#toptancı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Plastik Kumbara Toptan Kumbara İmalatı
Plastik Kumbara Toptan Kumbara İmalatı
Aramadan Karar Vermeyin
MERHABA
Üretici Firmayız...
ADET FİYATI 40 TL ye geliyor.1 Koli 24 adettir.
Satışı 75 tl ile 100 tl arasıdır.
Tek alım yoktur..
Ödemeler peşindir..
Kredi kartı geçerli değildir..
Kapıda ödeme yoktur...
Yerimiz İstanbul Esenler Otogarının üst tarafındadır..
Kırılmaz plastikten yapılmıştır.
Uzunluk 15 cm en 11 cm dir.
İçinde 3 çeşit değişik hediyeler vardır.
Sakız çeşitleri,toybox tarzı oyuncak kutu çeşitleri,hayvan figürleri,kart çeşitleri, plastik top çeşitleri ve benzeri gibi...
Piyasada bu fiyata muadili yoktur...
Satışı çok hızlı ve güzel bir üründür...
Başka ürünler ile kıyaslamayın çünkü tuttuğumuz takımların renklerinde olması dolayısıyla her kesime hitap ediyor.Siparişe göre her takım taraftar renklerini yapıyoruz...
Düğünsalonları
Cafeteryalar
Bakkal
Market
Fırın
Pastahaneler
Kuaförler
Kahvehaneler
Benzin istasyonları
Spor kulüplerine
Halı sahalar
Toptancılara
Oyuncakçılara
Kırtasiyelere
Avmler
Okul kantinlerine
Anlayacağınız kadarıyla her kesime hitap ediyor.Bir koli verdiğimiz yerlerin dönüşümü 5 koli ve üzeri oluyor..
Gitmezse diye düşünmeyin..
Kalan mallar bizimdir..
Tabiki elinizde kalırsa????...
Küçük düşünmeyin hem kendi dükkanınızda satın hemde toptancılığını bile oturduğunuz yerden yapabilirsiniz..Eşinizin dostunuzun işletmesi var ise bakkal cafe düğün salonu veya marketlerin ve benzin istasyonlarının satın almasında arkadaşlarınız..
Hatta ve hatta dükkan dükkan gezerek bile Üstüne kâr koyup satan müşterilerimiz bile vardır..
Tanesine 10 tl koyup satsanız bile kolide 240 tl yapar..Her gün 10 koli satsanız 2400 tl yapar..Aylık hesaplarsak güzel rakamlar kazanabilirsiniz..Bizden söylemesi..
Yerimiz İstanbul Esenler otagarının yan sokağında..
Gelip alabilirsiniz...
BİZDEN AYRILMAYIN.
BİZDEN SÖYLEMESİ.
NOT: TOPTANCILARA
DUYURULUR...
100 KOLİ VE ÜSTÜ ALIMLARDA BAYİLİK VE ÖZEL FİYAT İNDİRİMLERİ VARDIR.
ATC GRUP hayırlı işler diler...
Yoğunluktan dolayı hemen dönüş yapamayabiliyoruz.
Anlayışınız için teşekkürler..
#kumbara#toptancı#toptan satış#toptanticaret#kumbaraüreticileri#plastik kumbara#toptan kumbara#i̇stanbul#bayrampaşa#bakirköy#bahçeli̇evler
0 notes
Text
Modern Erkeğin Bakımı
Erkek kozmetik ürünleri, modern erkeklerin bakım ihtiyaçlarına cevap vermek için tasarlanmıştır. Artık erkekler de cilt bakımı, saç bakımı ve kişisel bakım ürünlerine ilgi gösteriyorlar. Erkek kozmetik ürünleri, erkeklerin cilt tipine ve ihtiyaçlarına uygun olarak formüle edilmiştir ve genellikle ferah ve maskülen kokulara sahiptir. Bu ürünler arasında, erkekler için özel olarak geliştirilmiş yüz temizleme jelleri, tıraş köpükleri, saç şekillendiricileri ve parfümler bulunur.
Toptan Kozmetik üreticisi
Fabrikadan toptan kozmetik, kozmetik işletmeleri için büyüme ve genişleme fırsatları sunar. Bu şekilde, işletmeler kozmetik ürünleri doğrudan üreticiden toplu olarak satın alabilir ve kendi markaları altında satışa sunabilirler. Toptan kozmetik alımı, işletmelere maliyet avantajı sağlar ve stok yönetimini kolaylaştırır. Ayrıca, toptan kozmetik alımı, işletmelerin ürün çeşitliliğini artırmasına ve müşterilerine daha geniş bir seçenek sunmasına olanak tanır.
Fason Kozmetik Üreticileri: Özgün Markanızı Oluşturun
Fason kozmetik üreticileri, kozmetik markaları için özgün ürünlerin üretimini sağlar. Bu üreticiler, müşterilerin istekleri doğrultusunda özel formülasyonlar geliştirir ve ürünleri özel ambalajlarla paketler. Fason üretim, kozmetik markalarının kendi özgün markalarını oluşturmasına ve piyasaya sürmesine olanak tanır. Bu şekilde, markalar kendi benzersiz ürünleriyle müşterilerine farklı bir deneyim sunabilirler.
İşbirliği ve Kalite Fason üreticisi
Fason kozmetik üreticisi, kozmetik markalarıyla işbirliği yaparak kaliteli ürünlerin üretimini sağlar. Bu üreticiler genellikle yüksek kaliteli hammaddeler kullanır ve sıkı kalite kontrol prosedürleri uygularlar. Ayrıca, fason üretim süreci boyunca markalarla yakın iletişim içinde çalışarak, müşteri memnuniyetini sağlamaya odaklanırlar. Fason kozmetik üreticileri, markaların özgün ürünlerini zamanında ve güvenilir bir şekilde teslim etmek için çaba gösterirler.
Kapıda Ödeme Kozmetik
Kapıda ödeme kozmetik, müşterilere güvenli ve pratik bir alışveriş deneyimi sunar. Bu ödeme seçeneği sayesinde müşteriler, ürünleri teslim aldıklarında ödeme yaparlar, böylece ödeme işlemi öncesinde ürünleri görme ve kontrol etme imkanı bulurlar. Kapıda ödeme, çevrimiçi alışverişlerde güvenlik endişelerini azaltır ve müşterilere rahat bir alışveriş deneyimi sunar.
Güvenilir Alışveriş Adresleri
Kapıda ödeme olan kozmetik siteleri, müşterilere güvenilir alışveriş seçenekleri sunar. Bu siteler, genellikle kozmetik ürünlerin çeşitli kategorilerini ve markalarını sunar ve müşterilerin ihtiyaçlarına uygun ürünleri seçmelerine olanak tanır. Ayrıca, kapıda ödeme seçeneği, müşterilere güvenli bir alışveriş deneyimi sunar ve çevrimiçi alışverişlerde ödeme kolaylığı sağlar.
Sağlıklı ve Mutlu Bir Yaşam İçin
Kişisel bakım, fiziksel ve zihinsel sağlığın korunması ve iyileştirilmesi için önemlidir. Bu kapsamda, cilt bakımı, saç bakımı, hijyen ve beslenme gibi konular önemlidir. Kişisel bakım rutini, her bireyin ihtiyaçlarına ve tercihlerine göre şekillenir ve sağlıklı ve mutlu bir yaşam için önemlidir.
Kozmetik: Güzelliği ve Bakımı Bir Arada Sunar
Kozmetik, güzellik ve bakımı bir arada sunar. Cilt bakımı, makyaj, saç bakımı ve kişisel bakım gibi çeşitli alanlarda ürünler sunarak, kullanıcıların kendilerini iyi hissetmelerine ve güzel görünmelerine yardımcı olur. Kozmetik ürünler, doğal içeriklerle formüle edilmiş ve sıkı kalite kontrolüne tabi tutulmuştur, böylece kullanıcıların güvenle kullanabilecekleri ürünler sunarlar.
0 notes
Text
Arjantin'de enflasyonu bahane eden bir yumurta satıcısı, yumurta kolisinin fiyatına %100 zam yapmıştı.
-"Artık daha fazla para kazanmanın zamanı geldi." diyordu. O sabah hüzünlü bir yüz ifadesiyle iş yerini açsa da aslında çok mutluydu.
Zengin olamamasının nedenini hep dürüst olmasına bağlamıştı ama artık o güzel günler çok yakındaydı.
Fakat yine de yaptığı zamdan dolayı üzgünmüş gibi yapmalıydı. Çok geçmeden her hafta bir koli yumurta alan müşterisi yine iş yerine gelmişti. Yaşlı kadın fiyatı görünce gözlerine inanamadı. Sebebini sorunca:
-"Toptancılar zam yaptı efendim. Malum enflasyon da var, biz de haliyle fiyatları arttırdık." dedi.
Yaşlı kadın bu duruma çok kızmıştı ve usulca koliyi tezgaha bıraktı.
-"O zaman kalsın, ben yumurta yemeden de yaşarım. Yeter ki Arjantin bu zamdan etkilenmesin." dedi.
Satıcı onun bu hareketi karşısında büyük bir kahkaha atmak istese de üzgünmüş gibi davranmaya devam etti.
Lakin kadının bu cümlesi nasıl olduysa ülkede yayıldı ve kimse o hafta yumurta almadı. Ertesi gün yumurta toptancıları hem zam yapmaya devam etti hem de fiyatlar biraz daha artsın diyerek ürünlerin çoğunu soğuk hava depolarında stokladılar.
Takip eden günlerde durum değişmemişti, fiyatlar artıyor ama tüm Arjantin halkı sanki aralarında anlaşmışlar gibi yumurta almamakta ısrar ediyordu.
İkinci hafta toptancılar homurdanmaya başlasa da "Nasıl olsa bu zamlara alışacaklar ve mecburen yumurtaları gelip alacaklar!" dedi.
Üçüncü hafta ülkede yumurta parakendicileri iş yapamadığı için yavaş yavaş kepenk kapatmaya başladı ve bunu toptancılar takip etti.
Derken ülkede iflas etmeyen toptancı neredeyse kalmamıştı. Çiftlik sahipleri paralarını alamadıkları için onlar da hızla konkordato ilan etmeye başladı.
Artık hepsi pişman olmuş ve aralarında bu durumu nasıl düzelteceklerini konuşmaya başlamışlardı.
En iyisi bir televizyon kanalına çıkıp Arjantin halkından özür dilemek dediler ama sonuç değişmemişti.
Ülkede ne grev ne de isyan vardı ama halk öylesine kenetlenmişti ki kimse bu özrü kabul etmedi ve yumurta almamaya devam etti.
Beşinci Hafta toptancılar şu kararı aldı:
"Hatamızı farkettik ve özrümüzü kabul etmeniz için de yumurtaları zamdan önceki fiyatın da yarısına indirme kararı aldık. Bizleri affetmelisiniz çünkü tavuklar ölmek üzere!"
Bu bir gerçek hayat hikayesidir.
Bu günlerde şekerin ve yağın fiyatı ne zaman yükselse aklıma hep Arjantin halkı geliyor.
Acaba orada tavuklar hala yaşıyor mu?
"Yeterki Anadolu bu zamdan etkilenmesin" demenin zamanı gelmedi mi?
Tepkimizi koyalım. (Lütfen Paylaşın.)
#Zam #FahişFiyat #Enflasyon #Stokçu #Karaborsacı #Yumurta #Şeker #Yağ
32 notes
·
View notes
Text
Iyi günler olsun .. 🤨☕☕
Arjantin'de enflasyonu bahane eden bir yumurta satıcısı, yumurta kolisinin fiyatına %100 zam yapmıştı.
-"Artık daha fazla para kazanmanın zamanı geldi." diyordu. O sabah hüzünlü bir yüz ifadesiyle iş yerini açsa da aslında çok mutluydu.
Zengin olamamasının nedenini hep dürüst olmasına bağlamıştı ama artık o güzel günler çok yakındaydı.
Fakat yine de yaptığı zamdan dolayı üzgünmüş gibi yapmalıydı. Çok geçmeden her hafta bir koli yumurta alan müşterisi yine iş yerine gelmişti. Yaşlı kadın fiyatı görünce gözlerine inanamadı. Sebebini sorunca:
-"Toptancılar zam yaptı efendim. Malum enflasyon da var, biz de haliyle fiyatları arttırdık." dedi.
Yaşlı kadın bu duruma çok kızmıştı ve usulca koliyi tezgaha bıraktı.
-"O zaman kalsın, ben yumurta yemeden de yaşarım. Yeter ki Arjantin bu zamdan etkilenmesin." dedi.
Satıcı onun bu hareketi karşısında büyük bir kahkaha atmak istese de üzgünmüş gibi davranmaya devam etti.
Lakin kadının bu cümlesi nasıl olduysa ülkede yayıldı ve kimse o hafta yumurta almadı. Ertesi gün yumurta toptancıları hem zam yapmaya devam etti hem de fiyatlar biraz daha artsın diyerek ürünlerin çoğunu soğuk hava depolarında stokladılar.
Takip eden günlerde durum değişmemişti, fiyatlar artıyor ama tüm Arjantin halkı sanki aralarında anlaşmışlar gibi yumurta almamakta ısrar ediyordu.
İkinci hafta toptancılar homurdanmaya başlasa da "Nasıl olsa bu zamlara alışacaklar ve mecburen yumurtaları gelip alacaklar!" dedi.
Üçüncü hafta ülkede yumurta parakendicileri iş yapamadığı için yavaş yavaş kepenk kapatmaya başladı ve bunu toptancılar takip etti.
Derken ülkede iflas etmeyen toptancı neredeyse kalmamıştı. Çiftlik sahipleri paralarını alamadıkları için onlar da hızla konkordato ilan etmeye başladı.
Artık hepsi pişman olmuş ve aralarında bu durumu nasıl düzelteceklerini konuşmaya başlamışlardı.
En iyisi bir televizyon kanalına çıkıp Arjantin halkından özür dilemek dediler ama sonuç değişmemişti.
Ülkede ne grev ne de isyan vardı ama halk öylesine kenetlenmişti ki kimse bu özrü kabul etmedi ve yumurta almamaya devam etti.
Beşinci Hafta toptancılar şu kararı aldı:
"Hatamızı farkettik ve özrümüzü kabul etmeniz için de yumurtaları zamdan önceki fiyatın da yarısına indirme kararı aldık. Bizleri affetmelisiniz çünkü tavuklar ölmek üzere!"
Bu bir gerçek hayat hikayesidir.
Bu günlerde şekerin ve yağın fiyatı ne zaman yükselse aklıma hep Arjantin halkı geliyor.
Acaba orada tavuklar hala yaşıyor mu?
"Yeterki Anadolu bu zamdan etkilenmesin" demenin zamanı gelmedi mi?
Tepkimizi koyalım. (Lütfen Paylaşın.)
#Zam #FahişFiyat #Enflasyon #Stokçu #Karaborsacı #Yumurta #Şeker #Yağ
youtube
47 notes
·
View notes
Text
Neyse sizi okumak güzeldi bana müsaade Allah'a emanet olun. Sapık falan değilim sadece toplu bir okuma gerçekleşti de. Toptancı gibi düşünün ben de layk toptancısıyım 🫠
28 notes
·
View notes
Text
Bazıları benim payları geliyor topdan beğenip gidiyor sonra aradan 2 gün geçiyor yine geliyor beğenip gidiyor 😃😃😃 Adımı toptancı Yaman olarak değiştireceğim 😃
10 notes
·
View notes
Text
***
Arjantin'de enflasyonu bahane eden bir yumurta satıcısı, yumurta kolisinin fiyatına %100 zam yapmıştı.
-"Artık daha fazla para kazanmanın zamanı geldi." diyordu. O sabah hüzünlü bir yüz ifadesiyle iş yerini açsa da aslında çok mutluydu.
Zengin olamamasının nedenini hep dürüst olmasına bağlamıştı ama artık o güzel günler çok yakındaydı.
Fakat yine de yaptığı zamdan dolayı üzgünmüş gibi yapmalıydı. Çok geçmeden her hafta bir koli yumurta alan müşterisi yine iş yerine gelmişti. Yaşlı kadın fiyatı görünce gözlerine inanamadı. Sebebini sorunca:
-"Toptancılar zam yaptı efendim. Malum enflasyon da var, biz de haliyle fiyatları arttırdık." dedi.
Yaşlı kadın bu duruma çok kızmıştı ve usulca koliyi tezgaha bıraktı.
-"O zaman kalsın, ben yumurta yemeden de yaşarım. Yeter ki Arjantin bu zamdan etkilenmesin." dedi.
Satıcı onun bu hareketi karşısında büyük bir kahkaha atmak istese de üzgünmüş gibi davranmaya devam etti.
Lakin kadının bu cümlesi nasıl olduysa ülkede yayıldı ve kimse o hafta yumurta almadı. Ertesi gün yumurta toptancıları hem zam yapmaya devam etti hem de fiyatlar biraz daha artsın diyerek ürünlerin çoğunu soğuk hava depolarında stokladılar.
Takip eden günlerde durum değişmemişti, fiyatlar artıyor ama tüm Arjantin halkı sanki aralarında anlaşmışlar gibi yumurta almamakta ısrar ediyordu.
İkinci hafta toptancılar homurdanmaya başlasa da "Nasıl olsa bu zamlara alışacaklar ve mecburen yumurtaları gelip alacaklar!" dedi.
Üçüncü hafta ülkede yumurta parakendicileri iş yapamadığı için yavaş yavaş kepenk kapatmaya başladı ve bunu toptancılar takip etti.
Derken ülkede iflas etmeyen toptancı neredeyse kalmamıştı. Çiftlik sahipleri paralarını alamadıkları için onlar da hızla konkordato ilan etmeye başladı.
Artık hepsi pişman olmuş ve aralarında bu durumu nasıl düzelteceklerini konuşmaya başlamışlardı.
En iyisi bir televizyon kanalına çıkıp Arjantin halkından özür dilemek dediler ama sonuç değişmemişti.
Ülkede ne grev ne de isyan vardı ama halk öylesine kenetlenmişti ki kimse bu özrü kabul etmedi ve yumurta almamaya devam etti.
Beşinci Hafta toptancılar şu kararı aldı:
"Hatamızı farkettik ve özrümüzü kabul etmeniz için de yumurtaları zamdan önceki fiyatın da yarısına indirme kararı aldık. Bizleri affetmelisiniz çünkü tavuklar ölmek üzere!"
Bu bir gerçek hayat hikayesidir.
Bu günlerde şekerin ve yağın fiyatı ne zaman yükselse aklıma hep Arjantin halkı geliyor.
Acaba orada tavuklar hala yaşıyor mu?
"Yeterki Anadolu bu zamdan etkilenmesin" demenin zamanı gelmedi mi?
Tepkimizi koyalım.
11 notes
·
View notes
Text
Yine günlerden bir gün toptancı hediyesi ve taco
62 notes
·
View notes
Text
Arjantin'de enflasyonu bahane eden bir yumurta satıcısı, yumurta kolisinin fiyatına %100 zam yapmıştı.
-"Artık daha fazla para kazanmanın zamanı geldi." diyordu. O sabah hüzünlü bir yüz ifadesiyle iş yerini açsa da aslında çok mutluydu.
Zengin olamamasının nedenini hep dürüst olmasına bağlamıştı ama artık o güzel günler çok yakındaydı.
Fakat yine de yaptığı zamdan dolayı üzgünmüş gibi yapmalıydı. Çok geçmeden her hafta bir koli yumurta alan müşterisi yine iş yerine gelmişti. Yaşlı kadın fiyatı görünce gözlerine inanamadı. Sebebini sorunca:
-"Toptancılar zam yaptı efendim. Malum enflasyon da var, biz de haliyle fiyatları arttırdık." dedi.
Yaşlı kadın bu duruma çok kızmıştı ve usulca koliyi tezgaha bıraktı.
-"O zaman kalsın, ben yumurta yemeden de yaşarım. Yeter ki Arjantin bu zamdan etkilenmesin." dedi.
Satıcı onun bu hareketi karşısında büyük bir kahkaha atmak istese de üzgünmüş gibi davranmaya devam etti.
Lakin kadının bu cümlesi nasıl olduysa ülkede yayıldı ve kimse o hafta yumurta almadı. Ertesi gün yumurta toptancıları hem zam yapmaya devam etti hem de fiyatlar biraz daha artsın diyerek ürünlerin çoğunu soğuk hava depolarında stokladılar.
Takip eden günlerde durum değişmemişti, fiyatlar artıyor ama tüm Arjantin halkı sanki aralarında anlaşmışlar gibi yumurta almamakta ısrar ediyordu.
İkinci hafta toptancılar homurdanmaya başlasa da "Nasıl olsa bu zamlara alışacaklar ve mecburen yumurtaları gelip alacaklar!" dedi.
Üçüncü hafta ülkede yumurta parakendicileri iş yapamadığı için yavaş yavaş kepenk kapatmaya başladı ve bunu toptancılar takip etti.
Derken ülkede iflas etmeyen toptancı neredeyse kalmamıştı. Çiftlik sahipleri paralarını alamadıkları için onlar da hızla konkordato ilan etmeye başladı.
Artık hepsi pişman olmuş ve aralarında bu durumu nasıl düzelteceklerini konuşmaya başlamışlardı.
En iyisi bir televizyon kanalına çıkıp Arjantin halkından özür dilemek dediler ama sonuç değişmemişti.
Ülkede ne grev ne de isyan vardı ama halk öylesine kenetlenmişti ki kimse bu özrü kabul etmedi ve yumurta almamaya devam etti.
Beşinci Hafta toptancılar şu kararı aldı:
"Hatamızı farkettik ve özrümüzü kabul etmeniz için de yumurtaları zamdan önceki fiyatın da yarısına indirme kararı aldık. Bizleri affetmelisiniz çünkü tavuklar ölmek üzere!"
Bu bir gerçek hayat hikayesidir.
Bu günlerde şekerin ve yağın fiyatı ne zaman yükselse aklıma hep Arjantin halkı geliyor.
Acaba orada tavuklar hala yaşıyor mu?
"Yeterki Anadolu bu zamdan etkilenmesin" demenin zamanı gelmedi mi?
Tepkimizi koyalım. (Lütfen Paylaşın.)
4 notes
·
View notes
Text
bunu itiraf etmekte çok zorlanıyorum ama hayatımda ilk defa ne yaptığımı ve ne yapacağımı bilmiyorum. beynimin içi 1 saniye sonrası için bile bomboş.
neler yaptığımı, neler yapmak istediğimi, neler yapamadığımı hatırlamaya çalışıyorum, sürekli. sürekli ve sürekli. synth neden aldım, bu fotoğrafı neden çektim, bu notları neden yazdım, bu kitapları neden okudum, bu işe neden girdim, rastalarımı neden yaptırdım... elimdekilerle neler yapacağım konusunda beynimde hiçbir şey yok. yok yani, çok zorluyorum ama yok. neden spora yazılmıştım, nereye varmasını istiyordum, nasıl bir vücut hedefliyordum hatırlamıyorum. nasıl kızlardan hoşlanıyordum, kimleri dinlemeyi seviyordum, hangi fotoğrafçılar beni çok heyecanlandırıyordu hatırlamıyorum. birada hangi aromaları severdim, nasıl görünmek istiyordum, arabamla nerelere gitmek istiyordum hatırlamıyorum.
çok zorlanıyorum. hatırlamaya çalışıyorum ama genelde de boş veriyorum çünkü hiç duramıyorum. duracak olduğumda ise yarın yine koşmak için durduğumu bildiğim için huzurla duramıyorum.
en net hatırladığım tek şey koşmak için durmak değil durmak için koşmak isteğimdi ama buna sadık kalamıyorum. durmak için koşmak, koştuğuma ihanet etmekmiş gibi gelmeye başladı. bedenimi son noktasına kadar tüketmezsem kendime ve bana dair olan her şeye yani çocukken gittiğimiz piknikte neşeyle kovaladığım uğur böceğinin varlığına bile ihanet edecekmişim gibi hissettiriyor.
çok korktuğum bir noktaya geldim, geçmişte yürüyüşlerinde amaçsızlık gördüğümde "insan nasıl bu noktaya gelir ki" dediğim insanlara dönüştüm. insanın buna dönüşebileceğini gördüm. barda çalışırken, siparişini özensiz şekilde veren müşteriler olurdu, çok şaşırırdım çünkü biz çok özenle temizlik yapardık, özenle servis açardık, mutfakta yemekler özenle hazırlanırdı ama onun için bunların hiçbir önemi yoktu, yani sıradan bile değil, bir şekilde oraya verdiği parayı en temel seviyede karşılamasının yeterli olduğu bir seviyeydi. kahve sipariş ederken çok özenirdim, baristanın ismini öğrenip o baristanın olduğu gün giderdim, kim kavurdu, hangi toptancı getirdi, hangi çiftlikte kaç rakımda yetiştirildi... şimdi ise gidip en meraksız şekilde mevcuttaki filtre kahveyi sipariş ediyorum. bana o soruları sorduran şeyin ne olduğunu hatırlamıyorum.
içten içe yardım istiyorum, yardım yalvarıyorum ama gururluyum, kimseye de belli edemiyorum.
her şey çok fazla üstüme geliyor. her şeyim standartlaştı ve döngüye girdi. şirkette ertesi sabah müdürümün anlatacağı konuyu ve kuracağı karamsar cümleleri, arkadaşların o konuyla ilgili yapacağı karamsar esprileri, aksi bir durum olduğunda odadakilerin geçmişten örnek olarak anlatacağı mobbing seviyesine ulaşan can sıkıcı hikayeleri, hepsini biliyorum ve hepsi çok fazla üstüme geliyor. kendimi 6 taraftan sıkışan bazen de içeriye gaz basılan bir odada gibi hissediyorum. bazen ışık kısılıyor bazen sesler azaltılıyor ama bir şekilde sıkıştırılıyorum. her sene temmuzun ilk haftasında şirkettekilerin nasıl davranacaklarını, sabah arabayla işe giderken, şoförün aracın arkasına kendi resmini bastığı servisi saat kaçta nerede göreceğimi, trafiğin nerede saat kaçta sıkışacağını, tavuğun kaç dakikada haşlanacağını, 3 yumurtanın ne kadar sürede istediğim kıvama geleceğini, pirinci ne kadar sürede haşlama kabına aktaracağımı hepsini çok iyi biliyorum ve bunlar gibi çok doğal olan tekrarlar artık göğsüme bastırıyor.
evdeysem kurtulmak için uyuyorum. dikey durmaktan bıktım. yatayda kalmak beni görünmez hissettiriyor. üstüme gelen her şey sanki bana çarpmadan geçip gidiyor.
yazdıkça ağlayasım geliyor. söylemek istediğim bir sürü şey var ama bunları aslında söylemem gereken kişilere söylemek istesem de söyleyemiyorum çünkü oluşacak iletişimden korkuyorum. ya söylediklerim yüzünden hüsrana uğrarsam ya istediğim iletişim başlarsa ya da "ya bir iletişim başlarsa" diyorum. anneme evi bir çöplüğe çevirdiğini ve evin içe içe daraldığını defalarca söyledim ama bunu sürdürmeye hala devam ediyor. başkasının evine gittiğimde sadece gerekli şeylerle dolu bir koridorda yürüdüğümde iyi hissediyorum. işte bunun gibi hüsranlar yaşamak istemiyorum çünkü bunlar da tekrar tekrar yaşandı ve bu tekrarlar da artık çok üstüme üstüme geliyor. sanki birisi nefesimi zorlaştırmak için ağır ağır ve büyük bir hazla, bir yandan da beni sakinleştirmek için dudaklarını öne büzüp hişşş diyerek ağzıma bant yapıştırıyor.
varlığımı tek seferde bir yerde tümüyle kullanıp yok olmak istiyorum. böylece durmak için koşmuş olurum ve durduğumda içim rahat olur.
koşmak için durmak için koşmak için durmak için koşmak
2 notes
·
View notes
Text
Hep Eksik Kılınıyor Hayat!
Didaktik, belirgin bir biçimde saplantılarla donatılmış, duraksamadan yok etmenin yolunu arşınlayan bir biçimde hayata kastın devam olunduğu bir zemindeyiz. İnsanlık mefhumu, insana ait olan hakkaniyet / hak ve hürriyet tanımlamalarının topyekun zehirlendiği, afaki bir biçimde görmezden gelindiği bir zeminin ortasındayız. Her yanımız simsiyah. Hemen her günümüz kapkaranlık. Dünden ağır bir şimdi, şimdiden teyakkuz halinde yıkımlar bir biçimde sınırlandırmalar üstünden ilerleyen, yok etmenin eşiklerini araya duran bir yerin hazin öyküsüdür mesele. Her şekilde hemen her anlamda, sıradanın hakkının, hukukunun alelade değil doğrudan milimetrik yıkıma terk edildiği zeminde mübalağa değil doğrudan yaşadığımız yerin halidir mesele, meselemiz.
Madun siyaset aktörlerinin hepsinin, hep birlikte ama en çok da baş efendi ve şürekasının suna geldiği yenilenmiş ülke şablonunda bu mesel olunan yıkımın / yok etme / çürütmeye dair pek çok örnek birlikte var edilir. Gündelik yaşam tahayyülünün açmazlara rehineliği bir yanda, toptancı bir zihniyetin artık vahamet sınırlarını da aşan sınırlama çabaları diğer yanda, her durumda o yok etme istemi sürekli güncel bir mesele kılınır. Belirsiz değil her anlamda doğrudan yinelenen haller / tahayyül ve pratiklerle birlikte o cürüm sahasına bir adım daha yaklaşılır. Yazılı, verili hakların ters yüz edildiği, ya hiç, ya yok sayıldığı kala kala bir avuç insani mefhumun savunusunun avuntu kabilinden bildirildiği yerde yıkımın her nereyi, her neyi kapsadığı zaten afakidir. Cürümlere tutunarak ilerleyen bir menzilde, salt rakamlardan ibaret görülen asgari ücretin güncellenmesi, memur, emekli maaşlarına doğrudan yapılmış müdahaleler bir iyileştirmeyi değil tam aksine, güncellendikçe daha da dipsiz bir karanlığı arşınlamayı mümkün kılar. Cerahat elinin, eline kan bulaşıp oturmuş o sermaye ile kotardığı vizyonsuz ülke pratikte zorun / ceberut olagelen bir sarmalın kendisi olarak güncellenendir. Budur artık yeni ülke, her dem daha ağır yıkımların sahnelendiği bir cerahat sarmalı.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “ENAG'ın yüzde 108,58 olarak açıkladığı yıllık enflasyonu TÜİK'in yüzde 38,21 olarak açıklaması üzerine KESK İstanbul Şubeler Platformu Cevahir AVM önünde "İnsanca yaşanacak ücret istiyoruz" şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Tüm illerde ortak gerçekleştirilen basın açıklamasını İstanbul'da KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ayfer Koçak okudu.
"İyileştirme Gerçek Enflasyon Üzerinden Yapılsın"
Basın açıklamasında esnasında "TÜİK şaşırma, maaşımı aşırma", "Rakamlar sahte, yoksulluk gerçek", "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganları atıldı. Basın açıklaması öncesinde konuşan Eğitim Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı Mesut Mike, "Maaşlarımızın yoksulluk sınırı üzerinde olmasını istiyoruz, bugün yoksulluk sınırı yapılan pek çok araştırmaya göre 34 bin ile 35 bin civarında. TÜİK'in açıkladığı enflasyon rakamlarının doğru olmadığını, bugün bize yansıyan yakıcı enflasyonun ise kesinlikle 100'ün üzerinde olduğunu görüyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz. O nedenle yapılan iyileştirmeler enflasyona ezdirilmeyecek deniyorsa zamların gerçek rakamlar üzerinden yapılması gerektiğini bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyoruz" dedi.
"Büyümeyle Övünenler Refah Payını Emekçilerle Paylaşmıyor"
Koçak basın açıklamasına “Alanlardayız. Çünkü güvenli bir gelecek, güvenceli bir iş istiyoruz. Alanlardayız çünkü büyükşehirlerde 12 bin TL’yi aşan ev kiralarını karşılayacak gücümüz kalmadı” diye başladı. TÜİK’in hayat pahalılığını en az yarı yarıya düşük göstererek maaş artışlarımızı bir kara delik gibi yutmaya devam ettiğini ifade eden Koçak, “Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle maaş zammı alacağımız dönemlerde daha da aşağı çekiliyor. Seyyanen yapılması zorunlu hale gelen artışlar bunun en büyük itirafıdır” dedi.
"22 Bin TL 55 Günde Bile Eridi"
Ülkeyi yönetenler tarafından yıllardır “işçiyi, memuru, emekliyi, asgari ücrete ezdirmedik” nutukları atıldığını vurgulayan Koçak, “Yandaş Memur-Sen yöneticilerinin her toplu sözleşmede iktidarın belirlediği hedef enflasyon rakamlarına imza atmasından bıktık. Türkiye tüm çalışanlar için bir asgari ücretliler ülkesine çevrilmiş bulunuyor. En yüksek ücreti alan kamu emekçisi maaşı dahi yoksulluk sınırı altında kalıyor” ifadelerini kullandı.
Koçak iktidarın seçimlerden önce verdiği “en düşük memur maaşı 22 bin TL olacak” sözünü hatırlatarak Türk lirasının sadece son 55 günde dolar karşısında %25 değer kaybettiğini ifade etti. AKP’nin her fırsatta büyüme rakamları ile övündüğünü vurgulayan Koçak, o büyüme rakamlarını emeği, alın teri ile yaratanlara, bizlere refah payı vermeye yanaşmadığını söyledi.
"Ağustos Ayında Ankara’da Olacağız"
Kamu emekçilerine seslenen Koçak, “Gelin yıllardır tekrarlanan bizi her geçen gün daha sefalete iten bu oyuna artık dur diyelim. Ne TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına ne iktidarın refah payı aldatmacasına kanmayalım. Yandaş basının müjde haberlerine itibar etmeyelim. Bugün sunulan 17.55 + 8077 seyyanen zam ile kamu emekçilerinin eline geçek olan gelir bugünkü yoksulluk sınırının dahil çok altında kalmaktadır” dedi. Toplu iş sözleşmesi süreci için bilerek kamu emekçilerinin tatilde olduğu ağustos ayının tercih edildiğinin altını çizen Koçak, tüm kamu emekçilerini Ankara’ya davet etti.
"İnsanca Yaşanacak Ücret İçin Mücadele Etmek Zorundayız"
Kamu emekçilerini, emeklileri yıllardır kaybettiren bu yoksulluk ve sefalet düzenine karşı insanca yaşayacak ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelesinde omuz omuza vermeye çağıran Koçak, KESK adına talepleri yineledi:
* Bunun için en düşük kamu emekçisi maaşı temmuz ayı itibari ile eş ve çocuk yardımı, yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalıdır.
* Her üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellenmeli, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamları refah payı olarak eklenmelidir.
* Gelir vergisi birinci dilim oranı %15 ten %10’a düşürülmeli, yoksulluk sınırına kadar olan maaşlar-ücretler birinci vergi diliminde sabitlenmelidir.
* Seçim öncesi verilen kira yardımı, mülakatın kaldırılması sözlerinin gereği zamana yayılmadan hemen yerine getirilmelidir.”
Daimi bir biçimde kendi kötülük eşiğini durmadan güncelleyen bir zemindeyiz vesselam. Hiç kimseyi ezdirmedik lafzı döndürülüp, ısıtılıp aralıksız servis edilirken oluşturulan tüm o cerahatin her neye tekabül ettiği zaten başlı başına dile getirilenler ile anlatılmıştır. Bugünün ülkesinin dününden de ağır bir sınamayı, iyileştirme diyerek kaktırma çabasının vardığı düzlemin ne kadar hazin bir sonucu beraberinde getirdiği o eylemlerle çıka geleni, itirazı dikkatle baktığımızda gözler önüne serer. İktidarın yalan / riyayla birlikte kurduğu ve var ettiği ülke tiradının nasıl da boşa düştüğü gözler önündedir. Büyüme rakamları, bir biçimde var edilen muktedir ülke olma halleri, hiçbir surette yaşamda imkanları, olasılık, ihtimalleri bırakılmamış bir kesimi / büyük çoğunluğu sessizlikle kuşatır. Geçinmenin bir biçimde tamama erdirilip, lütfen var edilen iyileştirmeler karşısında anında gerisin geriye iptal olunmasının / heder edilmesinin mesel edilmediği bir yerde emekçilerin sesini kim, nasıl, nerede duyacaktır? Sahiden bunca bodoslamadan ilerlenen bir yok etme kültürünün, ekonomik çökertme halinin ortasında, bütünüyle var edilen imdat çığlıklarını kim nerede, ne zaman duyacaktır?
Düzenleme diye düzensizliğin, iyileştirme diye yoksunlaştırma hallerinin, gelir artırımı ve refah derken yerinde sayan bir eksiltmeyi reva gören, bunu sadece asgari ücretliye değil aynı zamanda kendisinin de oy deposu kıldığı / bildiği emeklilere de var eden bir düzlemde kim neyin hakkını, nerede ne zaman duyacaktır? “Önergelere göre yüzde 25'lik zam, daha önce 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya yükseltilen en düşük emekli aylığına uygulanmayacak. Emekli zamları sadece kök aylıklara yapılacak. Buna göre örneğin kök aylığı 6 bin lira olup Hazine desteğiyle 7.500 lira aylık alan emeklinin 6 bin liralık kök aylığına yüzde 25 zam yapılacak.” Sonucunda dönüp dolaşıp, batmaya son sürat devam denilen bir menzilde iki gıdım hayat hakkını da çok görmeye devam diyenlerin elinde kalakalır ülke? Misal, hiçbir biçimde görünür kılınmayan, artık mevzu dahi edilemeyen o asgari ücretle / devlet memurunun asgarisi arasındaki uçurum bahsi ne açılır / ne söz hakkı ne de tek bir itiraza yer bıraktırılır. Ülke nüfusunun ekseriyetle ezici çoğunluğuna takdim edilen / eline kan oturmuş sermayenin vermemek için kırk takla atıp, vergisinden düşmeye gayret ettiği asgari ücretin kuş kadar kılınması mesel olunmaz, bu açık imdatları kim ne zaman duyacaktır ki sahiden?
BirGün Gazetesinden iliştirelim: “Temmuz ayı memur maaş katsayısındaki yeni düzenleme kapsamında artırılan sosyal yardım ödemeleri artırıldı.
Düzenlemeye göre, yaşlı aylığı 2 bin 348, yüzde 40-69 engelli aylığı 1874, yüzde 70 ve üzeri engelli aylığı ise 2 bin 811 liraya yükseltildi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, artışa ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
Göktaş, açıklamasında, "Yapılan yeni düzenleme sonrasında sosyal yardım programlarımızın aylık ödemelerini artışlı bir şekilde hak sahiplerimizin hesaplarına yatıracağız" dedi.
Dezavantajlı durumdaki bireylerin çeşitli hizmet ve sosyal yardım modelleriyle desteklendiğini ifade eden Göktaş, memur maaş katsayısında yapılan düzenleme sonrası sosyal yardım programlarının aylık ödemelerini artırdıklarını belirtti.
Bakan Göktaş, şunları kaydetti:
"Temmuz ayı memur maaş katsayısında yapılan yeni düzenleme sonrasında sosyal hizmet modelleri kapsamındaki yaşlı aylığı 1997 liradan 2 bin 348 liraya, yüzde 40-69 arası engelli oranına sahip vatandaşların aylığı 1594 liradan 1874 liraya, yüzde 70 ve üzeri engelli raporu bulunan vatandaşların aylığı da 2 bin 392 liradan 2 bin 811 liraya yükseldi. Diğer yandan 18 yaş altı engelli yakını olan vatandaşlara ödenen engelli yakını aylığı 1594 liradan 1874 liraya, hafif silikozis aylığı 3 bin 445 liradan 4 bin 50 liraya, orta silikozis aylığı 3 bin 938 liradan 4 bin 629 liraya, ağır silikozis aylığı ise 4 bin 388 liradan 5 bin 158 liraya çıktı."
Her şey ortadayken hangisini neresinden yazarsınız sahiden? Bütünüyle kafasını kuma gömülü tutmaya devam diyen hazirunun varlığı söz konusuyken şu yukarıdaki haberlerin hiçbir anlamı yok mudur? Sokağa çıktığınızda düşünmekten heder olup, dalgın dalgın bir yerlere yetişme telaşında olan insanlara bir tek olumlanabilir bahis açılabilir mi? Yok o iş sandığınız gibi değil denilebilir mi? Marketlerde, öyle on yıldız, beş yıldız, kocaman mega bilmem ne marketlerde değil, un ufak edilmiş hayatlarında hayatta kalmak için bir mücadeleye tutunanların ucuz ürünlerden hangisi daha ucuz bunu alabilmek için bile kırk kez düşünmesinin hesabını mesela kim fark edecektir? Bıraktık, içkiyi, sigarayı, bıraktık o dışarıda yemeği içmeyi, bir yerlerde bir konsere / tiyatroya / sinemaya gidebilmeyi bir tek kitap alabilmenin bile imkansız kılındığı yerde cehaletin yükseltilen duvarlarını bütün bu yoksunluğa dair kime neyi anlatabiliriz sahiden? Bir biçimde sınırlanan, daha da eksik kılınan, her defasında hizaya geçip emir erliğine devam etmesi beklenen, duraksamadan da oyuna talip olunup, yaşam sürmesi beklenen insanların hayatına tek bir iyileştirme sahi ama sahiden de söz konusu edilebilir mi? Markette parası kalmadığı için ketçap çalmaya çalışanı, bir biçimde ekmeğe katık edip onunla yaşayabilmeyi aklında gerekçelendirebilir mi yaygın medya soytarıları, sarayın palyaçoları, üç kuruşa onurlarını satanlar, şunlar ve dahi bunlar! Sahiden!
Didaktik, saplantılarla donatılmış, duraksamadan yok etmenin yolunu arşınlayan bir biçimde hayata kastın devam olunduğu bir zemindeyiz. Ezdirmedik halkımızı derken baş efendi bizatihi nereye yollandığımızı da göstere gelen günlerden geçmekteyiz. Kemerdeki sıkılacak deliğin kalmadığı, katığın ekmekten mülhem ağırlıkta olduğu bir ülkede fikriyat hep geri plana aksettirilirken çığ gibi yükselen faturalar mesela ezdirilmeyen yurttaşları hiç bildirmemektedir. Bütünüyle vergilendirme dilimlerinin tarumar edildiği bir yerde her harcamasını mahsup ettirip, vergi kaçıran mümtaz, müesses nizam asalaklarını mesela kim ne zaman görecektir? Beşli çete nam bir kolektifin memleketin her gününde ol yerli ve milliyi sömüre geldiği bir düzlemde, milletin a. koyacağız buyuranların var ettiği tüm o çürümenin hesabını kim verecektir mesela, sahiden? Devlete ödenen harçların en asgari yüzde elli küsur arttırıldığı, artık bir hayal kılınmış ülke içindeki takoz hiçbir işlemi tek bir kerede var edemeyen dandik telefonların yanında sahiden bir şeye benzeyen, hayır illa ayfon değil, x, y, z marka bir telefonun kayıt ücreti yüzde üç yüz otuz neye dayanarak arttılılır, kaçak şebekesinin başı zaten ak partili bir temsil iken misal! Sahiden yol nereyedir, her neresidir gidilen! Kesintisiz bir girdap halini alıyor koca memleket. Düşman addettiği kesimlerin var edemeyeceği bir ekonomik buhranı memleketin sahici, öz, yerli ve milli denilen evlatları var ediyor. Kış çok daha ağır şartlara gebe kılınırken bir mübalağaya gerek kalmazdan yaşam yağmalanırken, şimşek efendi, hafize hanım, bilmiyoruz kimler kimler için devletin kasası sonuna kadar açılırken, onca yağma var edilip durulurken yıkıma karşı el aman feryadını ne zaman ortaklaştırabileceğiz mesele budur. Tümüyle gemi su aldı, batmaya devam ediyor. Sahiden bunca badirenin ortasında bir imdat çığlığını ortaklaştırmak ne zamandır, iş işten geçmeden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Nicole TUNG – Bloomberg
#gelir eşitsizliği#ekonomik#çökertme#asgari#hayat hakkı#yaşamak meselesi#sözcükler#darmaduman#kör karanlık#biyopolitika#yol nereye?#kölelik düzeni#neoliberalizm#akp102#asrın felaketi: akp#baş efendi#zulmat#yıldırı#tehdit dili#kesk#emek#prekarya#mücadele#yol ayrımı#düş kırımı#hayat akarken#demokrasi101#türkiye gerçekliği#siyasa
2 notes
·
View notes
Text
Esnafın cennet ve cehennemi
Esnaf yoldan öylesine geçerken kendi dükkanından birkaç dükkan ilerdeki toptancının dükkanından içeri girer. Giriş yeri toptan ürün balyalarıyla dolu olduğu için ayakta konuşmaya başlarlar.
(Resim: Cennete giden köprünün önünde bir melekle konuşan güzel giyimli bir tüccar, YZ tarafından Rafael tarzında çizildi) Komşu esnaf: Nasılsın abi afiyettesindir inşallah. Toptancı: Sabah sabah biraz keyfim vardı ama senin nur dolu yüzünü görünce biraz keyfim kaçtı. Söyle hangi hile dolan işin peşindesin bakalım? Komşu: Niye öyle diyorsun abi. Bunca zamandır önünden geçeriz sana karşı bir yanlış sözümüz olmadı bak belki yarın alış veriş de yaparız. Kötü mü olur. Toptancı: Senden gelecek parayı istemiyorum. Sadece önümdeki yoldan geçerken başımı başka tarafa çevirerek geçişine katlanıyorum. Daha çok sermayem olsa başka yerden dükkan tutarım ama o kadar kira veremem. Komşu: Öyle deme abi bak bizimle iş yaparsan Allah'ın izniyle tez zamanda daha iyi bir dükkana da geçersin İnşallah. Senin gibi çalışkan ve sözüne güvenilir tüccara dükkanını kiraya verecek müslüman her zaman bulunur. Toptancı: Bırak dükkanı olur ya Allah ömür verir de senden çok yaşarsam. Ölünce öbür dünyada oldu ya cennete gitsem kapıdaki meleklere soracağım. "Benim sakallı komşu cennette midir diye?" Hem vallah hem de billah melekler Sadettin cennettedir derlerse "Bir yanlışlık oldu herhalde onun cennetinden bana cennet olmaz beni cehenneme koyun" derim. İçeri girmem. Bilesin.
NOT: Bu hikaye kendi kulaklarımla duyduğum gerçek bir esnaf sohpetinden uyarlanmıştır. Aradan uzun zaman geçtiği için bu uzun sohbetin birçok yerini atlamak zorunda kaldım.
#hikaye#sohbet#yazı#esnaf#cennet#cehennem#tumblr yazıları#tumblr yazarları#deneme#yazılarım#blog yazıları#fıkra#söyleşi#winter
1 note
·
View note
Text
YENİ vs ESKİ... devam:
Bu konuyu mutlaka daha önce de ele almıştım, ama bağlantının kaçınılmaz olduğunu düşünmeye başladım. Eski Türkiye'den modern-öncesi Yeni Türkiye'ye yaptığımız sekme, birey olma yönündeki medeniyet hamlesini sekteye uğrattı ve aslımıza rücu ettik, yani feodal tebaa içindeki isimsiz biat eden özneye doğru bir hareket başlattık diyorduk. Bu mesele haliyle sadece insanın kendisiyle ilgili bir tanımlama karmaşasından ibaret değil, aksine, zaten bu tersine hareketin aslında kendi üzerine katlanmayı deneyen cogitonun bunu reddetmesiyle başladığını varsayabiliriz. Bunun toplumsal hayattaki bir karşılığı için de özür dileme veya hata kabul etme, hatadan öğrenme, kendini düzeltme gibi modern faziletleri elimizin tersiyle reddetmeyi göstermiştik. Bana sorarsanız mesele burasıyla sınırlı değil, maalesef böylesi bir tersine hareketin bilinçdışı dahi olsa, farklı farklı izdüşümleri, gösterdikleri mevcut, ve sonuçlar sadece özür dileyen özneyi unutmamızla kalsa yine iyi dedirtecek türden... Zira, kendi üstüne katlanmayan cogito dışarıya daha çok bakacaktır diyebiliriz, çoğunlukla da kimlik konularında bir referans aramak için, ya da psikoloji teriminde kullanıldığı şekilde "identification" için....
Ancak, kendimizi yakınsadığımız öznenin de kendimiz gibi hatadan muaf, özür dilemez, affetmez ama aynı zamanda kendimiz gibi derinlikten de yoksun olduğunu varsaymaya meyilli hale geliyoruz sanki. Böylece aslında batını oyununu bozmuyor, aksine uzun vadede toplumsal huzursuzluk fitilin ateşleyecek bir küstahlık yerleştiriyoruz birbirimizle olan ilişkilerimizde. Bireyselin olmadığı yerde öncelikle kimsenin özgün bir fikri, isteği, talebi, düşüncesi olamaz diyoruz bir yerde: "Sen zaten maşasın, dışarıdan fonlananlar, yerli işbirlikçiler" vs. gibi kalıpları düşünün. Herhangi bir konuda kimsenin dışarıdan bir fiştek yemeden bir fikirle çıkagelemezmiş gibi, sağı solu fondaşlıkla suçlarken aslında insanların bireysel özgünlüklerini, "agency" lerini hiçe sayıyor, tanıdık bildik bir düşüncesi yoksa, yani aynı yerde yaşıyor olmamıza rağmen aynı şeyi düşünmüyorsak hayretlere dahi gark olmadan doğrudan başkasının etkisinde kalmış olduğunu öne sürüyoruz. Bunun aslında ne kadar seviyesiz, küstah, çocukça ve ahlaksız bir sav olduğunu görebiliyor musunuz? Yetişkinliğimizin elimizden alınması gibi bir durum bu, sen oy veriyorsun ama, biz senin kalbini ciğerini biliyoruz ne de olsa tavrı, ilk başta çirkin olmasına çirkin bir yargı, ama daha sonra, düşüncenin mantıksal sonucunu aradığımızda faşizan her tür toptancı uygulamaya çanak tutacak ideal ortamın ihtiyaç duyduğu insan tipine doğru hep beraber evrilme adımları atıyoruz gibime geliyor benim. Örneğin X de özellikle rastladığım bir eleştiri kalıbı, beğenmediği bir yargı içeren yazı hakkında ilk satırı dahi şöyle bir göz atıp, "sonrasını okumadım" diyerek yargının ne olduğunu bilse de bilmese de hakaretamiz bir muhalifliği utanmadan gün be gün dolaşıma tekrar tekrar sokuyor. Karşısın da neye karşısın be adam? Okuman lazım hiç olmazsa nefretini hakedecek bir yargı olduğundan emin olman adına dahi olsa...
Ama hayır, artık okumadan peşin kararımızı insanlar ve düşünceleri hakkında gayet rahat verebiliriz, zira insanların bireysel farklılıkları bizi ilgilendirmiyor, imkansız zaten fonlanmadıkça başkası tarafından, zira insanoğlu bizce basit; o tekerlemedeki gibi "8-9 ruslar domuz" demek bize maalesef yetiyor. Batılı mı? Laikçi, pornocu ateist, Kürtler bölücü terörist (yerine göre etle tırnak misali Türkle içiçe pardon), sarışınsa yollu, etekliyse zaten motor.... diye bu hız kesmeden artarak devam edecek... Maalesef beynin tembellik seven kısmı da bu güdüye karşı çıkmamayı tercih ediyor, dolayısıyla eleştirel düşünce kavramı oturmamış bireylerde, bu tür düşünce tarzı çok rahat kabul görecektir, görüyor... Biz bundan çıkmaya çalışıyorduk hatırlarsanız, muassır medeniyet seviyesi filan...
0 notes
Text
Alanya Toptancı Hali Kompleksi’nde Son Aşamalara Gelindi
Bölgede dağınık halde bulunan toptancı hallerini tek bir çatı altında toplayacak Antalya Büyükşehir Belediyesi Alanya Toptancı Hali Kompleksi Projesi adım adım sona yaklaşıyor. 159 dükkan,34 ardiye, 28 adet esnaf için ticari dükkanın yer aldığı projede alt yapı çalışmaları da tamamlanırken, çevre düzenlemesi yapılıyor. Esnafın ve üreticinin ekonomisine katkı sağlamak için her zaman onların…
0 notes
Text
Altın kelepçe bilezikler her kadının bileğinde şık ve dekoratif bir görünüm yaratmak için ideal özel takılardır. 2024 yılına ait modern altın kelepçe modelleri farklı tasarımlarıyla her tarza hitap etmekte ve kullanıcıların beğenisini kazanmaktadır. Altın kelepçe bilezik modelleri ve fiyatları 2024 hakkında daha fazla bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Altın kelepçe modelleri hem günlük yaşamda hem de özel günlerde zarif ve şık bir görünüm sunan takılardır. Kelepçe bilezik modellerinin fiyatları tasarım ve ustalık derecesine göre değişiklik göstermektedir. Altın kelepçe bilezik modelleri ve fiyatları hakkında daha fazla bilgi almak için Louvre Gold ile iletişime geçebilirsiniz. Louvre Gold olarak siz değerli müşterilerimize modern ve klasik 22 ayar, 14 ayar altın kelepçe bilezik modellerini sunmaktayız. Kelepçe bilezikler genellikle hediye olarak sıkça tercih edilen özel takılardır. Özellikle hasır kelepçe altın bilezik, 14 ayar kelepçe bilezik ve 22 ayar bilezik modelleri hediye seçenekleri arasında en çok tercih edilenlerdir. Yeni sezon altın kelepçeler şık tasarımları ile göz kamaştırmaktadır. Yeni tasarımları ile göz kamaştıran yeni sezon altın kelepçe modellerini Louvre Goldan kolay bir şekilde ulaşabilirsiniz. 5'li kelepçe bileziklerin dolgulu görünümü ve 3'lü kelepçe bileziklerin nazik ve ince görünümü sayesinde her tarzın bir arada kullanılmasını sağlamaktadır. 5'li kelepçe ve 3'lü kelepçe bilezik fiyatları hakkında daha çok bilgi almak için bizimle iletişime geçmeyi unutmayınız.
0 notes
Text
ABD’ye ihracat Turkish Tastes markası ile katma değerli artıyor
https://pazaryerigundem.com/haber/186895/abdye-ihracat-turkish-tastes-markasi-ile-katma-degerli-artiyor/
ABD’ye ihracat Turkish Tastes markası ile katma değerli artıyor
Dünyanın en büyük gıda ithalatçısı olan ABD’de Türk gıda ürünlerinin daha fazla tercih edilmesini amaçlayan Ege İhracatçı Birlikleri çatısı altındaki 6 gıda ihracatçı birliğinin katılımıyla, Ticaret Bakanlığı’nca desteklenen “Sağlıklı Beslenmede Türk Ürünlerinin Önemi Turkish Tastes-TURQUALITY Projesi” başarılı bir şekilde devam ediyor.
İZMİR (İGFA) – Dünyanın en büyük gıda ithalatçısı olan ABD’de Türk gıda ürünlerinin daha fazla tercih edilmesini amaçlayan Ege İhracatçı Birlikleri çatısı altındaki 6 gıda ihracatçı birliğinin katılımıyla, Ticaret Bakanlığı’nca desteklenen “Sağlıklı Beslenmede Türk Ürünlerinin Önemi Turkish Tastes-TURQUALITY Projesi” başarılı bir şekilde devam ediyor.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, EİB Gıda Birlik Başkanları, Turkish Tastes tanıtım filmi çekimleri için Türkiye’ye davet edilen ABD’li şefler Tom Macrina ve John Bryne ile birlikte basın toplantısı düzenledi.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Türk gıda sektörümüz, ABD pazarındaki yerini sağlamlaştırmak ve ihracatını artırmak adına büyük bir azim ve kararlılıkla çalışmalarına devam ediyor. TURQUALITY Projemiz, 2019 yılında ABD’de güçlü, köklü kuruluşlar ve ticari bağlantılar kurmak için katalizör rolü oynayacak üst düzey profesyonellerden oluşan Turkish Tastes topluluğunu inşa etmek üzere başlatıldı. Yaklaşık 6 senedir ticarileşme yolunda büyük adımlar attık, ABD’nin en büyük gıda distrübütörleri Türk firmalarımızla işbirlikleri kurdu. ABD HoReCa sektörü, üretici, dağıtıcı, toptancı, perakendeci ve zincir marketler, restoran birlikleri, gıda yatırımcıları, gıda girişimleri, turizm-otelcilik fakülteleri, aşçılık okulları ile birlikte büyük network oluşturduk.” dedi.
ABD’YE 5 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT HEDEFİ KOYDUK
Başkan Eskinazi, “Bu doğrultuda çalışmalarımızın sonuçlarını, Türk firmalarımızın gerçekleştirdiği ikili iş görüşmelerini, Turkish Tastes’nin ABD’de neler başardığını bugün burada sizlerle paylaşmaktan gurur duyuyoruz. 2019-2023 yılları arasında ABD’nin toplam gıda ithalatı yüzde 35’lik bir artışla 156 milyar dolardan 211 milyar dolara çıkarken, aynı dönemde Türkiye’nin ABD’ye gıda ihracatı yüzde 100’ün üzerinde artış göstererek 708 milyon dolardan 1 milyar 712 milyon dolara yükseldi. Türk gıda ihracatçıları olarak başarımızı daha da ileri taşıyarak ABD’ye 5 milyar dolarlık ihracat hedefi koyduk. Turkish Tastes tanıtım filmi çekimleri için ülkemize davet ettiğimiz şeflerimiz Tom Macrina ve John Bryne bugün aramızda olduğu için mutluluk duyuyoruz. Her geçen gün büyüyen Turkish Tastes markamız ve tüm çalışmalarımızda Ticaret Bakanlığımızın “Uzak Ülkeler Stratejisi” vizyonu ile uyumlu hareket ediyoruz.” diye konuştu.
HERKESİN KAZANACAĞI BİR KAZAN KAZAN MODELİ İLE TURKİSH TASTES MARKASI HER GEÇEN GÜN BÜYÜYECEK
Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Emre Uygun, “Bugün aramızda olan marka elçimiz şeflerimizin büyük katkıları ile 360 derece bağlı bir döngü kurguladık. Bu döngü, ihracatçılarımızdan başlıyor ve ABD’deki son tüketicilerle tamamlanıyor. Marka elçilerimiz aracılığı ile Turkish Tastes markası taşıyan ürünlerimiz distribütörlere, distribütörlerden de başlattığımız program kapsamında yer alan ve bu distribütörlerden ürün alan restoranlara, oradan da Turkish Tastes markası ile hazırlanan menülerle son tüketicilere ulaşacak. Program kapsamında yer alan restoranları influencerlarla destekleyerek herkesin kazanacağı bir kazan kazan modeli ile Turkish Tastes markası her geçen gün büyüyecek. Bu nedenle asıl yükü üstlenen şeflerimize tekrar teşekkür ediyorum. Projenin etkilerini en belirgin hisseden sektörlerden biriyiz. En önemli hedef pazarlarımız olan ABD’ye zeytin ve zeytinyağı ihracatı 2023 yılında %80 artarak 185 milyon dolarlık bir hacme ulaşmıştır. Bu çalışmalarla gelecek yıllarda çok daha güzel haberler paylaşacağımıza inanıyoruz.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes