#Basit Ali
Explore tagged Tumblr posts
thecrickettimes · 9 months ago
Text
Will Captaincy change from Shaheen to Baber, produce Break inside Pakistan Cricket Team?
Basit Ali, a former Pakistani cricketer wanted to clarify that although a big change of captaincy has made in Pakistan shortest game format but the team will behave as same as it behave before the change of captaincy but due to lack of talent. Further he revealed whether or not this change produce grouping inside the team? Read more…..
0 notes
lefkosahaberleri · 7 days ago
Text
Fatih Özkan Hakkında Kasten Yaralama Davası
New Post has been published on https://lefkosa.com.tr/fatih-ozkan-hakkinda-kasten-yaralama-davasi-27594/
Fatih Özkan Hakkında Kasten Yaralama Davası
Tumblr media
Fatih Özkan hakkında açılan kasten yaralama davası, olayın detayları ve mahkeme sürecine dair bilgilerle dolu. Bu davanın arka planını ve etkilerini keşfedin.
https://lefkosa.com.tr/fatih-ozkan-hakkinda-kasten-yaralama-davasi-27594/ --------
0 notes
justnownews · 4 months ago
Text
Former Cricketer Basit Ali Alleges ICC Conspiracy Against Babar Azam
In a startling revelation, former Pakistani cricketer Basit Ali has accused the International Cricket Council (ICC) of conspiring against Pakistan’s star batsman and captain, Babar Azam. According to Basit Ali, the ICC has been deliberately undermining Babar’s performance in the official rankings despite his exceptional form in recent matches.Basit Ali criticized the latest ICC rankings, noting…
0 notes
basitalidir · 8 months ago
Text
Tumblr media
1 note · View note
1worldiklim · 1 year ago
Text
Tumblr media
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran insanlar basit maceracılar, küskünler veya kendine yer arayanlar değildir. Her birinin imparatorlukta komutan olarak, bürokrat olarak, münevver olarak seçkin bir yeri zaten var idi. Örneğin Halide Edip Hanım sıradan bir entelektüel değildir. İstanbul’da kalsa da kendisine iltifat edilirdi. Okunurdu. 1930’larda İngiltere’de basılan kitaplarıyla sadece Türkiye’yi anlatmamıştır; Hindistan davasına bile mihenk olmuş insanlardan biridir. Yani bugünkü Müslüman Pakistan’ın doğuşu onun fikirlerindendir. Eşi Dr. Adnan Bey’in öğrencileri ünlü Türkologlar olmuşlardır: Bernard Lewis’ten İrene Melikoff’a kadar uzanan bir liste ve hepsi de hocalarına hayrandılar. Onun için “Doğu’yu da Batı’yı da bilen adam” diyorlar.
Peki, bu insanlar neden Anadolu’ya geçtiler? Mustafa Kemal’in kendisi Birinci Dünya Savaşı’nda ismini duyurmuş, saygın komutanlardan biriydi. Bilgili, kültürlü… Saray bile ona karşı saygılı davranıyordu. Makamı, mevkii ve itibarı vardı. O halde tekrar soralım: Neden Anadolu’ya geçti? Tarihî bir macera mı arıyordu? Ya Kazım Karabekir neden geçti? Aynı şekilde Doktor Refik Saydam… Keza Ali Fuat Paşa, neden gidiyor?
Hepsinin yerleri, mevkileri var; Osmanlı’da kariyerleri söz konusu. Ama onlar büyük bir kavga için gidiyorlar. Dünyada birçok idareci var. Birinci Dünya Savaşı’nı yürüten büyük liderler, komutanlar içinde çok azı kalıcı olabilmiştir. Hepsi kariyerleri itibariyle sonradan tartışılmıştır. Bazıları ise ters işler yapmış, Birinci Dünya Savaşı’ndaki kariyerlerine kendileri çamur sıçratmışlardır. Bütün bu kalabalığın içinden sivrilen, temiz bir şekilde ortada kalanlar Türkiye’deki cumhuriyeti kuran insanlardır. Böyle bir yakın tarihe malik olduğumuz için onlara şükran duymalıyız.
Biz, paraları az olsa da onurlu babaların çocuklarıyız. Gösterdikleri yollarla bize iyi kapılar açtılar. Açtıkları yoldan gidemiyorsak bu kendi kabahatimizdir.
Cumhuriyetindoğuşu kitabından // alıntı.
32 notes · View notes
halimecan · 1 month ago
Text
Tumblr media
Hayatımı Aydınlatan Eğitimcilerime Sonsuz Teşekkürler
Hayatım boyunca bana dokunan, yoluma ışık tutan herkese sonsuz teşekkür ederim. Öğretmenler Günü yaklaşırken, çocukluk yıllarımda ilk kalem ve kağıdımı elime aldığım anı hatırlıyorum. Abim okula başlamıştı ve ben de onun gibi okula gitmek için kalem ve defter istemiştim. Bu küçük isteğim o kadar önemliydi ki, ısrar edince bana da bir kalemlik ve defter almışlardı. O zamanlar basit bir şey gibi görünen bu an, aslında eğitim yolculuğumun ilk adımını simgeliyordu.
İlk okuma yazma öğretimimde büyük halamın kızı bana yardımcı olmuştu. Okula başlamadan önce okuma yazma öğrenmiş, ilk okuma bayramında abimle birlikte okula gitmiştim. O dönemde, bir kırmızı kurdele almak bile ne kadar önemliydi! Okul, benim için sadece bir eğitim yuvası değil, aynı zamanda bir keşif alanı, bir sosyal yaşam alanıydı.
Eğitim hayatımda karşıma çıkan öğretmenler, sadece akademik bilgilerle değil, hayat dersleriyle de beni şekillendirdi. Ortaokulda hayatımda iz bırakan Haydar Hocam ve üniversite yıllarımda hayatıma dokunan Ali Osman Hocam’ın yeri bambaşkadır. Onlar, yalnızca ders anlatmakla kalmadılar; insan olmanın, topluma katkı sağlamanın ve sorumluluk almanın önemini de gösterdiler. Bugün, eğitimcilerin öğrencilerine yalnızca bilgi aktarmakla kalmayıp, onlara hayatı nasıl yaşayacaklarını da öğretmeleri gerektiğine inanıyorum.
Ancak son yıllarda öğretmenlik mesleği büyük bir değişim sürecinden geçiyor. Eğitimin gereklilikleri değişse de, bir öğretmenin öğrencisine yalnızca bilgi vermesi değil, aynı zamanda onun sosyal hayatta nasıl var olacağına dair örnekler sunması gerektiği düşüncesi hala geçerlidir. Bugün, öğretmenlerin çoğu sosyal medya odaklı içerikler üretiyor, kılık kıyafet ve davranışlarına daha fazla dikkat ediyorlar. Bu belki de çağın gerekliliklerinden biri; ancak zaman zaman, öğretmenlik mesleğine bakarken, dünü ve bugünü kıyaslamak, geçmişin değerli disiplinini anlamak önemlidir.
Özellikle sosyal sorumluluk projelerinde yer alan, toplumsal anlamda etkili rol üstlenen öğretmenleri kutlamak gerekir. Doğuda okulu boyayan, öğrencileri üşüdüğü için soba yakan öğretmenlerin ilham verici çabaları, sadece akademik değil, aynı zamanda sosyal anlamda da bilinçlenmeyi sağlıyor. Bu çabalar, eğitim sisteminin sadece dersle sınırlı olmadığını, hayatın her alanında etkili bir dönüşüm sağladığını gösteriyor.
24 Kasım Öğretmenler Günü, sadece öğretmenlerimize teşekkür etmek için bir gün değil, onların mesleklerine duyduğumuz saygıyı gösterme ve eğitim alanındaki emeklerinin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlama günüdür. Eğitimci olmanın, bir toplumun geleceğini şekillendirme sorumluluğunu taşıdığını unutmadan, başta eğitimcilere olmak üzere tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım’ı kutlu olsun.
Eğitim, hayat boyu süren bir yolculuktur ve bu yolculukta bize ışık tutan, doğru yönlendiren öğretmenlerimize sonsuz teşekkürler…
3 notes · View notes
muhteva · 9 months ago
Text
Tumblr media
Bilgisi, kendisini hakikate ulaştırmayan kimse mutlak surette bilginin hamalıdır. Yolcuyu gitmesi gereken yere (gerçek kurtuluş limanına) götürmeyen gemi, çok güzel de olsa basit bir süsten başka bir işe yaramaz, buna gemi de denmez. İnsan için marifet ve hüner, yön belirleyen pusulayı cepte taşımak değil; şu çalkantılı dünya gemisinde asıl hedefe gidecek yönü belirlemek ve o yola koyulmaktır.🍂
-Ali Küçük
13 notes · View notes
etaali · 4 months ago
Text
BASİT MÜSLÜMANLAR ALDATILDI
🔹 Öğretici olan bir nokta var. Bazen niyeti temiz olan bir insan, içgörü eksikliğinden dolayı düşmanın elinde bir alet haline gelir. Bu olay gerçekleşti. Suriye iyi bir örnek. Tunus ve Mısır'da baskıcı rejimler İslami sloganlarla devrildi. Ancak Amerikalılar ve Siyonistler direniş cephesindeki devletlere karşı bu formülden hemen faydalandılar. Suriye'de bu senaryo üzerinde çalıştılar. Bir grup basit, saf Müslüman bu planı izledi. Suriye'de durum öyle bir boyuta ulaştı ki, bir ülkede 4-5 yıldır görülmemiş bir kriz başladı ve sonu da görünmüyor. Bu düşmanın planıydı. Saf Müslümanlar bu plana aldanarak düşmanın elinde bir araç haline geldiler. Bunun gibi birçok olay yaşandı.
© İmam Seyyid Ali Hamaney
2 notes · View notes
muslumanincenneti · 5 months ago
Text
Hadis, Kütübü Sitte
Tumblr media
580  - Ali İbnu Zeyd annesinden anlatıyor: Annesi Hz. Aişe (R.A.)'ye Cenab-ı Hakk'ın şu ayetinden: "…İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesâba çeker ve dilediğini bağışlar" (Bakara, 284) ve keza: "Kim fenalık yaparsa cezasını görür" (Nisa 123) ayetinden sordu. Hz. Aişe şu cevabı verdi: "Benim Resûllullah (S.A.V.)'tan bu hususta sorduğum günden bu yana kimse meseleyi bana sormadı. Resûlullah (S.A.V.) şöyle cevap vermişti: "Bu, Allah'ın hastalık ve kazadan tut, cebine koyduğu basit bir eşyanın kaybıyla duyduğu üzüntüye varıncaya kadar mâruz kaldığı musibetlerle kulunu (dünyada) cezalandırmasıdır. Böylece kul, peyderpey günahlarından arınmış olarak çıkar, tıpkı ham altının körükten saf kızıl çıktığı gibi."
Tirmizi, Tefsir, Bakara (2993).
iman #sabır #tevekkül #şükür #dua #takva #huzur #kefaret #sabırlı #merhamet #iyilik #hidayet #rahmet #sadakat #musibet #hikmet #affetmek #kardeşlik #hidayet #nasihat #muhabbet #teslimiyet #direnç #sebat #arınma #nefis #mümin #istikamet #şefkat #adil #azim
2 notes · View notes
benmisim · 5 months ago
Text
ali 4 ağustos, ben 2 eylül, ömer 1 ekim doğumlu. ve şimdi rastgele fark ettim, doğum günlerimizin denk geldiği gün ardışık oluyor. bu yıl mesela ali’nin pazara, benim pazartesiye, ömer’in salıya denk geliyor. sonraki yıl ali’nin pazartesi benim salı ömer’in çarşamba. ay her yıl böyle çok enteresan (basit matematik aslında tamam). ardışık aylarda doğmamız ve doğum günlerimizin de ardışık denk gelmesi ay çok tatlıığğğ.
4 notes · View notes
gecedenkalbim · 7 months ago
Text
"Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında bir söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiriyoruz?"
Kürk Mantolu Madonna `Sabahattin Ali
2 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year ago
Text
İLGİNÇ
Daha önce takip ettiğim kullanıcıları, tumblr ın takip önerisiyle, tekrar takibe almak çok ilginç çünkü ben takip ettiklerimi takipten vazgeçmedim…
“takip et takip edeyim”
yada
takibe alıp, takip edildikten sonra sessizce kendi takibinden vaz geçen “seçilen, seçkin, ben sallamıyorum ama beni tercih ediyorlar” modunda da olmadım hiç…
beğendiğim blogların beni takip edip etmemeside umrumda olmadı… beğenirse eder beğenmezse sıkıntı değil…
benim tercih ediyor olmam aynı zamanda tercih edileceğim anlamını da taşımıyor
sanırım
Tumblr ya Ali Cengiz oyunu yapıyor yada arasıra hesap gidip geliyor
günlük “beğeni” , “RT” sınırında varmış Buda ilginç
Çok ilginç
çoook garip
sıkılmaktan sıkıldığımda yaptığım paylaşımları gördüğüm paylaşımların ne kadarına nasıl etkileşim koyacağımın yönetilmesi beni anarşist fikirlere sürülüyor
basit bşr konuyu çok uzattım b*ka sarmadan bırakayım
11 notes · View notes
antiatuz · 1 year ago
Text
8 Ekim 2022
"Bir Yaz Gecesi Rüyası..." Bu arkadaş grubuna baktığında, Mavi'nin tek düşünebildiği bu tiyatro oyunuydu. Cemre'nin veziri olduğu grupta, Hazal basit bir piyondu. Berk şahtı. Ege'yle Çağrı da kaleler idiler. Grup daha kalabalık olsaydı, fil ve at rolleri de belirlenirdi elbette... Mavi, Cemre'nin Berk'le Ali tarafından paylaşılamamasına tahammül edemiyordu. Aslında, Ali'yle Berk'in böyle bir çatışması yoktu, ama Mavi öyle yorumluyordu. Nasıl olsa, "Bir Yaz Gecesi Rüyası" gibi oyunların yorumu, kişiden kişiye göre değişmez miydi...? Asıl olan şuydu, Lysander da Demetrius da Hermia'ya âşıktılar; ama onlar, Hermia'dan vazgeçip yönlerini Helena'ya çevirmeliydiler. Demetrius'la Helena'nın geçmişteki ilişkisi de, Mavi'nin küpeyle suçlandığı zamana denk geliyordu.
O piyano saatini, Cemre'nin dolabına Mavi koymuştu, bunu, katil olduğunu bilmeden yapmıştı. O vakitler, okulun en popüler kızına savaş açan gizli bir düşmandı ama, şimdi elinde öyle bir koz vardı ki, her an kimliğini belli edebilirdi; Mavi, o saatin içindeki kayıtlara ulaşamamıştı henüz, ama bu gerçekleşmeden bile bilebilirdi, o saatin bir koz olduğunu. Cemre'nin iplerini ele geçirmeye, çok az kalmıştı. Saat işliyordu, tik, tak, tik tak... Cemre Yılmaz'ın aleyhine işliyordu zaman.
Bu hikâye, "Bir Yaz Gecesi Rüyası"na çok benziyor, Mavi'yse onlar gibi olmak istiyor. Eskisi gibi... Aslında istediği Cemre gibi olmak, ama bunu kendine itiraf edemiyor.
Atacağı en ufak bir adımın bile, Cemre'nin herhangi bir eylemi kadar ses getirip getirmeyeceğini bilmiyor, okulda. Evet, Ali'ye gerçekten âşıktı Cemre, bu yüzden Mavi de biraz hayranlık duyuyor adama, ama bu konuda harekete geçse, farzı-misal bütün okulun önünde Ali'ye ilanıaşk etse, kimse kendisinden taraf olmaz. Çünkü sevgilisi olan bir adama yürümüş olur. Mavi'ye, kendisine taraftar çekebileceği bir hedef lazımdı...
Mavi, kendi hikâyesini Cemre'ninkine benzetecekti. Bunun için çoktan harekete geçmişti bile, önce "abur-cuburları" tıkınıp, sonra kusturuyordu kendini. Aslında Mavi için Cemre'nin okuldaki diğer bir sürü kızdan -veya erkekten— daha ilginç olmasının tek bir sebebi yoktu. Mavi ona acıyacak filan değildi. Her şeyini kaybetmesi lazımdı Cemre'nin... Kardeşinden sonra babası gibi, annesini de... Bu Cemre'yi çözmekte başarılı olamıyor Mavi, çetin bir cevize benziyor Cemre Yılmaz, Mavi'nin nedenlerden biri de bu, zor bir hedef olması Cemre'nin. Lise öğrencileri ve onların klikleri, genç bir kızı kraliçe arı ilan etmeye bayılır, sonra da onun düşüşünü görmek isterler, devrik bir kraliçe... tacını düşürmüş bir ana kraliçe, sonra da yeni bir Heather çıkar ortaya, ve Heather Chandler'ın tahtını alır bu güç savaşında...
Mavi'nin hikâyesi, halen Cemre Yılmaz'ınki kadar ilginç değil. O kadar ilginçleşmesi için, gün sayıyor Mavi; o büyük yüzleşme için. Ama tabii buna daha var. Bu, planının en tehlikeli ve zahmetli kısmı olduğu için, bunu bekletecek.
Neticede Mavi bir taklitçi... o 8 Ekim günü, okula vardığında, Kenan'ın yeni icadı olan "abur-cubur" otomatlarının başında, bir bisküvi için bozuk para attı makinenin içine. Kırmızı paketindeki o bisküvi, tam aşağı düşecekken durdu, lanet olsun, arızaya bağlamıştı otomat. Mavi, öfkeyle makineye vurmaya başladı, tam da Cemre Yılmaz'ın yapacağı gibi. Fakat son zamanlarda peyda olan, kendini kusturma alışkanlığı yüzünden zayıf düşmüş, gücünü o makineye yetiştirememişti... Son çare olarak, aynı bisküvi için bir metelik daha attı. Böylelikle, arkadaki bisküvi paketi, sıkışan öndekini itecek ve, ikisi birlikte düşecektiler. Nitekim öyle oldu. Mavi'nin, tıkınacağı iki paket dolusu bisküvisi oldu. Tıkınacağı ve yine kendini kusturacağı...
Cemre'den nefret ediyordu Mavi. O kadar çok nefret ediyordu ki; kızın kaşlarına düşen kumral kâküllerden, yeşil gözlerindeki Ali'ye bakışlarından, utanmadan Berk'in ellerinden tutuşundan, sanki masum bir melekmiş gibi bazen beyaz giyinişinden... tam bir "pick me"ydi Cemre Yılmaz. "En iyi ben koşarım Ali, en iyi ben yüzerim Berk, yok efendim, annem beni sevmiyor Vefa...!" Tabii ya! Vefa yaşarken bir de o çocuğa kendini acındırıyordu. Düşmanını çok iyi tanıyordu Mavi, kardeşinden kalan o oyuncak tavşanı biliyordu, duvarına astığı Yuno Gasai posterini, telefonunun zili olan Pamela'nın o iğrenç "İstanbul" şarkısını biliyordu, her şeyi biliyordu Cemre Yılmaz'a dair ama, elinden bir şey gelmiyordu...
"Çok yakında senle hesabımızı göreceğiz Cemre..." diye kendine fısıldadı. "Hem de çok yakında..."
*****
Çağrı'nın, kliniğe yatmadan önce bir şartı vardı. Son bir güzel gün geçirmek... Ege, onu nereye getireceğini biliyordu. Çocukluklarından beri hep gittikleri lunapark, gündüz vakti nasıl görünürdü acaba... bu lunaparkı farklı bir gözle görmekten ibaret değildi durumları, Çağrı'yı da farklı bir gözle gördüğünü millete göstermek anlamına da geliyordu bu, aynı zamanda...
"Ege," dedi Çağrı, "Çok belli ediyorsun."
"Eee, n'olmuş yani?"
"Herkes benim kadar anlayışlı olmayabilir."
"Olmasınlar," dedi Ege, ve elini cebine attı. "Bu konuşur."
Ege'nin cebinden çıkan, yüz TL'lik bir banknottu. İyi güzeldi de, ya yoksul olanlar? Onlar saklanmamaktan korkmamak nasıl bir histir, neye benzer, biliyorlar mıydı acaba? Ama hayır, Çağrı bugün bunları düşünmese daha iyiydi, zaten felekten bir gün çalma fikri, kendisinden çıkmıştı...
Okulu kırdıkları o gün, hava da açıktı ve buna rağmen parlıyordu lunaparkın oyuncakları. Havaya doğru, nerede olduğu belli olmayan bir alet, baloncuk üflüyordu. "Sana dondurma ısmarlamak isterdim, ama dün çok... hastaydın."
"Evet... biliyorum."
Ege hatırlatmak istemezdi, ama yaşanan şeyleri inkâr da edemezlerdi. "Ben sadece acıktığını düşündüm..." dedi.
"Ve açlığımı bir dondurmayla geçiştiriverecektin, Ege?"
"Aç mısın ki?"
"Sanırım şeker yeter."
"Yok artık..."
"Yanlış anladın... Pamuk şeker, demek istedim."
"Ona da yok artık. Tozluyakalılar gibi ezik miyiz biz?"
"Hayır, çocukken yerdik, diye dedim..."
"Evet..." dedi Ege. "Gökkuşağı renklerine bezeli pamuk şekerleri severdin sen. En tepede mor renk şeker olacak, ortada mavi, en altta da sarı..."
"Gerçekten hatırlıyor musun? Burcundan ileri geliyor herhalde..."
"Yay'ın böyle bir özelliği olduğundan emin değilim."
"Yay için, içi dışı bir, denir."
"Pamuk şekeri hak ettin," diye gülümseyen Ege, o banknotu şekerciye verdi. Çağrı, pamuk şekerinden bir ısırık alıp, şekerciden birkaç adım uzaklaşmıştı ki, Ege'nin sözleri üzerine şeker boğazına kaçtı:
"Oğlak için, ibnelerin burcu, derler."
"Ben ibne olmadığım için sorun yok."
"Bütün ibnelere baktığında Oğlak olduğunu göreceksin: Ricky, Marilyn..."
"Hangi Ricky, hangi Marilyn?"
"Soyadlarını söylemeye cesaretim yok, duyarcı tayfayla uğraşamayacağım şimdi..."
"Uluorta ibnelikten bahsetmeye cesaretin var, ama Ricky ve Marilyn'in soyadlarını zikretmeye cesaretin yok, öyle mi?"
"İşte tam da bu yüzden... her eşcinsel, duyarcı olacak diye bir şey yok. Belki LGBT'ye eklenen her bir yeni harfin, bu 'komüniteye' zarar verdiğini düşünüyorumdur."
"Nereye gideceğiz?" diye sordu Çağrı kayıtsızca.
"Hızlı trenden başlayalım... sonuçta en adrenalinlisi o..."
"Olmaz, G kuvvetine gelemem! Yani normal zamanda olsaydı, okay ama... şu anda ben, ben değilim. Yani ben Çağrı değilim. Açıklaması zor... Çağrı... Benim adım... annem vermiş. Basit bir ad, beş harf, iki hece... Unutması çok kolay... ben... saçmalıyorum galiba. Kokainin en kötü tarafı da bu... seni bol bol konuşturuyor... bol bol saçmalatıyor..."
"Biz de konuşmakla vakit kaybetmeyelim," diyen Ege, bir adım yaklaştı. "Buraya konuşmaya mı geldik? Hızlı tren yoksa... gondola binelim."
İhtimaller zayıf, neden Ege'nin umudu yüksekti? Nasıl Çağrı'nın onu, onun Çağrı'yı gördüğü gözlerle görmesini sağlayabilirdi? Ege, istediği her kızı tavlayabilirdi, çünkü aslında bu kızların hiçbirini istemiyordu. Çağrı'ysa halen pamuk şekerini bitirmemişti. Gondola binene kadar o, kayıtsızca şekerini kemirmeye devam etti. "Sen de biraz al."
"Olmaz, onun hepsi senin için."
"Daha fazla yersem midem bulanacak."
Ege, mecburen Tozluyakalı ezikler gibi o pamuk şekerin kalanını bitirdi. Çağrı'yıysa, gondol yormuştu; ama Ege'ye çaktırmadı. Zaten Ege'nin bir sonraki sürprizi, yorgunluğunu alacaktı. Bir palyaço...
"Bu sesi siz de işitiyor musunuz?" diye sordu gençlere. Çağrı'ya tanıdık gelen bir sesti, ama çıkaramıyordu.
"Hayır?" diye cevap verdi.
"Size bu sesin nereden geldiğini söylerim..." dedi palyaço. "Karşılığında, bu balonu alacaksınız."
"Bu çok saçma," dedi flamingo şeklindeki balona bakan Çağrı. "Anlaşmalar böyle yapılmaz. Bu o kadar saçma ki, bundan daha saçma bir şey varsa, o da cesetlerle ilgili bir tekerleme söyleyen bir papağandır..."
"Çağrı..." dedi Ege. "Bugün felekten bir gün çalacaktık. Vefa, Vedat, Ali, Veli, kırk dokuz, elli... bunların hiçbiri gündemimizde olmayacaktı."
"Tamam. Ama bu çok korkunç... bu palyaçoyu kime benzettiğimi hatırladım, ve bu pembe balonu istemiyorum."
"Bu ses..." dedi palyaço. "Karınlarınızdan geliyor. Siz acıkmışsınız. Sizi güzel bir piknik yerine götüreyim ister misiniz?"
"Valla' olur," diyen Ege, palyaçonun oyununa uydu.
Çağrı'yıysa bekleyen, envaiçeşit yiyeceğin olduğu bir piknik örtüsüydü. Palyaço,
"Lütfen bu balonu kabul et," dedi Çağrı'ya. "Bu elimdeyken, konserime başlayamam..."
"Bu da çok saçma," dedi Çağrı ama, yine de balonu aldı ve palyaçoya, nihayet biraz harçlık verdi. Palyaço, gelen harçlığı beğenmiş olacaktı ki; gerçekten de nereden çıkardığı belirsiz bir "ukuleleyle", tek kişilik bir konser vermeye başladı. Söylediği şarkı, çok eski bir şeydi, belki kendi on yedi yaşlarından bile eski bir şarkı... Rafet El Roman'dan "Yalancı Şahidim"di. Çağrı, palyaçonun kim olduğunu bulmayı kafaya koymuştu ama, kendisi düşüncelere dalmışken, elinde bir dokunuş hissetti. "Çok belli ediyorsun," dedi tekrar Ege'ye. Ege, onu duymazdan gelerek,
"Biz de en kısa sürede müzik yapmaya başlamalıyız..." dedi. Çağrı da onun sözlerini tınlamadı bu kez. Başını, usulca onun omzuna koydu... Gamsız diye nam yapmış Ege'nin, hissettiği bu dokunuşla badem gözlerinden, belki uzun süre sonra ilk kez yaşlar döküldü. Bu yaşları, annesiyle babası ayrılıp gitmeye karar verdiğinde dökmüştü en son.
"Ege..." dedi Çağrı. "Palyaçonun balon ısrarını sonunda hatırladım. Sen de anımsıyor musun, buraya üç kişi gelmiştik, bir gün..."
"Evet... Berceste teyzenin ölümünden sonraydı. Berk'e de böyle bir balon satmıştı zorla, ama beyaz. Sonra Berk ne demişti, hatırlıyor musun?"
"'Allah'ım...' demişti. 'Annemi benden kopardın. Şimdi, onun yerine bana birini vermek zorundasın. Bana bir kardeş gönder, bu balondan beyaz leyleğinle... Bu dileğimi gerçekleştirmen için, sana bu beyaz balonu adadım."
"Biz Berk'in kardeşleriydik, ama bizi hiçbir zaman kardeşi olarak görmedi bence..."
"Sen de beni kardeşin olarak görmedin."
"Ama benim durumum farklı. Ben seni seviyorum."
Ege'nin o kelimeleri kullanarak, aşkını itirafı üzerine, palyaço konseri bitirdi. Onun için, konser verdiği çift bir kız ve bir erkek, veya iki kız, ya da iki erkek... fark etmezdi. O, mangırlara bakardı. Bir yüklü bahşiş de, Ege'den aldıktan sonra, konser yerini terk etti. Çağrı,
"Ben de bu balonu adayacağım..." dedi. "Ben seni sevmiyorum ama, bir gün sevmek istiyorum."
Çağrı ondan sonra, flamingodan balonu bıraktı özgürlüğe kavuşsun.
1 note · View note
panoptik · 2 years ago
Text
Tumblr media
28 yaşında ilk kez adını duydum Ali Teoman'ın. Bu postu şu an paylaşıyorum ama yazarın bu gönderideki dahil üç kitabını çoktan okudum.
"Eni konu" düşünüldüğünde Ali Teoman'ın resmen kendine ait bir dünyası var. Daha sonraki kitaplarında değineceğim şekilde de keşfedilmesini, deşifre olmasını istediği sır bir dünyası var. Eserlerindeki ontolojisi sağlam felsefi altyapısı ve sadece Yunan-Roma mitolojisi ile sınırlanmayan mitoloji bilgisi, bunlarla haşır neşir olan biri olarak beni kendine bağladı diyebilirim. Teoman'ın bu mitoloji bilgisini, Ahmet Ümit'inki gibi özellikle araştırılıp kaleme alınmış gibi düşünmeyin. Hem felsefesinin özünü hem de mitolojik bilgisini aynı kapta harmanlamış olduğunu anlıyorsunuz.
Tekrar ettiği kendine ait hem yapı kalıpları hem de cümle kalıpları var ve anladığım kadarıyla bunları bile isteye sık sık tekrarlamayı seviyor. Masalsı, karanlık, koşturmalı bir dili var. Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı'nın giriş bölümünde aslında masal-mitosa dair yaklaşımlarını kendi de ifade ediyor.
"Sır diye bir şey yoktur; olduğu sanılır yalnızca. Daha doğrusu, içi boş bir kutudur sır. Kimisi paha biçilemez bir elmas olduğunu sanır orada, kimisi içi yanan bir kor parçası, kimisi ise eski bir meşin top... Ama işte bakın, o kutunun içi boş, bomboş! Hakikat işte bu kadar basit aslında: O kadar basit ki, insanın inanası gelmiyor. Komik, değil mi? Sır, memur X, sır hiçbir sırrın olmamasıdır."
3 notes · View notes
aynodndr · 2 years ago
Text
GÖNÜL GEL SENİNLE MUHABBET EDELİM
Pandemi ' den sebep midir asosyalliğmiz de konuşmayı unuttuk , bilmem...
Kelin yanında kabak anılmaz, der eskiler..
Kimin yanında ne konuşulur bilmek ne hoş!
Yoksulun yanında parasından, evladı olmayanın yanında çoluk çocuğundan söz edip durma gafleti...
Açık sözlülük adına en basit görgü kuralları unutturuluyor işte toplumda...
Hodbin nadân insan , durup ince şeyleri nasıl anlasın ? Nasıl empati yapsın?
Empati yapamaz evet... Bakın 9 bin dolarlık çantama, özel biri olmasam erkek/ boy friendim bunu alır da bana hediye eder miydi hiç, diye kendini kuru fasulye gibi nimetten saymaz mı ?
Sayar...
Sonra tüm negatiflik tüm şeamet bir kişinin üstüne boca edilmez, kazaen nasılsın ne var ne yok dedi diye...
Hep "senin derdin dert midir benim derdim yanında " modunda olup dert beğendiremediğimiz kişilere ne demeli ? İnsan ağzını açtığına bin pişman olur derhal...
Kargadan başka kuş tanımaz ' lık... Sabit fikirler , ne söylenirse söylensin her konuda hep en iyisini bilenler... Teveccühen bile arada hak vermeyen çok bilmişler...
Ailesini kendini evini arabasını kedisini kuzeninin ders başarılarını ballandıra ballandıra anlatan teyzesinin saçıyla övünenler...
Tek ölçüt tek kantar kendisi olanlar...
Kendinden kısalar gerçekten çok kısa...
Uzunlar fazla uzun...
Kendinden gayrı sorunu olanlar, beyhude üzülen tiplerdir onlara göre...
Kendi başına bir hâl gelirse nazar...
Karşındakinin başına bir iş gelirse hep günahlarından sebeptir der...
Ne kadar mükemmel olduğunu anlatıp duran... Her konuda ne müthiş fikirleri olduğunu savunan...
Ve... Bu düşünceleri değiştirmenin teklif dahi edilemeyeceğinden dem vuran insanlar...
Kasvetleri ile iki dakikada boğarlar insanı...
Ya yalancılar! Peter Pan sendromuna tutulmuş uçarılar... Dev aynasını boy aynası etmişler...
Tv ' de tartışma programlarında bile kadro belli , ne muhabbet edecekleri mâlum artık, hani her gün aynı hastalıklarını aynı ayrıntılar ile anlatan hastalık hastaları gibi...
Ya da kaybettikleri servetlerini...
Fikir teatisi güzeldir elbet de karşıda kimse yoksa pek mümkün olmaz açıkçası...
" Hani Temel demiş ya :
- Kompartımanda trende ters yönde idi koltuğum , midem çok bulandı, çok rahatsız oldum...
-E karşındakinden rica edip yer değiştirseydiniz ya...
Denince...
- Evet o benim de aklıma geldi de karşımda kimse yoktu! "
Böyle olur mu ?
Olmaz yani...
Konuş ya Aişe , ferahlayalım , demiş ya Peygamberimiz ( SAV )
Gönle sürur olsa kelâmlarımız...
Kırmadan dökmeden...
İletişim kurmak sanat evet...
Konuşmak sanat...
Evlilik için şart bu...
Arkadaş kalmak için şart...
Komşuluk için şart...
Akrabalık için şart...
Toplumda beraber yaşacaksak...
" Gönül gel seninle muhabbet edelim
Araya kimseyi alma sevdiğim
Dünya için gül benzini soldurma
Halden bilmeyene halin bildirme
Tabip olmayana yaran sardırma
Azdırırsın böyle yarayı gönül
Solmazsa dünyada güzeller solmaz
Bu dünya fanidir kimseye kalmaz
Yalan dolan ile sofuluk olmaz
Mümin olan bekler berâyı gönül..."
(Ali Ekber Çiçek/ Erzincan )
Nüket Belsan Taşören
4 notes · View notes
luiz-henrique · 2 years ago
Text
=”[ A GRANDE CLAVÍCULA -: Livro Terceiro , a Obra Magistral ]”=
-:”{ Abertura }”-:
“ Em Memória de Howard Philips Lovecraft ào Rei do Terror Al Dajjal (...) !!! “
-:”( Dedicação)”-:
“ Dedico esta Obra para o Grande Escritor e Amigo Michael W.Ford..., como também para a Ordem dos Illuminati e aos Outros e Específicos que Buscam Contato com o Ultra Co - Incógnito e Grande Desconhecido...,
Esta Obra composta de Quatro Secções -: Alpha , Delta , Sigma , e Ômega..., que Constituem uma Única Integração, Rito e Chamada..., que todo aquele ou aquela que se atrever a Bater nas Portas do Desconhecido..., deve Efetivar esta Chamada , as Quatro Partes..., sem Interrupção, em Local: Lugar e Condições Adequados , com o Incrementar Ritual, Sem Círculo Mágico como chamam , pois quem nada deve a Deus , nada tem a temer , Entretanto se pode nada dever para Deus e Sucumbir , pelo Presente dado em desde a Malevolência, onde não basta nada dever , Precisa da Assistência e Presença Divina..., E no Bater a Porta , Ela poderá ou não ser aberta desde Quem está do Outro Lado...,começe traçando com a Mão Esquerda ou Sinistra a chamada “ Marca de Caim...,” Símbolo da Primeira Espada e da Chave das Portas da Obscuridade..., que dentro de algumas tradições se Assemelha ao Número Sete : 7 (...). “
="[ Esta Obra Não é Ditada pelos Seres Contatantes , pois , Eu Luiz Henrique: Henrich : Chyren..., a escrevi por mim mesmo ]"=
=”[ SECÇÃO -: ALPHA]”=
“ ( Pronuncie Três vezes )”-:
“ Não está Morto , Aquele que em Mais que Eterno Jaz...,
e o Além do Tempo, até mesmo o Morrer Desfaz...,
em seu Refúgio e Morada Oculta...,
o INOMINÁVEL -: Espreita , Vislumbra e Espera...,
como que à Sonhar (...)!!! “
-:”( Segue pronunciando uma só vez )”-:
“Em Nome...,
Pelo Poder...,
E pela Majestade...,
Do GLORIOSO DEUS INDIZÍVEL...,
Que é ALLAHU AKBAR (...)!!!-:
AELOHIM : ELOHIM : ELOAH -:
HWH- IOD- HÉ- SH- VAU- HÉ- HWH...,
TETRAGRAMMATON : BRAHAMAN : MA- TH- RA: MARTHRÉIÊM...,
EHEIEH (...)!!!-:
AHEIEH ASHR EHEIEH...,
SABAOTH , JAHVÉ , JEHOVAH , ADONAI , SHADAY EL CHAI , EL , IAO, JÉU : IÉU (...)!!!-:
IOD- HÉ- VAU- HÉ...,
DEO , SHEMMANPHORASH , THEOS ...,
DEUS (...)!!!-:
Que sois Vós , o próprio ALLAH...,
Com seus Noventa e Nove Nomes Sagrados...,
Com Vosso Nome Sagrado (...)-:
Allah (الله) Deus(...)-: Al Rahman : Al Rahim : Al Malik : Al Quddus : Al Salam : Al Um’min : Al Muhaymin : Al ‘Aziz : Al Jabbar : Al Mutakabbir : Al Khaliq : Al Bari’ : Al Musawwir : Al Ghaffar : Al Qahhar : Al Wahhab : Al Razzaq : Al Fattah : Al Alim : Al Qabid : Al Basit : Al Khafid : Al Rafi’ : Al Um’izz : Al Mudhill : Al Sami’ : Al Basir : Al Hakam : Al ‘Adl : Al Latif : Al Khabir : Al Halim : Al ‘Azim : Al Ghafur : Al Shakur : Al ‘Ali : Al Kabir : Al Hafiz : Al Muqit : Al Hasib : Al Jalil : Al Karim : Al Raqib : Al Mujib : Al Wasi’ : Al Hakim : Al Wadud : Al Majid : Al Ba’ith : Al Shahid : Al Haqq : Al Wakil : Al Qawiyy : Al Matin : Al Wali : Al Hamid : Al Muhsi : Al Mubdi’ : Al Um’id : Al Muhyi : Al Mumit : Al Hayy : Al Qayyum : Al Wajid : Al Majid : Al Wahid : Al Samad : Al Qadir : Al Muqtadir : Al Muqaddim : Al Um’akhkhir : Al Awwal : Al Akhir : Al Zahir : Al Batin : Al Wali : Al Muta’al : Al Barr : Al Tawwab : Al Muntaqim : Al ‘Afuww : Al Ra’uf : Malik al Mulk : Dhu al Jalal wa al Ikram : Al Muqsit : Al Jami’ : Al Ghani : Al Mughni : Al Mani’ : Al Darr : Al Nafi’ : Al Nur : Al Hadi : Al Badi : Al Baqi : Al Warith : Al Rashid : Al Sabur (...)-:
ALLAHU AKBAR (...)!!!-:
O GLORIOSO DEUS INDIZÍVEL...,
pelo qual Noventa e Nove : 99 são Nove e Nove , e Assim Dezoito : 18 , que por sua vez é 6 6 6...,
Logo , ante sua Glória Divina Maior...
A Besta -: Chioa...,
Zhyon ...,
Deve Servir ao mesmo DEUS...,
Este..., DEUS (...)-:
“ que Cria Monstros e Terríveis Guardiões , como a Leviathan ( Leviatã) na Porta do Éden..., para Proteger seus Reinos, Impérios e o Mais..., como a Espada Terrível que Guarda a Árvore da Vida , desde sua Sombra...,
A Nomeada Morte ...,”
onde (...)-:
“ o Reino de DEUS se encontra Sob a Sombra de Espadas (...)!!!”...,
Ante Vos : DEUS...,
O próprio Demônio , que de DEUS Conhece seus Segredos Mais Preciosos...,
Deve Honrar e Servir aos Sagrados e Divinos Mistérios...,
À Glória Divina Maior...,
Como na Lenda de Salomão -: Sal- om- on..., que Edificou seu Templo com as Colunas Jakin e Bohaz (...)-: Kadosh...,
Edul- Pen- Gagú...,
Sheckinah (...) -: Phe Vimns Dasah : o Ôlho que Tudo Vê...,
IHVH (...)!!!-:
Se Valendo de “ Mais que as Mil e uma Noites...,”
Do Serviço dos “ Mais que Mil e um Demônios...,”
daí o Rememorar do Lemegeton ,
ante o mesmo SHEMMANPHORASH...,
onde das Atribuídas Ruínas do Templo de Salomão...,
Nunca encontraram o “ Vaso de Latão...,”
Do mesmo módo que os Três Espíritos Malignos que Surgem de Satan , o Dragão...,
e os Três Espíritos Malignos que Surgem do Trono da Besta -: Chioa , Zhyon (Zhyon)...,
e os Três Espíritos Malignos que Surgem do Falso Profeta , de fato...,
Al Dajjal...,
Dariam também a Ênfase dos Nove...,
E Cinco Letras tem NEKAM , a Justa Vingança...,
E Cinco Letras tem SATAN...,
E Cinco Letras tem ALLAH...,
ante Vós , o GLORIOSO DEUS INDIZÍVEL...,
está o Simbolismo da Primeira Palavra , Nesta Versão -:
Chéremitarouere , com seus Cinco Tons...,
Ante Moritolyf , e mesma Gimela , Nahash , a Serpente do Éden, Lilith...,
A Grande Rainha da 🌃...,
Ante o Arcano que Abre as Portas , com suas Notas Secretas da Escala Musical (...)-:
“ EFE - ESM - PER - TIR – SAR - FIL – LAU...,”
Plus Ultra(...)-:
IBEDEVI , IBEDEVI , IBEDEVI , IBEDEVI...,
A Canção Feérica dos Jinas Cantada pelas Variantes – , Fadas e Outras nas Notas Secretas...,
IBEDEVI , o Nome da Barca Metafórica que Através das Brumas Leva até Avallon (...)-:
Is- Sidhes , a Grande Senhora...,
Ante a Palavra Perdida...,
IHVH...,
Que na Ênfase da Oculta Versão , se Escreve de Forma Diferente , com sua Pronúncia Velada , e Assim Entoada nas Notas Secretas...,
Gravada no Interior do Sheckinah , em Letras Douradas , na Grafia Hebraica , em Sobre o Negro Ônix...,
I- HIH - G(GUI)- Ô- HOH...,
Quem é (...)?-:
É o Hieros Theos , o Verbo Divino (...)-:
AHEIEH ASHR EHEIEH...,
ante Este (...)-:
Kumapári et Sekárika...,
Estas Facetas do mesmo Demônio (...)-:
HVHI , OAI , UOEI : UÉJ , HOH- Z- HIH , CHAVAH – JOT (...)-:
Chavajoth , o Cavaleiro Negro Terrível...,
HWH - HÉ - VAU- Z – HÉ - IOD - HWH...,
Com suas Sete Notas Musicais Secretas...,
HOH - Ô - G(GUI) - HIH - I...,
WOI , ENUOYO ( Oposto de -: OIW -: OYOUNE )...,
ZREN ! TNAIKS ! ZETNARAK ! ( Opostos a NERZ , SKIANT e KARANTEZ )...,
CYTHRAUL : KUSSRAÏL : DIAFWL : DIAWL : DROUG (...)!-:
DRAKÚL , Dragão...,
E seu Verbo DRAKULAH...,
NAMAHARB ( Oposto a BRAHAMAN )...,
RA - TH (Pronúncia Sibilante) - MA...,
MIÊIEÉRTHRAM...,
MO(Oposto a OM)...,
MUA ( Oposto a AUM )...,
DIABOLUS : SATHAN( SATÃ) -: SHAYTHAN...,
Que Deve Honrar e Servir ao GLORIOSO DEUS INDIZÍVEL que è ALLAHU AKBAR...,
Ante sua Glória Maior...,
o Serve a seu módo...,
Tamemdonare , e mesmo Caim : Qayin...,
O próprio Adamu , o Vermelho (...)-:
Baphometh (...)!!! “
-:(Continua
Este Rito e Obra Interrupta na Secção Delta )-:
1 note · View note