#vergi mahkemesince
Explore tagged Tumblr posts
Text
Vergi Mahkemesince Mükellef Aleyhinde Verilen Kararlar
New Post has been published on https://versav.org.tr/vergi-mahkemesince-mu%cc%88kellef-aleyhinde-verilen-kararlar/
Vergi Mahkemesince Mükellef Aleyhinde Verilen Kararlar
Bilindiği gibi, vergi yargısının hakemliğine müracaat eden bir çok mükellef, vergi yargısında davasını kaybetmesi halinde konuyla ilgili vergi mahkemesi kararını ilgisine göre Bölge İdare Mahkemesine veya kararın durumuna göre Danıştay nezdinde temyiz talebinde bulunabilmektedir. Bugün itibari ile yürürlükteki 2577 sayılı İYUK mevzuatına göre; tek hakim ile verilen vergi mahkemesi kararları üzerine itiraz mercii Bölge İdare Mahkemeleridir. Vergi mahkemesi tarafından üçlü heyet şeklinde verilen kararlar üzerine ise Danıştay’a temyiz müracaatında bulunulabilmektedir.
Vergi mahkemesinin tek hakim ile vermiş olduğu kararlar 30 gün içerisinde Bölge İdare Mahkemesi nezdinde itiraz edilebilir. Danıştay’a temyiz edilecek vergi mahkemesi kararlarının temyiz süresi ise; Vergi Mahkemesi kararının mükellefe tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde müracaat edilmesi zorunludur.
Burada üzerinde durulması gereken asıl sorun vergi mahkemesinde açmış olduğu vergi iptal davasını kaybeden mükellefin sonraki aşamalarda yaşayabileceği mali risklerin neler olabileceği aşağıda kısaca özetlenmektedir.
Buna göre;
1- Her halükarda vergi mahkemesinde açmış olduğu davayı kaybeden mükellefin ilgili kararı 30 gün içerisinde bir üst yargı organına itiraz/temyiz şeklinde taşıması ve kararı bozdurmak amacıyla müracaatını sürdürmesi gerekir.
2- Bu arada, davalı vergi dairesi tarafından (mükellefin davasını ilk dereceli mahkemelerde kaybetmesi üzerine) mükellefe 2 nolu vergi ceza ihbarnamesi ( bildirisi ) tebliğ edilerek kaybedilen davanın içerdiği vergi ve ceza miktarları ve ayrıca gecikme faizi, varsa haksız çıkma zammı, harç tutarı tebliğ edilir. Mükellefe 30 günlük ödeme vadesi verilir.
3- Vergi dairesinden mükellefe tebliğ edilen 2 nolu ihbarname ( bildiri) nin tebliği üzerine 30 gün içerisinde vergi dairesine müracaat edilerek, konuyla ilgili bilgi verilmelidir. Burada söz konusu vergi mahkemesi kararının itiraz/temyiz edildiği, Yürütmenin Durdurulması talebinde bulunulduğu hususları vergi dairesine bildirilmelidir.
4- Vergi mahkemesinde açılan davanın mükellef aleyhine karar verilmesi üzerine, bir üst yargı merciine müracaat mutlak surette İYUK mad. 27-28 hükümlerine göre Yürütmenin Durdurulması talebinde bulunulmalıdır. Bu aşamada vergi dairesi tarafından mükellefe Yürütmenin Durdurulması ile ilgili talebin kararı sonuçlanıncaya kadar herhangi bir haciz, ehaciz vs. yapılamaz.(1)
5- Yürütmenin Durdurulması talebi mükellefin lehine (olumlu) geldiği zaman, mükellef hakkında uygulanan bütün işlemler ( e-haciz, haciz, araç yakalama) durdurulur. Hatta mükellefin borcu yoktur belgesi talep etmesi halinde bile bu belge verilir. ( 2577 sayılı İYUK mad. 27,52 ) 6- Mükellef tarafından açılan davanın kısmen veya tamamen mükellef aleyhine sonuçlanması halinde dava konusu yapılan vergilerin ödenmemiş kısmı üzerinden, tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal vade tarihinden itibaren vergi mahkemesi kararının vergi dairesine tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için, VUK 112/3’üncü maddesine göre hesaplanan gecikme faizi de aynı süre içinde ödenir. 7- Ödeme emrine karşı açılan davaların reddi ve kesinleşen yargı kararı üzerine 6183 sayılı Kanunun 58’inci maddesine göre alınacak %10 haksız çıkma zammı tutarı için 2 nolu ihbarname ( bildirim) düzenlenir. Bu zam, ihbarnamenin ( bildirimin) tebliğ tarihinden başlayarak bir ay içinde ödenir. ( 6183 sayılı Kanun mad. 37) Sonuç olarak, vergi mahkemesinde davasını kaybeden mükellefin bir üst yargı organına konuyu taşıması halinde ( itiraz/temyiz yoluyla) mutlak surette Yürütmenin Durdurulması talebinde bulunması gerekir. Yüksek mahkeme dosyanın veya mükellefin talebi kapsamında duruma göre teminat karşılığında mükellefin YD talebini kabul edebilir. (2577 sayılı İYUK 3622 sayılı Yasa ile değişik 52’inci maddesinin birinci fıkrasına 4001 sayılı Kanunun 22’inci maddesiyle eklenen cümlesi ve belirtilen cümlenin atıfta bulunduğu anılan Kanunun 27’inci mad. ) Bazı hallerde ise Yüksek Mahkeme mükellefin temyiz/itiraz talebiyle ilgili teminat istemeden de Yürütmenin Durdurulması hakkında karar verebilir. Mükellefin temyiz aşamasında devam eden davasıyla ilgili olarak vergi dairesine “ Emaneten” ödeme yapabilir. Bu gibi durumlarda Yüksek Mahkeme tarafından Yürütmenin Durdurulması hakkında karar verilmiş ise; mükellefin ödediği para kendisine geri iade olunur. ( Bkz: Anayasa mad. 138, İYUK mad. 28)(2) ———————————– [1] Ayrıntılı açıklamalar için Bkz: ALPASLAN Nazlı Gaye, Vergi İhtilafları ile İlgili Makale, Yorum ve İncelemeler, İzmir-2015, S: 193. [2] Bkz: 16.07.2014 gün ve 75000 sayılı Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı Yazısı. Kaynak:Av. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
#Vergi Mahkemesi#vergi mahkemesi kararlar#vergi mahkemesi mükellef#vergi mahkemesince#Vergi Mahkemesince Mükellef Aleyhinde Verilen Kararlar
0 notes
Text
TARİHTE BUGÜN:
21 ŞUBAT 1939 - Türkiye, İspanya'daki Franco diktatörlüğünü resmen tanıdı.
21 ŞUBAT 1952 - Türkiye, Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı'nın (NATO) bir üyesi oldu; Lizbon'da yapılan toplantıya ilk defa katıldı.
21 ŞUBAT 1960 - Fidel Castro, Küba'daki tüm işletmeleri devletleştirdi.
21 ŞUBAT 1964 - CHP Genel Başkanı ve Başbakan İsmet İnönü'ye suikast girişiminde bulunuldu. Olay yerinde yakalanan suikastçının herhangi bir örgüte mensup olmadığı, kendi başına hareket ettiği açıklandı.
21 ŞUBAT 1978 - Yahya Demirel ve ortağı Z. Hakkı Alpaz, vergi kaçırdıkları iddiasıyla yargılandıkları Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesince, 17 ay hapse mahkûm edildiler
21 ŞUBAT 2001 - Türkiye kamuoyunda, "Kara Çarşamba" olarak adlandırılan büyük bir ekonomik kriz patlak verdi. Bankalar arası para piyasasında gecelik faiz, %6200'e kadar çıktı
21 ŞUBAT Bayburt'un Rus ve Ermeni işgalinden kurtuluşu (1918)
#tarihte bugün#anlamlı sözler#original photographers#trees#anlamlı resimler#resimlimagnet#manzara#atatürk#sözler#tek yol devrim#türkiye#tkp#olah tkp#natural history
1 note
·
View note
Text
İYİ Parti İl Başkanına hapis cezası
İYİ Parti İl Başkanına hapis cezası
İYİ Parti Yalova İl Başkanı Erol Tatar, “Vergi Usul Kanununa muhalefet” suçundan kesinleşmiş 4 yıl 12 ay hapis cezasından ötürü tutuklandı. Alınan bilgiye göre, 2010 yılında Yalova 4. Asliye Ceza Mahkemesince hakkında “Vergi Usul Kanununa muhalefet” suçundan hapis cezası verilen Erol Tatar, polis uygulama noktasında yapılan denetimde, cezası sebebiyle gözaltına alındı. İnfaz Bürosuna…
View On WordPress
0 notes
Text
İspanya'da tutukluydu: ABD'li virüs yazılımcısı John McAfee cezaevinde ölü bulundu
İspanya’da tutukluydu: ABD’li virüs yazılımcısı John McAfee cezaevinde ölü bulundu
Hakkındaki vergi kaçırma suçlamasından 3 Ekim 2020’de Barselona’da yakalanarak cezaevine konulan ve İspanyol mahkemesince ABD’ye iadesi için karar çıkarılan antivirüs yazılımcısı John McAfee’nin hücresinde ölü bulunduğu bildirildi. İspanya resmi haber ajansı EFE’nin Barselona’daki Brians 2 Cezaevi yönetimi kaynaklarına dayandırdığı haberde, 75 yaşındaki John McAfee’nin hücresinde ölü bulunduğu…
View On WordPress
0 notes
Text
ABD Yüksek Mahkemesi, Trump'ın vergi kayıtlarına erişilmesine onay verdi
ABD Yüksek Mahkemesi, Trump’ın vergi kayıtlarına erişilmesine onay verdi
ABD Yüksek Mahkemesi, New York Federal Bölge Mahkemesi, eski Başkan Donald Trump’ın vergi kayıtlarına erişebilmesine onay verdi. 20 Ocak’ta görevi sona eren ve daha sonra hakkındaki azil yargılamasında Senatoda aklanan Trump’a Yüksek Mahkemeden kötü haber geldi. Ekim ayından bu yana önünde bulunan dosya ile ilgili kararını bugün açıklayan Yüksek Mahkeme, New York Federal Bölge Mahkemesince…
View On WordPress
0 notes
Text
Koza İpek Holding davasında karar
Koza-İpek Holding davasında karar açıklandı. Ankara 24'üncü Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile avukatları katıldı. Sanıkların son sözlerinin alınmasının ardından hükmü açıklayan mahkeme, sanıklardan Cafer Tekin İpek'i silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı. Cafer Tekin İpek, SPK Kanununa muhalefet suçundan 6 yıl 3 ay hapis ile 250 bin lira para cezasına, 22 kere Vergi Usul Kanununa muhalefet suçundan da 62 yıl 2 ay 21 gün hapse mahkum edildi. Cafer Tekin İpek, 79 yıl 8 ay 21 gün hapis cezası aldı. Sanıklardan Melek İpek, terör örgütüne üyelik suçundan 7 yıl 6 ay yıl hapis cezasına çarptırıldı. Melek İpek'e, SPK Kanununa muhalefet suçundan ise 4 yıl 2 ay hapis ile 104 bin 100 lira para cezası verildi. Sanıklar, Cafer Tekin İpek, Melek İpek, Ebru İpek, Şaban Yörüklü ve Ali Serdar Hasırcıoğlu'nun kayyum yönetiminde bulunan Koza-İpek Holding bünyesindeki payları oranındaki hisselerinin müsaderesine hükmedildi. 15 sanığa 1 yıl 13 ay ile 79 yıl 8 ay 21 gün arasında hapis cezası Koza İpek Holding davasında hükmü açıklayan mahkeme, 15 sanığa 1 yıl 13 ay ile 79 yıl 8 ay 21 gün arasında değişen sürelerde hapis cezası verdi. Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada tutuklu sanıklar Cafer Tekin İpek ve Şaban Yörüklü ile tutuksuz sanıklar ve taraf avukatları hazır bulundu. Son sözleri dinlenen sanıklardan Cafer Tekin İpek, hiçbir terör örgütüyle bağlantısının bulunmadığını öne sürdü ve beraatini talep etti. Melek İpek de terör örgütüyle ilgilerinin olmadığını iddia ederek, "Biz hiçbir zaman şucu bucu olmadık. Hayır yaptığımız için yargılanıyoruz. Hiçbir yere üye olmadık." dedi. Diğer sanıklar da suçlamaları reddederek beraatlerini istedi. Beyanların ardından hükmü açıklayan mahkeme, Cafer Tekin İpek'i, "Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) üye olmak" suçundan 11 yıl 3 ay, "Sermaye Piyasası Kanunu'na muhalefet" suçundan 6 yıl 3 ay hapis ve 250 bin lira para cezasına çarptırdı. Heyet, Cafer Tekin İpek'e 22 ayrı "Vergi Usul Kanunu'na muhalefet" suçundan 62 yıl 2 ay 21 gün hapis cezası verdi. İpek, toplamda 79 yıl 8 ay 21 gün hapis ve 250 bin lira adli para cezasına çarptırıldı. Sanıklardan Melek İpek hakkında "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 yıl 6 ay, "Sermaye Piyasası Kanunu'na muhalefet" suçundan da 4 yıl 2 ay hapis ve 104 bin 100 lira adli para cezasına hükmedildi. Mahkeme, sanıklar Harun Ekinci, Şaban Yörüklü ve Ali Serdar Hasırcıoğlu'na "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 9 yıl 4 ay 15'er gün hapis cezası verdi. Sanık Hasan Burak Sertcan, "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 6 yıl 3 ay hapisle cezalandırıldı. Sertcan hakkındaki adli kontrol kararının devamına hükmedildi. Sanık Şaban Aksüyek, "sahte fatura" suçundan 18 yıl 7 ay 22 gün hapisle cezalandırıldı. Mahkeme, sanıklar Ebru İpek, İsmet Sivrioğlu, Özlem Özdemir, Fikret Şayan, Hüseyin Erdem, Selim Elmasoğlu, Mahir Şermet ve Orhan Selçuk Hasırcıoğlu hakkında "silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım" suçundan 1 yıl 13 ay hapis cezası verilmesine hükmetti. Heyet, firari sanıklar Hamdi Akın İpek, Pelin Zenginer, Osman Zenginer, Ayhan Yurttaş ve Nevin İpek'in dava dosyalarının ayrılmasını kararlaştırdı. Koza İpek'teki hisseleri müsadere edildi Mahkeme, Cafer Tekin İpek ve Harun Ekinci'nin tutukluluk halinin devamına, tutuksuz sanık Ali Serdar Hasırcıoğlu'nun hükümle birlikte tutuklanmasına karar verdi. Sanıklar Cafer Tekin İpek, Melek İpek, Ebru İpek, Şaban Yörüklü ve Ali Serdar Hasırcıoğlu'nun kayyum yönetiminde bulunan Koza İpek Holding bünyesindeki payları oranındaki hisselerinin müsaderesine hükmedildi. Hamdi Akın İpek'in Koza İpek Holding bünyesindeki şirketlerde bulunan hisseleri yönünden kayyım kararının devamı kararlaştırıldı. Read the full article
0 notes
Text
Yargıtay 9. Hukuk Dairesine Ait Karar
Esas No: 2019/6552 Karar No: 2019/17198 MAHKEME Sİ ; BAKIRKÖY 15. İŞ MAHKEMESİ TARİHÎ : 25/04/2012 NUMARASI ; 2011/783-2012/197 DAVACI : ARİF ………… ……………… ADINA AVUKAT NECİP ……………… DAVALI : ÖZEL ………………….SAĞLIK HİZMETLERİ VE TİC. A.Ş. ADINA AVUKAT HÜSEYİN …………… Davacı Arif …….. …………. ile davalı Özel …………. Sağlık Hizmetleri ve Tic. A.Ş. arasındaki davada Bakırköy 15. İş Mahkemesince kesin olarak verilen 25.04.2012 tarihli ve 2011/783E., 2012/197 K. sayılı kararın hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “nın 21.08.2019 tarihli ve 2019/83943 sayılı yazısı ile istenilmekle, dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: YARGITAY KARARI A) Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili; müvekkilinin 01.10.2005 tarihinden 30.11.2010 tarihine kadar davalıya ait özel İstanbul ………. Hastanesi’nde tam gün ve sadece davalıya çalışmak üzere hizmet sözleşmesi ile genel cerrah olarak çalıştığını, müvekkiline ücret olarak belirli bir miktarın altında olmamak üzere muayene veya ameliyat ettiği hastalardan elde edilen gelirin % 20 sinin ödendiğini, bu oranlamaya göre hakedişine fıks ücret dendiğini, bunun altına düşse bile kendisine bu fıks ücret mutlaka ödeneceğini, oranlamaya göre fıks ücretin üzerinden hak edişi olursa bunun tamamının ödeneceğini, ilk işe başladığında fıks ücretinin 4.000 TL, daha sonra 6.000 TL, daha sonra 8.000 TL. en son 2009 yılı başından 2010 Ocak ayına kadar 10.000 TL net olarak ödendiğini, hastalardan elde edilen gelirin %20 si 10.000 TL.’nin altına düşmesi halinde bile mutlaka en az 10.000 TL ödendiğini, bu pay 10.000 TL.’nin üzerinde olması halinde ise yine o rakamın ödeneceğini, ancak bu ücret Ödemelerinin tüm özel hastanelerde olduğu gibi farklı muhasebeleştirildiğini çalışan tüm doktorların serbest meslek makbuzu kesebilecek şekilde vergi mükellefi olduğunu, böyle bir sistemin uygulanma amacının ödenen ücretin tamamının bordrolarda gösterilmesi halinde işverenin vergi ve sgk prim maliyetlerini yükselteceğinden bu maliyetleri düşürmeye yönelik olduğu kanaatinde olduklarını. 2010 Ocak ayı ücreti dahil müvekkiline gerek bordroda gösterilmek gerekse şirketi adına fatura düzenlemek suretiyle en az 10.000 TL fıks ücret ödenirken ve işe başladığından 2010 Ocak ayına kadar bu şekilde ödenmesinden dolayı taraflar arasında zımni bir fıks ücret Ödeme anlaşması oluşmuşken davalı işveren 2010 Şubat ayından başlamak üzere müvekkilinin muvafakatinin alınmaksızın ve herhangi bir yazılı sözleşme yapılmaksızın tek taraflı olarak fıks ücret ödenmesinden vazgeçip hastalardan elde edilen gelirin %20 sine tekabül eden miktarı her ay hesaplayıp her ay değişen miktarlarda ödeme yapmaya başladığını, ancak bu ödeme 2010 Ocak ayına kadar yapılan 110.000 TL lik fıks ücretin altına düştüğünü, işverenin tek taraflı iradesi ile böyle bir değişikliğe gitmesi çalışanın rızasını almaksızın çalışma koşullarında yapılmış esas bir değişiklik olup müvekkilini ekonomik anlamda sıkıntıya soktuğunu ve bunun üzerine müvekkilinin iş akdini feshettiği 30,11.2010 tarihi itibariyle kendisine ödenmemiş 4 aylık ve 53 günlük izin ücretinin olduğunu ve müvekkilinin iş akdini haklı olarak feshettiği için bugüne kadar davalı tarafından müvekkile hak etmiş olduğu işçilik hakları ödenmediğini iddia ederek kıdem tazminatı, aylık ücretler, izin ücreti ve fark ücretlerinin tahsilini talep etmiştir. B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı Şirket vekili; davacının fıks maaşı 2.000 TL olduğunun ve tüm maaşları eksiksiz olarak Ödendiğini, davacı ile müvekkilinin 18/11/2009 tarihinde tam gün hizmet sözleşmesi başlıklı İş akdini imza ettiklerini,, sözleşmede davacının sabit maaşının 2.000 TL olacağını, primlerinin ise ek sözleşmede belirlenerek fatura karşılığında ödeneceğinin belirtildiğini, davalı ahde vefa ilkesi uyarınca imza ettiği sözleşmeye sadık kalarak davacıya sözleşmede belirlenen sabit maaşının tamamının ödendiğini, davacının maaş bordrolarının incelendiğinde 2010 yılına ait tüm maaşlarının ödendiğini, hiç bir eksik maaşın kalmadığını, maaşının yattığı Güneşli ……………..bank’ taki hesaplarının incelendiğinde bu durumun anlaşılacağını, sabit maaşının 10.000 TL olmasına rağmen 2.000 TL lik bir sözleşmeye imza atması hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, iş sözleşmesi rutin muayene ve tetkikleri kapsamakta olduğunu, çalışma saatlerinde bu nedenle iş kanununda yazılan saatleri aşmamakta ve iş akdi kapsamında fazla mesai yapmasına gerek duyulmadığını, davacının uzmanlık alanının genel cerrahi olması nedeni ile kendisine hastanedeki rutin görevleri dışında da ihtiyaç duyulmakta olduğunu, bu nedenle hastaneye gelen ve operasyona ihtiyacı olan hastalar için gerçekleştirdiği operasyonlardan kendisine her operasyon başına belli oranda bir pay verildiğini, davacının tatil ücretlerinin ödendiğinin, davacının kıdem tazminatına hak kazanmadığım savunarak davanın reddini talep etmiştir, C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: İlk Derece Mahkemesince, davacı vekiline bilirkişi ücretini yatırması için 02.12.2011 tarihli celsede 2 haftalık kesin süre verilip kesin süre içerisinde masraf yatırılmadığı taktirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağı hususu ihtar edildiği, ancak davacı vekilinin verilen kesin süre içerisinde bilirkişi incelemesi için gerekli masrafı yatırmadığı, süresi geçtikten sonra 27.12,2011 tarihinde bu masrafı yatırdığının anlaşıldığı,, konuya ilişkin Yargıtay içtihatları göz önüne alındığında, taraflardan herhangi biri bir delile dayanıyor ise onun masrafını karşılaması zorunlu olup, davacının dava dilekçesinde bilirkişi deliline dayandığından buna ilişkin yargılama giderlerini yatırmakla zorunlu olduğu, tarafların bilirkişi deliline dayanması halinde mahkemenin resen bilirkişi incelemesi yaptıramayacağı, resen bir yargılama giderinin karşılanabilmesi için ancak tarafların dayandıkları delil dışında mahkemece resen toplanması gereken bir delille başvurulması halinde, suç üstü ödeneğinden o masrafın karşılanabileceği, somut olayda bilirkişi incelemesi deliline dayanan davacının yargılamanın diğer aşamalarında da yine bu talebini tekrarlamakla bu delile ilişkin yargılama giderlerini karşılaması gerekirken verilen kesin süre içerisinde bu delil masrafının karşılanmaması nedeniyle bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılması gerekeceğinin sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. D) Kanun Yararına Bozma Başvurusu: T.C. Adalet Bakanlığının 02.08.2019 tarihli ve 1159/19357 sayılı yazısı ile, somut uyuşmazlıkta davacının dayandığı bilirkişi delili nedeniyle İstenilecek giderin delil avansı kabul edilip verilen kesin süre içerisinde bu delil masrafının karşılanmaması halinde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılması sonucuna varılarak mevcut delil durumuna göre davanın esasına girilerek karar verilmesi gerekirken usulden reddi şeklinde hüküm tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozma isteğinde bulunmuştur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.08.2019 tarihli ve 2019/83943 sayılı tebliğnamesi ile; Mahkemece bilirkişi delili için istenecek masrafın delil avansı olarak kabul edilip 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 324 üncü maddesine göre mevcut delil durumuna göre esastan karar verilmesi gerekirken bu masrafın gider avansı olarak kabul edilerek davanın usulden reddi yönünde hüküm kurulmasının hatalı olduğu açıklanmak suretiyle kanun yararına bozma talep edilmiştir. E) Gerekçe: 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-g. maddesinde gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir. 6100 sayılı Kanun’un 448. maddesinde. “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış İşlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır;’, 450. maddesinde ise “(1) 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır.” düzenlemeleri mevcuttur. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamanın devamı için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartlan, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. HMK.‘un 115/2. maddedeki, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”, düzenleme gereğince, eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise, hakim tarafından eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmelidir. HMK’un 120. maddesi ile de gider avansı düzenlenmiş olup, burada “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir’, kuralına yer verilmiştir. Aynı zamanda mezkûr Kanun’un 324. maddesi ile de delil ikamesi avansı düzenlenmiş ve bu madde de. “Taraftardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraftar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır”, yönünde düzenleme yapılmıştır. 06.08,2015 tarihli ve 29437 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adlı Yargı İlk Dere Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “Harç, gider avansı ve delil avansının ödenmesi” başlıklı 205 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında, “Gider avansının yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir. Dava şartı olan gider avansının yatırılmaması veya tamamlanmaması hâlinde, dava, dava şartı yokluğundan reddedilir;’ kuralını, takip eden 4 üncü fıkrasında ise, “Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Delil avansı, tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde Ödemeleri gereken meblağı İfade eder. “Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişler gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan biri avans yükümlülüğünü yerine getirmediğinde, diğer taraf bu avansı da yatırabilir. Delil avansını yatırmayan taraf, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır.” kuralını havidir. Zikredilen Kanun ve Yönetmelik hükümlerindeki düzenlemelere göre; HMK/un 120. maddesindeki gider avansı ile ilgili düzenlemenin 324. maddedeki delil ikamesi İçin avans kuralı ile birlikte değerlendirilmesi ve dava şartı olan gider avansının delillerin ikamesi dışındaki yargılama giderleri için dikkate alınması gerekir. Dolayısı île delil ikamesi için alınacak avans ile dava şartı olan gider avansının birbirinden ayrılması, delillerin ikamesi için alınacak avansın gider avansı içinde yer almaması zorunludur. Tanık dinlenmesi, bilirkişi raporu alınması ve keşif gideri gibi delil ikamesine yönelik giderlerin gider avansı içinde değerlendirilmesi olanağı HMK nın 324. maddesi düzenlemesi karşısında yoktur, Ayrıca delil ikamesi avansının da ispat külfetine göre taraflara yükletilmesi gerekir. Diğer yandan örneğin re’sen hesap raporu, teknik rapor vb, alınacaksa giderin 325. maddesi kapsamında değerlendirilmesi isabetli olacaktır. Delil avansının yatırılmaması halinde ilgili taraf “o” delilden vazgeçmiş sayılarak mevcut delil durumuna göre işin esası hakkında karar verilmelidir. Somut uyuşmazlıkta; Mahkemece davacı vekiline, dayandığı bilirkişi delili için gerekli masrafı yatırması için 2 haftalık kesin süre verdiği, ancak belirlenen süre içerisinde masrafı yatırmadığı ve yatırılması istenilen bu masrafın ise delil avansı niteliğinde olduğu sabittir, Bu durumda Mahkemece yapılması gereken iş, 6100 sayılı Kanun’un 324. maddesine göre davacının bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçtiği kabul edilip, mevcut delil durumuna göre uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesinden ibaret iken, yazılı şekilde davanın usulden reddine karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. F) Sonuç: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kaııunu’nun 363/2, maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeplerle kabulü ile lıükmün, “sonuca etkili olmamak üzere” BOZULMASINA, kararın bir örneğinin Resmî Gazete’de yayımlanmak üzere T.C. Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine 02.10.2019 gününde oybirliği ile karar verildi. Read the full article
0 notes
Text
Piyasalarda toparlanma etkileri
*Yeşil ok olumluyu kırmızı ok olumsuzu göstermektedir.
Haftanın son işlem gününde yurtdışı piyasalarda, gelen makro verilerin ekonomilerdeki toparlanmanın oldukça uzun süreceğine işaret etmesi ve devam eden ABD-Çin gerilimi nedeniyle, risk iştahı nötr. Dünkü kayıpların ardından Asya piyasaları karışık seyrederken, ABD ve Avrupa vadeliler ise hafif artıda. Yurtiçi tarafta ise, Çarşamba gününün resmi tatil nedeniyle kapalı olmasına bağlı olarak BİST100 emsalleriyle oluşan farkı kapama isteğiyle, dün güne %0,84 oranında yükselişle başlayarak günü de %0,91 oranında artışla 118.808 seviyesinden kapattı. Bu sabah Dolar/TL 6,86 seviyesinin hafif altında seyretmeye devam ederken, ülke risk primimiz ise (5 yıllık CDS) 13 baz puan daha artarak 534 seviyesine yükselmiş durumda. Nötr risk iştahının hakim olduğu ortamda BİST100 endeksi de güçlü görüntüsünü koruma isteğiyle güne alıcılı bir görüntüyle başlayabilir.
MAKROEKONOMİ ABD’de artan vakaların ve karışık açıklanan verilerin ekonomik toparlanmanın beklenenden uzun olacağına işaret etmesi ve ABD teknoloji hisselerindeki hassasiyetin izlenmesiyle ABD borsaları dün ekside kapandı. Asya borsalarında ve ABD vadelilerinde ise bugün ılımlı yükselişler görüyoruz. ABD’de ilk kez işsizlik maaşı başvurusunda bulunanların sayısı, 11 Temmuz ile biten haftada beklentilerin hafif üstünde gerçekleşerek 1,30 milyon kişiye geriledi, perakende satışlar ise beklentilerden güçlü arttı. New York Fed Başkanı getiri eğrisi kontrolünü potansiyel bir araç olarak gördüğünü belirtti, Fed son toplantısında getiri eğrisi kontrolünü önümüzdeki toplantılarda gündeme getirileceğini söylemişti. AB üyesi ülkelerin liderleri bugün Brüksel’de başlayacak ve yarın da devam edecek olan zirvede, kononavirüs salgını nedeniyle hazırlanan ekonomik kurtarma programı ile AB’nin 2021-2027 bütçesini tartışacaklar. Danimarka, Hollanda, İsveç ve Avusturya, kurtarma programındaki hibe şeklindeki yardımlara karşı çıkıyor, bunun yerine koşullu biçimde kredi verilmesini ve bunların ileride geri ödenmesini talep ediyor. İngiltere’de TSİ 13’te BoE Başkanı Andrew Bailey, bir panelde konuşma yapacak. ABD’de TSİ 15.30’da haziran ayı konut başlangıçlarının aylık bazda %21,2 oranında artması beklenirken, inşaat izinlerinin ise aylık bazda %6,9 oranında yükselmesi bekleniyor. Ayrıca TSİ 17’de temmuz ayı Michigan Üniversitesi güven endeksi öncü verisi açıklanacak. Yurt içi tarafta ise, mayıs ayı konut fiyat endeksi verisi ile DTH ve menkul kıymet istatistikleri izlenecek.
BDDK’nın yayınladığı günlük verilere göre 10 Haziran haftasında DTH miktarında artış gözükmekte. Toplam DTH miktarı 1,43 milyar USD arttı. Kurumsal DTH’ler yaklaşık 0,63 milyar USD artarken, geçen haftada bu rakam 1,91 milyar USD azalış yönündeydi. Bireysel DTH’lerde geçen haftada olduğu gibi artış görmekteyiz. Bireysel DTH 0,80 milyar USD artarken, geçen haftada bu rakam 0,87 milyar USD artış yönündeydi.
Bütçe dengesi, haziran ayında 19,4 milyar TL açık verdi, salgının etkilerinin belirgin hissedildiği mart ve nisan ayında bütçe dengesi ortalama 43,7 milyar TL açık vermişti. Yılın ilk yarısında bütçe açığı 109,5 milyar TL gerçekleşirken, YEP’te yıl sonunda 138,9 milyar TL’lik bir bütçe açığı öngörülüyor. İlk 6 ayda böylece bütçe açığı hedefinin %79’una ulaşmış durumdayız.
Haziran ayında 12 aylık kümülatif bütçe açığı, 147 milyar TL’den 154,5 milyar TL’ye yükseldi. Bütçe açığının GSYH’ye oranı ise %3,3 seviyesinden %3,5 seviyesine hızlandı. 2009 yılında bütçe açığı/GSYH oranı %5,6 seviyesine kadar genişlemişti.
Haziran ayında toplam gelirler, iç talepteki toparlanma sinyalleri ve takvim etkisiyle birlikte yıllık %19,5 artış kaydetti.
Haziran ayında toplam harcamalar, yıllık %26,8 artarken, ilk 6 ayda harcamalar yıl sonunda hedeflenen miktarın %51,6’sına ulaştı. Toplam gelirlerin ise hedeflenen miktarın %47’sine ulaşması yılın ilk yarısında vergi gelirleri kaynaklı kayıpla da bütçe dengesinde bozulmanın gerçekleştiğini gösterdi.
İlk iki aydaki güçlü bütçe performansına karşın salgın nedeniyle artan harcamalar ve ertelenen vergi gelirleriyle ilk 6 ayda bütçe açığı geçtiğimiz seneye göre %39 genişledi.
Pandemiye karşı yurt içinde para ve maliye politikaları tarafından ekonomiye desteğin sürmesi beklenirken, bu olağanüstü dönemde bütçe dengesinden ziyade istihdam ve salgından etkilenen sektörleri desteklemenin öncelik olduğu görülüyor.
Bu görüntü ışığında olası ek teşvikler ve ertelenen vergi gelirlerinin ne ölçüde geri alınacağı önem arz ederken, iç talepteki toparlanmanın belirginleşmesiyle birlikte bütçe dengesi üzerindeki baskının hafifleyebileceği değerlendirilebilir.
ABD’de haziran ayında perakende satışlar verisi verilen nakdi desteklerin ve ekonominin yavaş yavaş açılmasının etkisiyle beklentilerden yüksek gelerek %7,5 artarak geçen ayki ivmesini korudu. Perakende satışlar yükselmesine rağmen kriz öncesi seviyelere hala yakın değil. Bundan sonraki süreçte artan vaka sayıları ile bazı eyaletlerde uygulanan yeni kısıtların ve 31 Temmuz’dan itibaren Hükümet’in nakdi desteği kesecek olmasının veriye nasıl etki ettiği takip edilecek. ABD’de ekonominin itici gücü tüketim harcamalarının göstergesi olan perakende satışlardaki toparlanmaya rağmen, gıda ve enerji fiyatlarının hariç tutulduğu çekirdek enflasyon göstergesinin ise nisan ayından bu yana düşüş sergilediği dikkat çekmekte. Bu yılın mart ayında %2,4 seviyesinde bulunan yıllık çekirdek TÜFE, haziran ayı itibarıyla %1,2 seviyesine kadar gerilemiş durumda. ABD’de salgın nedeniyle piyasaya sıfıra yakın faizle ve olağanüstü seviyede likidite sunulmasına karşın, tüketim harcamalarının gücüne ilişkin risklerin çekirdek enflasyonun zayıf seyrini teyit ettiğini gösteriyor. ECB dünkü toplantısında beklentiler doğrusunda faizleri ve varlık alım programını değiştirmedi. Daha önceki toplantılarda olduğu gibi bütün araçları kullanacağını ve faiz oranlarının da cari seviyelerde ve daha düşük olabileceğini vurguladı. Toplantı sonrası konuşan Lagarde, Euro Bölgesi’nde salgın öncesi aktivite seviyesinin altında olsa da toparlanma olduğu fakat görünümün oldukça belirsiz ve aşağı yönlü risklerin olduğunu vurgularken, yüksek frekanslı göstergelerin nisan ayıyla birlikte dipten çıkışı gösterdiğini ve mayıs ve haziranda kısmi toparlanma işaretleri gösterdiğini belirtti. Salgındaki belirsizliğin ve ekonomik görünümün yatırımlar ve harcamalar üzerinde etkili olmaya devam ettiğini, parasal teşviklerin ekonomik toparlanmayı ve orta vade fiyat istikrarını desteklemek için gerekli olduğunun altını çizdi. Alımların hızının düştüğünü ve ekonomik görünümde yukarı yönlü şok olmadıkça, PEPP’in tamamının kullanılacağını belirtti. Ayrıca şu anda iyi bir pozisyonda olduklarını ve finansal piyasalarda güvenin arttığının altını çizdi. ŞİRKET HABERLERİ
Alarko Holding (ALARK, Nötr): Şirket bağlı ortaklığı Alsim Alarko Sanayi Tesisleri ve Ticaret A.Ş.’nin; Fas’da üstlenmiş olduğu Tanger-Kenitra demiryolu projesinin sözleşmesinin feshedildiği, bunun üzerine haklarını almak için dava yoluna gidildiği, ilk derece mahkemesince verilen kararda taleplerin kısmen karşılanmış olduğu ve dava sürecinin devam etmekte olduğu daha önce kamuya duyurulmuştu. İstinaf mahkemesinin bugün tebellüğ ettiği gerekçeli kararında, proje kapsamında yapılan işlerle ilgili olarak işveren idare tarafından şirkete 17,9mn Fas Dirhemi (MAD) asıl alacak ve buna ilişkin 1,3mn MAD gecikme faizi olmak üzere toplam 19,2mn MAD (yaklaşık 1,9mn USD) ödenmesi karara bağlanmıştır. Tarafların üst mahkemeye başvurma hakları bulunmaktadır.
Doğtaş Kelebek (DGKLB, Sınırlı Pozitif): Şirketin 2020 yılı finansal beklentilerinin Yönetim Kurulumuzun aldığı kararla revize edilmesine karar verilmiştir. Pandemi sürecinde e-ticaret sektöründe gerçekleşen büyümemin etkileri değerlendirilerek müşterilere websitesi üzerinden alışveriş imkanı getirilmiştir. Yurtiçi ve yurtdışında yeni satış kanalları hayata geçirilmeye devam edilmektedir. Alınan aksiyonlar sonucunda satışlarda oluşması öngörülen talep, ek bina yatırımı yapılmadan kapasite kullanımı artırılarak karşılanacaktır. Ayrıca 300 ek personel alımı için gerekli ilanlar yapılmıştır. Şirketin Yönetim Kurulu tarafından söz konusu gelişmeler ve 2 Ocak 2020 tarihinde 1994 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Mobilya Sektöründe KDV oranı %18’den %8’e indirilmesinin satışlar üzerindeki etkilerini yeniden değerlendirilerek 2020 yılı bütçesinin satış hasılatının 1 milyar TL hedefi doğrultusunda yeniden revize edilmesine karar verilmiştir. Şirketin 2020 yılına ilişkin konsolide satış gelirlerinde büyüme hedefi %64-%66, satış kanallarında büyüme hedefi %20-%25 ve konsolide FAVÖK marjı hedefi %14-%15 şeklinde güncellenmiştir. Doğtaş Kelebek hisseleri dün %3,93 yükseliş kaydetmiştir.
Odaş Elektrik (ODAS, Sınırlı Pozitif): Şirketin Alternatif Bank nezdinde daha önce kullanılmış olan uzun vadeli (2025) finansman kredisinin tamamı olan 21,1mn Euro, kur riskinin azaltmasına yönelik çalışmalar kapsamında Türk Lirasına çevrilmiştir. Böylece grup bünyesinde doğrudan TL cinsinden gelir ve döviz cinsiden kredisi olan bir firma kalmamıştır. Nakit akışı anlamında da şirket bazında gelir para birimi ile kredi para birimi dengelenmiştir. Bu çerçevede grubun konsolide dövize endeksli yarattığı nakit akışları yıllık ödemesi gereken döviz yükümlülüklerinden daha fazladır. Döviz cinsinden diğer borç yükümlülüklerinin TL cinsine dönüştürülmesine yönelik finansal kuruluşlar ile görüşmeler de devam etmektedir.
Pegasus (PGSUS, Sınırlı Negatif): Şirketin Haziran ayındaki yolcu sayısı 2019’un aynı ayına göre %86,6 azalışla 0,36mn kişi olmuştur. Yolcu doluluk oranı ise 17,7 puan azalışla %70,9’u göstermiştir. 2020’nin ilk 6 ayında yolcu sayısı %53,9 azalışla 6,59mn olurken, yolcu doluluk oranı 1,5 puan azalışla %85,6 olarak gerçekleşmiştir.
SEKTÖR HABERLERİ
Demir-Çelik: Amerikan Uluslararası Ticaret Mahkemesi, ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’den çelik ithalatına yönelik ek vergi uygulamasının anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı Adnan Aslan, “Trump’ın yüzde 25 oranındaki keyfi ek vergisinden ötürü ihracatçımız zarara uğradı. Zararın karşılanmasını talep edeceğiz” dedi. Kaynak: Dünya
Halka Arz: Global Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kutman, Naturelgaz’ın halka arzı çalışmalarında sona doğru yaklaşıldığını, önümüzdeki hafta yatırım bankasını seçmiş olacaklarını bildirdi. Kutman, eylül ayında güçlü ve başarılı bir halka arz beklediklerini duyurdu. Kaynak: Dünya
DİĞER ŞİRKET HABERLERİ
Akdeniz Güvenlik (AKGUV): Akdeniz Güvenlik Hizmetleri A.Ş.’nin 29/06/2020 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı sonucunda esas sözleşme tadili ve ünvan değişkiliği ile birlikte onaylanan genel kurul kararları 14.07.2020 tarihinde İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından tescil edilmiştir. Şirketin yeni ünvanı Akdeniz Yatırım Holding A.Ş. olmuştur.
Park Elektrik (PRKME): Şirket bağlı ortaklığı Konya Ilgın Elektrik Üretim San. ve Tic. A.Ş., (Konya Ilgın) ile ilişkili şirketlerinden Eti Soda Üretim Pazarlama Nakliyat ve Elektrik Üretim A.Ş. (Eti Soda) arasında 26 Aralık 2019 tarihinde imzalanan kömür alım-satım sözleşmesinin 6 aylık süresinin sone ermesinin ardından, mevcut piyasa koşulları gözetilerek revize edilen sözleşme şartlarına ilişkin gerekli onay süreçlerinin tamamlanması akabinde 16 Temmuz 2020 tarihi itibariyle 1 yıl süreli yeni bir kömür alım-satım sözleşmesi imzalanmıştır.
Yeni sözleşmeye göre; şirket bağlı ortaklığı Konya Ilgın, baz kalorifik değeri 2.000 kcal/kg olan 240.000 ton kömürün 16 Temmuz 2021 tarihine kadar Eti Soda’ya teslimatını gerçekleştirecektir. Eti Soda, sözleşmede yer alan baz kömür tonajının (±% 25) oranında artırılıp azaltılması yetkisine sahip olup, kömürün nakliyesine ilişkin giderler Eti Soda tarafından karşılanacaktır.
FAİZ PİYASALARI
Perşembe günü ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti %7,40 seviyesinden %7,34 seviyesine geriledi. Merkez Bankası piyasayı toplamda 144,2 milyar TL ile 108,9 milyar TL’si repo ihalelerinden karşılanacak şekilde fonladı. Geri kalan tutarın 35,3 milyar TL’si %7,25’ten piyasa yapıcı bankalara kullandırıldı. ABD 10 yıllık hazine tahvillerinin faizi, %0,61’lerde işlem görmekte. Yurt içi tahvil ve bono piyasasında, TL’nin ılımlı seyrinin de etkisiyle verim eğrisi genelinde zayıf hacimli işlemlerle 15 – 25 baz puanlık düşüşler gözlendi.
GÜNLÜK ÖZET PİYASA VERİLERİ
Kaynak Ziraat Yatırım Hibya Haber Ajansı
Hibya Haber Ajansı
The post Piyasalarda toparlanma etkileri appeared first on Kamu365 | Dünya Gündemi.
from WordPress https://ift.tt/3h8vfVt via IFTTT
0 notes
Text
Vergi Mahkemesinde Dava Açma Süresi ve Uzlaşmama Tutanağı
New Post has been published on https://versav.org.tr/vergi-mahkemesinde-dava-acma-su%cc%88resi-ve-uzlasmama-tutanagi/
Vergi Mahkemesinde Dava Açma Süresi ve Uzlaşmama Tutanağı
Bilindiği gibi, Tarhiyat sonrası uzlaşmalarda üzerinde tartışılan konulardan biri de; uzlaşma tutanağının mükellefe tebliğ edilip/edilmeyeceği ile ilgili hususlardır. 213 sayılı VUK’nun uzlaşmayı düzenleyen ek 7.maddesi hükmü gereğince, süresi içerisinde uzlaşma talep ederek uzlaşma talebinde bulunan mükellefe bir uzlaşma günü verilmektedir. Uzlaşma günü ile davetiyenin tebliğ tarihi arasında en az (10) gün bulunması zorunludur.
Mükellef veya ceza muhatabı aynı anda hem uzlaşma ve hem de vergi mahkemesinde dava açmış bulunabilir. Bu gibi durumlarda vergi mahkemeleri uzlaşma komisyonun kararlarının neticelerini beklemek zorundadır. Vergi mahkemeleri, uzlaşma komisyonu kararlarının sonuçlarını beklemek durumundadır(1). Uzlaşma işleminin neticeye bağlanmasından evvel vergi mahkemelerince dosya karara bağlanmamaktadır.
Diğer taraftan, uzlaşmanın vaki olmaması durumunda mükellef veya ceza muhatabı; tarh edilen vergi ve kesilen cezaya karşı, uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağın kendisine tebliğinden itibaren genel hükümler kapsamında ve yetkili vergi mahkemesine dava açabilir. Bu gibi durumlarda dava açma süresi kısalmış veya bitmiş veya 15 günden daha az bir süre kalmış olabilir. Bu takdirde dava açma süresi tutanağın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün olarak uzamaktadır.
Uzlaşmanın gerçekleşmemesi yani vaki olmaması durumunda ise, yukarıdaki 2.fıkra uyarınca durdurulmuş olan davanın görülmesine, keyfiyetin vergi dairesince işarı üzerine vergi mahkemesinde devam olunur(2).
Uzlaşmanın vaki olması durumunda, mükellef veya vergi sorumlusu üzerinde mutabık kaldığı vergi ve ceza için genellikle dava açma hakkını kaybeder. Genellikle diyoruz çünkü, üzerinde uzlaşılan vergi ve cezalarda artık dava açma olanağı bulunmamaktadır. Bu kuralın tek istisnası, vergi hatasının bulunması durumunda üzerinde uzlaşma sağlanmış olsa bile, dava açma yolu gözükebilecektir(3).
Danıştay 3. Dairesi tarafından verilen bir kararda: “Dava açma süresinin başlaması için uzlaşma komisyonu toplantısında tutanağın imzalanması yeterli olmayıp bu tutanağın ayrıca mükellefe tebliğ edilmesi gerekmektedir. Vergi mahkemesince uzlaşma komisyonu tutanağının mükellefe tebliğ edildiği tarih araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken tutanağın imzalandığı tarih dikkate alınarak davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi yolundaki kararda hukuka uygunluk görülmemiştir” şeklinde karar verilmiştir(4).
Diğer taraftan, yine uzlaşma ile ilgili olarak mükellefin uzlaşma talebinin müzakereye
sokulmadan ve incelenmeden reddi durumunda ise, uzlaşmanın temin edilmemesi veya
uzlaşmanın vaki olmaması halinden farklı olduğu, bu durumda VUK’nun Ek-7. maddesine
göre, ek 15 günlük süresinin işlemeyeceği y.nünde g.rüşler de mevcuttur. Bu g.rüşe göre
örneğin, VUK’nun 343/3 maddesine göre kesilen vergi ziyaı cezası uzlaşma kapsamında
olmamasına rağmen, bu ceza için uzlaşma istenmesi, buna karşılık bu talebin konunun
esasına girilmeden uzlaşma komisyonunca reddedilmesi halinde; uzlaşmanın vaki
olmadığından veya temin edilemediğinden bahsedilemeyeceğinden, bu durumda ek 15
günlük dava açma süresi söz konusu değildir.
Konuya ilişkin Danıştay’ın bu hallerde de dava açma için mükellefe 15 günlük süre verilmesi
gerektiği y.nünde kararları yanında farklı yönde verilmiş kararları da mevcuttur.
Danıştay 11. Dairesi tarafından verilen bir kararda ise; “uzlaşmanın vaki olmaması ve
mükellefe 15 günlük ek dava açma süresinin verilmesi halinde VUK 376. maddesine göre
indirimden yararlanılması mümkün değildir (5).
Diğer taraftan, yine Danıştay 9.dairesi tarafından verilen bir başka kararda ise;
“Uzlaşma başvurusu sonucu uzlaşmaya varılmışken, bu uzlaşmanın gereklerini derhal yerine
getirmekle yükümlü bulunan vergi dairesi müdürlüğünce uzlaşma talebi geçersiz sayılarak,
üzerinde uzlaşılan kısımlarda yeniden cezalı tarhiyata gidilmesinde isabet
bulunmadığı”şeklinde karar verilmiştir(6).
Sonuç olarak, tarhiyat sonrası uzlaşmalarda uzlaşmaya varılmaması halinde bu konuyla ilgili
düzenlenen tutanak mükellefin varlığı halinde kendisine veya vekiline komisyon huzurunda
tebliğ edilmektedir. Mükellefin yokluğu durumunda ise, bu durum bir tutanak ile tespit edilir
ve bu düzenlenen tutanak mükellefe tebliğ için adresine yollanır. Bundan sonra ise yargı yolu
mükellef için söz konusu olacaktır.
———————————
(1) VUK uzlaşma ek madde 7
(2) VUK uzlaşma ek madde 7, VUK md. 112, GT 368, İYUK md. 27
(3) VUK 116 ila 124
(4) Dnş. 3. D.nin 29.01.2003 gün ve E:2000/3173-K:2003/607 sayılı karar. Bu karar için bkz.
Danıştay Dergisi, Sayı:1, Yıl:2003, s.150
(5) Dnş. 11. D. nin 17.11.1997 gün ve E:1996/5556-K:1997/4079 sayılı kararı.
(6) Dnş. 9. D. nin 14.10.2004 gün ev E:2002/805-K:2004/4955 sayılı kararları. Bu karar
KIZILOT Şükrü, “Danıştay Kararları ve Özelgeler” isimli çalışmasının Cilt:8, sayfa:988 de yer
almaktadır. Ankara, 2008, Yaklaşım Yayınları
Kaynak:Av. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
#vergi mahkemesi tutanağı#vergi mahkemesinde dava#vergi mahkemesinde dava açma#Vergi Mahkemesinde Dava Açma Süresi ve Uzlaşmama Tutanağı#Vergi Mahkemesinde Dava Açmak#vergi mahkemesinde uzlaşma#vergi mahkemesinde uzlaşmama
0 notes
Text
Vergi kaçırdığı gerekçesiyle Diego Costa'ya 6 ay hapis cezası verildi
Vergi kaçırdığı gerekçesiyle Diego Costa’ya 6 ay hapis cezası verildi
İspanya Maliyesi tarafından, 2014 yılında Atletico Madrid‘den İngiltere’nin Chelsea kulübüne transfer olduğu dönemde, reklam gelirleriyle bağlantılı vergilerinde usulsüzlük yapmakla suçlanan Costa, Madrid Mahkemesince suçlu bulundu.
Mahkeme, 1,1 milyon avro vergi kaçırmakla suçlanan Costa’ya 6 ay hapis cezası verirken, futbolcunun mahkumiyetinin günlük 100 avrodan 12 ayda toplam 36 bin avro…
View On WordPress
0 notes
Text
İş Kazası Sonucu Sürekli İş Göremezlik Nedeniyle Sigortalının Maddi Tazminatının Hesaplanması ve Gerçek Ücretin Belirlenmesi Esasları
YARGITAY 21. Hukuk Dairesi Esas Yıl/No: 2019/2020 Karar Yıl/No: 2019/6886 Karar tarihi: 14.11.2019 ALACAK DAVASI - İŞ KAZASI SONUCU SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK NEDENİYLE SİGORTALININ MADDİ TAZMİNATININ HESAPLANMASI - KAZALI İŞÇİNİN GERÇEK ÜCRETİNİ TEREDDÜTSÜZ OLARAK BELİRLENMESİ GEREĞİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU ÖZET: Somut olayda, hakkaniyete uygun maddi tazminatın tespiti açısından, sigortalının yaptığı iş, yaşı ve kıdemi belirtilmek suretiyle TÜİK’dan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işin yapıldığı yer olan Ağrı ilindeki ilgili Meslek Odalarından sigortalının yaptığı işe karşılık alabileceği emsal ücretin sorularak, kazalı işçinin gerçek ücretini tereddütsüz olarak belirlenmeden ve davacının sendika üyesi olup olmadığı açıklığa kavuşturulmaksızın, tanık beyanları dikkate alınarak asgari ücretin 3,75 katı üzerinden yapılan hesaba itibarla maddi tazminata hükmedilmesi hatalı olmuştur. Mahkemece yapılacak iş, davacının yaptığı iş tereddütsüz şekilde tespit edilmek sureti ile bu doğrultuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TÜİK ve ilgili meslek odalarından, sendika üyesi işçi olması halinde ise bağlı bulunduğu sendikadan yapmış olduğu iş ile ilgili alabileceği ücreti araştırmak ve hükme esas (09.11.2016 havale tarihli) hesap raporu tarihindeki doneler dikkate alınarak taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış haklar da gözetilerek maddi tazminata hükmetmekten ibarettir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (6100 S. K. m. 373) Dava ve Karar: A) Davacı İstemi; Davacı vekili dava ve ıslah dilekçesinde özet olarak; 110134,04 TL maddi tazminat ile 35000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken alınmasını talep ve dava etmiştir. B) Davalı Cevabı; Davalılar vekilleri cevap dilekçeleri ve akabinde özet olarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. C) İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi; İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; 110134,04 TL maddi tazminat ile 15000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 23/04/2011 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verilmiştir. D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi; ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nce; yargılama giderleri yönünden hüküm fıkrası değiştirilmek sureti ile 110134,04 TL maddi tazminat ile 15000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 23/04/2011 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verilmiştir. E) Davalı ...Ş.’nin Özetle Temyiz Nedenleri; - Müvekkili şirketin tüm tedbirleri aldığı, aldırılan kusur raporunu kabul etmediklerini, - Ceza dosyasında diğer davalının kusurlu bulunduğu, kusur raporunda işçiye yüklenen kusur oranının az olduğunu, - İşin diğer davalıya anahtar teslimi yolu ile verildiği, taşeron sözleşmesi gereği diğer davalının olayda kusurlu olduğunu, - Tazminat hesabının hatalı olduğunu, - Hesap raporuna esas alınan hesaplama yönteminin hatalı olduğunu, - 8399,40 TL olarak tespit edilen istinaf harcının hatalı olduğunu belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir. F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe; 1-Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenlerine göre; davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. 2-Dava, 23/04/2011 tarihli iş kazası nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece neticeten 110134,04 TL maddi tazminat ile 15.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 23/04/2011 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin ise reddine karar verilmiştir. Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacının Ağrı içme suyu arıtma tesisi inşaatında çalışırken montaj demirine keser ile vurması sonucu demirin bir parçasının gözüne isabet etmesi neticesinde % 8,2 oranında malul kaldığı, iş kazasının gerçekleşmesinde davacının % 20 oranında müterafik kusurunun bulunduğu, hesap bilirkişi raporunda asgari ücretin 3,75 katı üzerinden hesap yapıldığı ve mahkemece rapora itibarla hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Taraflar arasında uyuşmazlık maddi zararın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle sigortalının maddi tazminatının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Öte yandan, gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, iş yeri ve/veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. Somut olayda, hakkaniyete uygun maddi tazminatın tespiti açısından, sigortalının yaptığı iş, yaşı ve kıdemi belirtilmek suretiyle TÜİK’dan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işin yapıldığı yer olan Ağrı ilindeki ilgili Meslek Odalarından sigortalının yaptığı işe karşılık alabileceği emsal ücretin sorularak, kazalı işçinin gerçek ücretini tereddütsüz olarak belirlenmeden ve davacının sendika üyesi olup olmadığı açıklığa kavuşturulmaksızın, tanık beyanları dikkate alınarak asgari ücretin 3,75 katı üzerinden yapılan hesaba itibarla maddi tazminata hükmedilmesi hatalı olmuştur. MAHKEMECE YAPILACAK İŞ, YUKARIDA AÇIKLANAN ŞEKİLDE DAVACININ YAPTIĞI İŞ TEREDDÜTSÜZ ŞEKİLDE TESPİT EDİLMEK SURETİ İLE BU DOĞRULTUDA ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI, TÜİK VE İLGİLİ MESLEK ODALARINDAN, SENDİKA ÜYESİ İŞÇİ OLMASI HALİNDE İSE BAĞLI BULUNDUĞU SENDİKADAN YAPMIŞ OLDUĞU İŞ İLE İLGİLİ ALABİLECEĞİ ÜCRETİ ARAŞTIRMAK VE HÜKME ESAS (09.11.2016 HAVALE TARİHLİ) HESAP RAPORU TARİHİNDEKİ DONELER DİKKATE ALINARAK TARAFLAR LEHİNE OLUŞAN USULİ KAZANILMIŞ HAKLAR DA GÖZETİLEREK MADDİ TAZMİNATA HÜKMETMEKTEN İBARETTİR. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir. G) Sonuç: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının davalılardan Aker İnşaat A.Ş.'ye iadesine dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 14/11/2019 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤) Read the full article
0 notes
Text
AYIPLI MALDA SEÇİMLİK HAKKIN KULLANILMASINDA DENGE UNSURU
T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/13-653 K. 2017/1085 T. 7.6.2017 MURAT ALTINDERE • SIFIR KİLOMETRE ARAÇTA GİZLİ AYIP ( Boya Kusuru - Mahkemece Bedelin İadesine Karar Verildiği/Araçtaki Boya Kusuru Sebebiyle Aracın Değerinde Meydana Gelecek Değer Azalması Konusunda Bilirkişilerden Ek Rapor Aldırılarak Değer Kaybı Belirlendikten Sonra Ayıbın Niteliğine Göre Davacının Seçimlik Haklarından Aracın Bedelinin Tahsili Hakkını Kullanmasının ��yiniyet Kurallarına Aykırı Olup Olmadığı Tarafların Hak ve Menfaatleri Değerlendirilerek Aşırı Bir Dengesizliğe Neden Olup Olmayacağının Değerlendirilmesi Gereği ) • AYIPLI MALDA SEÇİMLİK HAKKIN KULLANILMASINDA DENGE UNSURU ( Araçta İmalattan Kaynaklı Gizli Ayıp Bulunduğı/Mahkemece Bedel İadesine Karar Verildiği - Aracın Bagaj Kapağında 1500 TL Değerindeki Boyama İşlemi Değerlendirildiğinde Ayıp Nedeni İle Bedel İndirimine Karar Verilmesi Gerektiği Kabul/Mahkemece Değinilen Bu Yön Gözetilerek Bedel İndirimine Karar Verilmesi Gerektiği ) • GİZLİ AYIPLI SATIN ALINAN ARACIN BEDELİNİN İADESİNE İLİŞKİN SEÇİMLİK HAKKIN DENGESİZLİĞE NEDEN OLACAĞI ( Araçtaki Boya Kusuru Sebebiyle Aracın Değerinde Meydana Gelecek Değer Azalması Konusunda Bilirkişilerden Ek Rapor Aldırılarak Değer Kaybı Belirlendikten Sonra Ayıbın Niteliğine Göre Davacının Seçimlik Haklarından Aracın Bedelinin Tahsili Hakkını Kullanmasının İyiniyet Kurallarına Aykırı Olup Olmadığı Aşırı Bir Dengesizliğe Neden Olup Olmayacağının Değerlendirilmesi Gereği ) 4077/m.4/2 ÖZET : Davacı, 14.6.2011 tarihinde 2011 model Ford Focus 1.6 TDCI aracı satın aldığını, bir kaç gün sonra aracın, bagaj ve stop kapağında ayarsızlık ile sağ arka camında boya akıntısı fark ettiğini, aracını yetkili servise götürdüğünü, bir açıklama yapılmadığını, 20.7.2011 tarihinde tesbit yaptırdığını, alınan rapor ile "0 km olarak satın alınan davaya konu araçtaki boya kusurunun imalattan kaynaklanan bir hatadan olduğu, dış etken veya kullanıcı kaynaklı olmadığı" gizli ayıplı olduğunun belirtildiğini ileri sürerek, fazlaya dair her türlü hakkı saklı kalmak kaydıyla, satış sözleşmesinin feshi ile aracın bedeli ve tüm vergi, kasko, vs giderleriyle beraber dava tarihinden itibaren değişken oranlarda avans faizi ile tahsiline, bu olmadığı takdirde ücretsiz yenisi ile değişimine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece bedelin iadesine karar verilmiştir.Araçtaki boya kusuru sebebiyle aracın değerinde meydana gelecek değer azalması konusunda bilirkişilerden ek rapor aldırılarak değer kaybı belirlendikten sonra, ayıbın niteliğine göre davacının seçimlik haklarından aracın bedelinin tahsili hakkını kullanmasının iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı, tarafların hak ve menfaatleri değerlendirilerek aşırı bir dengesizliğe neden olup olmayacağı, araçtaki ayıp sebebiyle dört seçimlik hakkından bedel indirim uygulanıp uygulanmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.Aracın bagaj kapağında 1500 TL değerindeki boyama işlemi değerlendirildiğinde ayıp nedeni ile bedel indirimine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Mahkemece, değinilen bu yön gözetilerek bedel indirimine karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 04.12.2013 gün ve 2013/679 E., 2013/1314 K. sayılı kararın davalı ...Ş. vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 07.05.2015 gün ve 2014/13956 E., 2015/9653 K. sayılı kararı ile; ( … Davacı, 14.6.2011 tarihinde Ç... A. Ş. den 2011 model Ford Focus 1.6 TDCI aracı satın aldığını, bir kaç gün sonra aracın, bagaj ve stop kapağında ayarsızlık ile sağ arka camında boya akıntısı fark ettiğini, aracını yetkili servise götürdüğünü, bir açıklama yapılmadığını, 20.7.2011 tarihinde tesbit yaptırdığını, alınan rapor ile "0 km olarak satın alınan davaya konu araçtaki boya kusurunun imalattan kaynaklanan bir hatadan olduğu, dış etken veya kullanıcı kaynaklı olmadığı" gizli ayıplı olduğunun belirtildiğini ileri sürerek, fazlaya dair her türlü hakkı saklı kalmak kaydıyla, satış sözleşmesinin feshi ile aracın bedeli ve tüm vergi, kasko, vs giderleriyle beraber dava tarihinden itibaren değişken oranlarda avans faizi ile tahsiline, bu olmadığı takdirde ücretsiz yenisi ile değişimine karar verilmesini istemiştir. Davalı davanın reddini istemiştir. Mahkemece, dairemiz bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda aracın davalıya iadesi ile araç bedeli 50.076,98 TL den aracın davacı elinde hasar görmesi sebebiyle değer kaybı olan 500 TL nin mahsubu ile 49.576, 98 TL nin aracın davalıya tesliminden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm; davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1- )Satışa konu araçta sağ arka camda boya akıntısının imalattan kaynaklı gizli ayıp niteliğinde bulunduğu dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi bu husus mahkemenin de kabulündedir. Mahkemece davacının seçimlik haklarından bedel iadesini talep ettiği gözetilerek bedelin iadesine karar verilmiş ve davalı temyizi üzerine Dairemizce, 18.4.2013 tarihli ilamla, araçtaki boya kusuru sebebiyle aracın değerinde meydana gelecek değer azalması konusunda bilirkişilerden ek rapor aldırılarak değer kaybı belirlendikten sonra, ayıbın niteliğine göre davacının seçimlik haklarından aracın bedelinin tahsili hakkını kullanmasının iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı, tarafların hak ve menfaatleri değerlendirilerek aşırı bir dengesizliğe neden olup olmayacağı, araçtaki ayıp sebebiyle dört seçimlik hakkından bedel indirim uygulanıp uygulanmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur. MURAT ALTINDERE Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, aracın bagaj kapağında yapılan boyama işleminin araçta 1.500 TL. Tutarında değer kaybına neden olacağı açıklanmış ve mahkemece bozmaya uyulduğu açıklandıktan sonra, tüketici kanununa göre, ürünün ayıplı olmasının tüketici açısından seçimlik haklarını kullanmak için yeterli olduğu, bu hükmün emredici olup, ayıbın küçük ya da büyüklüğünün öneminin bulunmadığı, bu sebeple mahkemenin önceki kararının yerinde olduğu gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmiştir. Gerçekten de, 4077 Sayılı Kanun'un 4. maddesinin 2.fıkrasında, “ Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür... ” şeklindeki düzenlemeye göre, tüketici seçimlik haklarından herhangi birisini kullanabilecektir. Ancak kanun tarafından korunan sözleşme taraflarından tüketicinin yanında, kurulacak hükmün sözleşmenin diğer tarafı olan satıcı için de orantısız güçlükleri de beraberinde getirmemesi gerekir. Ayıbın öneminin aracın kullanımına ve beklenen faydaya bir etkisinin olmaması, aracın ayıplı ve ayıpsız değeri arasındaki farkın araç bedeli nazara alındığında azlığı yani karşılıklı menfaatler dengesi ile hukukun temel prensibi olan hakkaniyet kuralları değerlendirilerek ayıp nedeni ile bedel indirimi veya tüketicinin diğer seçimlik haklarını kullanıp kullanmayacağının tesbit edilmesi zorunludur. Somut olay, yukarda belirtilen ilke ve kurallar ışığında aracın bagaj kapağında 1500 TL değerindeki boyama işlemi değerlendirildiğinde ayıp nedeni ile bedel indirimine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Mahkemece, değinilen bu yön gözetilerek bedel indirimine karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. 2- )Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir... ), Gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.
MURAT ALTINDERE
0 notes
Text
FETÖ'nün telekulağı Türkiye'yi okyanus ötesinden dinlemiş
FETÖ'nün telekulağı Türkiye'yi okyanus ötesinden dinlemiş
ERZURUM – MUHAMMET MUTAF Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ/PDY’nin 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklanan eski Erzurum Vergi Mahkemesi Hakimi Mehmet Fatih Işık hakkında başlatılan soruşturma tamamlandı. Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen 60 sayfalık iddianamede, FETÖ/PDY’nin kuruluşu, amacı, stratejisi, yapılanması, faaliyeti, yönetim…
View On WordPress
0 notes
Text
Vergi Hukuku Çerçevesinde Ticari Alacaklar
İşletmelerin ticari faaliyetleri kapsamında alacaklarının bir kısmı çeşitli nedenlerle tahsil edilebilir olmaktan çıkmaktadır. Bunun en yaygın nedeni borçlunun artık ticari faaliyetine devam etmemesi veya herhangi bir mal varlığının bulunmaması. Bu gibi durumdalarda alacaklı konumundaki işletmelerin dava veya icra takibi ile alacağını hukuki yollardan takip etmesinin Vergi Hukuku açısından kazançları çoğu işletme sahibi tarafından ise bilinmemektedir.
İşletmelerin senetli veya senetsiz bazı alacaklarının çeşitli nedenlerle ödenmemesi veya ödenememesi hallerinde söz konusu alacakların tahsili artık şüpheli hale gelmiş olabilir. Bu durumda olan ve bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükelleflerinin belirli şartlarda karşılık ayırma ve beyan edecekleri gelir vergisi veya kurumlar vergisi matrahını azaltma hakları bulunmaktadır.
Şüpheli alacak karşılığı sadece bilanço esasına göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahibi mükellefler ile bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri tarafından ayrılabilir. Bilanço esasına göre defter tutmayan mükelleflerin şüpheli alacak karşılığı ayırması mümkün değildir.
Şüpheli alacak karşılığı ayırabilmek için;
Şüpheli hale gelmiş olan alacaklar, ticari veya zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması zorunludur.
Alacak, dava veya icra safhasında olmalı veya yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olmalıdır.
Alacağın şüpheli hale geldiği dönemde, karşılık ayrılmalıdır.
Anılan şartları karşılayan alacaklar hakkında şüpheli alacak olarak karşılık ayrılabilir ve vergi matrahı düşürülebilir. Bu şekilde ödenmesi gereken gelir vergisi veya kurumlar vergisi daha az miktarda olacaktır.
Bununla birlikte işletme ve bilanço hesabı esasına göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahipleri ve kurumlar vergisi mükelleflerinin senetli veya senetsiz bazı alacaklarının çeşitli nedenlerle borçludan tahsil edilememesi halinde söz konusu alacakların değersiz alacak olarak yazılabilmesi imkanı tanınmıştır.
Değersiz alacak olarak yazılan alacaklar doğrudan doğruya zarar yazılabilir ve beyan edilen gelir vergisi veya kurumlar vergisi matrahından azaltılabilir.
Değersiz alacakların gider veya zarar yazılabilmesi için;
Alacak, ticari veya zirai bir kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olmalıdır.
Alacağın, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmadığının ispat edilmesi gerekmektedir.
Kazai hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsil edilebilme olanağının ortadan kalktığını hükme bağlayan bir mahkeme kararıdır. Alacağın tahsili için kanuni yollara başvurulup, dava açılması veya icra takibi yapılmasına rağmen, hukuki prosedürler sonucunda alacağın ödenmeyeceği veya paranın tahsil ödenmesinin olanaksız olduğunun tespit edilmiş olması gerekmektedir.
Kazai kararlara örnek olarak; Borçlunun gaipliğine ilişkin mahkeme kararı ve buna bağlı olarak herhangi bir mal varlığının bulunmadığına dair resmi makam belgesi, Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair resmi belge, Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler, Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması, Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler sayılabilir.
Zarar yazılması gereken değersiz alacakların ilgili yılda yazılması gerekir. Herhangi bir nedenle ilgili yılda değersiz alacak olarak yazılmayan alacakların izleyen yıllarda değersiz alacak olarak yazılması mümkün değildir.
Vergi Hukukunun tanımış olduğu söz konusu yöntemler ile şüpheli veya değersiz alacakların ayrılarak gereksiz yere vergi ödenmekten kaçınılabilir.
Vergi Hukuku Çerçevesinde Ticari Alacaklar was originally published on aşık & aşık Avukatlık Bürosu
0 notes
Text
Mükelleflerin Kendi Beyannamelerine Dava Açma Hakkı ve Anayasa Mahkemesi Kararı
New Post has been published on https://versav.org.tr/mukelleflerin-kendi-beyannamelerine-dava-acma-hakki-ve-anayasa-mahkemesi-karari/
Mükelleflerin Kendi Beyannamelerine Dava Açma Hakkı ve Anayasa Mahkemesi Kararı
I-İHTİRAZİ KAYIT VE DAVA HAKKI
Mali İdarenin yapmış olduğu bir takım tespitlerden hareketle, mükelleflerden beyannamelerini düzeltmelerini istedikleri sıkça karşılaşılan uygulamalardandır. Özellikle 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun[1] 370 nci maddesinin, “İzaha davet” başlığı altında yeniden düzenlenmiş olması nedeniyle tereddüt edilen konularda mükellefler beyannamelerini düzeltmek ya da incelemeye sevk edilmek seçeneği ile karşı karşıya kalmış bulunmaktadırlar. Bu durumun bir diğer alternatifi de yapılan idari işleme karşı dava hakkının kullanılmasıdır.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre mükellefler tarh edilen vergi ve cezalara dava açabilirler, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunun 377. Maddesi, “Mükellefler ve kendilerine vergi cezası kesilenler, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabilirler.Vergi dairesi tadilat ve takdir komisyonlarınca tahmin ve takdir olunan matrahlara karşı vergi mahkemesinde dava açabilir.Belediyelerde dava açma yetkisini belediye adına varidat müdürü, olmayan yerlerde hesap işleri müdürü veya o görevi yapan kullanır….” Şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu düzenlemeye karşın mükelleflerin kendi beyanlarına dava açamayacakları da hüküm altına alınmıştır. Bu konuda kanuni düzenleme 378. Maddede düzenlenmiş olup, buna göre; “Vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonları kararlarının tebliğ edilmiş olması; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması lazımdır.
Mükellefler beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açamazlar. Bu Kanunun vergi hatalarına ait hükümleri mahfuzdur.”
Söz konusu düzenlemeye göre beyan edilen matrahlara karşı sadece vergi hatası iddiası ile düzeltme talebinde bulunulabilecek ancak dava açılamayacaktır.
Bu düzenlemenin istisnası Vergi Daireleri İşlem Yönergesinde karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu yönergenin 39/3. Maddesi, “Mükelleflerce kanuni gerekçe gösterilerek beyan edilen matrah veya matrah kısmı üzerinden tarh edilen vergiye dava hakkının saklı tutulması yolunda beyannameye yazılı nota ihtirazi kayıt adı verilir.” Şeklinde düzenlenmiştir. Yönergenin 46/4. Maddesi ise, “İhtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilere dava açılmaz ise tahakkuk kesinleşir. İhtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle ilgili açılan davalar tahsilatı durdurmaz.” Buna göre mükellefler kendi beyanlarına ihtirazi kayıt şerhi koyarak dava açabileceklerdir. Ayrıca 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu[2]’nun 27 maddesine göre Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak ihtirazi kayıtla verilen beyannamelerde tahsil işlemleri durmadığından bunun için ayrıca “Yürütmenin Durdurulması” talep edilmelidir.
II-İHTİRAZİ KAYITLA VERİLEN BEYANNAMELER VE YARGI KARARLARI
İhtirazi kayıtla verilen beyannamelerde tarh edilen vergi ve cezalara karşı açılan davalarda yargı mercilerinin farklı kararlar verdiği görülmektedir. Bu da Vergi Usul Kanununda beyannamelerin ihtirazi kayıtla beyan edilerek mükelleflere dava açma olanağı sağlayan bir düzenleme bulunmamasından kaynaklanmaktadır.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 11/12/2009 tarihli ve E.2008/593, K.2009/655 sayılı kararı aşağıdaki gibidir;
“… Vergi Usul Kanununda, vergilendirmenin beyana dayanılarak yapılması gereken durumlarda matrahın veya verginin tümüyle ya da kısmen ihtirazi kayıtla bildirilmesini öngören bir düzenleme yapılmamıştır. Beyanname ile bildirilmesi gereken matrahın tespit şeklinden ya da uygulanması gereken vergi oranından, muafiyet veya istisna uygulamasından doğan duraksamaların varlığında, vergi kaybı yaratmaktan kaçınılarak, vergi kanunlarında belirtilen zamanda verilen beyannameye çekince konulabileceği, Danıştay İçtihatlarıyla benimsenmiş ve 521 sayılı Danıştay Kanununu yürürlükten kaldıran, yürürlükteki 2575 sayılı Danıştay Kanunu ile aynı tarihte yürürlüğe giren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27’nci maddesinin 3’iincü fıkrasında ilk kez ifadesini bulmuştur. İhtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açılmasının tahsil işlemlerini durdurmayacağı, bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebileceğinin yargılama usulünde kurala bağlanmasından dolayı, vergi beyannamelerinin çekince ile verilmesi konusundaki duraksama son bulmuştur.
Zamanında verilen vergi beyannamesine ihtirazi kayıt konulması; beyannamede hesaplanan verginin tümü ya da bir kısmının tahakkuk ettirilmemesi istenerek, ihtirazi kaydın konusunu oluşturan nedenin tarhı yapan idare tarafından kabul edilmemesi halinde, beyanname üzerinden tarh edilen verginin ihtirazi kayıt konulan kısmının dava konusu edilebilmesini olanaklı kılarak, noksan beyanda bulunulmasını ve verginin geç tahakkuk etmesini önlemektedir…”
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 27/6/2012 tarihli ve E.2012/167, K.2012/300 sayılı kararı;
“…Beyannamenin pişmanlıkla verilmesi, süresi geçtikten sonra verilen bu beyannamenin, kanuni süresinde verilmiş sayılmasına yol açmadığından ve sadece ceza kesilmesini önlediğinden, pişmanlıkla verilen beyannamelere ihtirazi kayıt konulması etkileyici bir sonuç doğurmamaktadır. Bu yüzden, kanuni süresi geçtikten sonra pişmanlıkla verilen beyannameye ihtirazı kayıt konulmasına; kanuni süresinde ancak ihtirazi kayıtla verilen beyannamelere bağlanan hukuksal sonucun tanınmasına da olanak yoktur…” şeklindedir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 25/2/2015 tarihli ve E.2014/1164, K.2015/20 sayılı kararı
“…213 sayılı Vergi Usul Kanununun 378’inci maddesinin 2’nci fıkrasında, mükelleflerin beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açamayacakları, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 27’nci maddesinin 4’üncü bendinde de, ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemler ile tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davaların tahsil işlemini durdurmayacağı kuralına yer verilmekle, ihtirazi kayıtla beyan üzerine tahakkuk ettirilen vergilere karşı dava açılabileceği kabul edilmiştir.
Zamanında verilen vergi beyannamesine ihtirazi kayıt konulması; beyannamede hesaplanan verginin tümü ya da bir kısmının tahakkuk ettirilmemesi istenerek, ihtirazi kaydın konusunu oluşturan nedenin tarhı yapan idare tarafından kabul edilmemesi halinde, beyanname üzerinden tarh edilen verginin ihtirazi kayıt konulan kısmının dava konusu edilebilmesini olanaklı kılarak, noksan beyanda bulunulmasını ve verginin geç tahakkuk etmesini önlemektedir. Bu nedenle ihtirazi kayıt ancak beyanname verme süresinde verilen beyannamelere konulabilir.
Beyan üzerinden alınan vergilere ait matrahın ihtirazi kayıtla beyanı, beyannamenin vergi kanunlarında öngörülen zamanlarda verilmesi koşuluna bağlıdır. Beyanname verme süresi geçtikten sonra verilen beyannameye konulan ihtirazi kaydın, beyanname üzerinden yapılan tahakkuka etkisi olmadığı gibi dava açma hakkı vermesi de mümkün değildir.
Bu durumda, beyanname verme süresi geçtikten sonra ihtirazi kayıtla düzeltme beyannamesi verilmesi üzerine tahakkuk eden vergiye karşı dava açılmasına olanak bulunmamakta olup, Mahkemece, dava ve savunma dilekçelerine ekli beyanname ve eki belgelerde beyannamenin ihtirazi kayıtla verildiğini gösteren herhangi bir ibare ve dilekçe bulunmadığı yolunda yapılan değerlendirme yerinde görülmemekle birlikte davanın reddi yolundaki ısrar kararında sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir…” şeklindedir.
Anayasa Mahkemesi 2015/15100 başvuru numarasına[3] vermiş olduğu kararında, ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannameleri üzerinden yapılan vergi tarhiyatlarına ve cezalarına karşı açılan davaların esası incelenmeden reddedilmeleri nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği yolunda karar vermiştir. Kararın esasını oluşturan Vergi Mahkemesi kararı ihtirazi kayıtların beyannameler üzerinden tahakkuk ettirilen vergiye bir etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle davaları reddetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ise ilk derece mahkemesi hükmünü onamıştır. Kararın gerekçesinde, beyanname verme süresi geçtikten sonra verilen beyannameye konulan ihtirazi kaydın beyanname üzerinden yapılan tahakkuka etkisi olmadığı gibi dava açma hakkı vermesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.
Bunun üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmış ve Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme neticesinde Vergi Mahkemesince esastan inceleme yapılmadan mükellefin başvurusunun reddedilmesini mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle haklı bulmuş ve yeniden yargılama yapmak üzere ilgili Vergi Mahkemesine göndermiştir.
Bilindiği üzere bireysel başvuru 12 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen referandumla kabul edilen 5982 sayılı Kanun[4]’un 1982 Anayasası’nın 148. ve 149. maddelerinde yapmış olduğu değişiklikler ve Anayasa’nın Geçici 18. maddesi hükümleri ile hukuk sistemimize girmiştir. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun hükümlerine göre; Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.[5]
Bireysel başvurular üzerine yapılan esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez. Bu kararda da mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş ve yeniden yargılama yapmak üzere ilgili Vergi Mahkemesine göndermiştir. Vergi Mahkemesi ise davayı esastan inceleyerek inceleme sonucuna göre karar vermek zorundadır.
Dolayısıyla ihtirazi kayıtla verilen beyannamelerde tarh edilen vergi ve cezalara karşı açılan davada vergi mahkemesinin esastan inceleme yapmadan mükellefin başvurusunun reddedilmesini mülkiyet hakkının ihlali olarak gören Anayasa Mahkemesi kararı her ne kadar başvurucuları bağlasa da bu tür davalarda emsal bir karar özelliği taşımaktadır. Bu tür davalarda Vergi Mahkemelerinin başvuruları reddetme yerine esastan inceleme yaparak inceleme sonucuna göre karar vermeleri daha yerinde bir uygulama olacaktır.
Kaynaklar:
– 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu
– 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
– www.alomaliye.com
– www.gib.gov.tr
– www.resmigazete.gov.tr
– www.mevzuat.gov.tr
– www.ankarabarosu.gov.tr
Dip Notlar:
[1] 10.01.1961 tarih ve 10703 sayılı RG yayımlanmıştır.
[2] 20/1/1982 tarih ve 17580 sayılı RG yayımlanmıştır.
[3] 03.04.2019 tarih ve 30734 sayılı RG yayımlanmıştır
[4] Kabul tarihi 07.05.2010
[5] 03.04.2011 tarih ve 27894 sayılı RG yayımlanmıştır
Kaynak:Mahmut Bülent YILDIRIM- Yeminli Mali Müşavir- İKÜ Öğretim Görevlisi- Alomaliye
0 notes
Text
Ölüm Olayı, Mirasçılık Belgesi ve Veraset Vergisi
New Post has been published on https://versav.org.tr/olum-olayi-mirascilik-belgesi-ve-veraset-vergisi/
Ölüm Olayı, Mirasçılık Belgesi ve Veraset Vergisi
ölüm halinde vergisel yönden yapılması gerekli işlemler murisin yani ölen kişinin durumuna göre farklılık arz etmektedir.
Ölüm halinde mükellefin ölüm tarihi itibariyle işini terk ettiği kabul edilmektedir.[1] Bu gibi durumlarda mükellefin mirasını reddetmemiş, yasal mirasçılarına bir takım görevler düşmektedir.
Ölüm durumunun mirasçılık belgesi ile ve veraset ilamı ile belgelendirilmesi zorunludur. Ölüm halinde varislerin öncelikle murisin veraset ilamını yani mirasçılık belgesini almaları gerekmektedir. Mirasçılık belgesi alınmasında vazifeli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemeleridir. Bu belge Türkiye’nin herhangi bir sulh hukuk yargıçlığından talep olunabilir. 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 14. maddesiyle Noterlik Kanunun 71/A, 71/B ve 71/C maddeleri eklendi. 1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren bu değişikliklere göre bundan böyle noterler de mirasçılık belgesi verebilecektir. Noterler, mirasçılık belgesine ilişkin işlemleri bizzat yapmak zorundadır. Ancak, noterlik dairesinde imza yetkisi verilmiş hukuk fakültesi mezunu görevli veya noter stajyeri varsa bu işlem onun tarafından da yapılabilecektir. Konu ile ilgili yönetmeliğin geçtiğimiz ay yayınlanmasının ardından uygulamanın hayata geçmesinin önünde engel kalmamış bulunmaktadır.[2]
Mirası kabul etmek istemeyen mirasçılara göre, mirası üç ay içerisinde reddetmelidir. Aksi halde, miras kabul edilmiş sayılmaktadır. Böylece, üç aylık süre içerisinde varisler tarafından bu tercih kullanılmalıdır.
Üç aylık müddet yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendiklerini kanıtlamadıkları sürece miras bırakanın ölümünü; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen tebliğ edilerek bildirildiği tarihten itibaren çalışmaya başlayacaktır. Kanun hükmü gereği olarak, mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine şifahi veya yazılı olarak beyan ile yapılmalıdır. Mirasın reddi kayıtsız ve koşulsuz olması gerekmektedir. Sulh hakimi, sözlü veya yazılı red beyanı bir tutanak ile tespit etmek zorundadır. Süresi içerisinde yapılmış olan red beyanları, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel bir deftere yazılır ve reddeden mirasçı isterse kendisine bu red beyanını gösteren yazılı belge verilmektedir.
Buna göre, yasal süresi içerisinde mirası reddetmeyen varis, mirası kayıtsız şartsız kabul etmiş olmaktadır.[3]
Vergi yasaları uyarınca ölüm durumunda vergi cezası kendiliğinden düşmektedir.[4] Ölen kişinin kendi fiilinden kaynaklanan suçlarla ilgili olan ve vergi yasalarına aykırı eylemlerin gerektirdiği cezalar ölüm halinde ceza kesilmemekte, şayet ceza kesilip kesinleşse dahi bu cezalar da düşmektedir.[5]
Ölüm durumunda ölen kişinin kendi fiili ile ilgili olarak;
a) Adına tarh edilmiş veya tebliğ edilmiş veya tahakkuk etmiş vergilerle ilgili olarak kesilmiş vergi (vergi ziyaı, usulsüzlük ve özel usulsüzlük) cezaları,
b) Ölümünden sonra ikmalen, re’sen veya idarece yapılacak tarhiyatlara ilişkin olarak kesilecek vergi ziyaına bağlı cezalar ile usulsüzlük cezaları,
düşer.
Gerçek kişi mükellef ve sorumlularda açık olan bu hüküm şahıs ortaklıklarında ortaklık adına kesilecek cezalardan murisin payına düşen kısım için tereddüt doğurmaktadır. kollektif ve adi komandit şirketlerde ortaklık kazancının düşük beyan edilmesi halinde vergi ortaklar adına tarh edilirken ceza ortaklık adına kesilmektedir.[6] Keza adi ortaklıklarda KDV açısından verginin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere ortakların herhangi birisi tarhiyatın muhatabı kabul edilmektedir.
Ortaklıklar adına kesilecek cezalarda ortaklardan birinin ölümü halinde ortağın payına isabet eden ceza da düşecektir. Ancak bu durum kolektif ve adi komandit ortaklıklarda gelir vergisi açısından geçerli olup KDV ve gelir vergisi tevkifatı açısından önemi yoktur. Adi ortaklıklarda ise ortaklık adına kesilmesi gereken cezaların tamamında ölen ortağın payına isabet eden ceza düşmektedir.
Sermaye şirketleri ve diğer kurumlar vergisi mükelleflerinde ceza tüzel kişilik adına kesildiği için ortaklardan birinin veya bir kaçının ölümü cezayı kaldırmaz.
Cezanın ölüm tarihinden önce kesilmiş olmasının veya ölümden sonra yapılan incelemeler üzerine kesilecek olmasının önemi yoktur. Hatta vergi idaresi ölüm tarihinden sonra mirasçılar tarafından uzlaşılıp ödenen cezanın bile red ve iade edilmesi gerektiği görüşündedir.[7]
Ölüm halinde VUK’nunda yazılı cezalardan sadece vergi cezaları düşer. Uygulanacak safhaya gelmiş işyeri kapatma cezasının para cezasına çevrilmesini talep eden mükellefin ödeme süresi içinde vefat etmesi halinde bu ceza da düşer.[8] Ölen mükellefin işyeri kapatılmamışsa, işyeri kapatma cezası mükellefe değil işyerine uygulanan bir ceza olmasına rağmen, uygulanacak safhaya gelen bu ceza da uygulanmaz.
Kaçakçılık fiilleri nedeniyle hükmolunacak hürriyeti bağlayıcı cezalar ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun “Sanığın veya hükümlünün ölümü” başlıklı 64. maddesine istinaden kalkmaktadır.
Söz konusu madde “Sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibariyle müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir. Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur.” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu durumda kaçakçılık fiili işleyen kişi adına hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilmesi halinde ölümü ile bu para cezası da kalkmaktadır.
VUK md. 16 hükmüne göre, vergi yasalarında hüküm olmayan durumlarda ölüm dolayısıyla mirası reddetmemiş kanuni mirasçılara geçen ödevlerin yerine getirilmesinde bildirim ve beyanname verme sürelerine “üç ay” ilave edilmektedir. Aynı şekilde, 6183 sayılı AATUHK’nun 7. maddesi hükmü uyarınca borçlunun ölümü durumunda mirası reddetmeyen varisler hakkında da yukarıda yer alan hükümler aynen uygulanacaktır. Dolayısıyla, Türk Medeni Kanununa göre murisin mirası üç ay içinde reddedilebilir. Yasal süre içinde mirası reddetmek için sulh mahkemelerine başvurmayan mirasçılar ise mirası kayıtsız şartsız üstlenmek ve kabul etmek zorunda kalacaktır. Reddedilmeyen miras için ise, alacaklı kurum ve kuruluşlar yasal takibata geçebilir.
Diğer taraftan, mirası reddeden kanuni ve mansup mirasçılar hakkında, murisin vergi borcu dolayısıyla takip yapılamayacağına ilişkin yüksek mahkeme tarafından verilmiş bir kararda bulunmaktadır.[9]
—————————————– [1] VUK md. 372
[2] Yönetmeliğe göre; noter başvurusu üzerine nüfus kayıtlarını inceleyerek öncelikle ilgilinin yasal mirasçı olup olmadığını tespit edecektir. Mirasçılığın tespitinde ilgili tarafından sunulacak güncel nüfus kayıt örnekleri veya noter tarafından elektronik ortamda temin edilecek kayıtlar esas alınacaktır. Nüfus kayıt örneğinin elektronik ortamda temin edilememesi halinde, bu kayıtlar noterce nüfus müdürlüğünden yazıyla da istenebilecektir. İlgilinin nüfus kayıtlarına göre yasal mirasçı olduğunun tespit edilmesi halinde özel kanunlardaki usuller de dikkate alınarak ilgiliye, miras paylarını gösterir mirasçılık belgesi ve suretleri verilecektir. Mirasçılık belgesi için başvuruların notere 38.20 TL harç ödemeleri gerekmektedir.
Nüfus kayıtlarının mirasçılık belgesi verilmesi konusunda yeterli olmaması, yabancılar tarafından talep edilmesi veya mirasçılık belgesi verilemesinin bilirkişi incelemesi yapılmasını, tanık dinlenmesini gerektirmesi ya da talebin yabancılık unsuru taşıması gibi yargılamayı gerektiren durumlarda, noterlerce mirasçılık belgesi verilemiyor. Noterler tarafından verilen mirasçılık belgesi hakkında, başvuruyu yapan ya da bu belge sebebiyle menfaatlerini ihlal edildiğini iddia edenler tarafından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre yetkili sulh hukuk mahkemesine itirazda bulunulabiliyor. İtiraz üzerine verilen kararın bir örneği mirasçılık belgesini veren noterliğe ve Türkiye Noterler Birliğine bildirilmektedir.
[3] Medeni Kanun md. 606
[4] Medeni Kanun md. 610
[5] VUK md. 372
[6] VUK md. 333
[7] TC Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün Aydın Valiliğine gönderdiği 2.11.1999 tarih ve 30/3045-372-69 sayılı yazı.
[8] TC Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün Ankara Valiliğine yolladığı 11.1.1996 tarih ve 1851 sayılı yazı.
[9] Dnş. 4. D. nin, 21.10.2004 gün ve E:2004/1522-K:2004/2048 sayılı kararları.
Kaynak:Av. Nazlı Gaye Alpaslan Güven
0 notes