#yaşlılık etkileri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hızlı Yaşlandıran Yiyecekler Nelerdir?
Hızlı Yaşlandıran Yiyecekler Nelerdir?
#AntioksidanEksikliği, #BeslenmeVeYaşlanma, #DoymuşYağlarVeYaşlanma, #GençKalmakIçinBeslenme, #Glikasyon, #HızlıYaşlanma, #HücreselHasarÖnleme, #OksidatifStres, #SağlıklıBeslenmeIpuçları, #SağlıklıYaşlanma, #SağlıklıYaşlanmaIpuçları, #SağlıksızBeslenmeEtkileri, #TıbbiBitkiler, #TıbbiVeAromatikBitkiler, #TransYağlarVeYaşlanma, #YaşlanmaBelirtileri, #YaşlanmaKarşıtıBeslenme, #YaşlanmaSüreci, #YaşlanmayıErtelemek, #YaşlılıkEtkileri https://is.gd/87Pg6A https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/hizli-yaslandiran-yiyecekler-nelerdir/
Hızlı yaşlandıran yiyecekler hangileri hiç düşündünüz mü? Yediklerimiz, yaşlanma sürecini etkileyen bir dizi faktörü tetikleyebilir. Özellikle yanlış beslenme alışkanlıkları, vücudumuzun sağlıklı fonksiyonlarını sürdürmesini zorlaştırabilir ve hızlı yaşlanmaya katkıda bulunabilir. İşlenmiş gıdaların, şekerin, doymuş yağların ve tuzun aşırı tüketimi, metabolik sorunlara, iltihaplanmaya ve oksidatif stresin artmasına neden olabilir.
Hızlı yaşlandıran yiyecekler, yüksek şeker içeren besinler, glikasyon adı verilen bir süreci tetikleyerek, vücuttaki protein ve lipid moleküllerini hasara uğratabilir. Bu, cilt elastikiyetini kaybetmesine ve kırışıklıkların oluşmasına yol açabilir. Ayrıca, şeker ve işlenmiş karbonhidratlar kan şekerini hızla yükseltip düşürerek enerji dalgalanmalarına ve insülin direncine neden olabilir, bu da yaşlanma belirtilerini hızlandırabilir.
Hızlı Yaşlandıran Yiyecekler Nelerdir?
Tuz: Fazla alınan tuz; içeriğindeki sodyum sebebi ile hücre tampon sistemini bozarak, sağlıksız, hızlı yaşlanan hücre sayısını artırır. Potasyum ve kalsiyum mekanizmalarını bozarak kalp, damar, böbrek ve kemik sistemini alt üst eder. Tuz tüketimini en aza indirmekte fayda var. Çünkü vücudun tuza olan ihtiyacı çok az.
İşlenmiş Buğday, Un, Ekmek: Beyaz undan yapılan mamullerin, vücudunuzda faydalı olduğu hiç bir mekanizma yok. Aksine faydası olmadığı gibi yüzlerce yan etkisi var. İşlenmiş un ürünleri sindirilirken hem sindirim sistemini yorar hem de içeriği kalori nedeniyle zarar verir. Ayrıca; sağlıklı mayalanmamış ürünler bağırsak florasına zarar verir. İçerdiği gluten nedeni ile bazı bünyelerde çeşitli sorunlar çıkmasına neden olur.
Rafine Şeker: Beyaz Şeker yine içeriğinde hiç vitamin, mineral, protein bulunmayan sadece enerji veren ve açlık hissini bastıran değersiz bir üründür. Ayrıca lifsiz olduğundan çok kolay sindirilir. Bunun sonucunda ise kandaki şeker oranınız çok hızlı yükselir. Çabuk sindirildiğinden kan şekeri aniden düşme yönünde bir refleks verir. Bu durumda acıkmış oluruz. Vücudumuz hazır enerji kaynaklarına alıştığından gözümüz tatlıdan başka bir şey görmez. Bu esnada tüm metabolizmanız bu yüklenme sebebiyle hasar görür. Rafine şeker tüketimini sıfıra yakın azaltmanızda fayda vardır.
İlginizi çekebilir: Şeker Pancarından Şeker Nasıl Üretilir?
İşlenmiş Et ürünleri: Salam, sosis, sucuk gibi işlenmiş ürünler içinde zamanla oluşan nitrat bileşikleri vücut için çok zararlıdır. İşlenmiş et ürünleri hele hele uygun şartlarda hazırlanmamışsa tam bir kanserojen ve serbest radikal deposudur.
Fastfood: Yukarıda saydıklarımızın hemen hepsini içeren bonus olarak da bir büyük bardak bol glikoz şuruplu kola armağan eden bol kalorili bir besin. İçinde tuz, artı bazen çin tuzu (iştah açıcı bir lezzet katmak için), bol hamur, işlenmiş et ve şeker içeren bir menüyü her gün tüketmek demek ileride kanda yüksek trigliserit, yüksek kolesterol, kalp rahatsızlıkları anlamına geliyor. Ülkemizde kitlesel fastfood beslenme tarzının geçmişi 20 yılı henüz geçmedi. Bu nedenle fastfood ile beslenen nesil göreceli olarak çok yaşlı değil. Önümüzdeki yıllarda toplulumuzda bazı hastalıkların artması ile arasında bir bağlantı veya korelasyon görülebilir.
Kızartmalar: Yiyecekleri kızartarak pişirmek çok ilkel bir yöntemdir. Kızartma esnasında; yağın ve besinin sağlıklı içeriği yok olmakla kalmaz bu sağlıklı içerikler yerine zehirli maddeler açığa çıkar. Bu nedenle her tür kızartmadan uzak durmakta fayda var. Et ve sebzeleri pişirmenin en sağlıklı yolu haşlama veya buğulamadır. Bu şekilde besinlerin içeriği bozulmaz ve daha lezzetli, sindirimleri daha kolay olur. Özellikle kızartılmış etlerden uzak durmak gerekir.
Yaşlanma Karşıtı Yiyecekler Nelerdir?
Hızlı yaşlandıran yiyecekler, yaşlanmak kişinin cilt görünümünde ve iskelet sisteminde meydana gelen değişiklik olarak görülebilir. Yaşlanma; vücudumuzdaki hücrelerin kendi kendini yenilememesi olarak da algılanabilir. Bu süreci hızlandırmak veya yavaşlatmak kişiye bağlı bir durumdur. Sağlıklı organlar sağlıklı bir cilt ve kemik sistemi anlamına gelir. Özellikle karaciğer, beyin, mide, böbrek ve bağırsakların sağlıklı olması kişinin daha zinde olmasını sağlar.
Bazı yiyecekler vücudun genel sağlığına olumlu etki gösterirler. Öğünlerimizi bu besinlerden oluşturursak bunun olumlu yansımasını görmememiz imkansız. Nedir bu besinler?
Sebzelerden; Başta enginar, kereviz, soğan, sarımsak, marul,lahana, karnabahar, ısırgan otu, karahindiba, maydanoz, dere otu, ıspanak, kenger otu, deve dikeni, sinir otu, pırasa, çiriş, kara havuç, havuç, turp, kırmızı pancar, ışkın olmak üzere yenebilir hemen hemen tüm sebzeler.
Meyvelere dikkat etmek gerekir; aşılı veya hormonlu meyveler yerine dağ ve orman meyveleri çok faydalıdır. Fruktoz içeriği az meyveler iyi bir tercih nedenidir. Dut, kara dut, kara üzüm, doğal çilek, doğal incir, yabani armut, alıç, böğürtlen, yaban mersini, dikenli incir, taze ayı üzümü, turna yemişi, yabani kayısı (zerdali), kiraz, vişne, kızılcık, kuşburnu, limon sayılabilir.
Kuruyemiş olarak; ceviz, badem, fıstık, yer fıstığı, ay çekirdeği, fındık sayılabilir. Kuruyemişler bayat olmamalıdır. Az miktarlarda tüketilir.
Hayvansal besinlerden; yoğurt, kefir, kemik suyu, yumurta, çökelek, az yağlı veya yağsız kırmızı et, doğal tavuk veya diğer kuş cinsi etler ve balık sayılabilir.
Balık tüketimi çok önemlidir. Omega-3 alımı en iyi balıklar sayesinde olmaktadır. Hiç bir besin Omega-3 ihtiyacını karşılayamamaktadır. Özellikle tükettiğimiz sıvı yağlar Omega-3 bakımından yoksun ancak Omega-6 bakımından zengindir. Omega-3 olmadan vücuda alınan Omega-6 ve diğer omega türleri kalp ve damar sorunlarına zemin hazırlayabilmektedir. Ceviz ve keten tohumu gibi bitkilerde Omega-3’ün bitkisel versiyonu yoğun oranda bulunsa da bitkisel kaynaklardan gelen Omega-3’ün %1 lik bir kısmı vücut tarafından emilmektedir.
Yağlar; en iyi yağ zeytinyağıdır. Tüketebiliyorsak sızma türü zeytinyağları tercih edilmelidir.
#antioksidan eksikliği#beslenme ve yaşlanma#doymuş yağlar ve yaşlanma#genç kalmak için beslenme#glikasyon#hızlı yaşlanma#hücresel hasar önleme#oksidatif stres#sağlıklı beslenme ipuçları#sağlıklı yaşlanma#sağlıklı yaşlanma ipuçları#sağlıksız beslenme etkileri#Tıbbi bitkiler#tıbbi ve aromatik bitkiler#trans yağlar ve yaşlanma#yaşlanma belirtileri#yaşlanma karşıtı beslenme#yaşlanma süreci#yaşlanmayı ertelemek#yaşlılık etkileri
0 notes
Text
Bazı Kollajen Türleri ve Aralarındaki Farklar
Bazı Kollajen Türleri ve Aralarındaki Farklar Kollajen, vücudumuzdaki bağ dokusu proteini olarak bilinir. Vücut parçalarının çoğunu bir arada tutar ve en az 16 farklı çeşidi bulunmaktadır. Ancak, vücut tarafından en çok üretilen kollajen türleri tip I, tip II ve tip III‘dür. Bu kollajenlerin farklarını ve faydalarını inceleyelim. Tip I Kollajen Nedir ve Faydaları Nelerdir? Tip I kollajen,…
View On WordPress
#Cilt Bakım#cilt sağlığı#collojen#colojen#en iyi kolojen#gençlik#gençlik iksiri#kemik sağlığı#kollojen#kolojen#tip 1 kolojen#yaşlanma belirtileri#yaşlanma etkileri#yaşlanma karşıtı#yaşlılık karşıtı
0 notes
Text
Amerikalı oyuncu Sandra Bullock, katıldığı bir televizyon programında genç kalma sırrını verdi. Sandra Bullock’un sözleri duyanları şaşkına çevirdi
55 yaşındaki Amerikalı oyuncu Sandra Bullock, genç kalabilmek için çocuk derisi enjekte ettirdiğini söyledi.
Dünyaca ünlü oyuncu, canlı yayında" genç kalmak için çocuk derisini kendine enjekte ettirdiğini" söyledi
Programı sunan sunucu da bu derilerin sünnet olan Koreli çocukların derileri olduğuna vurgu yaparak, " ama sektörün sadece sünnet olan çocuklar üzerinden dönmediği ve talebi karşılayamayacağı "belirtildi.
Bullock'un bahsettiği 'çocuk derisi' enjekte ettirme operasyonun, sadece sünnet olan Koreli çocuklardan elde edilmediği, mülteci çocukların da tüm organlarından ve derisinden üretildiği öne sürülüyor.
Aynı şekilde çocuk kanından üretildiği belirtilen Adrenochrom'un da genç ve güzel kalmak isteyen ünlü ve zenginlere enjekte edildiği biliniyor. Söz konusu yöntemin, seansının 650 dolar olduğu belirtiliyor.
Onların Güzellik Reçeteleri Çocuk derisinden imal edilmiş.
Adrenochrome vücutta salgılanan adrenalinin (epinefrin olarak da biliyor) oksitlenmiş halidir.
Çocuk vücudu bu kimyasalı sadece korku veya heyecan sırasında salgılayabiliyor.
Yani düşük yapmış bir kadının çocuğu değil.
Özellikle kesici delici aletler ile azar azar yavaş yavaş öldürülen bir çocuğun salgılayabileceği bir şey.
Şimdi bir daha soracağım.
Siz hiç iğneli fıçı duydunuz mu?
Çocuk korku içinde debelendikçe yaralanacak kanı Adrenalin hormonu dolacak, yavaş yavaş kanı akacak ve ölecek, birileri bununla gençleşecek
Insan çok kötü...
Kavm-i Lut ile yarışıyor..
HER YIL GARİBAN ÜLKELERDEN BİRÇOK ÇOCUKLAR NEDEN KAÇIRILIYOR? !
ADRENOCHROME NEDİR?
Çocuk derisi değil enjekte edilen,Adrenochrome
vücutta salgılanan adrenalinin oksitlenmiş hali yani kimyasal bir uyuşturucudur. Vücut bu kimyasalı korku veya heyecan sırasında gerçekleşen adrenalin patlaması ile salgılar.
Etkileri arasında çok etkileyici görsel renk, mutluluk, zindelik, kontrollü halüsinasyon, duyuların güçlenmesi, icat yeteceği, acı ve mutsuzluğa karşı duyarsızlaşma, yaşlanmanın P’ye yakın yavaşlatılması, erkeklerde ise iki kat fazla cinsel güç etkisi vardır.
Bağımlılık yaratan diğer kimyasallardan çok daha etkili ve güçlüdür, o yüzden daha çok bağımlılık yapar ve kullanılmadığında inanılmaz hızlı çöküş yaşatır. Bağımlı olup Adrenochrome’a ulaşamayan kişilerin sol gözlerinin çevresinde morarma ve genel anlamda çok hızlı şekilde gelişen yaşlılık belirtileri oluyor.
Adrenochrome genelde 0-9 yaş aralığındaki çocuklardan elde edilir ve kalitesi kurban edilen insanın yaşı ve ölüm anında salgıladığı adrenalin miktarına bağlıdır. Bu sebeple en kaliteli
Adrenochrome, 9 yaş altı çocukların işkenceye ve dehşete sokulması vasıtasıyla elde edildiği söyleniyor çünkü küçük bir çocuk bir yetişkinden daha saf olduğu için hissedecekleri korkunun farkı, salgılanan adrenalinin kalitesini belirliyor.
Peki bu kimyasal nasıl elde ediliyor? Potansiyel kurban işkence yöntemine maruz kalıyor ve ölüm süresi mümkün olduğunca uzatılıyor, bu sayede vücudun salgıladığı Adrenochrome miktarı çoğalıyor ve kurban öldürüldükten sonra boynun arka kısmından şırınga yardımıyla kimyasal emiliyor.
Adrenochrome elitler için çok önemli fizyolojik ve psikolojik besin kaynağıdır. Darkweb’de dozunun fiyat�� 30.000$ ile 50.000$ arasında değişiyor.
Dünya üzerinde çocuk kaçakçılığı probleminin bu denli büyük olmasının sebebi de budur.
Sizlere bir kaç ülkenin 2019 yılı kayıp çocuk vaka sayılarından bahsetmek istiyorum;
ABD 460.000,
İngiltere 112.000,
Almanya 100.000,
Hindistan 96.000,
Kanada 104.531,
İspanya 20.000 ..
Her yıl yerkürenin çeşitli yerlerinden bir sürü çocuk kaçırılıyor, yeraltı tünellerinde eziyet görüyor, birilerine satılıp cinsel istismara maruz kalıyor ve kan emici elit kesimi ölümsüzlük iksiri oluyor...
Hala ikna olmadıysanız bu kaçakçılığın ciddiyetini Wikileaks’in ortaklarından birinin paylaştığı bilgiler doğrultusunda da inceleyebilirsiniz. (Alıntı)
18 notes
·
View notes
Text
Sıcak havalar psikiyatrik hastalıkları artırabiliyor!
https://pazaryerigundem.com/haber/186007/sicak-havalar-psikiyatrik-hastaliklari-artirabiliyor/
Sıcak havalar psikiyatrik hastalıkları artırabiliyor!
Yüksek sıcaklıkların ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğuna dikkat çeken uzmanlar, sıcak havalarda psikiyatrik bozuklukların oluşma riskinin yaklaşık 4 kat arttığı belirtti.
İSTANBUL (İGFA) – Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Elvan Çiftçi, sıcak havaların psikiyatrik sorun yaşayan kişileri nasıl etkilediğini anlattı ve psikiyatrik ilaç kullanan kişilerin sıcak havalarda dikkat etmesi gerekenlere değindi.
YÜKSEK SICAKLIKLAR, PSİKİYATRİK SORUNLAR NEDENİYLE HASTANEYE BAŞVURU SAYISINI ARTIRIYOR
İklim değişikliğinin ruh sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin araştırmaların son birkaç yılda önemli ölçüde arttığını belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Elvan Çiftçi, “Isıya bağlı hastalık ile psikiyatrik bozuklukların gelişme riski arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir çalışmada, psikiyatrik bozuklukların oluşma riskinin 4 kata yakın arttığı tespit edildi. Şizofreniform bozukluklar, travma sonrası stres bozuklukları ve akut stres bozukluğu dışındaki psikiyatrik bozuklukların gelişimi ile ilişkiliydi. Sıcaklık, psikiyatrik bozuklukların artması üzerinde potansiyel bir tehlike olabileceği sonucuna varıldı.” dedi.
1993-2006 yılları arasında, Güney Avustralya’da sıcak hava dalgalarının, hastaneye başvurular ve zihinsel, davranışsal ve bilişsel bozukluklara atfedilen ölümler üzerindeki etkisinin araştırıldığı bir başka araştırmadan bahseden Dr. Öğr. Üyesi Elvan Çiftçi, “Tüm akıl hastalıkları için 26,7 derecelik ortam sıcaklığı eşiğinin üzerinde hastaneye başvurularda yüzde 7,3’lük bir artış olduğu bildirildi. Yüksek hava sıcaklıklarının demans, ruh hali duygusal bozuklukları, nevrotik, strese bağlı ve somatoform bozukluklar, psikolojik gelişim bozuklukları ve yaşlılık gibi organik hastalıklara bağlı hastaneye başvuru oranları üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu görüldü. Ayrıca araştırmacılar 65-74 yaş grubundaki kişilerde ve şizofreni, şizotipal ve sanrısal bozukluk hastalarında ruhsal bozukluklara atfedilen ölümlerde bir artış gözlemlemiştir. Benzer şekilde, Toronto, Kanada’da, yüksek sıcaklıklar ile zihinsel ve davranışsal hastalıklarla ilişkili acil servis ziyaretleri arasında şizofreni, duygudurum ve nevrotik bozukluklara yönelik önemli eğilimler ile bir ilişki olduğu rapor edilmiştir.” dedi.
PSİKİYATRİK İLAÇLARIN YAZ DÖNEMİNDE DÜZENLENMESİ GEREKEBİLİR
Psikiyatri ilaçları kullanan kişilerin yaz mevsiminde doz ayarlaması yapması gerekebileceğini dile getiren Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Elvan Çiftçi, bu konuda yapılmış araştırmalara da değindi:
“1950’den 1984’e kadar New York Eyaleti psikiyatri hastanesindeki ölüm verilerini analiz eden araştırmacılar, bu dönemde psikiyatri hastalarının sıcak hava dalgası sırasında ölme riskinin genel nüfusa göre iki kat daha fazla olduğunu belirtti. Ayrıca, antipsikotik ilaçların geniş çapta kullanıma sunulmasından önce, 1950’lerde ölüm riskinin 1980’lere göre daha yüksek olduğunu da gözlemledi. Hem psikiyatrik hastalığın hem de antipsikotik ilaç kullanımının sıcak hava dalgaları sırasında artan ölüm riskine katkıda bulunduğu sonucuna varıldı.”
Antidepresanlar ve antipsikotik ilaçların, monoaminlerin seviyelerini doğrudan etkilediğine dikkat çeken Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Elvan Çiftçi, “Sıcak hava dalgaları sırasında antipsikotik ilaçlar uyumsuz etkiler oluşturabilir. Antikolinerjik ilaçlar veya antikolinerjik etkileri olan ilaçlar terlemeyi bozar, ısı atılımını azaltır, böylece kullanıcılarının sıcak hava dalgalarına karşı savunmasızlığını artırır. Bazı ilaçlar derideki kan akışının azalmasına, dolayısıyla hipertermiye yani sıcak çarpmasına neden olabilir. Antikolinerjik etkiler dışında diğer hücresel tepkimeler ile de ısı dengesi değişebilir. Özellikle egzersiz yapan kişilerde vücut sıcaklığını önemli ölçüde artırabilir. Susuzluk algısı, düzenleme sisteminin çeşitli seviyelerindeki ilaçlar tarafından bozulabilir, bu da dehidrasyonun gelişmesine katkıda bulunur. Psikiyatrik ilaçların yaz döneminde düzenlenmesinde, psikiyatri doktorunuz ile iş birliğinde olmanız gerekir.” diye konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Ayn'a
İmgelemler zihnimde kelime olarak belirir ve bunun ayırdına varana kadar neden o kelimeyi sıklıkla cümlelerimde kullandığımı bilemem. Son zamanlarda ayna ile hemhal olan cümleler kullanıyorum. Dostlarıma, insan kendini insan ile tanıyabilir gibi beylik laflar ile onları ne çok sevdiğimi anlatmaya çalışıyorum. Hüzün ve üzüntünün karanlık tarafını betimlemeye çalışırken aynanın ardındaki sırrı hatırlıyorum. Bir şeyde yansıman olabilmesi için parlaklığı kadar arkasında bir sır olması gerekir. Gecenin karanlığının hükmü dışarıda gezinirken, evindeki aydınlık ile penceredeki yansımandan dans etmen de karanlıktandır. İnsanın sırrı karanlığındadır diye kocaman laflar da ediyorum. Aynanın sırrı, karanlığın sırrı ve yansımalar olarak isimlendiriyorum. Bunlar da bizim büyük çaresizliğimize getiren acılar, ıstıraplar, varoluşsal sorgulamalar.
Nergiz mevsimi çoktan geçti, ancak mitsel hikayesi ve psikolojide tanımlanan narsisizmin etkileri hala devam ediyor. Bunca ayna sözcüğünün yanında kurcaladığım diğer bir sözcük ise narsisizm. Narsisizm anladığım kadarıyla bir benlik kavrayışı, dillere pelesenk olmuş, etiketin alasına dönmüş hali ise klinik vakalar. Kendini her daim maraz hisseden, bedenen bir hastalığı olmadığına kani olsa da psikolojik olarak bir tanıya sığınarak hayatın karşısındaki sorumluluğundan uzaklaşmak isteyen benim gibi kişiler ise narsisizmi, ama alel beyan olanı değil de örtük narsisizmi kendine tanı koyarak, ohh be rahatladım diyebilir. Klinik bir vaka olamayacak kadar önemsiz hissetmek ise cabası. Bende bir ‘sır’ var ve bu beni delirtiyor, sanatçıyım ama ifade edemiyorum gibi mağdur edebiyatının eleştirel halleri.
Narsisizm ve yansıma hikayesinin gideceği nokta bellidir. Sevgili Narkissos abimiz Ekho’nun aşkına karşılık vermez, hakkıdır elbet, onun yerine dağ tepe av peşinde koşar, nihayetinde de susamış ve bitkin bir halde su birikintisine baktığında kendine aşık olur. Hahh güzel bir hikayeden afilli bir terminoloji elde edilir. Bu hikayenin Bab-ı Aziz filminde anlatılan versiyonu da vardır, orada da zevk-i sefaya düşmüş prensimiz bir gün bir suya bakar, bakar, bakar. Burada bir diyalog geçer:
Mabeyinci- Görsen sanki sudaki yansıması ile temaşa halinde sanırsın.
Derviş- Belki kendi görüntüsü değildir. Sadece aşık olmayanlar kendi görüntüsünü görürler.
M.- Peki ne görüyor?
D.- Ruhu ile temaşa halinde. Uyandırma. Bu biraz zaman alabilir.
Hikayeler arasında düşünce seviyesine varmadan hissedilen bir farklılık vardır. Birinde daha Doğu mana aleminin içinden okur hikayeyi, yansımasında özü görür ve nihayetinde gözlerini yitirerek çöllere düşer. Sen de Mecnun, ben diyeyim Züleyha. Her iki hikayede de bir geyik peydah olur, biri peşinden avlamak için koşar, diğeri alımına kapılıp ardına düşer de su birikintisini bulur. Biri kendinde kaybolur diğeri ise ruhlar alemine bir geçiş sağlamıştır.
Herşey birbirine bağlantılıdır, diyerekten bir kitap yazan bilim kurgu edebiyatından sevdiceğim Adam Douglas’ın düşünme biçimine dönersek, peki aynalar, narsisizm, yansıma gibi kelimelerin zihnimde pırtlaması ve sistematik bir düşünme biçiminden azade aforizmalarımın beni getirdiği yer neresi?
Bunu yazman gerek dediğim yer yukarıdaki rabarba hal değildi aslında. İzler üzerine yazmayı istemiştim, aynadaki yansımamda gözüme çarpan izlerim, kırışıklıklarım hakkındaydı. Onlara bakıyorum, onları görüyorum ve sevmiyorum. Rahmetli Cahit Sıtkı amcamız gibi yolun yarısı diye şiirler yazacak değilim, bunu derken de farkına varıyorum ki bahsettiği yaştan bir yıl uzaklıktayım. Çizgili yüz ne demek? Güzelliğin geçmesi, yaşlılık ve mezarlara merhaba demek. Aboo, içerisinde olabildiğince varoluşsal buhranlar barındıran bir yer. Elbetteki benim şiarımda sorgulamalarım ölüme varacaktı. Ölüm korkusu saracaktı o izlere baktıkça. Güzelliğe dair bildiğimi sandığım tüm düşünceleri kenara koyuyorum (kadına güzellik atfedilmesinden tut, güzelliğin evrimsel bir rolünün olmasına kadar). Sonra da estetik camiasının botoks, dolgu gibi olgularına geliyorum. Arada, alnımdaki düşünme çizgisine ve kaz ayaklarıma botoks mu yaptırsam, sonraki yaşlarda tutması zor oluyormuş gibi düşünceler geçiyor. Çevremde de yaptıran insanları gördükçe normalleşmeye başlıyor, ki öyledir de. Ben sadece çizgilerimden vazgeçme noktasında tıkanıyorum. Ben o çizgiler oluşsun diye kafamı patlatmışım, kahkahalar atmışım, üzülmüşüm. Dün gece attığım bir aforizmada ise “duygular bir iz bırakır, üzüntü hüzne dönüşür, mutluluk neşeye. Bunların bedenimden geçmesine, ruhumda iz bırakmasına ve değişmeye izin veriyorum” diye afilli laflar etmişim. Bıraktığı izler ise kırışıklık oluyor elbette. Ondan vazgeçemiyorsun, aynada yansımana baktıkça izleri görüyorsun. Onları sevmek ile güzelliğine mahal gelmesin arasında gitgeller yaşıyorsun. Ben şimdi bunu sevmeli miyim yoksa daha çok sevmek için onları yok ederek şeklimi mi sevmeliyim, gibi dehlizlerde kayboluyorsun. Neticede aslolan çatışmadır, büyük taarruza çıkmış bir Arjuna’sındır nihayetinde. Yaşamın yatay varoluşu bir harp yeri değil, bir sürünme biçimidir ancak dikeyinde bir harp gerçekleşir, bazen de harp harflere dönüşür.
Aynalı hikayelerden bahsetmişken beni aynalardan korkutan, alıkoyan hikayeye de referans vermem gerekiyor. Bloody Mary hikayesini izlediğim güne lanet olsun, hemi de en Amerikanvari serzenişler ile. Aynaya bakıp lanetli bir ruhu çağırmak elbetteki önceki hikayelerde olduğu gibi mistik alemlere götürmeyebiliyor. Gözlerinden kanlar gelerek ölüyorsun. Elbette Bab-ı Aziz’deki, ki kendisi Mesnevi hikayesidir, Prens abimizin de gözleri kör olmuştu, ruhlar alemine geçiş yapmıştı. Hikaye deşifrasyonları çok keyifli ama lugatın bolluğunu ve sistematik, hatta akademik bir yazış dilini gerektiriyor. Şu an tokum, belki sonra alırım.
Yansımayı görmek belki hayranlık uyandırıcı bir deneyim, bazen dehşete düşüren bir fark ediş, bazen de nalları diktiren bir ölüm meleği olabiliyor. Aynalara dair daha çok konuşacağımı hissediyorum. Neticede Medusa’nın taşlaşması, yani ölümü de kalkandaki yansımasından olmuştu. Ah semboller ne güzelsiniz!
0 notes
Text
Expigment Krem Ne İşe Yarar? Expigment krem farklı cilt sorunlarını tedavi eden ve semptomlarını iyileştiren bir üründür. Peki Expigment krem nedir, nasıl kullanılır, yan etkileri nelerdir, ne işe yarar, muadili nedir, fiyatları nedir, özellikleri nelerdir, cilt üzerinde hangi etkileri vardır gibi soruların cevaplarını sizler için yazdık. Expigment Krem Nedir? Bu kremin etken maddeleri hidrokinon, avobenzon ve kafur ... https://www.begonya.com/expigment-krem/?feed_id=188841&_unique_id=65ee5d38c8b39
0 notes
Text
Retinol Nedir ? Retinol Ne İşe Yarar
Günlük yaşam içerisinde yoğun tempoda çalışmak cilt bakımının yapılmasına engel olabiliyor. Bu durum ise yorgun bir cilt anlamına geliyor. Günlük olarak kısa süreli de olsa yapılacak bir cilt bakımı olumsuz bazı durumların oluşmasının önüne geçebiliyor. Bakım yapılırken kullanılan ürünlerden birisi de retinol'dür. Retinol Nedir , Retinol ne işe yarar , cilt için faydaları nelerdir gibi sorularda kullanmadan önce merak edilen soruların başında geliyor. Retinol kullananlar görüşlerinizi paylaşmayı unutmayınız :). Bir Bakışta Retinol Retinol, A Vitamininden yapılan bir retinoiddir ve cilt yaşlanmasının belirtilerini tersine çevirdiği bilinmektedir. Retinol Ne İşe Yarar Retinol, cildin yenilenmesini hızlandırmaya ve daha sıkı, pürüzsüz ve daha eşit tonlu bir cilt için kırışıklıkların, ince çizgilerin ve yaşlılık lekelerinin görünümünü azaltmaya yardımcı olur.
Retinol Nedir ?
Retinol, cilt bakımında kullanılan bir A vitamini formudur diyebiliriz. Ayrıca cilt bakım ürünlerinde kullanılan Retinol krem, Jel, losyon, merham veya cilt serumu bileşenlerinden birisidir. Cilt üzerine uygulanan tropikal bir iyileştirme sunmaktadır.
Retinol Ne İşe Yarar
- Daha eşit bir cilt tonu sağlar. Cilt pigmentasyonunda azalma ve cilt dokusunda iyileşmeye yardımcıdır. - Hafif olarak görülen sivilcelerin iyilişmesine yardımcıdır. - Cilt yüzeyinde meydana gelen hafif ince çizgiler ve kırışıklıkların azalmasına ve yok olmasına yardımcı olabilir. Böylece Retinol için yaşlanma karşıtı diyebiliriz. - Cilt sıkılığını artırır. Daha sıkı bir cilt görünümüne sahip olabilirsiniz. - Sivilce sonrası oluşan leke ve izler için retinol kullanılmaktadır. Sivilceleri patlatmak daha sonraki dönemlerde iz bırakabileceğini unumayınız. Retinol sivilce oluşumunun önüne geçebilen bir formdadır. Fakat ileri boyutta bir sivilce probleminiz varsa öncelikle uzman bir hekime görünmenizde fayda vardır. - Yaz aylarında cilt yüksek oranda güneş ışınlarına maruz kalıyor. Bu durum ise bazı ciltlerde lekelenmeye yol açabiliyor. Bu lekeler sağlık açısından her hangi bir zarar vermesede görüntü olarak rahatsız edici olabiliyor. Uzman bir hekim ile birlikte tedavilerde retinol kullanımı lekelerin iyileşmesine yardımcı olabilir. - Gözenekler cilt yüzeyinde kılların ve yağların geçmesine izin veren açıklık anlamına geliyor. Fakat büyük gözenekler estetik açıdan istenmeyen durumlardan birisidir. Ölü cilt hücreleri veya yağ nedeniyle tıkanan gözenekler daha belirgin bir şekilde görünür. Retinol ölü cilt hücrelerine karşı etkilidir. Böylece gözenekler için iyi bir altarnatif olabilir.
Retinol Nasıl Kullanılır
Tüm cilt yüzeyine kullanmadan önce cildinizin küçük bir bölgesinde denemeniz faydalı olabilir. Özellikle ilk kullanımlarda cildin retinole karşı bir reaksiyon verip vermemesi belirlenmelidir. Bir kaç gün boyunca deneme yaptıktan sonra her hangi bir cilt yüzeyinde kırmızılık veya kaşıntı yada diğer bir alerjik reaksiyon yoksa günlük olarak cilt bakımlarınızı retinol ile birlikte yapabilirsiniz. Cildinizi temizleyin ve kurulayın. Retinol ürünlerü kullanırken cildinizi ovmayınız. İnce bir tabaka halinde olacak şekilde uygulayınız. Dikkat edilmesi gereken bir husus, ağız, burun ve gözlerinize temas etmemesine özen gösteriniz. Cilt bakımı için bir kaç hafta boyunca gün aşırı kullanmanız yeterli olacaktır. Cilt tipi Cilt tipiEn iyi retinol formülasyonuKuruSerum, krem veya yağYağlı veya sivilceye eğilimliJel veya losyonKombinasyonMevsime göre değişir: Kış için serum veya krem, sıcak aylar için daha hafif losyon
Retinol Yan Etkileri Neledir
Genel olarak yan etkileri geçici olarak gözlemlenmiştir. Fakat hassas bir cilde sahipseniz kullanım öncesinde uzman görüşü olmanız daha faydalı ve sağlıklı bir yol olacaktır. Cilt kuruluğu Yanma Kaşıntı Kızarıklık gibi yan etkileri görülebilmektedir. Bu etkiler genel olarak geçicidir. En yaygın yan etki, özellikle ilk kullanmaya başladığınızda cilt tahrişidir. En iyi sonuçları elde etmek için yavaşlayın, yumuşak cilt bakım ürünleri kullanın ve cildinizi güneşten koruyun. Retinol uyguladıktan sonra güneş ışığına maruz kalmamaya özen gösteriniz. Böyle bir durumda ise güneş kremi sürmeniz faydalı olacaktır. Hamileyseniz veya hamile olma ihtimaliniz bulunuyorsa Retinol kullanmayınız. Kullanmadan önce de kesinlikle hekim onayı alınız. Yüzünüz veya cildiniz için her hangi bir işlem yaptıracaksanız retinol kullanmayı bırakmalısınız. Özellikle ağda, lazer epilasyon, peeling gibi işlemlerden önce retinol kullanmayınız. Retinol Ne İşe Yarar ve Nedir makalemizin sonunda sizlerden yorumlarınızı bekliyoruz. Bir diğer içeriğimiz Madelep Krem Ne İşe Yarar makalesini okumanızı tavsiye ediyoruz. Read the full article
0 notes
Text
Ezan Duası 2022 Arapça
Ezan duası Arapça 2022 şekli ile dinimizde gün içinde 5 kez okunan ezandan bağımsız bir okunuşa ve kelime diziliş şekline sahiptir. Allah’ın nimetleri ve yüceliği bu duada konu edinilir ve bireyin yetersizliklerini hatırlayarak yaratıcısını yüceltmesini sağlar. Ayrıca bu duayı okuyarak kişi Allah’a olan iyi dileklerini aracısız olarak iletir. Dileklerin kabulü için o dileklerin herhangi fesat bir amaca hizmet etmiyor olması önemlidir. Gizli ilim kitaplarında ve peygamberimizin hadislerinde bu duanın okumasının rutine bağlanmasının pek çok olumlu etkisi olduğundan bahsedilse bile, konu hakkında kalıp net bir duadan söz edilemez. Genel hatlarıyla çizilen ezan duası içeriği açısından bireylerin kendi beklentileriyle orantılıdır. Dua, oldukça güçlü etkilerle tezahür eder, hem bütüne hem bireye hayırlar ihsan eder. Ancak ezan duası için sürekli okuma yapmak önemlidir. Ve kişiye özel ezan duası çalışması için de güvenilir bir hocadan yardım almakta fayda vardır. Bu sayede kişinin kendi iç huzursuzlukları ve dengelenmemiş sıkıntıları sebebiyle zarar görmemelerini sağlar.
Ezan Duası Okunuşu
Abdestli bir şekilde, okunan her ezanın ardından dua edilmelidir. Ezan duası okunuşu Arapça ve kısık sesle yapılmalıdır. Tercihe bağlı namaz kıldıktan sonra veya namaza oturmadan okunması önerilse de namaz kılmayanların da ezan vakti girdiği anda okumaları önerilir. Medyum Yasin hoca, danışanları için gizli ilimler kitaplarında bulduğu bilgileri konu alarak gereken okuma vakitleri hakkında bilgiler verir. Yazılan duanın bireyselliği olduğu gibi okunuş zamanlarının da bireysel olduğu unutulmamalıdır. Bu vakitlerin atlanmaması ve gün sayısına göre duanın okunması, kişinin beklediklerinin hatta bunların da fazlasının Allah tarafından kişiye verilmesini sağlar. Hiçbir dua salt beklenti ve salt iyilik dilemek amacıyla edilmemelidir. Allah, kulunun asıl niyetini bilir. Tavsiye edilen ezan duası okunuş şeklinde içinizden bütünün hayrına şeyler dilemelisiniz. Daha detaylı bilgi ve desteği, bu yolda size ışık olmasını istediğiniz medyumunuzdan alabilirsiniz.
Ezan Duası Arapça
Dua Faziletleri
Her gün, günde 5 vakit ya da duruma göre günün belli vakitlerinde okunan ezan duası fazileti aslında saymakla bitmez. Ancak burada genel etkilerden bahsedelim: - Bu duayı içten bir şekilde okuyan kişinin işleri, sihirli bir değnek etkisi altındaymış gibi hızla rayına girer. - Kapısında kısmet ve bolluk bereket yığılır. - Ona kötülük yapmaya çalışan gizli düşmanları, bu duanın ışığında kendilerini istemeden açık ederler. - Kişi, bu duayla çevresinde sevilip sayılan biri konumuna gelir. - Evin ya da kişinin ailesinin üzerinde cin musallatı, büyü ya da nazar benzeri etkiler varsa, dua bunlara karşı koruma kalkanı görevi görür. - Gerçekleşeceğine dair umudun tükendiği bir dilek, Allah tarafından gerçekleştirilir. - Sürekli bu duanın okunması, kişinin ahiretteki bağışlanma kapılarını açık tutar. - Dini bütün bir şekilde okumasına devam eden kişi yaşlılık sürecini kolay atlatır. - Bu duanın içinde şifa ayetleri vardır. Ailenin başına gelmesi muhtemel hastalıklara koruma niteliği taşır. - Burada bahsi geçen ezan duası etkileri genel geçer etkilerdir. Gizli ilimler kitapları konu hakkında daha derin ve detaylı bilgiler verirler. Ancak bu bilgiler, insanların olası kötüye kullanımlarının önüne geçmek adına sanal ortamlarda paylaşılamayacak kadar değerlidir. Ayrıca duanın gücünü saf niyet göstergeleri yansıtıldıkça görebileceğinizi de unutmamalısınız. Arzu ederseniz birey hayrına diğer etkileri ve duanın detaylarını bir hocadan öğrenebilirsiniz.
Ezan Duası Hangi Ayet?
İnsanlara Kuran ayetleri şifa ışığı niteliğindedir. Rehber, yol gösterici ve huzur veren kelimelerle oluşturulan yüce bir kaynak olan Kuranda ezan duası aramak da bu nedenle değerlidir. Ancak resmî kaynaklara göre kutsal kitabımızda bu amaç için özellikle oluşturulmuş bir duaya rastlanmaz. Gizli ilimler ve din alimleri, bazı ayetleri ve bazı dilekleri zikirlerle birleştirerek duruma uygun dualar haline getirirler. Bu, Allah’a yakarışın en kolay yolu olan duaların hazırlanması sürecinde bilen birine ihtiyacımız olduğunu gösterir. Bize gereken ayetleri ve cümleleri seçmek ve doğru bir sıraya koymak gerçekten önemlidir. Kişi ilim konusunda yeterli sayılabilecek bir bilgi birikimi ve deneyime sahip değilse, Arapça konusunda da yetersizse bu tür çalışmaları kendisi yapamaz ve bir medyum hocadan yardım alması bu durumda hayrına olacaktır. Alınan yardım sayesinde dilek olduran ezan duası ile sizler de arzularınızı elde edebilirsiniz. Duanın hiçbir caiz olmayan durumu yoktur. Arada herhangi bir üçüncü varlık ya da insana rastlanmaz, unutmayın dua, özellikle ezan duası Allah ile kulu arasındaki en kestirme köprülerden biridir.
Dua Yazan Medyum
Medyum Yasin hoca, aileye, haneye veya kişiye özel ezan duası Arapça metinleri hazırlar. Bu metinler içinde hem bütünün çıkarlarını konu alan dua ve dilekler vardır hem de Allah’ı yücelten cümleler. Ancak kişiye özel hazırlanan duaların temelinde, kişinin bireysel dünyasından yansıyanların da haritada bulunduğu gerçeği yatar. Bu tür çalışmaların etki gücü ve etki süresi daha yoğundur. Bu çalışmalar, kişinin her iki dünyasında da huzur bulmasını sağlar, kişiye esenlik verir. Korkularından arındırır ve geleceği için ılımlı etkiler meydana getirir. Güvenilir medyum Yasin hoca, ezan duası hazırlarken kişiye ait Yıldızname bilgilerini elde eder. Bu bilgiler ışığında seçilen kelime grupları ve ayetler eşliğinde enerjisel evrende kişinin sistematiğine dokunulacaktır. Siz de hayatınıza güzel şeyleri iyi bir yol ve Allah’ın rızası içinde çekmek isterseniz, ezan duası yazan medyum ile iletişime geçebilirsiniz. Read the full article
0 notes
Text
Yuval Noah Harari – Sapiens (Hayvanlardan Tanrılara)
Yuval Noah Harari Sapiens Geçmişten günümüze insan evriminin gelişimini anlatıyor. İnsanlığın gelişimi sürecinde ilk yerleşik toplumların çıktığı dönem’de ahlaki açıdan yaşanan olayların aslında günümüzde yaşanan sorunları hala yaşadığımızı gösteriyor, yazar bize insanlığın gelişimini anlatmayı çok güzel başarmış.
Genel bir şekilde baktığımızda ise, ırk, din ,toplum içinde cinsiyetlere bakış açısı, sınırlar, iletişim, kanunlar, ülkeler, kültürler, sanayi devrimi, para, banka vb. ve kabul gördüğümüz ne varsa nasıl oluştu, oluşum süreçleri ne şekilde oldu, etkileri ve sebepleri hatta sonuçları nelerdi, hepsinin cevabını bulabilirsiniz. Aslında kendinize ara ara sorduğunuz tüm soruların cevabını da bir nevi kitap açıklıyor.
Kitap insanlık tarihinde örnek olarak avcı toplayıcı dönemden , yerleşik hayata (Tarım Devrimi) ,Tarımdan da, Bilim devrimine olan süreçte değişen alışkanlıklarımızın, değişen sosyal yapımızın, hatta değişen fiziksel (refleks, güç, sağlık, alışkanlıklarımız) yapılarımızı da çok güzel şekilde anlatıyor.
“Fakirlik, hastalık, savaşlar, kıtlık, yaşlılık ve ölüm insanlığın kaderi değildi, sadece cehaletimizin ürünleriydi.”
“İnsan bilincinin hizmetçisi olarak doğan yazı, giderek insanın sahibi haline geldi.”
Kaynak: https://www.e-kitapstore.com/yuval-noah-harari-sapiens-hayvanlardan-tanrilara
#sapiens#hayvanlaralemi#yuval noah harari#book#book review#ebook#e-book#e-kitap#ekitap#pdf kitap indir#pdf indir#kitaptan alıntı#kitap alintilari#kitap#kitapaşkı#kitaptansözler#inceleme
2 notes
·
View notes
Text
Bir süredir, hatta adeta varolduğum ilk andan beri her zaman arka planda hissettiğim ve çok kısa dönemler haricinde aklımdan ama daha önemlisi iç görümden uzaklaştırmamış olduğum bir kavrayışın, bir nevi hayatımı kurtardığını fark ettim bugün. Evet resmen hayatımı kurtardığını..
Bireyselliğe, içinde bulunduğum topluma göre, hatta içinde bulunduğum bu “bireyci” nesle göre bile daha fazla önem atfettiğim tabii ki çok aşikar. Yetmezmiş gibi, yakın zamanlara kadar da kendimi bir de büyük ölçüde varoluşçu biri olarak tanımlardım hatta. Ama bu asla yetmiyordu da, bir şey eksikti sanki, belki de tamamen yok değildi ama içimdeki huzursuzluktan çok emindim her zaman.
Bir nevi travmatik hayatımın bir yol bularak tutunabilmesinin sebebi, olabildiğine bireysel ve varoluşçu olmam sanırdım. (Haklarını da yemeyeyim, gerçekten akıl sağlımı korumamda etkileri hiç de azımsanacak gibi değil.)
Ama bütün bunlar kendi kukla gösterisini yapadursun, benim bahsettiğim eksikliğin aslında tamamen bir bakış açısı eksikliği olduğu kavradım. O eksiklik tabii ki şimdi geçirdiğim anlık bir farkındalıkla dinmedi, dinemez de, yapısı ve anlattıkları gereği zamana ve çok büyük boşluğa ihtiyacı var, ama bu bakış açısının farkına varınca en azından yola çıkabilmek için yeterli teçhizata sahip olabildim diyebilirim. Bir yerlerde hep hissettiğim eksikliği, layıkıyla olmasa da en azından yerini tutacak imitasyonlarla kapatabilmişim.. Aslında varoluşçuluk ve bireysellik sadece asıl otoritenin işini yerine getirirken, yetemediği yerlerde devreye giren bir kıdem alttaki yedek otoritelermiş sanki..
Gelelim nedir bu adeta yüce bir şeymiş gibi bahsettiğim farkındalık. Tabii ki yüce bir tarafı yok, sadece hayatı ve bütünlüğü çok daha iyi kavrayıp, hayat denen oyunun kurallarını biraz daha anlamamı sağladı. Kendi kelimelerimle ifade etmek isterdim ama bana bu kafa açılmasını yaşatan şey, bir kitabın bir bölümü. Bölümden yaptığım alıntılar aşağıdaki gibi..
Yalnız öncesinde, kuantum fiziğine ve belirsizliğin doğasına her zaman çok büyük ilgimin olmasını da bu gizliden gizliye asla kenara atmadığım kavrayış sebebiyle olduğunu fark ettiğimi söylemem gerekir. Bölümde kuantum fiziğinden ve aslında doğanın en küçük parçacıklarından hareketle tüm hayatı yorumlama yollarından sistematik olarak bahsediyor. Nitekim ben bu “kafa ütüleyebilecek” kısımları çıkardım çünkü hali hazırda derinlerde bildiğiniz ve hatta bildiğinizi de bildiğiniz şeyler sizi çok etkilemiyor.
**********
Engin Geçtan - Hayat
...
Fizikçi Eddington, “Çoğu zaman ‘bir’i incelemeyi tanımladığımda ‘iki’ye ilişkin her şeyi bildiğimize inanırız, çünkü ‘iki’, ‘bir ve bir’dir. Ne var ki, böyle düşündüğümüzde ‘ve’yi henüz incelememiş olduğumuzu unuturuz.” diye yazmıştı. “Mabedin çanlarının sesini duydunuz mu? Şu anda neyi dinliyorsunuz? Sesleri mi yoksa sesler arasındaki aralıkları mı? Eğer bu sessiz aralıklar olmasa sesler asla bu kadar etkili olmayacaktı,” der Krishnamurti de.
...
Ancak günümüzde giderek artan sayıda insan, dostluk ilişkilerine bile yalnızca kendi ihtiyaçları açısından bakma eğiliminde artık. 1970 gibi çok da yakın sayılmayacak bir tarihte yayınlanan ve sonrasında klasikleşen Narsisizm Kültürü adlı kitabında Christopher Lasch şöyle yazmıştı: “Duygusal olarak sığ, yakın ilişkilerden korkan sahte bir içgörüye sahip, cinselliğin karmaşasına düşkün, yaşlılık ve ölüm korkularıyla dolu yeni narsisistler geleceğe olan ilgilerini yitirmişlerdir.”
...
Allan Bloom ... “Yapılan hata, ne kadar içe yönelimli olursak ve yalıtılmış benlik yolunda ne kadar ilerlersek o kadar az yalnızlık çekeceğimiz yolunda bir inancın insanlara benimsetilmiş olması idi.”
...
İnsan, temelde, kendini ilişkiler yaratarak var etme eğilimindedir. Bu eğilimlerini yalın biçimlerde yaşayabildiğinde, yalnızlık, boşluk, yabancılaşma ve yalnızca kendiyle meşgul olma eğilimlerine yer kalmayabilir, evrendeki ilişkiler ağının parçası olabildiği için. Krishnamurti bunu son yazılarında şöyle dile getirmiş: “Dünyadan sorumluyum, çünkü ben dünyayım.” Kendi zamanında düşünce düzeyinde kuantum kuramına en çok yaklaşabilmiş kişi olan Jung da buna benzer bir biçimde ifade etmişti: “Dünyada bazı şeyler yanlış gidiyorsa bu, bireyde bir şeyler yanlış gidiyor, dolayısıyla bende bir yanlışlık var demektir. Bu yüzden, eğer duyarlı biriysem önce kendimi düzeltmeliyim.”
...
Dış dünyanın olduğu haliyle, öylece algılanabildiği yaşantılara Suzuki Rashi “başlangıçtakilerin zihni” der. Küçük çocuk pencereden, ağaca konmuş bir kuşun sesini dinlerken annesi kuşu gösterip “Bak, bu bir serçe,” dediği anda kuş sesiyle yaşanmakta olan birliktelik bilgiye dönüştürülür, kurulmuş olan yalın bağ sona erdirilerek.
Martin Buber, ilişki içinde var olma isteğinin kalıtsal olarak insanın doğasında mevcut olduğunu yıllar önce dile getirmişti: “İnsan ana rahmindeyken evrenle ilişki halindedir, ama doğduktan bir süre sonra bunu unutmak zorunda kalır.” Anne bebeğe gülümsediğinde, ondan gelen gülümseme karşılığının bebeğin kendi tepkisi olduğuna inanır ve böylece bebeğini “benim bebeğim” olarak algılama süreci başlatılmış olur. Oysa başlangıçta, bebek çevresiyle “ilişki kurma” dürtüsünü açıkça yaşar. “Ben”i bilmez, çünkü ilişkiden başka varoluşu tanımaz. Buber bunu, anlamını bozmaktan çekindiğim için tereddütle dilime çevirmeye çalışacağım, “In the beginning is the relationship (Başlangıç ilişkiden ibarettir)” sözüyle dile getirmiştir. Ona göre, insan ayrı bir bütün olarak var olmaz: İnsan “arada var olan” bir yaradılıştır, ama zamanla bunu iki farklı biçimde yaşamak zorunda kalır: “Ben-sen” ya da “ben-şey”. ... Çünkü Buber’in tanımladığı yaşantılarda tek başına bir “ben” yoktur, “ben-sen” tek bir yaşantıdır.
Hani bazen iki insan birbirinin varlığıyla eriyip bir bütüne dönüştüğünde ya da doğayla gerçekten iç içe olabildiğimiz ender anlarda benliğimizin sınırları silinir ya, işte sadece o anlarda hayatımızın ilk günlerindeki “ilişki içinde var olma”yı yeniden yaşayabiliyoruz, bazı insanlar belki de hiçbir zaman yaşayamıyor. İlişki, işbirliği temelinde oluşan bir kucaklaşma. Zorunluluktan ya da insanın kendi isteğiyle de olsa, bir şeyler kazanmak ya da bir şeylerden korunmak amacıyla oluşan beraberliklerde ilişki yaşayamıyor.
...
Her şeye rağmen, doğmadan önce evrenle yaşamış olduğumuz ilişkinin, yani “ilişkinin nesnelerden önce gelme eğiliminin”, bebeğin çevresiyle olan etkileşimi sonucu ben-şey ilişkisine dönüşmesiyle tümden yok edilmiş olduğunu düşünmüyorum. Derinlerde bir yerde bu eğilim varlığını sürdürmesine rağmen şartlandırılmalardan ötürü yaşantılarımıza yansıyamıyor. Belik de insanların spritüel arayışlara yönelmesinin nedenlerinden biri de bu.
...
İlişki konusunu tartışırken yanlış anlaşılabileceği kaygısıyla bir hususu vurgulamak istiyorum. Daha önce de sözünü ettiğim gibi, bazı insanlar, ilişkilerinde, bir diğer insanın kendisini iç dünyalarına mal etmekten öte, hayatın ilk yıllarında çocuğun annesiyle olan ilişkisinde olduğu gibi, diğer kişiyle olan ilişkisini iç dünyalarına mal etme eğilimi göstermekte ve bu durum ciddi sorunlar yaratabilmekte. Atom-altı dünyada bir foton çifti birbirlerinden çok ayrı düştüklerinde birbirlerine yaklaşmaya başlar, ancak eğer çok yakınlaşırlarsa birbirlerine yapışıp kilitlenmelerine fırsat vermeden hızla birbirlerinden uzaklaşır. Bir yanımız bireyselleşme çabaları gösterirken, diğer yanımız çevremizle bütünleşerek yalnız kalmamaya, kendimizi bir yerlere ait hissetmeye çalışır. Hayatın bir beraberlikler ve ayrılıklar dizisi olduğunu kabul eden insanlar, “beraberlik içinde bireyleşme” ile “bireyciliği” birbirine karıştırmamayı başarabiliyorlar. Çünkü doğadan ve içgüdüsel sezgilerimizden koptuğumuz günlerden bu yana, bizler ancak diğer insanlarla ilişki içinde var olabilen varlıklarız. Ancak, benlik sınırları iyi belirlenmemiş insanların, ilişkilerini iç dünyalarına mal etme eğilimi sonucu oluşan durum, ilişkinin içeriğindeki kişinin ayrı bir varlık olarak algılanamamasına neden olabiliyor. Böyle bir yaşantıya, ben-şey ilişkisindeki ilişkisizlikten de öte, “onsuz var olamama” durumu ve katlanılması zor bir kopma paniği eşlik eder ki bu, ilişkisi içselleştirilmiş diğer kişiyi de zorlayan durumların yaşanmasına neden olabilir.
...
Ancak Kartezyen düşünceye şartlandırılmış olan zihinlerin böyle ucu açık durumlara tahammülü yoktur. Mantıksal bir çıkarsama mekanizması derhal devreye girerek her şeyi bir an önce sonuca bağlamak ister.
...
Zohar’ın sözleriyle "Kuantum mekaniği açısından yaşama baktığımızda, benligimiz ve ilişkilerimiz hakkındaki görüşlerimizin de değişikliğe uğrama durumunda kaldığını görürüz. Şeyler ve olaylar, ... kendi tek tek var oluşlarını ve anlamlarını bu bütünden alırlar." ... James Jean, anlamı ancak çok sonradan kavranabilen şu sözleri söylemişti: “Günümüzde bilgi artık mekanik olmayan bir gerçekliğe doğru yol olmaktadır; bunu sonucu olarak evren de artık büyük bir makineden çok, büyük bir düşünceyi andırmaktadır.”
...
Bütün bu karmaşa sistemleri bir başka ortak özellikleriyle de belirlenirler: Düzenle kaos arasında kendine özgü bir dengeyi koruma becerisini geliştirebilmiş olmaları. Bu denge kıvamına “kaosun kenarı” denir. Bu terim, karmaşa sistemlerinin hiçbir zaman belirli bir zamana kilitlenmemelerine rağmen tam bir kargaşaya sürüklenmiyor olmalarını tanımlar. Kaosun kenarındalık, hem varlığını sürdürmeye yetecek bir düzeni, hem de hayat sözcüğünün hakkını verebilecek dinamizmi ve yaratıcılığı içerir.
***
Buraya kadar okuyanlar için.. Tabii ki burada yazanlar, yine içinde bahsettiği gibi, her bireyle farklı ilişkiler kuracak, dolayısıyla herkes için farklı anlamlar ifade edecek. Benim için bu yalnızda, ciddi bir kaosa doğmuş olmama rağmen, sanki kaosun kenarında olduğumu kavramışçasına kendimi karar mekanizmalarından bazen komple çekip, bazen de ipleri elime almışım, bilincimi bile kullanmadan bir şekilde var olmuşum. Yorumum şu ki: Ögelerin, kişilerin veya kendi zihninizde değil, bu ögelerin birbirleri arasındaki ilişkilerde var olmaya çalıştığınızda, ortak bir zihinle hareket ediyor ve nadiren yanlış yapıyorsunuz. “Ben” fikrini geri planda bırakabilecek bir güven ortamına hasbelkader denk gelmem ise çok büyük şans. Nitekim, kasten art niyetli bir habitatta bu sistem muhtemelen çalışmazdı. Ve büyük resmi çok değiştirmese de, kendi küçük resimler öbeğimde kim bilir nerelerde savruluyor olurdum.
Kaosun kenarındalığa.
Bd - Hayatta kalmak üzerine...
6 notes
·
View notes
Text
New Post has been published on AOrhan BLOG
New Post has been published on https://is.gd/buBvph
Altın İğne Nedir? Etkisini Ne Zaman Gösterir?
Altın iğne uygulaması, fraksiyonel radyo frekans olarak da isimlendirilen güzellik ve cilt gençleştirme sistemidir. Çevresel faktörler, stres ve yaşlanma nedeniyle ortaya çıkan cilt sorunlarını kısa sürede gideren en etkili uygulamalar arasındadır. Ciltte oluşun deformasyonlar, kırışıklık ve lekeler gibi birçok sorun için uygulanıyor. Aynı zamanda güneş lekeleri, akne ve sivilce sorunları içinde yapılan bir uygulamadır.
Altın iğne Ankara uygulaması tamamen profesyoneller tarafından uygulanması gerekir. Çünkü her hastanın cilt sorunları ve ciltteki etkileri farklıdır. Genel olarak her yaştan insanlara uygulanıyor. Hastanın cilt problemine uygun olarak seanslar belirlenerek, yapılır. Etki süresi hastalara göre farklılık gösterebilir. O yüzden etkileri seans sayısına ve cildin durumuna göre değişir.
Altın İğne Uygulaması Hangi Bölgeler İçin Uygundur?
Cilde parlaklık veren ve cilt kusurlarına kısa sürede tedavi eden altın iğne uygulaması, vücudun birçok bölgesine uygulanabiliyor. Cildin gençleştirilmesi, canlandırılması ve cilt kusurların azaltılması için vücudun çeşitli bölgelerine yapılabilir. Altın iğne uygulaması genel olarak en çok yüz bölgesinde tercih ediliyor. Cildinizde oluşabilecek sorunlara karşı uzmanlar tarafından altın iğne yöntemini yaptırabilirsiniz.
Altın İğne Hangi Durumlarda Yapılır?
Altın iğne, çeşitli cilt sorunlarını tedavi eden cilt yenileme uygulamasıdır. Bu sayede kullanım alanı son derecede geniştir.
Altın iğne uygulamaları;
Yara ve yanık izlerinin tedavisinde,
Yaşlanma belirtileri ortaya çıktığında,
Cilt çatlakları oluştuğunda,
Akne ve sivilce lekelerinin tedavisinde,
Göz çevresindeki morluk ve kırışıklık sorunlarında,
Gıdı, boyun ve dekolte bölgelerindeki kusurların giderilmesinde uygulanıyor.
Bunların yanı sıra altın iğne uygulamalarını gözeneklerin sıkılaşması içinde yaptırabilirsiniz.
Altın İğne Uygulamalarının Faydaları
Altın iğne uzmanlar tarafından uygulanması gereken uygulamalar arasındadır. Günümüzde en fazla tercih edilen ve önerilen uygulamaların başında geliyor. İlk seans uygulamasının ardından ciltteki değişiklikler kısa sürede gözlemleniyor. Üstelik altın iğne uygulaması cildi parlatır, kusurları giderir, cilt tonunu eşitler ve cildin yağ dengesini sağlamaya yardımcı olur. Erken yaşlılık belirtilerini gizler ve kalıcı etkiler sağlar.
Altın İğne Uygulamasının Avantajları Neler?
Cilt yenileme sistemlerinde birden fazla uygulama bulunuyor. Ancak en etkili ve avantajlı uygulamaların başında altın iğne geliyor. Çünkü tedavi konusunda diğer yöntemlere göre daha faydalı ve avantajlıdır.
Ciltte soyulma, pullanma ve yanma gibi sorunlar yaratmaz. Hasta tedaviden sonra sosyal yaşamına devam edebilir. Ayrıca uygulama sonrası ciltte şişlik ve morluk oluşmaz. Bu sayede ilk yapıldığı andan itibaren ciltteki etkileri fark edilir ve cildin genç görünmesi sağlanır.
1 note
·
View note
Text
Yeni Hizmetini Masajla Süslüyen Escort Cansu
Psikoterapist Cem Keçe ile hazırladığımız röportaj dizimizin sonuna geldik. Önceki röportajlarımızda gençlerin cinsellik ile ilgili merak ettiği soruları yanıtlayan, evli ve çocuklu çiftlere cinsellik ile ilgili bilgiler veren Psikoterapist Keçe, son röportajımızda orta yaş üstü çiftlerin cinsel hayatlarına dokunuyor.
Yapılan bazı araştırmalar sonucunda konu seks olunca yaşın pek bir etkisinin olmadığı ortaya çıktı. Siz bu araştırma sonucunu nasıl yorumlarsınız? Seks ile yaş arasında nasıl bir ilişki vardır? Yaşlılıkta cinsellik sürüyor mu?
Benzer bir araştırmayı Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) olarak gerçekleştirdik. Yaşlı olarak kabul edilen 65 yaş ve üstü kişilerle yapılan “Yaşlılık ve Cinsellik Anketi”ne göre erkeklerin yüzde 55’inin, kadınların ise yüzde 35’inin cinsel isteklerinin yaşlanmaya rağmen devam ettiği görülmektedir. Yaşlılıkla beraber cinsel aktivite sayısı azalsa bile haz verebilen bir cinsellik yaşamak mümkündür.
Yapılan çalışmada erkeklerin yüzde 55’inin ve kadınların yüzde 65’inin ilerleyen yaşlarda seksi konuşmaktan rahatsız oldukları gözlenmiştir. Ayrıca kadınların yüzde 55’i ve erkeklerin yüzde 85’i penisin eskisi gibi sert olmaması durumunda seksin bir anlamının kalmadığı görüşündedir.
Araştırma sonuçlarına göre cinsel açıdan en aktif yaş aralığı 25-29 yaşlarıdır. Bu yaşlarda cinsel birleşme oranı kadınlarda yüzde 84, erkeklerde ise yüzde 89, mastürbasyon oranı erkeklerde yüzde 84, kadınlarda ise yüzde 72’dir. Yaş ilerledikçe bu oranlar da azalmaktadır. 60-69 yaş aralığında cinsel birleşme oranı kadınlarda yüzde 42, erkeklerde yüzde 54, mastürbasyon oranı ise kadınlarda yüzde 47, erkeklerde yüzde 61’dir. Daha ileri yaşlarda cinsel birleşme oranı erkeklerde yüzde 43 iken, kadınlarda yüzde 22’dir.
Hem fiziksel hem de ruhsal olgunluk olan yaşlanmanın yol açtığı değişiklikleri bir zenginlik olarak kabul eden kişi yaşlılığın getirdiği zorluklarla başa çıkma yollarını da bulacaktır. Yaş yetmiş olsa da iş bitmemiştir. İlerleyen yaşlarda da hayatın kendine has güzellikleri vardır. Cinsellik açısından yaşa bağlı olarak ortaya çıkan fiziksel gerileme “cinselliğin yitirilmesi” değil, “tabulaştırılan cinsel performansın azalması” olarak görülmelidir.
İlerleyen yaşın sekse pozitif ve negatif etkileri nelerdir?
Kişilerin birbirlerine karşı sevgi ve bağlılıklarını ifade etmelerinin önemli araçlarından birisi cinselliktir. İlerleyen yaşlarda erkeklerde sertleşmenin olması daha uzun sürebilir. Ancak bu durum, performans anksiyetesi yani başaramama korkusuna yol açabilir. Cinselliği, sadece cinsel birleşme olarak gören erkeklerin sürekli penise odaklı bir cinsellik yaşaması elde edilen sertliğin de kaybedilmesine yol açabilir. Kadınlarda ise ilerleyen yaşlarda hormonların etkisiyle ortaya çıkan vajinal kuruluk, kabarmama, cinsel coşkunun azalması ve cinsel isteksizlik cinsel yaşamı sekteye uğratabilir. Ancak kadınların menopozdan itibaren hamile kalma risklerinin ortadan kalmasıyla cinsel özgüvenlerinde ve cinsel bileşmeden aldıkları hazda artış olur, boşalma veya orgazm yetenekleri artar. Erkekler ve kadınların ilerleyen yaşlarında ulaştıkları duygusal olgunluk birbirleriyle daha nitelikli yakın ilişkiler kurmalarını sağlar. Kadın-erkek ilişkisinin niteliğinin artması yaşayacakları cinselliğin de daha nitelikli olması anlamına gelir. Diğer bir ifadeyle ilerleyen yaşlar kadın ve erkeğin “aşkın seks”i deneyimleyebilecekleri yaşlardır. Aşkın seks, cinselliği cinsel mitlere inanmadan, cinselliği ayıp, günah ve suç olarak düşünmeden yaşamaktır.
Aşkın seksin dört özelliği vardır; beden ile yapılır, bir manası vardır, güzellikler sunar ve daha çok güzellikler doğurur, yani bir şeyler üretir. Seks yapmanın; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, hissederek, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne https://www.donaldsonville.org olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olduğu inancını doğurur. Çünkü insanlar hayatta, aşkın algısı içinde büyür ve yaşlanır. İlk önce genç vücutların güzelliğinden etkilenirler, daha sonra güzelliği bütün vücutlarda görürler. İşte böylece ruhun güzelliğini görmek mümkün olur. Daha sonra da düşüncelerdeki güzelliğe ulaşılır ve tüm güzellikler fark edilir.
Menopoz döneminde doğurganlığın sona ermesi, hamile kalma endişesi olmadan ve doğum kontrol yöntemleriyle uğraşmadan özgürce seks http://query.nytimes.com/search/sitesearch/?action=click&contentCollection®ion=TopBar&WT.nav=searchWidget&module=SearchSubmit&pgtype=Homepage#/antalya escort bayan yapabilme avantajı sağlar
Psikoterapist Cem Keçe
Michigan State Üniversitesi'nde yaşları 57 ile 86 arasında değişen 2 bin 204 kişiyle yapılan araştırmaya göre, yaşlılıkta seks kadına iyi geliyor, erkeğe pek yaramıyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda kadın ve erkeği ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekir mi?
Yaşam gelişim ve değişimin sürekli olduğu bir süreç, yaşlılık da bu sürecin doğal bir parçasıdır. Yaşlılıkta ortaya çıkan fizyolojik değişimler kadınlarda menopoz ve erkeklerde de andropoz olarak adlandırılan iki farklı süreçte gerçekleşir. Menopoz en genel anlamıyla kadının yumurtalıklarında yumurta üretiminin durmasıyla âdetin kesilmesi ve doğurganlık özelliğinin sona ermesidir. Menopoz döneminde değişen hormon seviyeleri belli bir miktarda cinsel istek kaybına neden olsa da aslında cinsel isteğin azalmasına etki eden en önemli faktör kadınların menopoza ilişkin ve menopoz döneminde yaşanacak cinselliğe dair olumsuz algılarının yol açtığı psikolojik nedenlerdir.
Bu dönemde olduğu düşünülen cinsel istek azalması, vücutta gerçekleşen biyolojik değişikliklerden çok, kadınların menopozu bir hastalık olarak görmeleri ve her şeyin bittiği şeklindeki yanlış inanışları yüzünden “eksik kadınlık, değersizlik, hastalıklı olma” gibi duyguların hâkim olduğu depresyon ya da anksiyete belirtileri nedeniyle ortaya çıkar. Bu ruh hali içindeki kadının kendini kadın gibi değil, hasta gibi hissederek cinsel çekiciliğinin kalmadığını düşünmesi, partneri tarafından beğenilmeme kaygısı, cinselliği haz alacağı bir deneyim yerine, görev olarak görmesi hem kendisini hem de partnerini cinsellikten uzaklaştırabilir. Menopoz döneminde doğurganlığın sona ermesi, hamile kalma endişesi olmadan ve doğum kontrol yöntemleriyle uğraşmadan özgürce seks yapabilme avantajı sağlar. Kadının hamile kalma riski olmadan cinselliği yaşayabilmesi cinsel isteğini artırıcı, boşalma veya orgazm olmasını kolaylaştırıcı bir etki yaratır. Ayrıca, kadının iş, kariyer, aile, çocuklar gibi konularda belirli bir yaşam olgunluğuna erişmiş olması, sorumluluklarının ve kaygılarının azalması, kendine ve cinselliğe odaklanabilmesine olanak verir ve cinsellikten daha çok haz almasını sağlar. Menopoz dönemindeki hormon değişiklikleri sonucunda yaşanan vajinal kuruluk ve ağrılı cinsel ilişki gibi sorunlar lokal hormon veya kayganlaştırıcı jel uygulamalarıyla kolaylıkla giderilerek cinsellikten alınacak haz kaybı engellenebilir.
“Andropoz” ise bir anlamda menopozun erkeklerdeki karşılığı gibidir. Bu dönemde erkeklerde testosteron üretiminin azalması ve diğer hormon değişiklikleri nedeniyle sertleşme, cinsel istek ve meni miktarında azalma gibi belirtilerin yanı sıra, depresif ruh hali gibi psikolojik belirtiler de ortaya çıkar. Orta yaştan sonra tüm erkeklerin testosteron düzeyinde azalma olur ama önceki yaşlarda da her erkekte testosteron üretim düzeyi farklı olabildiği için her erkekte aynı oranda azalma ve aynı etkiler görülmez. Andropozla birlikte görülen cinsel, fiziksel ve ruhsal değişiklikleri erkekler genellikle “erkekliğin bitmesi” olarak düşünürler. Bu da doğrudan zaten bir gerileme yaşanmakta olan cinsel isteklerini ve sertleşme sorunlarını daha kötü hale getirir, yaşamlarını sorgulamaya, kayıplarını fark etmeye başlarlar. Bazı erkekler bu durumu tamamen cinsellikten elini ayağını çekerek yaşarken, bazıları da vakit kaybetmeden bir telafi yolu bulmak için kendilerine genç bir partner aramaya başlarlar, hatta evlerini barklarını terk ederek genç sevgililerinin peşinden giderler. Aslında toplumda hiç de azımsanmayacak oranda görülen bu durum “azgınlık” ya da “kadın düşkünlüğü” olarak nitelendirilir. Ben ise bu durumu “azgın teke sendromu” olarak adlandırıyorum.
Cinsel etkinliklerinin azalmaya başladığı gerçeğinden rahatsız olan erkek, çevresine cinsel hayatında bir değişiklik veya herhangi bir azalma olmadığını, eskisi gibi devam ettiğini gösterme çabası içinde girerek cinsel duygu ve isteklerinin esiri olabilir, iradesini ve değer yargılarını ayaklar altına alarak sadece cinsel haz peşinde koşabilir. Amaçları onlara gençlik iksiri sunacak genç kadınlarla aralarındaki yaş farkını örtbas etmeye çalışmak olan azgın tekeler gençleşmek için estetik ameliyat, botoks yaptırma, ciltteki lekeleri temizletme, yaşlılık belirtileri olan dudak ve alın çevresindeki kırışıklıların düzeltilmesi gibi yollara başvurarak ilişkilerinde kendilerine güvenlerini artırmaya çalışabilirler.
Yaşın ilerlemesi ile birlikte kendini gösteren hastalıklar sonucunda seks yapmanın zorlaşacağını düşünürsek... Belli bir yaşı aşmış ve çeşitli sağlık problemleri yaşayan çiftlerin cinsel hayatlarına ilişkin vereceğiniz tavsiyeler nelerdir?
Yaşın ilerlemesiyle birlikte, cinsel istek, haz ve orgazm kademeli olarak azalabilir. Erkeklerin cinsel istekleri azalabilir, daha geç boşalma problemleri ortaya çıkabilir, cinsel açıdan uyarılmaları için gereken süre uzayabilir, sertleşmenin olması daha çok zaman alabilir ve sertleşme sorunları yaşayabilirler. Ayrıca yaşlanan erkelerde prostat bezinin büyümesi ve sorun çıkarması sık rastlanan bir durumdur.
CİSED'in yaptığı bir araştırmaya göre 80 yaş ve üstü erkelerde yüzde 50 ile yüzde 75 arasında erkeklerin iyi huylu prostat büyümesi yaşadığını ve 40-50 yaş arası bütün erkeklerde bu oranın yüzde 30 olduğu görülmüştür. Aynı şekilde yaşlanma ile prostat kanseri riski de artar ve prostat kanseri de sertleşme bozukluklarına yol açabilir. Kadınlarda ise östrojen hormonundaki azalmaya bağlı olarak vajinadaki kayganlık, esneklik ve cinsel istek azalabilir. Ayrıca bazı durumlarda boşalma veya orgazm sırasında rahatsızlıklar da olabilmektedir. Ancak menopoz sonrası yıllarda cinsel olarak aktif olan kadınlarda bu etkilerin daha az olduğu görülmüştür.
Kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, depresyon, romatizma, sigara, alkol ve hormon düzensizlikleri yaşlılıkta cinselliği olumsuz etkileyebilir. Bu değişiklikleri genellikle eşin kabul etmesi ya da anlaması zordur. Bu değişikliklerin çiftin cinsel yaşamını etkileyip etkilemediği ya da evlilik hayatında veya cinsel aktivitelerde sıkıntılara yol açıp açmadığına karar vermek önemlidir. Eğer bu faktörler sorunu tetiklediğinde bazı tıbbi müdahaleler mümkündür, bunlara örnek olarak çeşitli kayganlaştırıcıların kullanımı ya da sertleşme bozukluğunu çözmek için ilaç kullanılması ve penis protezleri (mutluluk çubuğu) verilebilir. Ayrıca azalan cinsel aktiviteler nedeniyle sıkıntı, utangaçlık ve suçluluk duyan çift; cinsellik ile toplumun kendilerinden beklediği davranışlar arasında çatışma yaşayabilir. Bu nedenle yaşlıların cinsellikle ilgili duygu ve düşüncelerini ifade etmede desteğe, bireysel psikoterapiye, evlilik terapisine veya cinsel terapiye ihtiyaçları olabilir.
Cinsellik doğumla başlayan ve ölüme kadar süren temel bir insani ihtiyaçtır
Psikoterapist Cem Keçe
Orta yaşın üstünde kaliteli bir cinsel yaşam sürdürmek isteyen çiftler nelere dikkat etmeli?
İlerleyen yaşlarda cinsel yaşam fiziksel, psikolojik ve kültürel faktörlerden doğrudan etkilendiği için bu faktörlerin iyileştirilmesi, cinsel sağlığın korunması ve tatmin edici bir cinsel yaşamın sürdürülebilmesi için gereklidir. Öncelikle yaşlılıkta cinselliğin olmayacağı ya da olmaması gerektiği şeklindeki yanlış yargılardan vazgeçilmelidir. Çünkü cinsellik doğumla başlayan ve ölüme kadar süren temel bir insani ihtiyaçtır. Cinselliği bir takıntı haline getirmeyen, anın tadını çıkaran, rahat ve huzurlu olan bir kişi, her yaşta cinsel haz alabilecek aktivitelerde bulunabilir.
Cinsellik yemek yeme, su içme, uyuma gibi temel insani ihtiyaçlardan biridir, böyle bir olguyu yaşlılar için yok saymak gerçekçi bir yaklaşım değildir. Çünkü yaşlı olsa da her insanın rahatlamaya, gevşemeye, arzulamaya, arzulanmaya, cinsel haz alıp vermeye, ruhunu ve bedenini özgürce paylaşmaya ihtiyacı vardır. Kadın, erkek herkes doğası gereği cinsel arzularını tatmin etmek ve cinselliği yaşamak ister. Cinsellik yalnızca cinsel ilişki demek değildir; öpüşmek, sevişmek, mastürbasyon ile kendi kendine zevk vermek ve oral seks gibi cinsel olarak kişiyi uyaran tüm eylemleri içerir. Haz alıp haz vermeye odaklı gerçek cinsellik, partnerlerin cinsel birleşmeye ruhen ve bedenen hazırlanma süreci olan önsevişme ile başlar.
“Kadınların daha çok ihtiyaç duyduğu” ve erkeklerin çoğu zaman çok yanlış bir şekilde “görev” gibi algıladığı önsevişme, sağlıklı ve mutlu bir cinsellik için kesinlikle yaşanması gereken bir deneyim, hatta gerekliliktir. Haz veren bir cinselliğin yolu kişinin kendi vücuduyla barışık olmasından geçer. Çünkü her organ yaşlandığı gibi cinsel organlar da yaşlanır. Yani sağlıklı ve mutlu bir cinselliğin cinsel organlar ve vücut görüntüsü ile genellikle ilişkisi yoktur. Cinsellikte çekincelere yer yoktur, çift yaşlanmaya bağlı olarak karşılıklı çekiciliklerini yitirmiş olabilirler. Ancak ilerleyen yaşlarda cinselliği bir performans gösterisi olarak görmeden, öpüşerek, birlikte banyoda oynaşarak, erotik masaj yaparak, sarılarak, cinsel fanteziler kurarak, samimi ve açık olarak konuşarak, fantezi ve cinsel isteklerle ilgili suçluluk ve korku duymayarak, tensel uyum ve karşılıklı anlayış ile cinsel çekicilik tekrar elde edilebilir.
Ayrıca dengeli beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, sigara ve alkol tüketmemek gibi sağlıklı yaşam alışkanlıklarının, ilerleyen yaşlarda cinsel yaşam açısından önemi daha da artmaktadır. Diyabet ve yüksek tansiyon gibi kronik hastalıklar için kullanılan bazı ilaçlar cinsel işlevleri etkileyebildiği için doktor kontrolünde ilaç değişikliği yapılabilir.
"40’lı yaşlarda kadın yırtıcı bir panter gibidir; tuttuğunu koparır"
Son olarak gençlikte ve yaşlılıkta seksi karşılaştırmanızı istesek...
Yaşlılık döneminde cinselliğe gençlik döneminde olduğundan daha farklı anlamlar yüklenir. İleri yaşlarda cinsellik sadece cinsel birleşme anlamına gelmez ve cinsel etkinlik tutkudan çok yakınlık anlamı taşır. Gençlik döneminde boşalma ve orgazma verilen önemini yerini, yaşlılık döneminde sevmek, dokunmak, yakınlık aldığı için cinsel tatmin daha fazla hissedilir. Gençlikte ve yaşlılıktaki fizyolojik ve psikolojik farklılıklar nedeniyle cinsellikte de yaşanan farklılıkları kadın ve erkeğin cinsel yaşam döngüsü olarak şöyle özetleyebiliriz:
Kadınların cinsel yaşam döngüsü
Kumru evresi: 20’li yaşlarda kadın romantik bir kumru gibidir; haylindeki erkeği bekler. Ergenlik döneminde östrojen artışıyla göğüsleri büyür, vücut kıvrımları belirginleşir, genital bölgesinde tüylenme olur ve her ay yumurtalıkları yumurta hücresi üretmeye, yani âdet olmaya başlar. Tüm bu değişimlerle filizlenen cinselliğini fark eder. Çocukluğundan beri ayıp, günah olarak öğrendiği cinsellikten korkup uzak durmaya çalışsa da bir taraftan da içini kemiren, engel olamadığı bir merakla cinselliği ve cinsel organını kendinden bile utanarak keşfetmeye başlar. Klitorisinin sürtünme ya da basınçla uyarıldığını, çoğunlukla tesadüfen keşfederek ilk cinsel doyumunu yaşar. Tomurcuklanan cinselliği onun için beyaz atlı prensinin geleceği güne kadar saklı tutacağı gizemli bir hazinedir.
Koala evresi: 30’lu yaşlarda kadın anaç bir koala gibidir; yavrusu olana kadar eşine sarılır. Vücudunu ve cinselliğini her ayrıntısına kadar tanır, cinsellik konusunda ne isteyip ne istemediğini bilir. Biyolojik saati de cinselliği en doyurucu şekilde yaşayacağı yükselme devrini gösterdiğinden cinselliği doyasıya yaşar; ta ki hamilelik ile birlikte başlayan duraklama devrine kadar... Hamilelik ve doğum sonrası oluşan hormon değişiklikleri cinsel isteğini azaltır. Bunun üstüne bir de annelik ve eş rollerinin çatışmasının eklenmesi cinselliğe soğuk duş etkisi yapar. Neyse ki bir süre sonra, hormonları normale döndüğünde cinselliği tekrar yükselişe geçer.
Panter evresi: 40’lı yaşlarda kadın yırtıcı bir panter gibidir; tuttuğunu koparır. Yaşamda ulaştığı olgunluğu ve deneyimleri cinsellik açısından da kazanmıştır. Cinsel deneyimlerinin ve doyumlarının zirvesine çıkar. Cinsellik onun sarayı, o da sarayın kraliçesidir. Cazibesini kullanarak partnerini nasıl baştan çıkaracağını bilmenin keyfini yaşar. Cinsel yaşamındaki yasakları kaldırır, fanteziler kurar ve cinselliğin tadına varır. Orgazm taklidi yapma ihtiyacı duymaz çünkü gerçek orgazmı yaşar.
Panda evresi: 50’li yaşlarda kadın mahcup bir panda gibidir; elinden gittiğini düşündüğü kadınlığına ağlar. Menopozla birlikte hormonlardaki hızlı değişimle östrojen hormonu azalır. Ateş basmaları, terlemeler ve sıkıntılı bir ruh hâli içinde menopozun kadınlığını ve cinselliğini bitirdiği yanılgısı içindedir. Neyse ki östrojenin azalması cinsel isteğinin tamamen kaybolmasına neden olmaz çünkü yumurtalıklar, cinsel isteğin en önemli tetikleyicisi olan testosteronu üretmeye devam eder. Diğer yandan, östrojen üretiminin durmasıyla birlikte, vajina duvarları kayganlığını ve esnekliğini kaybettiğinden seks acı verici
2 notes
·
View notes
Text
Alzheimer, Demans ve Yaşlılık
Alzheimer, Demans ve Yaşlılık
Son zamanlarda güncelliğini artıran Alzheimer hastalığı özellikle yaşlı bireylerdeki unutkanlıktan sorumlu olan bir demans (bunama) türüdür. Bir diğer deyişle, yaşla birlikte unutkanlığın artması, beraberinde başka zihinsel bozuklukların ortaya çıkması Alzheimer hastalığının ön belirtileri olabilir. Yaşlılık çağındaki bunama belirtileri ne yazık ki, insan yaşamının doğal bir süreci olarak kabul edilmekte ve çaresi olmadığı düşünülerek kendi seyrine bırakılmaktadır. Bunama yaşlılığın doğal bir sonucu değildir. Buna yol açan nedenlerin araştırıması ve teşhis edilmesi gerekir. Demans, yaşlılığın en çok yıkıma neden olan ve yaşam kalitesini etkileyen, hastaya olduğu kadar hasta yakınlarına da sosyal, ekonomik ve psikolojik açıdan olumsuz etkileri olan önemli bir halk sağlığı sorunudur. Yaşla birlikte beyinde birçok değişiklik oluşmaktadır. Beyin ağırlık ve hacminde 55 yaşından sonra % 7-8 dolayında azalma olurken, 90’lı yaşlarda bu azalma % 10-15 dolayına çıkar. Yaşlılardaki beyin ağırlık ve hacminin azalmasının en büyük nedeni sinir hücrelerinin (nöron) azalmasıdır. Beyin yaşlanması ile öğrenme, bellek ve diğer kognitif (bilişsel) fonksiyonlarda bozulma, işitme, tad ve koku duyularında bozulma, motor ve refleks değişiklikleri, denge ve yürüme bozuklukları, uyku ve otonomik bozukluklar olur. Demans tanısını koyabilmek için bellek ve diğer kognitif fonksiyon yitiminin yaşla açıklanamayacak derecede ilerleyici özellikte olması ve dil (lisan), tanıma, dikkat, soyutlama, yargılama, kişilik değişikliklerinin olması gerekir. Toplumumuzda hastalıkla ilgili bilinçlenme eksikliği, bunun hastalık olarak algılanmasındaki eksiklik (yaşa bağlı değişiklikler olarak algılanması) demanslı hastaların doktora başvurmasına engel olmaktadır. Demanslı hastaların doktora başvurusu ile alta yatan tedavi edilebilir hastalıkların teşhis edilmesi, nöropsikolojik testlerle hastanın zihinsel fonksiyonlarının değerlendirilmesi, Alzheimer gibi hastalıklarda hastalık sürecinin geciktirilebilmesi mümkün olmaktadır. Alzheimer hastalığı tanısını koymadan önce alkolizm, beyin damar hastalıkları, vitamin B12 eksikliği, enfeksiyonlar, bağımlıl��k yapan madde ve ilaçların uzun süre kullanımı biraz önce bahsettiimiz psikiyatrik hastalıklar gibi dahili sorunların tetkik edilmesi gerekir. Hidrosefali denen beyin odacıklarında fazla su toplanması, beyin zarı altında toplanmış eski kanamalar, bazı tümörler de ameliyat ile tedavisi mümkün, sonuçları oldukça başarılı cerrahi demans nedenleridir. Demansın sık nedenlerinden olan Alzheimer hastalığı, her ne kadar yaşlanma sürecinin doğal bir parçası değilse de hastalık gelişme olasılığı kişi yaşlandıkça artmaktadır. Bugün için tüm dünyada 20 milyona yakın insanın Alzheimer hastalığına yakalandığı tahmin edilmektedir. Türkiye’de tahmini Alzheimer hastası ise yaklaşık 200 bin kadardır. Unutkanlık gördüğünüz gibi bir ucu herhangi bir hastalığı göstermeyen, bir ucu ile de tıbbın farklı dalları ile ilgili olabilecek sorunları içeren bir kavramdır. Şunu unutmayalım: hepimiz zaman zaman bir şeyleri unuturuz. Unutkanlığa her zaman hastalık olarak bakmamak gerekir. Bellek açısından durumu değerlendirdiğimizde öğrenilen bilgilerin belirli bir bölümünün unutulması son derece olağan bir durumdur. Bazen kendimizde sıkıntı yaratan, ya da yapmak istemediğimiz şeyleri de unuturuz. Bu da bir savunma olarak ortaya çıkar ve rahatlatıcı bir unsurdur.
0 notes
Photo
JANE IREDALE GLOW TIME MINERAL BB CREAM SPF25 50ML RENKLİ KAPATICI MİNERAL BAZLI NEMLENDİRİCİ Fiyatı : 345.00 TL İndirimli Fiyatı : 241.50 TL Sipariş için ⤵⤵ 💥www.avantajlarsepeti.com💥 Cilde sağlıklı, ışıltılı ve canlı bir görünüm sunmaya çalışır. Gözeneklerde tıkanmaya neden olmaz. Cildi nemlendirirken, güneş ışınlarının zararlı etkilerine karşı Spf 25 derecelik bir koruma sağlamaya çalışır. Cildi sıkılaştırmaya ve yaşlılık belirtilerine karşı korumaya yardımcı olur. Cilde hafif bir renk ve doğal bir görünüm sağlar. cilt tarafından kolayca emilir. Ürünün farklı tonları mevcuttur. Sonuç: Cildinizde nemlenme sağlamaya ve cilt kusurlarını gizlemeye yardımcıdır. Kullanım Şekli: Temiz cildinize, iyice yedirerek uygulayabilrisiniz. İsterseniz üzerine makyaj yapabilirsiniz. İçerik: Elma özü,Ayçiçeği tohumu, E vitamini,Aloe vera özü Zengin içerik ve çoklu etkileri ile son derece işlevsel bir üründür. Zararlı etkileri fazla olan kimyasallar içermeyen ürünlerden olan Jane Iredale serisinin bir parçası olan Jane Iredale Glow Time Mineral BB Cream SPF 25 50 ml, cildi nemlendirirken cilt tonunda eşitlenme sağlamaya yardımcı bir üründür. İçeriğinde greyfurt özü bulunan ürün, cildinizde daha sağlıklı bir görünüm sağlamaya yardımcı olurken, aynı zamanda cilde parlaklık vermeye, kırışıklıklarda düzgün bir görünüm sağlamaya yardımcı olur ve cildi hafif bir şekilde renklendirir. Cilde doğal bir görünüm sunmaya çalışır. Ürün formülasyonunda bulunan SPF 25 koruyuculuğu etkisi ile cildi güneşin zararlı UVA ve UVB ışınlarından korumaya yardım eder. Kullanıldığında ciltte aydınlık etkisi yaratmaya, gözeneklerin ve çizgilerin görünümünü düzeltmeye yardımcı olur. Sahip olduğu mineral içeriği ve hafif formülü ile kolayca uygulanır. BB1 (Şeffaf) - BB3(Açık) - BB5 (Orta Açık) - BB7 (Orta) -BB9 (Orta Koyu) - BB11 (Çok Koyu) olmak üzere 6 ton rengi mevcuttur. Kullanım Şekli: Temiz cildinize nazik bir şekilde uygulayınız. #porselenmakyaj #makyajsiz #far #güneşkremleri #apressoleil #avenegünes #bronzlaştırıcı #krem #tavsiye #gunes #hamilton #guneskremi #Phyto #siyahnokta https://www.instagram.com/p/BpMzJL0B6rY/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=r6o9zm3cd9pc
#porselenmakyaj#makyajsiz#far#güneşkremleri#apressoleil#avenegünes#bronzlaştırıcı#krem#tavsiye#gunes#hamilton#guneskremi#phyto#siyahnokta
1 note
·
View note
Link
Hızlı yaşlanmanın önüne geçin! İşte uzmanından 6 önemli tavsiye
0 notes
Text
Achromin leke kremi nedir & ne işe yarar?
Achromin leke kremi nedir & ne işe yarar?
Achromin leke kremi pek çok değişik cilt problemlerini iyileştiren bir üründür. Eğer Achromin leke kremi nedir, nasıl kullanılır, yan etkileri nelerdir, ne işe yarar, muadili nedir, fiyatları nedir, özellikleri nelerdir, cilt üzerinde hangi etkileri vardır gibi soruların cevaplarını merak ediyorsanız yazımızı okumaya devam etmelisiniz. Achromin Leke Kremi Nedir? Çiller, yaşlılık lekeleri,…
View On WordPress
0 notes