#AKP ve Kürtler
Explore tagged Tumblr posts
onderkaracay · 1 year ago
Text
Tumblr media
🗣️ Son Emperyalist Proje Anadolu'nun Araplaştırılması ve Irak ve Suriye'nin Kuzeyinin Kürtleştirilerek Akdeniz'e Sahili Olan İkinci İsrail'in Kurulması
Batı sömürge çetesinin Serv inadı devam ediyor.
Son seksen beş yılda siyaset bunun için dizayn edildi.
Profesör doktor Cihan Dura'nın yazısı tamda bunu anlatıyor.
MÜLTECİLERE VATANDAŞLIK HAKKI VERİLMESİNİN TAM BAĞIMSIZLIK İLKESİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
(13.7.2016)
Türkiye’nin gündeminde “Suriyeli göçmenlere vatandaşlık verme” sorunu var. Hükümet (Cumhurbaşkanı) bu konuda ısrarlı görünüyor, kararını çoktan vermiş. Gerekçe olarak, bula bula ekonomik fayda ile din kardeşliği gerekçelerini bulmuş, ikisi de sağlam değil. AKP hükümeti 3 milyon Suriyeliye vatandaşlık hakkı tanımak istiyor, bunda ısrarlı. Birtakım adımlar atmaya da başladı. Acaba bu karar yalnızca milletimizin çıkarları gözetilerek, özgürce, bağımsız bir devlete yakışır bir şekilde mi alındı? Bence hayır... Kararda gerek ABD’nin, gerekse AB’nin (özellikle Almanya’nın) dayatmalarının belirleyici olduğunu düşünüyorum.
Herkesçe biliniyor ki, Amerika Ortadoğu’da kısaca BOP dediğimiz bir plan uyguluyor. Plan uyarınca, Suriye’nin kuzeyi Türkiye sınırı boyunca boşaltılıyor; oraların halkı Türkiye’ye sürülüyor; boşaltılan yerlere Kürtler yerleştiriliyor. Bir Kürt devleti kuruluyor, ABD ise petrol koridoruna kavuşuyor. Daha geçenlerde Alman Başbakanı A. Merkel, Erdoğan’ın ayağına kadar geldi. Kapalı kapılar arkasında konuşuldu, pazarlıklar yapıldı, para teklifi oldu. Üzerinden çok geçmedi, “vatandaşlık” konusu gündeme girdi.
Bu gelişmeler kararın hükümete dayatıldığı varsayımını güçlendiriyor. Yani göçmenlere vatandaşlık verilmesi kararı; Millî Egemenlikle birlikte Cumhuriyetimizin temeli olan Bağımsızlık İlkemiz çiğnenerek dış güçlerin baskısı ve isteğiyle, Türk milleti istediği için değil, yabancılara menfaat sağlamak, onların emellerini gerçekleştirmek için alınmıştır. Emperyalist ülkeler, ABD, İngiltere, Fransa ve benzerleri, Doğu’nun sahibi ve yöneticisi konumunda olduklarına inanırlar. Bu üstünlüklerini kaybetmemek için de her türlü araca başvururlar. İşte bu araçlardan biri Türkiye gibi ülkelerde mezhep, azınlık ve etnisite sorunları yaratmaktır.
Şimdi, AKP iktidarının mültecilere vatandaşlık hakkı tanıması demek, kendi elleriyle söz konusu haydut devletlere yeni bir silahı cabadan sunması demek değil de nedir? Ayrıca bir tehlike daha vardır: Bir etnik unsur bir bölgede elde ettiği nüfus fazlalığına ve ekonomik üstünlüğe dayanarak, ilerde, o bölgeye hâkim duruma gelebilir, kendiliğinden siyasal haklar talep etmeye başlayabilir.
Kaydetmiş olduğum her iki durumda da iç nifakın tohumları, gelecekteki bir iç çatışmanın tohumları atılmış oluyor. Çok değil, bir iki yıl içinde Millî Birliğimizi tehdit edici bir felaketin ilk belirtilerini görmeye başlayabiliriz.
Dış güçlerin iç nifak yaratmaktan asıl maksatları Türkiye’yi zayıflatmak ve parçalamaktır. Sonuçta Türkiye ekonomik bağımsızlığının yanı sıra, siyasal bağımsızlığını da tümüyle yitirecek, kendi kararlarını kendi alamayan, tümüyle uydu bir devlete dönüşecektir. Neticede parsayı toplayanlar; adı geçen sömürgen ülkeler –daha doğrusu bunların küresel şirketleri- olacak, kaynak ve pazarlarımızı tamamen ellerine geçireceklerdir. Ülke zayıf düşecek, bölünecek, sonunda Sevr gerçekleşmiş olacaktır.
Millî sorunlarda asla yalnızca bugüne bakarak karar vermeyelim. Atatürk ne diyor: Bir amaca yürüyen yolcu yalnız ufku görmekle yetinmemeli, muhakkak ufkun ötesini de görmelidir.
] Prof. Dr. Cihan Dura [
12 notes · View notes
kagittankayik · 1 year ago
Text
Akp önce muhafazakar sekuler takılıp yarı liberal ve bir kısım solcuları kandırdı. Avrupa Birliği ayağına ikinci seçimini kazandı. Solcu kültür bakanı Ertuğrul Günayi yaptı oradan çıktı. Fetoculari yanına çekti. Yetmez ama evet kazandı. Ülkenin değerlerini satıp üstüne derviş modeli ile yürüdü.
E muhtıra muhabbeti, seçilemeyen cumhurbaşkanlığı ile oyunu arttırdı. MHP, CHP bir yandan muhalefet bir yandan yancilik yaptı. Bahçeli hep yetek lastik gibi can suyu verdi. Döndü çözüm süreci dedi neler neler gaad edildi. İlk defa tek başına iktidar olamazken. Önce polisler öldü , askerler öldü onlarca şehit oldu. Verin başkanlığı kaos bitsin dedi seçimi kazandı . Kendi beslediği feto darbe yaptı yine yüzlerce insan şehit oldu hiç bir şey yok gibi iktidar oldu. Türklük için demediği kalmadı döndü en büyük milliyetçi oldu. Bahçeli neler neler dedi koltuk gidecek diye R yaptı Ekmek için Ekmeleddine dedi %38 aldırdı ölü haliyle zorlamayla bu defa Kürtler doğuda oy verdi akp ( kimse PKK demedi) yetmez ama evet ile yol aldirdi kimse bir şey demedi işlerine geldi. Her tur da bir tarafı kandırdı kimse de çıt yok. Yandaşı milyarlarca dolar vurgun yaptı. Etrafındaki hizmetçisi, şoförü milyonluk oldu. Bunca vurgun, hırsızlığa yine kazandı yine kazandı. Bütün siyasi hayatı ABD gidip parti kuran icabet ile var olan yetiştirilmiş. Ortadoğu temsilcisi herkesi bir tur bindirdi otobüse öteki turda işe yaramazı indirdi. Gerçeği görmek istemeyen görmemeye devam etti. İlk kurulduğunda %35 alanin%20 oy vermezken yine o parti sağı solu uyutup 51, 52 aldı. Ülke yönetmek için biraz yalan biraz da vurguncu tayfa olmak lazim. Her ne kadar şehirlesmis olsa da köylü zihin ürünü iç Anadolu ve Karadeniz buna en net örnek. Bu adam yokken neyimiz vardı diyerek aldığı bir evi arabayı lütuf görüp gönül rahatlığıyla oy verebiliyor. Oysa o adamın sadece yüzüğü vardı. Şimdiki serveti senin şehrini satın alır. Heyt, melese milliyetçilikse bu adam senin karşında yetmez ama evet ile karşında olup ileri süreçte pabuç pahalı diye seni yanına cekebiliyor. Ekonomiyi kafasına göre takılıp batirabiliyor. Ekonomi böyle iken sorumlusu belli iken zamlari CHP zihniyeti yaptı diyen gerizekalılar varken. Atatürke küfreden bir zihniyete karşı onları HDP destekliyor diye akp bile olmayıp akp fanatiği olanlar sağ olsun. Din, milliyet diye diye sıfır vaat ve kültürel birikimle yine kazandılar. Yancı olmaya devam edin. Siz trenden inince bir tur da diğerleri biner. Ahlaki hırsızlık varken. Vatan zaten çok vatan ya bundan sonra da vatan olur. Bu Saltanat bir gün bitecek ama çok da kötü bitecek. Siz akp tarafından öpülmeyi seviyorsunuz diye biz de akp li olacak değiliz.
13 notes · View notes
mervekaratas · 3 years ago
Text
Türkiye'de Tartışma Kültürü
Türkiye'de tartışma kültürü son 20 yılda sekteye uğramış, noksanlığı da ülkedeki siyasetin kalitesini düşürmüştür.
ABD'de 1960'lardaki Kennedy-Nixon tartışmalarını yakından takip etmiş olan halkın çocukları 90'larda Bob Dole ve Bill Clinton tartışmalarını da, milenyumun başlarında Bush ve Al Gore tartışmalarını da, 2020'de Trump-Biden tartışmalarını da dinlediler ve bu gelenek sürmeye devam ediyor. Münazaraları kaçıran yeni nesiller de bugün istediği zaman bu tartışmaların transkriptlerine, videolarına ulaşabiliyor. Bu, yüzeysel popülizmin önüne tamamen geçemese de en azından daha rasyonel düşünmeye eğilimli kitleler için ucuz miting retoriği hapishanesinden bir çıkış yolu sunan bir gelenek.
Türkiye'de büyük siyasi parti liderlerinin en son gerçekleştirdiği açık oturum ise Erdoğan ile Baykal'ın 2002'de çıktığı, moderatörün Uğur Dündar olduğu bir program. Bu program için AKP Dündar'dan ilginç bir ricada bulunmuştu. Dündar'dan arkada kullanılacak miting resimlerde yalnızca türbanlı kadınların fotoğraflarının seçilmemesi temenni edilmişti, zira bu AKP'nin kapsayıcı imajını zedeleyecekti. (Bugün tam tersini CHP yapıyor. Hayatın cilvesi, muktedir olmayan taraf her zaman daha kapsayıcı bir imaj inşa etmek durumunda kalıyor)
Gelgelelim "kapsayıcı" bir imajla iktidara gelen AKP'nin ülke yönetimine hakim olduğu dönemde lider açık oturumları ve tartışma kültürü tamamen bittiğinden, AKP döneminde büyümüş yeni nesiller bunu normal bir vaziyet olarak algılıyor.
Daha da vahimi, Twitter'da karşıma çıkan şu manzara:
Tumblr media
İnsanlar geçmişten ve dünyanın geri kalanından bihaber oldukları için tartışma fobisi olan tarafın Kılıçdaroğlu, tartışmaları kazanabilecek kapasiteye sahip özgüvenli tarafın da Erdoğan olduğunu zannediyor.
Bunun sebebi muhtemelen Erdoğan'ın mitinglerde kullandığı popülist, hamasi belagat. Oysa mitinglerde kahraman olmak basit, çünkü mitinglerde karşında sana hesap soracak hiç kimse yok. "Böyle dedin ama, şöyle bir durum var." diye sana itiraz edecek, ettiğin lâflara kontra-argüman üretecek bir rakibin olmadığı zaman kahraman olmak için desibelini yükseltmen yeterli oluyor. Prompter faciaları bunun bonusu.
Realite ne yazık ki, Erdoğan'ın yaratmaya çalıştığı ve belirli bir ölçüde bunda başarılı da olduğu imajın tam tersine işaret ediyor. Türkiye'de tartışma kültürünü bitirmiş olan, tartışmadan kaçan bizzat Erdoğan rejiminin kendisi.
Kılıçdaroğlu Erdoğan'a defalarca "çık karşıma otur beraber tartışalım." çağrısında bulunup bundan hiçbir sonuç alamadı. Binaenaleyh 20 yıldır televizyonlarda büyük partilerin liderlerinin karşılıklı oturup sakin sakin sohbet ettiğini göremiyoruz.
90'lar özellikle Kürtler için karanlık bir dönem olduğundan ötürü romantik romantik 90'lar nostaljisi yapacak değilim. 90'lar komple geri gelmemeli elbette, lakin liderlerin bir arada oturup halkın gözleri önünde sergilediği tartışma kültürünün geri tesis edilmesi daha sağlıklı bir demokrasi için şart.
Tumblr media
Dilerim bir gün Türkiye bu geleneği tekrar kazanır ve siyasi problemlerin sığ kimlik savaşlarının ötesinde, akılcı bir zeminde müzakere edileceği ortam oluşur. Bu her şeyi düzeltmeyecek olsa da, en azından salt antagonizm üzerine siyaset kurgulamayı bir tık zorlaştıracak ve liderleri daha sağduyulu olmaya motive edecek, siyasetin kalitesini artıracak bir gelenek.
2 notes · View notes
pazaryerigundem · 29 days ago
Text
Zafer Partisi'nden 'Türk Milliyetçiliği' çıkışı! O temsiliyet sadece Bahçeli MHP'sinde yok!
https://pazaryerigundem.com/haber/190285/zafer-partisinden-turk-milliyetciligi-cikisi-o-temsiliyet-sadece-bahceli-mhpsinde-yok/
Zafer Partisi'nden 'Türk Milliyetçiliği' çıkışı! O temsiliyet sadece Bahçeli MHP'sinde yok!
Tumblr media Tumblr media
Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, anayasa değişikliğinin kişiye özel bir değişiklik olduğunu iddia etti. Konuşmasında CHP ve MHP’nin genel başkanlarını da eleştiren Karamahmutoğlu, Türk Milliyetçiliğinin temsiliyetinin tek başına Devlet Bahçeli’nin MHP’sinde olmadığını söyledi.
ANKARA (İGFA) – Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, Zafer Partisi’nin haftalık basın toplantısında konuştu. Karamahmutoğlu konuşmasında CHP ve MHP Genel Başkanlarına sert göndermelerde bulundu.
Cumhuriyet Türkiye’si olarak aldıkları emaneti 101 yıldır yaşattıklarını belirten Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, “Bir millete, bir halka, bir topluma bir devletin nasıl teklif edileceğini, bir devletin teklifinin hangi mücadeleler sonunda yapılabileceğini alınabileceğini 101 yıl evvel 29 Ekim’de Mustafa Kemal göstermişti. Fakat onun kurucusu olduğu siyasi partinin genel başkanı 101 yıl sonra milletin içinden halkın bir bölümünü, bir kesimini ayırarak onlara bir devlet teklifinde bulunma gafletini, cüretini göstermiştir” dedi. 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 2023 vizyonu diye ortaya koyduğu ve kavramlaştırdığı siyaseti daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sahiplendiğini öne süren Karamahmutoğlu, “Hem Devlet Bahçeli’nin, hem AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalardan sonra haftaki açıklamalardan onların 2023 Türkiye vizyonunun aslında Cumhuriyet Türkiye’sini tamamen değiştirmeye, dönüştürmeye dönük olduğunu anlamış bulunuyoruz. Çünkü 101 yıl önceki Cumhuriyet Türkiye’si üniter, tekil bir devlet olarak kurulmuştur. Kuruluşunun garantisi olan ilk üç maddeye dönük olarak başlatılmış olan saldırılar da devlet protokolünün iki numarasından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından itibaren başlatılmış saldırılar altındadır. Kişiye özel anayasa yapmak istediklerini geçen haftaki basın toplantımızda konuşmuştuk. Hem Milliyetçi Hareket Partisi bir anayasa taslağı teklifi hazırlamış ve bunu kasasına kilitlemiş. İçeriğinden kimsenin haberi yok. MHP Başkanlık Divanı’nda haberi yok” diye konuştu.
Anayasa değişikliğinin kişiye özel bir anayasa değişikliği olduğunu iddia eden Karamahmutoğlu, “İçerisinde hem terör suçlusu olarak İmralı’da cezasını çekmekte olan terörist başı Abdullah Öcalan’a kişisel af içeren bir anayasa değişikliği olmakla beraber hem de Cumhurbaşkanlığı görevinde ikinci ve son dönemini yaşamakta olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir kere daha tekrar tekrar seçilebilmesinin yolunu açacak yine kişiye özel değişiklikler içeren bir anayasa değişikliği tartışmalarının içerisine ülkemizin sürüklendiğini, son genel seçimden bu yana sürekli bunun konuşulduğunu görüyor, yaşıyor, biliyoruz. Bu işaret ettiğim hususlar üzerinden bu konu sürekli dikkatimizde ve mercek altında olacaktır” dedi.
Öte yandan Karamahmutoğlu, Bahçeli’nin yapmış olduğu açıklamasında Türkler ve Kürtlerin kardeşliği farzdır söylemlerinin Türkler ve Kürtler diye bu milleti iki farklı millet haline bölmek demek olduğunu belirtti.
“Adalet ve Kalkınma Partisi, Devlet Bahçeli MHP’sini yanına çekmiş olmakla, kendisine müttefik kılmış olmakla, Türk Milliyetçiliği siyasetini kendisine müttefik kılmış zannetmesin” diyen Karamahmutoğlu, “Türk Milliyetçiliği siyaseti kendisiyle bir dayanışma ve işbirliği halinde değildir. Çünkü Türk milliyetçiliğinin temsiliyeti yalnızca ve tek başına Devlet Bahçeli MHP’sinde değildir. Türk milliyetçiliği siyasetinin ve düşüncesinin temsiliyeti artık başka partilerde de vardır. Bunun da en olanı Zafer Partisi’dir. Prof. Dr. Ümit Özdağ Genel Başkanlığındaki Zafer Partisi’dir” diye konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
elazigsurmanset · 1 month ago
Text
Ümit Özdağ’dan Özgür Özele 11 Maddelik Ders
Tumblr media
“Bir grup Zaza, bir grup Arap kökenli yurttaşımız 'Eğer etnisite merkezli yurttaşlık verilecek ise biz de isteriz, bizim neyimiz eksik?' derlerse 'Sizin terör örgütünüz eksik. Bir terör örgütü kurun, biraz terör yapın, size de aynı hakları verelim' mi diyeceğiz?” Zafer Partisi Lideri Prof. Dr. Ümit Özdağ, geçtiğimiz günlerde Kürt ve Alevi vatandaşların kendilerini eşit hissetmediğini iddia ederek, Kürtler ile diğer etnik köken ve mezheplerin yeni anayasada olması gerektiğini savunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i X platformundan yaptığı 11 maddelik paylaşımla uyardı. Zafer Partisi Lideri Özdağ X platformundan, CHP'li Özgür Özel'e hitaben yazdığı açık mektupta şu uyarılarda bulundu. Sayın Özel, CHP Genel Başkanı, 1) Kürtlerin kendilerini Türkler ile eşit hissedeceği bir çözüm bulacağınızı ifade etmişsiniz. 2) Kürt kökenli milyonlarca yurttaşımız kendilerini zaten etnisiteden bağımsızlaştırılmış “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk kabul edilir” ifadesi çerçevesinde Türk kabul ediyor. 3) Türkiye’de herkes eşit vatandaşlık haklarına sahip. Eşit olmadıklarını iddia eden PKK/DEM’liler “Biz bu hakları Türk olarak değil, Kürt olarak istiyoruz” diyorlar. 4) Vatandaşlığın etnik esasa bağlanmasını isteyen PKK/DEM çizgisi ise anayasada etnik Kürt kimliğinin yer almasını istiyorlar. Sayın Özel, Siz Kürtleri değil, PKK/DEM çizgisindeki Kürtleri memnun etmekten bahsediyorsunuz. 5) PKK/DEM çizgisini memnun etmek için Atatürk’ün mucize gibi bir formülünün sonucu olan ve anayasal vatandaşlığın en mükemmel şekli olan 66. Maddeyi silerek, Yugoslavya, SSCB, Çekoslovakya, Irak, Lübnan anayasalarını taklit ederek kisvesi ile etnisite ile vatandaşlığı bağdaştırmak Türkiye’nin anılan ülkelerin kaderini paylaşmak anlamına gelecektir. 6) Sayın Özel, bu kapıyı açarsanız Zaza kökenli yurttaşlarımız içinden bir grup, Arap kökenli yurttaşlarımızdan bir grup veya Kuzey Kafkas kökenli yurttaşlarımızdan bir grup çıkıp “eğer etnisite merkezli yurttaşlık verilecek ise biz de isteriz, bizim neyimiz eksik” derlerse “Sizin terör örgütünüz eksik. Kurun bir örgüt. Biraz terör yapın, size de aynı hakları verelim” mi diyeceğiz? 7)Ya da başlamışken herkese etnik merkezli yurttaşlık tanımlaması yapalım mı diyeceğiz? Anayasamızı Birleşmiş Miletler listesine mi çevireceğiz? 8) Sayın Özel, siyasal Kürtçü hareket sürekli mağduriyet söylemi ile siyaset yapar. “Kürt’üz mağduruz, ne yapsak mazuruz” şeklinde özetlenebilecek bu politik psikoloji üzerinden çözüm ararsak, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir etnik cehenneme kendi ellerimiz ile sürükleriz. 9) Sayın Özel, Atatürk’ün modeli, olabilecek en mükemmel model. Atatürk’ün modelini terk edip��Erdoğan-Bahçeli-Öcalan uzlaşmasının ürünü olacak Anayasa değişikliği ve terörle müzakerenin parçası olmayın. 10) Ve sayın Özel, göreceksiniz bu ikinci terörle müzakere süreci de birincisi gibi başarısız olacak. Ancak birinci terörle müzakere sürecinin bedelini Türk Milleti’nin kahraman evlatları olan 739 Jandarma Özel Harekât ve polis özel Harekât mensubunu şehit vererek ödedik. Korkarım bu sefer ülkemizin ödeyeceği bedel çok daha fazla olacak. 11) Sayın Özel, Alevilere AKP tarafından yapılan haksızlıkları düzeltmenin yolu da anayasamıza mezhepleri yazmak değil laik cumhuriyeti savunmak ve yaşatmaktır. Ne mutlu Türk’üm diyene! Read the full article
0 notes
hetesiya · 1 year ago
Text
İçimizdeki Nazi
Selahattin Çelik
Konu okuyucuya sıkıntı verse de ben dediğimde direteceğim, çünkü Nazizmi bir şekilde yaşıyoruz.
Faşizm (1922, İtalya), Nazizm (1933, Almanya) ve Flanjistler (1939, İspanya), üçü de birbirinin eşdeğeri, emperyalist akımlardır. Faşizm, talancılıktır, işgalciliktir, militarizmdir, özgürlüklere düşmanlıktır. Ama en ayırıcı özelliği, ırkçılığının dozudur. Faşizm ırkları/kültürleri imha hedefi yapar. Şu Hitler’e maledilir: “Yahudiler olmasaydı ne yapardın?” Cevabı: “Yaratır, öyle katlederdim.”
Her emperyalist egemenlikte faşizm vardır
Nazizm Avrupa’da etkin olduğunda, birçok ülke onu izlemiş, faşist parti ve hareketler ortaya çıkmıştı. İngiltere ve ABD’de faşist-ırkçı hareketler, İtalya ve Almanya’dan çok önce boy vermişti.
İngilizler, 1919’da Kuzey İrlanda’ya asker emeklisi ırkçı lümpenlerden oluşan “Black and Tans” isimli katliam birliklerini göndermişti.
ABD’de “Ku Klux Klan”ın tarihi 1865’e kadar gidiyor. Bugünkü Trump’ın babasının Mayıs 1927’de Ku Klux Klan’ın bir saldırısında yer aldığı için tutuklandığı iddiası vardır (The Washington Post, 29.02.2016, Phillp Bump).
Irkçı kardeşlik
Osmanlılar (İttihat ve Terakki), 1915’te bir buçuk milyon Ermeni kattetti. Bu, çağın ilk ve en büyük soykırımı idi. Hitler, 12 milyonluk dünya Yahudi nüfusunun 3 milyonunu öldürmüştü. Ermeniler ise 3 milyondu ve yarısı katledilmişti.
İttihat ve Terakki’nin ırkçı yayılmacı “Pan-Türkist” gibi tezlerinin arkasında Ernst Jäckh gibi Alman ırkçı uzmanlar vardı.
Ermeni soykırımında Almanlar, Türkleri silahla donatmışlardı. Alman subayların denetiminde, İstanbul-Bağdat demiryolu Ermeni transportunda kullanılmıştı.
İşte Yahudi soykırımından önceki Hitler’in sözleri: “Türkler o kadar Ermeni öldürdüler. Dünyadan ses çıktı mı?” Hitler yeni yetmeydi. Kıyımın üstadı Türklerdi.
Kemalistler o geleneği muhafaza ettiler. 1930’larda Kadro dergisi, faşist tezlerle Kemalist ideolojiyi oluşturma çalışması yürüttü. Öyle ki Mustafa Kemal, kafatasçı uzmanlar bile getirtiyordu.
Kemalist ırkçılığın hedefi Kürtlerdi. Kürtler, “Güneş Dil Teorisi”, “Türk Tarih Tezi” gibi ırkçı tezlerin denekleriydi.
CHP, o ırkçı zemin üzerinde kuruldu. Aradan neredeyse bir yüzyıl geçti. CHP halen o tezleri savunuyor. Haliyle ırkçı kelimesini hak ediyor.
Bugün birçok kişi, gazeteci sıfatıyla AKP iktidarına tetikçilik yapıyor, insan tutuklatıyor, hatta ölümlere sebep oluyorlar. 1990’lı yıllarda Kemalist tetikçiler bunu yapıyordu. Bunlardan biri Emin Çölaşan’dı. Kurbanlarından biri şimdi aramızda olmayan Yaşar Kaya idi. Az çok adalet sahibi bir ülkede Çölaşan ve onun gibiler yargılanır, ağır ceza alırlar. Bu pislikler basında asla yer bulamazlardı.
CHP ne yaptı? CHP’li Ankara Çankaya Belediyesi, Emin Çölaşan adına park açtı. CHP, Kürtleri katledenleri onurlandırıyor. Kararı siz verin.
Naziler Türkiye’deki uşaklarına para saçıyorlardı. MHP’nin öncülü olan Çınaraltı, Orhun, Dönüm, Türk Yurdu gibi dergi ve gruplar değil sadece, Kemalist gazete ve gruplar da Naziler’den otlanıyordu.
Hitler Sovyetlere saldırdığında (1941), İsmet İnönü ve generalleri Bakü petrolleri için zafer naraları atıyor, birbirini kutluyorlardı.
Hitler, Kerkük petrolüne de göz dikmişti. Nazilerin büyükelçisi Franz von Papen, 1940’ta Ankara’da Bağdat hükümeti bakanlarıyla ilişki kuruyordu. Bağdat’ta Başbakan Reşit Ali ve generalleri, “Cennette Allah, dünyada Hitler” diyecek kadar Hitlerci idiler. Alman Lawrence, Fritz Grobbe işbaşında idi.
Türk egemenleri kurnaz ve kalleş idiler. Hitler’e uzak durma karşılığında Hatay’ı almışlar, Hitler savaşı kaybedince de ABD yardımlarını almak için savaş açmış, Nazi yanlısı organları sözde kapatıyorlardı.
Türk Nazizmine ne ad vereceğiz?
Tarih nettir: Türk egemenleri hiçbir zaman Nazilerden kopmadılar. Kapıları faşizme her zaman açık oldu.
Saddam’ın katliamlarını kazın. Sosyalist devletlerden destek alan Baas şiddetinin kodları, Bağdat-Nazi Berlin işbirliğine kadar uzanır. Bugünkü Türk iktidarının şiddetini kazın, kökü Kemalist diktatörlük ve İttihatı Terakki’ye uzanır.
Her vesileyle Erdoğan’ın Güney ve Batı Kürdistan’ı egemenlik alanında gördüğünü yazıyorum. Vurgum, bazıların hoşuna gitmiyor. Öyle mi?
Türkiye’de hükümete stratejik öngörülerde bulunan “Yeni Türkiye” isimli bir dergi var. Patronu eski bakanlardan ırkçı Hasan Celal Güzel gözüküyor. “Misak-ı Milli” özel sayısı çıktı (Ocak-Şubat 2017). Önsözü Erdoğan yazmış. Harita da var. Güney ve Batı Kürdistan, Hewler ve Kerkük, hatta Doğu Kürdistan’ın büyük kesimi, Misak-ı Milli içinde gösteriliyor. Fazla söze gerek var mıdır?
Saddam, Enfal’i yaptı. Enfal, soykırımdır. Enfal’in rejisörleri Arap ırkçılarıydı, faşist idiler. Peki 2015-2016’de Kuzey Kürdistan’da olanlar? Enfal değil midir? Ya o vahşetin rejisörü Türkler?
Almanya tepki vermeye başladı
“- 15.07.2016 darbesi, Gülen Cemaati’nin kârı değil (İstihbarat örgütü BND).
Savaşı durduran Öcalan mı terörist, yoksa demokratik muhalefeti susturan, özgürlüklere düşman Erdoğan mı? (ARD, 20.03.2017).
Erdoğan bir İslami cemaat lideridir (yani cumhurbaşkanı değil).
Almanya’ya Nazi suçlaması yapmak, Alman yasalarına göre suçtur. Erdoğan’a karşı ceza davası açılmalıdır”...
Berlin’in asıl problemi Trump’la, yoksa Erdoğan’la uğraşmak işten değil.
Avrupa’daki Kürtlerin, provakasyonlara karşı oldukça duyarlı olmaları gereği ortaya çıkıyor. Dönemin taşkınlıklara tahammülü yok.
1 note · View note
isvicreninsesi · 2 years ago
Text
İsviçre’de Newroz resepsiyonları
Tumblr media
BASEL/VAUD- İsviçre'nin Basel ve Lozan kentlerinde Newroz resepsiyonları düzenlendi.
Tumblr media
İsviçre’de Newroz etkinlikleri hız kesmeden devam ediyor. Günlerdir alanlarda Newroz etkinlikleri sürerken, dün gece de İsviçre'nin Basel ve Lozan kentlerinde İsviçre Demokratik Kürt Konseyi'nin (CDK-S) öncülüğünde Newroz resepsiyonları yapıldı. Resepsiyonlara İsviçreli Federal meclis üyeleri, kanton milletvekilleri ve siyasi parti temsilcileri katıldı. LOZAN İsviçre'nin Lozan kentinde İsviçreli siyasi partiler ve Kürt Toplum Merkezi (CDK) tarafından bir resepsiyon düzenlendi. Aralarında İsviçreli  Federal meclis üyeleri ve Kurdistanlı siyasetçiler, CDK-S Eşbaşkanı Selma Sürer, POP (İşçi Partisi), SP (Sosyalist Parti), Yeşiller ve Ensemble à Gauche (Birlikte Sol Hareketi), partisinden siyasetçiler ve Lozan ile Renens Belediye yönetiminden çok sayıda kişi resepsiyona katıldı. Resepsiyon öncesi gerçekleştirilen oturumda Newroz'un tarihsel sürecine ve Türkiye'de AKP-MHP iktidarına karşı mücadele yöntemleri tartışıldı. Lozan Demokratik Kürt Toplum Merkezi adına katılımcıların Newroz'unu kutlayan Sevgi Koyuncu'nun sunumunun ardından Yüksel Koç, POP (İşçi Partisi) İsviçre Federal Parlementerleri Denis de la Reussille, Yeşiller Partisi Federal Parlemento üyesi Raphaël Mahaim, Ensemble à Gauche (Birlikte Sol Hareketi) Federal Milletvekili Stéfanie Prezioso Batou tarafından burada birer konuşma yapıldı. İsviçre Federal Meclis üyesi Stéfanie Prezioso Batou, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan rejiminin Kürt üzerindeki baskı ve işkenceyi arttırdığına dikkat çekti. Bu baskılara karşı Kürtlerin direniş gösterdiğini söyledi. Daha sonra söz alan Denis de la Reussille ise 6 Şubat'ta Maraş merkezli Kurdistan, Suriye ve Türkiye'de ağır bir yıkıma neden olan depremde yaraların sarılması gerekirken Suriye ve Irak'ta operasyon düzenlediğini söyledi. Raphaël Mahaim ise yaptığı konuşmada, “Kürt halkının özgürlüğü için demokratik koşullarının yaratılarak parlamenter sistem içerisinde bir çalışma yürütülmesi gerekiyor. Avrupa Konseyinin bu halkın özgürlüğü için rol alması gerekiyor” dedi. BASEL İsviçre'deki bir başka etkinlik ise Basel kentinde, Basel Demokratik Kürt Toplum Merkezince (CDK) düzenlenen resepsiyon oldu. Resepsiyonun açılış konuşmasını bu yıl Basel Kanton başkanlığını yürüten Orta Anadolu Kürtlerinden Bülent Pekerman yaptı. Resepsiyona Basel Kanton yönetimi, Federal Parlamento üyeleri Mustafa Atıcı, Sarah Wyss, Katja Christ, BastA, GLP, Die Mitte, EVP, Yeşiller, LDP, SP başkanları ile İsviçre Demokratik Kürt Konseyi (CDK-S) Eşbaşkanı İsmail Kardaş, FEDA Eşbaşkanı Demir Çelik ile çok sayıda kişi katıldı. Newroz resepsiyonu Basel Kanton Başkanı Bülent Pekerman’ın açılış konuşmasıyla başladı. Bülent Pekerman, etkinliği düzenleyen Basel CDK yönetimine teşekkür ederek katılanların Newroz’unu kutladı. Pekerman, “Newroz, Kürtler açısından tarih bir öneme sahiptir. Tarih boyunca milyonlarca insan bunu yeni bir doğuş olarak görüyor. Newroz, Mezopotamya ve Ortadoğu’nun en eski tarihe sahip bir bayramıdır. Aynı zamanda özgürlük için mücadele etme günüdür de. Buraya gelen bütün konukların Newroz bayramı kutlu olsun” dedi. Daha sonra FEDA Eşbaşkanı Demir Çelik bir konuşma yaptı. Çelik, katılımcıların Newroz’unu kutlayarak başladığı konuşmasına Maraş depreminde yaşamını yitiren binlerce insan olduğu için bu yıl Newroz’u buruk karşıladıklarını dile getirdi. Çelik, “Newroz bir direniş günü, bir başkaldırış günüdür. Yeni bir doğuşu ifade ediyor. Bu yıl Newroz’u buruk kutluyoruz. Binlerce canımız depremde yaşamını yitirdi. Maalesef devlet depremde halkımızın imdadına gitmedi, yardım etmedi. Binlerce insan soğuktan donarak öldü. Günler geçmesine rağmen binlerce depremzedenin sorunları çözülmüş değil. O canlarımıza destek olmak bizim temel görevimizdir” dedi. Konuşmalardan sonra Kürt sanatçılar Azad ve Eser sahneye çıkarak Newroz ezgileri çaldı. Read the full article
0 notes
korkutkalkan · 2 years ago
Text
AKP'li Mehmet Metiner: “Erdoğan'a düşmanlık eden Kürt'ün Kürtlüğü şüphelidir”
AKP’li Mehmet Metiner: “Erdoğan’a düşmanlık eden Kürt’ün Kürtlüğü şüphelidir”
Genel başkanlığını eski AKP Milletvekili Mehmet Metiner’in üstlendiği Demokrasi ve Birlik Derneği (DEMBİR-DEM), ‘Türkiye Yüzyılı’nda Kürtler’ isimli bir panel düzenledi. Panelde konuşan eski AKP Milletvekili Mehmet Metiner, ” “Kürt sorununu Karadenizli bir yiğit çözdü. O yiğidin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Eğer bu ülkede bir Kürt, Kürt inkarını, asimilasyonunu sonlandıran, 90’lı yıllarda beyaz…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hbkultursanat · 3 years ago
Photo
Tumblr media
BU BİR KÜRD JENOSİTDİR
Kısa aralıklara Türkiye’nin bir çok bölgesinde veya kentinde Kürt emekçi ve bireylerine ırkçı saldırılar olmaktadır. İnsanlar darp edilmektedir; linç edilmekte ve öldürülmektedir. Bu mevcut iktidarın ideolojik ve politik yönlendirilmesinin sonuçlarıdır. Kürtlere yönelik baskı ve katliamlar; bazen hendekteki gibi, devletin bizzat kolluk kuvvetleri ile gerçekleştirilmektedir. Bazen Suruç ve Ankara katliamı gibi gizli ırkçı ve faşist yapılamaları ile genç, çocuk, kadın ve yaşlı demeden toplu katliamlar yapılmaktadır. Bu paralelde yoğun gözaltılar, işkenceler ve tutuklamalar gerçekleşmektedir. Bütün bu faşist ve insanlık dışı ırkçı uygulamaların biricik amacı; demokratik Kürt ulusal muhalefetini etkisizleştirmek ve Kürtleri mevcut sömürgeci konumuna “ razı” etmektir. Bu faşist sömürgeci uygulamaların bir diğer boyutu da, devrimci demokratik Türkiye kamuoyunu sindirmek; Türkiye halkları ile Kürdistan halkı arasında gelişecek bir güçlü ittifakın ihtimalini şimdiden barikatlaştırmaktır. Devlet politikası olarak bunlar karşımıza çeşitli biçimlerde çıkmaktadır. Bazen politik “soykırım kırım”, bazen Roboski katliamı gibi ve bazen Suruç ve Ankara katliamı olarak insanlık dışı uygulamalarla karşımıza çıkmaktadır. Bu katliam ve sindirmelerin önemli bir kısmı direkt politik birey ve kurumlara yöneliktir. Toplu katliamların da önemli bir bölümü devrimci, yurtsever, demokrat politik kitleleri hedeflemektedir. Bu yeterli olmuyor. Mücadele her koşulda bir biçimde devam ediyor. Faşist sömürgeci ve ırkçı iktidar; varlığını Kürt halkının ulusal demokratik mücadeleyi bitirmek üzerine kurmuştur. Uzun yıllardır iktidarda olan AKP bu konuda, bütün kirli ve katliamcı politikalarında sonuca ulaşamadı. İktidarda kalma süresi de azalıyor. Altındaki zemin kaydıkça, giderek daha çirkinleşiyor ve katliamcılıkta sınır tanımıyor. Uluslararası emperyalizmin bir Orta Doğu Projesi olan Ak Parti iktidarı kendisine tanınan sürenin sonuna yaklaşıyor. Ömrünü uzatmak ve verilen süre içinde kendi misyonunu yerine getirmek için her türlü gerici ve faşist ilişkiler geliştirmektedir. Bu gerici ve kirli ilişkiler yurt içindeki ittifaklarla vücut bulmuş durumda. Aynı ittifaklarını uluslararası arenada gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Nerdeyse, Orta Doğu ve Afrika’nın tüm gerici güçleri ile bir işbirliği içindedir. Elbette bu uluslararası emperyalist güçlerin oluru ve rızası ile yapmaktadır. Emperyalistlerin çıkarına geldiğinden bu kirli ittifak ve savaş oyunlarına izin vermektedir. Gerek Kürt Ulusal Demokratik Muhalefeti etkisizleştirmek ve onların söylemiyle 39. başkaldırıyı da bastırmak için her türlü kirli ittifak ve yöntemi uygulamaktan çekinmeyen faşist iktidar; kendi topraklarındaki zemin kaymasını önlemek ve gelişen anti iktidar tepkilerini bastırmak için ülke içinde kirli oyunlarını derinleştirmektedir. Bundan sınır tanımamaktadır. Tüm egemen yasa ve hukuku çiğneyerek; yargı ve kolluk kuvvetlerine keyfi uygulama alanı açarak devrimci demokratik ve Kürt ulusal muhalefeti ezmeye / bitirmeye çalışmaktadır. Geliştirdiği savaş ve halklar arası düşmanlık tohumları giderek filizlenmekte ve can almaktadır. Karadeniz’de mevsimlik Kürt emekçi ailelere saldırılar ve linç girişimleri; Ege ve İç Anadolu’da iğrenç bir biçimde uygulamaya geçmektedir. Bu Kürt düşmanlığı ve ırkçılık öyle bir boyuta ulaşmış ki, Telefonda annesiyle Kürtçe konuşan öğrenci linç edilmekte ve yurttan atılmaktadır. Toplu taşımada Kürtçe konuştu diye, Kürtler linç edilmektedir. Bütün bu saldırılar karşısında devletin ilgili kurumlar sessiz kalmakla kalmayıp bu eylemleri yapanlar korunmakta ve ödüllendirilmektedir. İktidarın politik söylemi bu yönelimleri kışkırtmaktadır. Saldırılar için yeni hedefler gösterilmektedir. Özellikle, ırkçı ve gerici sivil faşist kesimlerin bu pervasız saldırıları bireysel saldırı diyerek olayların politik ve kasıtlı  yönü manipüle edilmektedir. Bunu bizzat bakanlar ve Devlet Başkanı yapmaktadır. İktidarın bu söyleminden cesaret alan gerici ve ırkçılar daha da saldırganlaşmakta ve en yakınındaki Kürt birey ve ailesini hedef almaktadır. Linç etmekte ve katletmektedir. Bilindiği gibi, son dönemlerde HDP il veya ilçe örgütlerine yönelik saldırılar yoğunlaştı. Sivil faşist güçlerin polis güdümünde bu saldırılar oldu ve olmaktadır. Devlet yetkililerin nefret ve ırkçı söyleminden vazife çıkaran faşist ve ırkçı kesimler; saldırılarını daha büyük bir pervasızlıkla icra etmektedirler. Özellikle son dönemlerde, iktidar güçleri yeni katliam ve provokasyonlara zemin hazırlamaktadır. İzmir’ de Deniz Poyraz’ın katledilmesiyle ortaya çıkan büyük bir katliam girişimi söz konusudur. Onlarca HDP kadrosunun katledilmesi planlanmış. HDP`liler tesadüfen bu katliamdan kıl payı kurtulmuşlar. Bu katliam planları farklı biçimde uygulanıyor. Son olarak Konya’daki Kürt aileye yönelik saldırılar. İlk saldırıda gözaltına alınanların çoğu serbest bırakılıyor. Bir kaç ay ara ile ikinci saldırı katliamla sonuçlanıyor. Yedi kişilik bir Kürt aile kadınlı, erkekli ve çocuklu katlediliyor. Katledenler, siz Kürtleri burada yaşarmayacağız diye polislerin yanında tehdit savuruyorlar ama polis hiç bir işlem tapmıyor. Polisin ve yargının bu kasıtlı ve taraflı tavır saldırganları cesaretlendiriyor ve sonuç yedi canımızın ölümü oluyor. Deniyor ki, Dedeoğlu ailesi ile bu katil taraf arasında yıllardır bir husumet varmış. Olabilir. Yıllardır bir çatışma da olmamış. Durup dururken bu husumet neden alevleniyor? Çünkü yönetimin kışkırtmaları ve söylemi gerici faşist kesime mesaj oluyor. Onları saldırıya yöneltiyor. Yargı ve polisin bu konuda saldırgan tarafı koruması ve işlem yapmaması cinayete teşviktir. Bu var olduğu söylenen husumet bile, Dedeoğlu ailesinin Kürt kimliğinden kaynaklanıyor. Bu saldırı Kürtler ve tüm demokratik güçleredir. Katiller farklı ama azmettiriciler aynıdır. Bu nefret ve ırkçı söylem daha pek çok katliama kaynaklık edecektir. Tetik çektiren devlettir ve onun hükümetidir. Kimse hedef şaşırtmasın. Bu ırkçı faşist katliam ve saldırıları tüm nefretimizle kınıyoruz. Her zaman olduğu gibi mazlumun yanında olacağız. Bunun hesabını halklarınız er geç soracaktır. 
Avrupa Edebiyat ve Sanat Platformu
6 notes · View notes
hevalenroje · 4 years ago
Text
Çakma fatihlerin el öpme mevsimidir!..
Ahmet KAHRAMAN
Dinci ve ırkçı AKP rejiminin Osmanlı ütopyası üzerinde inşa ettiği Türk tipi Emperyalizm’in şıngır mıngır sınırlar ötesine yelken açması, görkemli ve tüyler ürperticiydi.
Osmanlı tuğ ve flamalarıyla, kiralık katiller ve hırsızlar oligarşisi Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) kara bayrağı, yan yana harelendi. Osmanlı temalı, ibrişim püsküllü Türk bayrakları rüzgarlandı.
Arkada davul dümbelekler çalınıyor, Osmanlı’nın mehter kösleri vuruluyor, kara yün destesi bıyıklı mehteranın “Allah Allah“ nidalarıyla, IŞİD’çilerin talan, tecavüz ve hırsızlık seferlerinde haykırdıkları “Allahu ekber“ naraları, birbirine karışarak uğurlanıyordu.
Yalnız Türk elleri değil, memur imamlar Kürdistan’ın tekmil camilerinde de, yol boylarınca rêz olmuş askerleri Kürtleri öldürme moduna sokmak için, Kur’an’ın “Fetih“ suresi okunuyor, bu davudi seda dışarıya verilip insanlar ölüme, öldürmeye hazırlıyorlardı.
Kur’an suresinin sedası susunca, küffar ellerine seferi haber veren selalar, başlıyordu minare hoparlörlerinden. “Müslüman Kürt kardeş“, şimdiki halde, gavur, küffardı yani...
Gülmeyin, aynısı ile vaki; kimi Kürtler de, imamlara uyarak ülke ve halkını yok etmeye çıkmış, belki de köyü, evini de ateşe verip varını, yoğunu talan edecek, yakını olan kadınların onuruna saldırdıktan sonra, onların ölü bedenlerini çırılçıplak yol kenarına atacak barbarın başarısı için dua ediyor, sonunda ise amin diyordu. Böylesine beyinsel ve onursal bir körlük ile çürümüşlüktü yani...
Kürdistana ferman günüydü.
Tanklar ve toplar Kürtlere ayarlı, füzeler ateşlemeye hazır, uçaklar, helikopter ve katil droneler, sivrisinek sürüsü gibi havada vızır vızırdı. Daha sonra, Fethullahçılıktan yerlerde sürüklenecek Generaller (Mesela Boşnak Adem Hududi ve tecavüzcülükten yargılanmış Musa Çitil) cephe hatında öldürmeye hazırdı.
Bir avuç aydın, kalem adamı ve sanatçı hariç, Türk kamuoyu vicdanı ise ölüydü. Parti farkını, ideolojik aykırılığı, din-iman uyuşmazlığını unutmuş, Kürtlere karşı bir ve beraber olmuşlardı.
Kimsecik, “katiller, hırsız ve talancılar, onları öldürmeyin, onlar bu toprakların yerlisi“ demiyordu. Tersine, fırsat bu fırsattır diye düşünen komşu, 6-8 Ekim’deki gibi Kürt’ü boğazlamaya hamle ediyordu. Kürt‘ün ked-u emeği ve ödediği vergi ile askerlik yapması kimsenin umrunda değildi.
Faşist rejimin muhalifi gibi yapan parti liderleri, can alma hamlesinin en hızlarıydı. Ağızlarına taze kan değmiş kurtlar seğirtiyor, askerlere destek için el sallıyorlardı.
Ve Kürtlerin mışk veya Mışko Ahmet dedikleri Tatar Ahmet övünüyordu:
“Sabaha karşı, saat tam 03’te orduya taarruz emri verdim.“
Görgüsüz, cahil-cühelanın Emperyalist haliydi, bu. Emperyalizmin ilk kolay hedefi, içerde kuşatmaya alınmış, Kürt şehirleriydi. Aylar boyu yıkım ve katliamla süren bu kuşatma ve daha sonra Rojava, Güney Kürdistan işgalinde, Kürdistan‘ın çocukları, ülkelerini, halkı, halkının onuru ve ırzını ölesiye savundular. Ama güç dengesi başka yerdeydi: Türk rejimi, resmen Rusya ve ABD’nin (Trump yönetimi), kasık bitiydi. Onlardan besleniyor, ölümcül vuruşlar için, onların izniyle hava sahasını kullanıyordu.
Garip değil, IŞİD ile savaşta görünen Rusya ve Amerika, Kürtlerle savaşta onlara yardım ediyordu. Efrîn‘i, Girê Spî ve Serêkaniyi Rusya ve ABD sundu IŞİD ile ortağı TC’ye...
Milyonlarca Rojavalı, onların bağışı yüzünden bugün, yurduna uzaktan bakan mültecidir. Birleşmiş Milletler raporlarında hikaye edildiği üzere, buralarda artık Osmanlıcılık adı altında, bir haydutluk düzeni kuruludur.
Ancak, kendini emperyalist güce erişmiş sanan “kasık biti“, artık zor durumda. Çünkü koruyucusu Trump’ı kaybetti.
Libya’da, Karabağ’da ona göz yuman Batı, şimdi TC’yi cezalandırmak için kapısında. Rusya onu tetikçi, koçbaşı gibi kullanıp kenara atıldı. Oysa, Karabağ’da söz sahibi olacağını ummuştu.
Ayrıca bugün, artık dün değildir. Dün, Trump yer yüzündeki küçük ya da büyük bütün diktatörlerin koruyucu meleği olan ABD Başkanıydı. O bugün artık, deli muamelesiyle yerlerde tekmeleniyor.
Onun gidişiyle, Orta Çağ usulu Emperyalistlik onmaya çıkan TC, zıhsız, çıplak ve yalnız kaldı. Bizim kuşağın gençlik espirisiyle, Tarzan zor durumda şimdi.
Avrupa, donanmayı tehdit silahı olarak kullanıp Akdeniz’de yaptıklarını cezalandırmak yolunda. Libya’dan kovuluyor.
TC, onun için bugün, dün “hepiniz Nazisiniz“ diyerek saldırdığı Avrupa Birliğine bugün, çakma Kasımpaşa kabadayısı gibi iki büklüm yaltaklanıyor. “Hata yaptım, elini ver öpim abi“ dercesine, bağlılık bildiriminde bulunuyor. Avrupa değerlerini yüceltiyor.
Hakaret ettiği Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un gönlünü almak için, aracılar kullanıyor. Bir aracılar heyeti de dün, “darbeci, katil“ dediği Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin kapısında. Suudi Arabistan’la arayı düzeltmek için, Katar emirini kullanıyor.
Amerika’nın yeni seçilen Başkanı Biden’e ulaşmak için, bir aydır kapısında bekliyor Recep Tayyip...
Kısacası, çakma fatihlerin yaltaklanıp el, etek öpme, yaltaklanma taklaları atma mevsimidir. Manzara çok eğlenceli. Seyreyleyin!..
7 notes · View notes
borsa-hastasi · 3 years ago
Photo
Tumblr media
PROVAKASYONA GELMEYİN ! Arkadaşlar hepimizin ciğeri yanıyor 🔥 ormanlarımız yanıyor 🔥 ülkemiz yanıyor 🔥 Devletimiz elindeki tüm imkanları seferber etmiş durumda , halkımız müthiş bir şekilde gerek maddi gerek manevi destek veriyor. Fakat bazı vatandaşlar bu acı olayları bile SİYASİ KAVGAYA çevirmeye çalışıyor. Sadece İnstagram’da değil heryerde Türk halkı galeyana getirilmeye çalışılıyor. Kimisi AKP düşmanlığı yapıyor kimisi CHP kimisi MHP ve diğer partilerin düşmanlığını yapıyor. Olay bildiğiniz siyasi parti yalakalığına çevrilmiş durumda. Yangın devam ederken , insanlarımızın yüreği yanarken siyaset kavgası yapanlar, siyasi rant elde etmeye çalışanlar içimizdeki gerçek vatan hayinleridir. Kürt düşmanlığı yapan , yangını Kürtler çıkardı diye lanse etmeye çalışanlara soralım bakalım 🤔 Bu yangınları söndürme çalışmalarına katılan Kürt kardeşlerimizin hakkı nerede ? Şu anda yangın yerlerine yardım taşıyan kürt kökenli vatandaşlarımıza haksızlık yapmıyor musunuz ?Kürt ,Türk , Laz , Çerkez, Alevi , Sünni fark etmez. Türkiye 🇹🇷 Cumhuriyeti kimliği taşıyorsa ve ülkesi için yaşıyorsa olay bitmiştir. İnsanlarımızı ayrıştırmaya , birbirine düşürmeye çalışanlara karşı lütfen uyanık olunuz. Ülkemizi top, tüfek , darbe ve savaş ile yenemeyeceklerini anlayan zihniyetin en büyük kozu içeride karışıklık çıkarmaktır. Lütfen 🙏 bu vatan hepimizin. TERÖRÜ HEPİMİZ LANETLİYORUZ. PKK ve diğer terör örgütlerinin kökünü hep birlikte kazıyacağız, onlara rahat vermeyeceğiz . Onların ciğerlerini yakacağız ama önce kendi içimizde birlik olacağız. Kendi içimizde kavgaya düşersek düşman uzaktan gülümser… ÖZELLİKLE SİYASİ YALAKALIK PEŞİNDE OLANLAR , yangın olayını kullanmayın. Ortada bazı yanlışlar var , hatalar var , eksikler var. Bunu hepimiz görüyoruz. Zamanı gelince her Türk vatandaşı gibi hakkımızı ararız ve sorarız. #ateşinçocukları yakmış bizde onları yakarız. Kim yaktıysa gereğini yaparız 🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷 #türkkürtkardeştir #kürttürkkardeştir #borsa #hisse #hissesenetleri #borsaistanbul #yangın #marmarisyanıyor (Dnipro) https://www.instagram.com/p/CSCvQuHoyjS/?utm_medium=tumblr
1 note · View note
mertnews · 4 years ago
Text
AKP, SURİYE’DE PKK’YA NASIL ÖRGÜT KURDURDU?
Tumblr media
MertReport Feb 8, 2020
Şüphe yok ki #AKP bütün kötülüklerin anasıdır… #SDG nasıl kuruldu? “Amerikan Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, #YPG’ye “Markanızı değiştirmeniz gerekiyor” dediklerini, #SDG adının böyle çıktığını söylemişti. 2015 yılına uzanan bu hikâye “yanlıştır” demiyorum.”
“Ama çok eksik. Çünkü SDG’nin kuruluş kararının nerede ve ne zaman alındığını pek de açıklamıyor. SDG’nin kuruluş kararı, Türkiye��de hem de bizzat devlet görevlilerinin de olduğu toplantılarda alındı.”
“#Öcalan’ın hem #HDP’ye hem Kandil’e hem de Suriye’deki #PYD’ye talimat vermesine izin verilen görüşmelerde SDG’nin kuruluş fikrinin ve nihayetinde talimatının bizzat Öcalan’dan çıktığı görülüyor. Hem de istihbarat ve güvenlik bürokrasisinin önünde. “
“Notlarda talimatları alan HDP’lirin “yerlerine” ulaştığı da açıkça görülüyor. 23 Şubat 2013, Öcalan talimat veriyor: “Suriye’de Kürtler 2 tarafla da görüşsünler, kim haklarını verirse onunla çalışsınlar. Suriye Demokratik Kurtuluş Cephesi olsun. Kürt, Arap, Türk, Türkmen hepsi.”
“3 Nisan 2013, Öcalan anlatıyor: “Haseke içinde bir öz savunma oluşmalı. Sadece Kürtlerin değil, oradaki Araplar ve Süryaniler dahil herkesin savunması yapılmalı, Sonra Afrin’e doğru ilerleme olabilir.”
Tumblr media
“Zaten önümüzdeki günlerde Suriye’deki duruma dair heyetle konuşacağız, bazı kararlar alacağız herhalde. Yeni oluşacak Suriye’de bizimkiler başat rol oynayacaklar. Orada özerk bölgeler olur. Kürtler, Aleviler, hatta Araplar için de özerk bölgeler olacak gibi. İsviçre’deki gibi..”
“21 Temmuz 2013, Öcalan bir küçük farkla ismini bile veriyor: “Suriye Demokratik Birliği adı altında (Kürt Yüksek Konseyi’nden ayrı olarak) Araplar ve diğerlerinin de içinde olduğu birlik kurarlar. Rakka ve Halep’in kuzeyinden başlayarak kuzeye doğru bir birliği oluştururlar.”
“17 Ağustos 2013, Öcalan “heyet” dediği devlet yetkilileriyle de “Suriye Demokrasi Birliği”nin özerklik projesini konuştuğunu anlatıyor: “Biz de Suriye için ortak proje açısından heyetle çalışıyoruz.”
“Kapı da insani yardım için açık olacak. Olmazsa teslim olmak yok, sayı elli bine çıkar (militan sayısını kastediyor-BT), her köyün savunmasını yapar, savaşırlar. El Kaide falan vahşidir, çoluk çocuk, kadın dinlemez.”
“Üçüncü yolun temsilcisi olarak Suriye Demokratik Birliği’ni oluştururlar, ÖSO’yla da görüşürler, Cenevre Konferansı’na da giderler. Biz de heyetle görüşürüz. Demokratik Suriye çözümüne böyle gidilir.”
“Aynı görüşmede Öcalan, “yetkili” dediği bürokratın önünde, özerklik konusunda PYD’nin bile tereddütlerini ortadan kaldıracak bir konuşma yapıyor: “Temel stratejik ittifak Türkiye iledir. Bunu Türkiye’ye öneriyoruz. Sayın yetkili de bilsin, artık onlar karar verirler."
Tumblr media
“Barzani’ninkinden daha ilkeli bir ilişki olabilir. Zaten 900 kilometrelik sınır var; ekonomik, sosyal ilişkiler çok iyi gelişir. 900 kilometrelik sınır dostluk sınırı olur. Salih Müslim’e selam söyleyin, o da toyluk yapmasın. “
“Bayrağı indirdik, özerklik niyetimiz yok falan demesine ne gerek var? Ya bayrağı asmayacaksın ya da böyle yapmayacaksın! Özerkliği niye istemesin? İsteyecek tabii.”
“15 Eylül 2013’te Selahattin Demirtaş, Öcalan’a “Kürt ismini kullanmasınlar mı diyorsunuz” diye sorunca Öcalan, net olarak anlatıyor: “Evet, Suriye birliğini savunsunlar, sadece Kürtler adına hareket etmesinler.”
“9 Kasım 2013’te Öcalan, PYD’den gelen mektubu okuyor ve yanıt veriyor: “Bundan sonra Kürt Yüksek Konseyi ya Suriye Demokratik Konseyi ya da Demokratik Devrim Konseyi olabilir. Sayı otuz ya da kırka (30–40 bin kişilik militanları kastediyor-BT) çıkabilir. Sadece Kürtler olmamalı”
“15 Ağustos 2014’te Suriye’de yapılması gerekenleri anlatan Öcalan’a, HDP’li Sırrı Süreyya Önder “Suriye konusunda nihai kararı siz mi vereceksiniz” diye sorunca, Öcalan, “Evet, doğrudur. Nihai kararı burada devletle biz vereceğiz.” diyor.
“Tutanaklar, Türk ordusunun bugün savaştığı SDG’nin, ABD’nin “Biz tavsiye ettik” dediği tarihten çok önce İmralı’daki müzakerelerden çıktığını net olarak gösteriyor. “
“Kürt kökenli örgütün Arap, Türkmen ve Süryanileri çeşni yaptığı, Kuzey Suriye’yi kaplayacak özerk yapılanma fikri, adıyla Öcalan tarafından tanımlanıyor. Devletin hapishanesinde, devletin görevlilerinin önünde, devletin izin vermesi sayesinde…”
Yukarıdaki satırlar Cumhuriyet Gazetesi’nde B. Terkoğlu bugünkü yazısından. Baştada dediğimiz gibi bütün kötülüklerin anası #AKP ve #Erdoğan rejimidir. Şimdiki savaş laboratuvardan çıkan Frankenstein’ın kendisini yaratanlarla kavgası gibi… Olan Anadolu insanına oluyor.
3 notes · View notes
multecibekes · 5 years ago
Text
Ahmet kahramanın yazisi
Mafya’nın Sultan Recebe şükran borcu
Bugün, en son Libya’da ortaya çıkan “kiralık Kürtler” konusunu yazacaktım. Başka bir güne erteledim, onu. Sultan Receb’in katiller, tecavüzcüler, hırsızlardan kurulu “paralel orduları”nın bir kolunun Mexmûr’da sivil, savunmasız Kürt Berivanlarına taarruzu da başka güne. Kürdistan’ın salgın günlerinde ilaç, tıbbi malzeme konusunda çırılçıplak kalması da…
Benim için, bugünün konusu, “görgüsüz Sultan’ın Mafya” ile ballı, güllü, çiçekli balayı…
Ama önce şunu söyleyeyim: Mafya, bütün yer yüzünün lanetli bir ağıdır. Adına “yer altı dünyası” da denilen bu ağ, yalnız bir yerde, belirli bir coğrafyada değil, yer küre boyunca kanun, ondan giderek hukuk dışıdır. Suç örgütüdür, yani. En başta politikacılar dahil, onunla ilişkisi, bağı, bağlantısı olan herkes suçlu muamelesi görmekte, suçu sabit görülenler ise mahkum edilmektedir.
Çünkü, örgütün yaptığı, yasadışılıktır. İnsanlığa karşı suç işlemekle iştigal etmektedir. Uyuşturucu temini ve dağıtımıyla insanları zehirlemekte, piyada alıcısı bulunup da kıtlığı hissedilen ne varsa, mesela sigara, içki, silah Mafyanın iştigal alanıdır. Yasa dışı kumar ve bahis çeşitleri, kiralık katillik, cinayet, gasp, haraç, fidye toplama, kadın ticareti ve aklınıza ne gelirse…
Mafya, elbette ki bir devlet yapılanması değildir. Ama devlet organları ve yöneticileriyle bağlantılıdır. Devletle bağınının olmadığı yerde, zaten Mafya olmaz. Devletin adli, idari ve polisiye aygıtları ile sarmal olduğu takdirde, Mafya vardır. Bu tür bağlantılardan yoksun yapılara, Mafya denmiyor. Çetedir bunlar. Derin desteksiz oldukları için de, ömürleri kısadır.
Öte yandan, her ülke kendince ama, bütün yer yüzünde, Mafya’ya karşı kesintisiz bir mücadele yürütülüyor.
Mafyanın ana vatanı İtalya, ta başından beri, bu suç örgütlenmesiyle savaş halindedir. Ama hiç bir zaman başarılı olamamıştı. Çünkü, bağlar derinliklerde, hükümetlerdedir.
Giulio Andreotti, İtalya tarihinin en önenli politikacılarından başlıcasıydı. 1950’lerden itibaren, Dışişleri başta olmak üzere, çeşitli bakanlık görevlerinde bulundu. Üç kez Başbakanlık yaptı. Ama sonunda Mafya ile dostluk ve karşılıklı yardımlaşma ilişkileri ortaya çıkınca halk tarafından üstü çizildi. Yıldızı söndü. 1990’larda, adı kayıplara karıştı.
Recep Tayyip oğlunun nikah şahitliğini de yapan yakın dostu İtalya Başbakanı Berlusconi, Mafya ile bağlarının gün ışığına çıkmasıyla baş aşağı yere çakıldı, sonra dibe battı.
Demek istiyordum ki, Mafya ile ilişki yüz karasıdır. Kara yüzlülük, büyük ayıp, ağır suçtur.
Ama Türkler, bu konuda da bir yer yüzü istisnası olarak güneşin altında ışıldadı. 12 Eylül 1980 darbecileri Mafyayı, “terör devleti hizmetine” aldı. Mafyayı kullanarak, Avrupa’da Ermenilere karşı terör rüzgarları estirdi.
Böylece, yer yüzünde suç örgütü ve insanlığın lanetli ayıbı olan Mafya bağ ile bağlantı, Türkler için, “şeref” sayıldı. Süleyman Demirel, 12 Eylül darbesinden sonra, yedinci kere Başbakanlığa dönerken, Mafya ile anılan en az iki ismi Bakan olarak yanına aldı. Cumhurbaşkanlığında, Başbakan yaptığı Tansu Çiller ise “devlet için, kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir” diyerek Mafyayı yüceltti. Dünya’da ilk defa, suç yapılanmasını kutsal makama oturttu.
Türk devleti, 1990’larda Mafya şefleri ve tetikçilerini Kürdistan’da, cellat ve savaş masraflarını karşılamak üzere, uyuşturucu naklinde kullandılar.
Tansu Çiller’in Adalet Bakanı (Memet Ağar), daha sonra düzeninin adaleti tarafından, Mafyacılıktan mahkum edildi. Bu adam, Recep Tayyip Faşizminin “şereflileri”inden başlıcasıdır.
12 Eylül darbesi öncesinin, MHP’nin “para-militer” ülkücü tetikçilerinden pek çoğu, daha sonra, Türk adaleti infazcıları olarak, iş adamlarının batık çek ile senetlerini, Mafya usulu ile (tehdit, içkence, yaralama ve hatta öldürme) tahsil etme işine girdiler. Bunlara “Ülkücü Mafya” veya “çek-senet Mafyası” deniyordu.
Abdullah Çatlı, Yeşil lakaplı Mahmut Yıldırım, Alaattin Çakıcı, Nurullah Ağansoy, Kürşat Yılmaz ve Erol Evcil bunlardan bir kaçıydı. Tümü, bunlar kendi nam ve hesabına gasp yapıp, haraç, fidye topluyor, çek-senet işi yapıyor, ek iş olarak çoğu devlet için, Kürtlere karşı tetik çekiyorlardı.
Sonra devir, dönem, iktidarlar, Mafya’nın ardındaki “baba güç” değişti. Çatlı, Ağar çetesiyle seyahatteyken bir trafik kazasında öldü. Yeşil kayıplara karıştı. Ağansoy, İstanbul Bebek’te bir gece, rakip Çakıcı ile giriştiği savaşta öldü. Çakıcı, Evcil ve Kürşat Yılmaz ise içeriye düştü.
Çakıcı iki yıl eski dostu, Mafyatik deyimle ülkücü “kankası” Devlet Bahçeli’yi yattığı hastane odasında kabul etti. Kendisi karısını da öldürtmekten hükümlü Çakıcı, cezaevinden çıkmak istiyor, büyüğünün önerisini soruyordu. Afta uzlaştılar. Bahçeli, “vatansever ülkücü”nün isteğini, büyük ortağı Recep Tayyip’e iletti. Ancak konjonktür el vermediği için üstü kapandı.
Sonra, Korona salgını baş gösterince, cezaevlerini seyrekleştirme adına, bu “vatan evladı”nın salıverilmesi gündeme geldi. Kanunu da, Çakıcı’nın avukatı MHP milletvekili hazırladı. Alaattin Çakıcı, el yazısıyla yayıp yayımladığı bir mektupla, Cumhurbaşkanı sıfatlı AKP reisi Recep Tayyip ile onun iktidar ortağı Bahçeli’ye şükranlarını sunuyor, bu vesileyle, hizmetlerinin karşılıksız kalmayacağını vaad ediyor, Devlet-Mafya ilişkilerini gün aydınlığına seriyordu.
Bunlar, Mafya babalarıyla birlikte, cami soyguncuları, ayakkabı, halı, kilim, ayakkabı hırsızları, katiller, çocuk tecavüzcülerini sokağa saldılar. Çakıcı, Mafya-Devlet ilişkilerinin sıcaklığında, tecavüzcüler, katillerin özgürlüğü için de teşekkür ediyordu.
Yerlerde sürünen devlete bakın, siz!..
Oysa Mafya ile bu ve benzeri ilişkiler ağı da değil, aralarında rabıta bulunduğuna dair söylenti yüzünden, dünyada pek çok politik hayat söndü. İktidarlar çöktü.
Demek ki neymiş; Türk devletinde Mafya, iktidar ortağıymış. Gerçek bu ve çıplak…
18/04/2020 Ahmet Kahraman
5 notes · View notes
raperinagel · 5 years ago
Text
Kürt düşmanı rehine yasası son bulsun
Türkiye’de düşüncesi suç sayılan, toplumun haber alma özgürlüğü diye geçen kanunu yerine getiren, kendi ana dilini konuşan, kendi anadilinde şarkılar eşliğinde halaylar çeken, halay çekerken o dilin renklerinde mendil tutan ve… Kürtler Türkiye’de, rehinedir.
Bu salgın hastalıkla birlikte AKP-MHP’nin hazırlayıp Meclis Anayasa Komisyonuna sunduğu infaz yasası ile aslında suç tanımı değişmiş…
View On WordPress
4 notes · View notes
gazetelinkmedya · 5 years ago
Text
AKP'li kardeşim, hele bir cevap ver! / Mahmut ÜSTÜN
AKP’li kardeşim, hele bir cevap ver! / Mahmut ÜSTÜN
AKP’Lİ KARDEŞİM HELE BİR CEVAP VER!
İç barışı sağlayacağım dedi. Ülkede var olan Kürt -Türk gerilimine, laik -dindar, beyaz Türk- zenci Türk, sahil kenti -taşra vb. gerilimlerini/kamplaşmalarını da ekleyerek ülkeyi tarihin hiçbir döneminde görülmemiş biçimde kutuplaştırdı…
Kürt sorununu barışçıl ve eşitlikçi biçimde çözeceğim dedi. Kürt siyasetine “ya bana tabii olur ve beni desteklersiniz” ya…
View On WordPress
0 notes
elestirikosesi · 6 years ago
Text
Amerika'ya karşı yastık altındakilerle savaşamazsınız!
Daha önce çokça yazdık. Artık tek kutuplu bir dünya bulunmuyor. ABD, Batı Asya’da, Avrupa’da, Latin Amerika’da, Asya’da, Afrika’da kaybediyor. En yakın müttefikleri ile bile arası açık. Öyle ki, Suriye'deki “Kara gücüm” dediği PKK'yı bile kaybetmek üzere.
Suriye Hükümeti ile PYD arasındaki görüşmeler ABD'de tartışılıyor. Foreign Policy, “Suriye'de kaybettik, çekilelim” derken, ABD komuoyunda istihbarat örgütleriyle bağlantısından dolayı "Gölge CIA" olarak adlandırılan Stratfor da, Şam yönetiminin özerkliği kabul etmeyeceğini duyurdu. "Suriyeli Kürtler Esad'a dönüyor" başlıklı analizde Stratfor, Kürtlerin büyük şehirlerde yaşadığı ve bölünme modellerini istemediği itiraf etti. Analizde, "Kürtlerin kontrolündeki en büyük bölgenin yeniden Suriye'ye katılma süreci yolda ve ABD bunu durdurmak için çok az şey yapabilir" denildi.
Yeni vergiler yolda
ABD küresel ölçekte kaybettikçe saldırganlaşıyor. Barışçıl geri çekilme gündemlerinde yok. Özellikle ekonomik sopayı çıkarmış duurmdalar. Çin'e karşı kendilerini dengelemeye çabalıyorlar. Gümrük vergisi ile hem rakimlerinin hem de “müttefiki” Avrupa'nın tepkisini çekmiş durumda. Yıllardır hâkim oldukları pozisyonları ise yitiriyorlar. Tam denetim sağladıkları ülkeler kendi kontrolünden çıkıyor. Bu durum da, ABD'nin kaybettiği ülkelere karşı sopayı tekrar devreye sokmasına sebep oluyor. Başta da Türkiye geliyor.
ABD iki bakanımıza karşı yaptırımlarını F35'in teslim edilmemesi yönündeki Senato kararıyla pekiştirdi. Ve şimdi bir adım daha geldi. Donald Trump yönetimi, ABD'ye gümrük vergisi olmadan giren Türk ürünlerini vergilendirmek için gözden geçirme kararı aldı. Ürünler arasında, otomotiv yedek parçaları, mücevherat ve doğal taş bulunuyor. ABD Ticaret Bakanlığı temsilcilerinin inceleyeceği ürünlerin ithalat kalemleri arasındaki hacmi 1.66 milyar dolar olarak değerlendiriyor. Öte yandan sahada da ABD Türkiye düşmanlığına devam ediyor. Suriye'deki silahlı örgütlere yakın Smart News isimli haber sitesi, ABD'nin PKK/PYD'ye 150 tır ile askeri malzeme gönderdiğini duyurdu.  
Müdahale çağrısı
Trump yönetiminin bu adımlarına, ABD medyası daha da ileri adımların atılması, hatta müdahale edilmesi yönündeki taleplerle arka çıkıyor. Son olarak, ABD'li ünlü dergi Newsweek'in “Erdoğan Kürtleri kırmak ve Osmanlı'yı diriltmek istiyor” başlıklı bir haber yaptı. Jonathan Watchel ve Albert Watchel imzalı haberde, Türkiye'nin dış politikada saldırgan bir tutum izlendiği savunuldu. Türkiye'nin "terör rejimi"ne doğru yöneldiği iddia edilen haberde "Özgür dünya Erdoğan'a karşı ne kadar çabuk hareket ederse, dünyamız o kadar güvenli olacaktır. Türkiye dönüştürülmeli" ifadelerine yer verildi. Yani açıkça müdahale çağrısında bulunuldu.
ABD'nin Türk bakanlarına yönelik yaptırımına karşı Türkiye'den de ilk somut adım bugün geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin Adalet ve İçişleri bakanlarının Türkiye'deki mal varlıklarını donduracaklarını söyledi. Ankara Spor Salonu'nda yapılan AKP Kadın Kolları 5. Olağan Kongresi'ne katılan Erdoğan, ABD ile Türkiye arasında gerilen ilişkilere dikkat çekti. Erdoğan, "Amerika'nın özellikle son İzmir'deki Papaz Brunson olayıyla alakalı attığı adım stratejik ortağa yakışmayacak adımdır. Amerika bu adımla birlikte aslında Türkiye'ye karşı ciddi bir saygısızlık yapmıştır. Türkiye bir hukuk devleti. Hukukun gereği neyse onu yapacaktır" dedi.
Erdoğan, İçişleri ve Adalet bakanları hakkında alınan yaptırım kararına karşılık talimat verdiğini ifade etti. Erdoğan, "Biz dün akşama kadar sabrettik. Ben arkadaşlarıma talimatı veriyorum. ABD'nin Adalet ve İçişleri bakanlarının Türkiye'deki mal varlıklarını donduracağız. Arapların çok güzel bir atasözü var; men dakka dukka. Biz de bunu yapacağız. Hiçbiri mütekabiliyet anlayışının dışında değildir" ifadelerini kullandı.
Ekonomi sorunluysa direnemezsiniz
Yaptırım yapılacak bakanların kimlikleri ise dikkat çekiyor. Türkiye'nin mütekabiliyet esasına göre yaptırım uygulayacağı ABD'li bakanlar, Adalet Bakanı Jeff Sessions ve İçişleri Bakanı Ryan Zinke. Sessions 2003 yılında başlayan Irak Savaşı'na destek vermesiyle biliniyor. Zinke ise Irak'ın işgalinde özel birliklere komuta eden kişi olarak dikkat çekiyor.
Türkiye'nin bu kararına karşın, yumuşak söylemleri de dikkat çekiyor. Özellikle Çavuşoğlu diyalog vurgusu yaparken, Ekonomiden sorumlu bakan Berat Albayrak ise “Masada çözelim” çağrısı yapıyor. Albayrak ileri giderek, olayı karı-koca kavgasına indirgiyor. Albayrak'ın bu tavrının altında ise Türkiye'nin içinde bulunduğu zor ekonomik koşullar yatıyor.
Türkiye'nin yumuşak karşı ekonomi. Enflasyon rakamları eyvah dedirttiyor. Yıllık TÜFE yüzde 15.85, Yİ-ÜFE ise yüzde 25 oldu. Döviz artışları devam edeceğinden enflasyonun daha da yükseleceği kesin. Halk giderek fakirleşiyor. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu'nun temmuz ayı rakamlarına göre; yoksulluk sınırı 7 bin 912 liraya yükselirken, açlık sınırı da 2 bin 130 liraya lira olarak hesaplandı. Son bir yıl için açlık sınırı ise yüzde 24.7 artış gösterdi. Bankalar alarm veriyor, kamu bütçesindeki borçlar kapanamaz boyutlara ulaşıyor. Döviz açığı aldı başını gidiyor.
100 günlük boşa çaba
Ekonomik cendere insanı her gün daha da sıkıştırırken, Erdoğan dün 100 Günlük Eylem Planını açıkladı. Yukarıda saydıklarımızdan bir tane bile bir şey yok. İşçi yok, emekçi yok, memur yok. Ne var? Millet bahçeleri... İnşaata yüklenme... Ekonomik yangını söndürecek bir çare yok. Kova var, içinde su yok.
Erdoğan 100 günlük programı açıklarken bir kez daha çağrıda bulundu halka: “Yastık altı ve bankadaki dövizlerinizi ve altınlarınızı bozdurun.” Gülüyoruz artık bu çağrıya. Neden? Millet bahçelerini yastık altındakilerle mi yapacaksınız? Kamu borçlarını yastık altındakilerle mi ödeyeceksiniz? ABD'nin ekonomik baskılarına yastık altındakilerle mi karşı koyacaksınız?
Diyelim yaptınız. Millet o bahçelerde ne yapacak? Borçlu, işten atılan işçi, atanamayan öğretmen stres mi atacak gezerek? Yoksa köyden kente iş bulmak için göçenler banklarında mı yatacak? İflas eden esnaf, o bahçelerin havuzlarına boynuna taş bağlayıp mı atlayacak?
Milli devletle direnilir
Artık şunu net olarak koyalım. Üretmeden tüketerek, borcu borçla ödeyerek, dış borçla finanse edilen dev projelere girerek, hala inşaat sektörünü lokomotif sektör görerek beklenen sonuçlar elde edilemez. Türkiye, faizcilerle, rantçılarla, inşaatçılarla, borsa vurguncularıyla, yalnız özel sektöre dayanarak çözemeyeceği sorunlarla karşı karşıyadır. Tek çözüm var, üretim ekonomisine geçmek. Kalkınma ve üretim seferberliği ve bunu sağlayacak güven ortamı olmazsa olmaz. Tasarrufu artırmak, paranın giriş çıkışlarını denetlemek şart.
Bu zorluklara sırt çeviremezsiniz. Çevirirseniz ABD size, siz dehalka sopa indirirsiniz. Zorluklar ağırlaşır. Türkiye'yi ABD tehdit ediyor. ABD'nin tehditlerine yastık altı ekonomisi ile direnemezsiniz. Bir direnme ekonomisi şart. Yükü halka yüklemeyen, vurguncu ve komisyoncuları vergilendirerek bu sorunu çözersiniz. İhtiyacımız olan şey millet bahççesi değil, milletin devleti. Çözüm üretimden ve Asya ile ilişkilerden geçiyor. Bunu yapın 100 günde değil, Türkiye'nin sorunlarını 10 günde çözersiniz.
04.08.2018
45 notes · View notes