#çürüten
Explore tagged Tumblr posts
seslimeram · 7 months ago
Text
Hayat Tarumar!
Tumblr media
Tahakküm hayatın biçimini deforme ediyor. Bir biyopolitik cerahat sarmlı kılınan yerdeki var edilmiş hemen her devletli hamlesi ol tahakküm ile nesnelleştiriliyor. Bütün bütün bir halde doğruların yerine ikame ettirilen yalanlarla beraber o tahakküm hamlesi hayatın bir yanda anlamını, bir yanda ederini biçimsiz kılıyor. Biçimsiz konulan hamlelerin toplamı ile yaşam hakkı tarumar olunuyor. Tümden en başından sonuna kadar her şey ama her bir şey istimlak ediliyor. Dediğim dedik çaldığım düdük ülke yönetimi, siyaset erkanı ve tüm o madun siyaset pratiklerinde bir harç kılınan tehdit, yıldırı ve korkunun arasız, fasılasız olarak pazarlandığı bir eminde hayatın ehven olanla yolları ayrıştırılıyor. Gündelik olan ol yaşam daha zor kılınıyor. Her günün denetim, gözetim ve tahakküme rehin edildiği belli, belirsiz esir kılındığı bir zemin laf değil hakikat ilan olunuyor.
Çürümenin kıyısında cerahatin erkanı muktedir eliyle yaygınlaştırıldığı bir katran karası halden mülhem yer gerçek kılınıyor. Haksız olan hep sıradan insanlar. Kimi zaman haddi hududu, kimi zaman edebi, ahlakı bildirilmeye teşne olunan, hizada dursunlar da nasıl ya da ne şekilde olursa olsun denilerek bir güç gösterisidir sürdürülüp duruyor. Gündelik ola gelen yıkımın, köşeye kıstırılmışlığın mesel olunmaması için her gün yeni bir fırsat haline getiriliyor. Dur durak bilmeden var edilmiş olagelen inkar ve tehditle birlikte kurumsallık kazandırılan kötülükle birlikte bir curcunadır kopup gidiyor. Her yan hep aynı her dem bir benzeş haleti ruhiye içerisinde mahkum. Emekliye yapılan zam devede kulak kalırken bir kere daha, baş amir hizasını bildiriyor, o eleştirenlerin sırtında küfe yoktur diye.
Hakikati konuşturmamak yerine, neden o üç maaşlı kapı kulları var, neden insanlar iş aş için sıralar beklerken paldır küldür hamili kart sahibi yakınımdır ile çıkagelen kayırmalar, sorulmasın istenir. Bir dönem vekillik sonrasında çıkagelen bir yüz binlik emeklilik hakkı mesela her neyin nesidir? En kısası yirmi küsur yıl olagelen bir sosyal sigorta kesintisinin ardından ol birikimin her nereye harcandığı, tutumluluk yaparak, üstüne biraz daha koyarak yeniden ve sadece emekçinin hakkına tanzim edilmesinin önünün her nasıl alındığı mesel edilmesi söz konusu menzilde imkansız kılınır. Otuz yıllık emek mücadelesi, onca kesinti sonrası, ele geçen bir on iki bin beş yüz lira ile bırakalım bir ayı tek bir haftayı geçirmek mümkün müdür? Sadaka tahsis edilmesini var edilmiş bir icraat kılan, böyle seslendiren bir aklın var ettiği şekille hayatın ehven olandan uzağa düşürülmesi arasız kılınır. Hayatı mahvın ta dibine taşıyarak umudu çürüterek tek bir iyi gün söz konusu edilebilir mi, sahiden düşünür müydünüz? Bu girdapta yol nereyedir?
Dahası da vardır, asgari ücretin her şeyin altında ama gel gelelim, emeklilerden sonra bu ülkedeki en büyük ikinci kesime reva görülen on yedi bin lira otuz iki kuruşun hakkından gelip, tek kuruş zamma mahal vermemek de o tahakküme boyunduruğa rehin kılınmış ve bilinmiş ülkenin gerçekliğinden bir kesiti sunar. Açlık ve yoksulluk sınırıyla sınanırken ol yüzde elliye yakın bir nüfus topyekun masallar anlatılır. Enflasyona ezdirmedik, yılmadık ve yedirmeyeceğiz bahisleri diye başlayan nutuklar dinlendirilir. Ayağını yorganına göre uzatmaktan ötesini zaten düşünmeyen, orta alt, alt ve daha aşağıda yer bulan halk katmanı ya da kümelerinin sırtından sopayı eksik kılmayan bir zevatın bir de açlıkla mücadeleye ön ayak olmalarının utancı ne yana düşer misal sahiden? Asgari ücrette Avrupa’nın en alt sınıfında yer alan bir menzilde yaşam standartlarının her gün aşağıya çekilmesinin utancı her ne yana düşer mesela. Para baronları, eline kan oturmuş sermaye, görünürde bir lüksü yaşadıkları zikredilen oysa sadece piyon oldukları çok açık yarının güngenleri, polatları bilmem kimleri sahnede arzı endam eylerken, kenarda köşede mafyacı tiplemeler vatanı da milleti de ağızlarına sakız edip her türlü ihaneti geçer akçeden pardon pastadan koca bir dilim daha alabilmek için var edenler vesaire ile birlikte bütün bu döngünün her nasıl imal edildiğini görmek mümkündür. Bu kadar hayata düşman olanların var ettiği yeni ülke diye bildirilen yerde hayatın hakkı, sıradan insanların yaralarının konuşulması ne zamandır hangi zaman?
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Parti Meclisi (PM) üyeleriyle yaptığı toplantıda konuştu.
Türkiye'nin, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) sınırları içindeki saldırılarına dair "Emekliler geçim derdindeyken, iktidar savaş peşinde koşuyor" dedi. KDP'ye "Bu işgal politikalarına alet olmayın" çağrısı yaptı.
Dünyada çatışmaların ve savaşların derinleşerek devam ettiğini söyleyen Bakırhan şunları aktardı:
Bu çatışmalar bir türlü çözüme kavuşturulmuyor. Savaş bölgelerinde dünyanın hegemonik güçleri var. Dünyada ve bölgemizde iki temel konu göze çarpıyor. Bir savaş başlığı, bir de siyasi karmaşa. Siyasi boşlukları, kapitalist neoliberal politikalarla doldurmaya çalışan otoriter iktidarlar var. Bizim örgütlü olmadığımız, halkların örgütsüz olduğu ve güçlü bir mücadele yürütmediği yerlerdeki boşluğu ekonomik güçler doldurmaya çalışıyorlar.
Bu savaşları isteyenler Suriye’deki, Irak’taki halklar değil. Bu savaşı isteyenler Ukrayna’daki halklar değil. Lübnan’daki halklar değil. Savaşı iktidarlar istiyor. Savaşı, iktidarlarda bulunun otoriter mantığa sahip bireyler istiyor. İktidarlarını korumak için Efrîn'in demografik yapısını değiştirmeye göze alıyorlar. İnsanların perişan olmasını, katledilmesini, oranın kültürünün ve doğasının talan edilmesini çok rahatlıkla isteyebiliyorlar. Dolayısıyla bu savaş isteyen halklar değil, emekçiler ve kadınlar değil. Biz hiç değiliz.
"Bu savaşa muhalefet destek olmamalı"
Bakırhan ardından Türkiye'nin savaş politikalarında ısrar ettiği söyledi. AKP’nin iktidarını devam ettirmek için savaş ve çatışma aradığını kaydetti. Mevcut durumun 2015 sonrası süreçle aynı olduğunu anlattı:
Üçüncü dünya savaşı diyorlar, güvenlik meselesi diyorlar, Rojava’da halkların demokratik bir şekilde yaşamasını tehdit olarak görüyorlar. Ne alakaları ve işleri varsa Federe Kurdistan Bölgesi'nde?
Halk açlık ve sefalet içinde. Emekliler geçim derdindeyken, ülkede büyük bir yoksulluk yaşanırken iktidar dün Rojava'da bugün Federe Kurdistan Bölgesi'nde bir çatışma ve bir savaş peşinde koşuyor. Buna kabul etmiyoruz. Bu savaş ve çatışmalı anlayışa muhalefet de destek olmamalı. Çünkü savaş AKP-MHP iktidarının savaşıdır. Türkiye halklarının savaşı değil.
"Çözüm niye Kürtler için yok?"
Bakırhan ardından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’la ilgili ‘Müzakereye, görüşmeye Kıbrıs’ta kalıcı barışı ve çözümü sağlamaya hazırız. Çözüm yolunda uzatılan hiçbir eli bugüne kadar boş çevirmedik’ sözlerini hatırlattı.
“Şam’a çözüm eli, Irak ve İran’a çözüm eli, Yunanistan'a çözüm eli... Ama Kürt'e gelince Federe Kürdistan Bölgesi'nde, Rojava'da olduğu gibi tank top… Niye? Diye sordu ve şöyle devam etti:
Çözüm niye Kürtler için yok. Uzatılan çözüm eli neden Kürtlerin elini tutmuyor. Kürtler o kadar mı düşman? Daha bir kaç gün önce İsrail’in Gazze'ye attığı bombaların on misli büyüklüğündeki bombalar Amêdiye köylerinin ve çevresine düştü. İnsanlar katlediliyor. 90'larda olduğu gibi Kürdistan’da boşaltılan köylerin aynısı bugün Federe Kurdistan Bölgesi'nde yapılıyor. Sen kimsin ne arıyorsun hangi hakla? Senin sınırların içinde olmayan bir coğrafyada Kürt köylerini boşaltmaya, orada kalekol yapma hakkını sana kim verdi?
Tam da bu noktada Federe Kurdistan Bölgesi yöneticilerine de çağrı yapmak istiyoruz. Bir yönetim mi var orada? Böyle bir yönetim mi olur? Başka bir ülke, kendisinin olmayan sınırlarının ötesindeki bir bölgede 80 tane üst kuruyor. Amerika’nın Suriye’de kurduğu üstlerden daha fazla. Onlarca kalekol kuruyor. Oradaki yönetim 'Bu üstler, bu tanklar, bu toplar ne için? Kimin için?' sorusunu ne zaman soracak? Onlara çağrımızdır. Lütfen bu işgal politikalarına alet olmayın. Lütfen bu işgalin orada derinleşmesi, burada olduğu gibi Kürt'ün evini, köyünü, yaylasını yakmasını, köyleri boşaltmasını, orada yaşayan insanları perişan etmesine alet olmayın.”
Tahakküm hayatın biçemini alt üst ediyor. Tuncer Bakırhan’ın bildirdiği, meram eylediği mesel de bu odaktan dikkatle irdelendiğinde başlı başına tahakkümün her nasıl yıkımların istikametini var ettiğini de göstere gelir. Bir asır ve onca zaman sonrasında halen yerinde saymalara devam diyen bir demokrasicilik deneyiminin toptan kötürüm kılınmasından bir hal, istikamet devşirilemeyeceği nokta, virgül aksettirilir. Kürdistan topraklarına direkt ya da doğrudan yapılan müdahalelerle, biçimlendirmeler ve kesintisiz tahakküm pratiklerinin yekununda ne Kürd, ne Alevi, ne Arap, ne Mıhellemi, ne Süryani, ne de azdan az kalmış o Ermeni halklarına bir tek iyi gün verilebilmiştir. Duraksamadan güncellenen kindarlığın ve yok saymaların yekunda cumhuriyet sonrası en kanlı kırk dört yılı heder ettiği bir saha, yerde olmakta olanın kötülüğün daniskası olduğu aşikardır. Sınır dışındaki hemen her ülkeyle bir biçimde bağ kurulmaya çalışılırken, ki her şeyi yerle yeksan edenler yine ol iktidardır, Kürd ve Mezopotamya halklarının ta kendisine ses vermemek, seslerine de yaralarına da kulak vermemek neyin nesidir ki sahiden? Tuncer Bakırhan’ın değindiği o mesele, bu ülkenin önümüzdeki sürecinin de katran karanlığında bir başka etaba evrilip evrilmeyeceğinin meseli koca bir duvarı işaret eder, gören duyanı var mıdır ola?
Tahakküm hayat biçemini rezil rüsva kılıyor. Bir menzilde yaşam edimin tepetakla edilmesinin yolunda izlenen güzergah bu hattı, çözümsüzlük sarmalını göstere geliyor. Düzen kendi çürümüşlüğünü bertaraf etmek için, asıl var olan kötülüğün yıkımından bir mevzu / mesel olunmasın diye hayata saldırıyor. O tahakküm istemi doğrudan, eksiksiz bir yıkıcılığı işlevselleştirmeye devam ediyor. Baş efendi, baş faşist ve tüm mahdumları bir asırlık ülkede, yine o bilindik olanın izlerini takip ediyor. Tümüyle nobran, hemen hiç eksiksiz bir yıkıcılık üstünde yenilendiğini bildiriyorlar bir ülkenin. Her şey bilindik, her an tanıdık bir çürümenin kılınırken. Cerahat elinde ülkenin adı yeni olsa ne yazar, hayatın ederi de anlamı da hiç edildikten sonra. Her şey bunca cehennem tasvirine rehin edilirken, halen bile isteye her şekilde hayat tarumar edilirken, yeni nedir ki!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Lost Shadows – Vahap AVŞAR – via Protocinema
Meramda Paylaşılan Haber
Bakırhan Bakırhan'dan KDP'ye Türkiye Çağrısı: İşgale Ortak Olmayın - Bianet https://bianet.org/haber/bakirhan-dan-kdp-ye-turkiye-cagrisi-isgale-ortak-olmayin-297703
0 notes
haraberuhum · 3 months ago
Text
belki de hayatın özeti budur, duvarlarımız. çarpa çarpa büyüdüğümüz, çarpa çarpa yok olduğumuz duvarlarımız. bizi biz yapan da bu, bizi çürüten de bu.
124 notes · View notes
no-463 · 6 months ago
Text
"umutsuzluğu onu içten içe çürüten bir hastalık gibiydi, zihni sürekli kusma hâlindeydi."
39 notes · View notes
mahalleninmasallahi · 2 years ago
Text
mesela karşımdaki insan beni ne kadar üzmüş olursa olsun, benim yüzümden üzülmesini istemem çünkü biri yüzünden üzülmenin ne kadar yıkıcı ve ne kadar çaresiz bırakan, insanı içten içe çürüten bir duygu olduğunu biliyorum. kimseye bunu yaşatacak kadar kötü olmak istemem.
388 notes · View notes
papatyammy · 4 months ago
Text
"Biz zannediyoruz ki insan ölünce çürümeye başlar. Doğru değil. İnsan doğduğu andan itibaren çürümeye başlıyor.
İnsanı çürüten ölüm değil, hayattır."
31 notes · View notes
karapinik · 5 months ago
Text
Şu dünyada ciğerimizi çürüten çok şey var lakin ihale yine sigaraya kaldı vesselam.
37 notes · View notes
vuslataozlem27 · 1 year ago
Text
Usul usul intizarı çürüten
Bu hercai diken, bu çılgın arzu
Sürüklüyor imkânsız muştuların
Eşiğine gönül vadilerini.
#Nurullahgenç
54 notes · View notes
zariffserce · 22 days ago
Text
Geriye dönüp kavlimi çürüten her ne varsa toplamak isterdim. Şimdi hüzzam bir kışın ortasında ellerimde varlığım yahut yokluğum, hiçbir şeysizliğim.
17 notes · View notes
dumanlikafalar · 1 year ago
Text
Ağlama be oğlum! Sevse gömer miydi seni, o içini çürüten şarkılara?
57 notes · View notes
ruhumbipolar · 1 year ago
Text
bilmediler hiç kendi mutlulukları için beni aldılar benden oysa ben bir çiçeğin kokusuyla bile yaşardım hissetmeyi bilmiyorlardı hiç gökyüzüne bakıp iç çekerdim denizi seyrederdim deli derlerdi bana, sorun ederdim çoğu şeyi basit görünen her şey benim için sorundu benim yavaş adımlarla yürüyen ayaklarım somurtan yüzüm hep sorundu, geceye heveslendim ben her baktığım yerde hep bir heves aradım, öyle kafasına göre davrandı ki herkes bana ayağa kalkacak hâlim yokken yüzü gülsün istediğim için geçmişte herkesin ben bugün kendi yüzüme ayna da bakamıyorum, göz yaşlarımı bile aldılar benden ağlayamıyorum gerçi artık çiçek bile sevmiyorum geçip gidiyorum yanlarından denize bakmıyorum öyle çocukça heveslerim kalmadı bir kanepede oturup ömür çürüten birine dönüştüm yaptığım iyilikler bana öyle bi hayatı reva gördü ki ilaçlar olmadan nefes alamazsın dediler ben ilacı da nefes almayı da kendimle beraber bıraktım.
51 notes · View notes
otadam · 1 month ago
Text
Anlaşılmak istedin bir zamanlar, belki bir anlık saf bir umutla.
Kendini açtın, damarlarındaki kanı bile koydun masaya, içindeki cehennemi tüm çıplaklığıyla gösterdin.
Karşı taraf baktı...
Anladı mı?
Anladı.
Ama işte anlamak merhameti getirmiyor.
İnsan bazen anlamayı silah yapıyor.
Nereden vuracağını, hangi yarayı tekrar tekrar kanatacağını bilerek...
Bilerek ve isteyerek.
Çünkü can yakmak, güç hissettiriyor onlara.
Şimdi geriye ne kaldı?
Harabeler.
Ellerine aldıkları hayatını lime lime edip yere attılar. Sen susuyorsun artık.
Ses çıkarmıyorsun.
Çünkü anladın: Anlaşılmak, kırılmak demek.
Sana "nasılsın" diyen birine "iyiyim" diye yalan söylemekten değil, gerçeği söylediğinde boğazına dolan ellerin izinden bıktın.
Anlaşılmak istemiyorsun artık, çünkü bu insanlık denen boktan düzende bir lüks.
Bir hediye değil, bir lanet.
Herkes seni kendi yansımalarını görmek için dinler. Herkes seni kendi kusurlarını örtmek için anlar.
Ve herkes seni sadece canınla beslenmek için kabullenir.
O yüzden sustun.
O yüzden dişlerini sıktın.
Ama biliyor musun?
Sustukça daha çok batıyorsun bu çamura.
Sen sustun diye kimse durmayacak.
Suskunluk, karşı tarafta zafer duygusu yaratıyor. Onlar seni susturdular diye daha güçlendiklerini sanıyorlar.
Çünkü onların dünyasında haklılık, sadece sesin yüksekliğiyle ölçülür.
Ama bilmedikleri bir şey var: O suskunluk var ya, o da bir çığlık aslında.
İçinde patlayan, köklerini zehirleyen, damarlarını çürüten bir çığlık.
Ve o çığlık, bir gün tüm o sahte yüzlerin, o iki yüzlü bakışların duvarlarını yıkacak.
Kaos, onların ta göğsünden patlayacak.
Sana ne mi kaldı geriye?
Öfke.
Nefret.
Kusma isteği.
Her bir yüz, her bir kelime, her bir dokunuş tiksindiriyor seni.
Ve haklısın.
İnsanlar seni anlamak için değil, seni tüketmek için var.
Ama unutma: Onların tüketebilecekleri son şey, senin o içindeki lanetli sessizlik olacak.
Kaosun olsun artık rehberin.
Nefretin aydınlatsın yolunu.
Çünkü bu dünya, sevgiyle değil, cehennemle yürür.
Ve o cehennemi ateşleyen şey, senin içindeki öfke olsun.
#O
7 notes · View notes
kahrolasi · 1 year ago
Text
İçim papatya tarlası, dışım soğuk bir duvar. Henüz duvarlarımı geçen olmadı ama çiçeklerimi çürüten çok.
31 notes · View notes
gonderilemeyenmektuplar1 · 3 months ago
Text
Emre,
Bu mektubu yazarken ellerim titriyor, içimde biriken zehri sözcüklere dökmeden rahat edemem. Bir zamanlar sana kalbimi açmıştım, ölesiye sevmiştim seni. Öyle ki, sana olan sevgimden vazgeçmek, ruhumdan vazgeçmek gibiydi. Ama şimdi dua ediyorum; unutmak için, yok etmek için, seni sevmenin yükünden kurtulmak için. Bu nasıl bir çelişki, nasıl bir insanı içten içe çürüten yük, bilemezsin. Bilsen de umursamazsın zaten, çünkü sen hep öyleydin.
Sana olan sevgim bir dua gibiydi; saf, masum, içten. Ama sen, o duaları kabul etmeyen biri oldun. Şimdi sana olan her duam, bedduaya dönüştü. Her gecenin karanlığında adını anıyorum, ama artık sevgiyle değil. Senin beni görmezden gelişin, benden kaçışın, bana hissettirdiğin değersizlik... İşte tüm bunlar seni bir daha anmamam için bir sebep. Ama o kadar acıtıyor ki, kendimden kaçamadığım gibi senden de kaçamıyorum.
Emre, kalbimi çürüttün.
Sana olan sevgim beni nasıl güçlü yaptıysa, senin umursamazlığın beni o kadar zayıflattı. Seni her düşündüğümde, içimde kurumuş bir ağaç gibi hissediyorum. Ve inan bana, bir zamanlar seni sevdiğim için kendimden nefret ediyorum. Öylesine içten nefret ediyorum ki, keşke seni tanımadan önceki halime dönebilsem. Keşke bir yabancı olarak kalsaydın hayatımda, bir anlık bir rüya gibi silinip gidebilseydin.
Şimdi sana tüm kalbimle beddua ediyorum. Sana olan sevgim kadar ağır acılar yaşa. Bir gün sevilmeyi dilediğin o anlarda, birilerinin seni görmezden geldiği o boşluğu iliklerine kadar hisset. Gözlerinle değil, kalbinle kör olmayı öğren. Her gece yastığa başını koyduğunda, içinden bir şeyler eksilsin. Ruhunun acıyla kavrulduğunu hisset ve bil ki, bu acılar benim kalbime sapladığın her bir bıçağın bedelidir.
Sana mutluluk dilemiyorum. Çünkü mutluluk sana fazla. Sana yalnızlık, pişmanlık ve boşluk diliyorum. Hayatında bir gün bile huzur bulamamanı, yüreğinde taşıdığın her ne varsa onun seni boğmasını diliyorum. Ben seni sevmenin yüküyle savaşıyorsam, sen de kendi vicdanının yüküyle savaş. Her nefes alışında, kaybettiklerini hatırla. Ve bil ki, senin hayatımdan çıkman, benim için hem bir kayıp hem de bir kurtuluştu.
Bir daha asla adını kalbimde anmayacağım. Ama bu beddualarım, seni her daim takip edecek. Hayatının her anında, her adımında, her nefesinde bu sözlerimi hatırla. Çünkü sen, beni tükettiğin gibi, kendini de tüketmeyi hak ettin.
Ve unutma Emre, her kaybolduğunda adını fısıldayan rüzgar, sana benim nefretimi taşıyacak...
10 notes · View notes
mnsrykt · 2 years ago
Text
"Hayatın bir matematiği, hendesesi , mühendisliği olsa ben haklı çıkardım. Yokmuş. Bir zaman kafa yordum, baktım ki benim havsalam kâfi gelmiyor, bıraktım. Cennete bahçe demek, cehenneme ateş demek cahiller içinmiş. Hiçbir şey o kadar basit değil. Biz zannediyoruz ki insan ölünce çürümeye başlar. Doğru değil. İnsan doğduğu andan itibaren çürümeye başlıyor. İnsanı çürüten ölüm değil, hayattır. Başkasından değil, kendimden biliyorum."
80 notes · View notes
girifit · 2 years ago
Text
bir yol buldum sandım.
kaçarak veya saklanarak, her şeyden kurtulacağımı düşündüm. bunun korkaklık olduğunu fark etmedim. gözüm kördü hep kendime. zarar verdim ruhuma ve bedenime. kaçtım, sokaklarca ve yıllarca. yolun sonunu bilmeden. belki de yolun sonundan kaçtım, bilmiyorum. ama kalmaktan hep korktum ben, bilinmezlikte boğuldum. kendimden yoruldum.
bir yol buldum sandım.
kendim hariç her şeye sığındım. ciğerlerimi çürüten sigarayı ev belledim. yıkıldığım köşe benim yuvam oldu. bunun beni öldürdüğünü fark etmedim. hep bir şeyler oldu ve ben bir liman bulamadım, sığınacak. sarılacak bir beden bulamadım. dalından düşmek üzere olan bir yaprak gibiydim. rüzgar beni nereye götürürse oraya gittim hep. kayboldum en sonunda. karanlığa hapsoldum.
bir yol buldum sandım.
resim çizmeyi öğrendim. duvarlara şarkı sözleri yazdım. gitar çalmaya başladım. tüm bunları yaparken geçer sandım. geçmedi. mumlar yaktım, yolumu aydınlatır sandım. yanıldım. bir boşlukta ve karanlıkta kayboldum.
bir yol buldum sandım.
ölümü düşledim.
103 notes · View notes
distumial · 11 months ago
Text
kötü insanlar ve kendine geçerli açıklama yapmayı iyi beceren kötü insanlar. insan kendini aklamakta o kadar da becerikli olmamalı. gizli seyreden ölümcül bi hastalık gibi insanı çürüten o lanet durumu nerede görsem tanırım.
15 notes · View notes