Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Einstein’ın karısına imzalattığı acımasız 'evlilik sözleşmesi'
Bilim dünyasına yaptığı katkılar ve dehasıyla tanıdığımız Albert Einstein'ın özel hayatı da profesyonel hayatı kadar hareketliymiş... Tarihin gördüğü en önemli fizikçilerden olan Albert Einstein’ın dünyaya kattıkları anlatmakla bitmez. Nazi Almanyası’nda bir Yahudi olarak hayatını sürdürmeye çalışırken 1933 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti. Einstein’ın profesyonel hayatıyla ilgili çok şey öğrenmek mümkün. Ama Einstein’la ilgili asıl etkileyen bilgiler özel hayatıyla ilgili olanlar. Hem ulaşılması zor olduğundan hem de böyle bir bilim insanının günlük hayatını nasıl yaşadığını öğrenmek insanların ilgisini çok çekiyor. MURAT ALTINDERE Albert Einstein Ve Robert Oppenheimer Einstein’ın yaptırdığı evlilik sözleşmesi Albert Einstein, 1903 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu vatandaşı ve zengin bir Sırp ailenin kızı olan Mileva Marić’le evlendi. Bu evlilikten Hans Albert ve Eduard olmak üzere 2 oğlu oldu. Laurent Seksik adındaki yazarın kaleme aldığı ve Eduard Einstein’ın ağzından çıkan sözler şu şekilde: "Babamdan bahsederken dilim niye mi bu kadar zehir saçıyor? Haberiniz yok mu? Cümle âlem biliyor zannediyordum. Babam bizi; annemi, ağabeyimi ve beni 1914 Ağustos'unda Berlin'deki peronda terk etti. O günden sonra da savaş ilan edildi." Eduard Einstein Einstein 1914 yılında eşi Mileva ile ilişkilerine neredeyse son verecek duruma gelmişlerdi. Üniversite aşkı olan bu ilişki artık bitmek üzereydi. Albert, eşi Mileva’ya çocuklarının hatrına bu ilişkiyi sürdürebileceğini ama istediği sözleşmeyi imzalaması gerektiğini söyledi. Mileva Marić Şartlar: A. Aşağıdakilerden sorumlu olacaksın: 1. Giysilerimin ve çamaşırlarımın düzenli olduğundan; 2. Üç öğün yemeğimi odamda düzenli bir şekilde yediğimden; 3. Yatak odamla çalışma odamın tertipli tutulduğundan, özellikle de çalışma masamı benden başka kimsenin kullanmadığından. B. Toplumsal sebepler kaçınılmaz bir şekilde gerektirmediği takdirde benimle tüm kişisel ilişkini keseceksin. Özellikle aşağıdakileri talep etmeyeceksin: 1. Evde seninle birlikte oturmamı; 2. Seninle dışarıya ya da seyahate çıkmamı. C. Benimle ilişkinde aşağıdakileri gözeteceksin: 1. Benden fiziksel yakınlık beklemeyecek, bana hiçbir şekilde sitem etmeyeceksin; 2. İstediğim anda benimle konuşmayı keseceksin; 3. İstediğim anda yatak odam ya da çalışma odamdan şikâyet etmeden ayrılacaksın. D. Beni çocuklarımızın önünde sözlerin ya da davranışlarınla aşağılamayacaksın. Mileva Marić-Einstein bu şartları kabul etti. Ama ilişkileri artık bir sözleşmeyle kurtulacak durumda olmadığından, birkaç ay sonra çocuklarını alıp, eşi Albert’ı Berlin’de bıraktı. Çocuklarıyla Zürih’te yaşayan Mileva, eşinden 5 yıl ayrı yaşayıp 1919 yılında boşandı. Albert Einstein 1919 yılında 2. dereceden kuzeni olan Elsa Einstein ile evlendi. Çift 1933 yılında Nazi Almanyası’nda Yahudilerin çalışacağı alanlara kısıtlama getirilmesinden dolayı ABD’ye yerleşti.
MURAT ALTINDERE
0 notes
Text
Bilirkişilikte sertifika zorunluluğu dönemi başladı
Adliyelerde bilirkişilik yapacak uzmanlar için bu aydan itibaren yeni bir dönem başlıyor. 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu'nda yapılan değişiklik gereği artık uzmanlar, doğrudan il adalet komisyonlarına başvuru yapıp adli bilirkişi olamayacak. Önce Adalet Bakanlığı'nın yetkilendirdiği kurumlarda "Temel Adli Bilirkişilik" eğitimi aldıktan sonra, buralardan alacakları sertifika ile görev yapabilecekler. Sabah gazetesinde yer alan habere göre Bakanlığın yetkilendirdiği kurumlardan Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi, eğitimlere bugünden itibaren İstanbul, Ankara ve Gaziantep'te başlıyor. Yoğun taleple karşılaştıklarını belirten üniversite yetkilileri, bu eğitimin iki haftada tamamlandığını belirtiyor. Eğitim toplam 24 saat sürüyor. Günde en fazla 6 saat veriliyor. MURAT ALTINDERE 'Eğitimin yaşam boyu seninle' Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz, "Sürekli eğitim merkezimiz, ülkemizin eğitim ve mesleki gelişim alanlarında gereksinim duyduğu bilgiyi bir yaşam standardı haline getirmek ve bu hedef doğrultusunda, öğrencilere, iş hayatına yeni adım atanlara ve iş hayatında deneyim sahibi olmuş bireylere, kişisel gelişim, mesleki branş, yabancı dil, kültür ve sanat dallarında eğitim vermektedir" dedi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Koordinatörü Suat Pınar ise "Merkezimiz ülkemizin her bölgesinde eğitim ihtiyacını karşılamak için 'eğitimin yaşam boyu seninle' anlayışı ile hareket etmektedir. Yeni yasa ile birlikte Temel Adli Bilirkişilik Eğitimlerini de bu anlayış ve özen ile İstanbul Ankara ve Gaziantep'te, bakanlık tarafından yetkilendirilerek vermeyi hedef haline getirmiştir" diye konuştu.
MURAT ALTINDERE
0 notes
Text
Mobbing nedir?
Mobbing nedir sorusunun yanıtını merak eden yüzlerce kişi konuyla alakalı araştırma yapmaya başladı. Birçok iş yerinde ve kurumda çalışan kişilerin karşılaştığı mobbing nedir?
Mobbing ya da bezdiri, bir grup insanın, bir kimseye veya başka bir gruba sosyal kabadayılık yapmasıdır. Latince kökenli sözcük; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek anlamlarına gelir. En iyi ifade eden anlamıyla yıldırma veya iş yerinde psikolojik terör anlamlarıdır. Özellikle hiyerarşik yapılanmış gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran kişinin ya da grubun, diğerlerine psikolojik yollardan, uzun süreli sistematik baskı uygulamasıdır. Son dönemde sosyoloji ve hukuk başta olmak üzere çeşitli alanlarda disiplinler arası çalışılan bir konu haline gelmiştir.
MURAT ALTINDERE Ters Mobbing (Reverse Mobbing), bir astın veya grup olarak astların üstlerine, kendilerine yapılan mobbing sonucunda, kişisel anlaşmazlıklar sonucunda veya politik oyunlar sonucunda kasıtlı olarak psikolojik tacizde bulunarak, işten ayrılmadan ziyade üstün hiyerarşik pozisyonunu bozmayı hedeflediği bir yıldırma eylemidir. Ters mobbingin uygulanmasında en yaygın olara asttan üste; sabote etme, talimatlara uymama, kasti yanlış işlem yapma, asılsız söylentiler çıkarma ve bilgi saklama gibi eylemler gerçekleştirilmektedir.
0 notes
Text
AYIPLI MALDA SEÇİMLİK HAKKIN KULLANILMASINDA DENGE UNSURU
T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/13-653 K. 2017/1085 T. 7.6.2017 MURAT ALTINDERE • SIFIR KİLOMETRE ARAÇTA GİZLİ AYIP ( Boya Kusuru - Mahkemece Bedelin İadesine Karar Verildiği/Araçtaki Boya Kusuru Sebebiyle Aracın Değerinde Meydana Gelecek Değer Azalması Konusunda Bilirkişilerden Ek Rapor Aldırılarak Değer Kaybı Belirlendikten Sonra Ayıbın Niteliğine Göre Davacının Seçimlik Haklarından Aracın Bedelinin Tahsili Hakkını Kullanmasının İyiniyet Kurallarına Aykırı Olup Olmadığı Tarafların Hak ve Menfaatleri Değerlendirilerek Aşırı Bir Dengesizliğe Neden Olup Olmayacağının Değerlendirilmesi Gereği ) • AYIPLI MALDA SEÇİMLİK HAKKIN KULLANILMASINDA DENGE UNSURU ( Araçta İmalattan Kaynaklı Gizli Ayıp Bulunduğı/Mahkemece Bedel İadesine Karar Verildiği - Aracın Bagaj Kapağında 1500 TL Değerindeki Boyama İşlemi Değerlendirildiğinde Ayıp Nedeni İle Bedel İndirimine Karar Verilmesi Gerektiği Kabul/Mahkemece Değinilen Bu Yön Gözetilerek Bedel İndirimine Karar Verilmesi Gerektiği ) • GİZLİ AYIPLI SATIN ALINAN ARACIN BEDELİNİN İADESİNE İLİŞKİN SEÇİMLİK HAKKIN DENGESİZLİĞE NEDEN OLACAĞI ( Araçtaki Boya Kusuru Sebebiyle Aracın Değerinde Meydana Gelecek Değer Azalması Konusunda Bilirkişilerden Ek Rapor Aldırılarak Değer Kaybı Belirlendikten Sonra Ayıbın Niteliğine Göre Davacının Seçimlik Haklarından Aracın Bedelinin Tahsili Hakkını Kullanmasının İyiniyet Kurallarına Aykırı Olup Olmadığı Aşırı Bir Dengesizliğe Neden Olup Olmayacağının Değerlendirilmesi Gereği ) 4077/m.4/2 ÖZET : Davacı, 14.6.2011 tarihinde 2011 model Ford Focus 1.6 TDCI aracı satın aldığını, bir kaç gün sonra aracın, bagaj ve stop kapağında ayarsızlık ile sağ arka camında boya akıntısı fark ettiğini, aracını yetkili servise götürdüğünü, bir açıklama yapılmadığını, 20.7.2011 tarihinde tesbit yaptırdığını, alınan rapor ile "0 km olarak satın alınan davaya konu araçtaki boya kusurunun imalattan kaynaklanan bir hatadan olduğu, dış etken veya kullanıcı kaynaklı olmadığı" gizli ayıplı olduğunun belirtildiğini ileri sürerek, fazlaya dair her türlü hakkı saklı kalmak kaydıyla, satış sözleşmesinin feshi ile aracın bedeli ve tüm vergi, kasko, vs giderleriyle beraber dava tarihinden itibaren değişken oranlarda avans faizi ile tahsiline, bu olmadığı takdirde ücretsiz yenisi ile değişimine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece bedelin iadesine karar verilmiştir.Araçtaki boya kusuru sebebiyle aracın değerinde meydana gelecek değer azalması konusunda bilirkişilerden ek rapor aldırılarak değer kaybı belirlendikten sonra, ayıbın niteliğine göre davacının seçimlik haklarından aracın bedelinin tahsili hakkını kullanmasının iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı, tarafların hak ve menfaatleri değerlendirilerek aşırı bir dengesizliğe neden olup olmayacağı, araçtaki ayıp sebebiyle dört seçimlik hakkından bedel indirim uygulanıp uygulanmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.Aracın bagaj kapağında 1500 TL değerindeki boyama işlemi değerlendirildiğinde ayıp nedeni ile bedel indirimine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Mahkemece, değinilen bu yön gözetilerek bedel indirimine karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 04.12.2013 gün ve 2013/679 E., 2013/1314 K. sayılı kararın davalı ...Ş. vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 07.05.2015 gün ve 2014/13956 E., 2015/9653 K. sayılı kararı ile; ( … Davacı, 14.6.2011 tarihinde Ç... A. Ş. den 2011 model Ford Focus 1.6 TDCI aracı satın aldığını, bir kaç gün sonra aracın, bagaj ve stop kapağında ayarsızlık ile sağ arka camında boya akıntısı fark ettiğini, aracını yetkili servise götürdüğünü, bir açıklama yapılmadığını, 20.7.2011 tarihinde tesbit yaptırdığını, alınan rapor ile "0 km olarak satın alınan davaya konu araçtaki boya kusurunun imalattan kaynaklanan bir hatadan olduğu, dış etken veya kullanıcı kaynaklı olmadığı" gizli ayıplı olduğunun belirtildiğini ileri sürerek, fazlaya dair her türlü hakkı saklı kalmak kaydıyla, satış sözleşmesinin feshi ile aracın bedeli ve tüm vergi, kasko, vs giderleriyle beraber dava tarihinden itibaren değişken oranlarda avans faizi ile tahsiline, bu olmadığı takdirde ücretsiz yenisi ile değişimine karar verilmesini istemiştir. Davalı davanın reddini istemiştir. Mahkemece, dairemiz bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda aracın davalıya iadesi ile araç bedeli 50.076,98 TL den aracın davacı elinde hasar görmesi sebebiyle değer kaybı olan 500 TL nin mahsubu ile 49.576, 98 TL nin aracın davalıya tesliminden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm; davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1- )Satışa konu araçta sağ arka camda boya akıntısının imalattan kaynaklı gizli ayıp niteliğinde bulunduğu dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi bu husus mahkemenin de kabulündedir. Mahkemece davacının seçimlik haklarından bedel iadesini talep ettiği gözetilerek bedelin iadesine karar verilmiş ve davalı temyizi üzerine Dairemizce, 18.4.2013 tarihli ilamla, araçtaki boya kusuru sebebiyle aracın değerinde meydana gelecek değer azalması konusunda bilirkişilerden ek rapor aldırılarak değer kaybı belirlendikten sonra, ayıbın niteliğine göre davacının seçimlik haklarından aracın bedelinin tahsili hakkını kullanmasının iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı, tarafların hak ve menfaatleri değerlendirilerek aşırı bir dengesizliğe neden olup olmayacağı, araçtaki ayıp sebebiyle dört seçimlik hakkından bedel indirim uygulanıp uygulanmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur. MURAT ALTINDERE Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, aracın bagaj kapağında yapılan boyama işleminin araçta 1.500 TL. Tutarında değer kaybına neden olacağı açıklanmış ve mahkemece bozmaya uyulduğu açıklandıktan sonra, tüketici kanununa göre, ürünün ayıplı olmasının tüketici açısından seçimlik hakların�� kullanmak için yeterli olduğu, bu hükmün emredici olup, ayıbın küçük ya da büyüklüğünün öneminin bulunmadığı, bu sebeple mahkemenin önceki kararının yerinde olduğu gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmiştir. Gerçekten de, 4077 Sayılı Kanun'un 4. maddesinin 2.fıkrasında, “ Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür... ” şeklindeki düzenlemeye göre, tüketici seçimlik haklarından herhangi birisini kullanabilecektir. Ancak kanun tarafından korunan sözleşme taraflarından tüketicinin yanında, kurulacak hükmün sözleşmenin diğer tarafı olan satıcı için de orantısız güçlükleri de beraberinde getirmemesi gerekir. Ayıbın öneminin aracın kullanımına ve beklenen faydaya bir etkisinin olmaması, aracın ayıplı ve ayıpsız değeri arasındaki farkın araç bedeli nazara alındığında azlığı yani karşılıklı menfaatler dengesi ile hukukun temel prensibi olan hakkaniyet kuralları değerlendirilerek ayıp nedeni ile bedel indirimi veya tüketicinin diğer seçimlik haklarını kullanıp kullanmayacağının tesbit edilmesi zorunludur. Somut olay, yukarda belirtilen ilke ve kurallar ışığında aracın bagaj kapağında 1500 TL değerindeki boyama işlemi değerlendirildiğinde ayıp nedeni ile bedel indirimine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Mahkemece, değinilen bu yön gözetilerek bedel indirimine karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. 2- )Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir... ), Gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.
MURAT ALTINDERE
0 notes
Text
DÜŞMAN CEZA HUKUKUNU ANLAMAYA ÇALIŞMAK
MURAT ALTINDERE
Kanaatimizce ceza hukuku bakımından Jakobs’ta fonksiyonalizm çözümlemesinin temel kavramı “kaçınma” olmalıdır. Bu çıkarımı Jakobs’un suç kavramına yaklaşımıyla izah edebilmek mümkündür. Şöyle ki; Jakobs suçun ne olduğu meselesinde, kişinin norma dayalı toplumun bir ferdi olarak veya o toplumun bir parçası olmak hasebiyle üstlendiği varsayılan sorumluluklarının gereği gibi hareket etmemek noktasına odaklanmaktadır[9]. Buradaki “sorumlulukların gereği gibi hareket etmeme hali” de aslında anılan sorumlulukları yerine getirmekten kaçınma olarak anlaşılmalıdır. Bu bağlamda ceza hukuku da kişilerin belli neticeleri ortaya çıkarmaktan kaçınmalarını sağlama amacına yönelmektedir. Bu yönüyle Jakobs, ceza hukukunu “kişilere sorumluluklarını hatırlatma aracı” olarak kabul etmektedir. Buradan şöyle bir çıkarıma ulaşmak mümkündür: Jakobs perspektifinden suç dediğimiz şey, bir toplumun parçası olmayı tercih etmek iradesiyle birlikte o toplumu oluşturan normların da geçerliliğini kabul ettiğini ve bu kabulün bir sonucu olarak da sorumluluk bilincine sahip olduğunu varsaydığımız “kişi”lerin, sorumluluklarını hatırlatan bariyerleri (ki burada ceza kanunlarını kastediyorum) aşmaktan kaçınmamalarıdır.
IV Bu çıkarımı dikkatle okuyan biri hemen fark edecektir ki, suçu bu düşünsel temel üzerinden kurgulayan biri için belirleyici olan normla bağlılıktır. Peki, buradan nasıl bir sonuca ulaşmak gerekir? Ben kendi ulaştığım sonucu bir örnek üzerinden ifade edebilirim: Jakobs için bir normun varlığı, onun gerçekliğinin kabul edilmesi ve ona uygun davranılması beklentisini şart koşar[10]. Dolayısıyla bir norm “Dur!” ihtarında bulunuyorsa, durulmalıdır. Ancak Jakobs buradaki durma eylemini “hareket etmekten veya durmamaktan kaçınma” olarak okumaktadır. Aslında bu okuma tercihi aynı zamanda Jakobs’un norm ve normun muhatabı arasındaki ilişkiye nereden baktığını gösteren bir işarettir ve Jakobs özelinde bu bakış son derece tutarlıdır. Çünkü Jakobs’un ceza hukuku düşüncesi, önceki yazılardan da hatırlanacağı üzere, kaynağını kendine özgü bir toplum sözleşmesi modelinden almaktadır. Bununla birlikte toplum sözleşmesi modelleri göz önünde bulundurulduğunda, hukuk evvela bir frenleme mekanizmasıdır. Dolayısıyla bu tür tasarımlarda özgürlüğü güvenlikle veya güvenlik içinde tanımlama eğilimi hâkimdir. İşte bu nedenle bir norma aykırılık, o normun muhatabına yönelmiş bir kaçınma hatırlatmasının ihlalidir. Taksirle işlenen suçlar bakımından kaçınılabilirlik değerlendirmesi farklı bir zeminde yapılmaktayken, bilhassa kasten işlenen suçlarda, suçun bizatihi kendisi da bir cüret işine dönüşmektedir. Artık bu kertede nasıl bir tavır takınmak gerektiği noktasında söz konusu cüretin seviyesi, niteliği ve sonuçları değerlendirilecektir. Acaba burada bir “haddini bilmezlik” mi söz konusudur, yoksa bir meydan okuyuş mu? MURAT ALTINDERE
0 notes
Text
Avukatın web sitesi nasıl olmalı?
Avukat ve Teknoloji yakın zamana kadar –çok değil 15- 20 yıl öncesine kadar- birbirleri ile bağdaşmayan iki ayrı kavram gibi gözükmekteydi.
Avukat, teknolojiye güvenmeyen, dahası teknolojiden korkan bir mesleki şüpheciliğe ve ürkekliğe sahipti çoğunlukla.
MURAT ALTINDERE
Dilekçelerini zorunlu olarak bilgisayar ortamında yazdıktan sonra bir başkası tarafından okunmasın diye silen meslektaşlarımıza rastlamışımdır. Halen kâğıt ortamından sırf bu düşüncelerle elektronik ortama geçmeyen, külçe gibi dosya ve evrakını valiz gibi çantalarında taşıyan birçok avukata rastlayabilirsiniz…
Sözün özü bizim meslek teknolojiden yana ehlileştirilmiş değil.
En afili ve çok özellikleri olan akıllı telefonları –bizden akıllı olmasınlar-alır, sadece telefon olarak kullanırız vesselam.
Tabii ki web sayfası denince olaya tanıtım ve reklam korkusu da girdiğinde, sırf avukatlık yasasına aykırı olmasın, soruşturma geçirmeyelim, davalık olmayalım düşüncesi ile meslektaşlarımız teknolojinin bu nimetinden de uzun yıllar faydalanmayı düşünmemişlerdir.
Yakın zamanda çok uygun fiyatlarla web sayfası yapan onlarca firma olmasına rağmen, internet ortamından da uzak durmuşlardır.
Ama korkunun ecele faydası yoktur. İnternetten uzak durmak rekabet ortamından da uzak durmaktır. Sadece adliyelerin karşısında, ya da yakınında ofis açmak işlerin artmasına yetmemektedir. Kısaca ekmek internete –daha doğrusu tanıtıma-sıkışmıştır.
Tanıtım ile reklam arasındaki sınır iyi belirlendiğinde pekala Baroların ve diğer meslektaşlarımızın da saygı duyduğu mesleğe uygun web sayfaları hazırlanabilir ve tanıtımlarımızın diğer meslektaşlarımızın gerisinde kalması da önlenmiş olur.
Bugün piyasada sadece tanıtımla yetinmeyen, müvekkillerin gereksinimi olan bilgileri de şifreleri ile müvekkillerin hizmetine sunan, sanal pos ile müvekkilden ve borçlulardan para tahsilatı yapan, baro kart entegrasyonu olan web sayfaları mevcuttur.
Elbette ki gereksinimlere ve bütçeye göre farklı kapsam ve görünümde web sayfaları hazırlanabilir avukatlar için.
Biz aşağıda bir avukatlık ofisinin web sayfası için gerekli temel özelliklerden bahsettik.
Faydalı olması dileği ile…
Öncelikle hangi kapsamda ve özelliklerde olursa olsun site bilgilerinizin ve hatta sitenizde barındırdığınız resimlerin ve haberlerin güncel olmasına gayret edin. Hatta daha ileri gidip, her gün web sitenizi ziyaret edin ve bir nedenle ( hizmet sunan şirket, virüs, korsan saldırı vs) sitenizin kapanmış olup olmadığını kontrol edin. Tanıtım yapalım derken bir kendini bilmezin siteniz üzerinden kötü amaçlarına ulaşmasına alet olmayın.
Artık ofisinizin bir kapısı da internete açılmıştır. Bu kapıdan gönderdiklerinize bakacağınız kadar, bu kapıdan ofisinize gireceklere de dikkat edin.
Sitenizin sade ve anlaşılır olmasına dikkat edin. Cafcaflı renklerle hazırlanmış bir site size hoş gelebilir. Ancak daha önemli olan bu sitenin her yaştan ve her cinsten (özel, tüzel vs) müvekkil ya da müvekkil adayı tarafından ziyaret edileceğidir. Sitenizi ziyaret edenler almaları gerekeni –adres, telefon, faks, email, ya da hangi konularda hizmet verdiğiniz- kolayca alabilmeleridir.
Ziyaretçiler sitenizi kolayca gezebilmeli, aramalar yaparak siteniz hakkında fikir edinebilmelidir.
İletişim demişken, ofisinizin olduğu yeri gösteren bir harita da muhakkak ziyaretçilerinizin göreceği bir yerde yer almalıdır.
Web siteniz iletişim bilgileri konusunda olduğu kadar, ofisinizin ne tür dava ya da işlerle meşgul olduğunu da ziyaretçilere anlatmalıdır.
Avukat ve çalışan sayınız, hatta avukatlarınızın kısa cv leri ofisinizin tanıtımı için faydalı olabilir. Kapsamlı dosyaları olan müvekkil adayları ofisiniz ile ilgili ilk intibalarını bu siteden alacaklardır.
Sitenizi ziyaret edecek kişileri müvekkilleriniz olmaya siz ikna etmelisiniz. Bu nedenle aslan yattığı yerden belli olur misali, eğer olanaklı ise ofisinize ve çalışanlarınıza ait resimler de sitenizde yer almalıdır.
Hangi konularda faaliyet gösteriyorsanız bu bilgileri de sitenizde paylaşmalısınız. Hatta çalışanlarınız tanıtıyorsanız, onların akademik kariyer ve unvanlarını, hangi konularda uzmanlaştıklarını da sitenizde yazmalısınız.
Unutmayınız, web sitenizin dışa açık pek çok penceresi vardır. Bunlar hem kapının önüne ve hem de Avrupa ve Dünyanın birçok ülkesinde bulunan farklı sokak ve caddelerden gelecek taleplere açık olmalıdır. Yurt dışından gelebilecek işlere açıksanız, sitenizin talep almak istediğiniz ülkelerin dillerine de çevrilmesine özen gösteriniz.
Unutmayınız güven, müvekkil için en önemli ayraçlardan biridir. Tüm müvekkiller işlerinin emin ellerde olduğunu düşünmek isterler. Ancak siz yapılabilecek hatalara karşı da onların teminat altında olduklarını hissettirin. Mesleki Sorumluluk Sigortanız var ise web sayfanızın bir köşesine bunu muhakkak koyun ki, size dava ve işlerini getirmek isteyen müvekkillerinizin içi rahat olsun.
Kimse kaybedecek bir avukata davasını ve işini getirmek istemez. Tecrübeli meslektaşlarımız bilirler, en çok davasını başarı ile bitirdiğimiz müvekkillerimizin bize yönlendirdiği kişi ve şirketler bize iş getirirler.
Sitemizi ilk defa ziyaret eden ve bizi hiç tanımayan müvekkil adaylarımıza başarılı bir ofis olduğumuzu anlatmamız gerekir. Bu nedenle kazandığımız başarı ödülleri, mesleki ödüller var ise bunları da sitemizin uygun bir yerinde sergilememiz gerekmektedir. Bunlar bizim başarılarımızı anlatacaktır.
Sitenizi ziyaret eden müvekkil adayı, sitenizde aradığı avukatlık bürosunun sizinki olduğuna inanmalıdır. Bu nedenle yaptığınız işleri basit olarak anlatmalı ve şeffaflığınızı ön plana çıkarmalısınız.
Sitenizde yaptığınız ve müvekkilleriniz için yapabileceğiniz şeyleri anlatmalısınız. Ofisinize gelen bir müvekkilinize nasıl yaklaşıyorsanız, sitenizdeki muhtemel müvekkilinize de o şekilde yaklaşmalısınız.
Unutmayınız ki sitenizi ziyaret eden kişi internetle ortalama olarak diğer müvekkillerinizden daha ilgilidir ve samimiyetsizliğinizi fark ederse, internet ortamında hiç istemediğiniz kötü reklamlarınızı da görebilirsiniz.
Sitenizi ziyaret eden kişiyi çok fazla detaya boğmadan, görüşlerini ve mesajlarını almalısınız. Mesaj bırakması için üye olmaya zorlamak, telefon numaraları, mail adreslerini zorunlu kılmak, ziyaretçilerinizi bıktırır ve sitenizden uzaklaştırır.
Ziyaretçiler için mesaj bırakacakları basit bir alan koyun. Ziyaretçiniz kendisine ulaşmanızı istiyorsa o alana yeteri kadar bilgi bırakacaktır.
Size bırakılan mesajlara hemen dönün. Web sitenizi öncelikle kendiniz ziyaret etmeyecek ve bu siteden gelen mesajlara dönmeyecekseniz, sitenizi olabildiğince basit tutmanızda ve mesaj vs detaylara girmemenizde fayda var.
Yukarıda bir avukatlık ofisinin web sayfası ile ilgili düşündüklerimi sizinle paylaştım. Muhakkak ki bu konuda söylenecek ve yazılacak çok şeyler vardır. Umarız faydalı olmuştur.
MURAT ALTINDERE
0 notes
Text
ROMA’DA HUKUK
Roma'da hukuk
Tarihte Roma şehri ve buna bağlı ülkelerde ilkçağlardan ortaçağın başlangıcı kabul edilen Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışına (M.S. 476), ayrıca
Bizans’ta da 1453’e kadar uygulanan hukuk sistemi.
MURAT ALTINDERE
Üç tarihi safha geçirmiştir. İlk safha M.Ö. 1. asra dek olan devredir ki bu devrede Roma şehir hukuku (ius quiritium) sadece hür Roma vatandaşlarına tatbik ediliyor, yabancılar ius gentium denilen diğer bir hukuk sistemine tabi tutuluyordu. Roma’da o zamanlar hürlerin ve kölelerin beraber yaşaması yanında, hür Roma vatandaşlarının da hür Romalı aslından gelen patriciler ile azaplı veya ecnebi menşeli plebler olarak ayrıldığını, Roma haricinde yaşayanların da barbar denilerek hukuken yok sayıldığını nazara almak gerekir. Kaza mercilerine müracaat imkanı çok mahdut olup şahsi adalet fikri ve aile reisinin tam hakimiyeti mevzubahisti. Mevzuatta koyu bir şekilciliğin hüküm sürdüğü bu devre hakkında M.Ö. 450’de hazırlanan Oniki Levha Kanunu etraflı bilgi vermektedir. Praetor ismi verilen vazifeliler halk arasındaki ihtilafları halledecek davanın şartlarını tespit ve ilan edendi. Böylece bunlar hukuk kaidelerinin teşekkül ve tekamülünde mühim bir rol oynamışlardır. Dava mercii ise hakemlerdi. Bu arada ister istemez daha az şekilci olan ius gentiumun gösterdiği usullerden faydalanılmıştır. Halk arasında yerleşik örf ve adet kaidelerinden meydana gelen ve Roma vatandaşlarının medeni hukukunu tanzim eden ius civilenin şumulü Roma vatandaşlığını kazanma imkanının herkese tanınması ile genişlemiştir. Aynı şekilde M.Ö. 3. asırda Roma’nın yabancı ülkelerle münasebetlerinin artması bu münasebetlere tatbik olunmak üzere herkes için muteber ius gentium’ü geliştirmiştir. Dolayısıyla ius civile ile ius gentium arasındaki fark ortadan kalkmıştır. Birincisinin gelişmesi kanun, ikincisinin ki praetorlar marifetiyle olmuştur.
Roma Hukukunun ikinci safhası hukukçuların hakimiyet devridir. Önceleri kanunları senato yaparken, sonra imparatorların müdahaleleriyle Roma Hukuku çetrefil bir hal almış, bunu hukukçuların tefsir etmesi gerekmiş, bu, karışıklığı, daha da arttırmıştı. Bununla beraber bu hukukçuların eserleri bilhassa M.S. 3. asrın başında yazılan Gaius’un Institutiones’i eski çağ hukuk anlayışı ve bilhassa Roma Hukuk tarihi hakkında mühim bilgiler vermektedir.
M.S. 3. asırdan itibaren mutlak monarşinin tam hakimiyetiyle kaza vazifesi hakemlerden devletin memuru olan hakimlere verildi. Bu safhada imparatorların koyduğu kaideler, örf adet kaidelerinin ehemmiyet cihetiyle önüne geçmiştir. Batı Roma İmparatorluğunun M.S. 476 yılında yıkılmasından sonra Bizans’ta hakimiyetini devam ettiren Roma Hukuku, İmparator Justinianus’un 530 yılında Corpus Luris Civilis adlı eseri meydana getirmesiyle sistematize edilmiştir. Bu eser Roma Hukukunun tedvini sayılmaktadır. Roma Hukuku sadece Roma’da değil Latin ve Cermen ülkelerinde bu ülkeler hukukçularının İtalya’da tahsil görmeleri sebebiyle yayılmış, buralarda hakim yerli kültür ve hukuk kaideleriyle karışarak bu haliyle hem kanun olarak tatbik edilmiş, hem de üniversitelerde okutulmuştur. Bu ülkelerin başında Fransa, İtalya, Almanya ve İsviçre gelmektedir. Anglosaksonlarda (İngiltere gibi) tesiri çok az olmuştur. Türkiye’de, hukuk inkılabından sonra İsviçre’den aldığı Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu ile Hukuk Usulü Kanunu Almanya’dan aldığı Ticaret ve Ceza Usul Kanunu, İtalya’dan aldığı Ceza Kanunu ile Roma Hukukunun modern çağdaki tesir sahasına giren bir ülkedir. Hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında haftada 4 saat Roma Hukuku okutulmaktadır.
Roma Hukuku ilk ve ortaçağlar hukuk hayatına hakim olmuş bir sistemdir. Teferruatlı hükümler ihtiva eden şekilci ve kazuistik bir metodu vardır. Kaynağı, semavi dinlerden ve monoteizmden (tektanrıcılık) olmayan bir cemiyetin örf-adet kaidelerinden teşekkül ettiği için gayr-i insani ve ahlaka mugayyir hükümler taşır. İnsanlar arasında sadece hürriyet değil, tabiyet, neseb ve cinsiyet bakımlarından da kat’i tefrikler yapar. Kölelerin hali (bilhassa ilk devirlerde) çok fenadır. Efendi kölesini her işte kullanabileceği gibi isterse öldürebilirdi. Roma vatandaşı olmayanlar hukuken yok kabul edildiği gibi, Roma vatandaşlarının asiller grubuna dahil bulunmayanları (plebler) hukuken 2. sınıf vatandaş sayılmaktadır.
MURAT ALTINDERE
0 notes
Text
ANLAŞMALI BOŞANMA
Türk Medeni Kanunu 166/3. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:
“Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.”
Murat ALTINDERE
AÇIKLAMALAR
Anlaşmalı boşanma davasında, ilgili madde gereğince taraflar aynı dilekçe ile müracaat ederse; hem davacı hem de davalı sıfatına haizdirler. Anlaşmalı boşanma davasında, taraflar bir konuda dahi anlaşamamışlarsa hâkim anlaşmalı boşanmaya karar veremeyecektir. Davada taraflar boşanmanın mali sonuçları hakkında üzerinde anlaştıkları anlaşma metnini mahkemeye sunabilecekleri gibi, yapılan anlaşma duruşma tutanağa geçirilerek altını imzalayabileceklerdir. “Anlaşmalı boşanma davasında yoksulluk nafakası verileceğine dair bir anlaşma mevcut değilse yani yoksulluk nafakası istenmedikçe boşanma kararının kesinleşmesi ile bu karar boşanma ve boşanmanın feri sonuçları hakkında kesin hüküm teşkil edeceğinden daha sonra yoksulluk nafakası istenemez.”[15]
Murat ALTINDERE
#evlilik#boşanma#dava#anlaşmalıboşanma#avukat#boşanmaavukatı#avukatlık#türkmedenikanunu#murat altındere
0 notes
Text
EVLİLİK BİRLİĞİNİN SARSILMASI SEBEBİYLE BOŞANMA
Türk Medeni Kanunu 166/1. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
AÇIKLAMALAR
Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle açılan boşanma davasında 4/5/1988 tarih ve 3444 sayılı Kanun ile yapılan düzenleme ile birlikte davacının kusursuz olması ya da daha az kusurlu olması şartı ortadan kalkmıştır. “Eşlerden her ikisi de kusurlu olabileceği gibi, her ikisi de kusursuz olabilir. Önemli olan açılan boşanma davasında ağır kusurlu olmamaktır.”[13]
Taraflardan birinin kusurun diğerine üstün tutmanın mümkün olmadığı durumlarda ise taraflar eşit kusurlu sayılarak boşanmaya karar verilecektir. Bu nedenle açılacak davada evlilik birliğini temelinden sarsan olayların sabit olması ve bu olayların iddia eden tarafça kanıtlanması gerekir. Aksi takdirde açılan davanın reddi gerekmektedir.
Murat ALTINDERE
“Yıkanmaktan kaçınma, kadının rızası dışında meydana gelen ırzına geçilme, eşler arasında cinsel uyum ve doyumun sağlanamaması, ev işlerini yapmama, ağız ve vücut kokusu” Yargıtay içtihatları ile hüküm altına alınan evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma sebeplerine örnek gösterilebilir. Buna karşılık “çocuklarının olmaması, bağımsız konut sağlamama, kadının çalışmak istemesi” evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma nedenlerinden sayılmamaktadır.
Kanun 166. maddenin 2. fıkrasında “Açılan Davaya İtiraz ve Hakkın Kötüye Kullanılması” hususunu düzenlemiştir. Buna göre:
“Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”
Murat ALTINDERE
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 02.12.1991 tarihli, 1991/12450 Esas ve 1991/14351 Karar sayılı ilamı bu hususa örnek teşkil eder. Şöyle ki:
“Aynı evde oturmakla birlikte çok uzun süre birbirleri ile bağlantı kurmayan ve konuşmayan eşlerden birinin açtığı boşanma davasına diğer eşin karşı çıkması hakkın kötüyü kullanılması niteliğindedir.”[14]
0 notes
Text
TERK NEDENİ İLE BOŞANMA
Türk Medeni Kanunu 164. maddesi ile hüküm altına alınmıştır.
Buna göre: “Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
Murat ALTINDERE
AÇIKLAMALAR
Terk edilen eş boşanma davası açmadan önce Aile Mahkemesine başvurarak ihtar talep etmelidir. İhtar talep edebilmek için terk edildiği tarihten itibaren en az 4 ayın tamamlanmış olması gerekir. Aile mahkemesi terk eden eşe ortak konuta dönmesi için iki aylık süre verir. Adresi tüm aramalara rağmen tespit edilemeyen eşe ihtarname ilanen yapılacaktır. İlanen tebliğ son ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra yapılmış sayılır. İhtarnamenin davanın açıldığı yer mahkemesinden istenmesi taraflara ileride kolaylık sağlayacaktır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre:
“İhtarname gönderilerek eve davet edilen eşin bütün kusurlu davranışları bağışlanmış olduğu kabul edilir. Dolayısıyla terk nedenine dayalı boşanma davasında diğer boşanma nedenleri ileri sürülerek boşanma talebinde bulunulamaz.”[10]
Son olarak ihtarnamede davet edilen konutun adresi bildirilmeli, konut açık ve konuta girişin temini sağlanmalıdır. Ayrıca kişi davet edildiğinde, davet edildiği adrese göre yol gidiş ve her ihtimale karşılık dönüş masraflarında karşılanması gerekmektedir. Terk edilen eş baştaki 4 ay ve ihtarnamenin tebliğinden itibaren 2 ay olmak üzere, toplam 6 ay eve dönmediği takdirde terk nedeni ile boşanma davası açabilecektir.
Murat ALTINDERE
“Terk nedeni ile açılan davada Medeni Kanunda belirtilen diğer boşanma nedenlerine dayanarak boşanmaya karar verilemez.”[11]
0 notes
Text
SUÇ İŞLEME VE HAYSİYETSİZ YAŞAM SÜRME NEDENİ İLE BOŞANMA
3. SUÇ İŞLEME VE HAYSİYETSİZ YAŞAM SÜRME
Türk Medeni Kanunu 162. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre: “Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”
Murat ALTINDERE AÇIKLAMALAR Maddede “küçük düşürücü suç”un tanımı yapılmamıştır. Ancak 1982 Anayasası 76. maddesi altında düzenlenen “Milletvekili Seçilme Yeterliliği”nde bu suçlar tahdidi olarak sayılmıştır. Şöyle ki; “taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlarına fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma,terör eylemlerinet katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçları”. Maddedeki bu kavram hem yüz kızartıcı hem de bu nitelikte olmayan diğer cürümleri kapsamaktadır. Bu şekilde bir suç işleyen eşin ceza kovuşturmasına uğraması da şart değildir. Bu suçlardan birinin evlilik birliği devam ederken işlenmiş olması ve birlikte hayat sürmenin çekilmez olması yeterlidir. “Nitekim evlilik öncesi işlenen ve evlendiği eşinin de haberdar olduğu bir suç dolayısıyla boşanma davası açılamaz. Ki bu husus dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil etmektedir.” Haysiyetsiz hayat sürmede ise toplumun değer yargıları ile bağdaşmayan, toplumca hoş görülmeyen ve ayıplanan davranış içerisinde olmak ve bu davranışların devamlılık arz etmesi gerekmektedir. Her iki suç nedeni ile kanunda hak düşürücü süre öngörülmediğinden bu sebeplerden herhangi bir ile her zaman boşanma davası açılabilecektir.
Murat ALTINDERE
0 notes
Text
HAYATA KAST, PEK KÖTÜ VE ONUR KIRICI DAVRANIŞ İLE BOŞANMA
2. HAYATA KAST, PEK KÖTÜ VE ONUR KIRICI DAVRANIŞ
Türk Medeni Kanunu 162. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:
“Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
AÇIKLAMALAR
Hayata kast, eşlerden biri tarafından diğerini öldürmek amacı ile yapılmış davranışlardır. Kasta dayanmayan davranışlar dikkate alınmadığı gibi öldürme tehdidi de hayata kast sayılmamaktadır. Ayrıca eş dışındaki kişilere ( örneğin, eşin anne, baba veya kardeşlerine ) yönelen eylemler TMK. 162. madde kapsamında değil, “suç işleme” veya “genel geçimsizlik sebebi” kapsamında düşünülecektir. [6] Yargıtay yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere,
“Pek kötü davranış manevi şekilde sözlü veya yazılı olarak yapılabilecektir. Önemli olan eylemin doğrudan eşin namus ve şerefine yöneltilmiş olmasıdır.”[7]
Murat ALTINDERE
Pek kötü veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi hususu, boşanma hukukunun ilkelerinden olan “re’sen araştırma ilkesi, yargılamanın hâkim tarafından yürütülmesi ilkesi, hâkimin aydınlatma ödevi, hâkim hukuku re’sen uygular ilkesi ve hâkimin delilleri serbestçe takdir etmesi, vicdani kanaat sistemi, boşanma yargılamasında rasyonel amaç”ilkeleriyle birlikte değerlendirilecek ve eşlerin sosyal, kültürel ve eğitim durumları ile yaşadıkları çevre, yöresel davranış biçimleri, örf ve adetler dikkate alınarak hâkim tarafından takdir edilecektir.
Murat ALTINDERE
““Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış mutlak boşanma sebeplerindedir. Bu nedenledir ki ayrıca ortak hayatın bu nedenlerden dolayı diğer eş için çekilmez bir duruma gelmiş olup olmadığının hâkim tarafından araştırılmasına gerek yoktur.”[8]
0 notes
Text
ZİNANIN TÜRK MEDENİ KANUNU’NDAKİ YERİ
Türk Medeni Kanunu 161. maddesi ile hüküm altına alınmıştır.Buna göre:
“Eşlerden birisi zina ederse diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
AÇIKLAMALAR
Zina, kişinin bilerek ve isteyerek kendi irade serbestîsi ile karşı cinsten biri ile bir defa dahi olsa cinsel ilişkide bulunmuş olmasıdır. Zina mutlak boşanma nedenidir.
Bu nedenle “zina” nedeniyle boşanma davası açan kişi, davası reddedilmiş olsa bile sonrasında evlilik birliğinin sarsılması nedeni ile boşanma davası açabilecektir. [1]
Ayrıca zina hem özel hem de genel bir boşanma nedeni olduğundan, eş dilerse aynı dava içerisinde zina nedeni ile boşanma sebebini dilerse hem zina nedeni ile hem de evlilik birliğinin sarsılması nedeni ile boşanma davası açabilecektir. [2]
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Süre, zinanın tek bir eylem halinde olması durumunda olay tarihinden itibaren, devam eden zina ilişkisinde ise en son eylemin yani cinsel ilişkinin gerçekleştiği tarihten itibaren başlar.[3]
Murat ALTINDERE
Buradaki süreler hak düşürücü süreler olduğundan hâkim sürelere uyulup uyulmadığını kendiliğinden gözetecektir. Zina eylemini affeden kişinin dava hakkı yoktur. August Egger’a göre af, “ zihniyetteki bir tahavvülden, mağdur eşin kendisine yapılan haksızlığı, içinde yenmesinden ibarettir.” [4] Af kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olup afta temsil kurumu yoktur. Affetmenin geçerli olabilmesi için serbest bir irade ürünü olması gerekmektedir. Bu nedenle affeden eşin ayırt etme gücünü yitirmemiş olması gerekir. Bununla birlikte af, açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Zina davasında, ispat yükü genel kural gereğince davacıdadır.
Ancak zina için olayın suçüstü olması gerekmez, zina yapıldığına dair kuvvetli delil ve emarelerin olması halinde tarafların zina yaptığı kabul edilir. [5]
Murat ALTINDERE
0 notes
Text
Şirketlere Web Sitesi ve Marka Tescili Zorunluluğu Getirildi
İş dünyasını yakından ilgilendiren ve bir süre önce uygulamaya konulan yeni 'Türk Ticaret Kanunu' ile birlikte tüm şirketlerin web sitesi kurması ve marka tescilinde bulunması zorunlu hale getirildi. Marka ve Patent Uzmanı Murat Altındere, “Sadece web sitesi kurmak yetmiyor ayrıca içeriği yasanın aradığı şartlara uygun hale getirmek de gerekiyor” dedi.
Marka ve Patent Uzmanı Murat Altındere, iş dünyasını yakından ilgilendiren ve bir süre önce uygulamaya konulan yeni 'Türk Ticaret Kanunu' ile birlikte artık tüm şirketlerin web sitesi kurma ve marka tescilinde bulunmasının zorunlu hale getirildiğini söyledi. Aynı zamanda da avukat olan Altındere, 'Türk Ticaret Kanunu'nun neleri zorunlu hale getirdiğiyle ilgili olarak açıklamalarda bulundu. 14 Şubat 2011 tarihi itibariyle Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren kanunla birlikte iş dünyasında oldukça önemli değişikliklere gidildiğini vurgulayan Altındere, sermaye şirketleri için elektronik işlemler ve bilgi toplumu hizmetlerine yönelik önemli ve yaptırım getiren düzenlemelere yer verildiğini anlattı. Türk Ticaret Kanunu'nun 'internet sitesi' kenar başlıklı 1524. maddenin ilk fıkrasında; “Her sermaye şirketinin, bir internet sitesi açmaya mecbur olduğu” ifadesinin yer aldığına dikkat çeken Altındere, buna göre anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin bir internet sitesi açmaları gerektiğini kaydetti.
İnternet sitesi zorunluluğunun, söz konusu kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl sonra yürürlüğe gireceğini ifade eden Altındere, “Kanunun 1524. maddesinde öngörülen internet sitesini kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde oluşturmayan veya internet sitesi mevcut ise aynı süre içinde internet sitesinin bir bölümünü bilgi toplumu hizmetlerine özgülemeyen anonim şirket yönetim kurulu üyeleri, limited şirket müdürleri ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkette yönetici olan komandite ortaklar 6 aya kadar hapis ve 100 günden 300 yüz güne kadar da adli para cezası verilecek” dedi. Yine aynı maddeye göre internet sitesine konulması gereken içeriği usulüne uygun bir şekilde koymayanlara da 3 aya kadar hapis ve 100 güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacağını açıklayan Altındere, kanuna göre sadece web sitesi kurmanın yeterli olmadığını, ayrıca içeriğinin de belirtilen şartlara uygun hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye'de alan adı verme konusunda yetkili ODTÜ bünyesindeki 'Nic.tr' verilerine de dikkat çeken Murat Altındere, 2011 yılı Ocak ayı sonu itibariyle Türkiye genelinde toplam 164 bin 238 'com.tr' uzantılı alan, bin 74 'net.tr' uzantılı alan adı bulunduğu bilgisini de verdi. Marka ve patent tescili konusunda Türkiye'deki tek yetkili kuruluşun; Türk Patent Enstitüsü olduğunu hatırlatan Altındere, bu kurumun verilerine göre de 2010 yılı itibariyle ortalama 250 bin şirketin marka tescili ve başvurusu olduğunu dile getirdi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verilerine işaret eden Altındere, buna göre ülke genelindeki oda ve borsalara çeşitli büyüklüklerde ve bütün sektörlerden bir milyon 250 binin üzerinde firma kayıtlı olduğunu vurguladı. Altındere, “Hali hazırda ise sadece 250 bin şirketin web sitesi ve buna bağlı marka tescili söz konusu. Böylelikle bir milyon şirketin web sitesi ve marka tescili bulunmuyor ve bu kadar sayıda şirketin yeni yasaya göre web sitesi kurması ve bunun için de markasını Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescil ettirmesi gerekiyor. Marka tescili zorunluluğu da, web sitesi kuruluşunda şirketlerden istenen ilk belgelerin başında marka tescil evrakı olmasından kaynaklanıyor. Şirket yöneticileri açısından hapis cezası yaptırımı dahi getiren bu yeni düzenlemeler konusunda işin uzmanları ile kapsamlı bir inceleme ve uyarlama sürecine girmek kaçınılmaz olmuştur” ifadesini kullandı.
pratikhaber
0 notes
Text
HUDER Mersin Şube Başkan Yardımcısı Altındere:
Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) Mersin Şube Başkan Yardımcısı Murat Altındere, "HUDER Mersin olarak incelemiş olduğumuz anayasa değişiklik paketine, hukukçu gözüyle bakarak, hukukçu kimliğimizle 16 Nisan'daki referandumda 'evet' oyu vereceğiz." dedi.
Altındere, Şube Başkanı Kürşat Doğan ve dernek yöneticisi Hibe Gökalp ile dernek binasında düzenlediği basın toplantısında, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle güçlenen millet iradesinin egemen kılınmasından yana olduklarını söyledi.
Demokrasinin teminat altına alınması ve milletin himayesine verilmesini istediklerini belirten Altındere, şöyle konuştu:
"15 Temmuz sürecini ve tankların bir kez daha sokaklarda gezmemesi ve bize halkımıza ait olan uçakların bir kez daha bizlere ateş etmemesi için, son dönemde görevleri meslektaşlarınının haklarını ve menfaatlerini korumak olan ve bağımsız ve tarafsız olmaları gerekirken tarafgir davranarak sözde tüm avukatları temsil ettiğini beyan eden bazı barolar ve barolar birliğinin aksine HUDER Mersin olarak incelemiş olduğumuz anayasa değişiklik paketine, hukukçu gözüyle bakarak, hukukçu kimliğimizle 16 Nisan'daki referandumda 'evet' oyu vereceğiz."
Kürşat Doğan ise, dernekle ilgili yaptığı bilgilendirmede, 1 yıldır faaliyet gösterdiklerini söyledi.
Derneğin amacı hakkında da konuşan Doğan, "Amacımız, bir dernek olarak teşkilatlanmasını işaret eden iradelerin, önderlerinin niyet ve inançlarından asla ödün vermeden, milletimizin milli değerlerinden hasıl olmuş ilke ve değerleri savunmak, üyelerinin sosyal ve mesleki sahada yardımlaşma ve dayanışmalarını sağlamak, mesleki bilgi, gelenek ve kültürlerini artırmak ve genel anlamda sağlıklı ve istikrarlı bir hukuk düzenini temin etmektir." ifadelerini kullandı.
AA
0 notes
Text
Murat Altındere: Gençler bizim en büyük zenginliğimizdir
Avukat Murat Altındere 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınladı
Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük zenginliğinin gençler olduğunun altını çizen Avukat Altındere; 'Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere Milletimizin inanç ve kararlılığıyla, 19 Mayıs 1919'da Samsun'dan başlayan bağımsızlık ve kurtuluş mücadelemizin sembolü olan bu günün, Türkiye Cumhuriyetinin teminatı değerli gençlerimize armağan edilmesi, son derece anlamlıdır. Bizlerin de dünyadaki ilerleme yarışında ülkemizin en büyük güvencesi ve milletimizin en büyük zenginliği gençlerimize olan inancı ve güveni tamdır. Bu değerli emaneti sonsuza kadar yaşatmak ve korumak da hepimizin görevidir. Gençlerimizin geleceğe emin adımlarla ve toplumsal faydalarımızı dikkate alarak, ailesine ve ülkesine yararlı fertler olarak, yetişmeleri en büyük arzumuzdur. Türk milletinin bütün fertleri bu konuda gençlerimize güvenerek, geleceğe umutla bakmaktadır. Bu duygu ve düşüncelerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, Hain FETÖ'nün darbe girişiminde gözlerini kırpmadan vatanı için ebediyete yürüyen kardeşlerimizi ve tüm şehitlerimizi saygı, minnet ve şükranla anıyorum' dedi
Çukurova Express
0 notes
Text
Mersin'de galibiyet sevinci
Mersin İdmanyurdu Kulübü Basın Sözcüsü Murat Altındere, Galatatasaray'a karşı önemli bir galibiyet aldıklarını ve ligde kalma umutlarının arttığını bildirdi. Altındere, yaptığı yazılı açıklamada, Spor Toto Süper Lig'de üst üste başarılı sonuçlar aldıklarını belirterek, "Galatasaray'ı mağlup ederek ligde kalma umutlarımız arttı. Zorlu bir rakibe karşı önemli bir zafer kazandık. Birçok olumsuzluklara rağmen ligde kalacağına inanan bir teknik heyet ve futbolcu topluluğuna sahibiz. Son haftalarda yakaladığımız çıkış da bu inancın zaferidir" ifadelerini kullandı. Akhisar Belediyespor ile berabere kalıp, Kayserispor'u yenerek, ligde çıkış yakaladıklarını aktaran Murat Altındere, şunları kaydetti: "Bu çıkışı Galatasaray karşısında da galip gelerek taçlandırmak istiyorduk ve bunu da başardık. Çok zorlu bir periyoda girdik. Bu süreçte bizi yalnız bırakmayan ve takımına sonuna kadar inanan taraftarımıza teşekkür ediyorum. Stadı doldurarak maç sonuna kadar takımını destekleyen 12. adama bu galibiyeti armağan ediyoruz. Ertelenen Beşiktaş maçı öncesi aldığımız bu galibiyet hem takımımız üzerinde büyük bir öz güven oluşturdu hem de gelecek haftalar öncesi ligde kalma yolunda umutlarımızı artırdı." "Tek bir amacımız var, o da ligde kalmak" Mersin İdmanyurdu Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Engin Şahin ise ligde kalma adına önemli bir galibiyet aldıklarını ve umutlarının arttığını bildirdi. Galatasaray galibiyetinin takım üzerinde olumlu etki bıraktığını vurgulayan Şahin, "Kaybettiğimiz öz güveni ligin ikinci yarısında tekrar kazanarak eski günlerimize döndüğümüzü tüm spor kamuoyuna gösterdik. Tek bir amacımız var, o da bu sezon ligde kalmak. Bunu da başaracak inanç ve güçteyiz" değerlendirmesinde bulundu. Şahin, Galatasaray maçında takımı destekleyen taraftarlara da teşekkür ederek, galibiyeti stadı dolduran ve 90 dakika boyunca destekleyen taraftarlara armağan etti.
Beinsport
0 notes