Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
7
Ortadoğudaki Sünni-Vahhabi-Şii-Laik rekabetinde Türkiye Sünnileri tutuyor. Amerika ise hala kimi tutacağına karar veremedi.
Arap ülkelerinin durumu hakikaten de Türkiye'den çok farklı değil. Arap baharı denen şey despot Laik rejimin Sünni, Vahhabi ortaklığı ve Amerika'nın desteğiyle yıkılmasıydı.
Mısır'da Vahhabiler'in taraf değiştirmesi ve darbeden sonra Kral Abdullah'ın Sisi'nin yanında olduğunu ilan etmesi Amerika'nın kafasını karıştırdı. Sünni Müslüman Kardeşler ile Suudiler'in bir gün farklı cephelerde olacaklarını tahmin ettiklerini hiç zannetmiyorum. Mısırdaki "Ilımlı İslam" projesi Suudilerin bu hareketiyle bitirmiştir. Zira Amerika'nın, en sadık müttefiği olan Suudi Arabistan ile ilişkilerini koparması mümkün değildir. Ha bu arada "Ilımlı İslam" nedir? Ilımlı İslam denilen şey Sünni şeriatıdır. Bu terimi kullananların kafasındaki "Aşırı İslam" ise Suudi şeriatı. Çok büyük bir fark yok anlayacağınız.
Suudiler ile Müslüman Kardeşlerin çıkar çatışması Ortadoğunun her yerinde, her alanda kendini gösteriyor ve her geçen gün Suudiler kazanıyor. Ortadoğu genelinde Müslüman Kardeşleri, Suriye'de Özgür Suriye Ordusunu destekleyerek her iki tarafa da yarandığını zannediyordu Amerika. Şimdi ise Suriye'de, Suudiler'in terör örgütü El-Nusra, Müslüman Kardeşler'in terör örgütü ÖSO'ya karşı çok daha baskın rol oynamaya başladı. El-Nusra yani El-Kaide'nin Suriye koluna Amerika'nın yardım etmesi Obama'nın sonunu getirir. 11 Eylül'ün sorumlusu ilan edilen El-Kaide'ye edilecek silah yardımını zannetmiyorum ki Amerikan halkı, hatta Obama'nın kendisi içine sindirebilsin. Bu yüzden halen düzgün bir Suriye politikası oturtulabilmiş değil. Kimyasal saldırının unutulması için 2 hafta yetti. Halen beklemedeyiz. Esad da vazgeçecek gibi gözükmüyor. Peki bu kördüğüm nasıl çözülecek?
Mısır'da çözüldüğü gibi çözülme ihtimali yok değil. El-Nusra taraf değiştirir. El-Nusra taraf değiştirdiğinde sanmıyorum ki ÖSO 1 hafta dayanabilsin. Esad büyük ihtimal ülkeyi terk eder. Yerine Esad'ın çırağı yeni bir laik ordu komutanı geçer. Kağıt üstünde Esad kaybeder, pratikte Laik-Vahhabi ortaklığı kazanır. Yani aynen başa döneriz. Olan da ölen binlerce Suriyeli'ye olur. ÖSO'nun savaşı kazanmasından ve Müslüman Kardeşlerin başa geçmesinden veya Esad'ın kendi kendine kazanıp iktidarına devam etmesinden daha gerçekçi buluyorum bu senaryoyu.
İkinci ihtimal Türkiye'nin Suriye'ye savaş ilan etmesi. Suriye tezkeresi uzatıldı. Ne yapacağı belli olmayan patlamaya hazır bir Tayyip Erdoğan'dan beklenmeyecek hareket değil. Bu durumda AKP yine ÖSOcuları başa geçirmeye çalışacaktır. Tayyip Erdoğan'nın ÖSO'yu satıp El-Nusra ile ittifak kuracağını da sanmıyorum. Bu durumda El-Kaide'nin büyükşehirlerde bombaları patlatmasına hazırlıklı olmalıyız.
Hangi ihtimal gerçekleşirse gerçekleşsin kesin bir şey var. O da Suriye'de savaşın daha yıllarca süreceği. Amerikan ordusu çekildiğinden beri Irak'da Sünni-Şii gerilimi dolayısıyla bombalar susmuyor. Suriyede de susmayacaktır. Hizbullah, ÖSO ve El-Nusra hatta PYD-PKK karşılıklı intikamlaşacaklardır.
Daha fazla insanın ölmemesi için belki de 19. yy çözümlerinin konuşulmaya başlanması lazım. Yani bölünmek. Toprak bütünlüğü biraz fazla yüceltilmiyor mu sizce de? Irak'da şu an 1,5 milyon olan ve giderek artan ölümlerden daha değerli midir toprak bütünlüğü?
0 notes
Text
6
Büyük Ortadoğu projesinde Türkiye pilot ülkeydi.
Önceki yazılarda bahsettiğim bütün yöntemler kullanıldı. “Darbeciler” ortak düşman bellendi. Yabancı yatırımcı geldikçe adaletsizlikleri, hukuksuzlukları pek kimse umursamadı. Din birleştirici bir unsur olarak kullanıldı. Adına da ılımlı islam dendi. Aslında dinin birleştirici unsur olması Türk-İslam sentezi adı altında tee 12 Eylül'de temeli atılmış bir proje. Adı değişti Ilımlı İslam oldu sadece.
Ergenekoncular içerideyken neden 12 Eylülcüler dışarıda zannediyorsunuz?
28 Şubat maduriyetlerini anlata anlata bitiremeyenler neden 12 Eylül'den bahedemiyor zannediyorsunuz?
Bu gün liberal diye geçinenlerin, darbeleri eleştirenlerin zamanında 12 Eylül'de darbeyi öve öve bitiremediklerini biliyor musunuz?
Tabi ki de hepsini gayet iyi biliyorsunuz. Yoksa bu blogun adı herkesin bildiği şeyler olmazdı.
Görünürde birleştirici, görünürde demokrat. Medya suskunluğu ve suskun olmayanların çok başarılı bir şekilde yaftalanması bir de zannedersem Türk insanının doğasında olan kayıtsızlıkla birleşince ABD bu projenin başarılı olduğuna ikna oldu.
10 sene boyunca AKP tarafından uygulanan medya manipülasyonu sebebiyle ne Amerika ne İsrail ne de liberal tayfa insanların içinde biriken öfkenin büyüklüğünden habersizdi. Ulusalcı, darbeci, marjinal gruplardan ibaret sanılıyordu muhalefet.
Türkiye gibi birleştirici faktörün din olmasından rahatsız olan büyükçe bir kitleye sahip bir yerde bile başarılı olduysa bu proje diğer yerlerde neden olmasındı?
Mısır'a gidelim:
Hüsnü Mübarek protesto edilirken hep Müslüman Kardeşler'in ismi ön plandaydı.
Neden?
Mısır'da Müslüman Kardeşler dışındaki tek bir tane siyasal örgütlenmeden haberdar mısınız arkadaşlar? Dürüst olayım düne kadar benim de haberim yoktu. Mübarek'i protesto edenler Müslüman Kardeşlerden mi ibaretti? Tabi ki hayır. Fakat medyada sadece Müslüman Kardeşlerin adı geçiyor.
Ana akım medyadaki hiçbir haber tesadüf değildir. Sadece Müslüman Kardeşlerin adının geçmesi de tesadüf değil. Mübarek gittikten sonra bu adamların iktidara geleceği çoktan kararlaştırılmıştı. Mursi'nin iktidar olmasına hiçbirimiz şaşırmadık çünkü zaten Mursi dışında hiç kimseden haberimiz yoktu. En ilk yazıda anlattığım gibi, karşıt görüşlü kimseyi dinlememiş olmak ikna olmamız için yeterlidir.
Mursi iktidara gelince yaptığı ilk şey neydi peki?
Gazze tünellerini suyla doldurmak. Bu kadar kusursuz bir süreç tesadüf eseri oluşmuş olabilir mi?
Gezi Parkı'nda AKP ve hemen ardından Mısır'da, AKP'nin ortadoğu şubesi olan Müslüman Kardeşlerin milyonlarla protesto edilmesinin ABD'nin kafasını karıştırdığı kesin. Batı şunu anladı ki Ilımlı İslam “gömleği” Türkiye ve Mısır'a dar gelmiştir. Sakın yanlış anlaşılmasın. ABD bu projede ısrar edecek diye bir şey yok. Bu başarısız olursa emin olun yeni bir projeyle tekrar deneyecektir. Bu yeni projenin birleştirici gücü yine islam olacaktır, ondan kurtuluş yok. Fakat marjinal gruplar darbeciler değil şeriatçılar olabilir mesela. Bu da tutmazsa belki eyalet sistemi denenir her eyalet kendi birleştirici gücünü dener. Mesela Kürt milliyetçiliği, Ülkücülük, Atatürkçülük gibi. O da tutmazsa belki sınırlar değişir. Rahat olun. Rant ve anti-Amerikancılık, anti-İsrailcilik bitmediği sürece planlar bitmez. Bu topraklarda devletlerin sükûnet içinde yaşayacağı ve ABD ile İsraile nefret duymayacağı bir hale geçilene kadar her türlü yöntem denenecektir hiç şüpheniz olmasın.
Türkiye için sıradaki yöntemin ne olacağını merak ediyorsanız George Soros'un desteklediği Türkie Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, TESEV'in çalışmalarını takip edebilirsiniz. Mısır, Suriye kimyasal silah, şeriat falan derken ortalık şu an çok karışık o yüzden taraf seçmek zor. Fakat seçimler yaklaşınca emin olun vakfının sözücüsü Genç Siviller bir şeyler söyleyeceklerdir, bir eylemler yapacaktır ve sayısı toplasan 50'yi geçmeyen bu grubun eylemleri televizyonda TGB'den, TKP'den, Anti-Kapitalist Müslümanlardan, hepsinden daha fazla yer alacaktır. Dikkat ederseniz ne Gezi Parkı için ne Mursi'yi protesto eylemleri sırasında ne de Mısır'daki darbeden sonra tek bir kelime konuşmadılar. Hatta hatta Suriye için bile tek bir kelime konuşmuş değiller.
Tahminim bir sonraki seçimlerde AKP'nin bölüneceği 3-5 günah keçisinin Saadet Partisi bünyesine geçeceği ve yeni oluşan görünürde daha az islamcı ve sağcı partinin ilgili casus liberaller, casus solcular ve bunlara kanan 3-5 saftirik tarafından destekleneceği. 2002 seçimlerinin tekrarını yaşayacağız yani. Abdullah Gül bunun yolunu hazırlamaya başladı. Ertuğrul Günay da heralde partiye ilk üye olan adam olur. Erdoğan artık yeni parti mi kurar, AKP tüzüğünü mü değiştirir, Saadet'in başına mı geçer zaman gösterecek. Kontrol delisi bu adam zannetmiyorum ki siyaseti bıraksın. Başkanlık sistemi ise pek mümkün gözükmüyor. Belki de mümkün olduğuna inanmak istemiyorumdur.
Liberaller diye kestirip atmıyorum, her seferinde casus liberaller diyorum çünkü casus olmayan gerçek liberaller de var bu ülkede. Gerçek liberal sadece ekonomik değil kültürel liberalizmi de destekleyen adamdır benim gözümde. Bahsettiğim kişiler ekonomik liberalizmin yanında hükümetin muhafazakar çizgide ilerlemesini istiyor. Sadece aydınlanmacılık değil, sekülerizm, sınırsız düşünce özgürlüğü gibi kavramlar da bu insanlara ters.
Bu yüzdendir ki CHP'nin bu adamlar tarafından desteklendiği bir gün gelmeyecek arkadaşlar onu kafanızdan çıkarın. CHP dünyanın en sağ, en anti-sosyal söylemleriyle bile çıksa gelmeyecek o gün. Zira din denen şey insanların sokağa çıkmasını engelleyen en büyük olgu. Başından beri söylediğim gibi onların amaçladığı şey insanları mümkün olduğunca evlerinde tutmak. Dinin siyasetten tamamen çekilmesi para babalarının işine gelmiyor arkadaşlar. Sadece MÜSİAD'ın değil TÜSİAD'ın da işine gelmiyor emin olun. ABD olsun, George Soros olsun, Fethullan Gülen olsun, Türkiye'deki üst sınıfın büyük kısmı ve casus liberaller olsun her daim muhafazakar sağı destekleyecektir.
"Gülen cemaati, zamanında Ecevit'e verdiği desteği neden bu gün Kılıçdaroğlu'na vermesin ki? Sarıgül'le mesela araları iyi gibi?" diye düşünenlerin fazla iyimser olduğunu ve cemaatin aradan geçen zaman içinde ne kadar büyüdüğünü gözden kaçırdığını düşünüyorum. Şu anki haliyle Fethullan Gülen, kendi cemaatini muhafazakar olmayan bir partiye oy atmaya ikna edemez.
Genç Sivilleri takip etmeye üşenirseniz veya Genç Sivillerin miadını doldurduğuna karar verilirse bu casus dediğim adamların yazılarını takip edip bir sonraki projenin ne olduğunu çıkarabilirsiniz. Ufak ip uçları önemli. Mesela Ufuk Uras seçimler yaklaştıkça kesinlikle “CHP'ye oy vereceğime X partisine veiririm” gibi bir açıklama yapacaktır. CHP eleştirisi X partisinin viral reklamı ile son bulacaktır. Buradan o X partisinin ABD destekli sağ muhafazakar bir parti olduğu sonucuna varabilirsiniz.
Mehmet Barlas, Nazı Ilıcak gibilerden anlaşılmaz. Onlar hangi gazetede yazıyorsa onun çıkarlarına hizmet edecek olan parasına bakan insanlardır. Tutarlı bir ideolojileri ya da nihai hedefleri yoktur. AKP'nin Fethullah ile arası açılmasaydı Mehmet Barlas, Çalık gurubun gazetesinde Fethullah'ı eleştirir miydi? Yazılarını okuyun. Sokağa çıkmakla sorunlar çözülmez diyen adam şu sıralar neredeyse Mısır'a cihata gidecek.
Taraf gazetesinden de anlaşılmaz. Belli dönemlerde belli kişiler belli görevler için seçilirler, görevleri bittiğinde ise kaybolup giderler. Devam edecek istihbarat çevreleri ya da takipçi kitleleri yoktur. Süreç boyunca daim olan insanları takip edin. Cengiz Çandar, Hasan Cemal mesela. HaberTürk'te de sık sık TESEV'in faliyetleri gösteriliyor. Araları iyi sanırsam.
Tabi bir sonraki seçimlerde bunların olması için Türkiye'nin 2 sene boyunca toprak bütünlüğünü koruyabilmesi lazım. Ortadoğu her zamankinden daha bölünmüş ve daha silahlanmış halde. AKP dış politikası sağ olsun Suriye'li terör örgütü üyeleri büyükşehirlerde cirit atıyor. Kilis, Öncüpınar'da 177 kilo patlaycı sınırdan geçirilmeye çalışılırken yakalandı. Hakkari'de 300 kilo patlayıcı ele geçirildi. Büyükşehirlerde patlatılacak birkaç bomba ülke siyasetini baştan aşağı değiştirebilir ve ABD kontrolü iyice kaybedebilir. Suriyeli muhalifler her daim ABD'nin istediğini yapacak diye bir şey yok. Redhack'in Reyhanlı belgelerine göre Kocatepe Camii hedefleyecek kadar cesurmuş bu adamlar. El-Kaide'nin zamanında 1 hafta içinde 2 sinagog, HSBC ve İngiliz Konsolosluğunu patlattığını unutmayalım. El-Nusra'nın elinde sarin gazının bulunduğunu da unutmayalım. Muhaliflere ABD ve AKP desteği biterse kötü günler bekliyor. Ki eninde sonunda bitecek. Esad devrilse bile, devrildikten sonra o satılan silahlarlar, bombalar kime dönecek zannediyorsunuz?
#george soros#genç siviller#ılımlı islam#12 eylül#liberal#ulusalcı#darbeci#türk-islam sentezi#abd#tesev#fethullah gülen#yandaş medya
0 notes
Text
5
Adamımızı yarattık, insanlara benimsettik ve seçtirdik. Yeni iktidarın bizim sevdiğimiz politikaları uygulamasını istiyoruz. İktidar dönemi boyunca insanların isyan etmesini, meclisi falan basmasını nasıl engelleyeceğiz peki?
“Demokratik ülkedeyiz madem beğenmiyor bir sonraki seçimde sandığa gömer olur biter. Bizim gibi demokratik bir ülkede böyle şeyler olmaz” diyenlerin demokratlığını yemek istiyorum. Hangi Polyanna masalında yaşıyorsun arkadaşım sen? Ortadoğu burası ALOO!! Bir adamı seçtirmek kadar o adamın istifa etmemesini ya da ettirilmemesini sağlamak, politikalarını fazla muhalefet görmeden uygulatmak ve en önemlisi halkı evde tutmak da yine plan program gerektiren işlerdir. Halkı sokağa dökmek için tek bir haber yeterli. Tek bir plansız hareket yaparsanız, mesela gidip eylemcilerin çadırlarını yakarsanız neler olabileceği ortada.
Yapacağımız en etkili şey başından beri yaptığımız şey. İnsanlara gerçekte neler olup bittiğini anlatmamak. Mesela IMF’ye borcumuz bitti diye reklam panolarını doldurmalısınız ama toplam dış borcun 4’e katlandığını söylememelisiniz. Mesela senelik istihdam edilenlerin sayısının arttığını söylemelisiniz ama senelik işten çıkarılan insan sayısının daha fazla arttığını, e dolayısıyla işsizliğin arttığını söylememelisiniz. Bir hata yaptığımızda başkasını suçlamalısınız. Mesela hızlandırılmış tren diye bir şey uydurup, bilirkişilerin rayların yetersiz olduğu raporlarını dinlemeyip, uygulamaya geçirdiğimizde ve kaza olduğunda makinisti suçlamalısınız. Ekonomide artık hasıraltı edilemeyecek kötü bir gidişat varsa kendimizden önceki iktidarları suçlamalısınız. Sorumluluk kabul etmemelisiniz. Herkesin bildiği şeyler işte.
Yaptığımız icraatlar Amerika çıkarlarına ve BOP’a nasıl bağlanıyor?
Yabancı yatırımcı denen nane ile bağlanıyor arkadaşlar. Yabancı yatırımcının istihdam yaratmasından insanlar memnun, sonuçta ülkeye para giriyor. Yerli yatırımların yabancılara satılması konusunda ise halkın kafası karışık. Bir yandan “ülkeye para giriyor” diye seviniliyor ama bir yandan da “ulan o para bir kereliğine giriyor, devamında adam parayı kendi ülkesine götürmeyecek mi” diye düşünülüyor.
Peki yabancı yatırımcının amacı ne? Tayyip’in bıyığının hayrına mı Türkiye’yi seçti bu yatırımcı? Neden kendi ülkesinde yapmıyor bu yatırımı da Türkiye’de yapıyor? İş gücünün daha ucuz olmasından dolayı mı? Çin’de iş gücü Türkiye’den de ucuz gitsin oraya yapsın mal mı bu adam? Mal değil tabi ki. Yabancının senin ülkende yatırımlara sahip olması demek her an o yatırımı geri çekebileceği anlamına da geliyor. Yani bir anda borsanı düşürebileceği, yüzlerce insanı işsiz bırakabileceği anlamına geliyor. İnsanlar işsiz kalınca da sokağa dökülecekler olacak olan o. Yabancıya bu güç verildikten sonra gerek iç gerek dış politikada söz hakkınızı yavaş yavaş yabancı yatırımcıya devretmiş oluyorsunuz. Halkın dilinden konuşacak olursak “faiz lobisi” gibi bir kavram gerçekten de var arkadaşlar ama bu faiz lobisi 2002’den beri Erdoğan’ı destekliyor.
Evet, yabancı yatırımlar sayesinde ülkenin refah düzeyi artıyor. Lüksemburg ya da ne bileyim İzlanda gibi uluslararası arenada bir iddiası olmayan, iddiası olmaya ihtiyacı da olmayan bir ülke olsaydık bu durum hiçbir sorun yaratmazdı. Fakat Türkiye gibi bir coğrafyada bulunan bir ülkenin uluslararası arenada söz hakkının olmaması gibi bir alternatifi OLAMAZ.
Irak karışık, Suriye karışık, İran karışık belki yakında ABD işgali olacak, balkanlar karışıp duruyor, Sırbistan bölünüp duruyor, Kafkaslar desen daha yeni Rusya-Gürcistan savaşı oldu (unutmuştun değil mi?), Çeçen sorunu hala duruyor, Ermenistan hala doğu sınırımızı tanımıyor, üstüne bir de soykırım meseleleri, Kıbrıs meselesi, Akdeniz’de doğalgaz arama meseleleri, Yunanistan ile kıta sahanlığı meselesi, boğazlar, PKK, Kürdistan, Kuzey Irak…
Say say bitmiyor.
İğrenç, pislik, lanet olası bir coğrafyadayız arkadaşlar. Keşke Amerika gibi izole bir coğrafyada yaşasaydık tek derdimiz güneydeki 3-5 kartel olsaydı fakat durum böyle değil. Ortadoğu gibi bir coğrafyada söz hakkımızı yabancı yatırımcıya devretmek sadece felaket olabilir. “Ama yöneticiler ne yapsın yani refah getirmesin mi?” diye düşünenler çok yanılıyorsunuz. YÖNETİCİLERİN GÖREVİ BUNU ÇÖZEBİLMEK. DEVLETİN İŞİ BU. Yabancı yatırımcıya ülkeni emanet etmek istiyorsan 23 Nisanda oturan çocuğu temelli oturtursun. Onun bile yapacağı bir iş. Kendi kendine işleyen bir sistem zaten o sistem. Yöneticilerin hiçbir şey yapmasına gerek kalmıyor.
Yöneticilerin asıl görevi güçlü bir MİLLİ ekonomi yaratabilmektir. Hadi yabancı yatırımcıya sadece doğrudan yani yerli ortak olmadan yeni yatırım yapması için izin verilse yine neyse. Var olan ve KÂR EDEN yatırımları yabancıya satmak da neyin nesi? Bari var olan gücünü koru değil mi?
Bunu bile beceremeyen yönetici iyi bir yönetici değildir arkadaşlar bunun görülmesi lazım.
0 notes
Text
4
Ortadoğu’ya dönelim. Büyük Ortadoğu Projesi Nedir?
Sünni-Şii-Alevi-Hristiyan-Yahudi, Kürt-Türk-Arap-Ermeni, Kapitalist-Komunist, İslamcı-Aydınlanmacı ve benzeri 100’lerce dinsel, milletsel ve ideolojik ayrışmanın olduğu bu karman çorman Ortadoğu Coğrafyasında bütün kitlelerin benimsediği tek bir ortak düşman var arkadaşlar:
İsrail.
Afganistan ve Irak’In işgaliyle iyicene revaçta olan anti-Amerikanizmi ve anti-İsrailciliği ABD’nin bir şekilde yenmesi gerekiyordu. Büyük Ortadoğu Projesi’nin nihai hedefi işte budur. Ortadoğu’daki anti-Amerikanizmi yok etmek ya da en azından fiili bir tehdit olmaktan çıkarmak. Peki ya kullandığı yöntem nedir?
Başından beri kullanılan yöntem: Dezenformasyon ve manipülasyon.
Görünürde Anti-Amerikancı, görünürde demokrat, görünürde ılımlı, görünürde birleştirici bir insan modellersiniz, aylarca televizyondan bu adamın reklamını yaparsınız ve hoop bir anda bütün insanları kendi çevresinde toplamayı başarmış bir lider çıkar ortaya. Kendimizi boşuna kandırmayalım. Televizyonda hangi lider daha fazla çıkıyorsa ona oy veriyor insanlar.
Şunu kafanıza kazımanızı istiyorum arkadaşlar. Vallahi başka bir ricam olmayacak ilerideki blog yazılarında. Sadece şunu kazımanız yeterli: İnsanlar mazlumun, güçsüzün yanında olmayı değil, güçlünün yanında olmayı tercih ederler.
Herkes kendini kurtarmak ister. Güçlünün yanında olmak herkesin en çok ve en kolay çıkar elde edebileceği yoldur.
Zulüm görenin dostu olmaz. Sadece zulüm gören insan sayısı fazla olabilir. Bu Amerika’da da böyle, Ortadoğu’da da böyle, Rusya’da da böyle, her yerde de böyle. İnsanın, hatta hayvanın doğasına, evrimsel sebeplere falan bağlayabilirsiniz isterseniz.
Kimin güçlü gözükeceğine, yani kimin televizyonda daha fazla kalacağına, kimin sesini daha fazla duyurmasına izin verileceğine ise medya karar veriyor.
Parti politikasını ve projeleri araştırıp ona göre oy verenler ufak bir azınlıktan ibaret. Büyük ihtimalle sen bile bu azınlığa dahil değilsin. Evet evet gerçekten böyle. Diyelim AKP’ye veya CHP’ye oy verdin. Dürüst ol ve kendine sor: Oyunu vermeden önce ÖDP’nin projeleri hakkında her hangi bir fikrin var mıydı? Şu an peki herhangi bir fikrin var mı? Peki ya TKP? Peki ya LDP? Pek çok kişinin bu partilerin varlığından haberi dahi yok. Peki asıl soru: Oy verdiğin partinin seçim vaatlerinin ne kadarından haberdardın? Çılgın projeleri falan bir kenara bırakırsan seçim öncesi AKP’nin hangi vaatlerini hatırlıyorsun? Hangi partiye oy vereceğine nasıl karar verdin?
Olay şu ki, vaatlerin veya projelerin hiçbir önemi yok. Babadan MHP’li, dededen CHP’li olmanın etkisi partileri iktidara getirecek kadar etkili değil. En çok televizyonda kalan, en fazla reklam panosunu kapatan, en çok gazeteyi ele geçiren, e haliyle bunları yapabilmek için en büyük sermayeye sahip olan, sermayeye en büyük sözleri veren parti iktidar oluyor bu kadar basit.
Amerika’da bu çok daha açık seçik bir şekilde oluyor. Başkanlık seçimlerinde büyük ve orta ölçekli şirketler beğendikleri adayın seçim kampanyasına bağış yapıyorlar. O bağışlarla adaylar seçim öncesi kampanyalarını ve reklamlarını yapıyorlar. Hangi seçimde, hangi şirketin, kime, ne kadar bağış yaptığına wikipedia’dan bile ulaşabilirsin. Eğer bundan yeni haberin olduysa “OHA! BARİ BU KADAR YÜZSÜCE YAPMASINLAR” dediğini duyar gibiyim. Zira ben ilk öğrendiğimde tepkim buydu. Tepkin bu olmadıysa şu şekilde bir daha söyleyeyim: “ŞİRKETLER SEÇİM KAMPANYALARINA BAĞIŞ YAPIYORLAR ALOOOO!!”. Şuradan: https://www.opensecrets.org/pres12/ Obama ve Romney’e bağış yapan şirketlere göz attığında zaten şu soruyu herkesin sorması gerekiyor: Şirketler mi acaba politikacıların vaatlerini beğenip bağış yapıyor? Yoksa politikacıların vaatleri mi şirketlere göre şekilleniyor?
Okumayı ve araştırmayı seven senin belki bunlardan haberin var. Zaten şu an bu yazıyı hala okuyor olman bile araştırmayı sevdiğinin göstergesi. Hatta bunlar zaten herkesin bildiği şeyler diye düşünüyor da olabilirsin. Ama sorun şu ki medyanın hedef kitlesi sen değilsin güzel kardeş. Hedef kitle haberi olmayanlar, meraklı olmayanlar. Onların bu tip bloglardan haberi yok. Tesadüfen Facebook vesilesiyle falan haberi olanlar ise daha 2. paragraftan sonra okumayı bıraktı.
Hedef kitle çoğunluk.
Sermaye’nin kendi adamını seçtirmesi işte bu kadar kolay. Seçildikten sonra seçim vaatlerinin tam tersi işler yapmalarına boşuna şaşırmayın. Ben Amerika’nın adamıyım. Amerika çıkarlarını korumak için beni seçin diyecek hali yoktu. Ama icraatlara baktığınızda olan tam olarak bu.
0 notes
Text
3
Öyle bir hava yaratıldı ki sanki Türkiye halkı yüzyıllardır demokrasi aşkıyla yanıp tutuşuyor ama asker her şeyi bozuyor. Darbe anayasasına %91.37 oranında evet diyen bir halkla karşı karşıyayız arkadaşlar ALOOO. Böyle bir ortamda darbeyi ve darbecileri ortak düşman ilan etmek için projesiz, manipülasyonsuz olmaz.
Neler yapılabilir mesela?
Mesela bir gün kendini solcu olarak tanımlayan biri AKP’yi öven şeyler söyler. İlginç bir şey diye bütün kanallar gösterir ki yalan değil ilginçtir de göstermesin de ne yapsın? Sağ muhafazakar bir partiyi destekleyen solcu. Köpeği ısıran adam kadar ilginç. İki hafta boyunca gündemde kalması yeterli. Bir de bakmışsınız bir kısım solcuların AKP’yi desteklediğine ikna olmuşsunuz ama nedeni konusunda biraz kafanız karışıktır.
Derken öbür hafta bir liberal AKP’ye destek veren solcuların aslında darbelere ve ulusalcılığa karşı bir refleks olarak ortaya çıktığını söyler ve sizin bu konuda daha fazla kafa yormanıza gerek kalmaz. Bu her gün bütün TV kanallarında ve köşe yazılarında o kadar fazla dillendirilir ki ulusalcılığın, darbelerin hatta CHP'nin lanet şeyler olduğuna ikna olursunuz. Nasıl güzel bir şey olabilir ki? Çünkü Düşünsenize: Sivas katliamının sanık avukatları AKP teşkilatının içinde il başkanı, belediye başkanı, hatta milletvekili olmuşlar, domuz bağcı Hizbullah üyeleri serbest kalmış, Mehmet Ağar serbest kalmış, Bahçelievler katliamının sanıkları serbest kalmış, Mehmet Ali Ağca serbest kalmış, tamamı zamanında solculara, Kürtlere, sekülerlere hatta gazetecilere, hayatı zehir etmiş insanlar ama buna rağmen solcular ve liberaller; ulusalcılık denen şeyin ülke için daha büyük bir tehdit oluşturduğunu öngörmüşler. Demek ki bu ulusalcılık, CHP falan bayağı büyük illetlermiş.
Bu adamlar desteklerlerken diğerleri niye desteklemiyor olabilir ki? Buna da kafa yormanıza gerek kalmadan aynı insanlar cevabı yapıştırır. Cevabı basit. Diğerleri aslında darbeci. Ne olabilirdi ki başka? AKP’yi destekleyen kendileri casus olacak değiller ya?
Neyse casusluğu şimdilik bir kenara bırakalım, medya manipülasyonuna geri dönelim. Yukarıdaki durum, yani solcu ve liberallerin AKP’yi desteklemesi durumunu 10 sene boyunca bize televizyondan izlettirilirse nelere ikna olabiliriz?
Mesela ülkedeki görüşlerin AKP’lilik ve darbecilikten ibaret olduğuna, solculuk ve liberallik gibi akımların aslında AKP’nin ufak alt kolları olduğuna ikna olabiliriz.
Yani AKP’yi desteklemeyen herkesin aslında darbe istediğine ikna olabiliriz.
Özlemini duyduğumuz (özellikle 28 Şubat’tan beri) muhafazakarların ve modern liberal hayat tarzındaki insanların birleşmesinin AKP sayesinde olduğuna, buna karşı çıkanlarınsa haliyle “marjinal gruplar” olduğuna ikna olabiliriz.
Eğer muhalifsek biraz da sürü psikolojisine uymaya meyilliysek AKP'yi eleştirirken her seferinde dipnot olarak aslında darbeci olmadığımızı yazmak zorunda hissedebiliriz.
3-5 “solcu” ve “liberal”in 3-5 cümleyle bizi ikna ettiği şeylere bakın hele.
Amerika'nın McCarty dönemi gibi bir dönemden geçiyoruz. AKP'yi eleştiren herkes darbeci, ulusalcı. Her türlü kötü durum CHP zihniyeti, darbeci zihniyeti yüzünden bilmem ne. Ama yavaş yavaş sonuna geldiğimizi hissediyorum. Yani en azından eleştiren herkesin darbeci olmadığını anlamaya, uyanmaya başladı halkın bir kısmı.
O casuslar hala anlamadı.
0 notes
Text
2
Ne isteniyor? Yöntemler neler?
Pek çoklarının inandığının aksine ülkelerde karışıklıklar olması batının yani sermayenin işine gelmiyor arkadaşlar. Önünüzü kesmeye çalıştıkları doğru fakat önünüzü kesmenin yöntemi karışıklık değil sükûnet. Sermaye sükûnet ister. Sermaye riski sevmez. Sermaye sabit, güvenli bir pazar ve ucuz hammadde ister. Sükûnetin için insanların birlik olması, karşılıklı nefretin, kinin bitmesi, özgürlüklerin korunduğu tam demokrasiye ihtiyaç vardır. Eğer bu durum sağlanamıyorsa, karşılıklı kinler bir türlü bitmiyorsa, yüzyıllardır kullanılan başka bir yol daha vardır:
Ortak bir düşman yaratırsınız. Sayısı çok olan grubu desteklersiniz.
Türkiye’de bu ortak düşman senelerce komünizm/sosyalizm oldu. 12 Eylül, bir de üstüne Sovyetler çökünce sonunda düşman yenildi. Artık yeni bir düşmana ihtiyaç vardı: hoop, yeni düşmanımız PKK terörü. ABD’nin geçtiği yollara ne kadar da benziyor değil mi? ABD’nin 11 Eylül’ü ve ardından dünya çapında “terörizm”e savaş açması. Boşuna küçük Amerika denmiyor Türkiye’ye.
Bu benzerlik tesadüf değil arkadaşlar emin olun. Ortak düşmanın insanları birleştirdiğini politikacılar gayet iyi biliyorlar. Ortak düşmanın insanlara tanıtılması ve benimsetilmesi için neler yapılması gerektiğini de gayet iyi biliyorlar. Ve emin olun bir ortak düşmanda karar kılındıysa ama bu ortak düşman insanları yeteri kadar korkutmayı başaramamışsa, düşmanın benimsenmesi için düşmanı gizlice desteklemek en sık kullanılan yöntemlerden biri.
Düşman nasıl gizlice desteklenir?
Maddi destek sağlayabilirsiniz. Silah desteği sağlayabilirsiniz. İstihbarat desteği sağlayabilirsiniz. Düşmanın bir eylem hazırlığında olduğunun istihbaratını aldığınızda mesela hiçbir şey yapmamayı tercih edebilirsiniz. Eylem sırasında mobeseleri kapatabilirsiniz. Hatta hatta ne yapabilirsiniz biliyor musunuz? Düşmanın yapamayacağı büyüklükteki bir eylemi kendiniz planlayıp, kendiniz yapıp sanki düşman yapmış gibi gösterebilirsiniz. “O kadar da olmaz canım”cı halk ise tam da bu yöntemlerin yaratacağı siyasi kırılımların hedef kitlesi. Bu durumu yaşadığımız en güncel örnek Reyhanlı.
RP, DYP, ANAP, AKP, merkez sağ hep aynı terane diye düşünenler varsa yanılıyorlar. AKP döneminde çok önemli bir değişiklik oldu. Kimsenin beklemediği ama çok etkili bir değişiklik:
Ortak düşmanımız değişti arkadaşlar.
Senelerdir ortak düşmanımız olan PKK artık eskidi. Yeni ortak düşmanımız “darbeler ve darbeciler”.
Herkese hayırlı olsun.
#büyük ortadoğu projesi#ortak düşman#darbecilik#komünizm#sosyalizm#medya manipülasyonu#yandaş medya#demirkırat#sermaye#pkk
0 notes
Text
1
Mısır, Türkiye ve Suriye’deki bütün bu olaylardan benim anladığım şeyleri sizlerle paylaşmak ve büyük oranda herkesin içten içe bildiği şeyleri toplu bir şekilde yazmak isterim arkadaşlar. Ortadoğu’nun her hangi bir yerinde bir olay olsa bir sürü farklı görüş paylaşıyoruz ama görüşlerin hepsini “Yahu biz boşa konuşuyoruz. Hepsi aslında Amerika’nın oyunu. Petrol hep” özlü sözüne bağlıyoruz ve konuyu kapatıyoruz. Amerika’nın nasıl bir oyun oynamaya çalıştığını bu oyunun nerelerde etkisini gösterdiğini ve buna karşı neler yapabileceğimizi ise pek konuşmuyoruz. Sormazlar mı adama yahu niye konuşmuyoruz? Mal mıyız biz?
Büyük Ortadoğu Projesinin varlığından herkes haberdar. Ne anlamada geldiği konusunda her kafadan bir ses çıkıyor ama o seslerin hiçbirine “evet galiba hakikaten buymuş” diyesim gelmiyor. Şu olaylardan sonra ise kafamda oturttum neye benzediğini. Evet amaç kukla devletler yaratmak, evet amaç petrol kaynaklarına sahip olmak evet amaç İsrail’i ve çıkarlarını korumak evet evet her şeye evet. Ufak çocuğa bile sorsanız bunları görür ama asıl sorum bu değil. Asıl sorum: PEKİ AMA ARAÇ NE? Nasıl başaracak Amerika bunları? Çevremizdeki örneklerin ne kadarı bu projenin bir aracı? Süreç nasıl olacak?
Amerika’nın kullandığı ve başarısı tescillenmiş tek bir araç var o da medya manipülasyonu. Amerikan TV’sine aşina olanlar bilirler. Kendi halkına karşı bile senelerdir kullandığı bir yöntem. Özet olarak siz farkında olmadan sizin ne düşündüğünüze karar verme mekanizmasıdır medya manipülasyonu. Öylesine kuvvetlidir ki bu manipülasyon Amerikan halkını Saddam’ın 11 Eylülle bir ilişkisi olduğuna ikna edebilir, bir halkı savaşa girmeye ikna edebilir. Kimileri düşünüyor ki Amerikan halkı manyak savaş meraklısı, her türlü savaşa “Okey” veriyor. Bir halkı savaşa girmeye ikna etmek kolay mı zannediyorsunuz arkadaşlar? Amerika’da anneler yok mu zannediyorsunuz? Bütün diğer milletler gibi Amerikan halkı da bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılardan ibarettir. Binlerce kilometre ötede kel alaka bir Ortadoğu ülkesine oğlunu ölmeye yollamak için annelerin çok fazla şeye ikna olması gerekiyor. İkna olmak için çok kapsamlı bir manipülasyona ihtiyaç var.
Bu kapsamlı manipülasyon sadece politikacıların söylediklerinden ibaret değil. Zira politikacıların kendi çıkarları için yalan söylediğini sağır sultan bile biliyor. Bizim ikna olabilmemiz için yalan söylemeyeceğine inandığımız bir takım insanların, politikacıların argümanlarını desteklemeleri lazım. Mesela Irak’ta kimyasal silah olduğuna ikna olmamız lazım diyelim. Kendimiz gidip Irak’ta kimyasal silah var mı yok mu diye araştıracak değiliz ya? Yalan söylemeyeceğine inandığımız insanların bizi ikna etmesi lazım. Yalan söylemeyeceğine inanacağımız insanlar kimler olabilir? Katiyen ilgili partilerin teşkilatının içindekiler olamaz. Onların, parti içindeki bir takım çıkarlarını korumak için en tepedekilerin fikirlerini onaylayacaklarını adımız gibi biliyoruz. Bizim ikna olmamız için tarafsız olduğuna, hatta belki de karşı tarafta olduğuna inandığımız bir insanın bu politikacıları onaylaması lazım. Mesela Birleşmiş Milletler. Kendimizi bu şekilde ikna olacağımıza ikna etmişiz ama size şunu söyleyeyim arkadaşlar: İkna olma yöntemimiz bundan ibaret değil. Büyük biraderlerin çok iyi bildiği, insan doğası sebebiyle yüzyıllardır var olagelmiş bir ikna olma yöntemimiz daha var:
Karşıt görüşlü kimseyi dinlememiş olmak.
Birleşmiş Milletler konferansına gidip “bir karşıt görüşlüye bakıp çıkacaktım” diyecek halimiz yok ya? Televizyondan takip edeceğiz ancak. Peki ama favori kanallarımız konferanstaki Birleşmiş Milletler içindeki ayrılıkları bize göstermezse ne yapacağız? Yapacak bir şeyimiz yok arkadaşlar. Karşıt görüşlü kimsenin olmadığına ikna olacağız işte.
#körfez savaşı#medya manipülasyonu#saddam#kimyasal silah#büyük ortadoğu projesi#toplumsal hafıza#ikna olma yöntemleri
0 notes