#uluslararası müdahale çağrısı
Explore tagged Tumblr posts
Text
İsrail, Kamal Adwan Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesini Bombalamakla Suçlanıyor
1 minute Kaynak: Aljazeera.com Hastalar ve sağlık çalışanları risk altında, hastane müdüründen uluslararası müdahale çağrısı İsrail’e ait insansız hava araçları ve tanklarla çevrili olan Kuzey Gazze’deki Kamal Adwan Hastanesi’nin müdürü, uluslararası toplumu hastaneyi ve Gazze’nin sağlık sistemini korumak için müdahale etmeye çağırdı. İsrail’in hasta ve hastane personelinden tahliye edilmesini…
#Filistin hastaneleri#Gazze hastaneleri#Gazze saldırıları#Gazze sağlık sistemi#Gazze&039;de insani kriz#insansız hava araçları saldırısı#Kamal Adwan Hastanesi#sağlık çalışanları tehlikede#sağlık tesisine saldırı#tank ateşi#uluslararası müdahale çağrısı#İsrail Filistin çatışması#İsrail saldırıları#İsrail tank saldırısı#İsrail yoğun bakım saldırısı
0 notes
Text
NATO Zirvesi 2026'da Türkiye'de... NATO'da Türkiye vurgusu
https://pazaryerigundem.com/haber/182522/nato-zirvesi-2026da-turkiyede-natoda-turkiye-vurgusu/
NATO Zirvesi 2026'da Türkiye'de... NATO'da Türkiye vurgusu
ABD’nin başkenti Washington D.C.’de 2 gündür devam eden 75. NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nin Sonuç Bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, 2026 yılında gerçekleşecek zirvenin Türkiye’de yapılacağı duyuruldu.
ANKARA (İGFA) – NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nin Sonuç Bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, ittifakın Ukrayna’yı “NATO üyeliği de dahil olmak üzere tam Avrupa-Atlantik entegrasyonuna giden geri dönüşü olmayan yolda” desteklemeye devam edeceği belirtilerek, müttefiklerin gelecek yıl içinde Ukrayna’ya asgari 40 milyar avroluk (43,28 milyar dolar) askeri yardım finansmanı sağlamayı planladığı kaydedildi.
İletişim Başkanlığı’ndan aktarılan habere göre müttefikler kabul ettiğinde ve koşullar karşılandığında Ukrayna’ya İttifak’a katılma davetini gönderileceği teyit edilen bildirgede, “Ukrayna’nın kendi güvenlik düzenlemelerini seçme ve dış müdahale olmadan kendi geleceğine karar verme hakkını tam olarak destekliyoruz. Ukrayna’nın geleceği NATO’dadır. Ukrayna giderek daha fazla birlikte çalışabilir hale geldi ve İttifak ile siyasi açıdan bütünleşti.” ifadeleri paylaşıldı.
Bildirgede, Rusya’nın, BM Şartı da dahil olmak üzere “uluslararası hukukun bariz bir ihlali” olarak Ukrayna’daki savaşın tek sorumlusu olduğu, Rus kuvvetlerinin ve yetkililerinin insan hakları ihlalleri, savaş suçları ve diğer uluslararası hukuk ihlalleri için cezasız kalmasının söz konusu olamayacağı kaydedildi.
“RUSYA’NIN UKRAYNA’DAKİ SAVAŞINI KOLAYLAŞTIRAN VE DOLAYISIYLA UZATAN HERKESİ KINIYORUZ”
Tüm ülkelere Ukrayna’da Rusya’ya hiçbir şekilde yardım etmeme çağrısı yapılan bildirgede, Belarus, Kuzey Kore, İran ve Çin’in isimleri zikredilerek, “Rusya’nın Ukrayna’daki savaşını kolaylaştıran ve dolayısıyla uzatan herkesi kınıyoruz.” denildi. Bildirgede, Çin, Rusya’nın Ukrayna’daki savaş çabalarının “kesin olarak kolaylaştırıcısı” şeklinde nitelendirilirken, Pekin’in Avrupa-Atlantik güvenliğine sistemik zorluklar yaratmaya devam ettiğine dikkat çekildi.
Çin’e, Rusya’nın Ukrayna’daki mücadelesine maddi ve siyasi desteği durdurması çağrısında bulunulurken, aynı zamanda Çin’in uzay yetenekleri ve nükleer cephaneliğinin hızla genişlemesiyle ilgili endişeler dile getirildi.
Pekin’e stratejik risk azaltma görüşmelerine katılma çağrısı yapılan bildirgede, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı mücadelesinde verdiği tüm desteği durdurması istendi.
Bildirgede, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak BM Şartı’nın amaç ve ilkelerini destekleme konusunda özel bir sorumluluğa sahip olan Çin Halk Cumhuriyeti’ne, Rusya’nın savaş çabalarına her türlü maddi ve siyasi desteği durdurması çağrısında bulunuyoruz.” ifadesi paylaşıldı.
Terörle mücadelenin, NATO’nun kolektif savunması açısından vazgeçilmez olmaya devam ettiği ifade edilen bildirgede, “Teröristler ve terör örgütleri tarafından ortaya konan tehdit ve zorluklara kararlılıkla karşı koymaya devam edeceğiz.” denildi. Bildirgede, Batı Balkanlar ve Karadeniz bölgeleri İttifak açısından stratejik öneme sahip olduğuna da vurgu yapılarak, NATO’nun bölgenin güvenliğine ve istikrarına güçlü bir şekilde bağlı olduğunun altı çizildi.
Bölgesel barış ve güvenliği desteklemek amacıyla Batı Balkanlar ile siyasi diyaloğun ve pratik işbirliğinin geliştirilmeye devam edileceği kaydedilen bildirgede, 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesine de atıf yapılarak, Müttefiklerin Karadeniz bölgesinin güvenliği, emniyeti, istikrarı ve seyrüsefer özgürlüğünü korumaya yönelik çabalarına destek teyit edildi.
75. NATO Zirvesine ev sahipliği için ABD’ye teşekkür edilirken, 2025’te Hollanda’da gerçekleşecek zirvenin ardından bir sonraki zirvenin Türkiye’de yapılacağı duyuruldu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Bakan Tekin’den Gebze Açıklaması: “Şov Yapma Meraklıları”
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Gebze Alaatin Kurt Anadolu Lisesinde yaşananlara değerlendirdi. Habertürk canlı yayınında eğitim gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı. Bakan Tekin, Gebze’de Alaattin Kurt Anadolu Lisesi’nde kız öğrencilerin kıyafetleri dolayısıyla okula alınmadığı iddialarının hatırlatılması üzerine, sosyal medya üzerinden şov yapma meraklısı olanların, öğretmenlerin fedakârlıklarını hiç gündeme taşımadığını ancak 76 bin okulun bir tanesindeki bir olayın, 1 milyon 100 bin öğretmen içinde birinin yaptığı bir konunun bütün kitleyi zan altında bırakacak hâle getirildiğini ifade etti.
“Gebze Olayı ile ilgili gerekli incelemeleri yaptırıyoruz”
Eğitimdeki olumsuzlukların kendileriyle paylaşılmasını isteyen Tekin, “Çözmezsek eğer bizi eleştirsinler, öğretmenleri değil. İlçe müdürü anında müdahale etmiş, il müdürümüz devreye girmiş ve problem çözülmüş ve öğrenci arkadaşlarımız mezuniyet programlarını yapmışlar. Biz de gerekli incelemeleri yaptırıyoruz valilik üzerinden. Bugün valiliğimiz de açıklama yaptı, eğer bir ihmal varsa ihmali olan kişiler cezalandırılır ama ihmal yoksa yazık günah bir sürü kişi zan altında bırakılıyor.” diye konuştu.
“Haftalık ders çizelgelerinde değişiklik yok”
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında hazırlanan yeni müfredata ilişkin soru üzerine Tekin, uluslararası raporların odağında Türk eğitim sisteminin beceri değil, bilgi odaklı ve müfredatın ağır olduğu yönünde eleştirilerin geldiğini hatırlattı. Müfredattaki sadeleştirme çalışmalarına ilişkin Bakan Tekin, “Bazı derslerde çok yüksek oranda azaltma, bazılarında daha az oranda azaltma var ama toplamda yüzde 35 oranında azaltma yaptık.” diye konuştu. Tekin, bunun yanında uluslararası göstergeler ve raporlar ışığında ülkeye ait değerleri de işin içine katarak bir değer üretmek üzere Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adıyla bir mekanizma ortaya çıkardıklarını dile getirdi.
Atatürkçülük dersleri azaltıldı iddiasına yanıt
İnkılap tarihi ve Atatürkçülük derslerinin azaltıldığı iddialarına yanıt veren Tekin, bu iddianın elle tutulur hiçbir tarafının olmadığını, öncelikle hiçbir dersin haftalık ders saatleriyle ilgili bir değişiklik yapmadıklarını, eleştirinin okumadan ezbere yapıldığını söyledi. Tarih derslerinde, Cumhuriyet ile Osmanlı arasındaki köprüyü oluşturmaya çalıştıklarını ifade eden Tekin, “Bunu da çocuklarımız tarihine değerlerine, atalarına sahip çıksın, saygı duysun mantığıyla, geçmişten günümüze inkılap tarihi dediğimiz cumhuriyetin ilan edildiği periyodu da içine alacak şekilde o bağlantıyı kurarak yaptık. Bundan rahatsız olanlara söyleyecek bir sözüm yok.” diye konuştu.
Yeni Müfredat Tartışması
Bakan Tekin, müfredat eleştirileriyle ilgili şu ifadeleri kullandı: “Çocuklarımızın, öğretmenlerimizin üstünden yükü almamızdan mı rahatsızlar? Eğitim sistemimizi bilgi edinmeye değil de akademik olarak elde ettikleri bilgileri beceriye yönelik bir mekanizma getirdiğimiz için mi rahatsız oluyorlar? Türklerin tarihini, bu devletin geçmişini bütün olarak çocuklarımıza veriyoruz dediğimiz için mi rahatsız oluyorlar ya da merhametli, çevresine saygılı, erdemli, millî değerlere sahip çıkan bir kuşak yetiştirmek istiyoruz, ondan mı rahatsız oluyorsunuz acaba ya da merak ediyorum, öğretmenlerimizin süreçte daha çok inisiyatif sahibi olabilecekleri bir mekanizma kurduğumuz için mi rahatsız oluyorsunuz? Bundan neden rahatsız oluyorlar, bunu anlamış değilim.”
Yeni Müfredatı eleştirenlere çağrı yaptı
Bakan Tekin, müfredatın hazırlanma sürecinde her paydaşa ortak çalışma çağrısı yaptığını, buna uymayanların “süre yetersiz, müfredatı önümüzdeki sene hayata geçirin.” eleştirilerinin de iyi niyetli olmadığını ve katılımcılık açısından da tutarlı olmadığını söyledi. Ayrıca ilgili dersin müfredatının ilgili uzmanlarca değerlendirileceğinden, “süre” eleştirilerinin de tutarsız olduğunu belirten Tekin, süre içerisinde katkı vermek isteyen herkesin katkısını aldıklarını kaydetti. 26 dersin müfredatını hazırladıklarını anlatan Tekin, “Bu kadar eleştiri yapanlara çağrım, programını yapmadığımız derslerin hazırlık süreci devam ediyor. Buyrun gelin, onları beraber yapalım.” dedi.
Öğretmen atamaları açıklaması
Ataması yapılacak 20 bin öğretmenle ilgili takvime ilişkin soruya karşılık Tekin, “Sözlü sınavlarla ilgili süreç tamamlandığında 657 sayılı Kanun ile ilgili güvenlik soruşturmaları takvimi var. Onun da ilgili mercilerden hızlandırılmasını isteyeceğiz. Bittiği an itibarıyla atamalarını yapıp öğretmen ailesine katacağız.” diye konuştu. Bakan Tekin, süreci yeni eğitim öğretim yılına yetiştirmeyi arzu ettiklerini söyledi. Engelli öğretmen ataması takvimine ilişkin soru üzerine Tekin, bu süreci Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yürüttüğünü hatırlatarak, “Bize de bu anlamda bir tahsiste bulunacaklar. Süreç tamamlandığında engelli arkadaşlarımızla ilgili atama sürecini duyururuz. Biz oradan sayı beklemek durumundayız şu anda.” ifadelerini kullandı.
Mülakatta kimsenin müdahale edemeyeceği bir sistem kurduk
Öğretmenlerin sözlü sınav süreçlerine ilişkin soru üzerine Tekin, öğretmenlik mesleği itibarıyla sözlü sınavı bir zorunluluk olarak gördüğünü ifade ederek, haksızlık olmaması için bir sistem kurduklarını anlattı. Öğretmenlere sorulacak soruların kapsamını kısıtladıklarını ve bunu öğretmenlere tebliğ ettiklerini aktaran Tekin, ayrıca adaylarına ve jüri üyelerine de kod verdiklerini belirterek, “Deseniz ki ‘Benim bir tanıdığım var, mülakata girecek, yardımcı olur musun?’ Olamam, bilmiyorum. Hangi komisyonda gireceğini bilmiyorum, kodunu bilmiyorum. Kimsenin müdahale edemeyeceği bir sistem.” değerlendirmesinde bulundu.
Mülakatta Görüntü ve Ses Kaydı Yapılacak
Mümkün olduğunca aynı branşın jüri üyelerini aynı illerde toparlamak üzere bir çalışma yürüttüklerini bildiren Tekin, süreçle ilgili şu bilgileri verdi: “Mümkün olduğunca jüri sayısını da azaltarak aynı jürinin değerlendirme yapmasını istedik. Jüri üyeleri öğretmen adayının verdiği cevaplara göre tik koyacak. Ve nihayetinde de notunu vermiş olacak. Verdiği cevapları yazıp tutanak olarak imzalayacak. Görüntü ve ses kaydı yapan kameramız zaten çalışıyor olacak. Dolayısıyla kimse çıkıp bana şunu sordular ya da ben şunları söyledim ama adaletsizlik yaptılar diyemeyeceği bir mekanizma. Salondan çıkar çıkmaz adayımız, jüri üyelerimiz birbirlerinden bağımsız olarak notlarını girecekler ve kaydet tuşuna bastıkları an artık onların o sisteme bir daha erişim hakları olmayacak. Not böylece ortaya çıkmış olacak.”
Okullarda güvenlik kameraları ve veli randevu sistemi aktif kullanılacak
Bakan Tekin, öğretmenlere yönelik şiddete ilişkin cezalarla ilgili Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda yer alacak düzenlemeyle ilgili soruyu yanıtlarken, “Daha önce Sağlık Bakanlığımızın yaptığı sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili düzenlemenin muadilini Millî Eğitim Bakanlığında eğitim çalışanları için tasarladık ve yasaya da koyduk. Hem şiddete caydırıcılık olması açısından tedbirler aldık hem de şiddet uygulayan kişilerin aldıkları cezaların ertelenmemesine ilişkin cezai müeyyideler yerleştirmiş olduk.” açıklamasını yaptı. Bakan Tekin, “Okullarımızda güvenlik kameralarından tutun, veli randevu sisteminin daha aktif kullanılmasına bir dizi tedbire başlamıştık, devam ediyoruz.” dedi.
Özel okul öğretmenleri İle ilgili açıklama
Yusuf Tekin, özel okul öğretmenlerinin ücretlerine ilişkin taahhüt edilen sınırları uygulayıp uygulamadıklarını test edeceklerini de söyledi. Bakan Tekin ayrıca “sınıf tekrarı uygulamasının geri getirilmesinin, 9. sınıfların neredeyse yarısının sınıfta kalması gibi bir tablo ortaya çıkaracağı” yönündeki haberle ilgili de şunları kaydetti: “Kesinlikle yanlış, öyle bir şey yok. Mekanizmayı takip ediyoruz, ilgili arkadaşlar sürekli izliyorlar. Orda yazıldığı gibi değil ama eğitim öğretim sürecinin disipline edilmesi açısından bu tür tedbirlerin alınması gerekiyordu. Bunu yapmayacaksak okullarda eğitimin bir anlamı kalmıyor, öğretmen arkadaşlarımızın da çok yoğun talebiydi.” (BSHA- Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) Read the full article
0 notes
Text
Swiss Solidarity, Türkiye için bağış çağrısında bulundu
ZÜRİH- Pazartesi günü Türkiye ve Suriye'yi (Bakurê Kurdistan) deprem felaketinin ardından, yardım kuruluşu İsviçre’de yardım çağrısında bulundu. İsviçre yardım kuruluşu Swiss Solidarity, bölgeyi etkileyen depremin insan kaybında hala geçici olduğunu ve saatten saate değiştiğini belirterek, yıkılan binaların sayısı göz önüne alındığında, hali hazırda açıklanan kayıplardan çok daha fazla sayıda ölü sayısından endişe duyduklarını dile getirdi. Swiss Solidarity, Suriye'deki afet bölgelerinin yakınında bulunan ve savaştan etkilenen nüfusu desteklemek için yıllardır çalışan ortak kuruluşlarla zaten temas halinde oldukları belirterek, Türkiye'ye ise esasen şu anda uluslararası Kızılhaç ve Kızılay kurumlarıyla ç hareket ettiklerini açıkladı. DAYANIŞMA ÇAĞRISI Yardım kuruluşu "acil olarak ortaklaşa çalışma yürüttüğümüz STK'larımızın müdahale kapasitesinin değerlendirilmesi, maddi ve mali ihtiyaçların yerinde belirlenmesi yönünde çalışma yaptıklarını belirtti. Şu anda tüm çalışmalar, gömülü veya kayıp kişilerin aranmasına ve ayrıca gıda sağlanmasına odaklanmıştır. Swiss Solidarity'nin direktörü Miren Bengoa, "Kendilerini tamamen yoksul bulan hayatta kalanlar için su ve barınak var" ihtiyacı var” dedi. "Bu felaketin aciliyeti ve ölçeğiyle başa çıkmamız için İsviçre'de dayanışma çağrısı yapıyoruz" dedi. "Türkiye ve Suriye'de depremler için bağışlar doğrudan www.bonheur.ch www.bonheur.ch adresinden yapılabilir. Read the full article
0 notes
Text
Filistin'den ABD ve uluslararası topluma çağrı! Artık düşmeye başladı
Filistin’den ABD ve uluslararası topluma çağrı! Artık düşmeye başladı
Filistin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, İsrail’in, Mescid-i Aksa’nın altında yürüttüğü kazıları durdurması, Aksa’daki statükoya uyması ve İslami Vakıflar Dairesi’nin yetki ve sorumluluklarına saygı göstermesi için ABD ve uluslararası topluma acil müdahale etmeleri çağrısı yapıldı. “İşgal makamları ve onların yetkili birimleri tarafından kutsal Mescid-i Aksa’nın altında ve…
View On WordPress
0 notes
Text
ABD, TÜRKİYE ÇİN RUSYA İRAN ‘DÜŞMAN ÜLKE’ İLAN ETTİ
ABD, tarikat liderlerini topladığı sempozyumda Türkiye, Çin, İran ve Rusya’yı dini özgürlükler konusunda sorunlu ülkeler ilan etti. Bu ülkelere karşı tavır alma çağrısı yapılan toplantıda, ‘dini zulümle mücadele’ için milyonlarca dolarlık fon tahsis edileceği açıklandı
ARDA TUNÇEL
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından 24-25-26 Temmuz 2018 tarihlerinde başkent Washington’da düzenlenen Uluslararası Dini Özgürlük Sempozyumu tamamlandı. Dünyanın 80 farklı ülkesinden 160’ın üzerinde devlet yetkilisi ile tarikat liderlerinin katıldığı sempozyumda; tarikatların kullanabileceği yöntemler, maddi kaynaklara erişim ve tarikatlar arası uluslararası dayanışma konularında birçok oturum yapıldı. Sempozyumda, ABD yönetiminin ‘dini özgürlük’ kavramını dış politika gündeminin merkezine yerleştirmeyi amaçladığı, sıkça tekrar edildi.
Bakan Mike Pompeo, Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan açıklamada, “Bu büyük bir olaydı, Dışişleri Bakanlığı böyle bir toplantıya ilk kez ev sahipliği yaptı” dedi. 80’den fazla ülkeden, 40’tan fazla dışişleri bakanı, her türlü dini grup ve STK’ların ortak bir tema üzerine bir araya gelmesini sağladıklarını vurgulayan Pompeo, insan haklarının dini özgürlüğe bağlı olduğunu öne sürdü.
‘TÜRKİYE’YE KARŞI HAREKETE GEÇİN!’
ABD Dışişleri Bakanlığı, dini hakların giderek daha fazla sorunlu hale geldiğini iddia ettikleri Rusya, Türkiye ve Çin’in davet listesinden çıkarıldığını bildirdi. Açıklamada, söz konusu ülke yönetimlerine karşı tavır alma çağrısı yapıldı. Türkiye ile ilgili oturumda ise FETÖ ve PKK bağlantısı gerekçesiyle Türkiye’de yargılanan Rahip Andrew Brunson’un kızı Jacqueline Furnari konuştu. Babasının çok zor koşullarda bulunduğunu öne süren Furnari, devlet yetkililerinden Türkiye’ye karşı harekete geçmeleri talebinde bulundu. Furnari’nin konuşmasının ardından söz alan Uygur Türkü Tahrir Hamut da “Çin’in Nazi uygulamaları benzeri kitle imha girişiminde bulunmasından korktuğunu” söyleyerek, Çin’e müdahale edilmesini istedi.
‘HEDEF, İRAN’DA REJİM DEĞİŞİKLİĞİ’
Etkinliğin devamında, İran’da yaşandığı iddia edilen ‘dini zulüm’ konuşuldu. Bizzat Dışişleri Bakanlığı yetkilisi tarafından ve ilgili başlıkla yapılan konuşma dikkat çekiciydi. Bakanlık yetkilisi, Trump yönetiminin, sempozyumda, İran Hükümeti’nin dini ihlallerinin özellikle vurgulanmasını ümit ettiğini belirtti. Analistler İran’da rejim değişikliğini hedeflendiği yorumunda bulundular, gelecek dönemde İran’a karşı dini grupların daha çok ön plana çıkacağını söylediler.
‘BU SADECE BAŞLANGIÇ’
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, sempozyumun kapanışında yaptığı konuşmada bunun sadece bir başlangıç olduğunu ve ABD’nin gelecek dönemde önemli inisiyatifler alacağını söyledi. ABD’nin, dünya çapında ‘dini zulümle mücadele etmek’ için milyonlarca dolarlık fon tahsis edeceğini açıklayan Pence, bu fonun tarikatlarla ABD arasında güçlü yapılar inşa etmek için önemli olduğunu belirtti. Brunson’un tutuklanmasına da değinen Başkan Yardımcısı, konuyu darbe girişiminden sonra tutuklanan “binlerce gazeteci, eylemci, hakim, subay ve öğretmenle” birlikte ele aldı. Türkiye’ye Brunson’u serbest bırakma çağrısında bulunan Pence, bunun gerçekleşmemesi halinde yaptırımlar olacağını belirtti.
1 note
·
View note
Text
Filistin’den İsrail’in yıkımlarının durdurulması için uluslararası topluma müdahale çağrısı http://dlvr.it/RjDT1g
0 notes
Text
Avrupa'nın Türk özel uçakları için 48 saatlik bildirim zorunluluğuna HATİD tepkisi
https://pazaryerigundem.com/haber/178796/avrupanin-turk-ozel-ucaklari-icin-48-saatlik-bildirim-zorunluluguna-hatid-tepkisi/
Avrupa'nın Türk özel uçakları için 48 saatlik bildirim zorunluluğuna HATİD tepkisi
Hava Taksi İşletmeleri Derneği (HATİD) Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Yeşilgül, Avrupa ülkelerinin Türk özel uçaklarının ticari uçuşlar için uyguladığı, uçuşlardan 48 saat öncesinden bildirim zorunluluğunun mütekabiliyet kurallarına aykırı olduğunu belirtti.
İSTANBUL (İGFA) – Türk hava taksi işletmecilerinin iş yapma kabiliyetini ciddi şekilde sınırlandırdığını ve uluslararası havacılıkta eşitlik ilkesine aykırı olduğunu vurgulayan HATİD Başkanı Zafer Yeşilgül, Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne (SHGM) aynı şekilde karşılıklı mütekabiliyet uygulaması çağrısında bulundu.
Zafer Yeşilgül, Avrupa’dan herhangi bir ülkeden Türkiye’ye gelmek isteyen bir özel jetin sadece 3 saat önceden başvuru yapmasının yeterli olduğunu ancak Türk uçaklarına uygulanan 48 saatlik bildirimin adil olmadığını belirtti.
Hava Taksi İşletmeleri Derneği’nden konu ile ilgili yapılan yazılı açıklamada, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) standartlarına göre, uçuşların düzenlenmesi ve bildirim süreleri konusunda karşılıklı işbirliği ve uyumun esas olduğu belirtildi. ICAO’nun Annex 6 ve Annex 9 belgeleri, uluslararası uçuş operasyonları ve sınır geçiş prosedürleriyle ilgili standartları içerdiğine dikkat çekilen açıklamada, Avrupa’nın Türk özel uçaklarına uyguladığı 48 saatlik bildirim zorunluluğu bu standartlarla bağdaşmadığın altı çizildi.
TÜRKİYE KARŞI YAPTIRIM HAKKINI KULLANMALI
Yeşilgül, bu haksız uygulamaya karşı Türkiye Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne (SHGM) müdahale çağrısı yaparak, Avrupa ülkelerinin Türk özel uçaklarına uyguladığı 48 saatlik bildirim zorunluluğuna karşı, benzer bir düzenleme getirilmesi ve Avrupa menşeli özel uçakların Türkiye’ye girişlerinde aynı bildirimin karşılıklı mütekabiliyet esaslarına göre uygulanması gerektiğini belirtti.
Yeşilgül ayrıca, SHGM’nin, uluslararası platformlarda bu sorunu gündeme getirmesi ve Avrupa Havacılık Emniyet Ajansı (EASA) nezdinde girişimlerde bulunarak bu haksız uygulamanın sona erdirilmesi için diplomatik çabalarını artırması gerektiğini savunarak; “Uluslararası havacılık kurallarına uygun olarak, tüm ülkelerin eşit ve adil bir şekilde muamele görmesi ve Türk hava taksi işletmecilerinin rekabetçi yapısının korunması için Türk sivil havacılık otoritelerinin konuya acilen müdahale etmesi gerekir” dedi.
“HATİD OLARAK PROTESTO EDİYORUZ”
Hava Taksi İşletmeleri Derneği olarak Avrupa’nın Türk özel uçaklarına uyguladığı 48 saatlik bildirim zorunluluğunu kabul edilemez bulduklarını ve bu durumu protesto ettiklerini ifade eden Yeşilgül, “Derneğimiz, Türkiye Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden aynı şekilde karşı yaptırımlar uygulanmasını talep ediyor ve uluslararası havacılıkta eşitlik ve adaletin sağlanması için yetkilileri göreve çağırıyoruz” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Bir Karanlıktır Güncelleniyor
Bir karanlıktır güncelleniyor. Bir karanlıktır sürüp duruyor. Bir karanlıktır daimi kılınıyor iş bu menzilde ayrışmaz, ayrılmaz, eksilmez bildiriliyor. Bir karanlık ki hayat hemen her anlamda çürümeye rehinken, daha da yetmez durmak yok yola devamla bir ve birlikte ol çürüme dört bir yanı kuşatsın diye dört dönülüyor. Zarlar atılıyor, pardon kararnamelerin birisi geliyor, birisi gidiyor, kanunlar ortaya gecenin köründe dökülüyor, kimi zaman bu bahislerden haber dahi verilmiyor karanlık hali olağan bir meseleymiş gibi geçiştiriliyor o arada olan biten sıradana oluyor. Var edilen düzlem ne kadar fecaat ile birlikteliğine açık ara devam ederse o kadar bedel sıradanın karşısında yükseltiliyor. Bir karanlıktır güncel, bir karanlıktır dört bir yanda reva görülenlerle biteviye bir fasit döngü olarak sabit oluyor, sabit kılınıyor.
Her gün artık afaki bir çürümenin nesnelliği karşımıza çıkıyor. Karanlık ile yolunu hiçbir zaman ayrıştırmamış bir menzilin bugününün de yarının da her nasıl biçimlendirildiğine dair en yetkin okuma artık afaki kılınan o karanlık tahayyülle çıkageliyor. Nesnel, eksiği gediği kalmadan var edilen her devletli / muktedir eylemi bir biçimde o katran karanlığını güncelliyor. Bugün üstünde yaşamaya çalıştığımız toprak parçasının hali / ortalamalarının üstündeki / çürümenin, bet ve fecaat ile yolunun / yönünün kesişimi bu meramı ortaya hiç eksiksiz seriyor. Biteviye kılınan her hamle bir sonraki katran karasının varlığını bu yerde gerçek kılıyor. Yaşatılan, var edilen ve sürekliliği sağlama alınmış her hamle bir başkaca çürümeyi beraberinde imliyor. Bir karanlıktır ki ne başı var ne de bu sahnede bir dibi ya da bucağı!
Bir karanlıktır güncelleniyor. Her şey örtbas edilmeye çalışılırken, örtbas edildiği sanılan ile hakikat birbirine değiyor. Bir menzilin nasıl alttan alta, göstere göstere çürüme halinin ortasına demirlendiği artık daha da bariz gerçekliğine ulaşıyor. Bir asırdır onca vahametle bir dolu yıkımla yön kazanamayan ol devlet aklının şimdi handiyse bütün bütün yenilenen sureti hayatı bu defa eksiltiyor, lafta değil gerçekten çürütüyor. Bütün bütün olmakta olan ve varlığı tescillenmiş olan nefret / şiddet ve ayrımcılık siyasetinin, madun siyasetin tümü bariz aşırı sağ / ırkçı yakıştırmalarına ev sahibi kılındığı bir düzlemde karanlık bugünlerin tek hakikati kılınıyor. Bu kadar afaki olanın kıyısında bir menzil bırakılmadı, hayata yer konulmadı, tek bir itiraz duyulmadı / duyurulmadı. Konu burada kilit!
Evrensel Gazetesi’nden aktaralım: “İstanbul Sözleşmesi'ne dönük saldırılara karşı bugün Türkiye’nin pek çok kentinde kadınlar eylemde. Kadınlar, eşitlik haklarının güvenceye alınması ve şiddete karşı korunması için önemli bir uluslararası belge olan İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmek istenmesine karşı sokakları terk etmiyor. Kadınlar "Haklarımızı ve özgürlüğümüzü mücadele ederek kazandık, vazgeçmeyeceğiz" diyor.
Kadınlar, eşitlik haklarının güvenceye alınması ve şiddete karşı korunması için önemli bir uluslararası belge olan İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmek istenmesini protesto ederken aynı zamanda 2011 yılında imzalanan ve 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tartışmaların son bulmasını ve Sözleşme’nin uygulanmasındaki eksiklerin giderilmesini talep ediyor.
İstanbul Sözleşmesine dönük saldırılara karşı İzmir'de kadınlar bir araya geldi. Alsancak ÖSYM binası önünde toplanan kadınlar Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne kadar sloganlar eşliğinde yürüdü.
“İstanbul Sözleşmesi yaşatır, Vazgeçmiyoruz" yazılı pankart arkasında yürüyüşe başlayan kadınlar sık sık "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” “erkek vuruyor, devlet koruyor”, “Devlet elini bedenimden çek” sloganları attı.
Katledilen kadınların isimlerini okuyan kadınlar, “Katledilen kadınlar isyanımızdır, bir kişi daha eksilmeyeceğiz” sloganlarıyla tepkilerini dile getirdi.
Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne yürümek isteyen kadınlara polis müdahale etti. Kadınlar ters kelepçe yapılarak gözaltına alındı. Polis müdahalesinde 16 kadının gözaltına alındığı belirtildi. Gazetecilere de polisin sert müdahalesi oldu.
Gözaltına alınan kadınların bazılarının isimleri şöyle: Gözde Ece Yüksek, Evrim Çakır, Ebru Akeloglu, Didar Gül, Zehra Hekimoğlu, Eylem Tunalı, Gizem Coşkun, Deniz Cesurer, Melda Barutcu, Cansu Ekmen, Nihal Yılmazarslan, Nilgün Yılmazarslan, Tuğba Aratıcı, Alican Kelek, Melodi Zengin, Pınar Usta.
Kadınlar bir süre oturma eylemi yaptıktan sonra basın açıklaması gerçekleştirildi. Kadınlar adına ortak açıklamayı Şengül ve Hülya Ulaşoğlu okudu.
"İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, bir insanın cinsiyeti üzerinden şiddete maruz bırakılmasının önlenmesi, şiddete uğrayanların korunması ve şiddet faillerinin gerektiği şekilde cezalandırılması için somut hukuki ve toplumsal adımları tanımlayan, devlete açık ve net yükümlülükler getiren uluslararası bir metindir" diyen kadınlar sözleşmenin öngördüğü bütünsel politikayı oluşturan ana temanın hayatın tüm alanlarında kadın erkek eşitliğini sağlamak olduğunu söyledi.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini bir partinin yönetim kurulunda karar altına almak isteyenlere karşı her alanda bir araya geldiklerini ifade eden kadınlar, "Mücadelemizin geri dönüşü yok. Sadece sözleşmenin iptali gündeminin ortadan kalkmasını değil, sözleşmenin devleti yapmakla yükümlü kıldığı tüm koruma, önleme, tazminat, çevirmen desteği, eşitlik politikaları geliştirme ve uygulama sorumluluklarının da hemen yerine getirilmesini istiyoruz. Kadınların mücadelesi engellenemez. Biz kadınlar bu haklarımızın gereğinin yerine getirilmesi için yan yana durmaya, hep birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz" diye konuştu.”
Bir karanlıktır güncellene gelir. Söz haklarını, yaşam istençlerini savunmak isteyen kadınlar önce darp edilir, sonra gözaltına alınır. Bir biçimde bu sahadaki kırım halinin en yakın hedefleri arasında başat giden bir kimliğin savunma hattı yıkılmak istenir. Atıldı mı mangalda kül bırakılmayan demokrasi mefhumunun nasıl da ikilemde olduğu her gün en az bir vakanın / kırımın var edildiği cinayetlerden, tacizlere uzanan bir şecere ile karşımıza çıkartılır. Böylesinden bir ülkenin varlığı, zamanında bu muktedir tarafından onanmış olanın şimdi yerle bir edilmesinin tahayyülü güncellenmek istenir. Bize değil o kadınların anlattıklarına kulak verselerdi şayet, değil geri çekmeye teşebbüs etmek tam anlamıyla İstanbul Sözleşmesinin varlığını muhafaza etmek, işlevselliğini daimi kılmak için çaba harcanırdı! Burası Türkiye deyince hiçbir kırımın tam anlamıyla sonlandırılması bir yanda yüzleşilmediği bir uzam karşımızdadır, devamı 13 Ağustos tarihindedir. Budur o karanlığı güncelleyen, hala inatla sürdüren. Özgür, hayatlarına dair kararları kendileri veren / vermekte hakları olan insanların üstüne bir gölge gibi çökertilmek isteneni alaşağı edecek ivme yakalanmış mıdır, yanıtı 13 Ağustos’ta görülecektir.
Naci Kaya’nın Mezopotamya Ajansı’daki haberini aktaralım: “Aydın, yazar, şair, gazeteci ve sanatçıların da aralarında bulunduğu "101 Aksaçlı"nın, ülkenin kötü gidişatına dikkat çekmek ve muhalefet partilerine “demokrasi ittifakı” çağrısı içeren bildirinin yankıları sürüyor. İmzacılar arasında yer alan Anavatan Partisi (ANAP) eski milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş, gazeteci Nadire Mater ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıcı ve Demokrasi İçin Birlik (DİB) Sözcüsü Rıza Türmen ile bildiriyi konuştuk.
Ülkenin bugünkü durumunu “12 Eylül darbe dönemindeki karanlığa” benzeten siyasetçi Abdulbaki Erdoğmuş, kıyaslama yapıldığında bu dönemin geleceğinin daha da belirsiz olduğunu kaydetti. Türkiye’nin rotasını demokrasinin tersine çevirdiğini ve otoriter bir rejime doğru gittiğini belirten Erdoğmuş, “sivil darbe” ile ülkenin geleceğinin inşa edildiğine söyledi. Ülkenin karanlığa ve kaosa sürüklendiğini ve bu durumdan kaynaklı kaygılandıklarını ifade eden Erdoğmuş, bildirinin bugün yaşananları teşhir etme amacı taşıması bakımından çok önemli olduğunu vurguladı.
“Bu iktidar partisine oy vermiş seçmenini de kapsayan bir bildiridir” diyen Erdoğmuş, “Biz Türkiye’nin mevcut durumunu tespit ettik, iktidarın ülkenin götürdüğü yeri belirleyip ülkenin çok derin bir krizden geçtiğini ve karanlık bir tünele girdiği tünelin ucunun görünmediği bir ortamda bir uyarıda bulunduk. Hani ‘imdat’ denilir ya; biz de ‘imdat’ dedik. Dolayısıyla bu yönetime karşı herkesin ortak bir duruş sergilemesi lazım. Bu ortak duruşun zemini de demokrasi olmalıdır. Aksi halde bu karanlığın bir girdaba dönüşeceği ve bu girdapta hepimizin boğulacağına işaret ediyoruz” diye konuştu.
Bildiriyle aynı zamanda geleceğe yönelik belirsizliği ortaya koymaya çalıştıklarını ifade eden Erdoğmuş, “Bunun için de gençlere ve demokrasi ittifakına özellikle seslendik. Gelecek bu kadar karanlık iken iktidar geleceği gençlerimize ‘aydınlık’ olarak göstermeye çalışıyor. Bildirimizde gençlere iktidarın ‘pembe hayallerin’ gerçek olmadığını, ‘bu gidişatın geleceğinizi kararttığını ve size bir gelecek imkanı sunmadığını’ ortaya koymak istedik” dedi.
Muhalefete de kimi uyarılarda bulunduklarına değinen Erdoğmuş, yaşananlara rağmen muhalefetin demokrasi ittifakında buluşmamasını “aciziyet” olarak değerlendirdi. Erdoğmuş, “Gerçekten Türkiye’de siyaset, iktidar ve muhalefetiyle birlikte aynı güzergahta seyretmektedir. Muhalefetin çizgisi ve yolu iktidardan ayrı değil. Bu yolda muhalefet sadece iktidarı eleştirmektedir. Oysa bizim dediğimiz şey bu yol karanlık bir yol, bu yol çıkmaz bir yol. Muhalefetin bu yolun doğru bir yol olmadığını haykırması gerekiyor. Tüm partilere aynı eleştiri yapmak haksızlık olur. Ama şu gerçek var ki muhalefet partileri, demokrasi konusunda yan yana gelemiyor. Bu muhalefetin aciziyetidir. Tabi bazı partiler demokrasi konusunda daha mücadelecidir, büyük çabalar gösteriyor. Bazı partilerin yoğun baskılar altında siyaset yaptığını biliyoruz. HDP’nin bu baskılar altında siyaset geliştirmesinin ne kadar zor olacağını biliyoruz” ifadelerini kullandı.
“Ortak pay demokrasi ise; bu ceberut iktidara karşı duruş sergilemeli” diye seslenen Erdoğmuş, şöyle devam etti: “Bu hepimizin ortak meselesidir ve bu ortak mesele etrafında herkesin yan yana gelmesinin zorunluluk olduğunu söylüyoruz. Bu tarz şeyleri geliştirmek gerekiyor. O nedenle bu bildiri herkese ulaşmalı. Ana akım medyanın bildiriyi nasıl gölgelediğini biliyoruz. Ama tüm bunlara rağmen bildiri 7 dile çevrildi ve Türkiye’nin mevcut durumu dünyaya teşhir edildi. Bu bildiriyi imzalayıp işimizin bittiğini düşünen insanlardan değiliz. Bu bir başlangıçtır ve bunu sürdürmek zorundayız” dedi.
Ülkenin gidişatının parlak olmadığını dile getiren Rıza Türmen ise, yargı, basın, ekonomi ve dış politikanın çöktüğünü söyledi. “Aksaçlılar” olarak hiç böylesi bir kriz ile karşılaşmadıklarını ifade eden Türmen, “Toplumun bu kadar çok kutuplaştırıldığı, iktidara muhalif olan herkesin düşman ilan edildiği ve yargının muhalifleri kullanmak için kullandığı böylesi bir rejim ve düzen görmemiştik. Bir kuşak olarak ülkenin bu hale gelmesinden elbette bizler de sorumluyuz. Genç kuşakların bizim yaptığımız hatalara düşmemesi için çağrıda bulunuyoruz. ‘Başka bir Türkiye mümkün’ diyoruz. Daha adaletli daha özgür ve daha güzel bir Türkiye olabilir, bizim çağrımız budur” değerlendirmesinde bulundu.
“Aksaçlılar” olarak çağrı yaparak işlerinin bitmediğini dile getiren Türmen, gelecekle ilgili programlarına da değinerek, “Bunu bir hareket haline getirmek mi lazım diye tartışıyoruz. Özgürlük dediğimiz eyleme geçmektir. Özgürlük mücadelesi ancak böyle yapılır. Eylem olmadan özgürlük mücadelesi olmaz. Eylemin içinde her şey vardır. Sözde vardır yazıda vardır, sokağa çıkmakta vardır. Demokrasi çerçevesi içinde kalma kaidesiyle özgürlük mücadelesi verilecekse ki verilmesi gerekir; bu her tür demokratik eyleme başvurmak gerekir. Önümüzdeki günlerde bildirimizdeki talepleri halka ulaştırma çabası içinde olacağız. Çünkü halk olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü mücadelenin öznesi halkın kendisidir. Halkı özne haline getirmeden her şey lafta kalır” diye konuştu.
Gazeteci Nadire Mater de pandemi boyunca iktidarın 65 yaş üstü yurttaşlar için söylediklerine dikkati çekerek, “Dört aydır 65 yaş üstü grubunu Kovid-19'dan koruyacaklar ya, kendi yaşlarını da unutarak bizlere ‘büyüklerimiz’, ‘kıymetlilerimiz’, ‘gözbebeklerimiz’ demekten yorulmadılar. Madem bu kadar ‘değerliyiz’, yönetenler 101 Aksaçlı’nın seslenişinden gelen fırsatı değerlendirsinler. Derslerine çalışsınlar, seslenişimizi tekrar tekrar okusunlar, ödevlerini yapsınlar” diye seslendi.”
Yöneten katının vurdumduymazlığı bir yandan, her yıkımdan sonra çıkagelen ol âmâ ve lal halinin ortaya serdiğine bir tepkime paylaşılır. Düzenin karanlıktan gayrısını hemen hiç var etmediği ortaya çıkarken bir ülkenin topyekun dönüşümünün önündeki hemen tüm engellerin aşıldığı yer gerçek kılınır. Geçici tedbirler, ön almalar, yahut da tedbirmiş gibi yapılan hamlelerle ortaya serilen bir demokrasi mefhumunun kadından, erkeğe, genç ya da yaşlıya ve her türden inanca, kimliğe, aidiyete ve düşünceye karşıtlığı mihenk taşları döşenmeye devam olunurken bir dur denilebilecek midir, mesel ortadadır!
Bugün şu şartlar altında salt iki konudaki onca eksiltme, süreğen kılınmış tahayyül ötesini ihtiva eden sınırlandırma ve kuşatma ile bir ülke dönüştürülmektedir. Karanlık lafta değil hiçbir zaman da öyle kılınmamıştır. Çürümenin rotasında her atılan adım bir kez daha nihai ve keskin olanı işler / işlevsel kılmaktadır. Böyle bir halde, bu kadar bağnazlık ve dolaylı / doğrudan eylemsellikle hayatın hali her nice olacaktır sahiden? Bütünüyle ve bariz bir biçimde gündemin yoğunluğu içerisinde oluşturulan her yeni eşik hangi kırılma, hangi eksiltme, hangi taarruz nihayetinde müştereklerimizin yıkımını imleyecektir sahi ama sahiden de, sorguluyor musunuz? Atılan avazları, ortaya serilen meramları, biteviye kılınmış olan itirazlarla birlikte / bütünüyle doğrudan bir biçimde müştereklerimiz olanı savunabilecek miyiz meselemizdir. Sorgular mısınız? Bir karanlıktır güncelleniyor, yarın ve daha sonra ne getirecek olduğunu artık anlıyor musunuz? Müştereklerimizi tastamam ne eksik, ne abartı, ne de yorum hakikaten zayi olunmasına karşı sesinizi var edebiliyor, soruyu sorabiliyor musunuz? Bir karanlıktır güncelleniyor, görüyor musunuz, susuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Stories Of A Static Expectation – Paolo BARETTA – Behance
#karanlık#güncellik#yaşam#hayat memat#kırım#kadın hakları#insanlık#insan olmak#düzen#dirayet#erkan#erk#şiddet#demokrasi#vahşet#sokak#işkence#devlet102#yol#yordam#istanbul sözleşmesi#akil#us#meram#arzihal#çöküş#sirayet#tahakküm#devlet nedir#polis şiddeti
0 notes
Text
Cezayir Gençlik Örgütü: Arap dünyası diplomatik olarak Türk devletini boykot etmeli, ilişkiler durdurulmalı
Cezayir Gençlik Örgütü: Arap dünyası diplomatik olarak Türk devletini boykot etmeli, ilişkiler durdurulmalı
Arap dünyasının ve uluslararası kamuoyunun Libya konusundaki sessizliğini kınayan Cezayir Gençlik Örgütü Başkanı Emani Osama, Türkiye ile diplomatik tüm ilişkilerin bir an önce kesilmesi çağrısı yaptı.
Türk devletinin Libya’daki krize müdahale etmesine tepki gösteren Cezayir Gençlik Örgütü Başkanı Emani Osama, Arap dünyasına ve uluslararası kamuoyuna Türk devleti ile diplomatik ilişkilerin…
View On WordPress
0 notes
Text
Amerika Kıtası Sendikalar Konfederasyonu: Venezuela halkının haklarına saygı duyun
Amerika Kıtası Sendikalar Konfederasyonu (CSA), Venezuela’nın egemenlik ve kendi kaderini tayin hakkına saygı duyma çağrısı yaptı.
Kuzey ve Güney Amerika’da kıta genelinde 55 milyondan fazla işçiyi temsil eden Amerika Kıtası Sendikalar Konfederasyonu (CSA), Venezuela’daki tehdit ve çatışma sürecinin yarattığı durum karşısında bir açıklama yaptı;
ABD öncülüğündeki kötü şöhretli bir grup hükümetin Başkan Maduro’yu gayri-meşru ilan etmesini ve resmi makamları tanımayarak iktidarı gasp eden ve kendini başkan ilan eden Juan Guaido’yu başkan olarak tanımasını kınıyoruz.
Amerikan Devletleri Örgütü Genel Sekreteri Luis Almagro’nun ve muhafazakar hükümetlerin desteklediği bu uluslararası girişim, darbeler ve askeri diktatörlüklerle şekillendirilen bölgemizin tarihinde aştığımızı düşündüğümüz bu yöntemleri geri getirerek egemen bir ülkenin iç işlerine müdahale etmektedir.
Bu tutum Venezuela’da yeni şiddet eylemlerine yol açabilir ve tüm bölgeyi öngörülemeyen ve olumsuz sonuçlar yaratacak bir çatışma sürecine götürebilir.
Venezuela’nın yaşadığı siyasi, ekonomik ve sosyal zorlukların derinleşmesini önlemek için bölgenin ve dünyanın demokratik hükümetlerini ve kurumlarını sorumluluğa çağırıyoruz.
Hem hükümet hem de demokratik muhalefet acilen çatışmacı tutumlarını terk etmeli ve uluslararası toplumun desteğiyle etkili bir diyalog ve anlayış yoluna girmelidir. Ülkenin karşılaştığı zorlukları aşmak için BM’nin tüm aktörlere dönük yaptığı ‘kapsayıcı ve güvenilir siyasi müzakerelere katılma’ çağrısını destekliyoruz.
Sendikalar, bu çalışmalara katılmaya hazırdır. Venezüela halkının haklarına saygıya, refaha ve egemenliğe, demokrasiye ve barışa dayalı bir çözüm arayışında dayanışma göstermek için uluslararası sendikaları göreve çağırıyoruz.
CSA/TUCA: Amerika Kıtası Sendikalar Konfederasyonu, Kuzey ve Güney Amerika ülkelerinde faaliyet yürüten ITUC üyesi sendikaların oluşturduğu uluslararası sendika konfederasyonudur.
Açıklamanın İspanyolca orjinali için:
La CSA llama a respetar la Soberanía y Autodeterminación de Venezuela
http://csa-csi.org/NormalMultiItem.asp?pageid=12461
http://bit.ly/2RS6S6l
0 notes
Text
Vicdan reddederken karışan akıllar – Murat Kanatlı
https://wp.me/pXsHy-Kof Ülke gündeminde bir kez daha vicdani ret tartışması hâkim. Gene ortalık toz duman. Bir sürü ama’lı destekler gibi gözükenlerin yazdıkları, kafaların karışması, yasalar, uluslararası dokümanlar, anayasa ve maalesef konuşup konuşup, unutup yeniden başa dönen bir coğrafya! Konunun neresinden başlasak bilinmez! Önce herhalde vicdan nasıl reddeder kısmını konuşmak gerek… Kafalar karışık dedik ya, aniden birileri çıkıyor ve diyor ki “vicdani ret hak olabilir AMA onlar askere gitti” yani karşıyım diyemiyor, demiyor ama karşı! Uzun uzun vicdan nedir yazmak var ama yazının sınırları belli! Örneğin kimse doğuştan vejetaryen ya da vegan doğmaz! Toplumun sana çizdiği yaşam tarzı ile hayata başlangıç yaparsın, bir süre geçer vicdanın da kimi zaman devreye girer, gelişir, şekillenir ve karar verin! İki yönde de olur, vegan olarak hayatını sürdürmektesin, bazı okudukların yazdıkların seni farklı etkiler et yemek ile fikrin değişir, hayvansal ürünleri kullanmakla ilgili yaklaşımların farklılaşır. Yaşam durağan değil, vicdanın gelişimi de… Dini bir topluluğun içine doğan, Quaker, Yahova Şahidi bir çevredesin, öyle büyün, o değerler içinde yaşarken zorunlu askerlik kapına geldiğinde vicdani reddini kullanın… Ya da Muhammed Ali’sin, hayatın boksla geçer, savaşın acılarını, yaşananları görün, inancın ve dünya görüşün değişir, Vietnam Savaşı için kapına dayanan Amerikan ordusuna katılmayı vicdanen reddeden! Ya da Fransa’dasın zorunlu askerliğini yaptın ama Cezayir iç savaşı nedeniyle Fransa ordusu kapına dayanır, vicdanen reddeden, gitmen! Bu coğrafyada olsa hakkı olduğunu söyleyen çok kişi olur ancak cümle ortasına kocaman bir “AMA” koyup sana, Yahova Şahidi’nin reddinin tam da anti-militarist olmadığını, Muhammed Ali’nin boksör olduğu için vicdani reddinin uygun olmadığını, Fransız pasifistlerin zorunlu askerliğini yaptığı için Cezayir iç savaşını reddedemeyeceğini anlatırlar. Arada 50 koca yıl geçmiş biz hala seferberlik yani reservistlerin vicdani ret hakkı var mı yok mu kısmını konuşuruz ancak 50 sene önce Fransa konuşup bitirmiş konuyu. Kimin vicdani reddi tamamdır, değildiri on yıllar önce birçok ülke çözmüş, bizim için dert değil, Amerika’yı keşfe yeniden çıkarız, usanmadan… 1916 yılında ilk kez İngiltere yasal mevzuat içine alıyor vicdani ret hakkını, son olarak da Güney Kore anayasa mahkemesi vicdani ret hakkını tanıyor, yüzlerce vicdani retçi serbest kalarak dünya üzerinde vicdani ret süreçleri yeni bir aşamaya geliyor. İsrail böyle bir hakkı kısmen tanımasına rağmen, seçici davranıyor, her yıl onlarca genç İsrail’in işgal politikasını kabül etmediklerini beyan edip, vicdani retlerini açıklıyor, İsrail siyasi olarak beyanları tanımıyor, reddediyor, hapse atıyor ama direniş sürüyor. Özellikle Durzilerin vicdani reddini eğer dini düzeyde gelirse İsrail kabül etmekte, onun dışında her İsrailli asker doğar diyor, vicdani ret hakkını tanımasına rağmen uygulamıyor. Finlandiya vicdani ret hakkını tanımasına, etkin bir alternatif kamu hizmeti de olmasına rağmen total retçileri tanımıyor, devletin zorunlu hizmetini reddedenleri hapse onlar da atıyor… Buna rağmen savaş karşıtı mücadele durmuyor. En kötü durum Eritre’de, sistematik şekilde vicdani retçilere dava okunmakta, hapse atılmakta, konunun tartışılması bile imkânsız! Eritre’yle beraber vicdani retçilerin sistematik askere mahkemeye gittiği diğer coğrafya Kıbrıs’ın kuzeyi! Türkiye hakkı tanımıyor ama zorla getirmeyi de pratikte kaldırdığı için vicdani retçilere dava daha çok “askerden soğutmaktan” açılıyor, orda insan haklarına saldırı başka bir cepheden sürmekte… Türkiye Avrupa Konseyi’ndeki tek ülke ki vicdani ret hakkını tanımıyor! Avrupa Konseyi mahkemesi olan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Kıbrıs’ın kuzeyinde uygulanmasından Türkiye’yi sorumlu tuttuğunu çeşitli kararlarda ortaya koymuştu. Türkiye vicdani ret konusunda hem dini hem de ideolojik 3 davada AİHM’de AİHS’in 9. Maddesini ihlalden mahkûm oldu. Bir de vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin süreci sürüyor, orda da sivil ölüm ile Türkiye mahkûm oldu ama hâlâ Osman’ın peşindeler! Tüm bunlara rağmen yasal mevzuatını henüz AİHS ile uyumlaştırmadı… Türkiye’ye karşı benim ve Haluk Selam Tufanlı’nın da vicdani ret ile ilgili birer davası var. Türkiye’nin AİHM karnesi de hiç iç açıcı değil! AİHM 07 Temmuz 2011 tarihli Bayatyan - Ermenistan kararı ile vicdani ret hakkını AİHS’in 9. Maddesi ile bağdaştırmakta, vicdani ret hakkının tanınmamasını da bunun ihlali olarak görmekte… Yalnız Avrupa Konseyi değil, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Konseyi de vicdani reddi tanıdığını açıkça ortaya koyup, ülkelerin rutin raporlanmasında takip ettiği başlıkları altına alıp, tavsiyeler yayınlamaya başladı. Türkiye burda da mahkûm oldu! Peki dünyada onca şey yaşanırken biz ne yapıyoruz?! El yordamı ile yol alma çabası deylim… 2009 yılında seferberlik çağrısı geldiğinde benim açımdan süreç yeni bir aşamaya gelmişti. Zorunlu askerlikte geçirdiğim bir yıl, 1990’lardan beri ilgilendiğim vicdani ret hakkının bu coğrafyada uygulanması için bir İnisiyatifin kurulması, Vicdani Ret İnisiyatifi’nin Vicdani Ret için Avrupa Bürosu’na (EBCO) katılması, orda tüm dünyadaki vicdani retçilerle dayanışma etkinliklerine dahil olmamız, adada ise yeni geçiş noktalarının açılması ile artık silahla bu sorunun çözülmeyeceğin net şekilde önümüzde olması ama tam da ayni zamanda devletin savaşın hazırlıklarına katılmam için beni seferi etmesinin daveti! Bu artık yaşamımda aşamayacağım bir çelişkiyi ortaya çıkarmıştı. Bir yandan vicdani reddin bu coğrafyada hak olarak tanınması için mücadele ederken, başka coğrafyadaki vicdani retçilerle dayanışma eylemlerine katılırken, diğer yandan bir gün de olsa savaşın hazırlıklarına dahil olmak aşılamayacak bir çelişki idi… Bu koşullarda 2009’da gelen savaşın hazırlıkları katılma davetini reddettim ve başka bir süreç başladı… Ülkenin ilk vicdani retçisi değildim, 1993 yılında Salih Askeroğlu vicdani reddini açıklamıştı, onun yazdıklarından da ilham alarak yolculuk başladı… Haziran 2011 yılında Askeri Mahkeme’deki ilk duruşma gününde tavrımı açıklayıp, vicdani reddimi kamusal olarak da kamuoyu ile paylaştım. Avukatımız Öncel Polili davanın Anayasa’nın düşünce ve vicdani özgürlüğü maddeleri ile çelişkisi olduğunu belirtip, Anayasa Mahkemesine havalesini talep etti. Elbette bir ay sonra AİHM’in vereceği karardan haberdar değildik! Aralık 2011 yılında Askeri Mahkeme davanın Anayasa Mahkemesine havalesine karar verdi. 10 Ekim 2013 tarihinde ise Anayasa Mahkemesi kararını okudu. Anayasa Mahkemesi bizi haklı bulmadı ama karar çok önemliydi. Tuhaf bir cümle oldu, farkındayım ama gerçek durum bu. Haklı bulmadı çünkü zorunlu askerliğin de kaynağını anayasadan aldığını söyledi, çelişki yok dedi. Karar önemli çünkü vicdani ret hakkının tanınmasına çağrı içeriyor, bunun için de yasa koyucuyu göreve çağırıyordu. Aslında 5 sene sonra Güney Kore’de benzer bir süreç oldu, Anayasa Mahkemesi bir karar üretti ve ordaki idare de buna uygun işlem yaptı. Kıbrıs’ın kuzeyinde ise Anayasa Mahkemesi kararını 5 yıl sonra, bir başka vicdani retçinin hapse girme ihtimali olduğu zamanda konuşup, çözüm bulmaya çalışıyoruz! Anayasa Mahkemesi tam 5 yıl önce uyarmıştı: “Vicdani retçi statüsünün ve bu statüye kabulle ilgili esas ve usullerin Askerlik Yasası’nda veya başka bir yasada düzenlenmemiş olması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bir eksiklik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf devletin Sözleşme altındaki yükümlülüğünü ihmali olarak görülmekte ve bu eksiklik nedeniyle askerlik hizmetine karşı olan vicdani retçilerin cezalandırılmaları, kişilerin Sözleşme’nin 9. maddesinde yer alan özgürlüklerine müdahale olarak değerlendirilmektedir.” Bu yazılandan sonra mahkeme başka ne desin? Bağlayarak gidelim, mahkeme diyor ki AİHM AİHS’in 9. Maddesi çerçevesinde vicdani reddi hak olarak görür, AİHS’in 9. Maddesi ise Anayasa’nın 23 ve 24. Maddesidir: “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde yer alan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın yukarıda verilen 23. maddesinde sıralanan özgürlükler arasında yer almaktadır; Anayasa’nın 24. maddesinde de kişinin düşünce ve kanaatlarını açıklama hakkı olduğu ifade edilmektedir.” Çözüm yolunu da açıkça işaret etmekte: “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önerdiği gibi, askeri hizmet yerine sivil kamu hizmeti yapılmasına olanak tanıyan bir düzenlemeye iç hukukta yer verilmesi, tamamı ile yasa koyucunun, yani yasama organının değerlendirme ve takdirindedir; bu noktada “yurt ödevini” silahlı kuvvetlerle ilişkilendiren Anayasa’nın 74. maddesi de dikkate alınmalıdır.” Mahkeme aslında adrese teslim öneri de yapmakta: “Askerlik hizmetine karşı olanlara askerlik hizmetinden muafiyet tanımaya açık, bu kişilerin askeri hizmet yerine sivil kamu hizmeti yapmalarına olanak sağlayan bir düzenlemeye Askerlik Yasası’nda veya başka bir yasada yer verilmemiş olmasındadır.” Askerlik Yasasında muafiyet hangi koşullarda sağlanacağı açıkça yazılmaktaydı, Vicdani Ret İnisiyatifinin de önerdiği yasa değişikliği bu çerçevede idi. Anayasa Mahkemesi kararı hükümettekilere ders anlatır gibi yazıldıydı, yasal değişiklik yapmazsanız başınız yalnız AİHM ile değil ayni zaman BM İnsan Hakları Komitesi ile derde girecek uyarısı da kararda mevcuttu: “Atasoy ve Sarkut’un başvurularını 2012 yılında karara bağlayan İnsan Hakları Komitesi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin vicdani nedenle zorunlu askerlik hizmetine karşı çıkma hakkını açıkça ifade etmediğini, ancak zorunlu askerlik hizmetine vicdani nedenle karşı olma hakkının düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının özünde yer aldığını, Sözleşme’nin 18. maddesinin bu hakkı kişiye sağladığını ifade etmiştir.” Tüm bu yazılanlara rağmen hükümetler harekete geçmedi. 25 Şubat 2014 yılında Askeri Mahkeme’de önce ben 4 Aralık 2014 tarihinde ise Haluk Selam Tufanlı mahkûm oldu ve 10’ar gün hapis yattık. Konu Askeri Yargıtay önüne de gitti, 1/2014 nolu karar ile Anayasa Mahkemesi kararını onlar da hatırlattı. Bu süreçte biz de hem Haluk hem de benim süreçle ilgili AİHS’in 9. Maddesi ihlal edildiği söyleyip AİHM’de Türkiye’ye karşı dava açtık. AİHM’deki süreçte de devam etmekte. Bu süreç devam ederken benim 2010 ve 2011 yılına ilişkin konulardaki davalarımla ilgili de adil yargılanma başlığı ile yeniden Anayasa Mahkemesine gittik. O karar da 2018 başında okundu ve konu yeniden Askeri Mahkemeye döndü. Şu aşamada benim 2, Haluk Selam Tufanlı’nın 6 ve Halil Karapaşaoğlu’nun 4 davası var. Başsavcı makamını temsilen gelen Savcı AİHM’deki davalar tamamlanıncaya kadar, benimle ve Haluk’la ilgili davaları geri çekip, mahkeme sürecini şimdilik sonlandırdı. Ama Halil’in davalarında Savcı ileri işlem yapmakta kararlı. 5 yıl sonra yeniden Anaysa Mahkemesindeki kararda belirtilen yasa koyucunun bir şey yapması konusuna geri döndük. Bu konuda aslında yasa koyucu da 5 Ekim 2017 tarihinde Dilekçe Komisyonunda karar aldı. O kararda da Başbakanlığa çağrı yapılmaktaydı: “Komitemiz, bahse konunun Anayasa tarafından güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerle de bağlantısı nedeniyle hassas ve önemli bir konu olduğunu, insan hakları temelinde, uzman kişilerle birlikte sağlıklı bir şekilde tartışılıp detaylı olarak ve tüm yönleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanısına varmıştır. Komitemiz, konuya göstermiş olduğu önem nedeniyle tüm yukarıdakiler ışığında, Başbakanlığa bu çerçevede konuyu hassasiyetle değerlendirme ve ilgili girişimleri başlatmayı tavsiye etme kararı almıştır.” Yani yasa koyucu da Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi harekete geçmiştir. Elbette eski konu, yeni süreçte bir kez daha gündeme geldi, vicdani ret hakkı anayasaya acaba aykırı mı? Arada bir sürü hukukçunun yazdıklarını da hatırlatabiliriz ama onlar bayatladı derseniz, taze açıklama da mevcut! Örneğin konu son olarak yukardaki Dilekçe Komisyonu ayni kararında yasa koyucu açısından netleştirilmişti: “Komitemiz, Anayasanın 74’üncü maddesinin vicdani ret hakkının tanınmasının önünde mutlak bir engel olduğu görüşünü de değerlendirmiştir. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesinin bahse konu ile ilgili D. 2/2013 Sayılı Kararı ürettiği ve bu Kararda da, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önerdiği gibi bir düzenlemenin yapılmasının ancak Yasa Koyucunun, yani Yasama Organının takdiri ile mümkün olabileceğinin ve bu bağlamda Anayasanın 74’üncü maddesinin de dikkate alınarak bir düzenleme yapılabileceğinin belirtildiği görülmektedir.” Yani yasa koyucu Anayasa Mahkemesi kararını da yorumlayıp, irade ortaya koyup, çelişmeyecek bir çözüm mümkün demiştir. Çözüm konusunda da Vicdani ret inisiyatifi defalarca birçok yetkiliye verdiği öneriyi bir kez daha buradan hatırlatalım: “Askerlik Yasanın 8’nci maddesine (3)’üncü fıkra eklenmesi yönünde değişiklik önergesini sunulabilir. Eklenecek 3. Fıkra da şu şekilde olabilir: (3) Askerlik çağına gelmiş olup, ancak kendisini vicdani retçi olarak tanımlayan, ahlaki, vicdani, siyasi, dini ya da benzer gerekçelerle askerlik yapmak istemeyenler, bu durumlarını bağlı oldukları Askerlik Şubesine bildirmeleri ve açıklamaları halinde askere alma işlemine ve askerlik hizmetine tabi tutulamazlar ve bu tutumlarından dolayı haklarında soruşturma açılamaz, ceza verilemez, ekonomik, toplumsal, kültürel, medeni ya da politik hakları açısından herhangi bir ayrımcılığa maruz bırakılamazlar. Vicdani ret hakkından muvazzaflık hizmetini sürdürmekte olan er, erbaş ve yedek subaylar ile yedekler de yararlanır. Savaş ve benzeri hiçbir olağanüstü hal gerekçesi ile bu hakkın kullanımı sınırlandırılamaz. Vicdani retçi olduğunu açıklayanlara tabi oldukları askerlik süresi kadar sürede yaşları, öğrenim durumları, mesleki beceri ve yetenekleri dikkate alınarak ikamet ettikleri şehirlerde, hizmet koşulları bakımından herhangi bir ayrımcılığa uğramadan ve cezalandırıcı nitelikte olmayan kamu hizmeti gördürülür. Muvazzaflık hizmetini sürdürürken vicdani retçi olduğunu açıklayanlara hizmet sürelerinin kalan kısmında yukarıdaki paragrafta belirtilen koşul ve niteliklerde kamu hizmeti gördürülür. Vicdani retçi olduğunu açıklayan yedekler için ise yedeklik hali son bulur. Kendisini vicdani retçi olarak tanımlayan, ahlaki, vicdani, siyasi, dini ya da benzer gerekçelerle askerlik yapmak istemeyenler için mahkeme kararıyla veya bu yasa uyarınca çıkarılan bir tüzükle oluşturulacak sivil kurum tarafından vicdani retçi olarak tanınanlar askerlik mükellefiyetini yerine getirmiş sayılırlar. Askerlik hizmeti yerine alternatif hizmet öngörülebilir. Bununla ilgili kurallar tüzükle düzenlenir.” Bu mümkün mü? Askerlik Yasasında birçok madde hale hazırda Anayasa’ya aykırıdır. Özellikle bedelli kısmı 4 sene önce düzenlenmiştir, 3 bin sterlin ödeyenlerin askerlik görevinden muaf saymaktadır. Bu nedenle vicdani reddi Anayasa ile çelişkilidir diyerek düzenleme yapmamak doğru yaklaşım olmaz, kaldı ki Anayasa Mahkemesi kararında da muafiyet kısmına atıfta yapılmıştı. Gelinen noktada temel sorun militarist cereyanların oluşturduğu frekansların sonucu karışan akılların netleşmesidir, yoksa uluslararası hukukta konun nasıl ele alındığı, Anayasa Mahkemesinin neler yazdığı açık… 3 Ocak’a çok kalmadı, insan hak ve özgürlüklerine çok önem verdiğimizi iddia ettiğimiz zamanlarda, bir kez daha aynada kendi suretimize bakma zamanıdır…
0 notes
Text
Avrupa Komisyonu: Türkiye, vize muafiyeti için 7 talebi henüz yerine getirmiş değil
Tüm haber ve son dakika gelişmelerini Haber İhbar Hattı ile anlık takip edin! Haber için önce http://www.haberihbarhatti.com/2018/avrupa-komisyonu-turkiye-vize-muafiyeti-icin-7-talebi-henuz-yerine-getirmis-degil/4686/
Avrupa Komisyonu: Türkiye, vize muafiyeti için 7 talebi henüz yerine getirmiş değil
Avrupa19:34 17.04.2018(Güncellendi 20:25 17.04.2018) URL’yi kısaltınAB’nin yürütme organı Avrupa Komisyonu’nun 2018 Türkiye raporunda, Türkiye’nin vize muafiyeti için yerine getirmesi gereken 72 talepten kalan 7’sini henüz hayata geçirmediği belirtildi.Avrupa Komisyonu’nun Türkiye için ilerleme raporunda, ”Vize Serbestisi Yol Haritası’nın uygulanmasına gelince, Türkiye’nin şubat başında Avrupa Komisyonu’na sunduğu planda, kalan 7 kontrol talebini nasıl yerine getirmeyi düşündüğü izah ediliyordu” hatırlatması yapıldı. ‘VİZE DİYALOĞUNA DEVAM’ Halihazırda Avrupa Komisyonu’nun bu planı değerlendirdiği ve Türk partnerleriyle Türkiye-AB vize serbestisi diyaloğunu devam ettirdiği ifade edildi. Ancak geçen yıl içinde bu alanda sadece birkaç ilerlemenin kaydedilebildiği, henüz gerekli tüm kriterlerin Türkiye tarafından yerine getirilmediği vurgulandı. Türkiye’ye vize politikasını AB ortak vize politikasıyla uyumlu hale getirmesi çağrısı da yapılarak Türkiye’nin ’11 AB üyesi ülkenin vatandaşlarına ayrımcı vize rejimi uyguladığı’ not ediliyor. ‘YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE HİÇBİR İLERLEME KAYDEDİLEMEDİ’ Ayrıca raporda, Türkiye’de yolsuzlukla mücadele alanında bazı hazırlıklar yapıldıktan sonra hiçbir ilerlemenin kaydedilemediği belirtildi. ‘ÜST DÜZEY YOLSUZLUK DOSYALARINA YÜRÜTME ERKİ MÜDAHALE EDİYOR’ Yasal ve kurumsal çerçevenin uluslararası standartlara uyması için daha çok şeyin yapılması gerektiği, yürütmenin üst düzey yolsuzluk dosyalarına kanunsuz şekilde etkide bulunmaya devam ettiği vurgulandı. Türkiye’nin yolsuzluk vakalarında, bilhassa da üst düzeyden yolsuzluk sözkonusuysa, soruşturma, yargılama ve mahkum etme sicilinin çok kötü olduğunun altı çizildi. Kamu kurumlarında hesap verebilirlik ve şeffaflığı artırmak konusunda hiçbir ilerleme kaydedilemediği de aktarıldı. ‘GRECO’NUN TAVSİYELERİ YERİNE GETİRİLSİN’ Yolsuzluğun pek çok alanda yaygınlığının devam ettiği, dolayısıyla ciddi bir sorun olmayı sürdürdüğünün altı çizilirken Türkiye’nin Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun (GRECO) tüm tavsiyelerini yerine getirmesi gerektiğine dikkat çekildi. Yolsuzluğa karşı kararlı mücadele için geniş bir partiler arası siyasi uzlaşmaya ve güçlü siyasi iradeye ihtiyaç olduğu hatırlatıldı.
kaynak: Avrupa Komisyonu: Türkiye, vize muafiyeti için 7 talebi henüz yerine getirmiş değil
Anadolu Ajansı, DHA, İHA tarafından geçilen tüm yerel haberler bölümünde Haberihbarhatti.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen websiteleri ve ajanslardır.
Görüş, öneri ya da şikayetiniz paylaşmak isterseniz, İletişim Formunu doldurarak bize ulaştırabilirsiniz. En kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.
Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Facebook sayfamızı takip edin!
Kaynak: http://www.haberihbarhatti.com/2018/avrupa-komisyonu-turkiye-vize-muafiyeti-icin-7-talebi-henuz-yerine-getirmis-degil/4686/
0 notes
Photo
Şiddet,Ölümle Sonuçlanmaya Devam Ediyor
Libya'nın Sabrata kentinde 17 Eylül'den bu yana devam eden şiddet olaylarında 26 kişinin hayatını kaybettiği, 170 kişinin yaralandığı bildirildi.
Sağlık Bakanlığı tarafından bölgeye gönderilen sağlık ekibinin başkanı Serrac Recep es-Suri, sosyal paylaşım sitesi Facebook hesabından yaptığı açıklamada, Sabrata'da çatışmaların başladığı 17 Eylül'den bu yana 26 kişinin hayatını kaybettiğini, 170 kişinin yaralandığını duyurdu. Bakanlık tarafından gönderilen ekibin yaralıların acil sağlık ihtiyaçlarını karşıladığını belirten Suri, yaralıların hastanelere nakledilmesi için çalıştıklarını kaydetti. Sabrata'da Ulusal Mutabakat Hükümetine (UMH) bağlı "Terör örgütü DEAŞ'la Mücadele Operasyonlar Birimine" ait bir kontrol noktasında "dur" ihtarına uymayan sürücünün kullandığı araca ateş açılması sonucu operasyon birimi ile silahlı gruplar arasında çatışmalar başlamıştı. Daha sonra ölenlerin kentteki Askeri Konseye bağlı silahlı bir birlikten olduğu anlaşılmış, taraflar arasında 5 gün devam eden çatışmaların 22 Eylül'de durdurulması için anlaşma sağlanmıştı. Sabrata Belediye Meclisinden yapılan açıklamada, Zuvara, Zintan, Zaviye ve Mısrata kentinden temsilcilerin krize müdahale amacıyla toplandığı belirtilmiş, uzlaşı heyetlerinin kentte ateşkesin sağlanması konusunda anlaşmaya vardığı duyurulmuştu. UMH'ye bağlı Savunma Bakanlığı da kentte çatışan taraflara ateşkes çağrısında bulunmuştu. Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonunun (UNSMIL) açıklamasında, Sabrata'daki şiddet olaylarından endişe duyulduğu belirtilerek, uluslararası insan hakları hukuku gereği çatışmaların derhal durdurulması ve sivillerin korunması çağrısı yapılmıştı. http://www.sonhaberkibris.com/siddetolumle-sonuclanmaya-devam-ediyor/.html #Libya, #Ölü, #Şiddet Son Haber Kıbrıs - Son Dakika Kıbrıs, KKTC Haberleri, Türkiye ve Dünya Haberleri - sonhaberkibris.com
0 notes
Text
Tunus'tan uluslararası topluma Mescid-i Aksa çağrısı
Tunus'tan uluslararası topluma Mescid-i Aksa çağrısı
TUNUS Tunus, İsrail’in Mescid-i Aksa‘ya yönelik ihlallerini kınayarak, uluslararası topluma acil müdahale çağrısında bulundu. Tunus Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, uluslararası toplum, İsrail’in uygulamalarının sonlandırılması için acil müdahaleye çağrıldı. Tunus’un, Filistin halkıyla dayanışma halinde bulunduğu, başkenti Kudüs olan bağımsız devletlerini kurmak başta olmak…
View On WordPress
0 notes
Text
Acil.
4.04.2017 17:37:01: F143 Yaşar Bukte: Uluslararası Doktorlar Derneği AID’den İdlib İçin Acil İlaç Yardımı Çağrısı Suriye rejimi ve destekçisi ülkelerin, dün İdlib'in güneyindeki Han Şeyhun bölgesine klor ve sarin gazlı saldırısında çoğunluğu çocuk olmak üzere 100’e yakın sivil hayatını kaybetti. Kimyasal saldırı sonucu solunum güçlüğü, kas güçsüzlüğü ile oldukları yerde can veren insanlar dışında yüzlerce insan da gaz saldırısından etkilenerek bölgedeki tek hastane olan Babül Hava Hastanesine kaldırıldı. Son derce yetersiz şartlarda hizmet veren hastanede hastaları yatıracak yeterli yatak bulunmamaktadır. Cilvegözü sınır kapısının karşı tarafında bulunan Babül Hava Hastanesi’ne bölgedeki depolarımızdan mevcut ilaçlar ilk elde aktarılırken, özellikle solunum yolları etkilenen hastalar için ilgili ilaç ihtiyacı bulunmaktadır. Acil ilaç ihtiyacını karşılamak için tüm gönüllülerimizi, hayırseverleri ve halkımızı ilaç yardımı için maddi destek vermeye çağırıyoruz. Solunum ve kalp sistemini etkileyen gaz tahribatına müdahale için Atropin, Salbutamol, Hydrocortizone, Combivent gibi acil ilaçlara ihtiyaçlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bölgede bulunan arkadaşlarımızla ilaçları hastaneye ulaştırıyoruz. Derneğimizin 3960 numaralı SMS servisine mesaj atarak, www.aidoctors.org sitemizden online bağış olarak nakdi yardımlar bekliyoruz. Dr.Mustafa YILMAZ AID Genel Sekreteri
0 notes