#onlar buluşamadı............
Explore tagged Tumblr posts
Text
Splash Splash Love (2015)
Konu olarak; "Splash Splash Love dizisinde Dan Bi (Kim Seul-Gi) matematikten nefret eden ve asla yapamayan bir lise son sınıf öğrencisidir. Üniversite giriş sınavına gireceği gün sağınak yağmur yağar. Baskıların ve eğitim sisteminin zorluklarına dayanamayan Dan Bi (Kim Seul-Gi), parka doğru koşar. Bir su birikintisine zıpladığı an kendini Joseon döneminde kuraklık için yapılan bir ayinin ortasında bulur. Matematik öğrenmeye can atan genç Kral Lee do (Yoon Doo-Joon) ile karşılaşır ve ona aşık olur. Böylece romantik bir hikaye ortaya çıkar."
İki bölümlük bu mini dizi, tam film tadında. Konusu itibariyle klişe olsa da her şey çok yerindeydi. Bütün konuların neticelenmesi de güzel olmuş, beğendim. 🙌🏻
#Moon Lovers bebeklerini çokça hatırladım.. ahahahh#en azından bunlar sonraki hayatta buluştular#onlar buluşamadı............#kdrama#sondaki çevirmen notu hoşuma gittiği için onu da ekledim#o bile yerindeydi#splash splash love#yoon do joon#kim seul gi#ek olarak ikinci bölümün sonunda kamera arkası görüntüleri çok şekerdi
11 notes
·
View notes
Text
Mevzubahis Kürtlerse "DEVRîMCÎLîK" teferruattır!
Küba'da Che, Vietnam'da Le Duan, Meksika'da Marcos enternasyonalizmine varıp da... Kobanê'de IŞİD çetelerine karşı Kürtlerin zaferini görüp dumura uğramış, neredeyse "Türk-İslam sentezcileri"yle benzeşenler için yazılmıştır bu yazı. Başkalarının alınmasına gerek yoktur.Şeyh Bedrettin müridi Börklüce Mustafa'ydın Karaburun'da.Mustafa Suphi oldun, Ethem Nejat oldun Karadeniz'de.Bursa Mapushanesinde yatan Nazım'dın.Che'ydin, Fidel Castro'ydun Sierra Maestra Dağlarına çıkan.Le Duan'dın Vietnam'da.Bayılırdın bağırmaya:"Ho ho Ho Şi MinDaha fazla VietnamErnesto'ya bin selam!"Lübnan'dan haber veren "radyo ajanslarında" duydukça "Sağcı Hıristiyanlarla" çarpışan "Dürzi Milisler"i....
Beyrut varyantlarında, bilimin aydınlığı için savaşmanın hayaliyle yanıp tutuştun.Ergenlik düşlerindi Ortadoğu'da bir El Fetih gerillası olmak.Nikaragua'da Sandinist Ortega'ydın.Meksika'da Zapatista, Sri Lanka'da Tamil Kaplanı...Şili'de "Venseramos"tun, "Kıralım zincirlerimizi..."Venezuela'da Chavez bile oldun.Mahir'din, Deniz'din, Hüseyin'din, Yusuf'tun.Ama bir türlü yüreğinde buluşamadı onlar Kaypakkaya'yla.Ahmet Taner Kışlalı için tuttuğun yasta yarım santim yer açmadın Musa Anter için.Sen de karşıydın din savaşlarına.Gericiliğe karşı tek kutsalındı "aydınlanma".Çağ dışı bir anlayışın, yobaz bir gericiliğin düşmanıydın hep.Ama bir türlü yüreğin yetmedi, "Ya Kobanê ya barbarlık!" demeye.Gençlik düşlerini süslemişti Filistin gerillaları.Hayallerinde kaç kez göğüs göğüse çarpışmıştın El Karamek'de.Şartlar denk gelmedi bir türlü... Hayat işte!
Pörsüdü inançların, devrimciğini evirdi konformizm.Boşluktaydın yıllarca.Yine de yüreğini bir tel olsun kıpırdatmadı Suruç kadar yakın Kobanê'nin özgürlük savaşçıları.Hayatlarını koymuşlardı oysa düşlerinin önüne.Ölümleri bile bir işe yarasın istiyorlardı.Halkı özgür, insanları eşit bir ülkenin peşine düşmüşlerdi.17'den 77 yaşına kadar hepsi gencecik savaşçıydılar.İnançlıydılar hem de nasıl."Ağız dolusu gülmenin" de, yanık bir türkü tutturmanın da, "gelecek güzel günleri" anlatan bir devrim marşı söylemenin de ustasıydılar.Kör inançlarla afyonlanmış, ortaçağdan bugüne kan içe içe yürüyen düşmana karşı bir adanmışlıktı ölüme karşı çektikleri kılıç.Bilgiyle bilemişlerdi hayatlarını.İlk gençliğinden beri kadın özgürlüğünün de, cinsiyetsiz bir direnişçinin de simgesiydi sende Leyla Halid.Ama bir türlü göremedin, neredeyse Batı'nın moda dergilerine kapak olacak güzellikteki kadınların vücudunu bomba yapıp tankların üzerine yürümesini.Batista diktatörlüğüne karşı Küba dağlarına çıkan Che ile Fidel'le yan yana, omuz omuzaydın da...
Yanlarına bile yaklaşmak istemedin Miştenur tepesini ele geçiren Kobanê savaşçılarının.Vietnam'daydın, Kamboçya'daydın, Nikaragua'daydın da...Bir türlü gidememiştin Şengal'e, Mahmur'a, Kobane'ye.Dinin siyasete alet edilmesine karşıydın hep.Bırak siyaseti, dini savaşa alet edenlere karşı dövüşenlerin bile yanında olmayı beceremedin "Aman Kürtler kazanmasın" diye.Mümkünse görmemeye çalıştın, kendisi gibi olmayan herkesin kafasını kesen, kadınları köle olarak pazara süren canileri.Bayılırdın "Yaşasın Halkların Kardeşliği" diye bağırmaya 1 Mayıs alanlarında.Ama, Paramaz kadar Ermeni, Kızılbaş kadar Alevi olmaya korktun.Ne Mustafa'nın Suphi'siydin Kobanê'de, ne de Ethem'in Nejat'ı...
Che'nin kızıl yıldızlı beresine, Fidel'in Havana purosuna, Subcomandante Marcos'un piposuna yetti de yüreğin...Arin'in yeşil, kırmızı, sarı fuları, Azad'ın poşusu olamadın Kobanê'de.Bağımsızlık, özgürlük senin karakterindi oysa.İşte tam da onu yaptılar Kobanê'de.Ülkelerini ve insanlarını savunmak için sarıldılar silaha.Ne başkalarının toprağına göz diktiler, ne de tek mermi attılar hayat alanlarının dışına.Yıllardır savunduğun "haklı savaş" teorine bile "Elveda" dedin, hayallerindeki savaşı verenler Kürt olduğu için.Birden bire, hiç olmayı düşünmediğin bir gericiğe savruldun."Tanrı Dağı kadar Türk" oluverdin, neredeyse "Hira Dağı gibi Müslüman" kesilecektin.İyi ki bu ülkenin devrimcileri senin gibilerden ibaret değildi.
Şairin dediğince aynen:"Kızlarım,Oğullarım var gelecekte,Her biri vazgeçilmez cihan parçası."Mahir'in, Deniz'in posterlerini bayrak yapıp aştılar dikenli terleri, mayınlı tarlaları.İspanya'daki Enternasyonal Tugaylar gibi daldılar Kobanê'ye.Barikatlarda can verdiler yoldaşlarıyla birlikte Türkiyeli devrimciler.Sınırda etten duvar ördüler Kürt kardeşleriyle omuz omuza, el ele...Halaya durdular Türkiye'deki kentlerin alanlarında Kobanê'nin zaferi için.Kürt olmadığı halde, Kürtlerin kentinde, Kürtleri savunmak için gitmedi sadece Kobanê'ye Suphi Nejat Ağırnaslı; bütün insanlar adına, bütün hayatları savunmak için almıştı Peremez Kızılbaş adını.
Tam da onun gibiler için söylemişti şair:"Gözlerinden,Gözlerinden öperim,Bir umudum sende,Anlıyor musun?"Kobanê'de bozguna uğratılan sadece IŞİD çeteleri değildi.Bir sınır kasabası, bu ülkede "içinde küçük bir Kürt düşmanlığı taşıyan" herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya yetti.Ne de olsa senin için mevzubahis Kürtler olunca, "devrimcilik" teferruattı.Aslında Kobanê, geçmişteki başkaldırıların simgeleriyle maskelenmiş sahte devrimciliğin de tabutuna son çiviyi çaktı!
Celal Başlangıç
6 notes
·
View notes
Photo
21 kasım 01.50
Öylesine sıradan bir akşamdı. Benim içinde, onlar içinde. Öylesine bir akşam.
O kadar öylesineydi ki her şey, bir farklılık bulmak için çırpındım durdum.
Farklı bir şey yazmak, farklı bir şey anlatmak istiyordum bu defa.
Olmadı… Olamadı işte… Her şey ve hepsi aynı gidişte.
Ve bu öylesine akşamda;
Bir işçi günü kurtarmanın mutluluğunu yaşıyordu.
Koltuğuna sıkıştırdığı ekmekle öyle vakur, öyle keyifliydi ki, bir bando eşliğinde yürüyordu sanki.
Bir emekçinin rutin yorgunluğu vardı adımlarında.
Kornasıyla frene basan sürücüyü son anda görüp, biraz daha yaşayabilmenin telaşıyla koşuyordu caddenin öbür yanına.
Bir öğretmenin kafasındaki karmaşa yüzüne vurmuştu.
Kulaklarını çektiği öğrencisine haksızlık mı etmişti, o öğrencimi ukalaydı yoksa?
Bir sekreter, bütün gün bakmış olduğu telefonlardan bıkmış olmalı ki, köşedeki telefon kulübesine ulaşmadan hızla bir dönüş yapıyor ve patronuna küfrediyordu. Akşamüstü istediği izini vermedi, sevgilisiyle buluşamadı diye.
Bir dükkân sahibi hala oturuyor kapı önünde. İçeriye girecek bir müşteri ve ay sonunda ödenecek çek'inin hesabıyla.
Bir balıkçı, özenle ve hiç yorulmadan ağlarını düzeltiyordu.
Geceye bir eksik kalmasın, efkârda sulansın diye, şarabını vakitlice alıyor, mücevher saklar gibi bir kenara yerleştiriyordu.
Bir işadamının elinde telefon…
Bir orayı arıyor, bir öbür yanı.
İşler nasıl, nakit durumu? Sonra hepsini unutup, karısına uyduracağı yalanla, sevgilisine yapacağı davetin provasını yapıyordu.
Bir medya mensubu paparazzi peşinde…
Bir çiftçi ektiğinden fazlasını toplayabilmenin hevesinde…
Ve herkes bir şeylerin sıkıntısı ile başka şeylerin beklentisinde.
Bunların hepsi, ama hepsi… Öylesine bir akşamda, öylesine yaşandı. Ve bunlar anlatılanlardı. Gerçi anlatılmayanlarında farkı yoktu ya zaten öylesine olmaktan. Yine de anlatılmama ayrıcalıkları vardı işte.
Ve onlar içinde öyleydi, benim içinde. Öylesine bir akşamdı yaşanan…
Ve ben hepsinin dışındaydım.
Ne işçi, ne memur, ne işadamı, ne medyacı, ne çiftçi, ne balıkçıydım. Vekil yahut bakan, başbakan filan da değildim. Hiç biri, hiçbiri… Sıradan bir insanım sadece.
Telaşım yoktu hiç birinde hiçbir şekilde. Yakamozlardı, çayımdı özlediğim. Elimde bardak , koyu mavi gecemde denizdeki ışıltıları seyrederken…
Ve duygularla yüklenip, ifade etmek isteği ile yanarken…
Yazıyorum bu satırları
Yalnızlığımla yine ve bir daha baş başayken…
148 notes
·
View notes