#toplumsal hiyerarşi
Explore tagged Tumblr posts
Text
İncel Hareketi ve Semih Çelik Olayı: Kadın Düşmanlığı ve Toplumsal Etkileri
İncel Hareketi ve Semih Çelik Olayı İstanbul’da Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i öldürdükten sonra intihar eden Semih Çelik’in telefonunda yapılan detaylı incelemede, bir mesajlaşma uygulaması üzerinden üyesi olduğu bir grupta “incel” olarak bilinen kadın düşmanı kişilerle iletişimde olduğu tespit edildi. Bu durum, 81 il emniyet müdürlüğünün Siber devriye ekiplerinin cinsel şiddet ve ırkçılık…
#cinsel deneyim#cinsel şiddet#cinsiyetçilik#İncel#İnternet#intihar#kadın düşmanlığı#kırmızı hap#mavi hap#radikalleşme#Semih Çelik#Şiddet#toplumsal cinsiyet#toplumsal hiyerarşi
1 note
·
View note
Text
sesli düşünce -KRALİÇE-
Zihnimin çöpünü dökme ihtiyacı hissettiğim anlardayım yine. Bakalım ne yazacağım;
Pierre-Paul Grasse, Fransız bir zoolog. Onu tanımamı sağlayan aslında ''stigmergy'' kavramı oldu. Bu kavram, karıncalar üzerinde var olduğu düşünülen komuta ve hiyerarşi ağının yok olduğunu öne sürüyor. Kraliçenin, kolonide yaşayan tüm karıncalar ve onların çalışma disiplinleri içinde merkezi sosyal bir görevinin olduğu düşünülüyordu. ''Stigmergy'' kavramı, bu önermeye reddiyede bulunuyor. Karıncalar yol aldıklarında, geride feromon izi bırakıyorlar. Bu aslında bir çeşit veri aktarımıdır. Arkadan gelen karıncalar, kraliçe komutasına göre değil, feromon izinin yoğun olduğu verisine göre hareket ediyorlar. Feromon verisine, kraliçeden bağımsız cevap veriyorlar!
Bunu kendi kolonimiz içerisinde değerlendirmemiz gerektiği düşüncesindeyim! Sizce toplumsal koordinasyonumuz bir kraliçenin hiyerarşik düzende aşağıya doğru bildirdiği buyruklarla mı sağlanıyor? Yoksa bizim ardımızda bıraktığımız feromon(veri), koordine olabilmemiz için gereken derinlik ve muhteviyatı içeriyor mu? Kitabın ortasından konuşalım. Korkulan şey, sosyal çevremiz içinde ardında feromon(veri) bırakan bireylerin sayılarının artmasıdır! Eğitim bu sebeple her iktidarın ilk elini attığı alandır! Amerika'nın keşfi ile başlayan, kapitalizmin doğuşu ile devam eden geniş süreçte, insanlığa en çok satılan kavram nedir?
Küreselleşme-Globalleşme!
Küreselleşme sadece ürünlerin alışverişinden doğacak bir bütünleşme halini idealize etmez. Fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin de idealize edilen bütünleşmeye dahil olmasını amaçlar! 15.yy'da başlayıp, 19.yy'a kadar süren insan mülkçülüğü, yani kölelik başka ne olabilir? Sırtınızda şakırdayan kırbacınız yoksa, zihninizi hırpalayan internetiniz de mi yok? Blockchain gibi teknolojilerin, iddiasının kökü işte tam olarak bu açmazdan filizleniyor. Bireysel kullanıcılık, küresel hesap defteri, merkeziyetsizlik vs.. Aslında bunların pek çoğu bir paradoks. Bununla ilgili bir yazı yazmış olmalıyım. Lakin bu alan başka bir tartışma konusu.
Geçtiğimiz yıllarda karşılaştığımız süreçlere bir de bu pencereden bakmalıyız. Bir örnek üzerinde çalışalım. 29 Kasım 2010'da WikiLeaks belgeleri hemen herkesin eşim sağlayabileceği arama motorlarına ve internet sağlayıcı IP adreslerinin ulaşımına düştü(açıldı). Hükümetlerin bu durum karşısında gösterdikleri reaksiyon ve belgelerin eşime açılmasının sonuçları neydi?
Belgelere erişimin kesilmesi çalışması karşılığında, yüzlerce ayna site oluşturularak erişimin devam etmesi sağladı. Belgeler, Tunus hükümetindeki yolsuzluk düzenine dair pek çok detayı da içinde barındırıyordu. Tunuslu bir hükümet yetkisinin bir sebze satıcısı olan Mohamed Bouazizi'ye attığı tokat, Mohamed Bouazizi'nin protesto için kendini ateşe vermesiyle sonuçlandı. Bir tokat ve protesto, Tunus halkının ayaklanmasına ve bu ayaklanma 23 yıllık iktidar sahibi Zeynel Abidin Bin Ali'nin ülkeden kaçmasıyla sonuçlandı. Bu hareketin enerjisi Londra, Amsterdam, İspanya, Yunanistan, İsrail ve Wall Street'e kadar pek çok ülkeyi ilgilendiren bir sonuç doğurdu! Mısır, interneti kapayarak belgelere olan erişimi durdurmaya çalıştı. Bu örnekler şunun için;
Bunların hepsi üzerine teoriler üretilebilir, tartışılabilir lakin bir bilgi açığının Kraliçe kontrolü altındaki koloninin bağımsız hareket etmesini sağlayacak potansiyeli barındırabileceğini görmemiz açısından öğretici oldu.
Eğer feromon(veri) izi bırakarak yaşıyorsanız, önce sizi feromon(veri) izinin günah olduğuna, işe yaramaz olduğuna, gereksiz olduğuna, toplum için faydasız olduğuna inandırdıkları kitleye boğdururlar! O kitle pek çokları için yeterlidir. Lakin bir talihin ya da stratejik düşünme kabiliyetinin ürünü olarak bu saldırıdan kurtulursanız, devlet bu işi üzerine belgeseller çekilecek kadar romantik bir şekilde halledebilir!!!
İyi toplum, doğru bireyselleşmeden geçer!
Aksi halde ortaya çıkacak olan yığındır, kalabalıktır, kitledir, kabiledir...
Sağlıcakla..
7 notes
·
View notes
Text
eleştirilen kadınların alakasız şekilde konuyu kadın olmalarına bağlamaları bana zeka düşüklüğü gibi geliyo. mesela melike şahin'in "hangi erkek sanatçının bu kadar linç edildiğini gördünüz" demesi. mesela ceren sungur'u "sen nasıl celal şengörü eleştirirsin" diye eleştirmişler, biri de çıkıp "tabi kadınlar erkekleri asla eleştiremez di mi" falan demiş :D youtuber kadın felsefeci "derinliğin yok" diye eleştirildiğinde çıkıp kadın olduğu için eleştirildiğini söylüyordu? :D anladığım şu ki kadınsanız eğer yaptığınız iş değerlendirilemez, eleştirilemez, bunu bekliyorlar belli ki. sen kadının yaptığı ortaya koyduğu bir iş bir fikir bir laf hakkında bişi söylüyosun, çıkıp "kadınım diye" diyor. bu eleştirinin senin kadın olmanla ilgisi olmadığını düşünmen için nasıl anlatmamız gerekiyor acaba? böyle saçma şey olur mu? şeye benzetiyorum kendi özelimde. birine hak vermediğim zaman bana "ama beni anlamıyorsun" dediği zaman, "seni anladığımı düşünmen için sana hak mı vermem gerekiyor? seni anlıyorum ama hak vermiyorum" derim. bilmiyorum bana bu hissiyatı veriyo. "kadın olarak bu iş alanındaki varlığını desteklediğimi düşünmen için yaptığın işi eleştirmemem mi gerekiyor? kadın olarak var olmanı destekliyorum ama yaptığın işi beğenmiyorum" :D ay valla sinir geliyo böyle derinliksiz tiplerden.
sosyal dünyada insanlar arası ilişkilerin yapısını belirleyen tek etmen cinsiyet değil ki. bi onu öğrenmişsiniz, tutup tutup her konuda çubuğu toplumsal cinsiyet eşitsizliğine büküyosunuz. ceren sungur'un celal şengör'ü eleştirmesinin tepki toplamasının sebebi ceren'in kadın olması değil, orada o ilişkiye şekil veren bir başka parametre var, bilimler hiyerarşisi. pozitif bilimler, bilimler hiyerarşisinde en tepede yer alır. yani insanların algısında (common sense) bu şekilde yerleşmiş bir hiyerarşi var. insanlara "sen kim köpek" dedirten şey, bir kadının bir erkeği eleştirmesi değil, bir tarihçinin bir yerbilimciyi (konu yerbilimcinin tarih bilgisi olsa dahi) yermesi. saçmalık tabi ki.
5 notes
·
View notes
Text
Bir aptalın çevresine zarar verme olasılığı, toplumsal hiyerarşi içindeki yerinin yüksekliği ile doğrudan orantılıdır.
(Yani aptallar ne kadar yüksek mevkilere gelebiliyorsa o toplum aynı oranda büyük zarar görür.)
6 notes
·
View notes
Text
İktidarların Sofrası
Ayni gün, aynı kitapçı, aynı köşe, bakımsız bir kitaplık, tozlu bir kitap daha. Kalınca bir şey, “das kapital” ayarında! Kocaman “İktidarların Sofrası” yazıyor bir de. Sol üst de çatal resminin üzerinde ARTUN ÜNSAL yazısını gördüm ve hemen hazır ola geçtim! çürük bir vicdani retçi olduğum için, doğru şekilde yapmamış olabilirim, özür dilerim komutanım.
On dakikada iki aşk! Olur mu? Neden olmasın? Hatta oldu bilem, çok da güzel oldu.
10 yılda, çalışarak, emek verilerek ortaya çıkan bir başyapıt.
Siyaset bilimi profesörü, sosyolog, yemek ve mutfak kültürü araştırmacısı, gurme Artan Ünsal.
Yemek, nefes alma ile birlikte en elzem insani faaliyet ve sosyal yaşamı en çok Sarmalayan şey. (Minte Du Bois 102)
Gastronomik sanatlar dünyası dört köşesini, tüm ahlaki düşünceler ve tüm toplumsal ilişkilen kapsar.
Sadece mutfakta gördüğü sos tenceresi ve ziyafet yemek dışı bir şey görmeyenler için. söz Konusudur. (Grimod Lakeysae)
Yemek: 1. Yaşamı idame etme
2. sosyal dönüşüm ve ÖRGÜTLENME
3. jeopolitik rekabet, endüstri ve gelişim
4. Ülkeler arası anlaşmazlık ve askeri çatışma
5. Ekonomik büyümede de “katalizör” olmuştur ve oldu da.
DEMİŞ… (Artun Ünsal)
Yalnız yemek yemek veya toplu sevdiklerinizle, sevmediklerimizle, aile bireyler, bayram yemeklerinde yemek yeme arasındaki yemeğin keyfinde mutlak bir fark vardır.
Annenin dolması, anneannenin dolması, her kadar aynı reçete olsa da hiç bir zaman aynı tat olmaz. Yalnız yersen başka, sevgili ile yersen başka, aile ile yersen farklı, sevmediğin birleri ile ise bambaşkadır. Dolma aynı Dolma aslında…
Eğitim ücretsiz olsa da, o yemek ücretlidir. Özel Okulda zaten ücretli.
İş yerleri?
Hangi işyeri 8 saat çalışan bir emekçisine iki öğün yemek vermektedir? iki öğünü geçtim, bir öğün? Çok azdır bu sayı…
Ama mutlak bir yer vardır, o da RESTORANDIR…
Bu dünyanın birçok ülkesinde böyledir.
Eğer bir restoran emekçisi isen, asla aç kalmazsın. En alttan en üste, hiç fark etmez aynı şeyi yemelisin. Bu da maalesef kendini zamanda hiyerarşi içinde birçok restoranda pesini alan bir alt-üst haline gelmiştir. Başaşçı yemez mesela bu yemeği, şef garson da, rütbesi arttı ya bir kere komi le aynı masaya oturur mu hiç!
O yüzden bir restoranda çalışıyorsan eğer, MUTFAK çalışanları ile aranı bozduğun an, unut eski güzel lezzetleri, bir daha sıcak lezzetli bir yemek göremezsin. İstifaya giden yol olur bu bazen, YEMEK işte, bu kadar bir etkin bir “araç” yani bir işyeri için.
Aile işletmeleri, ki bu illa da kan bağı olmasına gerek yok. Bir aile gibi olan işyerleri, kan bağı olan aile işletmelerine göre daha önü açık, daha başarılı olma ihtimali, çok daha yüksek olur. En doğalında bir ölüm sonrasında bile malı dı, mülk dü, paylaşımdı mesela? O restoran bir daha kapısını açamaya bilir mesela. Kan-koca, ayrıldı! Geçmiş olsun!
Yemek Bir İSYANDIR aslında.
Açlık grevidir BAZEN.
Bir UMUT ölüm de olur ara ara.
Hapishane yemekhanesinde, çatal ve bıçağı, yemek masasına güm, güm VURMAKTIR, bir mahkum tarafından.
Bir ÜNIVERSİTE yemekhanesinde, HAYKIRIŞ olur, bazı bazı.
Bu haftaki kitabi, size sevdire bilmek için, yorumlama gafletinde bulundum.
Haddini aşarak!
Herkese iyi Pazarlar
Nevzat Hami RESTORANCI 22/09/24, 17:06, Lefkoşa Surlariçi
#iktidar#sofra#aş#yemek#açlık#tokluk#isyan#zengin#fakir#boykot#grev#restoran#restorancı#restorancılık
0 notes
Text
K252...AĞAÇ-fidan ÜRETİMİ
.
Tasarım ve finans 53
.
.
HER TÜRLÜ ÇAM AĞAÇLARI ÜRETİMİ,
PAZARDA SATILAN HER TÜRLÜ MEYVENİN ÜRETİMİ birer ekonomik değer taşıyabilir.
Bireysel tohum bankası edinmekten farklı yanı, özellikle yeşermez, aşı ile ürün kalitesi arttırılmalıdır bu yüzden maliyetli bir iştir, pazarı yoktur yada pazarı bir zümrenin elindedir, .. şeklindeki yaklaşımdan dolayı toplumunun ekonomik hareket alanından dışarıda bırakılan yada dışarı atılan yada ekonomik hiyerarşi piramidinin istikrarı adına bilgisinin dahi yayılmasının yasaklandığı, yayılımın bastırıldığı, .. üretici eylemler serisinin topluma kazandırılmasıdır.
Yani tohum bankasındaki amaçlardan bir tanesi dünyanın felaketlere karşı geleceğini kurtarmak ise de,
Ele geçen her tohum tanesinin yeşertilmesinin amaçlarından bir tanesi doğada doğanın ve insanın eliyle doğal olanın ürettiği insan eline ulaşabilir her yeşerebilir olanın israfının önüne geçerek doğaya ve ekonomiye kazandırılmasıdır.
Yani doğaya içkin doğal bir tohum bankasını Dünya'nın her noktasında oluşmasına yardımcı olmak, ..
.
.
.
SON bir yıl içerisinde gözlemlere dayanarak konuşur isek,
Narenciye bitkisï turunç meyvesinin özelikle reçel olarak kullanılmasından sonra çekirdeklerin yeşertildiğine tanık olmadım yada öyle bir duyum almadım.
Tüm bu çekirdeklerin bir üretici kişi yada firma tarafından da bir değer karşılığında yada karşılıksız üretim alanına kazandırıldığına tanık olmadım.
Dolayısıyla öngörü bu çekirdeklerin atıldığı yönünde olmaktadır.
Bu durum tohum veren neredeyse her türlü çam ağacı olarak isimlendirilen sınıflandırmada açık tohumlu olarak gruplandırılmış bitkiler için daha açık seçik görülebilirdir.
Etrafa bulunan her çam ağacının her yıl ürettiği yüzlerce kozalak ve binlerce tohum tanesi olmasına rağmen, etrafta varlık gösteren yıllar geçmesine rağmen hiç bir ağaca rastlamak mümkün olmadı.
Bana göre bu da bir israftır.
Çünkü her bitkinin yayılım amacını hayvanları dahi kullanarak gerçekleştirmeye çalışması bilinçli olan insanın nasıl katkı yapacağına mesajlar taşımaktadır.
Olması gereken her insanın doğa ile bütünleşmek için doğa yürüyüşleri yapmak değil, doğayı yeniden üretecek aktiviteleri hayatına dahil etmektir.
Yani doğayı izlemek ve daha yakından izlemek için doğayı işlemek içiçeliği derinleştirecektir.
.
Son eski not okumalarından bazı Çam ağacı tohumlarının yeşermek özelliklerini hızlıca kaybettiklerini gördüm. Dolayısı ile doğal yayılım özellikle sık olmayan ve insan etkisinin olduğu yaşam alanlarında imkansız seviyelerindedir. İnsanın pozitif müdahalesi olumlu etki oluşturabilir. Bunun nedeni yalnızca tohumların ÇİMLENME özelliklerini hızlıca kaybetmeleri değil, çimlenmiş ancak bakımsız kalmış birkaç aylık küçük çam ağaçlarının soğukta ölmeleri, kurak dönemlerde kurumalarıdır. Bakım şart!
Diğer türler için yapılabilir yorumlarda muhakkak vardır.
Bu yüzden toplumsal bitki çoğaltmak politikasının hükümetçe benimsenmesinin oluşturacağı etki geleceği çok olumlu yönde etkileyebilir.
.
.
HaNAR
.
.
#thehanardevelopment #personalconstutionaltrials #hanargelisim #HaNARgelisim #hanargelisimtakvimi #theroad #birey #kişiselanayasadenemeleri #dive #kişiselanayasa #God #bakışaçısı #tasarım
0 notes
Text
GENÇLİK FİZİKİ BİR OLAY DEĞİL TOPLUMSAL BİR OLAYDIR
Hiyerarşik toplumda, tecrübeli yaşlıların gençler üzerinde kurduğu baskı ve bağımlılaştırmadan da, önemle bahsetmek gerekir. Jerontokrasi diye literatüre geçen bu konu bir gerçektir.
Tecrübe yaşlıyı bir yandan güçlü kılarken, diğer yandan yaşlılık onu gittikçe zayıf, güçsüz kılmaktadır. Bu özellikleri yaşlıların, gençleri kendi hizmetlerine almaya zorlamaktadır. Zihinlerini doldurarak bu işlemi geliştirmektedirler.
Tüm hareketlerini kendilerine bağlamaktadırlar. Erkek egemenlikli sistem, bu olgudan da büyük güç almaktadır. Onların fiziki güçlerini kullanarak dilediklerini yaptırabilmektedirler. Gençlik üzerindeki bu bağımlılaştırma günümüze kadar derinleşerek devam etmiştir.
Tecrübe ve ideolojinin üstünlüğü kolayca kırılamaz. Gençliğin özgürlük istemi kaynağını bu tarihsel olgudan almaktadır. Yaşlı bilgelerden günümüz bilim insanı ve kurumlarına kadar gençliğe stratejik, hassas denilen bilgilerin en can alıcı kısmı verilmez.
Verilenler daha çok onu uyuşturan ve bağımlılığını kalıcılaştıran bilgilerdir. Bilgiler verildiğinde uygulama araçları verilmez. Sürekli bir oyalama değişmez bir yönetim taktiğidir.
Kadın üzerinde kurulan strateji ve taktiklerle ideolojik ve politik propaganda ve baskı sistemleri gençler için de geçerlidir. Gençliğin her zaman özgürlük istemesi fiziki yaş sınırından değil, bu özgül toplumsal baskı durumundan ileri gelmektedir.
'Ayyaş, toy, delikanlı' kavramları gençliği küçük düşürmek için uydurulan temel propaganda sözcükleridir. Yine hemen cinsel güdüye bağlamak, serkeşliğe çekmek,ezbere katı doğmalara bağlamak,gençlik enerjisinin sisteme yönelmesini engellemek ve düzeni sağlamakla bağlantılıdır.
Tekrar vurgulamalıyım: Gençlik fiziki bir olay değil toplumsal bir olaydır. Tıpkı kadınlığın fiziksel değil toplumsal bir olgu olması gibi. Bu iki olay üzerindeki çarpıtmaları kaynağına inerek açığa çıkartmak sosyal bilimin en temel görevidir.
Bu kapsama çocukları da almak gerekir. Zaten kadını ve gençliği tutsak kılan, çocukları da dolaylı olarak dilediği sistem altına almış sayılır. Çocuklara hiyerarşik ve devletçi toplumun yaklaşımının çok çarpık yönlerini açığa çıkarmak büyük önem taşımaktadır.
Çocukların anadan ötürü doğru temelde eğitilmemeleri, sonraki tüm toplumsal gidişatı çarpık ve yalancı kılar. Çocuklar üzerinde de muazzam baskı ve yalanlamaya dayalı eğitim sistemi kurulur. Çok çeşitli yöntemlerle sistemin daha beşikten bağımlıları haline getirilmeye çalışılır.
'Yedisinde neyse yetmişinde de o odur' deyişi bu gerçeği dile getirmektedir. Çocuklara doğal toplumun özgür yaklaşımı hep bir hayal olarak bırakılır ve bu hayallerini yaşamalarına hiç izin verilmez. Çocukları doğal hayallerine göre yaşatmak en soylu görevlerden biridir.
Uygarlığın büyük aşamalarından biri sayılan Yunanlılarda gençler resmen tecrübeli bir erkeğe 'oğlan' olarak sunulurdu. Uzun süre bunun nedenini çözememiştim. Sokrates gibi bir filozof bile 'Önemli olan oğlanın sürekli kullanılması değil, efendisinden terbiye görmesidir' der.
Buradaki mantık, asıl gaye gençlerin oğlan olarak sürekli kullanılmasından ziyade, kadınsı özelliklere hazırlanmasıdır. Daha da açıklayıcı olarak, Yunan uygarlığı da karılaşan bir toplum ister. Soylu, asil gençler oldukça, bu toplum oluşamaz.
Bu toplumun oluşması için kadınsı davranışları içselleştirmeleri gerekir. Tüm uygarlık toplumlarında benzer eğilimler vardır. Oğlancılık bu toplumda çok yaygındır. Öyle bir hal almıştır ki, her efendinin oğlan sahibi olması gelenekselleşmiştir.
Oğlancılığı bir bireysel cinsel sapıklıktan, hastalıktan ziyade, sınıflı toplumun, iktidar toplumunun yol açtığı sosyal bir olgu olarak anlamlandırmak önemlidir.
Cinsellik ve iktidar uygar toplumda, toplumsal bir hastalıktır. Birbirleri olmaksızın edemedikleri gibi birbirlerini çoğaltırlar: Tıpkı kanser hücrelerinin çoğalması gibi.
Greko-Romen toplumunda kölelerin durumunun karıdan beter olduğu çokça bilinen husustur. Sorun köle olmayan erkeğin karılaştırılmasıydı. Ensest veya cinsel sapıklıktan, çifte cinsellikten bahsetmiyorum.
Psikolojik boyutları, hatta biyolojik nedenleri olan bazı olguları, bahsetmek durumunda olduğum olaydan ayrı değerlendirmek gerekir. Klâsik Yunan toplumundaki moda, her özgür genç erkeğin mutlaka bir sahibi, bir erkek partneri olmalıydı.
Genç tecrübe kazanıncaya kadar partnerin sevgilisi olmalıydı. Daha önce değindiğim gibi, Sokrates bile 'Bu olayda önemli olanın genç oğlanın çok kullanılması değil, o ruhu yaşamasıdır' diyor.
Buradaki zihniyet açık; kölelik toplumu özgürlük, onur ilkesiyle bağdaşmayacağından, bu özellikler toplumdan silinmeliydi, çünkü toplumu tehdit ediyorlardı.
Doğruydu da, İnsan özgürlüğü ve onurunun olduğu yerde kölelik yaşanamaz. Sistem bunu kavramıştı ve gereğini yapmak durumundaydı.
Doğruydu da, İnsan özgürlüğü ve onurunun olduğu yerde kölelik yaşanamaz. Sistem bunu kavramıştı ve gereğini yapmak durumundaydı.
Şüphesiz Greko-Romen kültürü bu misyonu tamamlayamadı. İçte özgür felsefi okullarla gelişen Hıristiyanlık, dışta ise etnisitenin ardı arkası kesilmeyen saldırı ve başkaldırıları toplumu başka durumlarla yüz yüze bırakacaktı.
Maddi kültürün her şey olmadığının, her şeye gücünün yetmeyeceğinin işaretleri de az değildi. Toplum ancak kapitalizmde 'oğlancılığa' hiç gerek duyulmadan da karılaştırılabilecekti.
Modernitenin ideolojik tekeli olarak liberalizm,bir yandan görüş enflasyonu yaratırken,öte yandan en büyük vurgunu enflasyonda yaptığı gibi,görüş enflasyonunda da işine en yarayanları kullanıp medyası aracılğıyla zihinleri bombardımana tabi tutarak azami sonuç almaya çalışır
Görüş tekelini sağlama almak, ideolojik savaşının nihai amacıdır. Temel silahları dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik ve pozitivist din olarak bilimciliktir. İdeolojik hegemonya olmadan, sadece siyasi ve askeri baskıyla moderniteyi sürdürmek olanaklı değildir.
Dincilik yoluyla kapitalizm öncesi toplum vicdanını kontrol etmeye çalışırken, milliyetçilik yoluyla da ulus-devlet vatandaşlığını, kapitalizmin etrafında gelişen sınıfsallıkları kontrol edip denetim altında tutar.
Cinsiyetçiliğin hedefi, kadına nefes aldırmamaktır. Hem erkeği iktidar hastası yapmak, hem de kadını tecavüz duygusu altında tutmak cinsiyetçi ideolojinin etkili işlevidir.
Pozitivist bilimcilikle akademik dünyayı ve gençliği etkisizleştirirken, sistemle bütünleşmekten başka seçeneklerinin olmadığını gösterip, tavizler karşılığında bu bütünleşmeyi sağlama alır.
Temmuz 20, 2020 | Yöntem ve Hakikat Rejimi* | Özgürlük Sosyolojisi
ABDULLAH ÖCALAN | GENÇLİK FİZİKİ BİR OLAY DEĞİL TOPLUMSAL BİR OLAYDIR
#Abdullah Öcalan#Yöntem ve Hakikat Rejimi#Gençlik#Toplum#Gerontokrasi#Kürt#Kürdistan Yazıları#Özgürlük Sosyolojisi#Türkiye Toplumu#Anadolu Halkları#Demokratik Dönüşüm#Özgür Tolum#Kardeş Halklar#Azınlıklar#toplumsal hiyerarşi#Egemen Ziniyet#Ata Erkil Toplum#Eril Toplum#Kadın Hakları#Cinsiyetçilik#Halkların Demokratik Talepleri
1 note
·
View note
Text
Sosyalleştiğini sanan modern insan, senin çaren islam!
Sosyal olabilmek insanın önemli gereksinimlerinden biridir. Modern insanın sosyal olabilme algısı ise tüketime endeksli bir bağımlılığa dönüştürülmüştür. Popüler olanı yeme, giyme, seyretme, dinleme, takip etme, taklit etme gibi davranış kalıplarına uyum sağlamak sosyalleşmekle eşanlamlılaşmıştır. Sürekli değişen popüler sosyal unsurlara en hızla adapte olabilenler, kendi kuşakları arasındaki toplumsal hiyerarşi içerisinde üst basamaklarda yaşıyor hissine kavuşurlar.
Ancak bunu başarabilmek maddi olanaklarla çok yakından ilgilidir. Nerdeyse bütün “sosyal” faaliyetler para harcamayı gerektirir. Popülaritesi yüksek olanı elde etmenin, maliyeti de yüksektir. Maddi olarak daha düşük imkânlara sahip olan aynı kuşağın fertleri içinde sosyalleşme kuralları değişmez. İyi olmak için sosyal olmak, sosyal olmak için tüketebilmek, tüketebilmek için paraya sahip olmak mantığı tehlikeli bir bilişsel bozukluk olarak nesilleri mutsuz ve hissiz insanlara dönüştürmektedir.
Hâlbuki ortaya konulan sosyallik etiketi gerçeklerle bağdaşmaz. Sinemaya, konsere gitmek gibi “sosyal” etkinlik içerisinde yer alan binlerce insan arasında samimi bağlar kurulmaz. Yanındaki birkaç arkadaşı dışında hiç kimse birbirini tanımaz, tanımakta istemez. Kitleler birbirleriyle etkileşen değil, topyekûn etki altında kalan durumundadır. Beraber takıldıkları birkaç arkadaşlarıyla bile, büyük ölçüde, tüketiyor oldukları ürün, etkinlik üzerinden muhabbet / davranış bağı kurmuşlardır. Samimi bir dostluk için gerekli olan, birbirlerinin öz kişiliklerine yönelik ilgi ve dikkatten yoksunlaşmışlardır.
İnsanlar kalabalıklar arasında yalnızlaştırılmakta ve özgüvenleri ipotek edilerek, bağımlı tüketim robotlarına dönüştürülmektedirler.
Sosyal Dindir İslam;
Merhameti bol Rabbimiz, yüce dinimiz İslam ile insanın en büyük gereksinimlerinden biri olan sosyalleşme ihtiyacını da büyük bir nimet olarak karşılamaktadır.
İslamiyet neredeyse bütün yönleriyle sosyal bir dindir.
Vakit namazlarını camide kılan bir Müslüman, mahalleliyi, komşularını tanır, tanışır, dertleşir.
Cuma namazları ile yaşadığı şehirdeki diğer Müslümanlarla tanışır, görüşür. Haftalık hutbe ile gündeme yönelik ortak düşünce gelişir, tavır belirlenebilir. Gerekirse ortak tepki, gerekirse top yekûn iyilik projeleri oluşturulabilir.
Hacc ibadetiyle, şehirleri de aşan bir sosyalleşme ile dünya Müslümanları bir araya gelir. İbadetlerle birlikte olması gereken ümmetin kaynaşması ve ortak dertlerin ele alınmasıdır.
Zekât ibadeti fakiri ezilmekten korur, toplumu kısa zamanda ihya eder. Zengin fakir arasında barışı ve kardeşliği temin eder.
Allah ve Resul'üne itaatten sonra ana-baba hakkı gelir. Akraba ziyareti vacip derecesinde değerlidir. Komşuluk çok önemlidir. Yetimlere, düşkünlere, yolculara, fakirlere hep sahip çıkılır. Tanıdık tanımadık selam verilir. Güler yüz zaten sadakadır. Kibir, cimrilik, tembellik gibi özellikler hiç hoş görülmez.
| Emre Temizsoy
31 notes
·
View notes
Text
Avcılık kültürünün ilkesi, diğer canlılara karşı tuzak ve komplodur. Hayvanlar, hatta bitkiler aleminde bile kökleri olan bir kültürdür bu. Bu kökler aynı zamanda analitik zekânın da biyolojik kökleridir; insan toplumunda daha farklı olan bu avcılık kültürünün analitik zekânın gelişmesiyle birleşerek, sentezlenerek, toplumsal bünyede ve çevre ekolojisinde erkenden bir katman, hiyerarşi oluşturma yeteneğini veya gücünü kazanmasıdır. Felaket böyle başlamıştır. Cennet-cehennem ayrımı analitik zekânın toplumsal hiyerarşi kurma gücüyle el ele gider. Hiyerarşik toplumda bir avuç ‘güçlü erkek adam’ toplumun üstünde kurulup cennetsel yaşam tahayyülüne yol açarken, alttaki toplum için gittikçe derinleşen, nedeni ve çıkışı anlaşılamayan cehennemin yolu açılır.
4 notes
·
View notes
Note
"Özgürlük, insanın yalnızca kendi irade gücünü ortaya koyması, onu gerçekleştirmesi değildir. Özgürlük daha çok bizim başkalarının varlığını tasarlayabilme gücümüz, başkasını başkası olarak kabul edebilme yeteneğimizdir." Bu söz hakkındaki fikriniz nedir?
Bireyselliğin mutlak muktedirliği özgürlüğü kısıtlar. Çelişkili gibi geliyor ama öyle değildir. Her şeyi eyleme gücü, başkalarının eyleme gücünü kısıtlama gücünü de verir ve bu aynı zamanda bizim de eyleme alanımızın kısıtlanabileceği anlamına gelir. Sonuç olarak birey merkezli sınırsız bir özgürlük özgür bir ortam sunmaz, aksine tam bir hiyerarşi hakimdir böyle yapılarda.
Bu noktada bireysel özgürlüğün sınırlandırılması özgürlüğün toplumsal yapıdaki alanını genişleterek aslında bireyin de alanını genişletiyor. Eyleme alanının tanınması ve bunun kolektif bir yapıya dahil olması, mutlak muktedirlikten çok daha geniş bir alan sunmuş oluyor yani. Yani bu konuda evet bence de, özgürlüğün temelinde başkasını tanıma yeteneğimiz de yer alıyor.
3 notes
·
View notes
Text
Agacinski, Cinsiyetler Siyaseti kitabıyla ilginç fikirler öne sürüyor. Toplumsal cinsiyet konusunda önemli meselelerden birisi olan denk temsil konusuna eğiliyor. Denk temsil konusunun aslında ataerkil düşünme biçiminin bir uzantısı olduğunu belirtiyor. Batı zihniyeti boyunca kadınlığın erkekliğin bir eksikliği olarak kurgulandığını ve denklik siyasetinin de bu “eksikliğin” giderilerek kadınların erkekleşmesi olarak yorumluyor. Bunun eşitlikçi ve çoğunlukla liberal feminizm olarak adlandırılan femizinlere de sirayet ettiğini belirtiyor. Ve aynılığı vurgulayan bir feminizm yerine farklılıkların vurgulandığı hiyerarşi üretmeyen bir yaklaşımı öne çıkarıyor. Bu yüzden de eşit sayıdaki temsil isteklerinin üretken bir siyaset olmadığını belirtiyor.
1 note
·
View note
Text
Sistemin ne olduğunun önemi yoktur. Yürürlükte olduğu sürece mutlak kabul edilir. Ve sisteme uymayan kim varsa ezilir, dışlanır, hatta aşağılanır. Sistem yürürlükte olduğu sürece hatalı olduğunu insanlara kabul ettiremezsin. Sistem bir konu karar verdiğinde çoğunluk o kararı kabul eder. Oysa sistemler mükemmel değildir, hatalı taraflar içerebilir. Çünkü sistemler belirli bir orta değere göre kurulmuştur. Uçlarda bulunanlar sisteme uymazlar. Mesela dahiler. Zaman içinde nice üstün zekalı sistem yanlışlığından heba edilmişti. Çünkü onları eğitebilecek kapasitede bir sistem yoktu. Böyle bir sistem olmadığı için dahiler hor görüldü ve 'gerizekalı-şaşkın-aptal' gibi aşaltıcı sıfatlarla tanımlandılar. Sisteme uymayan bir üstün olamazdı topluma göre. Uymuyorsa daima aşağılık olmak zorundaydı. Çünkü insanlar yaşadıkları sistemi mükemmel kabul etme eğilimindeydiler. Bir nevi hataları görmeyi reddetme eğilimleri vardı. Ve kendilerinden farklı olan herkesi dışlayacaklardı. Farklıları üstün kabul etmek onları alçaltacaktı ki bunu gururlarına yediremezlerdi. Bu yüzden alçaltmayı seçtiler. Oysa sistem mükemmel değildi. Sisteme %100 uyan ve en üst basamaklara çıkmayı başaranların en iyi olduğunu söylemeye çalıştı toplum, kendince bir hiyerarşi yaptı, ama bu her zaman doğru olmadı. Alt basamaktakiler, hatta bazıları tamamen sistemin dışından en üst basamaktakilerden daha büyük başarılara imza attılar. Bilginin, zihnin, düşüncenin, yaratıcılığın hiyerarşisi ve sistemi olamazdı. Herkesin kendi özel yeteneği ve özel eğilimleri vardır. Beyinler birbirinden farklı genetik ve sistematik özellikler içerirken günümüz teknolojisiyle daha bu yapı çözülememişken mükemmel bir sistem yapmak mümkün değildir. Sorgulamakta ve düşünmekte fayda var. Toplumsal genellemelere kapılıp kimseyi aşağılamaya hakkımız yok. Ve hiçbir beyin vaz geçilmeyi hak etmez. Hepsinin öğrenme şekli, yolu, zamanı farklıdır. Ama hepsi bir şekilde öğrenir. Yolunu bulmak ve emek harcamak gerekir. Öncelikle kendinizden sonra da size yardım için gelenlerden vaz geçmeyin. Kime ne yardımınızın dokunacağı belli olmaz. Birini sırf şu anın düzenine uymuyor diye aşağılayıp dışlamayın. Belki geleceğe uyabilecek bir beyni vardır ve sadece siz geri kafalının tekisinizdir? Bilemezsiniz. Ama hep beraber anlayış ve sabır içinde çabalarsanız daima bir sonuca ulaşırsınız. Yaşamak bu kadar zor değil. Sadece herkes birilerini aşağılama peşinde. Ve bu bize maalesef ki geçmişte bizi büyütenlerden miras kaldı.
8 notes
·
View notes
Text
Çiftleşme için Büyük Rekabet
Çiftleşme için Büyük Rekabet
Çiftleşme için Büyük Rekabet Kaktüs arıları (Diadasia rinconis) diğer arı türlerinin aksine toplumsal bir hiyerarşi ve yaşama sahip olmayan ve yalnız yaşayan bir arı türdür. Fakat çiftleşme esnasında bir araya geldiklerinde büyük rekabet oluşuyor. Büyük Ödül Sahibi | Karine Aigner Karina Aigner tarafında arıların çiftleşemsi esnasında çekilen bu fotoğraf 2022 BigPicture Competition yarışmasının…
View On WordPress
1 note
·
View note
Note
niye sana kendinle eş değer davranılmakla böcek kadar aşağı görülmek arasındaki fark da saygıya dahil değil mi? şekil şukul olana toplumsal saygı kuralı denebilir herhalde (başka anonim 🌼)
bahsettiğin şey kendini sevmekle alakalı. kendini sevdiği kadar "böcek kadar aşağı" davranılmaya maruz kalıyor kişi.
saygı bir tahakküm biçimi olduğu için ailede, toksik ilişkilerde ve "normal" ilişkilerde, ast/üst ilişkilerinde ve daha saymadığım birçok yerde kendini rahatça var edebiliyor.
birbirini seven iki yada üç yada dört insanın saygıya ihtiyacı yok. saygıya ancak kendini bir hiyerarşi içinde görüyorsan ihtiyaç duyuyorsun.
0 notes
Text
Thomas More, Utopia
More, T. (1999 [1516]). Utopia. İş Bankası Yayınları.
Utopia, 16. yy başlarında Avrupa’da Rönesans ve Hümanizm akımlarının etkisi altındayken yazılan ve çağının ruhunu yansıtan bir eser. İdeal bir dünyayı tarifleyerek dönemini eleştiren More, ortaçağdan henüz çıkmış bir dünya düzeninde bu eleştiriyi bir “başka ülke” üzerinden yapar.
İki bölümün ilki, Utopia’nın tarif edildiği ikinci kısma bir girizgah yapıyor ve bu bölümde Thomas More’un hayatından izlere rastlamak mümkün. İlk bölümde geçen diyaloglardaki isimlerin gerçekten Thomas More’un yaşadığı dönemde hayatında var olan kişiler. Aynı çıkarımla ikinci bölümdeki Raphael isimli karakterin aslında More’a paravan olacak şekilde onun ütopyasını anlattığı söylenebilir.
Utopia’daki toplumsal sistemin amacı o toplumun temel ihtiyaçlarını gidermek, özgür düşünceye olanak sağlamak ve bilim ve sanatla uğraşabilecek kadar vakit sağlamak. Ahlaki olarak bireysel değil topluluk olarak daha iyiye gitmek hedefleniyor, dinin temel öğüdü ise tanrının yarattığı insan ruhunu mutlu kılmak. Bu mutluluk, hedonistik ya da kolay elde edilen geçici bir öfori değil; çalışmak, üretmek ve ortak bir refah sağlamak böylece boş vakitleri de keyiflice geçirmeye imkan açan bir sistemin yarattığı bir huzur hali olarak tanımlanabilir.
Yönetenler ve yönetilenler arasında bir hiyerarşi yoktur. Ancak yaş, cinsiyet ve bilgelik gözetilerek yapılan seçimlerle temsili demokrasi sağlanır. Halk adına alınacak kararlarda atılan ilk adımlardan biri halkla ortak bir süreç yürütmektir. Utopia’da keskin sosyal sınıflar olmakla beraber bir sınıf diğerinden apaçık üstün tutulmaz ve gerekli şartlar sağlandığında sınıflar arasında geçiş sağlanabilir.
Bütün bu sistem önceden belirlenmiş katı kurallarla sürdürülür.
Kuralların olmadığı ve sistemin kendi dengesini sağladığı bir ütopya mümkün olur muydu? Ya da bir sistemde kuralların olması o toplumu er ya da geç otokrasiye mi götürürdü?
İdil Bayar, 202202, İstanbul
0 notes
Text
A350 ... MUHAMMED DÖNEMİ VE PRNOGRAFİ ... 134 ....
.
.
Toplumsal düzen, hiyerarşi, iktidar, iktidar değişimleri, güç, güç aktarımı, güç ifşası konuları tartışma konuları edildikçe sapkınlık durumunun ne kadarı TOPLUM yaşamına içkin bireylere hakimdir tahmin edilebilir.
Hz. Muhammed'in çok fazla kadınla evlendiği, evlendikleri arasında çocuk yaşta kızların bile olduğu söylenmektedir.
Peki durumu farklı bir bakışla değerlendirme şansımız var mıdır. Örneğin iktidar ilişkilerinde geçmiş birikimlerini güç değişimi esnasında tüketmek istemeyenler yeni güç odağına eklemlenmek için çeşitli oyunlar oynamış mıdır. Bunun yanında kemikleşmiş ilişkiler ağını bir yaptırım aracı kullanmak isteyenlerin telkinleri, girişimleri başka bir örneğin ifadesini oluşturur mu.
Peygamberleri incelerken, Siyasi liderlerin incelenmesi sırasında gösterilen özeni göstermiyoruz. Çünkü peygamberler Allah'ın kulu değil, Allah'ın kuklasıdır diye düşünüyoruz. Oysa vahy konusu incelenirken bile sezgi ile bağının gücü ve tanım sınırları ile ORTAYA konur. Rüyalar, hayaller, doğrudan ses işitmeler işin daha derin ve ikincil kısmıdır.
Buna göre özerk iradesi alınmayan kutsanmış kişinin hareketlerinin tamamı TOPLUM kurallarına ters düşecek bir kanun var mıdır.
Yada başka bireylerle çatışmasında her zaman galip gelecek önyargı var.
Söylediklerinin tamamının öğrendiklerinden tamamen bağımsız olması bekleniyor. Ancak fizik dünyanın kendisi bir mucize iken bu mucizenin başka ve az rastlanır mucizelerle aşılması beklenmektedir.
Geleneksel duruşu tarihsellik ve nedensellik göz ardı edilerek bir günde, bir anda değişim bekleyenler dahi var.
Buna göre kadınların bilincinin bir günde, toplumsal iktidar taleplerinde ki aşırılık yanlılarının bir gecede tüm güçlerinden, yetkilerinden, hırslarından, geçmişte işlemiş oldukları insanlık suçlarının psikolojik baskısından adalet kanununun, tövbe kanununun işlerlik kazanmadan bir anda vazgeçmelerini uman insanlar var.
Bu akıl bilimle çatışır. Bilimi düşünen ve yol gösterici olduğuna inanan kişiler bu noktada da bilimsel bir zemin üzerinde yükseltmek zorundalar fikirsel sistemlerini, inançlarını, beklentilerini.
Bir peygamberini çok eşli olduğunu sorgulamadan önce bu eşlere kaç yaşından sonra, hangi mevki, makamdan SONRA sahip olduğu, hediye edildiği, himaye edildiği tartışılabilir.
Hz. Ayşe'yi zorla aldığına inanmıyorum. Babası Siyasi lider onu vermemiş olsaydı, bir din kurucunun onu gasp edeceğini düşünemiyorum. Ancak öyle bir şey varsa ortaya çıkardı diye düşünüyorum. Çünkü Hz. Ayşe Hz. Muhammed'in ölümünden sonra kendi taraftarları olmuş, kendi tarihini yazmış bir Arap kadınıdır. Yani ip uçları bizi gitmemiz gereken yere akıl yoluyla götürebilirdi.
.
.
HaNAR
.
.
#thehanardevelopment #personalconstutionaltrials #hanargelisim #HaNARgelisim #hanargelisimtakvimi #kişiselanayasadenemeleri #kişiselanayasa #God #bakışaçısı #dive #tasarım #religionofnewworldpeace
0 notes