Yeni Yıl 2018...
Sanırım yeni bir yıla hiç bu kadar heyecansız bir ruh haliyle girmemiştim. 31 Aralık ne ise 1 Ocak da o oldu benim için. Aslında genel olarak nötr noktasindayım son zamanlarda. Beni yukarıya çeken, coşkulandıran bir şey olmadığı gibi; aşağıya çeken, olumsuz bir şey de yok. Bilhassa iş ve ev hayatımda uzun zamandır beklediğim güzel değişiklikleri tattıran 2017, aşk hayatımda zincirleme hüsranlar yaşattı. Bunun neticesinde, hayat terazimde mutluluklarım kederlerime denk olunca, statükocu tutum devam eder oldu.
Uzaktan bir bakınca, birbirinden şaşırtıcı, çıtayı hep yukarı taşıyan, duygusal anlamda eşsiz hayal kırıklıklarıyla dolu bir yılı arkamda bıraktım diyebilirim. Kaç tane ilişkiye giden flörtüm tarafından sessizce terk edildim, şöyle bir saymaya çalıştım, ama yok tam sayı veremiyorum. İnsanların derdi ne, en ufak bir fikrim de yok. Neden ilişki ister (gibi) görünürler ve bu amaçla görüşürler; sonra karşılarındaki kişiye yükselirler ve tam adı konacakken toz olurlar? Nasıl bir travma, korku veya ruh hastalığıdır bu? Hadi bunu geçtim, neden bu semptomlar bu kadar çok kişide mevcut? Asıl son soruyu soruyorum; neden bu modeller hep bana denk geliyor!?
Önce bir uygulama üzerinden tanışılıyor, sonra karşılıklı çekim ve hoşlaşma var ise muhabbet ilerliyor. Muhabbetin derinliği ve karşılıklı çekimin kuvvetine bağlı olarak aynı gün içerinde veya en fazla bir hafta içerisinde telefonlaşılarak yakınlaşmada yeni bir adım atılıyor. Bundan sonrası ise riskli. Mesajlaşmalarda veya konuşmalarda gecikmeler yaşamadan ve yaşatmadan iletişim kurduğunuzu kabul edersek -ki eşzamanlı bir diyolog kurulamadığı için kopan muhabbetler sık görülmektedir- bir sonraki adım olan instagram paylaşmaya gelinir (bazı kişilerin instagramını zaten profillerinde paylaştığını biliyoruz, bunun dışındakiler -ben mesela- için geçerli bir durumdan bahsediyorum). Instagramda sizi görünce karşı tarafın sizden hala hoşlandığını veya artık hoşlanmadığını anlayabilirsiniz. Birçok samimiyetsiz eşcinsel ilişkide olduğu gibi, bu durumda da karşı taraf düşüncesini açıkca paylaşmaz. Siz de hala onun sizden hoşlandığını düşünürsünüz. Flörtleşmede son aşama olan "buluşma" için adım atarsınız. Karşı taraf fotoğraflarınızı görünten sonra da sizi beğenmiş gibi yapmaya devam eder, buluşma teklifinize de olumlu yanıt verir ve dün & saat belirlenir. Buraya kadar her şey güzel ve akıcıdır. Siz, duyguların karşılıklı olduğu inancıyla, artan bir coşkuyla buluşma gününü beklersiniz. Lakin, kişinin cesaret seviyesine göre, buluşma günü sabahında veyahut buluşmaya birkaç saat kala, üzerine düşünülerek karşı tarafı gücendirmeyecek ve ikna edecek bir bahane bulunarak "buluşma iptali talebi" gelir. Sonuç hayalkırıklığı, çözümü kayıtsız razı oluş. Şahsen ben bu durumda gayet anlayışlı bir tavır sergileyerek, kısa, öz bir cevapla konuyu kapatmayı yeğliyorum. Drama Queen olmanın lüzumu yok, belli ki karşı taraf sizinle olan ilişkinizi iletmek arzusunda değil. Zorla güzellik olmayacağını da bir sürü tecrübe ile öğrenmiş biri olarak, "gelene hoşgeldin, gidene hoşçakal" mottusunu benimsemiş durumdayım. Ha, sağlıklı flörtleşmenin arından ilişkiye geçiş evresinde golü doksana atan forvetler de var.
Tanışma aşamasında, yani ilk kez mesajlaşılan, ilk kez telefonla konuşulan süreçte, heteroseksüel insanlarla olan ilişkilerinizde ciddi takdir gören "yüksek incelikli" tutum ve cümleler, eşcinsel kişilerde iritasyona sebep olur. Karşı tarafı soğutur, uzaklaştırır. Sebebini ben de halen tam olarak çözemedim ama hem soğuyan hem de soğutan taraf olarak hatırı sayılı miktarda tecrübe biriktirdim ve neticesinde "ilişki - aşk - sevgi" gibi hassas, duygusal ve şeffaf olguların oluşumda "soğuk, katı ve mesafeli" bir duruş sergilemek kabul görür hale gelmiş durumda. Bizzat benim de üyesi olduğum bir "iki yüzlü samimiyet arayıcılar" kulübü.
Eşcinsel erkekler, söz konusu flörtleşmeden ilişkiye geçiş aşaması olduğunda, sergiledikleri tutumlara göre ikiye ayrılıyor: 1. grup, flörtten ilişkiye geçiş ve sonrası süreçte hızlı, yoğun ve hatta vıcık vıcık olanlar. Karşı taraftan 1 haftada 5 yıllık ilişki dinamiği bekleyenler. Flörtleşmenizin 2. haftasında grip olursa, nasıl AKUT'a haber vermez, orduyla kapısında belirmezsiniz diye ortalığı birbirine katanlar. Drama Queen modeller. Direkt kaçın.
2. grup mantıklı, oturaklı, içten görünen sahtekarlar grubudur. Sizi sürekli yükseltirler; isteklerinizi sorgusuz sualsiz, geciktirmeden yerine getirirler; aralara gelecek planları serpiştirip, sizden habersiz, sizi de içeren tatlı planlar yaparlar; tam evlenme teklifi edecek galiba(!) dediğiniz anda da tozzz! Ara ki bulasınız. "Hayırdır ya 200 km/h ile gidiyorduk, ne oldu?" diye sorarsanız gelen cevap: "Yhaa ben senin kadar yüksek diyilim, kıps" Tam bir ölür müsün, öldürür müsün durumu.
Eninde sonunda hep aynı görünmez duvara toslar Türkiye'de gay, ilişki arayıcıları. Görünmez diyorum çünkü neden bir duvar var, o duvarın adı ne, kim yaptı, bilinmiyor. Herkes, istisnasız bir şekilde o duvara tosluyor. Çarptıkça nasır tutuyor. Euro NCAP testlerindeki mankenler gibi farklı arabalarda aynı duvara çarpıp duruyoruz yıllardır.
Sorunu kendinizde aramazsınız. Bir yaştan sonra karşınızdaki kişinin tutarsız, histerik davranışların sizden kaynaklanmadığına dair, yaşla beraber kazanılan tecrübelerin ağırlığına denk bir özgüven vardır çünkü bünyede. Sonra sizden 1, 3, 5, 7 diye ardışık rakamlarla hayatınızdan geçip giderken adamlar, "hayırdır neden hep aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyorum ben?" dersiniz; hoop ayna yine size döner. Ama sorun şu ki, o yıllardır baktığınız aynada fark edemeyeceğiniz kadar SİZ olmuştur kusurlarınız. Onları gören kişi de siz olamazsınız, hayatınızdan çıkıp gidenler de gitmeden önce asla yüzünüze bu kusurları söylemek istemezler. Daha önce de dediğim gibi, başında ayrı sahtekarlık, sonunda ayrı samimiyetsizlik ve umursamazlık vardır ilişkimsi deneyimlerimizin...
“...yorgun bir köpeğim ben ki, hangi aşk cümlesini söylesem korktu birileri. Göç sohbetidir aşk, ölümcüldür tek başına, çift kişi uzlaşamaz. Uzaktır en yakındaki, yakınken uzaklaşılamaz.
Neden sizin hiç sevgiliniz olmuyor? Bir: Siz kimseyi istemediğiniz için. İki ve genellikle daha doğrusu: Kimse sizi istemediği için. Tabii sizin istemedikleriniz sizi isteyebilir ya da siz, sizi istemeyenleri isteyebilirsiniz. Aslında hiçbir şey bu cümleler kadar karmaşık değil. Zaten bu yazıda, karşı tarafın ne istediği hiç de önemli değil. Sevgilisi olmayıp da buna dertlenen bir insan, neden başkalarının ne yaptığını, niye onu isteyip istemediğini düşünsün ki? Sevgililer gelip de kimseyi bulmaz. Bazen önünüze çıkarlar ama sonsuza kadar orada kalmazlar. Onları siz var edip, yine bizzat siz yaşatırsınız. Bazılarımızın bunun için çok vakti vardır, bazılarımızsa buna çok az zaman ayırır.
Sevgili nedir, kimdir? Mesela biriyle sevgili olduğunuzu ne gösterir? “İlişkimiz başladı” demesi mi, sizi öpmesi mi ya da “Benimsin” demesi mi? Peki ya “Benimsin” dedikten hemen sonra çekip giderse? O zaman bitmiş mi demek size duyduğunu düşündüğünüz sevgisi? Peşinden gider misiniz? “Doğru düzgün” bir adamsa, “Evet” dersiniz. Peki ya doğru düzgün adamlara inanmayanlar ne yapar? Onlar hiçbir erkeğin peşinden gitmezler mi?..
Artık aşık olmayı özlemediğimi fark ettim. aşkı aramakmış olayım, anladım bir kez daha. Eskiden yastığa başımı koyduğumda kurduğum o hayali erkekler ve aşklar artık aklıma gelmiyor başım yastıktayken. Gelse de eskisi gibi uykusuz geceler yaşatmıyor, uykularıma yenik düşüyorlar.
Beklentisizlikten ziyade, umursamazlık hali bu. Kayıtsızlık. Ki bence daha tehlikelidir beklentisizlikten. Biri geçicidir, değişebilir. Diğeri tecrübelerle gelmiştir, gelirken hep acıtmıştır, kanatmıştır ve anılarla beraber sağlam yer etmiştir bilinçaltında. Bilinç üstüne yansımadır kayıtsızlık. Bir nevi bünyeyi koruma halidir bu eskiden sevgi dolu olan insanlarda.”
Uzun bir aradan sonra gay bara gittim arkadaşlarımla. Çoğunluğu hetero olan arkadaşlarımla. Hetero insanlarla hep daha çok eğlenmişimdir. Ortamdaki eşcinsellere baktığımda gördüğüm şeylerin en başta sahtelik ve ego olduğunu söyleyebilirim. Aşırı hareketlerde de, küçük jestlerde de samimiyetsizlik var. Dikkat çekme çabası; bastırılmış bazı dürtülerin patlaması... Ancak bu durum bile o kişilerde ruhsal veya zihinsel bir rahatlama sağlayamıyor. Kişiler hala egolu; o dışa vurulan aşırı jest ve mimikler yine de tam olarak onlara ait değil. Bir çeşit rol gibi.
Keyifli bir gece geçirdim ama çoğunlukla insanları izledim, sonrasında, daha bir gece kulübünde bile kendi olamayan insanlardan, samimi aşklar, sevgiler, saygılar bekleyerek nasıl bir hata yaptığımızı düşündüm. Ele ele tutuşarak yürüyen çiftler vardı, ama önden giden ve arkadan sürüklenen(!) arasındaki bu el tutuşma da samimi değildi. O, bir gövde gösterisiydi. Belki ortamdaki eski sevgilisiye, eski flörtüne ya da onu çekemediğini düşündüğü bazı hasımlarına yapılan... Arkada sürüklenen bir çocuk. Durum str8 bir kare gibi canlanıyor kafalarda, ancak kategoriler dışı bir sahne idi. İmrenmedim. İğrendim.
Konun özetini bir kenara bırakıp şunu söylemek istiyorum, hala arsızca umudum var ve sanırım ölene kadar da bu umudu yüreğimde taşıyacağım. Denemeden, istediğin şeyleri elde edemeyeceğimi biliyorum. Hayatın, oturduğum yerdeyken de bana istediğim adamı verebileceği ihtimalini düşünüyorum, ama işi şansa bırakmayıp dümenin başına geçmeyi seçiyorum. Durum umutsuz gibi görünse de, kendime dair neyi değiştirmem gerektiğini bilmesem de, olduğum gibi, öylece, aramaya devam edeceğim.
"City lights fade out to the edge, underneath this darkened romance.
I wonder why the stars come to an end, there is no one here and I am so insignificant."
Gemini Rising - Stars Come to an End
11 notes
·
View notes
Allah’ın Varlığının, Birliğinin Ve Yaratılışın Delilleri Olan İman Hakikatlerini İnsanların Dikkatine Sunmuştur
Sn. Adnan Oktar, çalışmalarında Darwinizm’in geçersizliğini ortaya koyduğu gibi, canlıların Allah tarafından yaratıldığı gerçeğini bilimsel deliller ışığında gözler önüne sermiştir. Yaratılış’ı ispatlayan iman hakikatlerini anlatan eser ve sözlü anlatımlarında;
- Tüm evrende, Samanyolu galaksisinde, Güneş sisteminde ve üzerinde yaşadığımız dünya gezegeninde sayısız kanun, denge ve ölçü olduğunu,
- Bu kanun, denge ve ölçülerin her birinin canlıların yaşamına imkan sağlayacak şekilde özel olarak hesaplanmış ve düzenlenmiş olduğunu,
- En temel kozmik kanunlardan en kritik fiziksel değerlere, en küçük dengelerden en ince hesaplara kadar evrendeki her detayın ayrı ayrı son derece hassas ölçülere göre ayarlanmış olduklarını,
- Tüm evrende karşılaştığımız denge ve düzenin, Allah’ın eşsiz ilmini, kudretini ve sanatını ifade ettiğini bilimsel olarak ortaya koymuştur.
- İman hakikatlerini anlattığı eserlerinde ‘içinde yaşadığımız uçsuz bucaksız evren nasıl var oldu?’, ‘evrendeki denge, ahenk ve düzen nasıl ortaya çıktı?’, ‘dünya yaşamımız için nasıl bu denli uygun bir barınak olabildi?’ gibi, tarihin başından bu yana insanların ilgisini çeken soruların cevaplarını bilimsel veriler ışığında yanıtlamıştır.
- Yaratılış gerçeğinin tüm dünyaya duyurulması Adnan Oktar’a nasip olmuş, dünyanın dört bir yanında insanlar Adnan Oktar’ın eserlerinde ve anlatımlarında dile getirdiği iman hakikatlerine tanıklık etmiş, tüm evrenin ve canlılığın Yüce Allah tarafından yaratıldığı bilgisine vakıf olmuşlardır.
İnsanların Allah’ı Unutmamaları, Allah’ı Çok Sevmeleri ve Sürekli Allah’a Yönelmeleri İçin Büyük Uğraş Vermiştir
Sn. Adnan Oktar’ın 40 yıllık fikri mücadelesi boyunca en çok üzerinde durduğu temel konu Allah sevgisidir. Allah sevgisini her zaman esas konu olarak ele almış, Allah sevgisinin tüm dünyaya hakim olması için gece gündüz çalışmalar yapmış, eserler kaleme almıştır. TV programlarında ve sosyal medya paylaşımlarında da Allah sevgisinden sıklıkla bahsetmiştir.
Adnan Oktar, Allah sevgisini anlattığı eser ve anlatımlarında;
- Allah’ın sevgiyi sevdiğini, tüm kainatı sevgi için yarattığını,
- Sevginin ve dikkatin tamamının Allah’a yöneltilmesi gerektiğini,
- Sevginin yalnızca Allah için olması gerektiğini,
- Allah’ı ve Allah’ın yarattıklarını sevmenin bu dünyanın en önemli vasfı olduğunu,
- Evrendeki dengelerin Allah tarafından kusursuz bir şekilde düzene konduğunu,
- İnsanın hoşuna giden her şeyi; ailesini, arkadaşlarını, yakınlarını, tüm sevdiklerini, çeşit çeşit hayvanları, rengarenk çiçekleri, küçücük bir tohum tanesine varana kadar tüm güzellikleri ona verenin Allah olduğunu,
- Allah’ın Kendisine karşı derin bir sevgi, derin bir dikkat ve ilgi istediğini,
- Allah’ı unutmanın ve Allah’ın büyüklüğünü takdir etmemenin en büyük günah olduğunu,
- İnsan bedeninin Allah’tan uzak yaşamaya dayanamadığını ve Allah’tan uzak insanların çok hızlı çöküp yaşlandıklarını,
- Allah’ın farkında olmamanın, O’nun sevgisini yaşamamanın insanda manevi bir boşluk ve çöküntü meydana getireceğini, böyle bir insanın gerçek sevgiyi, gerçek dostluğu hayatı boyunca bulamayacağını,
- Şeytanın insanların bir kısmına Allah’ı unutturarak yaşamın anlamını ellerinden aldığını,
- Allah’ı unutan insanların sevgi güçlerini ve yaşama arzularını kaybettiklerini,
- Allah’tan uzak yaşayan insanların sevgisizliğin acısı içinde kavrulduklarını,
- Gerçek mutluluğa erişmenin maddiyatla değil, yalnızca Allah sevgisiyle mümkün olduğunu,
- İnsanların yaşam sevinciyle dolmalarının yalnız ve yalnız kalplerinin Allah sevgisiyle ve imanın nuruyla aydınlanması ile mümkün olduğunu,
- Allah’ın kendisi için yarattığı tüm bu detayları fark etmesi, etrafını saran güzelliklerin onun için özel olarak var edildiğini görmesi durumunda ise insanın hayatının her anından büyük bir zevk alacağını,
- Allah’a coşkulu bir sevgiyle yönelen insanın hayatının çok anlamlı hale geleceğini,
- Tüm insanların Allah’a aşkla, sevgiyle yönelmeleri durumunda dünyada hiçbir sorun kalmayacağını, bütün anlaşmazlıkların, bütün kavgaların, problemlerin Allah sevgisiyle çözüleceğini,
- Allah sevgisi hakim olduğunda neşeli, huzurlu, sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplumlar meydana geleceğini,
- Allah sevgisinin hakim olduğu yerde birlik, beraberlik, kardeşlik, güvenlik ve bereket olacağını ve herkesin birbirini dostu ve kardeşi gibi göreceğini dile getirmiş, Allah sevgisinin önemine yönelik daha pek çok hususun tebliğini gerek Türk toplumuna gerekse tüm dünyaya ulaştırmıştır.
Kuran ahlakını, Kuran mucizelerini, İslam’da temel kavramları ve Peygamberlerimizi anlattığı eserler insanların İslam’ı çok daha akılcı, bilinçli ve net bir şekilde tanımalarına vesile olmuştur
Sayın Adnan Oktar, Kuran’ı ve İslam’ı Müslümanlara en güzel şekilde tanıtmak amacıyla yaklaşık 90 adet eser yazmıştır. Bunlar arasında;
“Resullerin Mücadelesi”, “Sinsi Bir Tehlike: Gaflet”, “Şeytanın Enaniyeti,” “Dinsizliğin Dini ile Mücadele”, “İmtihanın Sırrı”, “Ölüm Kıyamet Cehennem”, “Müslümanca Konuşmak”, “Münafığın Sırları”, “Kuran’da Şevk ve Heyecan”, “Kuran’da Sabrın Önemi”, “Müminlerin Cesareti”, “Müminlerin Mutluluğu”, “Kuran’da Tebliğ ve Tartışma”, “Kötülüğün Sessiz Dili”, “Cahiliye Toplumunda İnsan Karakterleri” ve 3 ciltlik “Kuran Mucizeleri” gibi eserlerini saymak mümkündür.
Kuran’daki temel konuların ve Müslüman düşünürler tarafından bugüne kadar değinilmemiş bazı önemli hususların ele alındığı bu eserler, ahlaki dejenerasyonun son derece şiddetlendiği 20.yy ve sonrasında insanların manevi hayatlarına yönelik çok önemli ihtiyaçların giderilmesine vesile olmuşlardır.
SAYIN ADNAN OKTAR’IN BU KONUDAKİ ÇALIŞMALARI OLMASAYDI, İNSANLAR DİNİMİZİ TANITMAK İÇİN ÖZLÜ, ANLAŞILIR, AKILCI VE HURAFEDEN UZAK BİR ÜSLUPLA YAZILMIŞ OLAN VE İNTERNETTEN ÜCRETSİZ OKUNABİLEN BU TARİHİ ÖNEME SAHİP KIYMETLİ ESERLERDEN MAHRUM KALACAKTI. BUNUNLA BİRLİKTE BAŞKA İSLAMİ KİTAPLARDA ÖNEMLİ GÖRÜLMEDİĞİ, FARK EDİLMEDİĞİ YA DA GÖZARDI EDİLDİĞİ İÇİN İŞLENMEMİŞ OLAN, ANCAK KUR'AN'DA ÖNEMLE VURGULANAN, İSLAM AHLAKINDA VE DİNİ YAŞAMADA ÇOK HAYATİ OLAN KONULARI ÖĞRENEMEYECEKLERDİ.
İnsanlar Arasında Sevgi ve Kardeşliği Yerleşik Kılmak İçin Büyük Bir Uğraş Vermiştir
Sn. Adnan Oktar eserleri ve sözlü anlatımlarında insanlar arasında sevginin, barışın, dostluğun ve kardeşliğin hakim olması gerektiğine yoğun olarak dikkat çekmiştir. Öyle ki Adnan Oktar, hiç tartışmasız, sevgiyi en çok dile getiren insandır. Bugüne kadar kimsenin savunmadığı kadar sevgiyi savunmuş, sevgi politikalarının uygulanması gerektiğini ısrarlı bir şekilde anlatmış, sevginin tüm dünyaya hakim olması için gece gündüz çalışmalar yapmıştır. Sevgi ile ilgili birçok kitap yazmış, makalelerinde, canlı yayınlarında sık sık insanlar arasında sevgi üslubunun hakim olması gerektiğine dikkat çekmiştir. Eserleri, canlı yayın programlarının deşifreleri ve sosyal medya paylaşımları incelendiğinde bu durum açık bir şekilde görülebilmektedir.
Sn. Adnan Oktar sevginin önemine vurgu yaptığı eser ve anlatımlarında;
- İnsanların gerçek sevgiyi yaşamaları halinde tüm yeryüzünde müthiş bir dostluk ve kardeşlik ortamının hakim olacağını, sevgisizliğin yol açtığı düşmanlıkların, dargınlıkların tamamen ortadan kalkacağını,
- Sevgiyle çözülmeyecek hiçbir sorun olmadığını,
- En köklü düşmanlıkların bile sevgiyle, güzellikle, halimlikle, şefkatli yaklaşımla çözüleceğini, uzaklıkların yakın dostluklara çevrileceğini,
- Çatışma, öfke ve nefretin sadece yıkım getirdiğini, dolayısıyla her konunun sadece sevgi ile çözümlenebileceğini,
- Toplumlardaki manevi dejenerasyonun sevgi ile düzeltilebileceğini,
- Ülkeler arasındaki diyalogun temelinde sevgi olması gerektiğini,
- Allah’ın sevmeyi, sevilmeyi, sevginin beraberinde getirdiği şefkati, merhameti, dostluğu, kardeşliği, barışı sevdiğini ve tüm insanlığı bu güzel hasletlere teşvik ettiğini,
- İslam’ın sevgi dini, Kuran’ın sevgi kitabı, Müslüman’ın da sevgi insanı olduğunu,
- Kuran’ın özünde hep sevginin olduğunu,
- Sevginin Allah'ın insanlara şart koştuğu bir farz olduğunu,
- Sevginin dinin temeli olduğunu,
- Sevginin imanın başlıca göstergelerinden biri olduğunu,
- İnsanın sevgi duyarlılığının imanı ile doğru orantılı olduğunu,
- Sevginin Yaratılış’ın temel vasfı, dünyanın anlamı, hayatın en önemli gayesi olduğunu,
- Sevginin yaşanmadığı bir dünyanın varolmasının bir anlamının kalmayacağını,
- Din ile sevgi kavramı arasında kopmaz bir bağ olduğunu,
- Dünyadaki imtihanın asıl amacının sevgi olduğunu,
- Son derece asil ve yüce bir duygu olan gerçek sevginin ilminin yalnızca dinde mevcut olduğunu,
- Sevgiyi en yüksek düzeyde yaşamak gerektiğini,
- Gerçek sevgi için sabır, fedakarlık, şefkat, merhamet, koruyuculuk, affedicilik gibi şartların oluşması gerektiğini, bunun da ancak din ahlakı ile mümkün olduğunu,
- İmandan kaynaklanan coşkulu sevginin insana verilen en büyük nimetlerden biri olduğunu,
- Allah’a ve Kuran’a gönülden bağlı bir insanın gerçek bir ‘sevgi insanı’ olduğunu,
- Sevginin verdiği neşe ve enerjiyle insanın ruhunun can bulup dirileceğini
... dile getirmiştir.
- Öte yandan Sn. Adnan Oktar nefreti önlemek için anayasaya kanun maddesi eklensin önerisinde bulunmuş, sevgisizliğin kanunla yasaklanması gerektiğini savunmuştur. Böyle bir teklifte bulunan dünya üzerindeki tek kişidir: “Gaddarlık ve sevgisizliğin kanunla yasaklanması lazım. Tüm müesseselerin sevgiyi esas alması gerektiği, hayat amacı olarak sevginin anlatılmasının şart olduğu, devletin tüm kurumlarının sevgiye göre hareket etmesi gerektiği Anayasa’ya kısa bir madde olarak eklenmeli.” (Adnan Oktar, 4 Temmuz 2018)
- Sosyal medyada sevginin hakim olması, nefretin yasaklanması ve sevgi cümleleri kurulmasının mecbur hale getirilmesini savunmuştur.
- ‘Sevgi politikası’ sözünü ve tanımını ilk olarak gündeme getiren kişi Sn. Adnan Oktar olmuştur.
- Ayrıca Sn. Adnan Oktar okuyucularına ve izleyicilerine hayvan sevgisi aşılamış, tüm dünyaya hayvan sevgisini telkin etmiştir. Sokak hayvanlarına eziyet eden kişileri yayınlarında sert şekilde eleştirmiş, bu kişilere kanunen en ağır cezanın verilmesi gerektiğini dile getirmiş ve konunun ehemmiyetine tekrar tekrar dikkat çekerek kamuoyunda farkındalık oluşmasına vesile olmuştur.
Sn. Adnan Oktar 40 yıldır ortaya koyduğu eserleriyle ve son yıllarda aralıksız her gün günde 7-8 saat yaptığı TV yayınlarıyla sevgi dolu olma, sevecen olma, affedici olma, sevgi dili kullanma konularında gerek Türk toplumuna gerekse tüm dünyaya çok yoğun ve geniş çaplı bir tebliğ ve telkin faaliyetinde bulunmuştur. Çünkü sevgi dinin esası, İslam’ın ve Kuran’ın temel konusudur. Evrenin yaratılış amacı sevgidir; Allah’ın tüm evreni ve dünya hayatını yaratma sebebidir. Dünya, sevgiyi öğreten, sonsuz sevgi yurdu olan cennete gitmeden önce muhabbet, dostluk ve kardeşlik eğitimi alınan bir kurstan ibarettir. Sn. Adnan Oktar insanların bu gerçeklere göre yaşamaları, birbirlerini çok sevmeleri, birbirlerine her zaman şefkat ve merhamet hisleriyle yaklaşmaları durumunda dünyanın cennet gibi güzel bir ortama dönüşeceğini hatırlatmış, bu konuyu ısrarla gündeme getirmiş, insanları öfke, nefret ve sevgisizlik batağından alıkoymaya çalışmıştır.
Dünya Üzerindeki Müslümanların Kurtuluşu, İslam Birliği'nin Gerçekleşmesi İçin En Akılcı ve Etkili Fikri Mücadeleyi Yürütmüştür
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve sözlü anlatımlarında dünya üzerindeki karmaşanın temel sebebinin dinsizliğin zalim, sevgisiz hakimiyeti olduğunu, dünyanın dört bir yanında Müslümanların maruz kaldıkları dinsiz zulümden kurtulmanın ise tüm dünya Müslümanlarının kardeş oldukları bilinciyle el ele vermeleri, birlik olmaları ve İttihad-ı İslam’ı oluşturmalarıyla mümkün olacağını anlatmıştır.
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve sözlü anlatımlarında;
- Bütün Müslümanların Kuran’ın tavsiyesine uyarak birbirlerini öz aileleri kabul etmeleri, birbirlerine öz kardeşten daha yakın olmaları ve birbirlerine kenetlenmeleri gerektiğini,
- İslam toplumundaki tüm muhtaç insanların mağduriyetlerinin giderilmesinin Müslümanlara farz olduğunu,
- Müslümanlar arasında ayrılığın haram olduğunu,
- Hangi ırktan, hangi milletten veya hangi soydan olurlarsa olsunlar bütün Müslümanların birbirlerinin velileri ve kardeşleri olduklarını, Müslümanların tüm zerreleriyle birbirine bağlı tek bir vücut gibi olmaları gerektiğini,
- Müslüman aleminin sorununun Müslümanların birbirlerine göstermeleri gereken sevgi ve velayetteki eksiklik olduğunu,
- İslam ülkeleri arasında birlik sağlandığında Müslümanlara karşı uygulanan zulmün anında son bulup dağılacağını,
- Kuran’daki velayet gereği dünyadaki bütün Müslümanlardan; Suriye’de, Filistin'de, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Afganistan’da, Bangladeş’te, Patani’de, Moro'da ve daha pek çok yerde zulümden kurtarılmayı bekleyen insanlardan sorumlu olduğumuzu,
- Kuran’daki velayet ahlakı yaşandığında yeryüzünde yoksul, fakir diye bir sınıfın kalmayacağını dile getirmiştir.
- Filistinli Müslümanların uğradığı zulme son vermek için, Jerusalem Post gibi İsrail’in önemli gazetelerinde köşe yazıları yazmış ve iki devletin birbiriyle savaşmak yerine ittifak etmesi gerektiğine, hem Musevilik’te hem İslam’da öldürmenin haram olduğuna dikkat çekmiştir.
- Filistinli kardeşlerimizin yaşadıkları zorluklara değinen Filistin Zulmü isimli eseriyle Filistin sorununa dikkat çekmiştir. Eser hem Avrupa hem de Ortadoğu dillerine tercüme edilerek dünyanın her yerinde ücretsiz dağıtılmıştır.
- Rohingya Müslümanlarının yaşadıkları baskı ve zulümler henüz Türkiye’de duyulmamışken Rohingyalar Güzeldir adlı bir eser yayınlamış, zor durumdaki kardeşlerimizin sorunlarından tüm dünyayı haberdar etmek için Jakarta Post, Pravda.ru gibi yüksek tirajlı uluslararası medya organlarında makaleler yayınlamıştır.
- Müslümanların zulüm gördüğü Doğu Türkistan konusuna sessiz kalmayıp Komünist Çin’in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan adlı bir eser yayınlayarak Arakanlı Müslümanların sorunlarına dikkat çekmiş, eserini en yetkili mercilere göndererek Müslümanlara sahip çıkmıştır. Öte yandan bu konuda belgeseller hazırlatmış, televizyon yayınları yapmıştır.
- Yemen, Keşmir, Bosna Müslümanlarının sorunlarının çözümü için de kitaplar yayınlamıştır.
- Mültecilere Yardım isimli bir eser yazarak Suriye, Afganistan, Somali, Myanmar, Irak, Sudan, Yemen ve daha pek çok ülkede yaşanan mülteci sorununa değinmiş, bu sorunun üstesinden gelmek için acilen İttihad-ı İslam’ı oluşturmak gerektiğine dikkat çekmiştir.
Sn. Adnan Oktar tüm bu çalışmalarıyla Müslüman coğrafyada tesanüdü ve dayanışmayı pekiştirmeye gayret etmiş ve bu hususta büyük bir başarı ortaya koymuştur.
Bağnazlığa Karşı En Büyük ve Tarihi İlmi Mücadeleyi Vermiştir
Sn. Adnan Oktar eserlerinde ve anlatımlarında bağnazlığın dünyadaki en büyük tehlikelerden biri olduğuna, dünyada pek çok taraftarının olduğuna ve taraftarları tarafından adeta bir din gibi benimsendiğine, gerçek dinle uzaktan yakından alakasının olmadığına, tam tersine dinin tam zıttı olduğuna dikkat çekmiş, bağnazlığın önüne ancak gerçek din ile geçilebileceğini anlatmıştır. İslamofobi’ye karşı mücadele vermiş, dinimize yönelik yanlış algıları bertaraf etmek amacıyla yazdığı eserlerin ücretsiz olarak dünyanın dört bir yanındaki devlet yetkililerine, akademisyenlere, sporculara, sanatçılara gönderilmesine vesile olmuştur. Öte yandan, Sn. Adnan Oktar bağnazlığın ilmi ve felsefi eleştirisini Kuran’la yapmış, El Kaide ve DEAŞ gibi radikal terör örgütlerinin Türkiye’de zemin bulmasını engellemek için büyük bir hizmet ortaya koymuştur.
Sn. Adnan Oktar bağnazlık tehlikesine dikkat çektiği eser ve anlatımlarında;
- Bağnazlığın tüm dünyayı etkileyen genel bir sorun olduğunu,
- Dünyanın her yerinde, her dinden, her düşünceden bağnazların varolduğunu,
- Hiçbir hak dinin özünde ve temelinde olmayan, dahası hak dinlere tümüyle karşı ve uzak olan sapkın bir zihniyet olduğunu,
- Bağnazlığın kendisinin apayrı bir din olduğunu, nitekim taraftarlarının bağnazlığı adeta bir din gibi benimsediğini,
- Her din, her düşünce içinde bağnazlık dininin temsilcilerinin olduğunu,
- İslam’da, Musevilik’te, Hıristiyanlık’ta olduğu gibi Marksizm’de, faşizmde, ateizmde de bağnazlar olduğunu,
- Gerçekte İslam'dan son derece uzak bağnaz bir anlayışa sahip oldukları halde İslam adına ortaya çıkan ve kendilerini İslam'ın temsilcileri olarak lanse eden radikal terör örgütlerinin insanlık dışı eylemleri nedeniyle Müslümanların tüm Batı'da potansiyel şüpheli olarak görüldüklerini, kişilik haklarının zedelendiğini ve aşağılayıcı muameleye maruz kaldıklarını,
- Bağnazlık ve radikalizm ile İslam’ın birbirine tam anlamıyla zıt olduğunu,
- Kelime anlamı dahi barış ve esenlik anlamına gelen İslam’ın, radikalizm gibi vahşi ve korkunç bir zihniyetle birlikte anılmasının çok büyük bir yanlış ve çelişki olduğunu,
- İslam’ın yegane kaynağı olan Kuran'da radikalizme en ufak bir dayanak bulmanın mümkün olmadığını,
- Kuran ayetlerinin inanç ve düşünce özgürlüğünü günümüz modern toplumlarından bile daha ileri düzeyde savunduğunu,
- Kuran’ın insanlara dünyanın en güzel, en kaliteli, en özgür, en konforlu, en modern yaşamı sunduğunu,
- Bağnaz felsefenin düşman olduğu özgürlüğün, kalitenin, sanatın, bilimin ve kadın hak ve özgürlüklerinin en büyük savunucusunun Kuran olduğunu,
- Kuran’ın özgürlüğü, demokrasiyi, huzur, sevinç, kalite gibi kavramları savunduğunu,
- İslam’ın sanat, sevgi, dostluk, güzellik, kalite dini olduğunu,
- Kuran’ı doğru yorumlamak için Kuran’ın ruhunu kavramak gerektiğini,
- Gelenekçi, bağnaz, Ortodoks İslam anlayışının dünyayı cehenneme çevirdiğini,
- Bağnazlığın ortaya koyduğu dehşet dünyasından kurtulmak için Kuran'ın anlattığı gerçek İslam'a sarılmak dışında başka bir yol olmadığını,
- Kendilerini Müslüman gibi gösteren radikallerin tüm dünyaya, ama en çok İslam alemine zarar verdiklerini,
- İslamofobi’nin temel sebeninin hurafeci radikal zihniyet olduğunu,
- Radikallerin gerçek dini bilmediklerini, hurafelerle eğitildiklerini, hatta çoğunun Kuran’ı hiç okumadıklarını ve eylemlerinin temelini hurafelerin oluşturduğunu,
- İslam’da her ideolojiye, her millete, her etnik gruba, her düşünceye, her dine saygının öngörüldüğünü,
- Bağnazlığa ve radikalizme cephe almak isteyenlerin İslam'a cephe alarak büyük bir hataya düştüklerini,
- Kuran’a dayalı gerçek İslam yaşanmış olsa İslam’ın öngördüğü güzel ahlakın dünyaya hızla yayılacağını,
- İslam adı altında dünyaya yayılan radikal din anlayışını Kuran ile yok etmek gerektiğini,
- Batı’nın karşı olduğu dinin İslam değil, İslam adına dayatılan bağnazlık olduğunu,
- Tüm dünyaya Kuran’a dayalı gerçek İslam’ın anlatılması durumunda İslamofobinin ortadan kalkacağı ve dünyanın zevkle İslam'a yöneleceğini,
- Kuran’ın en temel prensiplerinden birinin sevgi, saygı, her dinden, her fikirden insana şefkat ve koruyuculuk olduğunu,
- Kuran’ın demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü şart koştuğunu,
- Kuran’ın fikir ve inançlara saygılı olmayı emrettiğini,
- İslam’a göre kimsenin dini, dili, ırkı, soyu, etnik kökeni nedeniyle ayrımcılığa uğratılmaması gerektiğini,
- Laikliğin Kuran’ın bir hükmü olduğunu, gerçek İslam’ın yaşanmasında laikliğin önemli bir rol oynadığını,
- Kuran’da nefrete, çatışmaya, kavgaya, zorbalığa, dayatmaya, tehdide yer olmadığını,
- Kuran’a göre Müslüman’ın modern, bakımlı, asil, akıllı, kültürlü, demokrat ve sevgi dolu olması gerektiğini,
- Kuran’a göre kardeşlik, barış ve sevginin esas olduğunu,
- Kuran’ın Müslümanlara savaşı, zulmü, kin, öfke ve çatışmayı yasakladığını,
- ‘Cihad’ın karşı tarafı ‘bilgilendirmek’, ‘güzel ahlakı öğretmek’, ‘insanları kötülükten uzaklaştırmak’ anlamlarına geldiğini,
- Kuran’ın hayatı, toplumları, şehirleri, mekanları, insanların davranışlarını; kısaca her şeyi güzelleştiren hüküm ve anlatımlarla dolu olduğunu,
- Kuran’ın sevgiyi, samimiyeti, hoşgörüyü, merhameti, tevazuyu, fedakarlığı, iyiliği, güzelliği, temizliği, sanatı, bilimi emrettiğini, bunlarla mükemmel bir yaşam düzeyine ulaşmayı teşvik ettiğini,
- Bağnazlık yoluyla insanların dinden alıkonulmaya çalışıldığını,
- Bağnazlığın İslam’ı içten çökertmek için şeytanın planladığı bir sistem olduğunu,
- Gerçek İslam’ın kadının özgür olduğu, sanatın, bilimin, estetiğin serbest olduğu Kuran İslamı olduğunu,
- Gelenekçi bağnaz zihniyetin kadına bakış açısının hastalıklı bir dünya anlayışının gelişmesine yol açtığını,
- Kuran’a uymanın hayatı kolaylaştırdığını,
- Müziğin, dansın, sanatın Kuran’a göre helal olduğunu,
- Kuran’a dayalı gerçek İslam’ı herkesin, hatta komünistlerin dahi kabul edeceğini dile getirmiştir.
- Dövmesi olduğu, hızma taktığı, farklı bir saç rengi/modeli olduğu ya da metal müzik dinlediği için bazı kesimler tarafından kınanan gençlerimizin de toplumun kıymetli birer ferdi olduklarını hatırlatmış, kıyafetin ya da aksesuar tercihinin imanı ölçmede bir kriter olmadığını, bu davranışların samimi dindar olmaya bir engel teşkil etmediğini açıklamıştır.
- Başörtüsü taktığı için üniversiteye alınmayan ve dekolte giydiği için şiddete maruz kalan genç kızlarımızın mağduriyetlerine dikkat çekmiştir.
- Kadının kısıtlanması gereken bir varlık olduğu inancının İslam’a değil, bağnazlığa ait olduğunu, bağnazl��ğın kadın düşmanlığını körüklediğini anlatmış, her koşulda kadınları koruyan ve kollayan bir tavır göstermiştir.
0 notes