#ölüme çok yakın
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kendimi kaybettiğim bir günün sonunda ilk defa kendimi bulamadım.
Sanki ben, ben değilim başka biriyim.
Bambaşka birinin yüzü sanki bu aynadaki.
Bambaşka birinin sözleri sanki bu satırlardaki.
#black love#black tumblr#books#doctor#reading#k#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#ölüm eşiğinin verdiği tatlı his#ölüme çok yakın
21 notes
·
View notes
Text
"Andie Bell kendi kusmuğunda boğularak ölmüştü"
İyi Kız Kötü Son
#iyi kız serisi#iyi bir kızın cinayet rehberi#iyi kız kötü son#iyi kız ölüme çok yakın#holly jackson
1 note
·
View note
Text
gassal’ın kalitesi bir yana…
ahmet kural’ın yine en iyi işlerinden biri; abartmadan, gayet ölçülü ve iyi canlandırdığı baki karakterinin bu meseleyi kafaya takması hikâyenin çıkış noktası ve hafızalara kazınan bir replik "ölünce beni kim yıkayacak?" hiç düşünmüşmüydünüz? amaan ölmüşsün kim yıkarsa yıkasın düşüncesini sizi temin ederim sorgulayacaksınız? neden mi? izledikten sonra anlayacaksınız.
şu kesin bir gerçek ki ölümün gözümüze sokulmadığı tek bir günün olmadığı bozuk bir çağın tam ortasında yaşam ne kadar gerçekse ölüm de o kadar gerçek. fazla yakınımızda nasıl ve nereden gelir bilemeyecek kadar yakın. şanslı olanın temiz bir veda yaşadığı bir ömür.
gassala diğer açıdan baktığımızda asıl anlatılan ölüme dair bir hikâye gibi görünse de derin bir yalnızlığı anlatıyor. içerisinde komedi unsurları bulunmasına, karikatür tiplemelerine, bölümleri otuz dakikayı geçmemesine rağmen izleyicisinin göğsünü sıkıştırması bu yüzden. çünkü inanıyorum ki insanın en büyük korkusu ölüm değil, yalnızlıktır. çoğu kişi bunu kendine itiraf etmekten sakınır sadece. edenlerden olmayalım. yalnızlık ruhun en büyük düşmanı.
biraz da eleştiri ama tatlı bir eleştiri çünkü zayıf tarafları da olan iyi bir dizi gassal. yan karakterler o kadar da karikatür olmayabilirdi mesela, sırtını arabeske çok dayamasa aslında fena olmazdı finalin drama dozajının ölçüsü de biraz kaçırılmış. şu da bir gerçek ki bunlar hep hayatın içinden. bunlara rağmen baş karakteri üzerinden yalnızlık duygusunu o kadar iyi geçiriyor ki seyirciye.
aleyhinde yapılan karalama kampanyası insanların uyanış yaşamasını istemeyen ve kaliteli işi kaldıramayan bir topluluğun çamur at izi kalsından başka bir şey değildir, izleyen biri olarak yorumluyorum. son zamanlarda izlediğim en iyi, en temiz yapımlardan biri olmuş dram sevmem fakat kaliteli işi ayakta alkışlarım.
dipnot; en önemlisi: aile ile oturup izlenebilecek nadir kaliteli işlerden biri olduğu için özellikle sahip çıkılmalı bu yapıma.
hepimiz birer ölü adayıyız belki yarın belki yarından yakın.
#gassal#ölüm#ölümle yaşam arasında#dizi#yalnızlık#edit#fyp#film photography#yaşamak#sağlık#sakin#elde var hüzün
103 notes
·
View notes
Text
hayat beni uçurumun kenarına sürüklediğinde tek yaptığım dönüp arkama bakmak oldu. arkamda beni bu hale getiren insanları gördüm sanki. hesap sormak istedim, neden demek istedim ama tek kelime çıkmadı dudaklarımdan. bitecek miydi her şey bu uçurumda? geçecek miydi bütün acılar. yapabilseydim tek bir saniye beklemeden atlardım ama yapamadım. sonra döndüm arkamı, siz getirdiniz beni bu hale hadi devam edin sonumu yazın dedim. sadece izlediler, belki de halime üzülmüşlerdir, bilmiyorum. hiçbir şey yapamadım. çöktüm sadece yere, sonra düşündüm neydi bu çektiğim acı? neden ben mutlu olmayı hak etmiyorum? çok bir beklentim yoktu bu hayattan benim. tek istediğim kendi düşüncelerimle,hislerimle yaşamaktı. kendi ayaklarımın üstünde durmak en büyük hayalimdi mesela. yoktu ki başka bir hayalim.
son çok yakın hissediyorum. sona bir adım kaldı. hadi at ve bitsin işte her şey. neden adımların gerisin geriye gidiyor? görmüyor musun seni mutlu edecek tek bir şey kalmadı? oysa sen bomboş şeylere kahkaha atardın, çok gülerdin. hayatın her anından zevk almaya bakardın. niye şimdi bütün umutların söndü? ne yaptılar sana. korkma işte, kaçma bu sefer yetmedi mi döktüğün göz yaşı? kimin umurundasın dönüp baksana bi. yapamadım yine koşarak kaçtım saklandım bir köşeye, ölüme gidemedim. tek başıma bir kaldırımda ölümün gelip beni almasını bekledim.
#yalnizgokyuzu#spotify#aşk#keşfet#alıntı#ay ve gece#postlarım#gece#karantina#egeninizmiri#3391kilometre#fyp#ölümle yaşam arasında
20 notes
·
View notes
Text
‘Ben’ illetine karşı tek bir gerçekle karşı durulur; Ölüm!
Ölüme övgü -I-
İnsan olmak bir gerçektir! Tıpkı bazı şeylerin gerçek olması gibi; biz inansak da inanmasak da. Bu hayatta çok mecnun dertleri olan bir insan olarak sanırım şunu söylemeye hakkım var; insan gibi ölüm de bir gerçektir. Ve ölen yalnızca daha ölmemiş olanın anılarında yaşar. Bu, ölen için cehennemden daha büyük bir azaptır. Zira ölen artık söz söyleme, konuşma hakkı elinden alınmış olandır. Artık onun için başkaları konuşacak, söylenmesi gerekenleri ya da daha vahim haliyle hiç söylenmemesi gerekenleri başkaları söyleyecek. Bence asıl ölüm budur! İnsanlar o kadar zorbadır ki ‘o hep hafızamızda yaşayacak’ ya da ‘hep kalbimde olacaksın’ diyebilecek kadar ileri gidebiliyor. Yani, ‘ben hiç ölmeyecek, sonsuza kadar yaşayacağım. Sen, ölü olan artık senin sahibin benim’ demek istiyorlar.
Ölen için bu kaosun varlığı, belki de yaşayanın en büyük sığınağı, tesellisidir. İnsanların çoktan ölmüş olmasına ya da bir gün gerçekten ölecek olmalarına rağmen, cenneti vaadeden tanrı gibi kendini aşan sözler vermesi bir zamanlar kimsenin kaldıramadığı sözün hafifliğinden doğmakta. Yazılmış olan ‘önce söz vardı’ diyebilir ya da ‘söz hayat ağacının köküdür’ de diyebilir, aslolan her zaman sözün değeri olmuştur. Kaç külçe ya da akçe ettiği değil, değer gerçeğin ne taşıdığıyla ilgilidir. Gerçeğin değeri taşıdığıyla ölçülür. Sevgi bir gerçekten öte, hakikate yakın bir anlamı barındırsa bile, değeri taşıyanın içtenliğiyle ölçülür. Say ki 2 bin altını bir katıra yüklemiş ve uzun bir yoldasın. Katır için altın da yüktür tunç da. Neyin ne olduğunun bilincinde olmadıktan sonra altının da tuncun da ne ederi olur katır için, katır gibi insan için...
Velhasıl-ı kelam, sözü taşımaya yeltenen insandır sorunun kendisi. İnsanın kendisiyle ilgili bir şeyden bahsediyorum ben; Marks’ın ‘kendinde şey’ dediği ya da romantiklerin ‘ben bir başkasıdır’ dediği şeyden!
Kimilerine göre gerçek ‘ben’dir ve algıladığımızdan da ötedir. Kimi ‘gerçek’lere göreyse ‘ben’ yalnızca bir yanılsamadır. Ve aslolan biz’dir. Ben gerçeği ne ben’de ne de biz’de buldum; gerçek başkada, başka olandadır; yani kendinde şey olabilendedir...
Kendinde şey olmayanın oluş hali, olura dönüşmüş olanıdır.
Belki de olmayan ve olura dönüşebilen tek şey insanın kendisidir. Ve bu kendilik; insan olmak kadar gerçektir!
Şimdi eskiden sahip olduğum bilinçten giderek uzaklaşıyor ve şunu söyleme cüretinde bulunuyorum; en büyük gerçeklik hala söylenmedi ve herhalde söylenemez de. Zira tek dediğimiz sezgilerin uzak anısıyla geliyor ve bu anıda ölmüş olanın sonsuza dek susturulmuş olması yatıyor. O sonsuza dek susturulmuşken, biz pervasızlığımızı onun adına konuşma cüretinde bulunarak dışa vuruyoruz.
Bu nedenle büyük bir öfkeyle şunu söylüyorum dinlemesini bilene ya da dinlediğini bildiğini bilene;
Ölümden ötesi yok ve bu yokluğu ölenler adına konuşarak süreklileştirme! Bunu bir sürek kılma; öleni, aslında ölerek özneleşmiş olanı hiçliğe gark eder. Bu hiçlik daha ölenin ilk an’larından itibaren çevresinde örülmeye başlanır. Misal mi? Cenaze törenlerine bakın! O törenler ölenler için değildir, biz yaşayanlar, daha doğrusu yaşadığını sananlar için yapılır. Hala yaşadığımızı göstermek, ölenin biz olmadığını ısrarla dile getirmek içindir tüm ayinler. Ve bu yolla yalnızca kendi egomuzu tatmin etmekle kalmaz, hiçliğe sürüklenme korkumuzu da yatıştırmış oluruz. Bilcümle kendimizi teselli etmek, bir yalana inandırmak dışında bir şey yapmayız...
O nedenle gerçekten sapış ölümden değil, yaşamın kendisinden doğmuştur. Çünkü ölüm belki de tek mutlak gerçektir. Ama yaşam, hala anlayamadığımız şu sefil yaşam kaypak ve bir o kadar düzlemsizdir...
Öyleyse ne diyelim?
Yaşamın sahteliğine karşın ölümün hakikati mi savunulmalı? Yoksa ölümün gerçeğinden, yaşamın gerçek değerini taşıyan anlamını mı doğurtmalı? Ya da yaşam, kendinde şey’(l)e mi dön(üş)meli?!
Ne dersiniz, yaşam ne ki insan ne olsun...
Hele ölüm, o KİM?
(…)
28 notes
·
View notes
Text
Işık söndü. Bu ne demek bilir misiniz? Bir insanın ışığının sönüşü söz konusu. Umudun son kırıntıları bile kaybolduğu, istek ile heveslerin sona ulaştığı vakit.
Gözdeki tutku ateşinin söndüğü zaman, işte o zaman ışığın da sönmüş oluyor. Hayattaki en önemli şeylerin bile silikleştiği, eskiden en parlak gelen renklerin bile artık grileştiği vakit.
Işığım söndü. Ne bir umut, ne de en ufak bir heyecanım var.
Beklentiler mi? Hayal kırıklıklarının sonucu üzere çoktan terk ettiler beni, benliğimi.
Emin olamıyorum da, böyle mi iyi, yoksa önceki halim mi? Hangisi daha az acıtıyor? Bu hiç bir şey hissettirmiyor mesela. Ama bu iyi bir şey midir? Nereye kadar iyi bir şeydir mesela? Hayatının insanı karşına çıktığında ona karşı zerre bir şey hissedemediğinde de bunun iyi bir şey olduğu düşünülecek mi? Duygusuzluğun can acıttığında peki? Ölüme kıl inceliği kadar yakın iken, zerre korkmamak? Bu ürkütücü değil mi?
Hissizleşmek, ruhunun seni terk ettiğinin kanıtıdır ve belki de hiç hissedememek en çok acıtandır.
17 notes
·
View notes
Text
Genel Özet
Ben yine kafayı sıyırdım bir süredir. Beklediğim cevapların gelmemesi ve her işin elimde kalması canımı fazla sıkmaya başladı. Şimdi şimdi biraz kendime gelmeye çalışıyorum ama çok zor.
Geçen yıl yine fena olmayan bir kitap okuma ayı geçirdim ve 5 kitap okudum. Ama genel anlamda okumaktan zevk aldığım kitaplardı.
Aslında eskiden yaptığım gibi böyle bir film, dizi ve kitap listesi yapmak istiyorum. Aylık aylık izlediğim ve okuduklarını sadece bir tek emoji ile belirterek yayınlamak. Bundan önce benim böyle bir listem vardı ve genelde çok hoşuma giderdi bu.
Genel anlamda hala şırı bir mutsuzluk ve umutsuzluk içindeyim. Hayat o kadar anlamını kaybetmiş durumda ki. Böyle herşey rutin ve soluk gelmeye başlıyor. Kendimi kapana kısılmış bir fare gibi hissediyorum. Ve çırpındıkça daha çok ölüme yaklaşıyorum gibir. Aynı çıkılmaz ve ölümü kabullenme halindeyim. Aslında biraz toparlanmaya çalışıyorum ama toparlanmak için de kendimi motive edecek bir nedenim de kalmadı artık elimde. Sürekli başarısızlık ve olmayacak şeyleri beklemek canımı aşırı sıkıyor. Umarım yakın bir zamanda hayatım da beklediğim radikal değişimler oluşmaya başlar, yoksa işim çok zor hakikaten.
Ayrıca 2025 için yapılacaklar listemi yaptım ve 4 yıldır hala aynı hayallerle devam etmem ve hiç birisini gerçekleştiremem, sanırım mutsuzluk ve umutsuzluğumun bir cevabıdır. Sanırım yazdıkça biraz rahatlıyorum ve bazende köpürüyorum. Ben artık tüm gerçeklik ve anlama yetimi kaybettim. Kötü insanların hala mutlu olması ve benim hala mutsuz olmam beni bu düşüncelere yitti. Ya gerçekte kötü olan benim yada dünya çok adaletsiz bir yer. Bazen dayanamıyor insan gördüğü ve görmek zorunda olduğu şeylere ama yinede hayretle sadece seyretmekle kalıyorum. Artık ne dizilerden nede filmlerden zevk alıyorum. Eskiden depresyonda olsam bile yeni şeyler yada sevdiğim şeyler izlemek beni mutlu ederdi. Ama artık hiç bir şeyden zevk alamıyorum. Uyumaya aşık biri olarak artık uykudan bile bıktım. Her şeyden ve herkesten o kadar tiksindim ve bıktım ki. Tükendim artık ve umarım daha fazla tükenmem. Umarım yakın zamanda güzel haberler alırım ve hiç değilse bu boğulma ve çaresizlik duygusundan azda olsa kurtulurum.
Buda kalsın burada bakalım. Ayrıca şuan aşırı başım ağrıyor ve başım dönüyor. Sanırım tansiyonum felan yükseldi yada düştü. Ve buna rağmen bile bu çaresizlik hissinden kurtulamıyorum. Ayrıca bugün artık, günlük plan listesi yapmaya başladım. Hadi hayırlısı diyeyim de hayırlısı olsun.
9 notes
·
View notes
Text
HAYATLA BARIŞIN
insanlar bir geldiğinde en çok para hakkında sorular sorulur....konuşulur
hepimiz için geçerli Herhalde iş adamı olsaydık çok paramız olurdu..
ama.
Ben, “paranın iki kişiliği vardır” derim....
Birincisi;
para bir değiş tokuş aracıdır...
Para verip yiyecek,
giyecek,
ev,
bark,
hatta sağlık satın alabilirsiniz...
İkincisi ile
gelecek korkusunu yenersiniz....
“Yaşlılığınızda da çaresiz,
muhtaç,
perişan kalmazsınız,
çünkü kötü günler için paramı bir kenara ayırdım” dersiniz...
Ama para ötesi, yani
para-üstü bir konu daha vardır...
Bunu parayla satın alamazsınız...
Bunun adı
zevk ve keyiftir...
Zevk almak,
keyif duymak,
ancak KÜLTÜR ile mümkündür...
Resimden zevk almak için sergiler bedava,
müzik, kaset ve diskler üç otuz para....
Ayrıca konserler de pahalı değil...
Tiyatrolar hamburger fiyatına…
Aşk ve sevgi zaten bedelsizdir.....
Güneşin batışından, denizin hışırtısından ya da bir satranç da kağıttan okey oyunundan zevk alabiliyorsanız,
Güneşi kaç paraya batırabilirsiniz..?
Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir..?
Yaşlılığınız için biriktireceğiniz;
kötü gün parası kadar,
belki ondan da önemli olan bu zevkler ve mutluluklardır...
Bunlara sahip olmak ancak kültürle mümkündür....
Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin !..
İster genç olun; ister yaşlı,
yaşınızla barışık değilseniz
ihtiyarsınız demektir...
Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi,ihtiyar doğanlar da vardır.......
Yaşlılar; ölüme daha yakın derler....
Ama ölüm,nüfus kâğıdı sormuyor
......
Fidan dikın mesela ..
Ceviz fidanı; 8 yıl sonra ağaç olup,
ceviz verir...
Şimdi kaç yaşında olursanız olun Yani 8 yıl sonra. kendı cevizını kırarsın dostum .
iş adamı ishak alaton un ölmeden önce Antalyada son basın toplantısına gitmiştim oradakı söyleşide aklımda kalanlar...... datcu
6 notes
·
View notes
Text
Bir gün bir huzurevi açacağım ve bütün çılgın dedeleri nineleri orada toplayacağım. Ömrümüz sıkıntılı geçti ama ölüme yakın çılgınlar gibi eğleneceğiz arkadaşlar..
Bir belgeselde "Annemin öldüğünü teyzemden bir tabak daha patates kızartması istemeye utanınca anladım.." diyordu. Bir evde anne varsa önce bayat ekmek yenir ama bir evde anne yoksa taze ekmek de bayat gelir..
Toplu taşımalarda; yaşlılara, gâzilere, hasta ve hamilelere yer veren. İhtiyarlarının ağır yüklerini kapıp evlerine götüren. Alkış değil, duâ almayı bilen. Hasta komşusuna bir tas çorba götüren; siyâseten değil, kalbiyle hâl hatır soran. İri lâflar etmeyen, ama muhakkak eyleyen, Ezan okunurken eve çağrılan çocuklarıydık yeryüzünün hem müziği kapatan bir mezarlık yanından geçince de, bir Fâtihâ okuyan. Yere düşen bir ekmek parçasını öpüp başına götüren hem yere ve çöpe düşürmeyen. Ekmeği ve suyu, dâimâ aziz bilen “Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi..
Yiten bu işte..”
"Çocukluk, gecenin bir yarısı tuvaletten odana koşarken kimsenin seni yemediğine sevinmekti." /artık o eski naif insanlar birer birer elini eteğini çekmekte duygusal zarifliğin kaybolduğu dünyadan..
Ninelerim ve dedelerim’le hep birlikte yaşadık o dönemde yaşayanların o naif ve hoşgörülü halleri’ni maalesef şimdi görmek mümkün değil şimdi herkes okumuş tahsili mevki sahibi olmuş ama bir tebessüm etmeyi bir merhabayı unutmuş eve bir misafir gelmesin diye aile bağlarını koparan insanlar var,bunu görmekte insanı kahrediyor bunu duzeltmekte çok uzun zaman alacak önce bir nesili anne baba olabilmeleri için eğitmek gerekiyorki onlardan yetişen çocuklar belli değerlerle yetistikleri için üçüncü nesil ancak düzelir diye düşünüyorum ve terbiye‘nin görgünün temelinin ailede başlar..topluca yozlastık allah sonumuzu Hayır etsin inşallah..
Eskiden her şey daha güzeldi düşüncemi o günleri yazarak daha bir anlamlı hale getiriyorum. Ne değerli günlerdi.. "Güzel olan ne çok şey kaybettik. Sokakta oyunları, vefalı komşuları ve yaraya merhem olan o eski insanları."
Yaşlı insanların yaşamak uğruna çektiği sıkıntıları görüp de hala bir şeylerden dolayı kibirlenmek ne büyük ayıp, çok vaktimizin olmadığını anlayabilmek asıl mesele..
Siyah beyaz da olsa televizyonla ilk tanıştığımız günlerde 1-2 saat yapılan yayını izlemek için nöbet tuttuğumuz, misafir çocukları kurcalamasın diye önüne barikatlar kurduğumuz, kapalı olduğunda üzerine dantel örtüğümüz o günler…
Ahh o günler!
Daha mı mutluyduk? sanki..
Aslında Güzel olan o günler değildi, güzel olan biz idik, çoçuktuk oyun ve hayal idi sadece hayat. Büyüyorduk heyecan ile şimdi büyümüyoruz yaşlanıyoruz..
Yaşlılık; ne saçın ağarması, ne de belin bükülmesidir, gayesi biten ve ümidi sönen herkes yaşlıdır..
Sadece yaşlanınca fark edilen bir şey var: İnsan artık yaşlı biri olduğunun bilincine varmıyor. Ağrılar sızılar tamam, ama zihnen kendini hala genç sanıyorsun. Bu iyi bir şey herhalde..
Yaşlanmak berbat bir şey, "yaş almak" falan deyip yumuşatmaya hiç gerek yok 😁 alıntı
8 notes
·
View notes
Text
Bu satırları kendime yazıyorum.
Hayatımın kaç defa dönüm noktası oldu bilmiyorum.Kaç defa düştüm ,kaç gece göz yaşlarım ile uykuya daldım,kaç defa başarısız oldum,kaç defa hevesim kursağımda kaldı,kaç defa intihar etme düşünceleri ile boğuştum kaç defa ağlamaktan gözlerim şişti bilmiyorum.Ama ilk defa intihar etme eylemine girdim ilk defa bu kadar gerçekçi ve bu kadar ciddi bir şekilde gitmek istedim kafamda planımı kurmuştum.odamın kapısı kilitli kulağımda kulaklıklar en sevdiğim şarkı çalıyor YouTubeden hem bileklerimi kesicem hemde 10 tane antidepresan yutacaktım ve not bırakacaktım "annem hariç hiç kimseye hakkım helal değil anne lütfen çok üzülme ağlama ben çok mutlu olduğum bir yere gidiyorum". diye
Her şeyi hazırdı gözlerim ağlamaktan şişmiş ruhum diğer dünyaya göç ederken acıyı çok hissetmiyim diye kulağımda kulaklıklar müzik son ses bu kadar karar verdim ama hep düşünüyorum annemin hali ne olucak diye içten içe kendime son bir defa şans vermek istiyorum ama bir yandan intihar eylemini gerçekleştirmeye çalışıyorum içimden son bir defa sanırım bu kez gerçekten gidiyorum dedim ama bir anda müzik kesildi ne olduğunu anlamadım kulaklığımda yada telefonumda sorun yoktu bende telefonu yeniden başlat yaptım ve yeniden açtım müziği daha sonra elektrikler kesildi ve müzik yine durdu.Ben yine intihar etmeyi beceremedim belkide evren bana mesaj gönderiyordur dedim yani becermek istemdim.her neyse önemli değil ben hiç bir zaman ölüme bu kadar yaklaşmadım bu defa gerçekten ucundan döndüm.Kendime son bir kez şans veriyorum son defa umut ediyorum psikolojik sorunlarımdan kurtulucağıma, maldaptive daydreaming ve limerenceden en kötüsüde odaklanma probleminden kurtulacağıma yemin ediyorum bugün sondu artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz çünkü bugün kalbim hiç acımadığı kadar acıdı kendime yaşama şansını verdiysem kendimi affetim demek oluyor geçmişimide affetim bir daha öyle hissetmiyecegime soz veriyorum kendimin annesi kendimin babası kendimin kardeşi kendimin arkadaşı olacağıma söz veriyorum.Aile sıcaklığını hiç bir zmaan hissetmedigim için sevgiyi ve ilgiyi hep dışarda aramıştım ama bu defa artık gerçekten bitti.Doktor olmayı deliler gibi istiyorum bana başaramazsın yapamazsın diyen herkese inat doktor olucam.herkesin numarasıni sildim en yakın 2-3 arkasimi bile engelledim geçmişle bağımi tamamen koparttım artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak kimsenin beni üzmesine kırmasina asla izin vermeyecem çünkü kendimin arkasında kendim var.
Tam 143 gün sonra yks günü olucak ben tyt ve aytyi fullemiş olucam
Üniversiteyi İstanbul'da okuyacam.Yurt dışına ćıkıcam asla ait olmadığım bu evden ve bu şehirden gidecem sonucu ne olursa olsun uzun bir süre dönmeyecem bu eve belki 10 belki 20 yıl belkide sonsuza kadar dönmem...
2 notes
·
View notes
Text
Dün gece sen uyurken İsmini fısıldadım Ve hayvanların korkunç Öykülerini anlattım Dün gece sen uyurken Çiçeklere su verdim Ve insanların korkunç Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana İşte bu yüzden sırf bu yüzden Yeni bir isim verdim sana DESTİNA Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede İşte bu yüzden sırf bu yüzden Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için Seni bu denli yıktıkları için DESTİNA
Yaşamımın gizini vereceğim sana
- Lale Müldür
9 notes
·
View notes
Text
Öldüm dediğiniz dünyada,tekrardan dirilebilirsiniz.
Pes etmeyin.
(ben ettim)
#romeo ölüme çok yakın
#tumblr ekip#keşfedilmemiş#ölümle yaşam arasında#bekliyorum#içimden dökülenler#içimizdeki şeytan#kimsesiz#romeo and juliet#ağlamaya gidiyorum
2 notes
·
View notes
Text
felek bu kez de himalayarı soktu arama bir beyaz zambak arıyordm basmak için yarama çâremi yine nâçâr aradım
kuşluk,kuş olup uçtu yerden dere suları yâr getirip önüme yığdı bütün pusuları burda siperlenecek beyhude bir duvar aradım
... gözüm nasıl kaydı,farketmedim sesinin buğusunu farketmedim suda batıp çıkan mayın kuğusunu bale gösterisinde sancıma mezar aradım
nâmusumdu gül kokusu,isyan işim değildi mağrur başaklar eğildi,ordularım dağıldı düştüm yollara,kahroolmamış bir intizar aradım
seni de ah, toprağın insafına bıraktım ardından bir beyaz uçurtma gibi baktım yâr gitti yâr üstüne;yâr asaletinde bir nazar aradım ........... uçsuz ormanlarda bir rüzgâr seli hem biporal hasta,hem anksiyeli sen bu rüzgârlardan gittin gideli çürüdü dermanım hâlime peymân
kuş hafifliğiyle ağız açılır kevser şarabından kupa içilir sırattan sırata sırat geçilir en hırçın kokuya hasımdır reyhan
senin de yerine gam çekerim ben bilmezsin,serapâ şam şekerim ben unutulmuş göğe gün ekerim ben ne yapsam yeldâsın, yüreğin taştan
gözlerini hayat bildim "su" dedim saklıydı bakışın bir "pusu" dedim uyuduğum "cennet uykusu" dedim ağladım geçmişi, can oldum baştan
namaz vakti geldiğinde ezanlar nazarda katlime ferman yazanlar bir istasyon faresiyim, kim anlar seçilmez güllerim hurdadan hıştan
son kez baktım gökyüzünden aşağı kaldırdım üstümden döşü,döşeği bağladım katbekat yedi kuşağı söndü ayaklarım bu son kalkıştan ............... bir bıldırcın yavrusu fink atıyor ezberimde çok eski değil bir kere kaçtı bu uyku donuğum dop donuk sigara mı fosurdatsam şimdi çay mı kaynatsam .. ne kadar oğuştursam da gözlerimi sis içindeyim kurulmuş çilingir sofram sünbüle ölüme doğru bir kavis içindeyim hatr-ı sual etmişsin duydum bildiğin gibi teşekkür ederim raylar üzerinde yürüyorum hâlâ sarı bir maden gibi kırk hamamda kırk tas su döktüm vaftiz ettim yalnızlığımı şarabı bir gülün dibine döktüm gene de esrarlı bir yanım sandık sandık kavga etmiyoruz artık sen gittiğin günden beri .............. bir akşam yorgunuyum gözlerim kan içinde sonsuzluğun sonuyum yaşarım an içinde
turnalar göçtü çoktan varoldukları yoktan emir böyledir hak'tan kalbim bir cam içinde
bas bas bağırdım göğe sözümü en yükseğe un oldum döğe döğe bir değirmen içinde
giderim uzak-yakın giderim yollar çetin beni unutma sakın bir elif lâm içinde
Kızıl-Deniz Bozan
#aşk#bahar#edebiyat#şiir#kitap#şiir sokakta#gece#1duygusalhikayem#books#editorial design#flowers#hasret#papatya#vintage#playlist#spotify#türkiye#mutsuzluk#yalnızlık#postlarım#blog yazısı#anlamlı yazılar#edebi sözler#yazılarım#keşfedilmemiş#Spotify#aşka dair#kendi kalbine yazar#özlü sözler#siyah kadar yalniz
6 notes
·
View notes
Text
SİZ
Siz hiç, bir insanın içini gördünüz mü?
Canlıyken, kalbi atarken!
Damarlarında kanı dolaşırken!
Bir de, içinde bir dert aradınız mı?
Ben aradım!
Siz kanser olduğunu bir insanın,
Daha kendi bilmeden.
En yakını, en çok seveni duymadan!
Teşhisini koyup ağladınız mı?
Ben ağladım.
Siz hiç, kanayan yaraya el bastınız mı?
Düşünmeden bir şey bulaşır mı diye!
Açık yaraya dibinden baktınız mı?
Gözünüze sıçrayan kandan, hepatit kaptınız mı?
Ben kaptım,
Siz hiç bir tümör gördünüz mü?
Dokuz yaşında bir çocuğun kafasının içinde,
Görünce anlayıp yakın olan ölümünü,
Ve bunu annesine nasıl söyleyeceğinizi düşündünüz mü?
Ben düşündüm.
Siz hiç başınız sağolsun dediniz mi?
Hastayı ne halde getirdiklerini unutup!
Kapıda umutla bekleyen kalabalığa.
Bir babaya, bir anaya, bir evlada!
Ben dedim.
Siz hiç bir gece vakti, kalkıp sıcak yatağınızdan,
Polisle, jandarmayla uzun yol gidip,
Kör bir bir ışıkla vadiden indiniz mi?
Üstelik, bile bile az sonra görülecek manzarayı.
Ben indim.
Yetmez gibi gecenin sersemliği,
Ters dönmüş araçtan, cesetler çıkarıp,
Niye ölmüş diye soran savcıya
Bir sebep söylediniz mi hiç!
Ben söyledim.
Siz uyurken sabaha karşı,
Çalan bir telefonla uyanıp,
Ya yetişemezsem diye, gaza basıp,
Apar topar ameliyata girdiniz mi?
Ben girdim.
Siz bir akşam misafir ağırlarken,
Ya da, güzel bir yemekteyken,
Belki de en sevdiğiniz dizi oynarken,
Koşa koşa hastaneye glttiniz mi!tanımadığınız biri için?
Ben gittim.
Ben daha neler yaşadım,
İnsana, insanlığa, yaşama dair.
Ne gerekiyorsa yapınla başlayan,
Terketmeler, vefasızlıklar gördüm.
Siz gördünüz mü?
Siz hiç bir salgında,
Bulaşmasın diye evine kaçarken herkes,
Ateşli, halsiz, deva bekleyen birini,
Yatırıp yanınıza, tedavi ettiniz mi?
Ben ettim,
Ve sırf bu yüzden,
Herkes korkarken hasta olmaktan,
Siz hasta oldunuz mu?
Bırakın hastalığı, öldünüz mü?
Ben öldüm!
Normal bir insansanız eğer,
Herkes kalan giden,sayılara bakarken,
Blr can için, kendini feda eden kardeşlerinizi,
Görürken ölüme meydan okuyan meslektaşlarınızı!
Ses vermez miydiniz?
Ben veriyorum.
Artık, Kimse demesin bana!
Otur oturduğun yerde!
Bir de birlik olmuşsunuz,
Çok ses veriyorsunuz, susturamıyoruz böyle!
Ve, sakın demeyin bana!
Senin sesin çok çıkıyor, bırak canları!
Benim iktidarım gidiyor burda!
Kapatılsın hemen, tabip odaları.
Ben seçmişim zaten yolumu, gerekirse ölürüm.
Benim derdim, kendim değil diyorum.
Her bir İnsan hayatı değerli; bilin istiyorum.
Hiç bir can, önlem alınmadığı için gitsin istemiyorum.
4 notes
·
View notes
Text
Merhaba sevgilim, "nasılsın?", diye sormaya geldim. Yani nasıl hissediyorsun oralarda? Benden uzaklarda...
Biliyor musun, farkettim de birlikteyken sensizliğin ne olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu, "ayrılık" kelimesi bile yabancıydı, lakin şimdi anlıyorum. Hani sevdiklerimiz bizden uzaklarda olduğu zaman kıymetini biliyoruz ya, benimki de o hesap işte. İşte bu yüzden aldım elime kalemi, anlatacağım sana yokluğunu, sensizliği ve dahi sessizliği.
Yakın geçmişten bahsediyorum sana, balığım, 2023 yılından. Seninle tanışmadan günler önceki karanlığımı anlatmamı ister misin? Ben hiçlikte öylesine savrulup duran bir toz tanesiyken, seni henüz tanımamış olsam da derinlerimde bir yerde hep sana garip bir şekilde özlem duymuşumdur. Bence beni kurtaracak birine hep hasrettim.
Yoonie, ben... Ben ölüme ramak kala gördüm seni, sen hep ordaydın, yanıbaşımdaydın, ama ben seni farkedememişim. İlk başta korktum, hem de çok korktum, geç kalmış olmamdan, sana ulaşamamaktan korktum. İşte o an bana gülümsediğini anımsıyorum. Tanrım, tüm dünya onların ,sense benim ol dedim içimden, yine duydun beni. Gözlerinle fethettin kalbimi, sözlerinle aşık ettin kendine, o beyaz teninde hayat buldum. Anlatırım sanmıştım, fakat kalbim parmak uçlarıma seni kıskanır oldu, sesli konuşmuyorum, biri daha seni görür de tutuklu kalır diye.
Ne diye bilirim ki, "Sen sevmelerin en güzelisin". Balığım , seninleyken ne keder, ne gam?
Lakin kalbim sıkışıyor, zaman geçtikce, akreple yelkovanın dansını her gün bilmem kaç kez izledikten sonra gözlerimi kapatarak kavuşacağımız anı hayal ediyor ve biraz daha yanıp kül oluyorum. Ay ışığım, Biliyorsun. Benim 42'im , Tanrım beni senle mükafatlandırdığı için ben daha ne isterim?
Şimdilik kendine iyi bak, zira ben senin için hayatta kalacağım.
3 notes
·
View notes
Text
“ Karanlık” dedi Arya “ Karanlık bile insanlardan daha güvenilir oldu.”
“ Karanlık” dedi Akira “ Tek mutlu olabilecek yer oldu artık. Uyumak bile ölüme yakın hissettirdiği için çok sevildi. Ben gözlerinin yeşil ormanında kaybolurken karanlık tek ışığım oldu, karşı çıkmadım.”
Ölüm bile daha az can yakardı. Sessizliğin en koyu tonu yaşanırken, yanında olan insana bile özlem duydu Akira.
Korkunun en koyu tonu yaşanırken, özlem bürüdü içini Arya’nın. Oysa yan yanaydılar. Ama sarılamadılar.
Ölümün en koyu tonu yaşanırken her ikiside özledi. Ölümü düşünmeden sevdiler, ölümü düşünmeden özlediler ve ölümü düşünmeden ölümle yaşadılar.
(Kitabımdan alıntılar)
#i am alone#aşk acısı#aşk sözü#mesafe aşkı#umut bitti gezegeni yakın#aşk acıtır#aşksız#aşk bitti#mesafeler#bu kalp seni unutur mu#kitap alintilari#umut bitti sigara ver#siyah kadar yalniz#yak bi sigara#sevilmedik#sen gittin ve herkes ölmeye başladı#ay benim gece senin#böyle gitme#gözler yalan söylemez#gecenin şiiri#sevseydi gitmezdi#kuzey guney#ne olur gitme#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#herşey bitti#her şeyi yak#ben sana aşıktım#sen ona aşıksın#seni unutmaya ömrüm yeter mi?#kitap alıntısı
16 notes
·
View notes