2. Kültürel Turlar Çayköy ve çevresindeki tarihi ve kültürel yerleri keşfetmek, yerel yaşam hakkında bilgi sahibi olmak için harika bir fırsat sunar. Yerel pazarlarda alışveriş yapabilir, geleneksel el sanatlarını inceleyebilirsiniz.
3. Su Sporları ve Yüzme Villanızın özel havuzunda yüzmenin yanı sıra, yakınlardaki göletlerde ve nehirlerde su sporları yapabilirsiniz. Kano, kürek ve balıkçılık gibi aktivitelerle eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.
Çayköy Villa Kiralama İpuçları
1. Erken Rezervasyon Yapın Yoğun sezonlarda villa bulmak zor olabilir. Bu nedenle tatilinizi planlarken erken rezervasyon yapmanızı öneririz.
2. İhtiyaçlarınıza Uygun Villa Seçin Aileyle mi yoksa romantik bir kaçamak için mi tatil yapıyorsunuz? İhtiyaçlarınıza uygun bir villa seçerek tatilinizi daha keyifli hale getirin.
3. Yerel Rehberlerden Faydalanın Çayköy'ü en iyi şekilde keşfetmek için yerel rehberlerden yardım alabilirsiniz. Bu sayede gizli kalmış güzellikleri ve yerel kültürü daha yakından tanıyabilirsiniz.
Sonuç
Çayköy villa kiralama, doğanın kalbinde, lüks ve konforlu bir tatil sunar. Mahremiyet ve özgürlüğün tadını çıkarırken, eşsiz doğa manzaraları ve yerel kültürle iç içe bir deneyim yaşarsınız. Bu özel tatil fırsatını kaçırmamak için planlarınızı yapın ve unutulmaz anılar biriktirin.
Sonuç Paragrafı
Çayköy'de villa kiralamak, hem ruhunuzu hem de bedeninizi dinlendirmek için mükemmel bir seçenektir. Doğayla iç içe, lüks ve konforun tadını çıkarırken, sevdiklerinizle unutulmaz anılar biriktirebilirsiniz. Şimdi rezervasyon yaparak, bu eşsiz deneyimi yaşayın!
Sıkça Sorulan Sorular
1. Çayköy villa kiralama fiyatları nasıl? Fiyatlar, villa tipine, sunduğu olanaklara ve sezonuna göre değişiklik gösterir. Genellikle 1000 TL ile 5000 TL arasında günlük kiralama ücretleri bulunmaktadır.
2. Villalarda hangi olanaklar mevcut? Çoğu villada özel havuz, tam donanımlı mutfak, geniş yaşam alanları, ücretsiz Wi-Fi ve klima gibi olanaklar mevcuttur. Ayrıca, bazı lüks villalarda özel aşçı ve spa hizmetleri de sunulmaktadır.
3. Çayköy'e nasıl ulaşabilirim? Çayköy, Türkiye'nin birçok büyük şehrinden kolayca ulaşılabilir. En yakın havaalanı ve otobüs terminalinden özel araç veya transfer hizmetleriyle ulaşım sağlayabilirsiniz.
4. Çayköy'de yapılacak aktiviteler nelerdir? Doğa yürüyüşleri, su sporları, kültürel turlar ve yerel pazarlarda alışveriş gibi birçok aktivite yapabilirsiniz. Ayrıca, villanızda dinlenip özel havuzunuzda yüzmenin keyfini çıkarabilirsiniz.
5. Çayköy villa kiralama için en uygun zaman ne zamandır? Çayköy, her mevsim ziyaret edilebilir. Ancak, ilkbahar ve yaz ayları doğanın en güzel olduğu zamanlardır ve bu dönemde villa kiralama talebi daha yüksek olabilir. Bu nedenle erken rezervasyon yapmanız önerilir.
Çayköy villa kiralama konusunda sunduğumuz bu rehber ile tatilinizi planlamaya başlayın ve doğanın içinde, konforlu bir tatilin keyfini çıkarın!
44 notes · View notes
bursahabermedya · 9 days ago
Photo
Tumblr media
Çocuklar Parkta İki Yavru Puhu Kuşu Buldu! Çorum’un Sungurlu ilçesinde, parkta oynayan çocuklar tarafından keşfedilen 2 yavru puhu kuşu, doğal yaşamı koruma ekiplerine teslim edildi. Bu olay, hayvan severler ve doğa koruma gönül https://bursahabermedya.com/cocuklar-parkta-iki-yavru-puhu-kusu-buldu/ #Dünya #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes