#yol azığı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Vuslat
Eğer bir yola çıktıysan arkadaşım, Şükür, sabır ve umut olsun yol azığın… Ancak o vakit gideceğin yere kolayca varırsın. Mustafa Murat Güngör 11.07.2024
#2024 aforizmaları#2024 özdeyişleri#Aforizma#özdeyiş#Bir#eksik etmemek#Er geç#Ermek#Hayat#kolayca#Mustafa Murat Güngör#Poem#Poerty#Poet#Sabır#TASAVVUF#Umut#Vakit#Varmak#Vuslat#Yürek#Yol#yol azığı#yola çıkmak#Şükür#İnsan
0 notes
Text
Toprak olsan gezilsen
İplik olsan çekilsen
Buğday olsan biçilsen
Var edenden başkası bilemez
Gözyaşını hiçkimse silemez.
Dön Dünya sana gelen oğmadı
Kesesi dolan asla doymadı..
Bir mazlum titrer bilmem nerede
Kardeşliğe nasıl çekilir perde?
Yolculuğun bizi beklediği yerde
Yol azığı hazırlayan yolda kalmazmış...
Yüreği,büyüksevda kurtarırmış..
Aslın asaletin kimliğin hükmüne
Döndü devirler en kötü cahiliyeye.
Dövmeler faizler sararken bedenleri;
Düşünemez olduk kabrine gidenleri..🥀🍃🍂💐
116 notes
·
View notes
Text
"Kur'an ile haşir neşir olmak için önüne hangi engel çıksa onu sabırla aşar. Bilir ki inmesi yirmi üç yıl süren Kur'an, bir ömür boyu sürdürülecek bir mücadele ile elde edilebilir. Bir kelimesi için hatta bir harfi için bir gününü harcamaktan çekinmez. Onu tekrardan bıkmaz, usanmaz. İlmin ve ilmin gereklerinin düşkünüdür. Bu düşkünlüğü onu uykusuzluğa, açlığa, soğuğa-sıcağa, meşakkate sevk etse de o; ilimden kopmaz.
İlim uğruna, bilenlerden olma sevdası uğruna gözü zoru görmez. Ebeveyn rızasını almada, komşuluk hukukunu korumada sabırla yol alır. Azığı bitmeye görsün, sabır ona hemen takviye eder. Allah Teâlâ onu, dilediği herhangi bir imtihanla imtihan etmeyi murat ettiğinde o, bu imtihana hazırdır ve razıdır."
18 notes
·
View notes
Text
Dünya, cam eşya gibidir hemen kırılır;
yol azığı gibidir, hemen tükenir!..
Şeyh Ali Semerkandî Kaddesallāhu sırrahu
4 notes
·
View notes
Text
Çavdar Şeyhi Kalburcu Pir Ahmet Dede - Ahmet ATAM
Sunullah Gaybi efendinin büyük dedesi kalburcu şeyh Pir Ahmet dede
Çoğu Kütahyalı, Sunullah Gaybi Efendi'yi tanır; ancak Pir Ahmet Efendi'yi tanıyan pek azdır. O, Kalburcu Şeyhi Pir Ahmet Efendi olarak bilinir. Onu kısaca tanıtmaya çalışalım
Pir Ahmet Dede Kimdir?
Sunullah Gaybi'nin büyük dedesi Pîr Ahmed Efendi, 16. yüzyılda Kütahya'da yaşamış ve Müftî Derviş, Sunullâh-ı Gaybî gibi âlimlerin atasıdır. Halvetî geleneğine mensup olan Pîr Ahmed Efendi, döneminde saygın bir kişilik olarak kabul edilmiştir. Bu saygınlık, çeşitli topluluklar arasında günümüze dek sürmüştür. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle bölgedeki Aleviler tarafından benimsenmiş ve bu durum günümüzde de devam etmektedir. Mezarının bulunduğu Sofça ve çevresindeki Alevi köylerinde hâlâ saygıyla anılmaktadır. Ayrıca, Pîr Ahmed Efendi adına kurulmuş bir ocak ve bu ocağa bağlı tâlipler mevcuttur.
Kalburcu Pir Ahmet Dede, Kanuni Sultan Süleyman döneminin alimlerindendir. Halk arasında Kalburcu Şeyhi Pir Ahmet Efendi olarak tanınır ve Çavdarlı Şeyhi adıyla da bilinir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmese de, 1570 (H.978) yılında vefat ettiği kaydedilmiştir. İlk olarak kendi memleketindeki alimlerden ilim öğrendi, ardından Şeyh Sinan Karamânî'nin yanında hizmet etti ve Abdüllatif Efendi'nin sohbetlerinden büyük fayda gördü. Manevi haller ve makamlara erişti.
Ahmet Dede ile ilgili şu hikaye anlatılır:
Henüz öğrenciyken, arkadaşlarıyla derslere gidip gelirdi. Bir gün, iki arkadaşıyla birlikte, içlerinden geçen dileklerin gerçekleşmesi için hocasından dua istediler. Hocaları, taleplerini geri çevirmedi ve onlar için dua etti. Hocasının dualarının bereketiyle, bu öğrencilerden biri Sultan Süleyman'ın ordusunda komutan, diğeri ise bilgin bir alim oldu. Ahmet Dede ise; Hazret-i İbrahim gibi büyük servet ve mülk sahibi olarak zenginleşti ve sonrasında İstanbul'a yerleşti.
Burada, din alimlerinden Kütahyalı Merkez Efendi'nin hizmetinde bulundu. Merkez Efendi'nin yanında, İslam'ın güzel ahlakını ve Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yolunu öğretmek üzere izin aldı. Aynı şekilde, büyüklerden Kastamonulu Şaban Efendi'nin de takdirlerini kazandı. İstanbul'dan ayrılarak memleketine döndü. Burada inşa ettirdiği zaviyede yaşamaya başladı ve insanlara dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını öğretti. Hocasının duasının bereketiyle zenginlik ve mülke sahip olduğundan, herkese cömertçe ikramlarda bulunurdu. Gece gündüz, gelen geçen herkese yemek verir, açları doyururdu. Zaviyesinde sofra daima kurulu olurdu. Birçok kerametlerine şahit olundu.
Ömrü boyunca hiç kimseden hediye, ya da sadaka kabul etmeyen bir kişiliği vardı. Geçimini çiftçilik yaparak sağlardı. Ürünlerinden bir kısmını misafirlerine ikram etmek ve ihtiya�� sahiplerine dağıtmak üzere ayırırdı. Hatta hayvanlar ve kuşlar için de yiyecek ve buğday kenara koyardı. Ektiği buğday ve çavdarlar, normal tohum olmasına karşın, çok kaliteli ve eşsiz bir hal alırdı. Bu yüzden halk arasında Ahmed Dede'ye "Çavdar Şeyhi" lakabını takmışlardı. Hasat ettiği buğdayı bir ambara yerleştirir ve kapısını kapatırdı. İnsanlar buğdayı ambarın altındaki boşluktan alırlardı. Ambarın hiçbir zaman tamamen boşaldığı görülmemiştir. Böylece, hiçbir zaman yiyecek sıkıntısı yaşanmamıştır.
Ahmed Dede'ye yakın köylerden ve kasabalardan birçok misafir gelirdi. Misafirlere, ayrılırken birer çörek verilir ve onlar da bunları yol azığı olarak kullanırlardı. Her zaman, "Bu nimetlerin hepsi, Ahmed Dede'nin hocası Abdüllatif Efendi'nin duasının bereketiyledir" diyerek Allah'a şükrederlerdi.
Sultan İkinci Selim, şehzâde iken Ahmed Dede'yi ziyaret etmiş ve onun zaviyesinin yakınına bir mescit inşa ettirmiştir. Kalburcu Şeyhi Ahmed Dede, 1570 (H.978) yılında memleketinde vefat etmiş ve kabri sofça köyünün hemen karşısında şimdiki baraja bakan bir tepe üzerindedir.
Kaynaklar:
Yrd. Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı.
2 notes
·
View notes
Text
“Şöyle nakledilmiştir: Bir hekimin dostu onun yanına geldiğinde, hekim onun önüne bir yemek koydu. Ama hekimin sert huylu eşi gelerek o yemeği misafirin önünden aldı ve hekime de küfretti. O adam rahatsız bir şekilde hekimin evinden çıktı. Hekim onun ardından gitti ve ona ulaştığında şöyle dedi: “Hatırlıyor musun, bir gün biz senin evinde misafir idik. Yemek yerken bir kuş sofranın ortasına gelerek yemekleri darmadağın etti ve hiç birimiz de bundan rahatsız olmadık. Şimdi sen benim sert huylu eşimin o kuş olduğunu hayal et.” O adam bu sözü işitince öfkesi söndü ve şöyle dedi:” Hekim doğru söyledi; hilim ve yumuşak huyluluk her derdin şifasıdır.”
📖Ayetullah Muhammed Taki Misbah Yezdi, Yol Azığı, c.2, s.285
1 note
·
View note
Text
Gülümse Güzel Kızım Biz Hâlâ Çocuğuz
kıyamet sabahı, o ve tüm duygular
tıpkı sönmüş bir alev gibi küllerinden beslenmeye çalışırken biz, yaşamaya devam edebilmek için fedakarlık yapmayı seçtik.
zamanla bu tenha sokaklar dolacak tüm ırktan insanların ruhları ile,
ama bir şey değişmiş olacak bu kasvetli kıyamet gününde...
sokaklarda tuğla dahi kalmayacak.
dün gece ansızın rüzgar yalayıp geçti yüzümü ve derine indiğimi farkettiğim düşüncelerimden kurtardı beni. Minnettarım rüzgara, güneşe ve sana. Çünkü dostum olmasaydın kaybolmuştum bu sokakta.
Şimdi gökkuşağı tepesi sakinleri kıyamete hazırlanıyorken ben, durmuşum bir ağacın altında seni düşünüyorum. O gün neden öyle gülümsedin? Kıyameti haber veren sen değil miydin?
Dostum, kardeşim, her şeyim...
İzin ver yanına geleyim, beni de al, bende evinde misafir ettiklerinden biri olayım. Neden kıyameti karşılayanlar arasında beni yalnız bırakıp gittin?
Yakında 22 olacağım, hava biraz kapalı bugün. Düşüncelerimde boğulmuyorum artık, sen öğrettin yüzmeyi bana. O gün gelen rüzgar sendin, buna eminim. Hayır lütfen sus, konuşma. Bu sefer kendimi kandırmıyorum, biliyorum.
Şimdi ben bu gökkuşağı tepesinde kendime bir ev bile bulamazken, nasıl senin yanına gelebilmek için yol azığı hazırlarım ki? Hiç mi kaçarım yok ölümden? Peki sen nasıl elini tutabildin onun, beni yalnız bırakırken?
Kıyamet yaklaşıyor, bunu hissediyorum. Tam burda. Şimdi geliyor, hazır değilim gökkuşağı tepesinin kıyısında. Ufukta bir parıltı var, bu sen misin yoksa? Tabi ya sen gitmiştin değil mi, beni bırakıp gitmiştin.
Burada insanlar çok mutsuzlar. Bense hiç sonurtmuyorum. Yaşamayı seviyorum, ya da seviyo muyum gerçekten, bilemiyorum. Sanırım düzene ayak uydurmaya çalışıyorum çünkü yalnız kalmaktan çok korkuyorum.
Bundan sonra göremeyeceğim seni, bizi ve evimizi. Sahiden o kadar süre geçti mi? Ne de çabuk unutuyor insan hakikati. Yavaş yavaş siliniyor zihnim sanki. Ama biliyorum ki, buna izin veren de benim. İçimdeki küçük kız çocuğu olarak vahşi denizinde kayboluyorum.
Evet işte bak geliyor, kıyamet. Evet işte bu kıyamet! Nasıl da her şeyi içine çekiyor bak. Nasıl da şiddetli. Daha önce görmemiştim böylesini. Beni uyarmalıydın. Sesimi kaybettiğim günden beri ilk defa bağırıyorum. Duydun mu beni?
burada bahsedilen kıyamet, genç kızın kendi dünyasının sona ermesi, artık tekdüze düşünen yetişkinlerden biri olmaya başlamasından ibaret. Çünkü artık yetişkinler hayal kuramıyor.
Hayallerimiz çocuklara emanet~
december 2007
-petra
0 notes
Photo
Bir köylü, Erzurum’dan trenle İstanbul’a gidecektir. Karısı yol azığı olarak çantasına kete, çörek, peynir, yumurta gibi yiyecekler yerleştirmiştir.Adam trene biner ve yerini bulur. Kompartımanda kibar bir efendiyle birlikte yolculuk edecekler. Selamlaşıp şuradan buradan konuşarak birbirlerine ısınırlar. Öğle saatinde köylü çantasını açar, yiyeceklerini çıkararak arkadaşına:– “Bey, bizim karı bir şeyler yapmış, hele buyur beraber yiyelim.” diyerek ikramda bulunur.Arkadaşı:Teşekkür ederim ben yiyemem, sen buyur.” diye cevap verir.Adam:Bey, sen hiç tandır ketesi, civil peynir yedin mi? Gel, buyur. diye ısrar eder.Bunun üzerine arkadaşı:– “Yiyemem ağa, benim ülserim var.” der.Adam:– “Bey Allah ziyade etsin, hele sen buyur. Evvela bunları yiyelim, akşama da senin ülseri yeriz.” der.
0 notes
Text
🌿Kendimi bildim bileli sayıları sevmedim. Kelimelerden daha çok can yakar;sanki duygudan yoksun , var olmak için varlar. Geçenlerde sayısı 40 üstü can yitip gitti bu alemden. Orada bir sayı vardı. Lakin o sayı anlatmadı bize herbir canın ardında kalanı. Bir can var ki anası,atası ,yoldaşı , yol azığı çoçukları , sevdikleri .... Biz birkaç gün tuttuk yasını devam ettik. Birazcık daha bilinçli olanları kardeşlerin ruhu için hediyeler gönderdi. Rabbim razı olsun hepsinden. Sonra mı? Sonra seneye kadar bitti ; Sene-i devriyesinde olanları durumlarımıza atıp geçeceğiz. Elvan sen farklı mısını sen ne yaparsın ? Ben de oturup ağlarım sonra hayatıma dönerim. Ama ama ben bir şey daha öğretmeye çalışıyorum şu nefse. Sayılardan daha fazlasıdır bir can.Şu dünya denen kuyuda bize sayın kadar var olmalısını öğretiyorlar sanki. Bunu düşünürken Küçük Prens’in serzenişi geldi sanki gözümün önüne “Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. “Kaç yaşında?” derler, “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar. Deseniz ki, “Kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerinde saksılar, çatısında kumrular vardı.” Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama, “Yüz bin liralık bir ev gördüm,” deyin, bakın nasıl “Aman ne güzel ev!” diye haykıracaklardır.”
27 notes
·
View notes
Text
Yollar anlamı derin ve uzun yollar,kalbimin parçaları bulunur mu acaba yollarda , umudumdan kalmışmıdır bir parça , kendime yol azığı yaptığım sevgimden bana da kalmışmıdır?
#yollar
11 notes
·
View notes
Note
Yeni yeni bir şeylerin idrakına varıyor yeni bir yola girmeye çalışıyorum bu sırada da sizinle karşılaştım şimdiye kadar evet bir şeylerin farkındaydım ama gerçek bir farkındalık değilmiş anladım gözlerim açıldı Artık Allah rızasını gözetmek istiyorum ama çevrem arkadaşlarım onlardan nasıl uzaklaşacam nasıl bir şeyleri anlatacam nasıl rahatsız olduğumu belirtecem bir şeylerden bilmiyorum onlarda bir şeyleri farketsinler istiyorum ama bunu kendim başarmadan onlara farkettiremem biliyorum napmalıyım nasıl yapmalıyım bilmiyorum 🥺🥺
Selâmünaleyküm 🕊
Maşaallah bunlar ne güzel farkına varışlar, farkına erişler, derdine düşüşler.. Elbette ki gayret bizden tevfik Allah'tan. Tazecik bir niyet almışsınız Allah niyetinizi mübarek kılsın, hayırla ve yardımıyla tamamlasın.
Şimdi sıra gayrette. Niyeti amele dökmekte. Madem ki gaye O'na varmaktır, O'nun rızasına giden yolda yürümektir, o halde yapılacak iş O'nu dinlemektir, emrini gözetmektir, sevdiğini sevmek sevmediğinden yüz çevirmektir. Sevdiklerinin cümlesini de Habibim dediği canımız Efendimiz ﷺ de toplamıştır. Onu yolumuza nur, ışık kılmıştır. Eğer onu ve göğsüne indirilen Kur'anı takip ederseniz işte o aradığınız menzile selâmetle eriştirilirsiniz. Onu takip edebilmek için de sevmek gerekiyor, sevmek için bilmek, bilmek için okumak. O halde siyer okumalı. Siyer dinlemeli, halini anlayıp içselleştirmeli sünnetine sımsıkı sarılmalı. Bu yolun azığı ilimdir. Nasıl ki zahiri yolları yürürken bedenimizin maddi yiyeceklerden güç almaya ihtiyacı varsa o yolu yürümek için de ilim gıdası şarttır. Ehli sünnet hocaların sohbetleriyle, sohbet ortamlarıyla, hadisle, tefsirle, siyerle kalbinizi besleyin. Ama ilk iş olarak eğer ehli namaz değilseniz ilk vakitten namazlıların safına geçin. Çünkü namazla fatihayı şerife okuyarak günde kırk kez O'ndan yardımını, istikameti, salihlerin yoluna eriştirilmeyi isteriz, O'nun huzuruna çıkarız. Namazımız ki yürüdüğümüz o yol üzerinde bize ikram edilen miraçlardır, yükselişlerimizdir, yükümüzü hafifleten bir el, ruhumuzu doyuran nur, ötelerin kokusu, lezzetidir.
Elbette kişinin bu yoldaki yoldaşları salih kimselerden olmalıdır. Çünkü biliriz ki hâl saridir. Kötü huylar daha hızlı bulaşırken iyi huyların daha yavaş bulaştığını söylüyor büyüklerimiz. Kişi arkadaşının dini üzeredir buyruluyor bu yüzden. Kişi kendiyle aynı yolda yürüyenlerle karşılaşır. Siz yürüdüğünüz yolu değiştirince o yolda karşınıza çıkacak kimseler de değişecek biiznilah, Allah hayırlı salih kimseleri size dost kılsın.
Ama dediğiniz gibi evvela kendinizden başlamalısınız, sözünüzden önce halinizi değiştirmelisiniz çünkü davranışlar sözlerden daha yüksek seslerdir. Kişinin en etkin tebliğ aracı bizzat yaşayışıdır diyor Rasim özdenören. Kişinin kalinin ruhu halidir. Halinde yoksa, kali kuru bir söz hükmündedir ki cana değmez. Belki ilk olarak en yakın arkadaşınızla da paylaşabilirsiniz, belki birlikte yürümeyi kabul eder en azından denemelisiniz. En azından heycanınızı, halinizdeki huzuru hissederler. Ama ilk yükümlülüğünüz kendi nefsinizdedir. Etrafınızda kimse kalmasa bile bu yolda yürüyen yalnız değildir. Kendinizle birlikte sevdikleriniz için de bu konuda bol bol dua edin. Siz yola çıkın şüphesiz Allah yardımcınız olacaktır. Gayretimiz daim olsun 💫
12 notes
·
View notes
Text
Şunu bil ki namazın sana uzun gelmesi bir çeşit gaflettir; namazı çok kısa tutman da yanılmaya yol açar. Çünkü namazın sana uzun gelip ağırlaşması ondan tat almadığını ve azalarına zor geldiğini gösterir. Namazı çok kısa tutman ise, rükünleri noksan yaptığını ve namazda sana gaflet geldiğini gösterir. Unutkanlık namazı noksan yaptırır.
Namaz konusunda aranan istikamet şudur: Kul namazdan tat alarak, yüce Allah’a yalvarmanın lezzetine vararak, okuduklarını güzel anlayıp düşüncesini bir noktada toplayarak namazın ona uzun gelmemesidir. Aynı şekilde kul namazda uyanık olduğundan, farz ve vâciplerine dikkat ettiğinden ve onu hakkı ile yerine getirdiğinden namazın çok kısa olmamasıdır.
İşte bu anlattıklarımız, namaz kılanların murakabesi ve huşû ehlinin müşahedesidir.
| Kalplerin Azığı 3 - Ebû Tâlib el-Mekkî (k.s)
122 notes
·
View notes
Photo
'... Bu dünyada ne kazanırsan ver;almaya değil, elinden geldiğince vermeye çalış. Şu eskimiş dünyadan elini eteğini çek, şu kirli eteği temizle. Ya garipler gibi kendine yol azığı hazırla ya da Nizamî gibi dünyadan yüzünü çevirip bir köşeye çekil.'
Nizâmî-i Gencevî
53 notes
·
View notes
Text
⭐⭐⭐
💫💫💫
İhlas ve ızdırapla yapılan dua arşa yükselir cihad olur ayet olur.
ULBE BİN ZEYD (RA)
Hicret’in 9. yılıydı… Rumlar Müslümanları tamamen ortadan kaldırmak için 40 bin kişilik bir ordu hazırlamışlardı. Resulullah ( ﷺ ) bunu haber alınca hemen hazırlığa başladı.
Hava çok sıcaktı. Hasat mevsimiydi. Üstelik kıtlık da vardı. Böyle iken bir kaç kişi hariç bütün Müslümanlar bu orduya iştirak ettiler. Ellerinden gelen maddi manevi desteği yapmaktan geri durmadılar.
Fakirlik ve imkânsızlıkları sebebiyle iştirak edemeyen sahabiler de vardı . İşte Tebük Seferi’nden bu sebeple geri kalanlardan biri de Ulbe bin Zeyd’di (r.a.)
Hz. Ulbe fakirdi. Yol azığı ve binek temin edememişti. Fakat bu sefere katılmaya can atıyordu. Kendisi gibi olan arkadaşlarıyla Resulullah'ın (a.s.m.) huzuruna çıktı. Üzgündü, gözü yaşlıydı. Resûlullah’tan kendisine binek temin etmesi ricasında bulundu. Peygamberimiz, “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum.” deyince gözyaşları içerisinde geri döndü. Biraz sonra da bu durumda olanları rahatlatan Tevbe suresi [92] âyet-i kerime nazil oldu:
Ulbe Bin Zeyd (ra) eve gelip namaz kıldıktan sonra Allah'a tazarru ve niyazda bulundu.
Allah'ım sen cihadı farz kıldın ,bense senin farz kıldığını cihada katılmak istiyorum fakat maddi imkanım yok Resulullah'ın ( ﷺ ) yanına gittim .Allah resulünden ( ﷺ ) cihada katılmak için bir şeyler istedim, onda da verecek bir şey kalmamış .
Şu an çaresizim.
Eğer benim için iffetim namusum onurum ve haysiyetim bir değer ifade ediyorsa senin için senin yolunda onurumu haysiyetimi bana yapılan zulümleri ve hakkımı helal ediyorum .Senin yolunda hepsini sadaka olarak veriyorum der.
💫💫💫
Ve bu dua ve ızdırap ile uyur.
Sabah mescide namaza geldiğinde Rasulullah ( ﷺ ) cemaate soruyor .
Aranızda iffetini onurunu namusunu şahsına yapılan zulmü haksızlığı Allah için bağışlayan ve sadaka olarak bu meydanda teraziye koyan kimdir.
Kimseden ses çıkmıyor
Allah resulü ( ﷺ ) bu soruyu üç defa tekrar soruyor . Kimse cevap vermeyince Efendimiz ( ﷺ ) Ulbe bin Zeyd'e (ra) dönerek
Müjdeler olsun .Canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki senin sadakan kabul edilen sadakalar arasına yazıldı
#la ilahe illallah#muhammedenresulallah#hzömer#hzali#hzebubekir#hzosman#musabbinumeyr#hzhamza#dizifilmkesitleri#islam#dua#iman#ihlas#kuran#namaz#amel#resulallah
7 notes
·
View notes
Text
Esma Binti Ebubekir (ra)
Babası Hz. Ebûbekir annesi cahiliye karanlığında kalan Kuteyle'dir. Babası vasıtasıyla İslâmla şereflenen Esmâ (ranhâ) ilk 18 Müslüman arasında zikredilmektedir. O, baba ocağında İslâm'ın güzellikleriyle yetişti. Gür bir imana sahipti. Edeb, hizmet ve firâset gibi güzel ahlâkı hayatı boyunca ona kılavuz oldu. Akıllı, iş bilir ve becerikliydi.
O hicret esnasında gösterdiği firasetli hareketiyle tanındı. Bir gün Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin öğle sıcağında evlerine geldiğini gördü. Derhal kapıya koştu ve babasına: "İşte Resûlullah (sav) geliyor!" dedi. Hz. Ebû Bekir (ra) da: "Babam anam ona fedâ olsun. O önemli bir hadise olmadıkça bu saatte gelmezdi." dedi ve hemen karşılamaya çıktı. İçeri buyur etti. Efendimiz eve girdi ve: "Yanındaki kimseler dışarı çıksa!" buyurdu. Ebû Bekir (ra) da: "Yâ Resûlallah! Onlar iki kızımdır. Sır saklamasını bilirler. Bizi gözetleyen yabancı kimse yok." dedi. Bunun üzerine Efendimiz: "Allah Teâlâ'nın hicrete izin verdiğini birlikte Medine'ye gideceklerini" söyledi. Hz. Ebû Bekir (ra) kendisini refikliğe kabul ettiği için sevincinden gözyaşlarını tutamadı. Derhal hazırlığa başladı. Kızları Hz. Âişe ile Hz. Esmâ da babalarına yol azığı hazırlamada yardımcı oldular. Deriden bir torbaya azık koyup bir kırbaya da su doldurdular. Azık torbasını ve su kabının ağızlarını bağlamak için bir parça ip aradılar, fakat bulamadılar.
Esmâ (ranhâ) babacığının işâreti üzere belindeki kemeri çıkardı iki parçaya böldü. Bir parçasıyla azık torbasının, diğer parçasıyla da su tulumunun ağzını bağladı. İki Cihan Güneşi Efendimiz, Esmâ'nın bu candan alâkasını ve samîmî davranışını seyrediyordu. Son derece memnun oldu ve: "Ey Esmâ! Allah bu kuşağının karşılığında sana cennette iki kuşak versin" diye dua buyurdu. Efendimizin bu iltifatından sonra Esmâ (ranhâ) "zatünnıtakayn = iki kuşaklı" lâkabıyla anıldı.
O, hicrette hayatını hiçe sayan bir fedakarlık gösterdi. Gece yarısı evden ayrılan Resûl-i Ekrem (sav) ile babacığını müşrikler takip etmekteydi. Sabah gün ışıyınca Ebû Cehil ve avânesinden bir grub Kureyşli kapılarının önüne geldi. Esmâ (ranhâ) dışarı çıktı ve müşrikler gürühuyla karşı karşıya geldi. "Baban nerede Ebû Bekir'in kızı?" dediler. Esmâ da: "Bilmiyorum." diye cevap verince Ebû Cehil kin, nefret ve gazabından ona şiddetli bir tokat vurdu. Esmâ'nın kulaklarındaki küpeler yere düştü. Fakat o hiç telâşlanmadı. Bu uğurda her şeyi göze almıştı. Gerekirse ölecek, ama Rasûlullah (sav) ile babasının nereye gittiklerini söylemeyecekti. Müşrikler ondan bir şey öğrenemeyeceklerini anlayınca daha fazla vakit kaybetmemek için oradan ayrıldılar.
O, bir İslâm hanımefendisi olarak kanaatkârlığı ve mütevâziliği ile hayatın çilelerine sabrediyordu.
#islam#islamiyet#allah#la ilaha illa allah#allahuekber#ayet#tevhid#hadisler#hilafet#islam devleti#islamisözler#devlet#sahabeler#sahabe#recep tayyip erdoğan#türk#türkiye#resulullah#rabbim#rabb#hakikat#hakimiyet#hak#müslüman#mümin#müminler#mümine#huzur#haber#allah rızası için
13 notes
·
View notes
Text
Bu dünyayı sevmeli, şairceğizim, hem de çok sevmeli! Karun’dan çok, Hayyam’dan pek, Nâzım’dan ileri... Ne Karun gibi ona sahip olmak; ne Hayyam’da, nasın yorduğu gibi tadını çıkarıp posasını tükürmek; ne de Nâzım gibi unsurlarını yüceltip yüceltip zerrelerinde yok olmanın hüznünü gizlemek için değil! Baba ocağı, yol azığı, kamp ateşi gibi sevmek dünyayı! Seni hem yutan, hem doğuracak olan balinanın karnını kendi ellerinle okşuyor gibi ümitle dokunmak ona! Ve dayayıp kulağını karnına onun, sabırlı bir merakla dinlemek kendi tekmelerini, kendi kalp atışlarını orda! Ve belki her şeyden çok da tozlu yolların nakışı, varlığın tükenmez akışı ve ‘bey kızı ile yolun garibi’ faslında maceramızın, yârin baş döndürücü bakışı olarak hatırda tutmak onu! Hatırda tutmak, hatırda... Elini alnına siper ederek, ruhunda teptiğin mesafelere dönüp de bakmak isteyeceğin o tenha ve çapraşık akşamlar için... Bu dünyayı sevmeli, şairceğizim, hem de çok sevmeli! Ve define haritası gibi onu katlayıp koynunda götürmeli! - Cahit Koytak, Dünya Evi (Yoksulların ve Şairlerin Kitabı, İkinci Kitap) - Görsel: Heather Neill
46 notes
·
View notes