#zabitan
Explore tagged Tumblr posts
Text
#Akumaizer 3#Tokusatsu#Zabitan#Xavitan#The part of Kamen Rider I was most intrigued by was the whole#Our hero is a monster thing so Akumaizer sounds like something fucking perfect
1 note
·
View note
Text
Kadın denizcilerin sayıları artacak
https://pazaryerigundem.com/haber/179157/kadin-denizcilerin-sayilari-artacak/
Kadın denizcilerin sayıları artacak
Türkiye’de toplamda 140 bin 138 aktif gemi insanınn bulunduğuna dikkati çeken Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, bakanlık tarafından yetkilendirilen 103 eğitim kurumunda uluslararası standartlarda denizcilik eğitimi verildiğini belirterek, her yıl istihdam edişlecek 3 bin 600 zabit adayı yetiştirildiğini, kadın denizcilerin sayılarının arttırmak istediklerini kaydetti.
ANKARA (İGFA) – Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Dünya Denizciler Günü münasebetiyle düzenlenen programda deniz insanlarıyla bir araya geldi.
Dünya Denizciler Gününün Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından denizcilik sektöründe çalışanları onurlandırmak ve denizciliğin küresel ticaret üzerindeki önemli rolünü vurgulamak amacıyla kutlandığını söyledi. Uraloğlu, 2023 yılı istatistiklerine göre Türk sahipli deniz ticaret filosunun 2 bin 28 gemi ve toplam 48,9 milyon dedveyt tonla dünyada 12. sırada olduğunun altını çizdi.
Türkiyede 36 bin 583 Zabitan Sınıfı gemi insanı, 93 bin 974 Tayfa Sınıfı gemi insanı ve 9 bin 581 Stajyer gemi insanı bulunduğunu kaydeden Bakan Uraloğlu, “Türkiye’de toplamda 140 bin 138 gemi insanı bulunuyor. Bakanlığımız tarafından yetkilendirilmiş 14 denizcilik fakültesi, 15 denizcilik meslek yüksekokulu, 44 denizcilik meslek lisesi ve 30 özel öğretim kurumu ile toplam 103 eğitim kurumunda uluslararası standartlarda denizcilik eğitimi veriliyor. Bu eğitim kurumlarında her yıl, ticari filomuzda güverte ve makine branşlarında istihdam edilecek bin 100 uzak yol zabit, bin zabiti ve bin 500 sınırlı zabit olmak üzere toplam 3 bin 600 zabit adayı yetiştiriliyor.” dedi.
KADIN DENİZCİLERİMİZİN SAYILARINI ARTIRMAK İSTİYORUZ
Gemi Adamları Bilgi Sistemi sayesinde 37 bini zabit yeterlikli, 140 bin aktif gemi insanı ve toplamda 280 bin gemi insanının tüm sicil, yeterlik, sertifika ve cüzdan başvuru işlemlerinin çevrim içi olarak tamamlandığını anımsatan Bakan Uraloğlu, Denizci Ülke, Denizci Millet şiarıyla vatandaşlara denizi ve denizciliği tanıtmak için başlatılan Bir Milyon Amatör Denizci eğitim kampanyasında 1 milyon rakamına planlanan tarihten önce Kasım 2022de ulaşıldığını hatırlattı.
2023 yılı Nisan ayında Türkiye Yelken Federasyonu ile yapılan uygulama eğitimlerine yönelik protokol sayesinde amatör denizci eğitimleri bir üst seviyeye yükseltildiğine işaret eden Bakan Uraloğlu, “20 ilde 68 merkezde gerçekleştirilen Amatör Denizci Uygulama Eğitimleri sayesinde son bir yılda 24 bin amatör denizci daha, deniz üzerinde profesyonel eğitmenlerden aldıkları eğitimlerle amatör denizci ehliyeti aldı. Ayrıca Kadın Denizcilerimizin sayılarını arttırmak istiyoruz. Bu kapsamda 148 kadın öğrencinin stajlarını yapacakları uluslararası gemiler Bakanlığımız tarafından belirlendi. Milli Eğitim Bakanlığımız ile gerçekleştirilen işbirliği protokolü kapsamında 6 denizcilik meslek lisemize eğitimlerde kullanılacak malzemeler için maddi kaynak sağlandı. İskenderunda depremden etkilenen Sefa Atakaş Denizcilik Meslek Lisesine bir köprü üstü simülatör merkezi kuruldu. Protokol kapsamında İngilizce ağırlıklı denizcilik eğitimi imkanı sağlandı. Ayrıca Liman Başkanlıklarında görevli uzman personel de ihtiyaç halinde ilgili Denizcilik Meslek Liselerine eğitimci desteği veriyor.” diye konuştu.
Öte yandan 37 ülkeyle karşılıklı yeterliklerin tanınmasına yönelik denizcilik anlaşmalarına İspanya hükümetinin talebiyle bir yenisi eklediklerini belirten Bakan Uraloğlu, 13 Haziran 2024 tarihinde imzalanan anlaşma ile Türk gemi insanlarının çalışabileceği yabancı bayrak sayısını 38’e yükselttiklerini, 920 milyon dedweyt tona sahip 31 binden fazla gemide denizcilerimiz ilave bir yeterlilik olmadan istihdam edilebileceğini sözlerine ekledi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
ATATÜRK VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİ DOSYASI : ATATÜRK İLE İLGİLİ ENSTANTANELER
ATATÜRK VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİ DOSYASI : ATATÜRK İLE İLGİLİ ENSTANTANELER
Yıl 1971, Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Phıladelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük, şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk. Yanımıza bir araba yaklaştı ve nereye gittiğimizi sordu. Limana deyince bizi götürebileceğini söyledi, 3 arkadaş bindik ve geminin bordasına kadar getirdi. Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim, zabitan salonuna geçtik, kaptanımız da…
View On WordPress
0 notes
Photo
Akumaizer 3 has taken over my mind
Reblogs > Likes
4 notes
·
View notes
Audio
Zabitan, Ibiru and Gabura find a stray cat and take some time out of fighting the Demon Empire to enjoy petting a lil kitty.Zabitan is the black one,Ibiru is the yellow one,and Gabura is the blue one.
Ive only seen 2 episodes of this weird ass show and i love it for being over the top and cheesy. Might make some more audio involving these 3
#akumaizer 3#tokusastu#zabitan#ibiru#gabura#voiceacting#improv#im on a tokusatsu binge so any and all recommendations are welcome!
8 notes
·
View notes
Text
youtube
1 note
·
View note
Photo
#Tokutember2019 091419 Day 14 prompt: Magic • Ya, I’m super late- I was hoping to catch up, but drawing a lot of series I’m not too familiar with. Akumaizer 3: Zabitan, Evil, & Gabura! 3 mutant superhero refugees from the Akuna Clan below the center of the Earth and turned to good to aid the humans from the other evil Akuma creatures. It was a rather bizarre show and I remember they did some kind of magic to transform themselves into other things (that’s when the show started to get really wacky...) Zabitan turned into a human friend, Ippei Shima, and was only distinguished by wearing gold earrings. Evil had little power and could only turn into inanimate objects like buckets, fans, etc... Gabura could only turn into an ostrich-like bird, Gaburacho and it played music causing others to dance... • I can go on about how strange this series was, but as a kid, I remembered being fascinated watching it on TV and drawing really crude pictures of them when I was in the 2nd grade. (Anyone rose remember this series?) #jonjmurakami #copic #copicmarkers @copic_official_us #tokutember #tokutember2019 www.tokutember.com #tokusatsu #akumaizer3 #zabitan #evil #gabura #henshin #hula #transform https://www.instagram.com/p/B3NOiv-jFFP/?igshid=i08zsdsw9ds9
#tokutember2019#jonjmurakami#copic#copicmarkers#tokutember#tokusatsu#akumaizer3#zabitan#evil#gabura#henshin#hula#transform
0 notes
Text
#______EY ÂLEM ONLAR KİM Mİ ?
Onlar ......Orta Asya bozkır ve siteplerinde,
Büyük Hakan Metehan
Batı Roma'nın önlerinde, Papa'ya diz çöktüren,
Atilla Han
Malazgirt'te Bizans'a, 'Anadolu Bizimdir' diyen,
Alparslan
Hz.Muhammed'in [sav] müjdelediği o muhteşem ordusu
Onlar ......Fetih'lerin babası olarak anılan,
Sultan Melik Şah
Niğbolu'da Haçlıları, doğduğuna pişman eden,
Yıldırım Han
Kosova da, Varna da gök gibi gürleyen,
Sultan II.Murad Han
Hz.Muhammed'in [sav] müjdelediği garip bi neferan
Onlar ...... Tarih'te çağ açıp, çağ kapatan,
Fatih Sultan Mehmed Han
Çaldıran Ovası'nı Şah İsmail'e dar eden,
Yavuz Selim Han
Mohaç'ta, Avrupa'ya mühür vuran,
Kânuni Sultan Süleyman
Hz.Muhammed'in [sav] müjdelediği orduda asil bir zabitan
Onlar ......Haçova Meydanını, düşmana zindan eden,
III.Mehmed Han
Şehid edilmeseydi, II.Fatih olurdu denilen,
Sultan Genç Osman
Bilim dünyasının kalbini feth eden,
Bağdat Fatih'i IV.Murad Han
Hz.Muhammed'in [sav] davasına inanan şanlı bir ordusu
Bir kanlı isyanla şehid edilen,
Sultan III.Selim Han
Hunharca katledilerek, gönülleri yasa boğan,
Abdul Aziz Han
Islâm ümmetinin vahdeti için çırpınan
Abdülhamid Han
Ve Onlar ........öylelerdir ki,
çok şeyleri sıradanlıkta gizlidir
Meslekleri hariç her alandadırlar
Ben'liklerinden öyle ayrılmışlardır ki,
devlet sırlarını kendilerine bile vermezler
Soğuk alan da saklı, sıcak temas zamanı,
saha da farklıdır onlar
KENDİLERİ İÇİN ÖLÜ, DEVLET İÇİN DİRİDİR ONLAR______
21 notes
·
View notes
Photo
13 notes
·
View notes
Photo
Donanma Mecmuası, Sayı 109, 30 Eylül 1915
“Barbaros zırhlısında bir hatıra: heyet-i zabitan.”
1 note
·
View note
Text
Yıl 1971...
Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Phıladelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük.
Şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.
Yanımıza bir araba yaklaştı ve nereye gittiğimizi sordu.
Limana deyince bizi götürebileceğini söyledi. 3 arkadaş bindik ve geminin bordasına kadar getirdi.
Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim.
Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.
Misafirimiz salonu inceledıkten sonra; “Bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız” deyip kahveyi içmeden gemiden ayrıldı.
Hepimiz şaşırıp kalmıştık.
Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.
Bu olayı çok düşündüm.
Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti.
Karşılaştığımız bu sıradışı olaya başka açıklama bulamamıştım…
Yıl 1985 ...
İzmir’e yük getiren Yunan bandralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için hastahaneye kaldırılmış.
İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak benim.
Bir sohbet esnasında, gemi kaptanı (adı Kosta’ydı) gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi.
Makine yanında olsaydı ne yapacaktın diye sordum.
Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım.
“Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.
Şu cevabı verdi;
“Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı.Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”.
Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…
Yıl 1988 ...
Ekvador’un Guayaquil şehri.
Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.
Bir okula rastladım. okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.
Birinci büst Simon Bolivar’a aitti.
İkincisi Che Guavera,
üçüncüsü Fidel Castro,
Dördüncüsü Emiliyano Zapata
ve Beşinci büst Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.
Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi.
Nereli olduğumu sordu.
Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.
Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.
Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır” dedi.
O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.
YIL 1999 ...
Hindistan’ın Visakapatman limanındayız.
Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkanına girdim.
Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. İncelediğim listede ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu.
Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.
Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.
Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.
Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım.
Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk kendi ülkesinde üstü örtülmüş,
Yetkili yerlere gelen kişiler Onu bu ülke gençliğine öğretmemek için her şeyi yapmışlardı.
Üzüntümün nedeni buydu…
Yıl 2003 ...
Kamerun’un Douala Limanındayız.
Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti.
Kaptan Hırvattı.
Zabitan odasına geldiğinde, gelenin karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı.
Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.
Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi”…
Yıl 2017 ...
Bangladeşin Chittgong limanındayız.
Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.
Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.
Nedeni o olmamasına karşın özür diledi ve konuşmaya başladık.
Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.
Hiç beklemediğim bir cevap verdi;
“Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.
Sohbeti sürdürdüm.
Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi;
“En büyük Müslüman Atatürk’tür.
Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk.
Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz.
O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir….
Mehmet Ali Ergöz Hatıralarından...
#mustafa kemal atatürk#mustafa kemal paşa#gazi mustafa kemal#mustafa kemalin askerleriyiz#bozkurt#bozkurtlar
85 notes
·
View notes
Text
III- II. MEŞRUTİYET DEVRİ VE OSMANLI DEVLETİNİN PARÇALANMASI (1908 – 1918)
II. MEŞRUTİYET OLAYLARI
Osmanlı Devletindeki bütün unsurların birliğini sağlayarak bir Osmanlı milleti oluşturma düşüncesiyle kurulan I. Meşrutiyet’le bu düşüncenin sağlanamayacağı anlaşıldı.
Bu durum Osmanlı aydınlarını devleti kurtarabilmek için yeni arayışlara itti.
II. Abdülhamid’in sıkı takibine rağmen gizli cemiyetler kuruldu ve bunların en önemlisi Mekteb-i Tıbbiye’dekiİbrahim Temo, İshak Sukuti, Abdullah Cevdet, Mehmed Reşid ve Hikmet Emin’in katılmasıyla 21 Mayıs 1889’da kurulan İttihad-i Osmani Cemiyeti’dir. Kurulduktan 5 yıl sonra Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti, daha sonra da İttihat ve Terakki Cemiyeti adını almıştır.
Bu cemiyet başta vatanseverlik duygularından etkilenen bir öğrenci örgütü durumundaydı.
1906 yılından sonra bu cemiyet tam bir siyasi örgüt haline geldi.
1902 ve 1907 kongrelerinden sonra faaliyetlerini açıktan sürdüren bu cemiyet meşrutiyeti zorla da olsa kabul ettirmeyi amaçlıyordu.
Revâl Mülakatında (9 Haziran 1908’de İngiliz kralı Edvard ile Rus çarı II. Nikola’nın Osmanlı İmparatorluğunu bölüşmek için anlaşmaya vardıkları görüşme) Rusya ile İngiltere’nin Makedonya’nın Osmanlı’dan ayrılması konusunda anlaştıklarını öğrenince bu cemiyetin üyeleri ayaklanarak dağa çıktı.
Selanik, Manastır ve diğer Rumeli şehirlerinde hürriyet ilan edildi.
Ayaklanmanın büyümesinden çekinen II. Abdülhamid 24 Temmuz 1908’de İkinci kez Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı.
Osmanlı’nın içinde bulunduğu bu durumdan faydalanmak isteyen Bulgaristan, 1 Ekim’de tam bağımsızlığını, Avusturya – Macaristan ise Bosna Hersek’i tamamıyla kendisine kattığını ilan etti.
Yeniden yürürlüğe giren anayasa ile birlikte yapılan seçimlerde İttihat ve terakki, meclisin en büyük çoğunluğuna sahip olmayı başardı.
17 Aralık 1908’de Abdülhamid’in açılış konuşmasıyla meclis tekrar açıldı.
İttihat ve Terakki çalışmaların çoğunu mecliste geçiriyor, muhalefetteki Ahrar Partisi ile mücadele ediyordu.
İttihat ve Terakki, Makedonya’dan getirdiği dört avcı taburlarını İstanbul’a getirerek başkentin güvenliğini sağlamaya çalıştı.
Çok geçmeden bu taburları karşı grup elde etmeyi başardı.
13 Nisan gecesi (31 Mart) bu avcı taburları ayaklandılar ve Ayasofya meydanında toplandılar.
Meşrutiyet yanlısı okullu subayları öldürmeye başladılar. Karşılarında direnen güç görmeyince işi ilerleterek meclisi bastılar.
Ayaklanma haberi bütün yurtta duyuldu ve özellikle Selanik’te büyük bir heyecana sebep oldu.
Selanik’teki İttihat ve Terakki Partisi hemen İstanbul’a bir ordu gönderilmesine karar verdi.
Donanmanın da Hareket Ordusu tarafını tutması üzerine milletvekilleri ve Ayanlar, Hareket Ordusu’nun komutanlığına Mahmut Şevket Paşa’yı atadılar.
23 Nisan’da Mahmut Şevket Paşa bir bildiri yayınlayarak güvenliği sağlamak için geldiğini duyurdu.
24 Nisan sabahı İstanbul’a girdi. Ufak tefek çatışmalardan sonra isyancı askerler teslim oldu ve Yıldız Sarayı Hareket Ordusunun kontrolüne geçti.
Yıldız Sarayı kuşatma altındayken bir taraftan da Meclis toplanarak II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini görüşmeye başladı. (26 Nisan)
27 Nisan günü Meclis olağanüstü toplanarak, Şeyhülislam’dan alınan ve şeraite uygun davranmadığı belirtilen fetva okunarak II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesini kabul etti.
Abdülhamid’in kardeşi Reşat Efendi’nin V. Mehmet adı ile tahta çıkması kararlaştırıldı.
Abdülhamid 33 yıllık saltanatından sonra 28 Nisan 1909 günü sorunlu ikamet için Selanik’e gönderildi.
21 Ağustos 1909’da 130 sayılı kanunda 1876 anayasasında şu değişiklikler yapıldı.
Yürütmenin başı olan Padişah’ın yetkileri sınırlandırıldı.
Hükümet meclise karşı sorumlu olacaktır.
Meclise kendi başka ve başkan vekilini seçme hakkı tanınacak, milletvekillerine kanun teklif etme yetkisi verildi.
Padişahın onaylamayıp geri gönderdiği kanunlar iki ay içinde İkinci görüşmeyle üçte iki çoğunlukla tekrar kabul edilirse padişahın onaylaması mecbur hale getirildi.
Padişah’ın meclisi fesih yetkisi şartlara bağlanarak sınırlandırıldı.
B. İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİ VE YÖNETİMİ
1908 – 1909 yılarında İttihat ve Terakki yönetimi doğru ele almıştı. 1909 – 1912 yıllarında yine iktidar partisi diye söz edilmiş fakat iktidarda değildi. Çünkü hükümet olmamıştı.
31 Mart’tan sonra İstanbul’da uygulanan sıkıyönetim, İttihat ve Terakki yalnız iktidarda değil ülkedeki siyasi hayatı da kontrolüne almıştı.
Tek güç olmak istiyordu. Buna rağmen yapılan baskıyla muhalefet güçlendi ve 21 Kasım 1911’de kurulan Hürriyet ve İhtilaf Fırkası 70 kadar milletvekili yanına aldı. Bu fırka “Osmanlıcılık” ve yerinden yönetim ilkelerini savunuyordu.
Kuruluşundan 20 gün sonra 11 Aralık 1911’da İstanbul’da yapılan ara seçimde bir oy fark ile kazandı. Bunun üzerine İttihat ve Terakki padişaha meclisi feshettirdi. (18 Ocak 1912)
Bunun üzerine muhalefet meclisin dışına çıktı. Ordu içinde İttihat ve Terakki’nin iktidarını yok etmek isteyen Halaskar (kurtarıcı) Zabitan grubu kuruldu.
Bu grup, hükümetin çekilmesi, sorumsuz hareketlerin hükümet işlerine karışmamaları, ordunun siyasetten uzaklaştırılması gibi isteklerle ortaya çıktı.
Halaskan baskısı etkili oldu. Sait Paşa güvenoyu alınmasına rağmen hükümetten çekildi. Yerine Meclis-i Ayan Reisi Gazi Ahmet Muhtar Paşa yeni hükümet oluşturdu. (22 Temmuz 1912)
Bu bozgun ortamının oluşturduğu havadan yararlanan Enver ve Talat Beyler, düzenledikleri Bab-ı Ali Baskını ile (23 Ocak 1913) Kamil Paşa istifa ettirildi.
Yerine getirilen Mahmut Şevket Paşa, İttihatçılara karşı bağımsız kalmaya özen gösterdi. Ancak muhaliflerce düzenlenen bir suikastla öldürüldü. ( 11 Haziran 1913)
Yerine Prens Sait Halim Paşa kabinesi geldi böylece İttihat ve Terakki kesin iktidar oldu.
İttihat ve Terakki Türkçü ve laik bir politika takip etti.
I. Dünya Harbi yenilgisinden sonra 1918’de kendini feshetme kararı aldı.
C. TÜRK İTALYAN HARBİ VE TRABLUSGARP SAVAŞI (1911- 1912)
Birliğini geç tamamlayan İtalya sömürgecilik siyasetinde de geç kamıştı. İtalya Afrika’da Tunus, Trablusgarp ve Etiyopya ve Habeşistan’ı ele geçirerek büyük bir Kuzey – Doğu Afrika İmparatorluğu kurmak hedefindeydi.
Ancak 1881’de Fransızlar Tunus’u 1882’de İngilizler Mısır’ı işgal etmişti.
İtalyanlar 1 Mart 1896’da da Habeşlilere yenişmişlerdi
Etiyopya hayalleri suya düşünce Trablusgarp ve Bingazi’yi (Libya) ele geçirerek Afrika’nın içlerine doğru genişlemeyi düşünüyorlardı.
Rusya ve Avusturya ile anlaşma yaptı, askeri harekâta başlamadan önce İngiltere ve Almanya’nın kendisine engel olmayacağını anladı.
Hazırlıklarını tamamlayan İtalya 28 Eylül 1911’de Bab-ı Ali’ye bir nota vererek Trablusgarp ve Bingazi’nin boşaltılmasını istedi.
Gerekçesi ise buraların iyi yönetilmediğini savundu. Buradaki İtalyanlara ve Yabancılara kötü davranıldığını iddia etti.
Notanın kabulü için 24 saatlik süre verdi. Bab-ı Ali 29 Eylül’de cevabi bir nota vererek bu isteği reddettiğini bildirdi.
Aynı gün Osmanlıya cevap vererek Osmanlı ile savaşa hazır olduğunu bildirdi.
Kuzey Afrika’daki Osmanlı kıyılarına asker çıkarmaya başladı.
Osmanlı’nın donanma gücü buralara asker çıkarmak için yeterli değildi.
Mustafa Kemal, Enver Bey, Fethi Bey gibi cesur Türk subayları Mısır ve Tunus yoluyla buraya gelerek halkı örgütlediler.
İtalyanlar bu çetin direniş karşısında kıyılardan içeri giremediler
Bunun üzerine bir filo ile Çanakkale’yi geçerek İstanbul’a gelip savaşı burada bitirmek istediler fakat başarılı olamadılar.
Limni, Rodos ve çevresindeki on iki adayı işgal ettiler.
Bu sırada Balkan devletlerinin Osmanlı’ya karşı birleştikleri haberi üzerine İtalya ile barış için çareler arandı.
Barış görüşmeleri I. Balkan savaşının başlamasından sonra başladı.
Görüşmeler 15 Ekim 1912’de Loussanne (Lozan) yakınlarındaki Ochy (Uşi) kasabasında sonuçlandı. 18 Ekim’de barış anlaşması imzalandı.
Uşi anlaşmasına göre Osmanlı, Kuzey Afrika’daki bu toprakları İtalya’ya bırakıyordu.
İtalya’da Ege Denizinde işgal ettiği adaları Osmanlı’ya geri verecekti.
Osmanlı’ya bağlılığın bir göstergesi olarak padişah, halife sıfatıyla yönetim yetkisi olmayan bir temsilci bulunduracaktı.
On iki adalar Balkan Savaşı bittikten sonra Osmanlı’ya verilecekti.
Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son vatan toprağını kaybetti
D. BALKAN SAVAŞLARI (8 EKİM 1912-30 EKİM 1913),(16 HAZİRAN-18 TEMMUZ 1913)
İtalya ile savaştan faydalanmak isteyen Balkanlardaki devletler, Rumeli topraklarını paylaştırmak için anlaşmaya başladılar.
Abdülhamid iktidarı döneminde bu devlet arasındaki anlaşmazlıklardan hep faydalandı ve aralarında anlaşma zemini oluşmasına engel oluyordu.
Jön Türklerin Osmanlı milleti meydana getirme politikaları, Balkan devletlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıklarını da oradan kaldırınca bu devletlerin birleşmelerine yol açtı.
Rusya’nın Balkan politikasına geri dönmesiyle 13 Mart 1912’de Bulgar – Sırp ve 29 Mayıs 1912’de Bulgar – Yunan Anlaşmaları imzalandı. Kısa süre sonra Karabağ da bu anlaşmalara dahil oldu.
Bu gelişmelerden rahatsız olan diğer devletler 7 Ekim 1912’de Rusya ve Avusturya’yı uyararak savaşa sebep olacak durumlardan kaçınmalarını, savaş çıksa da sınırların değiştirilmeyeceğine izin verilmeyeceğini bildirdi.
Ancak Karabağ bir gün sonra Osmanlı’ya savaş ilan etti. (8 Ekim). 13 Ekim’de de diğer anlaşmış Balkan devletleri Osmanlı’ya bir nota vererek Rumeli’de etnik yapıya göre özerklik verilmesini istediler. Osmanlı buna karşılık savaş ilan etti.
Bulgarlar Çatalca çizgisinde durdurulabildi.
Rauf Orbay’ın komutasındaki Hamidiye savaş gemisiyle Ege’de deniz savaşlarında önemli başarılar elde etti.
Sırpların Arnavutluğa girmesi üzerine Arnavutlar bağımsızlığını ilan etti ve bütün Avrupa’yı içine alan bir savaşa doğru gitmesi üzerine Aralık 1912’de Londra’da bir konferans düzenlenmesine karar verildi.
Konferans özellikle Rusya ve Avusturya’nın savaşmasını önlemeye çalışıyordu.
30 Mayıs 1913’te Londra ön antlaşması imza edildi.
Buna Göre;
Yunanistan Selanik’i Güney Makedonya Girid’i
Sırbistan Orta ve Kuzey Makedonya’yı
Bulgaristan Kavala ve Dedeağaçla beraber bütün Trakya’yı alıyordu.
Osmanlı Midye – Enes hattına çekiliyordu. Adalarla ilgili ilerde büyük devletler karar vereceklerdi. Böylece I. Balkan savaşı sona erdi.
Ancak bu anlaşma Bulgaristan’ı memnun etmedi. Bunu anlayan Yunanistan ve Sırbistan Bulgaristan’a karşı anlaşmışlardır.
29 Haziran’da Bulgaristan bu iki devlete saldırmaya geçti ama başarılı olamadı ve Makedonya’dan da çıkarıldı.4
Bu durumdan faydalanmak isteyen Romanya Bulgaristan’a savaş açtı.
Bulgaristan’ın her cephede yenildiği gören Osmanlı Enver Paşa komutasındaki ordularına ileri emri vererek 22 Temmuz 1913’te Edirne’yi Bulgarlardan kurtardı.
Bulgaristan 10 Ağustos 1913’te Romanya ile 29 Eylül 1913’te Osmanlı Devleti ile barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı.
Osmanlı ile imzaladığı İstanbul Antlaşması ile Bulgaristan Kırklareli, Dimetoka ve Edirne’yi geri verdi.
Osmanlı Devleti 14 Kasım 1914’te Londra’da toplanan büyük devletler, İmroz, Bozcaada ve Meis’i Osmanlı’ya, diğerlerini Yunanistan’a ve İtalya işgalindekileri de İtalya’ya bırakmıştır.
Bunun üzerine bir anlaşma sağlanamadan I. Dünya Savaşı çıkmıştır.
Sonuç olarak Osmanlı, Afrika’daki son Osmanlı toprağını kaybetti.
Balkanlarda Türklerin oturmadığı toprakların tümü elden çıktı.
İtalya gibi güçlü bir devlet ile karasularında komşu olduk.
I.DÜNYA HARBİ (28 TEMMUZ 1914) VE OSMANLI DEVLETİNİN HARBE GİRMESİ (11 KASIM 1914)
1917’de Almanya’nın Fransa’yı yenerek Orta Avrupa’da büyük bir Alman devletinin kurulmasıyla Avrupa’da dengeler değişti. Alman Başbakanı Bismarck Almanya’nın güçlenmesini, Avrupa’da sürecek olan barış ortamına, Fransa’nın yalnız bırakılmasına yeni pazarlar bularak ekonomisinin güçlenmesine bağlı olduğuna inanıyordu. Bismarck Eylül 1872’de Avusturya ile anlaşma yaparak dış politikadaki ustalığını gösterdi. Hatta Rusya ile 1877’de ikili bir anlaşma imzalayarak Rusya’nın ve Fransa’ya yakınlaşmasını engelledi. Ancak Almanya’da İmparator olan II. Wilhelm (1888 – 1918) Bismarck’ın gücünden rahatsız oldu ve istifaya zorladı. Bismarck başbakanlıktan ayrılınca yerine Caprivi başbakan oldu. Yeni başbakan Alman diplomatlarından Holstein’in etkisinde kalarak Rus Anlaşmasını yenilemek istemedi. Böylece Fransa ile Rusya’nın yakınlaşmasına yol açtı. Almanya’nın sömürge politikası, İngiltere’nin aleyhindeki faaliyetleri sonucu İngiltere’yi Fransa ve Rusya’ya yakınlaştırdı. Rusya’nın 1905’te Uzak Doğuda Japonlara yenilmesi, Rusların tekrar Balkan politikası’na döndürdü. Bu gelişmelerle Almanya – Avusturya – Macaristan ve İtalya’yı İttifak Devletleri İngiltere – Fransa ve Rusya’yı İtilaf devletleri olarak gruplaştırdı. Yalnız İtalya gizlice Fransa ile anlaşarak Avusturya hakimiyetinde bulunan topraklarını kurtarmak istiyordu. İngiltere Avrupa’daki dengeyi kendi lehine çevirmek, sömürge yollarını tehlikeden uzak tutmak, Fransa ise Almanya’dan intikam alıp Alsace – Lorraine’i geri alarak ortaklarının yardımıyla Almanya’yı zararsız hale getirmek; Rusya’da Avusturya Macaristan’ı parçalayarak bütün Slavları Rus tacı altında birleştirmek, boğazları ele geçirmek istiyordu. Bu gelişmelerden sonra bütün Avrupa sorunlarının savaş ile düzenleneceğini düşünüyordu. 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’yı ziyaret etmekle olan Avusturya veliahtı Franz Ferdinand Sırplı bir öğrenci tarafından suiskastle öldürüldü. 28 Temmuz 1914’te Avusturya Macaristan Sırbistan’a savaş ilan etti. Cemal Paşa’nın Fransız yetkilerle yaptığı görüşme sonunda; bize her ne karşılığında olursa olsun yardım etmek istemediklerini söyledi. Bunun üzerine Almanlarla yapılan görüşmeler sonunda 2 Ağustos 1914’te Türk – Alman ittifakı imzalandı. Bu sırada İtalya’yı kendi yanlarında savaşa katılmayı ikna etmek için iki güçlü Alman gemisi Akdeniz’e bir filo yolladılar. Goben ve Bresleau’ı Akdeniz’e gönderildi. Buna engel olmak isteyen İtilaf devletleri de Akdeniz’e bir filo yolladılar. Bunu haber alan Alman gemileri İtalya’nın Brindizi limanından ayrılarak Ege denizine geçip Çanakkale Boğazına geldiler. Osmanlı devletinden sığınma istediler. Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle 5 Ağustos’ta gemiler boğazdan geçerek 16 Ağustos’ta Marmara denizine geldiler. 17 Ağustos’ta İtilaf devletleri, Osmanlı devletine bu durumu protesto ettiğini söyledi. Osmanlı satın aldığını bildirerek Goben’e Yavuz Sultan Selim, Bresleau da Midilli adları verildi. Osmanlı devletini savaşa sokmak isteyen Almanya 27 Ekim 1914’te bu iki geminin Alman komutan Souchon (Suşon) Karadeniz’e çıkardı. 28-29 Ekim’de Rusların Odessa ve Sivastopal limanlarını bombaladı. 2 Kasım’da Rusya Osmanlı devletine savaş açtı. 5 Kasımda da İtilaf devletleri savaş ilan etti. 11 Kasım 1914’te de Osmanlı Devleti karşı savaş ilan etti. Savaş ilanından 3 gün sonra padişah V. Mehmed Reşad 14 Kasım 1914’te Cihad-ı Ekber (Büyük Cihat) ilan etti.
OSMANLI’NIN SAVAŞTIĞI CEPHELER
“Kafkas Cephesi, Suriye Cephesi, Irak, Kanal, Filistin, Çanakkale Cephesi” Batıda; Galiçya, Romanya ve Makedonya’da savaştılar. Kafkas cephesinde savaşlar 1 Kasım 1914’te Rus saldırılarıyla başladı. Osmanlı ordusu bunu başarıyla durdurdu ve karşı harekâta geçti. Rusların bölgede fazla kuvvetlerinin olmaması Başkomutan vekili Enver Paşa’ya ve Kafkasları zapt etme ümidi verdi. Seferin doğru olup olmadığını düşünen III. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa’nın ve 9 ve 10. Kolordu komutanlarının istifalarına rağmen Liman Van Sanders’in desteklediği taarruz 90 bin kişilik ordudan 12 bin’i geri çekilecek şekilde kurtuldu. Rusya 1917 yılı Mart ayında Bolşevik İhtilali patlak verince savaştan çekildi. Rusların yerini alan Ermenilerin katliamlarını önlemek için Kazım Karabekir Paşa’nın başlattığı Şark Harekatı’yla Erzincan ve Erzurum kurtarıldı. 3 Mart 1918’de Ruslarla Brest Litovsk anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla 93 harbinden beri Rus işgalinde olan Kars, Ardahan, Batum geri alındı. Suriye ve Irak cephesinde Bağdat yakınlarına kadar ilerleyen İngiliz kuvvetleri 22-24 Kasım 1915’te Osmanlı ordusu tarafından yenilerek geri püskürtüldü. Bir yıl sonra 29 Nisan 1916’da yine Kut’ül Amare savaşında 18.000 İngiliz askeri ve 5 general esir alınmasına rağmen İngilizler durdurulamadı. Sürekli takviye edilen İngiliz ordusu 11 Mart 1917’de Bağdat’a girdi. Kanal cephesinde Sina, Hicaz ve Yemen’de kutsal yerleri korumak için savaşan Osmanlı ordusu çölün olumsuz şartlarında başarısız oldular. Hicaz ve Yemen’de İngilizlere karşı kahramanca savaşırken bir yandan da İngilizlerle işbirliği yapan Şerif Hüseyin yüzünden başarı sağlanamadı. Filistin cephesi 4. kolordu komutanı Cemal Paşa’ydı. Bu savaşta da önemli kayıplarımız oldu. Osmanlı’nın en önemli başarısı Çanakkale’de alınan başarıdır. İtilaf devletleri boğazları kolayca geçip Çanakkale’ye kolayca erişmeyi ve Rusya’ya yardım etmeyi düşünüyorlardı. Boğazlar ve Osmanlı başkenti alınarak Osmanlı savaş dışı bırakılacaktı. Rusya’dan da buğday getirebileceklerdi. İtilaf devletleri İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan büyük bir filo ile Çanakkale’yi önce denizden geçmeye çalıştılar. 19 Şubat 1915’ten itibaren bölgeye tonlarca bomba yağdırdılar. 18 Martta yapılan büyük saldırıda İtilaf devletlerinin 7 büyük savaş gemisi batırıldı. Çanakkale savaşları sonucunda 1. Dünya savaşı uzayınca Ruslara yardım gidemedi. Rusya’da sosyal patlama oldu ve Bolşevik ihtilali gerçekleşti. Mustafa Kemal’in adı ilk kez Çanakkale Cephesinde duyuldu.
İTİLAF DEVLETLERİNİN GİZLİ ANLAŞMALARI (1915-1917)
İstanbul Anlaşması İstanbul ve Boğazların, Marmara denizi ile Çanakkale boğazının batı sahillerinin ve Midye- Enez hattına kadar Güney Trakya’nın Ruslara bırakılması 12 Mart’ta İngiltere, 10 Nisan 1915’te Fransa tarafından kabul edildi. Londra Anlaşması 26 Nisan 1915’te İtalya, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın arasında imzalandı. İtalya, Trablusgarp savaşı sonunda işgal ettiği 12 adayı ve Anadolu’yu işgal ederse de Antalya ve çevresini alacaktı. Sykes – Picot Anlaşması Ortadoğu ile beraber büyük bir kısmının paylaşıldığı gizli anlaşmadır. Buna göre Ortadoğu bölgeye ayrıldı. Adana, Antakya bölgesi ile Suriye kıyıları ve Lübnan toprakları Fransa’ya, Musul dışında Irak, Fırat ve Dicle arasında kalan topraklar İngiltere’ye verildi. Sain – Jean’de imzalanan Maurienne Anlaşması” Londro anlaşması ile kendine verilen bölgelerin azlığından şikayet eden İtalya, Aydın, İzmir’i almayı sağlamıştı. Anlaşma’nın işlerlik kazanması için Rusya’nın onayı gerekiyordu fakat Çarlık Rusya ihtilal edilince anlaşma geçersiz kaldı.
HARBİN SONA ERMESİ VE İTTİFAK DEVLETLERİYLE YAPILAN ANLAŞMALAR
Almanya’nın çeşitli cephelerde savaşmak zorunda kalması İtilaf devletlerinin galip güç, savaşın sona ermesinde etkili olmuştur. Bunun yanında ABD İtilaf devletlerini destekledi ve onun yanında savaşa girdi.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson 1918 başında bir dizi prensipler içeren bildiri yayınladı. “Wilson Prensipleri”ne göre hiçbir devlet topraklarını genişletmeyecek, uluslar kendi kaderini kendileri belirleyecekler, yenenler yenilenlerden savaş tazminatı almayacak… Bu anlaşmalar İtilaf devletine güven verdi ve savaş şu anlaşmalar ile bitti. Bulgaristan >>> Nevilly Mondros (30 Ekim 1918) Osmanlı >>> Mondros (30 Ekim 1918) Avusturya – Macaristan >>> Saint Germen (30 Ekim 1918) Almanya >>> Versailles (11 Kasım 1918)
1 note
·
View note
Text
Yıl 1971...
Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Phıladelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük.
Şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.
Yanımıza bir araba yaklaştı ve nereye gittiğimizi sordu.
Limana deyince bizi götürebileceğini söyledi. 3 arkadaş bindik ve geminin bordasına kadar getirdi.
Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim.
Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.
Misafirimiz salonu inceledıkten sonra; “Bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız” deyip kahveyi içmeden gemiden ayrıldı.
Hepimiz şaşırıp kalmıştık.
Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.
Bu olayı çok düşündüm.
Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti.
Karşılaştığımız bu sıradışı olaya başka açıklama bulamamıştım…
Yıl 1985 ...
İzmir’e yük getiren Yunan bandralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için hastahaneye kaldırılmış.
İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak benim.
Bir sohbet esnasında, gemi kaptanı (adı Kosta’ydı) gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi.
Makine yanında olsaydı ne yapacaktın diye sordum.
Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım.
“Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.
Şu cevabı verdi;
“Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı.Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”.
Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…
Yıl 1988 ...
Ekvador’un Guayaquil şehri.
Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.
Bir okula rastladım. okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.
Birinci büst Simon Bolivar’a aitti.
İkincisi Che Guavera,
üçüncüsü Fidel Castro,
Dördüncüsü Emiliyano Zapata
ve Beşinci büst Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.
Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi.
Nereli olduğumu sordu.
Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.
Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.
Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır” dedi.
O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.
YIL 1999 ...
Hindistan’ın Visakapatman limanındayız.
Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkanına girdim.
Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. İncelediğim listede ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu.
Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.
Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.
Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.
Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım.
Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk kendi ülkesinde üstü örtülmüş,
Yetkili yerlere gelen kişiler Onu bu ülke gençliğine öğretmemek için her şeyi yapmamışlardı.
Üzüntümün nedeni buydu…
Yıl 2003 ...
Kamerun’un Douala Limanındayız.
Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti.
Kaptan Hırvattı.
Zabitan odasına geldiğinde, gelenin karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı.
Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.
Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi”…
Yıl 2017 ...
Bangladeşin Chittgong limanındayız.
Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.
Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.
Nedeni o olmamasına karşın özür diledi ve konuşmaya başladık.
Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.
Hiç beklemediğim bir cevap verdi;
“Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.
Sohbeti sürdürdüm.
Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi;
“En büyük Müslüman Atatürk’tür.
Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk.
Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz.
O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir ….
Mehmet Ali Ergöz Hatıraları ...
Mete
8 notes
·
View notes
Text
Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu
Bir gün, karargâha yeni gelmiş olan bir telsizciye, İstanbul’da neler olup bittiğini sormuştu. Adam, “Çok üzücü şeyler efendim,” diye anlatmaya başladı. “Eski görenekler hep unutuluyor. Kadınlarımız önüne gelen yerde peçelerini açmaya başlıyorlar.” Mustafa Kemal, meydan okurcasına, bu gibi şeylerin burada, doğu illerinde de olması gerektiğini ileri sürdü. Hemen, Zabitan Mahfeli’nde bir danslı toplantı düzenledi ve dolaylardaki birkaç Ermeni hanımını da, Türk subaylarına dansta eşlik etsinler diye çağırdı.
Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Lord Kinross
3 notes
·
View notes
Text
İSTİHBARAT DOSYASI : İstihbarat cephesinin gizli kahramanları
İSTİHBARAT DOSYASI : İstihbarat cephesinin gizli kahramanları
İstihbarat cephesinin gizli kahramanları Milli mücadelenin Dumlupınar’da askeri zaferle sonuçlanmasına giden yolda askerlerin yanı sıra cephe gerisinde, bazen de düşman cephesi içindeki istihbaratçıların da önemli bir payı vardı. Milli mücadele döneminde öne çıkan istihbarat grupları, Karakol Cemiyeti, Zabitan Grubu ve Hamza Grubu gibi yapılardı. Ancak bunların Ankara Hükümeti’ne kurumsal bir…
View On WordPress
0 notes
Photo
*+* Zabitan Bandai gashapon Akumaizer 3 Xavitan tokusatsu Shotaro Ishinomori figure https://ift.tt/2Zrbpyi
0 notes