#Çok şekerdi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kütüphanede sarışın mavi gözlü bi kız çocuğu var ve adı da Güneş🥹🥹
0 notes
Text
ESKİDEN.....
*Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı. (Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.)
* Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu.
* Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.
* Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı.
* Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı.
* Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur, ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi.
* Okul kapısında ayva, şam tatlısı,macun şeker,susamlı şeker,pamuk helva,kestane satılırdı.5 kuruşa ince bir dilim şam tatlısı,alırdık.
* Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı !!
* Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller için de bayramı beklemem söylenirdi.
* Bayramlarda, kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu.Bazılarımız koynuna alır, yatardı.
* Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırırlır, bize verilemezdi !! Biz ona o bize bakardık.
* İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik !!
* Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız pazar akşamları kolalanırdı.
* Genellikle herkes pazar günleri yıkanırdı!! banyo kazanı merasimle yanar, banyolar yapılır çamaşırlar yıkanırdı.
* Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı.
* Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci , sülükçü(!!) geçerdi.
* 25 kuruşa Bisiklet kiralar, ''şans kader kısmet talih niyet 5 kuruuş'' diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık
* Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılınır, hayat geçirilirdi.
* Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı . Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı'ya herkes hayrandik.
* İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi.
Aşı oluncağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı.
* Okulda, Kürt ,Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi.
Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak , geleneklerimize aykırıydı,ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu.
* Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi.
* Dondurma mayıs sonunda çıkar, annem temmuza kadar izin vermezdi.
* Erkek çocuklar misket,kuka,bezden yapılmış topla futbol oynarlar;kızlar daha çok ip atlarlardı.
* Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun Saklambaç ve 7 adet kırık testi parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan Dalya diğer adıyla dombik oyunu idi.
* Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi.
* Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar, baldırlarına lastik takardi.
* Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
* Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
* Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik.
* Defter-kitap kaplama kağıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu. * Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık.
* 'Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek ' bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya 'hayır' demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi...
(alınt)ESKİDEN.....
*Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı. (Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.)
* Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu.
* Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.
* Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı.
* Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı.
* Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur, ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi.
* Okul kapısında ayva, şam tatlısı,macun şeker,susamlı şeker,pamuk helva,kestane satılırdı.5 kuruşa ince bir dilim şam tatlısı,alırdık.
* Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı !!
* Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller için de bayramı beklemem söylenirdi.
* Bayramlarda, kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu.Bazılarımız koynuna alır, yatardı.
* Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırırlır, bize verilemezdi !! Biz ona o bize bakardık.
* İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik !!
* Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız pazar akşamları kolalanırdı.
* Genellikle herkes pazar günleri yıkanırdı!! banyo kazanı merasimle yanar, banyolar yapılır çamaşırlar yıkanırdı.
* Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı.
* Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci , sülükçü(!!) geçerdi.
* 25 kuruşa Bisiklet kiralar, ''şans kader kısmet talih niyet 5 kuruuş'' diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık
* Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılınır, hayat geçirilirdi.
* Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı . Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı'ya herkes hayrandik.
* İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi.
Aşı oluncağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı.
* Okulda, Kürt ,Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi.
Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak , geleneklerimize aykırıydı,ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu.
* Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi.
* Dondurma mayıs sonunda çıkar, annem temmuza kadar izin vermezdi.
* Erkek çocuklar misket,kuka,bezden yapılmış topla futbol oynarlar;kızlar daha çok ip atlarlardı.
* Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun Saklambaç ve 7 adet kırık testi parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan Dalya diğer adıyla dombik oyunu idi.
* Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi.
* Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar, baldırlarına lastik takardi.
* Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
* Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
* Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik.
* Defter-kitap kaplama kağıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu. * Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık.
* 'Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek ' bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya 'hayır' demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi...
(alınt)
2 notes
·
View notes
Text
İŞ… GÜÇ… HAYAT GAİLESİ…
Gündüzün sıcağı bitiyor karanlığa doğru... Şehir manzarasının yakıştığı bir çay bahçesindeyim... Ailemle gelirdim hep buraya...
"Aile çay bahçesi" yazdığından kapısında, yalnız gelsem almazlar sanırdım çocukken...
Ve oraya gelen herkes mutlu bir aileydi sanki... Dert yok... Keder yok... Geçim sıkıntısı yok...
En büyük sorun ya geç gelen çay ya da çay gelirken garson sakarlığı katkılı, çay tabağı kenarına iliştirilmiş küp şekerlerinin, firar eden birkaç damla çayla erimesiydi...
Ha bir de " bunun soğuğu yok mu" , "dolaptan olmasın boğazım ağrıyor" da vardı sıkça...
Bu çay bahçesine gelenlerin başka sorunu olamazdı çocukluk düşümde...
Çocuklar uyurdu bir süre sonra bu çay bahçesinde... Baba bilmişliğinde, ana duyarsızlığında masa üzerine kalın olduğuna kanaat getirilen bir masa örtüsü ya da battaniye serilir çocuk uyutulur, sohbet devam ederdi...
O çocukların uykusunu az kıskanmadım...
Nasıl da güzeldir tepende yıldızlara bakarken dalıp gitmek... Etrafta çay kaşığı sesleri... Anlamsız kahkahalar... Belli belirsiz ışıklar... Ilık rüzgar...
Üniversiteden bir arkadaşım gelecekti… Kütahya'ya uzman olarak işe başlayışını iki bardak çayla kutlayacaktık…
Dünyanın en fakir kutlaması bu olacaktı: iki bardak çay ve biz...
Tabii garson çayları getirirken, yine şekerleri eritip bu sıradan şöleni daha da dramatik hale getirmezse!!
Geldi... Konuştuk... Tavla oynadık.. Yenildim...
Bir ara "Neyin var? " dedi...
"Yok bir şey, neden, ne oldu" diyerek suçüstü yakalanmışım gibi çıkıştım...
Gözün, dedi... Gözün seğiriyor... Hem de çok sık.. Sol ayağın titriyor parkinson hastaları gibi... Sol kolunda, kan dolaşırken garip bir dolaşım belirgenliği var dedi... " Kime göre sol?" pişkinliğiyle geçiştirmeye çalışırken, " O'na göre sol" olan, titreyen bacağımı tuttu... " Buraya göre sol" deyip, tüm kapıları kapattı...
Çalıştığı hastaneye gidip kontrol olmazsam arkadaşlığımızı bitirecekmiş...
Abarttıkça abarttı... Ah bu doktorlar... Kendimi kobay fare gibi hissediyordum... Ve labirentim arkadaşımdı...
Kütahya şehir hastanesinin ne denli modern olduğunu ispat etmek istercesine gezdirdi beni şöyle bir... Ağzıma verilmiş şekerdi bu... Güya ortama alıştırıyor... Beni nöroloji servisinden bir uzmana gösterdiler... Kan dahil almadıkları sıvı kalmadı.. Neymiş, tahlilmiş...
Offfffffffff...
Pazartesi sonuçlar : Sinir uçlarımda problem çıktı... İltihap mı, ne öyle bir şey varmış sinir uçlarımda... Sinirliyim, normal bence...
Ama vücudumun sadece sol tarafı yenik düştü, bilemem.. Oysa bütünüyle sinir doluyum... Sağ yanım daha tevekkül içinde demek...
Sol yanım acılı...
Edepsiz...
Yüzsüz...
*
Anlamadım...
B6 vitamin kompleksi içmem gerekiyormuş bolca...
Ve bazı besinler falan işte... Uzmanla sohbet, kelam derken...
"N' oldu?" dedi... " Neden bu kadar stres?"
İş, güç, hayat gailesi deyiverdim bir çırpıda...
İnandırıcı bulmadı...
Ayağa kalktı...
Eylem varmış, sekreteri yoktu.
Kapıya yöneldi...
Odasının kapısının kapalı olup olmadığını kontrol etti... Oturdu koltuğuna tekrar...
"Gitti mi?.." dedi...
Anlamazlıktan gelmedim... Sustum... Bir daha sordu...
"Gitti mi?..."
İteleye iteleye "Gitti..." yi çıkardım ağzımdan... İkimiz de biliyorduk gizli öznenin kim olduğunu... Gidenin kim olduğunu...
54 yaşında bir doktor var karşımda.. Babacan bir adam...
Bana kendi gidenini anlattı.. .Kavuşamadığını...
Karısı, çocukları olduğunu, 20 yıldan fazla bir gün bile aşk duymadığı kadınla bir ömür geçirdiğini... Gideni bir an olsun düşünmeden edemediğini anlattı... "Buna da şükür" mü dedirtmek istiyordu bana... "Bak sen hiç değilse, bir yere kadar aşkını yaşayabilmişisin" daha yeğlenmesi miydi?...
Bana ne doktor...
Bana ne senin acı öykünden...
Ben senin gibi olmayacağım, lanet olsun...
Hep zaten biz mahvettik aşkı...
Sırf üreme kaygısıyla, çoluk çocuğa karışma bencilliğiyle ömürlerinize yazık etmedik mi?...
Her gece başınızı yastığa koyduğunuz adamlar, kadınlar bu yüzden yabancı değil mi?...
"Ben seni sevmiyorum... Sen de beni.. Ama ürememiz lazım soyumuzun devamı için, evlenelim..."
Üretelim: Aşksızlığı, soğukluğu, yabancılığı, huysuzluğu, sevimsizliği...
Daha?..Daha?..Daha?..
Yetmez, bir de tüm bunların yanında, birkaç çocuk ekleyelim..
Biz mutlu değilken, onların mutlu olmasını bekleyelim...
Öyle mi doktor?...
Yapma doktor... Yapma...
Bir çırpıda söyleyebilirdim bunları... Ama doktorla aynı durumdaydım ve fakat doktor benden beterdi... Dinledim...
Birisi konuşurken bütün iş dinleyendeydi... Birisi dinlenirken bütün iş konuşandaydı... Birisi susarken bütün iş susandaydı...
Ben susuyordum, dinliyordum... Doktor öyküsünü attı bi kenara... Tekrar bana döndü...
"Böyle devam edersen, kalıcı rahatsızlıkların olur" dedi...
Anladım ne demek istediğini.. Fakat teyit ettirmek istedim...
"Ne gibi?.."
"Mesela, felç," dedi...
Yaptığım aptallıktan sonra aşkın boynuna geçirilmiş güzel bir madalya olur muydu bu?...
Doktor unut, dedi… Sil kafandan… Düşünme bir süre... Ata bin... Yüz... Yeni hobiler edin.. Zor bir meşgale bul kendine, dedi... Heykel yapmayı dene mesela, dedi...
Böyle manyakça bir şey olur mu ?... Şöyle içten içe konuşmaz mı insan?...
- Ben hiç heykel yapmıyordum, hiç alakam yoktu heykelle, ne için heykelle meşgulüm ben?
- Unutmak için?...
- Kimi?...
- O'nu!!
Sonra reçeteye yazdığım ilaçları al, dedi... İyi gelecek... İlaçların hepsi B6 vitamini...
6 adet B vitamininin bir araya gelip, tek drajede toplanarak bu drama iyi geleceğine hiç ihtimal vermedim... İçeceğim ama yine de... Sinir uçlarımın iltihabı için... Her içişimde, bunlar mı bana O'nu unutturacak diye küçümseyeceğim drajeleri...
Hayır, işin bok tarafı Ferhat aşkı için dağları delmiş...
Mecnun'un yaptığı malum...
Eee ben, ne derim ele güne?...
- Sinir uçlarım iltihaplandı...
- Ne için?
- Aşk...
- Ne yaptın peki aşk için?...
- Draje alacağım...
- Geçmiş olsun..
Eee..?...
Birazdan ilk vitaminimi alacağım...
Sol yanım garipleşti...
Sağ yanım aynı...
Tevekkül içinde…
0 notes
Note
Meruem'i kötü bir karakter olarak adlandırma konusunda emin değilim. En güçlü karınca olarak dünyaya gelmişsin, netero bile karşında duramamış, yaşamak ve soyunu devam ettirmek istiyosun, bunlar dürtüsel olarak yanlış şeyler değil. Bir Adanalı nasıl et yerken keyif alıyo ve salata yerine eti tercih ediyosa Meruem'in nen enerjisi olan insan tercih etmesi de ona benzer sbxjebd insanlar da yenmek istemedikleri için, türlerini korumak istedikleri için savaşıyolar. İki tarafın da kendince haklı sebepleri var. Söylediğin kitaba ve yazara baktım, alacağım kitaplar listesinde ilk sıralara çektim teşekkür ederim ^^ Bazen, intihar gibi kötü şeyler düşünen ve konuşacak kimseyi bulamayanlar için internete numaramı bırakmak gibi nispeten saçma bi fikre kapılıyorum. Bebek anınla içim ısındı çok şekerdi bu arada ^^ Merhamet konusunda ise haklısın, galiba merhamet farklı erdemleri de doğurabilir, güzel şeylere yol açar. Demin, bahsettiğin yazarın hayatına bakarken anime anlam kazandı shxjend diyorum ki Allah Allah bu isim bir yerden tanıdık. Bu kadar hxh konuştuktan sonra Lacrimosa dinlemezsek olmaz. Requiem adlı eserin bir parçası olan Lacrimosa, Mozart'ın ölmeden önce kağıda aldığı son kısım. Öleceğini anlayınca öğrencisine bu eseri nasıl bitireceğini detaylıca anlatmış ve Lacrimosa'dan(bu kısımda ölüyo) sonrasını öğrencisi tamamlamış(hatırladığım kadarıyla). Mozart'ın yazdığı son satırların bulunduğu sayfanın köşesinden bir parçası da 1958'de(tarihe baktım demin nshxjsn) Brüksel'deki expo'da sergilenirken kimliği bilinmeyen ve giriş izni olmayan bir kişi tarafından yırtılıp kaçırılmış. Yırtılan yerde Mozart'ın yazdığı son kelimeler var. Belki milyoner yarışmasına katılırsın ve sorulur shxjsnd Portishead-Only you ve aynı gruptan Roads şarkılarını önereyim bugün. En sevdiğin filmler ya da diziler hangileri?
adanalı örneğine bayıldım sjkdfkajhf aynen öyle, ayrıca merueme kendini keşfetme fırsatı vermediler sürekli soyumuzu yücelt baskısı yaptılar (bazen meruemi türk gençliğine benzetiyorum yemin ederim aynı derdi bizde çekiyoruz) meruem kendini keşfetmeye başlayınca düzgün düşünebilen sadece içgüdüleriyle hareket etmeyen biri oldu yavaş yavaş. (hxh de favori sahnelerimden biriydi gerçekten ikinci sahneyi de aşağıya bir yerlere not düşeceğim)
bungou stray dogs değil mi, oradaki tüm karakterler gerçekte yaşamış yazarlar aslında. mesela geçen ryunosuke akutagawa'nın raşomon ve tüm öyküleri kitabını aldım (okursam yorumlayacağım) ayrıca dazainin sürekli intihar etmeye çalışması gerçek dazai osamunun intiharına güzel bir gönderme. yazarları tanıdıkça anime daha da tatlanıyor. (animenin içinde arthur rimbaud bile vardı fark ettin mi bilmiyorum) rica ederim şimdiden iyi okumalar, sevdiğim ve kendimi bulduğum kitaplardandır kendisi.
özele girmiyorsa ve rahatsız olmazsan intihar düşüncelerinden nasıl kurtulduğunu sormak isterim. iyi niyetini takdir ediyorum :,) Lacrimosa.. ve o muhteşem sahne.. kaosun içinde huzur bulan luciferin o duruşu... best villain listemde ilk beşe giren lucifer.. (hayalet takımının yeterince iyi işlenmediğini düşünüyorum luciferi ve hayalet takımını daha iyi tanıyabilseydik çok iyi olurdu, mangada öyle mi bilmiyorum ama animede yavan kaldı sanki.)
kültürlendim teşekkür ederim (parantez içi notların muazzam sdnfk) çalınan kısımda ne yazdığını merak ettim şimdi.. olur da kim milyoner olmak istere çıktığım zaman olur da sorulursa yanıtlayacağımdan emin olabilirsin..
önerdiğin şarkıların sakin ve dedektif filmine ışınlayan bir havası var :) tam sherlock kitapları okurken dinlemelik. sevgili ailem gençliklerinden bu yana film hastası olduğu için o kadar çok film izledim ki sayamam o yüzden bi noktadan sonra isimleri aklımda tutmayı bıraktım ama narnia, hush, upgrade ilk aklıma gelenler. (çok daha güzel filmler vardı ama isimlerini hatırlamıyorum..) dizilerden de supernatural (bir yaz boyunca izlemiştim ne diziydi be), brooklyn nine nine, dexter son izlediklerimdi. uzun zamandır dizi de izlemiyorum..
#hakan günday sever misin#ve audioslave- like a stone önerin için tekrar teşekkür ederim önerdiğinden beri dinleye dinleye aşındırdım şarkıyı#korece şarkı sever misin bilmiyorum ama hyukoh- reserved seat favorilerimde ilk üçtedir seveceğini düşünüyorum#ve film önerin varsa alabilirim şimdiden teşekkürler#ne çok konuştum be#23
0 notes
Text
Splash Splash Love (2015)
Konu olarak; "Splash Splash Love dizisinde Dan Bi (Kim Seul-Gi) matematikten nefret eden ve asla yapamayan bir lise son sınıf öğrencisidir. Üniversite giriş sınavına gireceği gün sağınak yağmur yağar. Baskıların ve eğitim sisteminin zorluklarına dayanamayan Dan Bi (Kim Seul-Gi), parka doğru koşar. Bir su birikintisine zıpladığı an kendini Joseon döneminde kuraklık için yapılan bir ayinin ortasında bulur. Matematik öğrenmeye can atan genç Kral Lee do (Yoon Doo-Joon) ile karşılaşır ve ona aşık olur. Böylece romantik bir hikaye ortaya çıkar."
İki bölümlük bu mini dizi, tam film tadında. Konusu itibariyle klişe olsa da her şey çok yerindeydi. Bütün konuların neticelenmesi de güzel olmuş, beğendim. 🙌🏻
#Moon Lovers bebeklerini çokça hatırladım.. ahahahh#en azından bunlar sonraki hayatta buluştular#onlar buluşamadı............#kdrama#sondaki çevirmen notu hoşuma gittiği için onu da ekledim#o bile yerindeydi#splash splash love#yoon do joon#kim seul gi#ek olarak ikinci bölümün sonunda kamera arkası görüntüleri çok şekerdi
11 notes
·
View notes
Text
Sene 1975 lerdi
Henüz köylerimizin yolları asfalt değildi
hatta elektrikleri bile yoktu
köy minibüslerine ve otobüslere kaç kişi binmişti ki
Bir kere traktör görmüştüm.O da çok uzaktandı
İşte bu yıllarda "Bayramın kamyonu"vardı
O,bir efsaneydi
Çok büyük bir icattı(!),ona dokunmak bile önemli şeydi
Hele şoför mahalline binmek bir ayrıcalıktı
Mehmet Çavuş,muhtar ve köyün sayılı kişileri…
Bunlar ancak binebilirdi.
Haftanın bir kaç günü ELAZIĞ'dan köye gelirdi
Ertesi gün dolu dolu yolcularla giderdi
Bayramın kamyonu! O, nasıl bir şeydi..
Biz kafadar arkadaşlar Ömer Bey'in konağının eteğinde
Kuzu otlatırken
Oflaya poflaya görünürdü düzde
Bayramın kamyonu
Tozun toprağın içinde,
Kamyon görünmezdi tozun dumanın içinde
Kasanın önündeki devasa “maşallah”yazısı bile.
Eşyaların üstünde,
Oturmuş onlarca yetişkin
Tanımak zordu bakınca yüzlerine
Gri bir ince toz birikmiş olurdu yüzlerinde
O yüzden seçemezdiniz bakarken
Tanımak zordu,kim kimdir kamyonun üstünde.
Bir heyecan sarardı kamyon görününce Sarıkamış Köyü kepirler düzlüğünde
Tozu dumana katarken
Bayramın kamyonu,
Bizlerde ne umutlar, ne beklentiler vardı bilsen
Şehir ekmeği mi, birkaç tane şeker mi
Ya da gurbetten dönmesi muhtemel birileriyse
Beklenti,sevinç,umut katmerlerlenirdi elbette
Bayramın kamyonu,
Sadece kamyon değildi,kesinlikle
Şekerdi,şehir ekmeğiydi,umuttu bazen de…
Ah! ne günlerdi öyle, kamyonun geliş saatini beklerken
Bazen yavaşladığında arkasına tutunup asılırken
O, bir kamyondan çok şeydi elbette.
Bayramın kamyonu
Gazyağıydı,lambaydı,fitiliydi
Çaydı,şekerdi, yağdı
Haberdi,havadisti,müjdeydi ,kederdi,tasaydı
Kısacası medeniyetti
Ne olursa olsun yeter ki geleydi
Havalı kornasını bir öttüreydi.
İlk tozunu dumanını farkeden bağırırdı:
"Kamyona Bayram haaaat"çığlığını koparırdı
Bayır aşağı inerdik birkaçımız. Dizilirdik,
Yol kenarına kimbilir ne beklentilere girerdik…
Bazen bulamaz,bazen bir şeker koparırdık
Şeker yoksa da bir iki azar işitirdik
Nadiren de olsa iltifat alırdık
Kamyonun gelişini iple çekerdik…
Hep....
YavuzSamed
12 notes
·
View notes
Note
Epi kimi no na wa (your name) filmini izlemiş miydin? İzlediysen beğendin mi? Çoğu kişi hem görselinden hem de kurgusundan etkileniyor.
İzlemiştim çok aklımda kalmamış açıkçası ama Plot Twist’i baya iyiydi, konu da çok şekerdi ve dramı da çok kıvamındaydı. Pek anime ustası değilim ama animelerin finallerinin genellikle aşırı berbat olduğunu düşünürüm, bu animede de final bizi zirveye çıkarmadı ama diğer izlediğim yapımlara göre güzeldi. Sonrasında içlerine düştükleri eksikliğinden tanıdıkları ama bir türlü bilemedikleri, arayışında oldukları o insanın peşinde olmaları Zeus’un mitlerinden birini hatırlattı. 10 üzerinden kawaii bir yapım ;)
2 notes
·
View notes
Text
ESKİDEN.....
*Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı. (Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.)
* Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu.
* Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.
* Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı.
* Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı.
* Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur, ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi.
* Okul kapısında ayva, şam tatlısı,macun şeker,susamlı şeker,pamuk helva,kestane satılırdı.5 kuruşa ince bir dilim şam tatlısı,alırdık.
* Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı !!
* Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller için de bayramı beklemem söylenirdi.
* Bayramlarda, kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu.Bazılarımız koynuna alır, yatardı.
* Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırırlır, bize verilemezdi !! Biz ona o bize bakardık.
* İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik !!
* Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız pazar akşamları kolalanırdı.
* Genellikle herkes pazar günleri yıkanırdı!! banyo kazanı merasimle yanar, banyolar yapılır çamaşırlar yıkanırdı.
* Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı.
* Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci , sülükçü(!!) geçerdi.
* 25 kuruşa Bisiklet kiralar, ''şans kader kısmet talih niyet 5 kuruuş'' diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık
* Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılınır, hayat geçirilirdi.
* Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı . Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı'ya herkes hayrandik.
* İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi.
Aşı oluncağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı.
* Okulda, Kürt ,Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi.
Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak , geleneklerimize aykırıydı,ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu.
* Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi.
* Dondurma mayıs sonunda çıkar, annem temmuza kadar izin vermezdi.
* Erkek çocuklar misket,kuka,bezden yapılmış topla futbol oynarlar;kızlar daha çok ip atlarlardı.
* Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun Saklambaç ve 7 adet kırık testi parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan Dalya diğer adıyla dombik oyunu idi.
* Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi.
* Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar, baldırlarına lastik takardi.
* Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
* Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
* Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik.
* Defter-kitap kaplama kağıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu. * Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık.
* 'Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek ' bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya 'hayır' demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi...
(alınt)ESKİDEN.....
*Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı. (Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.)
* Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu.
* Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.
* Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı.
* Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı.
* Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur, ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi.
* Okul kapısında ayva, şam tatlısı,macun şeker,susamlı şeker,pamuk helva,kestane satılırdı.5 kuruşa ince bir dilim şam tatlısı,alırdık.
* Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı !!
* Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller için de bayramı beklemem söylenirdi.
* Bayramlarda, kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu.Bazılarımız koynuna alır, yatardı.
* Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırırlır, bize verilemezdi !! Biz ona o bize bakardık.
* İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik !!
* Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız pazar akşamları kolalanırdı.
* Genellikle herkes pazar günleri yıkanırdı!! banyo kazanı merasimle yanar, banyolar yapılır çamaşırlar yıkanırdı.
* Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı.
* Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci , sülükçü(!!) geçerdi.
* 25 kuruşa Bisiklet kiralar, ''şans kader kısmet talih niyet 5 kuruuş'' diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık
* Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılınır, hayat geçirilirdi.
* Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı . Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı'ya herkes hayrandik.
* İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi.
Aşı oluncağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı.
* Okulda, Kürt ,Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi.
Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak , geleneklerimize aykırıydı,ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu.
* Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi.
* Dondurma mayıs sonunda çıkar, annem temmuza kadar izin vermezdi.
* Erkek çocuklar misket,kuka,bezden yapılmış topla futbol oynarlar;kızlar daha çok ip atlarlardı.
* Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun Saklambaç ve 7 adet kırık testi parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan Dalya diğer adıyla dombik oyunu idi.
* Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi.
* Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar, baldırlarına lastik takardi.
* Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
* Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
* Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik.
* Defter-kitap kaplama kağıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu. * Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık.
* 'Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek ' bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya 'hayır' demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi...
(alınt)
8 notes
·
View notes
Note
Koreliler ne utangaç insanlar abi yav 'zamster' diye bir kanal var tavsiye ederim.kızlar erkeklerin, erkekler kızların kıyafetlerini falan yorumluyorlar. en sonunda kıyafetlerini beğendikleriyle date falan çıkıyorlar ama nasıl tatlılar:)))
Aww iki bölüm izledim çok şekerdi harbiden
15 notes
·
View notes
Photo
Yaptığım en güzel editlerden biriydi çünkü bu filmi bayağa sevdim ;)) Stella&Will ikilisi çok şekerdi. Ama sonu üzdü :(( Ama kesinlikle izlemelisiniz :’) (Will: El sıkışalım mı? Stella: Komikti :))
12 notes
·
View notes
Text
yerin üstünde,ıslak
tanrım bana zamanı bükmeyi öğret şehrin en güzel yerinde durmuşum ben de bununla meşhurum,burda durup dikilmekle vaktimi bankların üzerine kazıyıp ölümü düşünmekle tanrım,ne ormanlar geçtik seninle,karınca tünekleri üst üste yığılmış cesetler ve pogrom şehrin en temiz yerlerinde şimdi bir toz birikintisidir ölü külleri uçuşur üstümüzde ve geri getiremez kimse halaskargazi’de bir ölü adam şimdi hafızam,yatıyor yerde bu vapurlar beni büyüten,korkuyu ruhumdan atan hepsi birlik olup tuttular cinayetin elinden tanrım,nasıl oldu da izledik bütün bunlar olurken sen de bununla meşhursun işte,öyle durup izlemekle oysa ne sokulgan gelmişti yüzyıl üstümüze sonbahar yorganları gibi sıcak bir sabahta kendimizi karın altına sokup bir kavanoz reçeli isterdik annemizden döksün üstümüze büyük bir grimm masalıydı gündüz yaşantımız ne görürsek görelim kümülatif kabuslarımızda sabahı bilmek bir avuç şekerdi cebimizde nereye döksen peşinden koşar mutluluk tanrım,ne çok şey gizledik senden koltukların arkasına birikmiş ölü böcekler dünyanın üstünde çiçekli bir battaniye,uyusun ve kimse korkmasın diye biliyorum artık bir şeyler hissetmem gerek bütün bu olan bilen etrafımda,büyüyen depremler giderek güneşin arkasına saklanıp gizlice büyüyen gezegenlerden yaşamaya dair dersler almam gerek büyük bir saklambaç çünkü yeryüzü,yüzümüz duvara dönük ilk taşı ağaçların üstüne tünenler atsın nasıl olsa düşerler oldukları yerden bir gün,masal bununla başladı insan bir düşmek şarkısı cennetten yeryüzüne,bitmeyen bir düşmek var tanrım,bana yerimden kalkmayı öğret çünkü çarpınca kafamı toprağa ne yaparım bilmiyorum hazırlıklı olmak istiyorum seni gördüğümde şehrin en güzel yerinde durup denizi izlerken ne gelecekse gelsin başıma,bana öğretmen gerek öğret ki bir şeyler hissedeyim yine
1 note
·
View note
Text
bugün dağ çilek aromalı kahve içtim mükemmeldi köyde annemin bize topladığı çilekler gibiydi tadı ve sahibi abla da o kadar şekerdi ki nasıl olduğumuzu sordu sohbet etti böyle insanları çok seviyorum yüz kere giderim oraya
1 note
·
View note
Photo
bugün Cavit hoca bana ; çok zekisin kendini harcama dedi ve gün boyu sanki yapılan espriyi anlayan yalnız iki insanmışız sıcaklığında gülümsedi. Nilüfer hoca bu dergiyi okumak zordur, tebrik ederim seni dedi {varlık dergisi için} ben de uzaktan akıllı birine benzemiyor dimi dedim, yok canım ne alakası var dedi ama biliyorum öyle bir edayla söyledi. o sırada özlem hoca da kafası zehir gibi, ben de tebrik ederim, dedi. teşekkür ettim. barış hoca bir şey ister misiniz dedi istediğimi belli etmek için lafı geveleyip hayır dedim, sonra siz bilirsiniz dedim ve o da beni çağırıp 2 çay aldırdı. çok şekerdi<3 iyi çalışın, dedi. tamam.
Hakan hoca ile yaptığım espri sonucu aramız düzeldi, 9/d'den hakan kaya siz misiniz diyorduk, espriyi anlayacak bir adam gibi bile görünmüyor fakat çok güldü, üzerine ekledi ve daha da güldük. hatta sonradan sınıfına gittim ve orada da yaptık espri en son da kendine dikkat et dedi sevecen bir şekilde, oysa en son sen çok gözüme batmaya başladın demişti nar yediğim için ve beni azarlamaya çalışmıştı.
kürk mantolu madonna okuyorum, sabahattin ali'ye aşığım nasıl kelimeler üzerine bir dahi olabilir? çok mu okuyor? bu nasıl bir çok okuma, her gün gözümün önündeki alıp gözümün içine sokuyor ve işte o zaman anlıyorum çok önceden fark ettiğimi.
merve ile o kadar çok konuştuk ki kendimi deşifre etmenin verdiği korkuyla gerildim ama gerçekten iyi bir kalbi olduğuna inanıyorum, umarım düşüncem değişmez.
doğa ile arkadaş olmak istemiyorum, uzaklaşmam lazım, kanser bir karakter.
iyi geceler, yarın 5. 45'te uyanmaya çalışacağım.
Photography by Peter Solarz
untitled
19K notes
·
View notes
Photo
Bugünün sürprizi Bahar'ım dan geldi 😍 Öğle yemeğinden indikten sonra elime parşömen kağıdından bir paket tutuşturdu sekreter arkadaşım, acaba nedir nedir diye incelerken Bahar'dan geldiğini gördüm ve hemen bir gülümseme belirdi yüzümde 😊 Demek Bahar mektubunu yazmış dedim paketi açmaya çalışırken, paketin o esrarengiz kabı açılır açılmaz hayranı olduğum adamla göz göze gelmem bir oldu 🙈 Evet evet tam tahmin ettiğiniz gibi Sabahattin Ali'den bahsediyorum 😋 Yahu dedim bu nasıl bir inceliktir, bir kutuyu onun sözleriyle ve resmiyle süslemiş ki, bu uğraşı sırf ben bu adamı seviyorum diye yapmış 🙈 Kutunun hayranlığı geçmeden içindekilerin albenisine kapıldım hemen, okumadığım Stefan ve Mustafa Kutlu kitapları enfes seçimler, dahası bir mug vardı ki şekermi şekerdi hemde en sevdiğim panda figürlüsünden 🤗 Çok şık bir defter ve bir kutu abur cubur da cabası tabi 🙈🎈 Böyle ince düşünceli dostlarım olduğu için gerçekten öyle şanslı hissediyorum ki kendimi inanın anlat deseniz anlatamam çünkü tarifi çok zor. Bahar'ım Nisan'la birlikte ne de güzel geldin sen böyle, teşekkür ederim güzel insan yüreğine sağlık ❤💙🙆😘🌼🍀
#kitap#mektup#arkadaşlık#books#bookstagram#anlamlı sözler#anlamlı yazılar#anlamlı resimler#güzel sözler#sabahattin ali#sürpriz#kitap kurdu#kitap aşkı#kitapkolik#hediyeleri
6 notes
·
View notes
Note
Twitterda paylaştığın pakette ne var neler aldın
Mermer desenli cüzdan, beyaz kumaş bir şort ve bir top aldım çok şekerdi
0 notes
Text
ESKİDEN.....
*Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı. (Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.)
* Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu.
* Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.
* Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı.
* Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı.
* Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur, ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi.
* Okul kapısında ayva, şam tatlısı,macun şeker,susamlı şeker,pamuk helva,kestane satılırdı.5 kuruşa ince bir dilim şam tatlısı,alırdık.
* Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı !!
* Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller için de bayramı beklemem söylenirdi.
* Bayramlarda, kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu.Bazılarımız koynuna alır, yatardı.
* Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırırlır, bize verilemezdi !! Biz ona o bize bakardık.
* İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik !!
* Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız pazar akşamları kolalanırdı.
* Genellikle herkes pazar günleri yıkanırdı!! banyo kazanı merasimle yanar, banyolar yapılır çamaşırlar yıkanırdı.
* Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı.
* Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci , sülükçü(!!) geçerdi.
* 25 kuruşa Bisiklet kiralar, ''şans kader kısmet talih niyet 5 kuruuş'' diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık
* Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılınır, hayat geçirilirdi.
* Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı . Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı'ya herkes hayrandik.
* İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi.
Aşı oluncağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı.
* Okulda, Kürt ,Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi.
Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak , geleneklerimize aykırıydı,ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu.
* Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi.
* Dondurma mayıs sonunda çıkar, annem temmuza kadar izin vermezdi.
* Erkek çocuklar misket,kuka,bezden yapılmış topla futbol oynarlar;kızlar daha çok ip atlarlardı.
* Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun Saklambaç ve 7 adet kırık testi parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan Dalya diğer adıyla dombik oyunu idi.
* Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi.
* Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar, baldırlarına lastik takardi.
* Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
* Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
* Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik.
* Defter-kitap kaplama kağıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu. * Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık.
* 'Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek ' bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya 'hayır' demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi...
(alınt)ESKİDEN.....
*Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı. (Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.)
* Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu.
* Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.
* Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı.
* Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı.
* Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur, ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi.
* Okul kapısında ayva, şam tatlısı,macun şeker,susamlı şeker,pamuk helva,kestane satılırdı.5 kuruşa ince bir dilim şam tatlısı,alırdık.
* Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı !!
* Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller için de bayramı beklemem söylenirdi.
* Bayramlarda, kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu.Bazılarımız koynuna alır, yatardı.
* Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırırlır, bize verilemezdi !! Biz ona o bize bakardık.
* İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik !!
* Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız pazar akşamları kolalanırdı.
* Genellikle herkes pazar günleri yıkanırdı!! banyo kazanı merasimle yanar, banyolar yapılır çamaşırlar yıkanırdı.
* Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı.
* Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci , sülükçü(!!) geçerdi.
* 25 kuruşa Bisiklet kiralar, ''şans kader kısmet talih niyet 5 kuruuş'' diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık
* Herkesin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılınır, hayat geçirilirdi.
* Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı . Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı'ya herkes hayrandik.
* İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram etmezdi.
Aşı oluncağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. Aids henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı.
* Okulda, Kürt ,Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi.
Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak , geleneklerimize aykırıydı,ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu.
* Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi.
* Dondurma mayıs sonunda çıkar, annem temmuza kadar izin vermezdi.
* Erkek çocuklar misket,kuka,bezden yapılmış topla futbol oynarlar;kızlar daha çok ip atlarlardı.
* Kız ve erkek çocukların en sevdiği oyun Saklambaç ve 7 adet kırık testi parçasının üst üste konularak önce topla yıkılıp sonra tekrar dizilmesi suretiyle oynanan Dalya diğer adıyla dombik oyunu idi.
* Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi.
* Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar, baldırlarına lastik takardi.
* Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
* Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
* Çarşıda, pazarda anne ve babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik.
* Defter-kitap kaplama kağıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu. * Gazete kağıtlarından kese kağıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık.
* 'Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek ' bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya 'hayır' demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi...
(alınt)
8 notes
·
View notes