#yarım kalmış hayaller
Explore tagged Tumblr posts
money-book-fame · 4 months ago
Text
tavana asılı bir ip bitirmez insanın hayatını, insanlar bitirir.
Tumblr media
Her somut olay, soyut duyguların sonucudur, en acısıda bu işte…
2 notes · View notes
nekadaraciyoryuregim · 1 month ago
Text
Az önce bı reels gördüm kadın bir evli adam tarafından 3 yıl boyunca (16 yaşından 19 yaşına kadar) nasıl tehdit edildiğini takip edildigini anlatıyordu bunun için okulu bırakmak zorunda kalmış taşınmak zorunda bile kalmış. Sürekli namusuna laf edecek mesajlar küfürler etmiş hatta adamın karısı bu durumu öğrendiğinde kızı darp etmiş annesi yanındayken. Defalarca şikayet edilmiş ama bir sonuç alamamış bı kere adam bir haftalığına tutuklanmış ama serbest bırakıldığında kadına daha da fazla takmış ve rahatsız etmiş kadın bunu anlatıyor ve yorumlar gerçekten beni hayal kırıklığına uğrattı oturdum ağladım yaklaşık yarım saat. Biri kalkmış giydiği kıyafetle biri tırnağına laf etmiş sizce gerçekten konu bu mu bı yorum vardı namus dediği an izlemeyi bıraktım diye ya nasıl ya kadın burda ne anlatıyor siz farkında mısınız biri demiş kim bilir adama neler yaşattın 16 yaşındaki bir kız evli bir adama en fazla ne yaşatabilir düşünmüyor musunuz? Diğer yorumlar ise senin halin de pek iyi değil gibi, dışardan bakılınca pek oturaklı birine benzemiyorsun sende, hikayeyi bir de adamdan dinlesek eminim herkes az yapmış der. Şaka gibi cidden ve yorumlarin yarısından fazlası böyle. Allah'a havale ediyorum..
28 notes · View notes
ga151061 · 1 year ago
Text
Tumblr media
Zaman geçiyor ve iliklerime kadar ürperten o soğuk hala üzerime geliyor.
Sana birkaç kısa satır bile yazmak istedim, ama her zaman orada basılmaya hazır kelimelerle bitiyorum ve asla bir başı ya da sonu yok.
Sana o kadar çok şey anlatmak isterdim ki, uzun zamandır sen değil de yalnızlığım sen değilken, soğumakta olan o kahve eşliğinde yanında olup seninle sohbet edebilmek isterdim. geçti; hava değişti, hayat değişti.
Hala geceleri gözlerimi kapatıyorum, seni arıyorum, hayaller kuruyorum nerede Seni bulabilirim Bu doğru! Artık eskisi gibi ağlamıyorum, ruhum uzun süre yokluğunla yumuşadı, alıştım ama seni özlemekten vazgeçmiyorum, hatırladıkça bile hep gülümsedin, her şeyi adım adım öğrendim, o anlamam yıllarımı aldı.
Ama yine de bakışlarım boşlukta kayboluyor, kendimi incitmemek için boş bir zihinle ve seni hatırladıkça gülümsüyorum.
Hala kendimi geceleri hiçbir şey düşünmeden yıldızlara bakarken buluyorum.
Hala beni görüyor musun yoksa benim kadar özlüyor musun merak ediyorum.
Eskisi gibi ağlamadı, hayır! Gözyaşı denizi mi kurudu yoksa alışkanlık mı kalbime öğretmeyi bilmiyorum.
Henüz bilmiyorum ama böyle oldu. Seni tekrar görmek isterdim, sana sarılmak ve o kucakta yanımda kalmak, kokunun varlığımda emprenye olarak kalması, sesini yeniden kulağımda en güzel melodi olarak dinlemek ve o ezgiyi bir daha asla unutmamak isterdim. .
Hala bunu istiyorum, hala eskisi gibi, dün gibi yine benimle olmanı istiyorum. Yine de seni tekrar görmek istiyorum.
Seni hala çok özlüyorum..
Anladım diyemem ki! Suçluyum
Belki ben anlatamadım sana kendimi
Tutuştum, yandım da yokluğunda her gece
Yine gözyaşlarımla söndürdüm kalbimi
Her gün her dakika seni özlerdim
Bitmezdi kederim senin yanında bile
Susardım, gözlerime baktığın zaman
Mermer bir heykelin çaresizliğiyle
Oysa neler düşünürdüm sen yokken
Sana kavuşunca neler söylemek isterdim
Dakikalar bir ışık hızıyla geçerdi
Ayrılık başlayınca ben biterdim
En kötüsü beni koyup gitmendi
O öyle bir yalnızlıktı anlatılmaz
Hep yarım kalmış heyecanlar hazlar içinde
Biterdi bir kış, geçerdi bir yaz
Ve nice yıllar kovalardı birbirini
Gözlerimde gitgide büyürdü mesafeler
Bütün teselliler uzaklarda kalırdı
Bütün çiçekleriyle solardı bahçeler
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.:🗝️💓🗣️👣👥
20/11/2023
86 notes · View notes
efeibisno1 · 3 months ago
Text
Hızlı karar vermeli bazen insan
Hayatın karşımıza çıkardığı güzellikler için fazla zamanımız olmayabilir
Beş dakika sonrasına güvenemediğimiz bir canımız
Arkamızı dönmeye çekindiğimiz yeni dostluklarımız var artık!
Üzgünüm…
Mevsimsiz sevdim seni!
Eğer hak etseydin sevgimi
Keşkelere yer bırakmazdı sonbahar!
Hüzün hüzün dökülen yapraklarıydık seninle
Ve bir temmuz gecesinde acıyla sarardık
Yarım kalmış yaz aşklarının buz tutmuş yüzüydük
Zamanı değildi dalında açmanın
Zaten onu da beceremedik...
Mevsimsizdik biz!
Dalından kopmayı beceremeyen yaprakların
Toprağa yansıyan birer gölgesiyiz şimdi…
Yine de söylenmesi gerekenler var…
Anlatacaklarımı anlamanı beklemiyorum da
Sen yine okumaktan mahrum bırakma kelimeleri
Sahipsiz cümleleri üzerine alın demiyorum
Fakat…
Anlaşılır olanları da bir balık gibi silme hafızandan…
Yazıyorum ümitsizce yüzümde hissettiğim rüzgarın
Dev güllerle sevişmesini
Seyrederken birbirlerine değişini,
Uğultusunu bile duymuyorum aslında
Bana seni hatırlatan ne varsa kopardım attım dalımdan...
İki farklı yöne çatallaşan
İki farklı keskin yolu hayal et!
İki sevdalıydık ya biz seninle
Düşündüğümün aksine yönümüz tersmiş meğer!
Meğer sen eksiksiz bir yolcuymuşsun
Kervanları, hanları avucunun içi gibi bilen!
Ben rotasız geminin, biletsiz yolcusuymuşum meğer!
Şimdi! Birimiz yaralı…
Birimiz açtığı yaranın, kabuk tuttuğundan habersiz!
Ne sen bana inanıyorsun, ne dostlar yitirdi bende ki güven duvarı
Ama sen bundan da habersizsin…
Yine de ısrarla, bazen tahammül edemediğim inadınla …ki onu kaldırdık toplama bir bavula
Kendimizi avutup el birlik
Yaşanmış olanları yaşanmamış sayıyoruz…
İkimizde biliyoruz aslında
Bitiyor ömür ağız dolusu küfür gibi
Giden zamana rol kesiyoruz
Biten bir ömüre aldırmadan
Ölüyoruz! Ölüyoruz geçmişin penceresinde
İnadımızdan vazgeçmiyoruz
Perde arkasından göz kırpıyor hayat…
Nafile!
Yaşanmamış onca güzellik varken
Anılarda boğuluyoruz
Yiten bir ömüre aldırmadan öldürüyoruz birbirimizi…
Meğer değersizmiş rüzgâr
Rüzgâr sana inat kulağıma fısıldıyor;
Gülün hatırı var!
Meğer yolun sonundaymışız...
Sen duraksız bir yolcu,
Zamansız ve hayasız…
Sana inat haykırıyor yüreğim;
Ben dur durak bilmez sevdalı!
Savaşım ancak
Gurur durağında son buldu…
Meğer senin yolunda fırtınalar, tufanlar
Meğer bir bana yokuşluymuş o yollar…
EfeIbıs
Tumblr media
4 notes · View notes
icselhisler · 2 months ago
Text
Tumblr media
.
Benim yazılarımdaki Azize, yalnızca bir isim değil; bir duygu, bir hasret, bir vefa arayışı…
Azize, geçmişin, hatıraların ve içimdeki derin özlemin simgesi gibi.
O, bazen vefasız bir sevgili, bazen hayaline tutunduğum bir gölge, bazen de anlatamadığım duyguların yansıması.
Ben, Azize'ye mektuplar yazarken aslında kendime, içimdeki yarım kalmış hikâyeye yazıyorum.
Onun şahsında vefasızlığı, özlemi, hayal kırıklığını anlatıyorum ama bir yandan da sevdanın, sadakatin ve kalpten gelen sözlerin hâlâ kıymetli olduğunu hatırlatıyorum.
Azize, benim kelimelerimde bir isimden öte bir anlam taşıyor.
O, kaybolan geçmişim, kapanmayan yaram, sesimi duymasını istediğim ama duyuramadığım kişi.
Belki de sevgiliye, dostlara, insanlığa, hayata yazılmış bir mektubun adı Azize…
Azize, benim yazılarımda derin bir hüznü, vefayı, kaybolan değerleri ve zamansız bir sevgiyi temsil eden bir figür.
O, Kırşehir'in dar sokaklarında geçmişin izlerini taşıyan, eski medreselerin, mezarlıklara açılan yolların sessiz tanığı olan bir Türk kadını.
Belki bir zamanlar Kümbetbaba Sokağı'ndan Kümmetaltına yürürken, belki de bir medrese avlusunda gölgeler arasında kaybolurken benimle hatıraların içinde yaşamaya devam eden bir kadın.
Azize, unutulmuş sözlerin, yazılmamış mektupların, içe atılmış hasretin adı.
Belki bir sevgili, belki bir eş, belki de bir annenin adıdır.
Ama her hâlükârda, vefasızlık karşısında bile adı unutulmamış, bir kez sevildi mi ömrün sonuna kadar hatırlanacak bir isimdir.
#Azize #azizeyemektuplar
#aykiriduygular #icselduygular #icselhisler
3 notes · View notes
moonnnsblog · 5 months ago
Text
Bazı acılar vardır, anlatılamaz. Derine, çok derine kök salmıştır. Onlar, insanın kalbine sızar, gece herkes uyuduğunda kendini hatırlatır, sessizlikte yankılanır. Zaman geçtikçe azalması gereken bu acılar, tam aksine, daha da büyür, daha da keskinleşir. Bir yara gibi kabuk bağlar gibi görünür, ama en ufak bir dokunuşta kanar yine.Gün boyu kalabalıkların içinde kaybolmak istiyorum, kendimi unutturmak. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip, "iyiyim" demekten başka çarem kalmadı artık. Her şey yolundaymış gibi davranıyorum; ama içimde kopan fırtınaları kimse görmüyor. Hani derler ya, "Bir insanın güldüğü yere değil, ağladığı yere bak." Benim gözyaşlarım bile artık içime akıyor, kimseye gösterecek gücüm kalmadı.Gece olunca yüzleşiyorum içimdeki bu boşlukla. Herkes uyumuş, ışıklar sönmüş… İşte o zaman geliyor acılar. Düşünceler üstüme çöküyor, kaçacak yerim kalmıyor. Hatıralar, kaybedilenler, kırık umutlar, yarım kalmış hayaller... Her biri birer kurşun gibi zihnime saplanıyor.Kendime sorduğum o sorular, cevaplarını bulamadığım düşünceler… "Neden?" diyorum, "Bu acıyı hak edecek ne yaptım?" Cevap yok. Sadece karanlık ve sessizlik var. İnsan bazen kendine bile yabancılaşıyor bu acı içinde. Kendi sesini bile tanıyamaz hale geliyor. Baktığım aynada yansıyan yüz, artık bana ait değil sanki.Kalbim bir moloz yığını gibi; altında kaybolmuş umutlarım, yıkılmış hayallerim yatıyor. Nereye dönsem onları göreceğimden korkuyorum. O yüzden kaçıyorum, hep kaçıyorum. Ama bir gün, her kaçış yolu bittiğinde yeniden yüzleşeceğimi biliyorum.Belki bu acılar beni güçlü yapar, belki zamanla bu yaralar kabuk bağlar. Ama bugün, şu an, içimdeki bu karanlık o kadar derin ki, ışığa ulaşmak için ne kadar yol katetmem gerektiğini bile bilmiyorum. Yine de devam etmek zorundayım; yarım kalan her şeyin hesabını bir gün soracağımı bilerek, içimdeki kırık parçaları bir araya getirmeye çalışarak...
-Moonloveee
4 notes · View notes
beyondthepainn · 2 months ago
Text
Hak ettiğim buydu sanırım
Beni mahkum ettiğin bu yalnızlık
Hayat artık korkunç bir sessizlik
Kendime verdiğim sözün altında ezilirken
Can çekişiyorum.
Hep geç kalınmış hikayeler,
Geride kalmış güzel günler,
Saklanan gerçekler ve
Karşılığı olmayan hisler.
Herkesin bir acısı var kalbinin derinlerinde.
Benim derinlerimde sen varsın.
Damarlarımda akacak bir sen vardı,
Neredeyse…
Senin adın bu:
Neredeyse.
Yarım insanlar ve yarım ruhlar,
Tutuşamamış eller, kavuşamamış dudaklar,
Pişmanlıklar ve vakit kayıpları,
Körü körüne inanılan yalanlar,
Kendini sabote eden insanlar.
Boşa geçen bir hayat
Ve bu hayatın sonunda gelen
Koca bir hayal kırıklığı.
Pişmanlığın hat safhası,
Üzücü geleceğin.
Keşke görebilseydin görebildiğimi.
İşte o zaman bir saat bile beklemez,
Yalnızlığın bakırdan rengi kollarına
Bırakırdın kendini.
Ne de güzeldik oysa.
Neredeyse…
3 notes · View notes
halimecanpr · 3 months ago
Text
Tumblr media
Kader Değil, Adalet!
26 genç… Her biri, hayata tutunmuş, umutlarını, düşlerini, sevgilerini bir arada taşıyan 26 can… O çocuklar sadece birer sporcu değil, bir toplumun yüreğini taşıyan, geleceği parlak, umut dolu bireylerdi. Ancak o acı günde, bir felaket, o umutları, o hayalleri, o hayatları bir anda yok etti. Ve o günden sonra geriye sadece büyük bir boşluk kaldı; bir boşluk ve sorular… Adalet nerede?
Türkiye’de her felaketten sonra duyduğumuz kelime “kader”dir. Kader, kayıpları, felaketleri kabullenmenin, acıyı biraz daha dayanılır kılmanın bir yoludur. Fakat bir insanın kaybı, bir hayatın yok olması, kader olarak nitelendirilemez. 26 can, yalnızca kaybolmuş bedenler değil; arkasında kırılmış kalpler, bozulmuş hayaller, yarım kalmış yaşamlar bırakan birer gerçektir. O günden sonra, o aileler yalnızca bir şeyin peşinden gitmeye başladılar: Adalet. Çünkü onlar, kaybolan her bir canın “kader” değil, bir hesap sorma hakkı olduğunu biliyorlar.
Her birinin bir geleceği vardı; sevdikleri, umutları, hayalleri vardı. Kıbrıs’tan gelen o ses, sadece kaybolan hayatları hatırlatmak için değil, o kayıpların ardındaki adaletsizlikle yüzleşmek için yükseliyor. Bir felaketin, bir kazanın arkasında sorumluluklar ve hesaplar vardır. 26 gencin kaybı, sadece bir “kader” değil, adaletin arayışıdır. O aileler, kayıplarının sadece bir trajedi olarak kalmasını istemiyorlar. “Adalet istiyoruz!” diyorlar. Çünkü onlar, o çocukların kaybolmuş bedenlerinin ardından bir toplumun vicdanını uyandırmak istiyorlar.
Her kayıp bir çığlıktır; sessiz ama derin, vicdanları sızlatan bir çığlık… O kayıplar sadece o ailelerin değil, bizlerin de kaybıdır. Acı o kadar büyüktür ki, tarif edilmesi imkansızdır. O çocuklar, birer umut ışığıydılar. O ışıklar söndü, ama geriye sadece bir soru kaldı: Adalet. Bir kaybı, bir canı kabullenmek, zamanla “kader” olarak nitelendirilemez. Kayıpların ardında hep bir sorumluluk, hep bir adalet ihtiyacı vardır. Bu kayıpların peşinden gitmek, sadece bir ailenin hakkı değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Çünkü her kayıp, bir vicdanın suskunluğudur. Ve o vicdanın uyanması gerekir.
Adalet, sadece 26 gencin ailesinin hakkı değil, hepimizin hakkıdır. O çocukların kayboluşunun ardından geçen yıllarda, adalet bir türlü yerini bulmadı. Ama o aileler, ne kadar acı çekerlerse çeksinler, şampiyonluk meleklerin ardında gerçeği bulmak için mücadele ediyorlar. Çünkü onlar, “kader” diyerek acılarını içlerine gömmek istemiyorlar. Kaybolan her hayat, yalnızca o canların değil, bir toplumun kaybıdır. Ve adaletin er ya da geç yerini bulacağına olan inanç, kaybolan her bir hayatın geriye bırakacağı en güçlü mirastır.
Bu yazıyı okuyan her birey, adaletin yalnızca bir hak değil, bir zorunluluk olduğunu anlamalıdır. 26 canın kaybı, sadece o ailelerin değil, tüm insanlığın kaybıdır. Her bir kayıp, bir vicdanın, bir toplumun vicdanının derinliğindeki yaradır. Şampiyonluk, kaybolmuş değil, geride kalan hepimizin kaybolan parçalarıdır. O parçalar, ancak adaletle bütünleşebilir. Adaletin peşinden gitmek, geçmişin travmalarını silmek değil, o kayıpların ardında birer hak arayışı bırakmaktır.
Şampiyon meleklerin kaybolan hayatları, yalnızca acıyı hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda hepimizin adalet arayışını simgeler. Onların kaybı, bir felaketin sonucu değil, bir sorumluluğun sonucudur. Kader değil, adalet! Çünkü kaybolan her hayat, bir halkın vicdanıdır. Adaletin er ya da geç yerini bulacağına olan inanç, bu mücadelenin en güçlü teminatıdır. Bu kayıpların ardında, o çığlıkların peşinden gitmek, her birimizin sorumluluğudur.
3 notes · View notes
sozlerinressami · 3 months ago
Text
Unutulanın Unutanı
Süzülür damlalar çatısından,
Gökyüzü camlara dokunur, gözyaşları düşer
Yağmurun sesi, yankılanır boş odalarda.
Kim bilir hangi yorgun kalp sığınmıştır,
Soğuk duvarların ardına?
Eşyalar gitmiş, ama anılar asılı hâlâ,
Bir çivi gibi saplanmış kalbime,
Boşlukla dolan bu eski evde.
Ruhumda bir gül, solmuş yapraklarıyla,
Bir zamanlar sevdayla sararmış o yapraklar,
Şimdi yalnızca rüzgâra fısıldar,
Fırtınalara teslim ederken kendini.
Köklerinde bir ağırlık,
Toprağa karışmaya çalışan geçmişin yükü.
Pencereden izlerim kendimi,
Evin içinde bir hayal,
Odalar arasında yankılanan sessizlik.
Tozlu zemin, her adımda benliğimi siler,
Ben de bir hatıradan ibaret
Burada unutulmuş, terkedilmiş gibi.
Ve yağmur susmaz, ben onu dinlerim,
Sürekli bir ağıt gibi düşer gökten,
Çatı deliklerinden içeri sızar yalnızlık.
Bir an, bir fısıltı duyar gibi olurum,
Ama sesimmiş meğerse;
Uğruna yitirdiğim cümleleri ararmış.
Bu ev benim, ben bu evim,
Solmuş gülleri, dökülen duvarları,
Ve her köşesinde unutulmuş yaralarıyla.
Geçmişi yaşatan bu kapıyı aralar,
Dışarı atarım kendimi ve fark ederim;
Yağmur sadece evi değil,
Benim de ruhumu yıkar.
Yüreğimdeki boşluk büyür her adımda,
Her köşe, her duvar bir hatırayı hapseder.
Bazen düşünürüm, bu ev aslında
Bir zamanlar ne kadar da hayat doluydu,
Gülüşler yankılanırdı her odada,
Başka bir hayat, başka bir zaman.
Şimdi ise her şey sessiz,
Gözlerim kaybolmuş yıkılmış hatıralarda.
Sokak lambalarının ışığı,
Terkedilmiş eve sızar,
Gözlerimden süzülen yaşlarla karışır.
Bir zamanlar ışıkla dolu odalar,
Şimdi gölgelerle sarılı.
Ve ben, bu gölgeler arasında kaybolurum,
Solmuş her gül, yarım kalmış beni hatırlatır,
Ve ben, o zamanların izlerini sürerken,
Gözlerimden başka bir yağmur başlar.
Unutulanın gölgesinde,
Unutanın ardında
İçimden bir nehir akar,
Sana, her şeye, her kaybıma,
Her anıma.
Geçmişi beklerim burada,
Gökyüzü kararmadan önce,
Belki bir gün gelir,
Bu evin içinde yine bir hayat olur.
Bir ses, bir adım,
Bir nefes.
Bir sen.
22.12.2024 —Sözlerin Ressamı
Tumblr media
3 notes · View notes
money-book-fame · 15 days ago
Text
Bugün üstümde yorgunluğun sisi kaldı. Günlerdir hazırlandığım sunumu yaptım.. Asırların tozlu kokusuyla kafa dağıtmak için öylesine bir uğradım..
1 note · View note
ayameftun25 · 4 months ago
Text
Küfleniyor gönlümün kırıkları… Bir zamanlar sevdayla dolup taşan, umutla nefes alan kalbimin derinliklerinde şimdi sessizlik var. Eskiden her köşesi ışıkla parlayan bu duygu yığınları, şimdi zamanın tozunu almış, küflü birer hatıraya dönüşmüş. Anılar, sanki sararmış eski fotoğraflar gibi. Ne zaman elimi uzatsam, dokunmaktan korkuyorum; parçalanacaklar, ufalanacaklar diye.Sevmek, insanın ruhuna işleyen bir nakış gibi. Ne kadar silmeye çalışsan da izi kalır, derinleşir. O izlerin arasında saklı kalmış bir hüzün var şimdi. Her biri bir çatlak, her biri bir yara. Ve o yaraların üzerine zamanın tozu yağmış, sessizce, usulca. İlkbaharın taze çiçekleri nasıl sonbaharda dökülürse, hislerim de zamana yenik düşmüş, çürümüş, küflenmiş.Bir zamanlar yankı bulan sesler artık yankılanmıyor. Sustuğum cümleler, söyleyemediklerim içimde birer birer çürüyor. Beklemek yoruyor insanı, özlemek tüketiyor. Kalbimdeki kırıklar, ne kadar saklamaya çalışsam da, her nefeste kendini hatırlatıyor. O kırıklarda gizli olan sevinçler, hayaller, yıkılmış duvarların ardında hapis kalmış gibi.Küflenmek, sadece bir şeyin eskimesi değil; bir şeyin dokunulmadan, ilgisizce, sessizce yok oluşudur. Gönlümün kırıkları da öyle. Sevgisizlikten, ilgisizlikten değil belki, ama yarım kalan cümlelerden, tamamlanmamış vedalardan, bitmemiş hesaplardan küfleniyor. O eski umutlar, bir zamanlar parlak olan hayaller şimdi gölgelerde saklanıyor.Her şeyin bir zamanı varmış, derler ya... Belki bu kırıklar da zamanla tamir olur. Belki, bir gün, güneş ışığı o küflü köşelere de uğrar. Ama şimdilik, bu kırıkların sessizliğinde, gönlümün yankısız odalarında beklemekten başka çare yok.
8 notes · View notes
otadam · 5 months ago
Text
Bir gün başını kaldırıyorsun ve bakıyorsun; etrafında senden başka kimse yok. Hayat, sanki ağırlığını senin omuzlarına yüklemiş de başka bir yöne bakmış gibi.
Sırf sen yerlerde sürün diye etrafına kurduğun o sahte duvarlar bir bir yıkılmış.
Geriye sadece kendinle kaldığın o lanet dolu içsel çırpınış kalmış.
Sen, şu üç beş saniye bile yalnız kalmayı beceremeyen , şimdi yüzleş kendinle, hadi!
O eski kararların…
Hatırlıyor musun, o gereksiz kibirle aldığın yarım akıllı kararları?
“Ben bilirim” deyip durdun, çevrene bakmadan; dinlemeden, tartmadan, sormadan.
Kendi kendine sığındığın o güçsüz sığınaklar şimdi başına çöküyor. Her bir taş, her bir enkaz parçası ayrı bir hatanı hatırlatıyor.
Al işte, tüm o kararlar sana geri döndü; hem de şiddetli bir tokat gibi. Şimdi söyle, pişman değil misin?
Bu mu hayal ettiğin son?
Öz eleştiriyi de unutmuşsun sen.
Her şey bir başkasının hatasıymış gibi, her yanlışta bir günah keçisi bulup arkasına saklandın.
Ne zamandı sahi en son aynaya bakıp da “Ben batırdım” dediğin?
En son ne zaman gerçekleri gözünün içine baka baka kabullendin? Hayır, ona buna attığın lafların hiçbirini kendine çevirmedin, hep kaçtın.
Kendine ettiğin savaşlarda, kendi kurduğun tuzaklara düştün, kendi çukurunda boğuldun. Kendi mağlubiyetini, kendi ellerinle yazdın.
Hani biraz cesaretin olsaydı şimdi bunların hiçbirine gerek kalmazdı. Biraz olsun kendine dürüst olabilseydin, geçmişiyle yüzleşen biri olabilirdin.
Şimdi geçmişin bir enkaz gibi omuzlarında; her an bir kırılmaya, bir devrilmeye hazır.
Ve o enkazın altında kalan da sensin.
Belki de en acısı bu, değil mi?
Bu pişmanlık, seni öldürmüyor, ama her gün biraz daha eritiyor. Taşıdığı yükle çöken bir beden gibi, her an biraz daha içine çekiliyorsun, dibe.
Öyle bir hayat yaşamışsın ki sanki her şey yanlış adımlarının gölgesinde kalmış.
Güya her şey kontrolündeydi, değil mi?
Siktir! öyle olmadı değil mi ?
Hep bir planın vardı, sözde büyük sendin.
Ama nereye gitti o planlar?
Nerede şimdi o sözde zeki insan?
Hadi söyle.
Geçmişin hayaletleriyle başa çıkamayan birinden geriye ne kalır ki? İşte, sadece kendine ettiği ihanetten başka bir şey kalmamış.
Şimdi pişmanlıkla o eski yaraları deşe deşe yaşıyorsun.
Gözlerini kapatıp kaçamıyorsun, çünkü geçmiş, gözlerinin önünden gitmiyor.
Her yanlış adım, her boşa harcanan nefes, o bitmeyen iç çekişmeler… Şimdi hepsi tek tek su yüzüne çıkıyor, her şeyden kaçarken kendine çarpmışsın işte.
Kime isyan ediyorsun?
Kim bu mağlubiyetin gerçek sorumlusu?
Sensin kabul et işte,
Belki de işin gerçeği, hiçbir şey yapmamış olman.
İçindeki o boşluk hep oradaydı, ama sen onu bir dolu safsata ile kapamaya çalıştın.
Hayallerin bile yarım kaldı, isteklerin köreldikçe sana bile yabancılaştın.
Başkalarına göstermek için yazılan başarı hikayelerin vardı, ama kendine hiç yazamadın bir tane bile.
Kendine söz geçiremediğin o her an, aslında büyük bir pişmanlık olarak bugününe eklendi.
Şimdi tüm o başarısızlıkları ve yitip gidenleri bir araya topla, başına bela olan tek gerçek bu değil mi?
Mağlubiyetin, senin eserinden başka ne ki?
Bak şimdi, dön ve gerçekleri gör.
Kendi kurduğun bu cehennemde, kendi kendini yakan sendin.
Ve işin en acı yanı, bir kurtuluş bile yok.
Bu yazgıyı, kendi ellerinle yazdın.
Pişman mısın?
Belki de artık, pişman olsan bile çok geç,
Avut kendini o pişmanlık çukurunun içinde..
5 notes · View notes
mazlumdogan08 · 5 months ago
Text
Tumblr media
Belki de ihtiyacım olan, içimdeki bütün fırtınaları dindirecek, kalbimdeki düğümleri çözecek bir vedaydı. Öyle bir veda ki, her şeyin içtenlikle paylaşıldığı, gözlerin söylenmemiş kelimelerin yerine konuştuğu bir son. Kim bilir, belki o veda olsaydı, her şey daha güzel olurdu. Belki içimizdeki eksiklikler, yarım kalmışlık hissi yerini bir huzura bırakırdı. Biten şeylerin arkasında saklı kalan soru işaretleri, belirsizlikler silinirdi. Her şeyin bir son bulduğunu bilmek, kalpteki yükleri hafifletirdi.
Öyle bir veda hayal ediyorum ki, kırılmadan, incitmeden, öfkeden ya da suçlamalardan arınmış. Birbirimize karşı hep o saygı çizgisini koruyarak, yaşadıklarımızın güzelliğine sırtımızı dayayarak, bir an durup “Her şey çok güzeldi” diyebilmek. Oysa şimdi içimde, söyleyemediklerimden doğan bir pişmanlık var. Yarım kalmış bir şarkı gibi, son notası eksik bir melodi gibi. Belki vedasız bir ayrılık, insanın kalbinde derin yaralar açıyor, çünkü her şey tamamlanmamış kalıyor. Ve o tamamlanmamışlık, her şeyin üzerine bir gölge gibi çöküyor.
Bir veda olsaydı, belki de geçmişin yükü, bugünün omuzlarına bu kadar ağır düşmezdi. Çünkü vedalar, kapanışlarıyla beraber içimize sızan boşlukları doldururlar. Vedalar, yaşanan her anının, her kelimenin, her hissin anlamını belirler. Bir son cümle, bir son bakış, bir son sarılış… Bunlar geriye dönüp baktığımızda, tüm hikayemizin özetidir aslında. Ama şimdi, geriye baktığımda yalnızca bitmemiş bir cümlenin yankısını duyuyorum. O cümlenin sonunu getirememenin acısını taşıyorum içimde. Sanki zaman, o anı dondurmuş ve beni o anın içinde sıkışıp kalmaya mahkum etmiş gibi.
Bir vedanın en güzel yanı, yaşananları olduğu gibi kabul etmeye olanak tanımasıdır. Geçmişi, onun getirdiği tüm güzelliklerle ve zorluklarla kucaklamak, birbirimize teşekkür etmek ve “Hoşça kal” diyebilmek. O veda olsaydı, belki birbirimizin yüzüne bakarken minnetle dolu bir gülümsemeyi paylaşabilirdik. Tüm o güzel anları, tartışmaları, içimizde büyüyen sevgiyi ve vedanın ardında saklanan hüznü, hepsini olduğu gibi kabul edebilirdik. Belki de o zaman, bu kadar yarım kalmış hissetmezdik.
Kim bilir, belki de vedamız bir köprü olurdu, bir hatıra ile gerçek arasında. Bizi geçmişten geleceğe taşıyan, hatıraların yükünü hafifleten bir geçiş. Ama olmadı. Şimdi her şey, içimde dönüp duran bir rüya gibi. Zaman zaman gözlerimi kapattığımda, o son cümleleri kurduğum bir sahneyi hayal ediyorum. O an, içimde hissettiğim tüm ağırlık birdenbire hafifliyor. Gözlerime bir huzur doluyor. Ama gözlerimi açtığımda, gerçekliğin soğuk yüzüyle karşılaşıyorum. O veda yaşanmadı ve ben, bu eksikliği sırtımda taşımaya devam ediyorum.
Oysa belki de bu eksikliği hisseden sadece benim. Belki sen çoktan bu vedayı zihninde gerçekleştirdin. Kim bilir, belki de kendi içinde o son sözleri söyledin ve devam ettin. Ama ben, her yeni güne o eksiklikle uyanıyorum. Gözlerimi kapattığımda, içimde tamamlanmamış bir cümlenin yankısı dolaşıyor. Belki de o veda, her şeyin son noktası değil, yeni bir başlangıcın ilk adımı olacaktı. Ama şimdi, o başlangıcı yapacak cesaretim yok, çünkü kapanmamış bir kapının önünde beklemekten öteye gidemiyorum.
Belki de ihtiyacım olan tek şey, bu kapıyı kapatmak, geride kalanlara teşekkür etmek ve yoluma devam etmekti. Ama ne kadar istesem de, elim bu kapıyı kapatmaya gitmiyor. Belki içimde bir umut kırıntısı, belki bir gün, bir yerde karşılaşırız diye bekliyor. Ama o bekleyiş de yıpratıyor insanı. Bir yandan ileriye bakmak istiyor, bir yandan geride kalanlara tutunuyor.
Belki de en zor olanı, vedasızlık. Çünkü vedasızlık, sonu olmayan bir bekleyiştir. Her gün o son kelimenin peşinde, o eksik cümlenin izini sürerek geçiyor. Belki bir gün, bu içimdeki eksikliği tamamlayacak cesareti bulurum. Belki bir gün, o vedayı içimde yaşar, kendimle barışırım. Ve o gün geldiğinde, ardımda bıraktıklarımı, yaşanan her şeyi, “Her şey çok güzeldi” diyerek, gönlümde bir huzurla, yoluma devam edebilirim. Ama şimdiye dek, yalnızca eksik bir hikaye, yarım kalmış bir vedanın izinde, sessizce yürüyorum.
3 notes · View notes
sonergumus-blog · 6 months ago
Text
Amasya’da Kaldı
Amasya’da bir gün bıraktım, Yıllar önce, Yeşilırmak’ın kıyısında bir bankta, Sanki gitmem gerekiyordu, Ama gitmek zor geliyordu. Nehrin sesi her şeyi anlatıyordu aslında, Bir şeyler geçip gidiyordu, Ama neydi o geçen, bilmiyordum.
O bankta, Biraz da kendimi bırakmıştım belki, Şimdi düşünüyorum da, Amasya’da bıraktığım gün müydü ağır olan, Yoksa bıraktığım ben mi?
Ferhat, Şirin için dağları deldi derler, İnsan birini çok severse yapar derler. Ama hiç düşünmezler, Sevdiği gitmişse, Dağları delmenin bir anlamı kalır mı? Ben de bıraktım. Delmedim dağları, Belki de beceremedim. Ama nehrin kıyısında, Bir an durdu zaman, Bir nefes kadar kısa, Ama bir ömür kadar uzun.
O dar sokaklardan geçerken, Bir pencere açıldı aniden, Bir kadın baktı dışarıya, Sonra kapandı pencere. O kadın sen miydin? Yoksa ben mi uydurdum? Amasya işte, İnsanı hem gerçek hem hayal arasında bırakır. Bir hikâyeyi yarım bırakır gibi.
Yıllar geçti. Nehrin sesi hala aynı mı, Bilmiyorum. Ama her sabah uyandığımda, Bir parçam hep orada, Amasya’da kalmış gibi hissediyorum. Bir bankta oturmuş, Suya bakıyor, Ve her şeyin akıp gitmesine Sessizce izin veriyor.
Soner GUMUS
2 notes · View notes
kral-adam-58 · 1 year ago
Text
Dokunma kalbime
Bu gün hüzün günüm
Ağlamak geliyor içimden
Sebepsiz bir üzüntü
Sıkıyor benim canımı
Adından başkasına
Dilim dönmüyor
Seninle doluyum
Tıka basa hemde
Canıma kadar
Yarım kalmış
Bir şiirsin yüreğimde
Beraberken huzur bulduğum
Kaybetmekten korktuğum
Yanımdayken bakmaya
Doyamadığımsın benim
Sen gidersen yüreğimde gider
Senin peşinden sevdiğim
Ben seni bugünsüz yarınsız
Hep bir ümitle sevdim
Yürek dolusu hayaller
Kurduğum gönül sarayımda
Sana baş köşeyi verdim
Yeter ki sen hep orada kal
Ve aşk ile kal sevgilim🌹💓
7 notes · View notes
moonnnsblog · 4 months ago
Text
Bazen insan içindeki yorgunluğu kelimelere dökmekte zorlanır. O yorgunluk, sadece bedene değil, ruha da çöreklenir. Sanki bir yerlerde tamamlanmayı bekleyen bir hikâye gibi yarım kalmışsındır. Ama eksik olan ne? Bir hayal mi, bir söz mü, bir an mı? Bilmiyorsun. Bildiğin tek şey, o eksiklik hissinin seni her geçen gün biraz daha ağırlaştırdığı.Kimi gün başkalarının göremediği bir yük taşıyorsun gibi hissedersin. Yorgunluğun, insanların "iyi misin?" sorularına bir tebessümle karşılık veremeyecek kadar büyüktür. Ve bazen kırgınlıkların o kadar birikir ki, artık neye kırıldığını bile unutursun. Bir bakışı mıydı, bir sözü müydü, yoksa söylenmeyen bir "özür" mü? Bilmiyorsun. Bildiğin tek şey, o kırgınlıkların seni her geçen gün biraz daha yıprattığı.Yarım kalmış bir tablo gibisin; renkleriyle tamamlanmayı bekleyen bir resim. Ama fırçayı eline alıp devam etmek için ne cesaretin var ne de gücün. Hep bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorsun. Belki de bu yüzden hep bir yerlere yetişmeye çalışıyorsun, ama vardığın her yerde daha da uzaklaşıyorsun kendinden.Ve kırgınlık… Öyle kolay atlatılamayan, içten içe büyüyen bir duygu. Kime, neye kırıldığını sorguladığında kendine bile kırıldığını fark ediyorsun. Çünkü bazen en çok kendini suçluyorsun; yetemedim, yapamadım, tamamlayamadım diye.İçindeki bu duygular biriktiğinde, yüklerin o kadar ağırlaşıyor ki nefes almak bile zorlaşıyor. Ama yine de devam ediyorsun. Çünkü insanın doğasında var; eksik de olsa, yorgun da olsa, kırgın da olsa yürümek. Belki de bu yüzden hâlâ ayağa kalkıp her gün yeni bir savaşa hazırlanıyorsun.Ama bil ki, bu yarım kalmışlık ve kırgınlık seni tanımlayan şeyler değil. Onlar sadece yaşadığın, hissettiğin birer an. Bu yorgunluğu da, bu eksikliği de, bu kırgınlığı da geride bırakabileceğin günler gelecek. O güne kadar da bu yükleri taşımanın senin ne kadar güçlü biri olduğunu gösterdiğini unutma. Çünkü sen her şeye rağmen yürümeye devam eden birisin.
🌚
4 notes · View notes